Diş Hekimliği Fakültesi Tez Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Süt dişi amputasyon tedavilerinde kullanılan farklı biyomateryallerin klinik ve radyografik olarak karşılaştırılması(İnönü Üniversitesi, 2023) Özden, Şefı?ka Nur; Demı?r, PınarAmaç: Bu çalışmada, Ferrik Sülfat, MTA, CEM ve Theracal PT gibi her biri farklı avantaj ve dezavantajlara sahip biyomateryallerin amputasyon tedavisindeki etkinliğinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Materyal ve Metot: Örneklem grubu Ağustos 2021- Mart 2022 tarihleri arasında İnönü Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Pedodonti kliniğine başvuran 4 ile 9 yaş arası hastaların geri dönüşümlü pulpitis belirtileri gösteren, restore edilebilir dişlerinden seçilmiştir. 4 farklı materyal grubuna rasgele dağıtılan toplam 140 diş üzerinde yürütülen çalışmada hastalar tedavinin 3, 6, 9, ve 12. aylarında takip randevuları için çağırılmıştır. Bulgular: 12 ay sonunda klinik olarak en başarılı materyal FS (%100) iken bunu sırasıyla CEM (%96.6), MTA (%90.9) ve Theracal PT (%69) takip etmiştir. Theracal PT, FS ve CEM'den anlamlı derecede başarısız bulunmuştur (p<0.05). Radyografik değerlendirmelerde en başarılı materyal CEM (%93.1) iken MTA (%90.9), FS (%87.5) ve Theracal PT (%44.8) bunu takip etmiştir. Theracal PT, diğerlerinden anlamlı derecede daha başarısız (p<0.05) iken MTA, CEM ve FS arasında ise istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamaktadır (p>0.05). Süt molar diş çeşidi, dişin bulunduğu çene ve restorasyon çeşidi başarı ile ilişkili bulunmamıştır. Sonuç: Son yıllarda tanıtılan Theracal PT'nin amputasyon tedavilerindeki klinik sonuçlarına ilişkin veriler çok kısıtlıdır. Bu çalışma, amputasyon tedavisinde Ferrik Sülfat, MTA ve CEM kullanımının başarılı bulunduğu ancak Theracal PT'nin daha düşük başarı oranları sergilediği sonucuna varmıştır. Anahtar Kelimeler: Amputasyon, CEM, Ferrik Sülfat, MTA, Theracal PTÖğe Travma sonrası gelen hastaların eden baysal dental travma indeksi ve andreasen sınıflamasına göre değerlendirilmesi(İnönü Üniversitesi, 2023) Oktay, Esra Emı?ne; Duman, Üyesı? Sacı?deAmaç: TDY; fonksiyonel, estetik ve psikolojik endişelere yol açabilen bir sağlık sorunudur. TDY vakalarında uzun dönem takip ve prognoz açısından doğru kayıtların tutulması büyük önem taşımaktadır. Bu sebeple TDY sonucu kliniğe başvurmuş hastaların kayıtlarını kolaylaştırmak, daha sistematik ve ayrıntılı bir şekilde kaydetmek için Andreasen Sınıflaması ve MEBDTİ'ne göre değerlendirilmesi ve sınıflandırılması amaçlanmaktadır. Materyal Metot: Çalışmamızda Şubat 2022 – Şubat 2023 arasındaki dönemde, İnönü Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı'na TDY sebebiyle başvuran 1-14 yaş arası hastalar değerlendirmeye alınmıştır. Ebeveynlere, sosyodemografik verilerini içeren anket yapılmıştır. Çocuğa ait tıbbi ve dental anamnez bilgileri alınmıştır. Travma tipleri Andreasen Sınıflaması ve MEBDTİ'ne göre kaydedilmiştir. Verilerin analizi SPSS 26.0 programı ile yapılarak, tanımlayıcı istatistik ve Ki-Kare testi kullanılmıştır. Bulgular: Toplam 111 hastadan (erkek:%65.8, kız:%34.2) alınan veriler dahil edilmiştir. Ortalama yaş 8.33±3.06'dır. Tüm yaş gruplarında erkeklerde kızlara göre TDY oranı daha yüksektir. Tüm yaş gruplarında en sık travma nedeni olarak düşme saptanmıştır. İki sınıflamaya göre de daimi diş travmasına uğrayanlarda sert doku yaralanmaları, süt dişi travmasına sahip olanlarda ise periodontal yaralanmaların görülme oranı daha yüksektir. Daimi diş travmalarında immatür köklerin görülme oranı (%59.2) daha yüksek bulunmuştur. Sonuç: İki sınıflama da sert doku yaralanmaları ve periodontal yaralanmalarda benzer sonuçlar göstermiştir. MEBDTİ; apeks matürasyonunu, kök kırığı lokalizasyonunu ve çoklu yaralanmaların kaydını içerdiğinden dolayı daha ayrıntılı ve sistematik bir şekilde kaydedilmesine olanak sağlamaktadır. Anahtar Kelimeler: Andreasen Sınıflaması, Modifiye Eden Baysal Dental Travma İndeksi, Travmatik Diş YaralanmalarıÖğe Sagittal split ramus osteotomisinde farklı plaklarla yapılan fiksasyon yöntemlerinin deneysel olarak karşılaştırılması(İnönü Üniversitesi, 2024) Üstündağ, İrfan; Sancar, BahadırAmaç: Sagittal split ramus osteotomisi (SSRO) sonrası relaps beklenen mandibular hareketlerde segmentlerin stabilizasyonu iyi olmalıdır. Bu çalışmanın amacı; mandibulanın büyük ilerletme gerektirdiği durumlarda rekonstrüksiyon plak, çift miniplak ve tek miniplak sistemlerinin stabilitesini karşılaştırmaktır. Materyal ve Metot: Çalışmamızda SSRO yapılan 45 adet koyun hemimandibulasına uygulanan 3 farklı fiksasyon yönteminin stabilitesini karşılaştırdık. Segmentler 7 milimetre (mm) ilerlemiş olacak şekilde fiksasyon işlemi yapılmıştır. 