Yazar "Yiğit, İrem Pembegül" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 7 / 7
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Congenital oesophageal web in adults with a foreign body: A case report(2009) Seçkin, Yüksel; Karıncaoğlu, Melih; Ateş, Fehmi; Yiğit, İrem PembegülKonjenital ösefagiyal webler nadir görülen durumlardır. Bu lezyonlar sıklıkla özofagusun üst bölümünde görülürler ve genellikle katı gıdaların tüketilmesi sırasında yutma güçlüğüne neden olurlar. Bu olgu sunumunda daha önce semptomları olmayan, acil servise yabancı cisim obstrüksiyonu nedeni ile başvuran bir hasta rapor edildi.Öğe Etodolac induced acute interstitial nephritis and autoimmune hemolytic anemia(2016) Berktas, Haci Bayram; Yiğit, İrem Pembegül; Taşkapan, Hülya; Akpolat, NusretAbstract: In spite of the widespread use of non-steroidal anti-inflammatory drugs (NSAIDs) such as etodolac, induction of drug-dependent antibodies that cause hemolytic anemia and acute tubulointerstitiel nephritis are rarely reported. Currently, there is no way of identifying individuals who are at risk to develop this kind of complications. In patients who present with acute immune hemolysis and acute renal failure, it is important that a careful history of medication be obtained, potential sensitizing medications be identified. In this article we describe a patient with acute autoimmune hem olytic anemia and acute renal failure related with etodolacÖğe Hypovolemia-related gastric tissue damage in the setting of upper gastrointestinal bleeding(Turkish Journal of Gastroenterology, 2010) Karıncaoğlu, Melih; Seçkin, Yüksel; Ateş, Fehmi; Harputluoğlu, Murat MM; Batçıoğlu, Kadir; Yiğit, İrem Pembegül; Öner, R. İlyas; Hilmioğlu, FatihÖz: Hipovolemik strese bağlı gastrik doku hasarı iyi bilinmesine rağmen, üst gastrointestinal sistem kanamasının oluşturduğu hipovolemik stresin gastrik doku hasarı daha önce değerlendirilmemiştir. Bu çalışmanın amacı üst gastrointestinal sistem kanamasında oluşan gastrik doku hasarını değerlendirmektir. Yöntem: Çalışma için 30 akut üst gastrointestinal kanamalı ve 30 kontrol hastası alındı. Her hastanın hikayesi ve laboratuvar kayıtlarının yanında müracaatları ve 5. günlerinde endoskopileri yapılarak sağlıklı görünen antrumdan biyopsiler alındı. Alınan biyopsi örneklerinde glutatyon peroksidaz, süperoksit dismutaz, katalaz ve malondialdehit düzeyleri çalışıldı. Sonuçlar: Birinci gün 5. güne göre glutatyon peroksidaz, süperoksit dismutaz, katalaz düzeyleri anlamlı düşük ve malondialdehit yüksek bulundu. 1. gün ve 5. gün sonuçları ise kontrol grubuna göre farklıydı (p<0,05). Katalaz ile hemoglobin (r: -0.59) ve hematokrit (r: -0.61) arasında orta derecede korelasyon, malondialdehit ile sistolik kan basıncı (p: 0.58), hematokrit (r: 0.45), ve hemoglobin (r: 0.49) arasında orta derecede korelasyon bulundu. Sonuç: Çalışmamızda gastrik doku oksidatif değişiklikleri hastaların hemodinamisi ile ilişki göstermektedir. Oksidatif stress klinik bir bulgu olmamasına rağmen gastrik doku hasarı göstergesidir ve bazı hastalarda bulunan gastrik erozyonların açıklayıcı bulgusu olabilir.