1. grupta; 1 adet 4 delikli miniplak ve 4 adet 2 mm kalınlığında 7 mm uzunluğunda vida ile, 2. grupta; 2 adet 4 delikli miniplak ve 8 adet 2 mm kalınlığında 7 mm uzunluğunda vida ile, 3. grupta; 1 adet 4 delikli rekonstrüksiyon plak ve 4 adet 2.7 mm kalınlığında 7 mm uzunluğunda vida ile fiksasyon işlemini gerçekleştirdik. Denekleri çelik bir aygıt ile servohidrolik test cihazına yerleştirdik. Molar dişler üzerine 10 Newton'dan (N) 200 N'a kadar artan kuvvetler uyguladık. Segmentlerdeki yer değiştirme ve standart sapma (SS) değerleri bilgisayarda kaydedildi. Çalışmadaki değişkenlerin normal dağılıma uygunluğu grafiksel olarak ve Shapiro-Wilks testi ile değerlendirildi. Gruplara göre karşılaştırılmasında Kruskal-Wallis non-parametrik varyans analizine başvurulmuştur. İkili karşılaştırmalarda bonferroni düzeltmesi yapılarak analiz sonuçları verildi. İstatistiksel anlamlılık düzeyi p<0.05 olarak kabul edilmiştir. Bulgular: Tek miniplakta ortalama yer değiştirme miktarı çift miniplak ve rekonstrüksiyon plağa göre uygulanan tüm kuvvetlerde anlamlı derecede daha yüksektir. Çift miniplak ve tek rekonstrüksiyon plak gruplarında ortalama yer değiştirme değerleri benzer saptandı. Sonuç: SSRO sonrası relaps beklenen mandibular hareketlerde; çift miniplak ve tek rekonstrüksiyon plağı yeterli stabiliteyi sağlarken tek miniplak sağlayamaz. Bu çalışmanın sonucunda; rekonstrüksiyon plağı ve çift miniplağın, relaps beklenen mandibular hareketlerde kullanılabileceğini önermekteyiz.Öğe Pedodontistlerin ve genel diş hekimlerinin hastalarını ortodontistlere yönlendirme kriterlerinin pedodontistler, genel diş hekimleri ve ortodontistler tarafından değerlendirilmesi(İnönü Üniversitesi, 2023) Çoban, Betül Kalafat; Bor, Üyesı? Sabahattı?nAmaç: Çalışmamızın amacı, pedodontistlerin ve genel diş hekimlerinin hastalarını ortodontistlere yönlendirme ihtiyacı duydukları ortodontik problemlerin belirlenmesi ve yönlendirme sürecinde ortodontiste yönlendirme kriterlerinin pedodontistler, genel diş hekimleri ve ortodontistler tarafından değerlendirilmesidir. Materyal ve Metod: Anket formu Google Forms ile hazırlanmış olup sosyal medya platformları aracılığı ile pedodontistlere ve genel diş hekimlerine ve Türk Ortodonti Derneği üyesi olan ortodontistlere mail ile ulaşılarak çevrimiçi olarak uygulanmıştır. 84 pedodontist, 75 genel diş hekimi, 71 ortodontist olmak üzere toplam 230 kişi çalışmaya katıldı. Anket formu demografik ve mesleki bilgiler, ortodontiste hasta yönlendirme ihtiyacı duyulan ortodontik problemler ve yönlendirme sürecinde ortodontist seçimini etkileyen faktörleri içeren sorulardan oluşmaktadır. Ayrıca pedodontistlere ve genel diş hekimlerine kendilerinin ortodontik tedavi uygulamaları ve sınıf maloklüzyon teşhis becerileri ile ilgili sorular da sorulmuştur. İstatistiksel analizler IBM SPSS V23 ile yapıldı ve tüm analizler için anlamlılık düzeyi p<0.050 olarak alındı. Bulgular: Eksik ve tutarsız anketler çalışmamızdan çıkarılarak ve grup dağılımları eşitlenerek her grupta 68 cevaplandırma ile toplam 204 anket verisi çalışmamıza dahil edildi. Pedodontistlerin sınıf maloklüzyon bilgisine doğru cevap oranı genel diş hekimlerininkinden daha fazla bulundu. Kliniklerinde kendilerinin ortodontik tedavi uyguladıklarını belirten GDH'lerin oranı %2.9 iken pedodontistlerin oranı %38.2'dir. Pedodontistlerin %98.5'i ve GDH'lerin %97.1'i ortodontiste hasta yönlendirmektedir. Pedodontist ve GDH'lerden hasta yönlendirmesi aldığını belirten ortodontistlerin oranı ise %97'dir. Yönlendirilen ortodontik problemler içerisinde "çapraşıklığın giderilmesi amacıyla yönlendirme" faktörü, en yüksek orana sahiptir (%98.51). Yönlendirilen ortodontik problemler içerisinde en düşük orana sahip faktör "hastanın eklem şikayeti varsa" faktörüdür. Yönlendirme sürecinde ortodontist seçimini etkileyen faktörlerden GDH'lerde en yüksek skoru alan faktör "ortodontistin vaka sonuçlarının başarısı, pedodontistlerde "ortodontist ile iletişim kurabiliyor olmak", ortodontistlerde ise "diğer hekimler ile ortodontist arasındaki geçmişteki olumlu tecrübeler"dir. Sonuç: Pedodontistler ve genel diş hekimleri ortodontik problemi olan hastalarını ortodontistlere yönlendirmektedir. Yönlendirme sürecinde ortodontist seçimini etkileyen faktörler hekim gruplarına göre farklılık göstermektedir. Anahtar kelimeler: Genel Diş hekimleri, Ortodontist, Pedodontist, Yönlendirme KriterleriÖğe İskeletsel sınıf I ve sınıf III bireylerde mandibular bukkal shelf bölgesinin minivida uygulamaları için konik ışınlı bilgisayarlı tomografi ile değerlendirilmesi(İnönü Üniversitesi, 2022) Yaşar, Rabı?a; Evren, Üyesı? AyşegülAmaç: Çalışmamızın amacı, normodiverjan dik yön büyüme paternine sahip iskeletsel Sınıf I ve Sınıf III bireylerde minivida uygulamaları için mandibular bukkal shelf bölgesini incelemektir. Materyal ve Metot: Çalışmamızda Sınıf I grubunda 20 birey (10 kadın, 10 erkek), Sınıf III grubunda 20 birey (10 kadın, 10 erkek) olmak üzere toplam 40 bireyin KIBT görüntüleri incelendi. Çalışmamızdaki ölçümler; sağ mandibular birinci molar dişin distal kökü (6D) ve sağ mandibular ikinci molar dişin distal kökü (7D) hizasında, aksiyal görüntülerden elde edilen koronal kesitler üzerinde gerçekleştirildi. Koronal kesitlerde minivida giriş açısı, bu açı doğrultusundaki kortikal kemik kalınlığı, toplam kemik kalınlığı ve köke en yakın mesafe ölçüldü. Bulgular: Her iki bölgede yapılan ölçümlerde Sınıf I ve Sınıf III grupları arasında açı, kortikal kemik kalınlığı, toplam kemik kalınlığı ve köke en yakın mesafe değerlerinde istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Sınıf I grubunda, kortikal kemik kalınlığı 6D bölgesinde (4.81±1.24 mm), 7D bölgesine (3.95±0.81 mm) göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. Sınıf III grubunda 6D bölgesinde kortikal kemik kalınlığı (4.43±1.17 mm), 7D bölgesine (3.75±0.81 mm) göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. Sonuç: Sınıf I ve Sınıf III bireylerde her iki bölgede de minivida yerleşimi için yeterli miktarda kortikal kemik kalınlığı ve toplam kemik kalınlığı gözlenmiştir. Hem Sınıf I grubunda hem de Sınıf III grubunda posteriora doğru gidildikçe kortikal kemik kalınlığında anlamlı bir azalma gözlenmiştir. İncelediğimiz bölgelerde belirlediğimiz yönteme göre bulduğumuz açılarda gerçekleştirilen minivida yerleşiminin güvenli olduğunu düşünmekteyiz. Ancak bireyler arasında anatomik varyasyonlar olabileceğinden uygun minivida yerleşimi için KIBT alınarak bölgenin kemik özellikleri klinisyen tarafından değerlendirilebilir. Anahtar Kelimeler: Konik ışınlı bilgisayarlı tomografi, mandibular bukkal shelf, minividaÖğe Devamlı rotasyon veya adaptif hareket ile aktive edilen nikel-titanyum enstrümanların şekillendirme yeteneğinin mikro bilgisayarlı tomografi analizi(İnönü Üniversitesi, 2023) Ürgüplüoğlu, Sevde Nur; Şı?mşek, Neslı?han; Akıncı, Üyesı? LeventAmaç: Bu çalışmanın amacı; TruNatomy, VDW.Rotate ve Twisted File Adaptive eğe sistemlerini iki farklı hareket kinematiğinde kullanarak eğimli kök kanallarındaki şekillendirme yeteneklerini ?BT görüntüleme tekniği ile karşılaştırmaktır. Materyal ve metot: Bu çalışmada 2 ayrı mezial kanal içeren ve 20°-40° kurvatüre sahip kök gelişimini tamamlamış 30 adet mandibular molar diş seçildi. Giriş kaviteleri hazırlandı ve çalışma boyları belirlendi. Örnekler ?BT ile tarandıktan sonra, 60 mezial kanal rastgele 6 gruba ayrıldı (n=10). Grup 1: TRN-DR, Grup 2: TRN-AH, Grup 3: VR-DR, Grup 4: VR-AH, Grup 5: TFA-AH ve Grup 6: TFA-DR kinematiği ile şekillendirildi. İlk tarama ile aynı parametreler kullanılarak 2. ?BT taraması yapıldı. Şekillendirme öncesi ve sonrası ?BT görüntüleri üzerinde dentin hacmi, transportasyon ve merkezleme oranı 3, 6 ve 9 mm seviyelerinde değerlendirildi. Bulgular: TRN grupları, her iki kinematikte de diğer gruplara göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha düşük hacim farklılıkları gösterdi (P < 0.05). VR-DR ve TFA-AH grupları, VR-AH grubu dışındaki diğer gruplara göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha yüksek hacim farkı gösterdi (P < 0.05). Gruplar arasında, hiç bir seviyede transportasyon miktarı ve merkezleme oranında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı (P > 0.05). Sonuç: TRN grupları her iki kinematikte daha az dentin uzaklaştırdı. TFA sistemi, sürekli rotasyon kinematiği ile karşılaştırıldığında adaptif kinematik ile kullanıldığında daha fazla dentini uzaklaştırdı. Merkezleme oranı ve transportasyon miktarı tüm seviyelerde gruplar arasında benzerdi; mevcut çalışmanın koşulları altında, her üç sistem de adaptif hareket ve devamlı rotasyon hareketinde kullanılabilir. Anahtar kelimeler: Adaptif hareket, devamlı rotasyon, mikro-bilgisayarlı tomografi, şekillendirme yeteneği, TruNatomy, Twisted File Adaptive, VDW.RotateÖğe Farklı anestezi tekniklerinin oküler yapılardaki etkisinin optik koherens tomografi ile değerlendirilmesi(İnönü Üniversitesi, 2023) Talay, Gönen Aras; Alan, Hı?lalAmaç: Araştırmamızın amacı, diş hekimliği kliniğinde rutin olarak uygulanan farklı dental anestezi tekniklerinin oküler bölgedeki etkilerini, optik koherens tomografi (OKT) ve Optik Koherens Tomografi Anjiyografi (OKTA) cihazı kullanarak değerlendirmektir. Oküler bölgede daha az etkisi olan anestezi yöntemi kullanılarak, meydana gelebilecek komplikasyon riski en aza indirilecektir. Materyal ve Metod: 18- 50 yaş arası 80 hasta çalışmamıza dahil edilmiştir. Hastalar uygulanacak anestezi metoduna göre; ?. Grup Inferior Alveolar (n=20), ?. Grup Tüber (PSA) (n=20), ?.Grup Supraperiosteal İnfiltrasyon (n=20), ?. Grup İnfraorbital (n=20) anestezi olacak şekilde 4 gruba ayrılmıştır. Anestezi öncesi ve sonrası olmak üzere tüm gruplardaki hastaların retinal ve koroidal vasküler yapılarındaki değişiklikler Topcon Swept Source OCT-Angiography cihazı ile incelenmiştir. Bulgular: Çalışmaya katılan toplam 80 hastanın yaş ortalaması 24.53±7.01 dir. Toplam 42 erkek, 38 kadın hasta çalışmaya katılmıştır. Hastaların anestezi öncesi gruplara göre ölçülen ortalama koroidal kalınlıkları sırasıyla 300(µm), 305.5(µm), 319.5(µm), 302.5(µm) olarak tespit edilmiştir (p=0.642). Anestezi sonrası aynı gruplar sırasıyla 298(µm), 296(µm), 310(µm), 299(µm) olarak ölçülmüştür (p=0.907). Dental anestezi uygulaması sonrası farklı gruplarda koroidal kalınlık azalma gösterse de bu değişiklik istatistiksel olarak anlamlı değildir (p=0.838). Hastaların OKTA cihazıyla anestezi öncesi incelenen retinal vasküler yoğunlukları gruplara göre sırasıyla %40, %42, %41, %41.5 olarak ölçülmüştür (p=0.166). Anestezi sonrası ölçümler %40, %41, %41, %40 olarak bulunmuştur (p=0.394). Dolayısıyla anestezi öncesi ve sonrası ölçülen retinal vasküler yoğunluk farkı değeri istatistiksel olarak anlamlı değildir (0.143). Sonuç: Negatif aspirasyon yapılarak gerçekleştirilen dental anestezi uygulamaları eğer hastada anatomik varyasyon yoksa gözün vasküler yapılarında herhangi bir değişikliğe neden olmamaktadır. Anahtar Kelimeler: Dental anestezi, koroid, OKT, OKTA, oküler komplikasyon, retina.