Öğe Karaciğer sirozunda hepatopulmoner sendromunun tanı kriteri olan hipokseminin nedenleri ve sıklığı(İnönü Üniversitesi, 2005) Yiğit, İrem PembegülKaraciğer sirozu ve akut karaciğer yetmezliği olan hastalarda, primer kalp ve akciğer hastalığının yokluğunda meydana gelen hipoksemi ile karakterli klinik tabloya Hepatopulmoner Sendrom (HPS) denir. HPS'de karaciğer hastalığı ile birlikte oda havası solurken alveoler-arteryel oksijen gradiyentinde artış ve intrapulmoner vasküler dilatasyonların birlikteliği söz konusudur. Kronik karaciğer hastalığında intrapulmoner arteriyovenöz şantlara bağlı olarak hipoksi gelişimi sıktır. Biz çalışmamızda kliniğimize başvuran sirozlu hastalarda HPS'nun tanı kriterlerinden biri olan hipoksemi sıklığının araştırılması, hastalarda bu bulgunun ön belirtilerinin saptanması ve hipoksemiyi arttıran faktörlerin değerlendirilmesini amaçladık. Çalışmamıza kliniğimizde yatırılarak takip edilen 24 erkek, 15 kadın olmak üzere toplam 39 siroz hastası alındı. Hastalar 12-70 yaş arasında olup, yaş ortalaması 47.5±17.2 yıl idi. Hastaların tam kan sayımı, rutin biyokimyasal incelemeler, protrombin zamanı ve uluslararası normalizasyon oranı (INR) , PA Akciğer grafisi, arteriyel kan gazları ve pH analizi (oda havasında ve oturur durumda), üst gastrointestinal sistem endoskopisi, üst abdomen ultrasonografisi, solunum fonksiyon testleri ve karbon monoksit difüzyon kapasitesi ölçümü yapıldı. Dispne 12, platipne 6, hipoksi 13, çomak parmak 3, siyanoz 6, özofagus varisi 12, portal gastropati 2, hem özofagial varis hemde portal gastropati 19, asit 21 hastada saptandı. 7 hasta Child A, 21 hasta Child B, 11 hasta Child C grubunda idi. Çalışmamızda hipoksi ile karaciğer fonksiyonlarının biyokimyasal ölçümlerinde anlamlı bir ilişki olmadığı saptandı. Asitli hastalarımızda PaO2 ve sO2 değerleri, asitsiz hastalara göre daha düşük saptandı ve her iki grup arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi (p:0.035; 0.049). Child C grubunda PaO2 değerleri daha düşük bulunmasına gruplar karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı (p: 0.921). Hastalarımızın %46.2'sinde DLCO düşüklüğü saptandı ve bu literatürle uyumlu idi. Solunum fonksiyon testleri parametrelerinden FVC, FEV1, FEV1/FVC, FEF%25-75 değerleri asitli hastalarda, asitsiz hastalara göre daha düşük saptanmasına rağmen, sadece FEV1/FVC ve FEF%25-75 değerleri arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlıydı 42 (p:0.021, 0.030). Bu iki grup hastada difüzyon testleri açısından herhangi bir fark saptanmamıştır. Sonuç olarak; sirotik hastalarda HPS varlığını ortaya koymak amacıyla özellikle karaciğer transplantasyonuna hazırlanan hastalara PA akciğer grafisi çekilmesi, solunum fonksiyon testleri, difüzyon kapasitesi ve arteriyel kan gazları analizi (oda havasında / oturarak) gereklidir. PaO2 70 mmHg'ya eşit veya altında saptanan hastalarda ise şant araştırılması yapılması faydalı olacaktır. Şant araştırılması için yapılması gereken en önemli tetkikler ise sırasıyla kontrast ekokardiyografi, Tc 99 m MAA perfüzyon akciğer sintigrafisi ve pulmoneranjiografidir.Öğe Kronik hepatit B ve C hastalarında otoantikor görülme sıklığı(Cumhuriyet Tıp Dergisi (ELEKTRONİK), 2009) Seçkin, Yüksel; Karıncaoğlu, Melih; Cömert, Melda; Ateş, Fehmi; Yiğit, İrem Pembegül; Oğuzhan, Yıldırım; Toktaş, HalilÖz: Amaç. Bu çalışmada kronik hepatit B ve C hastalarında otoantikor sıklığının retrospektif olarak araştırılması amaçlandı. Yöntem. Bu çalışmaya Nisan 2007-Ağustos 2008 tarihleri arasında Hepatoloji Polikliniğine başvuran, kronik hepatit C tanısı konulan 30 hasta ve kronik hepatit B tanısı konulan 33 olmak üzere toplam 63 hasta alındı. Kronik hepatit B grubuna HBsAg'si 6 aydan daha uzun süre pozitif olan, serum alanin amino transferaz (ALT) düzeyleri normalin 2 katından daha