Öğe İskeletsel sınıf I ve sınıf III hastalarda mandibular simfiz morfolojisi ile alt keser dentoalveoler kompanzasyon mekanizması arasındaki ilişkinin konik ışınlı bilgisayarlı tomografi ile değerlendirilmesi(İnönü Üniversitesi, 2023) Yetgı?n, Ruşen; Bor, Üyesı? Sabahattı?nAmaç: Bu tez çalışmasında amaç erişkin Sınıf III hastaların alt keser alveoler kemik desteği ile mandibular simfiz morfolojisi arasındaki ilişkiyi KIBT tekniğiyle lineer ve açısal yönüyle incelemek; doğal kompanzasyon sonucunda oluşan mandibular simfizin morfolojik farklılıklarını erişkin Sınıf I hastalarla karşılaştırmaktır. Materyal ve Metot: Çalışmamızda Sınıf I normodiverjan grupta 15 hasta (7 erkek, 8 kadın), Sınıf I hiperdiverjan grupta 15 hasta (9 kadın, 6 erkek), Sınıf III normodiverjan grupta 15 hasta (11 erkek, 4 kadın), Sınıf III hiperdiverjan grupta 15 hasta (7 kadın, 8 erkek) olmak üzere toplam 60 hastanın KIBT kayıtları retrospektif olarak incelendi. Hastaların yaş ortalaması 20.10±2.97 olarak belirlendi. Tüm ölçüm ve çizimler alt sağ santral dişin midsagittal kesitinde gerçekleştirildi. Tüm gruplarda mandibular simfizin açısal ve lineer morfolojisi ile alveoler kemik kalınlıkları arasındaki korelasyon değerlendirildi. Bulgular: Gruplar arasında alveoler kemik kalınlıkları ve mandibular simfizin lineer ölçüm ortalamaları açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık yoktu. Mandibular simfizin açısal ölçümlerinden simfiz konkavitesi, bazal simfiz inklinasyonu, dentoalveoler simfiz inklinasyonu ve IMPA değerlerinde gruplar arasında istatistiksel anlamlı farklılıklar görüldü. Alveoler kemik kalınlığı ile mandibular simfiz arasındaki korelasyonda simfiz kalınlığı, total simfiz yüksekliği, dentoalveoler simfiz inklinasyonu ve simfiz konveksite açısı anlamlıydı. Sonuç: Tüm gruplarda dentoalveoler simfiz kalınlığı ile alveoler kemik kalınlıkları arasında pozitif korelasyon görülmüştür. Total simfiz yüksekliği sadece Sınıf I hastalarda alveoler kemik kalınlığı ile negatif korelasyon göstermiştir. Bazal mandibular simfiz inklinasyonu ve kalınlığı ile alveoler kemik kalınlıkları arasında anlamlı bir korelasyon görülmemiştir. Sonuç olarak; özellikle Sınıf III hastalarda alveoler kemik kalınlığı hakkında yorum yapabilmek için mandibular simfiz morfolojisinin incelenmesi tek başına yeterli bir parametre değildir, yalnızca destekleyicidir. Anahtar Kelimeler: konik ışınlı bilgisayarlı tomografi, mandibular simfiz, alveoler kemik kalınlığı, Sınıf I maloklüzyon, Sınıf III maloklüzyon, simfiz inklinasyonuÖğe Türkiye'deki ortodontistlerin iskeletsel sınıf II maloklüzyonların tedavisine bakış açılarının değerlendirilmesi(İnönü Üniversitesi, 2023) İştar, Merve Gözen; Bor, Üyesı? Sabahattı?nAmaç: Çalışmamızın amacı, ülkemizdeki ortodontistlerin iskeletsel sınıf II maloklu?zyonların tedavisine bakış açılarını ve ortodontistlerin mesleği icra ettiği süre, çalıştığı kurum gibi faktörlerin bakış açıları u?zerindeki etkisini değerlendirmektir. Materyal ve Metot: 24 soru ile oluşturduğumuz anket, Tu?rk Ortodonti Derneği'ne kayıtlı olan u?yelere elektronik posta yoluyla iletilmiştir. Anket, 101'i kadın 67'si erkek olmak u?zere toplam 168 kişi tarafından cevaplanmıştır. Bulgular: İskeletsel sınıf II maloklu?zyonların tedavisinde en çok tercih edilen tedavi seçeneği %95,8 ile hareketli fonksiyonel aparey olurken, en az tercih edilen tedavi seçeneği %19 ile distraksiyon osteogenezisi olmuştur. Ortodontistlerin %83,9'u ağız solunumu yaptığını du?şu?ndu?kleri hastaları kulak burun boğaz polikliniğine konsu?lte ettiklerini belirtmiştir. Ortodontistlerin büyüme ve gelişim takibi için en sık başvurduğu yöntem %67,9 ile el-bilek filmi olmuştur. Ortodontistler arasında hareketli fonksiyonel aparey olarak en sık %56 ile twinblok apareyi tercih edilmiştir. Sabit fonksiyonel aparey tercihinde başı çeken %48,8 ile forsus apareyi olmuştur. Ortodontistlerin %66,7'si kliniklerinde ortognatik cerrahi tedavisi uyguladıklarını belirtmişlerdir. Sonuç: Çalışılan kurum, unvan ve meslekte geçirilen su?renin fonksiyonel aparey uygulama yaşı ve kaç ay kullandırıldığı açısından etkili olmadığı bulunmuştur. Özel muayenehanede çalışan ortodontistlerin adolesan dönemde Sınıf II iskeletsel maloklüzyon tedavisinde şeffaf plakları tercih etme oranları üniversitede çalışan ortodontistlere oranla daha yüksek bulunmuştur. Ortodonti eğitimi alan araştırma görevlileri, uzman ve doktor öğretim üyelerine göre el-bilek röntgenini daha sık kullanmaktadırlar. Anahtar Kelimeler: İskeletsel Sınıf II, Mandibular Retrognati, Ortodontik Apareyler, Ortognatik CerrahiÖğe Yapay zekâ sistemi kullanılarak konik ışınlı bilgisayarlı tomografi görüntülerinde temporomandibular eklem osteoartritinin sınıflandırılması(İnönü Üniversitesi, 2023) Eşer, Gözde; Duman, Şuayı?p BurakAmaç: Bu çalışmanın amacı bir yapay zekâ modeli kullanarak KIBT görüntüleri üzerinden toplumun önemli bir çoğunluğunu etkileyen temporomandibular eklem osteoartritinin sınıflandırması ve temporomandibular eklem segmentasyonu yaparak, hastalığın teşhisinde hekimlere kolaylık ve zaman kazandıracak bir yöntem geliştirmektir. Materyal ve Metot: Bu çalışmada 290 hastaya ait KIBT DICOM görüntülerinden elde edilen 2000 adet sagittal kesit (500 sağlıklı, 500 erozyon,500 osteofit, 500 düzleşme içeren görüntü) üzerinde bir yapay zekâ modeli olan YOLOv5 mimarisinin TME segmentasyonu ve osteoartrit sınıflandırmasındaki başarısı değerlendirilmiştir. Görüntüler üzerinde temporomandibular eklemin etiketlenmesi CranioCatch etiketleme yazılımı (CranioCatch, Eskişehir, Türkiye) kullanılarak yapılmıştır. Karmaşıklık matris yöntemi kullanılarak modele ait başarı metriği hesaplanmıştır. Bulgular: Temporomandibular eklem segmentasyonu için YOLOv5 modelinin duyarlılık, kesinlik ve F1 skoru sırasıyla; 1, 0.9953, 0.9976 şeklindedir. Modelin temporomandibular eklem segmentasyonu için bulunan AUC değeri 0.9723 şeklindedir. Yine modelin temporomandibular eklem segmentasyonu için doğruluk değeri 0.9953 olarak bulunmuştur. Temporomandibular eklem osteoartrit sınıflandırması için modelin duyarlılık, kesinlik ve F1 skorları ise sırasıyla; 1, 0.7678, 0.8686 şeklindedir. Sınıflandırma için bulunan doğruluk değeri 0.7678 şeklindedir. Sonuç: Yapılan çalışmanın temporomandibular eklem osteoartritinin teşhisinde hekimlere klinik ve radyoloji rutininde kolaylık ve zaman kazandıracak bir destek mekanizması olabileceğini düşünmekteyiz. Çalışmamız ilerleyen zamanlarda yapılacak çalışmalarla daha fazla geliştirilebilir. Anahtar kelimeler: Derin öğrenme, konik ışınlı bilgisayarlı tomografi, temporomandibular eklem, temporomandibular eklem osteoartriti, yapay zeka.Öğe Diş Hekimliği lisansüstü öğrencilerinde 'maslach tükenmişlik envanteri' ve 'eksik kalma korkusu' skalasının değerlendirilmesi(İnönü Üniversitesi, 2022) Aydoğdu, Hatı?ce; Demı?r, Üyesı? PınarAmaç: Araştırmamızda amaç lisansüstü eğitimi devam etmekte olan diş hekimlerinin yaşadıkları tükenmişlik seviyelerinin ve FoMO(Fear of Missing Out)'nun varlığının değerlendirilmesidir. Öğrencilerin uzmanlığı seçerken bunun üzerinde FoMO'nun ne derece etkin olduğu, FoMO ve Maslach Tükenmişlik Envanterinin birbiri ile ilişkileri incelenmiştir. Materyal ve Metot: Çalışmaya Yüksek Öğretim Kurumunda aktif öğrenci olarak görünen 2327 kişiden gönderilen linki doldurmayı tercih eden 403 hekim katılmıştır. Bulgular: Çalışmaya 272 (%67,5) kadın ve 131 (%32.5) erkek hekim katıldı. Çocuk diş hekimlerinin ise %96.7'sinin kadın, %65'inin bekar olduğu belirlendi. Diş hekimlerinin %50.3'ünde, çocuk diş hekimlerinin ise %50'sinde yüksek tükenmişlik varlığı tespit edildi. Diş hekimlerinde trait puanı arttıkça duyarsızlaşma ve duygusal tükenme puanlarının da istatistiksel olarak anlamlı artış gösterdiği tespit edildi. Tükenmişlik arttıkça hekimler akranlarının daha donanımlı olmasından endişe duymaya başlamaktadır. Düşük kişisel başarı puanları açısından yüksek risk grubunda bulunan hekimlerin FoMOs ve trait puanları buna bağlı istatistiksel olarak anlamlı çıkmıştır(p=0.017, p=0.001). Kadın diş hekimlerinin FoMO puanları erkek hekimlerden daha yüksekti. Sonuç: Lisansüstü eğitimine devam eden hekimlerde tükenmişlik semptomlarının yüksek ve akranlarından geri kalma korkusunun ortalama bir değerde olduğu tespit edildi. Tükenmişliği azaltmak, her hekim için iş memnuniyetini artırmak ve hastalarla kaliteli etkileşimleri teşvik etmek amacıyla sistem düzeyinde değişiklikler yapılması gerekmektedir.Öğe Çocuklarda sık tüketilen içeceklerin oluşturduğu demineralizasyona karşı diş macunlarının remineralizasyon etkinliğinin mikro-BT ve SEM ile incelenmesi(İnönü Üniversitesi, 2022) Akküç, Sı?bel; Duruk, GülsümAmaç: Bu in-vitro çalışmanın amacı başlangıç çürüğüne ve erozyona karşı, NaF içerikli 'Sensodyne Promine', CPP-ACP içerikli 'GC Tooth Mousse' ve doğal içerikli 'Agarta' diş macunlarının remineralizasyon etkinliğinin mikro-BT ve SEM ile incelenmesidir. Materyal ve Metot: Mikro-BT analizi için 45 adet, SEM analizi için 7 adet üçüncü büyük azı dişi çalışmada kullanıldı. Başlangıç taraması (T1) yapıldıktan sonra, 7 gün boyunca pH siklusu ile yapay başlangıç çürüğü lezyonları, portakal suyu ve kola ile yapay erozyon lezyonları oluşturuldu. Demineralizasyon sonrası 2. tarama (T2) yapıldı. 15 gün boyunca günde 2 kez 2 dk boyunca, diş macunları yumuşak uçlu fırçalar ile uygulandı ve sonrasında 3. tarama (T3) yapıldı. Mikro-BT ile mineral yoğunluğu, yüzey alanı, lezyon hacmi ve derinliği hesaplandı. Dişlerin yüzey morfolojilerindeki değişimler SEM ile incelendi. Elde edilen verilerin istatistiksel analizleri yapıldı. Bulgular: Tüm macunların istatistiksel olarak anlamlı derecede mineral yoğunluğunu artırdığı, yüzey alanını, lezyon hacmini ve derinliğini ise azalttığı bulunmuştur (p<0.05). Remineralizasyon etkinliğinde gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklık yoktur (p>0.05). Remineralizasyondan sonra artan dokunun mineral yoğunluğunda gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (NaF>CPP-AC>Agarta, p<0.05). Sonuç: Kolay ulaşılabilir olan diş macunlarıyla düzenli diş fırçalamak başlangıç çürüğünü ve başlangıç erozyon lezyonlarını iyileştirebilir. Florun ve CPP-ACP'nin remineralizasyon etkisinin yanı sıra, bu macunlara alternatif olarak propolis veya aloe vera içeren diş macunlarının da remineralizasyon etkinliğini değerlendiren daha fazla Mikro-CT ve SEM çalışmasına ihtiyaç vardır. Anahtar Kelimeler: Mikro-BT, SEM, dental erozyon, demineralizasyon, remineralizasyon, CPP-ACP, NaF, propolis, aloe vera.Öğe Zirkonya ile gu?çlendirilmiş lityum silikat blokların optik özelliklerinin değerlendirilmesi: In-vitro çalışma(İnönü Üniversitesi, 2019) Erarslan, Özge; Aygün, Esma Başak Gül; Tuzlalı, Üyesı? MesutAmaç: Çalışmanın amacı lityum disilikat ve zirkonya ile gu?