yüksek olan ve HBV DNA'sı pozitif olan hastalar alındı. Kronik hepatit C grubuna ise anti-HCV ve HCV RNA'sı pozitif olan hastalar alındı. Çalışmaya alınan hastaların hiçbiri daha önce antiviral ilaç ya da interferon-alfa (İNF-alfa) tedavisi almamıştı. Her iki hasta grubunda dosyalarından anti nükleer antikor (ANA), romatoid faktör (RF), anti mitokondrial antikor (AMA), karaciğer-böbrek mikrozomal antikoru (Anti LKM), düz kas antikoru (SMA) ve anti double stranded DNA (anti dsDNA) düzeyleri araştırıldı. Bulgular. Kronik hepatit C grubunda 9(%30) hastada RF pozitif saptanırken, ANA 3(%10) hastada, AMA 2(%6.7) hastada pozitif saptandı. LKM, ASMA, anti dsDNA pozitifliği ise hiçbir olguda saptanmadı. Kronik hepatit B grubunda 8(%24.2 ) hastada RF pozitif saptanırken, 1(%3) hastada ANA pozitif saptandı. AMA, LKM, SMA, anti dsDNA tüm hastalarda negatif saptandı. Sonuçlar. Kronik hepatit B ve C'de otoantikorların sıklığını araştıran tüm çalışmalarda hepatit B virüsü (HBV) ve hepatit C virüsunun (HCV) antikor oluşumunu indüklediği görülmüştür. Antiviral ilaçlar ve interferon kullanımının otoantikor oluşumunu artırdığı da yapılan çalışmalar ile gösterilmiştir. Bu nedenle yeni tanı alan kronik hepatit B ve C hastalarında tedavi öncesi otoantikor bakılması ortaya çıkabilecek otoimmün olaylar ve ekstrahepatik bulgular açısından yararlı olabilir.Öğe Ultrasonographic and cholangiographic findings in human fasciolasis: A case report(2009) Seçkin, Yüksel; Ateş, Fehmi; Aladağ, Murat; Yiğit, İrem Pembegül; Karıncaoğlu, MelihAbstract: Fasciola Hepatica insanlarda sporadik enfeksiyon yapabilen, daha çok kedi ve koyunlarda enfeksiyona neden olan bir trematod'dur. Biz sağ üst kadran ağrısı ve ateş öyküsü olan 43 yaşında bir kadın olgu tanımladık. Klinik bulgular, laboratuar araştırmaları, ultrasonografik ve kolanjigrafik görüntüleme yöntemleri ile Fasciola tanısı konuldu. Bu olguda klinik durum ile ultrasonografik ve kolanjiografik özellikler tartışıldı.Öğe Yaşlı Hemodiyaliz Hastalarında Mineral Kemik Bozukluğu Belirteçlerinin Değerlendirilmesi(2016) Yiğit, İrem Pembegül; Ulu, Ramazan; Gözel, Nevzat; Çeliker, Hüseyin; Doğukan, Ayhan; Taşkapan, HülyaÖz: Amaç: Kronik böbrek hastalığı (KBH) tüm dünyada sıklığı artmakta olan bir halk sağlığı problemidir. KBH'da sık görülen Kronik Böbrek Hastalığı-Mineral ve Kemik Bozukluğunun (KBHMKB) önemli bir morbidite ve mortalite sebebi olduğu düşünülmektedir. Bu çalışmada, takip edilen yaşlı hemodiyaliz (HD) hastalarında farklı yaş gruplarına göre kemik metabolizma belirteçleri ve aldıkları tedavilerin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: HD tedavisi olmakta olan yaşlı 47 hasta yaş gruplarına göre Grup I erken ileri yaşlı (65-74 yaş arası) ve Grup II orta ileri yaşlı (75-84 yaş arası) olarak ayrıldı. Grup özellikleri ve iki grup arasında laboratuvar parametreleri ve uygulanan tedaviler açısından farklılıklar incelendi. Bulgular: Ortalama yaş 72.9±4.5 yıl idi. Hastaların %51.1'i kadın idi ve %40.4'ünde diabetes mellitus (DM) vardı. Serum intakt parathormon (iPTH) düzeyleri, vitamin D ve fosfor bağlayıcı kullanım oranı Group II' de daha az idi (P<0.05). Yaş ile iPTH düzeyleri (r= - 0.307, P=0.017), serum P (r= - 0.291, P= 0.024) ve albumin (r= -0.435, P= 0.009) düzeyleri arasında negatif korelasyon saptandı. Sonuç: Çalışmada, orta ileri yaşlı hemodiyaliz hastalarında iPTH seviyeleri daha düşük ve ilaç kullanım oranı daha azdı. DM varlığının iPTH düzeylerine etkisi yoktu.