çlendirilmiş lityum silikat CAD-CAM bloklara uygulanan, yaşlandırma ve renklendirme işlemleri sonrasında, bu materyallerin parlaklık değişimleri ve yu?zey renklenmeleri gibi optik özellikleri arasında anlamlı bir farklılık oluşup oluşmadığını tespit etmektir. Materyal ve metot: Bu çalışmada IPS e.max CAD, Celtra-Duo ve Vita-Suprinity olmak u?zere 3 farklı CAD-CAM blok kullanıldı. Toplam 144 numune (0.7x12x14) hazırlanıp glazelendikten sonra beyaz asetal rezin (DelrinÒ, DuPont, USA) zemin u?zerine, translusent dual-cure rezin siman (NX3 Third Generation, Kerrdental, USA) kullanılarak simante edildi. Toplamda 5000 termal döngu? (50C-550C) uygulandıktan sonra, her bir grup rastlantısal olarak; distile su, kahve, çay ve şarap olmak u?zere 4 alt gruba (n=12) ayrılarak 180 saat boyunca (10 yıllık klinik simu?lasyon) renklendirici solu?syonlarda bekletildi. Spektrofotometre cihazı (Vita-Easyshade V, Vita-Zahnfabrik, Germany) ile, renk ölçu?mleri; parlaklık ölçu?m cihazı (SGM60, PCE Instruments, Germany) ile parlaklık ölçu?mleri yapıldı. Renk değişimi (DE) değerleri, CIEDE2000 formu?lu?ne göre hesaplandı. Parlaklık değişimi (DGU) [GU1-GU2] eşitliği kullanılarak hesaplandı. Parlaklık, L*, a*, b* ve DE değerleri iki yönlu? varyans analizi ile değerlendirildi. Ana etkilerin anlamlı olduğu durumlarda Bonferroni du?zeltmesi ile çoklu karşılaştırmalar yapıldı (p=0.05). Bulgular: Bloklar arasında renklenme miktarları açısından anlamlı bir farklılık tespit edilmemiştir. Renklendirme sonrası, tu?m örneklerdeki renklenme, kabul edilebilir renk değişimi eşiğinin (DE>1.77) u?zerinde bulunmuştur. Bloklar arasında en yu?ksek parlaklık değerleri IPS grubunda tespit edilmiştir. Renklendirici solu?syonların parlaklık değişimine etkileri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır Sonuç: Lityum disilikat ve zirkonya içerikli lityum silikat CAD-CAM blokları arasında, renk değişimi açısından farklılık gözlenmemiştir. Renklendirici solu?syonların parlaklık u?zerinde etkisinin olmadığı göru?lmu?ştu?r.Öğe Bifosfonat ve denosumab kullanımı ile eksternal servikal rezorpsiyon oluşumu arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi(İnönü Üniversitesi, 2022) Talay, Yeşı?m; Şı?mşek, Neslı?hanAmaç: Bifosfonat veya denosumab tedavisi altındaki osteoporoz hastalarında eksternal sevikal rezorpsiyon (ESR) görülme olasılığının incelenmesi ve rezorpsiyonların ilacın kullanımının hangi döneminde gerçekleştiğini tespit etmektir. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya osteoporoz şikâyetiyle Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalına (ABD) başvuran bifosfonat veya denosumab tedavisi gören yetişkin toplam 90 hasta katılmıştır. Anamnezinde osteoporoz harici sistemik hastalığın varlığı, periodontal hastalık, ortodontik tedavi, dental travma, intrakoronal beyazlatma geçmişi olan; çene tümörlerinin varlığı, bruksizm, viral enfeksiyon bulunan ve gebe hastalar çalışma dışı bırakılmıştır. Hastalar bifosfonat ve denosumab ilaç tedavisi altında olanlar olmak üzere 2 gruba ayrılmıştır. 90 hastanın 44'ü bifosfonat grubu, 46'sı denosumab grubu ilaç tedavisi alan hastalardan oluşmaktadır. Gruplar ilaç kullanım dönemine göre ilaç tedavisine yeni başlamış olan hastalar, ilaç tedavisi devam eden hastalar, ilaç tedavisi sonlanmış hastalar olmak üzere 3 alt gruba ayrılmıştır. Çalışmaya dâhil edilen hastaların klinik muayeneleri ve radyografik muayeneleri Endodonti ABD kliniğinde yapılmıştır. Muayene bulgularına göre eksternal servikal rezorpsiyon gözlenen bölgeler kayıt altına alınmıştır. Hastalar 2 yıl boyunca 3 aylık kontrollere çağırılmışlardır. Panoramik ve periapikal radyografi alındıktan sonra eksternal servikal rezorpsiyondan şüphe duyulan hastalardan konik ışınlı bilgisayarlı tomografi alınmıştır. Bulgular: 90 hasta arasından toplam 7 hastanın 13 dişinde ESR'ye rastlanmıştır. Bifosfonat ve Denosumab grupları arasında ESR açısından istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmamıştır (p=0.711). Buna karşılık ilaç kullanım dönemine göre alt gruplar arasında bifosfonat grubu tedavisi devam eden hasta grubunda ESR daha fazla tespit edilmiştir (p=0.023). Sonuç: Bifosfonat ve denosumab grubu ilaç kullanımı olan hastalarda ağız içi müdahalelerde olabildiğince ilaca bağlı olarak çene kemiklerinde görülen osteonekroz (MRONJ) gelişme riskinden dolayı diş çekiminden kaçınılmalıdır. ESR'nin erken tespiti diş çekiminden ve travmatik cerrahi işlemlerden kaçınılması için önemlidir.Öğe Exenatide ve metforminin periapikal lezyonların iyileşmesine etkisi: Hayvan deneyi çalışması(İnönü Üniversitesi, 2019) Öztürk, Hasan; Şı?mşek, Neslı?hanAmaç: Bu çalışma, tip-2 diabetes mellitus tedavisinde kullanılan ve kemik metabolizmasına pozitif etkileri olduğu bilinen metformin ve exenatide ilaçlarının defekt bölgelerindeki kemik oluşumuna etkisini, mikro bilgisayarlı tomografi ve histolojik analizler yardımıyla değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Materyal ve Metot: Çalışmada 27 adet dişi Albino Wistar rat kullanıldı. Düşük devirli döner alet ve trefan frez ile hayvanların parietal kemiklerinde tek taraflı, 3.0 mm çapında ve 2 mm derinliğinde dairesel kraniyotomi defekti oluşturuldu. Hayvanlar rastgele üç gruba ayrıldı (n=9). Metformin grubuna 100 mg/kg/gün dozunda metformin intraoral yolla; exenatide grubuna 3 ?g/kg/gün dozunda exenatide intraperitoneal yolla sistemik olarak verildi. Kontrol grubuna hiçbir ilaç uygulanmadı. Onuncu günün sonunda tüm hayvanlar yüksek doz anestezik kullanılarak sakrifiye edildi ve defekt bölgesini içeren kemikler diseke edildi. Kemikler mikro bilgisayarlı tomografi ile tarandı; yoğunluk ve hacim değerleri hesaplandı. Daha sonrasında örnekler histolojik analizlere tabi tutularak osteoblast ve osteoklast hücre varlığı, fibröz doku varlığı ve hasarlı bölgenin sağlam kemik dokusuna tam implantasyonu açısından değerlendirildi. Bulgular Kruskal-Wallis varyans analizi ve Conover testi ile analiz edildi. p<0.05 değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Bulgular: Oluşan kemik hacmi (p=0.317), kemik yoğunluğu (p=0.496), fibröz bağ doku varlığı (p=0.072) ve hasarlı bölgenin asıl kemik dokuya tam implantasyonu (p=0.386) açısından gruplar arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır. Metformin ve exenatide gruplarında kontrol gruplarına göre osteoblast (p=0.007) ve osteoklast (p=0.007) hücre varlığı açısından anlamlı fark görülmüştür. Sonuçlar: Exenatide ve metformin ilaçları kemik hacmi ve yoğunluğu açısından kontrol grubuyla benzer etkiyi göstermiştir. Bununla birlikte osteoblastik ve osteoklastik hücre oluşumunu artırarak kemik iyileşmesini hızlandırmışlardır.Öğe Marjinal mandibular rezeksiyon sonrası mandibula simfize gelen travmanın kırık oluşturma paterninin sonlu elemanlar analiziyle değerlendirilmesi(İnönü Üniversitesi, 2024) Çetı?ner, Yunus; Sancar, BahadırMandibulanın marjinal rezeksiyon(MMR)'u, bir dizi malign ve benign lezyonun tedavisinde kullanımı kanıtlanmış bir mandibulektomi tekniğidir. MMR sonrası, mandibula kırığı çözülmemiş bir sorun olmaya devam etmektedir. Kırık oluşum mekanizmasının değerlendirildiği bir çok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmanın amacı, travmalar karşısında marjinal mandibulektomi boyutunun mandibular kırılmaya karşı direncini ölçmek, bu tekniğin kullanımını geliştirmek ve profilaktik internal fiksasyon veya greftleme uygulaması için bir eşik oluşturmaktır. Sonlu elemanlar analizi yöntemini kullanılarak bilgisayar ortamında üç boyutlu olarak 13 farklı mandibula modeli oluşturulmuştur. Bu modellerin meziodistal çapları sabit ancak vertikal olarak 5 mm artacak şekilde MMR'lar yapıldı. Bu rezeksiyonlar meziodistal sınırı simfizde her iki 1. premolar dişin mezialleri arasında, korpusta ise sağ 1. küçük azı dişin distali ve sağ 2. Molar dişin distali arasında olacak şekilde uygulandı. Simfizde 7 adet, korpusta 6 adet olacak şekilde marjinal rezeksiyon yapıldı. Mandibulanın simfiz bölgesine dik bir şekilde 1000 N'luk kuvvet uygulandı. Çalışmada von Mises, maksimum principal ve minimum principal stres değerlerine bakılarak değerlendirmeler yapıldı. Çalışmanın sonucunda simfizde son 4 modelde ve korpusta son 4 modelde oluşan stresler kırık oluşma potansiyeline sahip olduğu görüldü. Rezidüel yükseklik ve travma kuvveti patolojik kırık önlenmesi için kritik faktörlerdir. Travma karşısında dayanabilecek minimum kemik miktarı simfiz bölgesinde yapılan rezeksiyon için 18 mm ve daha az, korpus bölgesinde yapılan rezeksiyon içinde 17 mm ve daha az kemik yüksekliği kaldığında kırık meydana gelebileceği görüldü. MMR sonrası kalan kemik yüksekliği belirtilen değerlerden yüksek değilse, kırık oluşumunu engellemek için proflaktik olarak internal fiksasyon veya kemik greftlemesi düşünülmelidir.Öğe Üç boyutlu yazıcı ile farklı rezinlerden üretilen dental restorasyonların mekanik özelliklerinin incelenmesi(İnönü Üniversitesi, 2023) Gül, Buse Çebı?; Bakı?, Üyesı? Nagehan; Demı?rcı?, Fatı?hAmaç: Bu çalışmada daimi kuronlar üretmek için kullanılan yeni geliştirilmiş 3 Boyutlu yazıcı rezinlerinden ve hali hazırda kullanılmakta olan kompozit içerikli CAD/CAM disklerinden üretilen tek kuronların çiğneme simülatöründe termomekanik olarak 2 yıl yaşlandırıldıktan sonra aşınma ve kırılma dayanımlarının karşılaştırılması amaçlandı. Materyal ve Metot: Her grup için 8 adet olmak üzere, 36 no'lu dişleri taklit eden çelik güdük modeller üretildi (toplam=112 adet). Modeller tarama cihazı ile tarandı. Frezeleme yöntemi ile 3 farklı diskten (Grandio Voco [GV], breCAM HIPC [HC] ve Shofu HC [SF]) ve 3B baskı yöntemi ile 4 farklı daimi kompozit rezinden (Nexdent C&B MFH [N], Permanent Bridge Saremco [S], VarseoSmile Crownplus [VS], Şenertek P-Crown [PC]) tek kuronlar üretildi. Örneklerde meydana gelecek olan hacimsel kaybın değerlendirilebilmesi için intraoral tarayıcı tarayıcı ile (Sirona PrimeScan, Dentsply Sirona, Bensheim, Almanya) tüm örnekler tarandı. Deney grubunu oluşturan tek kuronlar çiğneme simülatöründe, 49 N dikey oklüzal kuvvet, 5-55 derece termal döngü, bekleme süresi 30s- 30s, 1 mm dikey, 2mm yatay hareket ve 2 yıllık çiğnemeyi taklit edecek şekilde 400.000 siklus ile termomekanik olarak yaşlandırıldı. Fiziksel hacim kaybının belirlenmesi için 3B taramalar tekrarlandı ve üst üste çakıştırma yöntemi kullanılarak hesaplandı. Bütün örneklere üniversal test cihazı ile basma testi uygulandı. Test sonrası örneklerin yüzeyindeki kırılma morfolojisini değerlendirilmek amacıyla stereomikroskop ve taramalı elektron mikroskobu (SEM) kullanılarak görüntülemeler yapıldı. Sonlu elemanlar metodu (Finite Element Method/ FEM) analizleri yapıldı. İstatistiksel analizlerin gerçekleştirilmesi için SPSS 22 istatistik programından yararlanıldı. Bulgular p<0,05 düzeyinde istatistiksel anlamlılıkla yorumlandı. Bulgular: Termomekanik yaşlandırma sonucunda aşınma ve kırılma dayanımında gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık olduğu belirlendi (p<0.05). En yüksek aşınma miktarı PC grubunda, en düşük aşınma miktarı VS grubunda bulundu. Basma deneyi sonucunda ortalama kırılma kuvveti en düşük GV grubunda ve ortalama kırılma kuvveti ise en düşük PC grubunda görüldü. Sonuç: Sonuçlar değerlendirildiğinde frezeleme ve 3B yazıcı ile üretilen tüm gruplarda yer alan kuronlar klinik uygulama için kabul edilebilir in vitro aşınma ve kırılma dayanımı sağladı. Ancak rezin bazlı malzemelerin aşınma ve kırılma dayanımı klinik çalışmalar ile desteklenmelidir. Anahtar Kelimeler: CAD-CAM, Çiğneme simülasyonu, Eklemeli üretim, Frezeleme, Kuron, RezinÖğe CAD/CAM teknolojisi ile üretilen farklı içeriklerdeki metal desteksiz üç üye sabit bölümlü protezlerin marjinal ve internal adaptasyonlarının karşılaştırılması(İnönü Üniversitesi, 2022) Baran, Melı?ke Çı?ğdem; Demı?rcı?, Üyesı? Fatı?h; Tuzlalı, Üyesı? MesutAmaç: Bu çalışmanın amacı CAD/CAM yöntemiyle monolitik zirkonya (MZR), polietereterketon (PEEK), polimer kompozit (COMP), polieterketonketon (PEKK) ve fiberle güçlendirilmiş kompozit (FRC) materyalleri ile üretilen üç üye sabit bölümlü protezlerin, marjinal ve internal adaptasyonlarının karşılaştırılmasıdır. Materyal ve Metot: CAD/CAM yöntemiyle MZR, PEEK, COMP, PEKK ve FRC materyallerinden 100 adet (n=20) üç üye sabit bölümlü protez üretildi. Üretilen protezlerin marjinal ve internal adaptasyon değerleri silikon replika yöntemi kullanılarak stereomikroskopta x40 büyütmede ölçüldü. Elde edilen veriler tek yönlü varyans ve Tukey HSD testleri ile analiz edildi (p<0.05). Bulgular: MZR grubunun marjinal ve internal adaptasyon değerleri istatistiksel olarak diğer tüm gruplardan daha iyi bulundu (p<0.001). PEEK, COMP, PEKK ve FRC grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmadı (p>0.05). Sonuç: Çalışmanın sonucunda MZR grubunun marjinal ve internal adaptasyonu tüm gruplardan daha iyi bulundu. Çalışmadaki tüm grupların marjinal ve internal adaptasyon değerleri klinik olarak kullanılabilir sınırlar içinde bulundu. Anahtar Kelimeler: CAD/CAM, FRC, İnternal Adaptasyon, Marjinal Adaptasyon, PEEK, PEKK, ZirkonyaÖğe Bebeklik döneminde oral mikroflorada görülen Streptococcus mutans, Lactobacillus spp., Candida spp.'nin kolonizasyonunun ve ebeveynden bebeğe geçişinin araştırılması(İnönü Üniversitesi, 2019) EREL, ZEHRA BEYZAAmaç: Diş çürüğü bulaşıcı bir hastalıktır ve günümüzde çok erken yaşlarda görülmeye başlanmıştır. Oral mikrofloraya karyojenik mikroorganizmaların yerleşmesi diş çürüğünün önemli etkenlerinden biridir. Bu çalışmada karyojenik mikroorganizmaların bebeklik döneminde ilk ne zaman, hangi yollarla ve kimden geçtiğinin araştırılması amaçlanmıştır. Materyal ve Metot: Yenidoğan sağlıklı 47 bebekten doğumdan sonra ilk 24 saatte, birinci aylarını doldurduklarında ve ilk dişleri ağız içerisine sürdükten hemen sonra oral sürüntü örnekleri alındı. Bebeklerin annelerinden ve 20 tanesinin babasından son görüşmede tükürük örnekleri alındı. Bebekler ve ebeveynlerinden izole edilen suşlar, birbiriyle klonal ilişki açısından karşılaştırıldı. Bulgular: Bebeklerden ilk 24 saatte alınan örneklerden sadece 5'inde C. albicans görülmüştür. Birinci ayda 4 bebekte Lactobacillus spp., 7 bebekte Candida spp. görülmüştür. Bebeklerin ilk dişi sürdüğü dönemde 15 tanesinden S. mutans, 17 tanesinden Lactobacillus spp. ve 22 tanesinden Candida spp. izole edilmiştir. Anne ve bebeklerde görülen S. mutans suşlarının %80'i, L. fermentum suşlarının %78.5'i, C. albicans suşlarının %86.6'sı birbiriyle ilişkili bulunmuştur. Babalarla benzerlik düşük oranlarda görülmüştür. Sonuç: Bebeklerde diş sürmesiyle beraber karyojenik mikroorganizmaların görülmeye başladığı ve bu mikroorganizmaların ağırlıklı olarak anneden geçtiği görülmüştür. Ailelerin kendileri ve çocukları için oral hijyen ve beslenme alışkanlıkları konusunda farkındalıklarının oluşturulmasına ihtiyaç vardır. Anahtar Kelimler: Ailesel geçiş, Candida, Lactobacillus, S. mutans, yenidoğanÖğe Kök kanal perforasyonu tamir materyallerinin fiber postlar ile rezin simanlar arasında oluşan bağlanma dayanımına etkileri(İnönü Üniversitesi, 2019) TAVŞAN, OĞUZAmaç: Bu çalışmada, perforasyon tamirinde kullanılan kalsiyum hidroksit ve biyoseramiklerin fiber postların push-out bağlanma dayanımı testiyle değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Materyal ve Metot: Çalışmada 106 adet çekilmiş tek köklü insan mandibular premolar dişi kullanıldı. Kök kanal preparasyonu döner eğe sistemi ile yapıldı. Dişlerin orta üçlülerinde 2 mm çapında kök kanallarını da içeren yapay perforasyonlar oluşturuldu. Örnekler rastgele 2 ana deney grubu ve farklı biyoseramik simanların uygulandığı gruplar (n =11) ve kontrol grubu (n = 9) olmak üzere 5 alt gruba ayrıldı. Bir ana deney grubuna 1 hafta kalsiyum hidroksit uygulandı. Kök kanal dolgusu güta perka ve AH plus kanal patı kullanılarak soğuk lateral kondensasyon tekniği ile tamamlandı. Alt gruplar MTA, Biodentine, Bioaggregate ve Endosequence kök tamir materyali kullanılarak tamir edildi. Simanlar yerleştirildikten 24 saat sonra dişlere fiber post uygulandı. Soğuk şeffaf akriliğe gömülen dişlerin perforasyon bölgesinin apikal ve koronalinden 2 mm kalınlındığında kesitler alındı ve push-out testi uygulandı. Kırık tiplerini belirlemek için numuneler dijital mikroskopla 40X büyütmede incelendi. Bulgular: Bağlanma dayanımı MPa cinsinden hesaplandı. İstatistiksel analiz kalsiyum hidroksitin fiber postların bağlanma dayanımına etkisinin olmadığını gösterdi. Perforasyon tamir materyalleri karşılaştırıldığında kalsiyum hidroksit uygulanan grupta Biodentine ve her iki grupta Bioaggregate'ın diğer materyallere kıyasla bağlanma dayanımını düşürdüğü gözlemlendi (p<0,05). Başarısızlık tipleri karşılaştırıldığında en sık gözlenen başarısızlık tipi dentin ile rezin siman arasında oluşan adeziv başarısızlık oldu (%38,16). Sonuçlar: Farklı perforasyon tamir materyallerinin kullanımının fiber postların bağlanma dayanımını etkilediği gözlemlenmiştir. Bu durum göz önüne alınarak fiber post uygulanacak dişlerde perforasyon tamir materyalinin seçiminin vakaya uygun yapılması önerilir.