Diş Hekimliği Fakültesi Tez Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Yapay zeka algoritmaları kullanılarak konik ıs¸ınlı bilgisayarlı tomografi görüntülerinde semento-osseöz lezyonların tespiti(İnönü Üniversitesi, 2024) Özen, Duygu Çelik; Altun, OğuzhanAmaç: Bu çalışmanın amacı KIBT görüntüleri üzerinde yapay zeka algoritmaları kullanılarak semento-osseöz lezyonların segmentasyonunu gerçekleştirmek ve semento-osseöz lezyonların teşhisi için tasarlanmış tanı amaçlı yapay zeka modelinin tanısal performansını değerlendirmektir. Materyal ve Metod: Bu çalışma için İnönü Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı radyoloji arşivinde bulunan farklı sebepler neticesinde çekilmiş KIBT görüntüleri retrospektif olarak taranmıştır. Radyografik değerlendirme sonucunda arşive semento-osseöz lezyon tanısı ile kaydedilen görüntüler belirlenmiştir. 50 hastanın DICOM görüntüsü 3D Slicer yazılımına yüklenerek semento-osseöz lezyonlar poligonal şekilde etiketlenmiş ve NIfTI formatında kaydedilmiştir. Lezyonların segmentasyonu için nnU-Netv2 tabanlı otomatik algoritma, CranioCatch (Eskişehir, Türkiye) yazılım programı ile Python çerçevesinde (v3.6.1; Python Software Foundation, Wilmington, DE, ABD) PyTorch kütüphanesi kullanılarak geliştirilmiştir. Verilerin %80'ı eğitim, %10'u doğrulama ve %10'u test için kullanılmıştır. Sonuçlar, kesinlik, duyarlılık, Dice Katsayısı, Jaccard İndeksi kriterlerine göre değerlendirilmiştir. Bulgular:Semento-osseöz lezyonların segmentasyonu için kesinlik, duyarlılık, Dice Katsayısı ve Jaccard İndeksi değerleri sırası ile 0.805, 0.889, 0.839 ve 0.730 olarak tespit edilmiştir. Sonuç: Kullandığımız model semento-osseöz lezyon segmentinde başarılı sonuçlar elde etmiştir. Planlanan bu çalışmanın sonuçları hekimlere tanı koymada yol gösterici bir seçenek sunması açısından umut vericidir. Anahtar Kelimeler: Derin öğrenme, konik ışınlı bilgisayarlı tomografi, semento-osseöz lezyon, yapay zekaÖğe Le fort I ilerletme osteotomi fiksasyonunda titanyum ve karbon fiberle güçlendirilmiş polietereterketon mini plakların stres dağılımlarının sonlu elemanlar analizi ile değerlendirilmesi(İnönü Üniversitesi, 2024) Yakut, Kübra; Çiftçi,? SezaiAmaç: Le Fort I osteotomisinde kullanılan titanyum mini plakların dezavantajlarını azaltabilecek, yüksek mekanik özelliklere sahip % 60 CFR PEEK'in biyomekanik özelliklerinin incelenmesi amaçlanmaktadır. Materyal ve metot: Erişkin bireyin tomografi görüntüleriyle, SEA yöntemiyle modeller oluşturularak modellere Le Fort I osteotomisi sonrası 5 mm maksiller ilerletme yapıldı. Mini plak materyali olarak titanyum ve % 60 CFR PEEK kullanıldı. L şekilli toplamda 4 adet mini plağın fiksasyonu için nazomaksiller ve zigomatikomaksiller buttresslerden destek alındı. Üst çene modelindeki premolar ve molar dişlerin santral fossasına, dişlerin uzun ekseniyle 30° açı yapacak şekilde palatinalden bukkal'e doğru 125 N'luk eğik yükler ve toplamda 250 N'luk sıkıştırma yükleri uygulandı. Osteotomi hattındaki deplasman değerleri, mini plak-vidalardaki Von Mises stresleri ve kemikte oluşan principal stresler karşılaştırıldı. Bulgular: Oluşturulan modellerde fiksasyon sistemlerindeki stres değerleri incelendiğinde, CFR PEEK modelinde, titanyum modele göre stres değerleri daha yüksek bulundu. Oluşan bu stres CFR PEEK fiksasyon sistemini deforme edecek boyutta değildi. Kemikteki stres ve deplasman değerleri ise CFR PEEK modelde, titanyum modele göre daha düşük bulundu. Sonuç: Çalışmamızdaki sonuçlara göre Le Fort I osteotomisinde CFR PEEK, mini plak materyali olarak kullanıldığında titanyuma benzer bir alternatif oluşturur ve biyomekanik açıdan avantaj sağlamaktadır. Anahtar Kelimeler: Maksilla, Polietereterketon, TitanyumÖğe Hall tekniği, art ve konvansiyonel yöntemler kullanılarak yapılan dental uygulamaların çocukta oluşturduğu anksiyete seviyelerinin karşılaştırılması ve ebeveyn memnuniyetinin değerlendirilmesi(İnönü Üniversitesi, 2024) Kırgın, Ayşe Şuara; Duruk, GülsümAmaç: Dental anksiyete, çocuk diş hekimliğinde tedavi başarısını etkileyen önemli bir unsurdur. Bu çalışmada amaç farklı tedavi yöntemleri kullanılarak çocuk hastalardaki anksiyete düzeyini ölçmek ve ebeveynlerin memnuniyet derecelerini gözlemlemektir. Materyal ve Metot: İnönü Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Çocuk Diş Hekimliği Anabilim Dalı'na başvuran, daha önce dental tedavi tecrübesi olmayan 70 hasta (36 Kız (%51.4), 34 Erkek (%48.6); Yaş Ort: 6.46±0.92) çalışmaya dahil edilmiştir. Hastalar eşit olarak iki gruba ayrılmış ve gruplardan birine modifiye Atravmatik Restoratif Tedavi (mART), diğerine Hall teknik (HT) uygulanmıştır. Son olarak hastaların hepsine konvansiyonel teknik (CT) uygulanıp, çalışma sonlandırılmıştır. İşlemler sırasında hastaların anksiyete düzeylerini belirlemek ve değerlendirebilmek için VPT, CFSS-DS, nabız ve SpO2 parametrelerinden yararlanılmıştır. Bulgular: CFSS-DS sonuçlarına göre en çok korkulan 3 prosedür "yabancıların dokunması", "enjeksiyon" ve "birinin bakması"dır. mART, HT ve CT uygulanan gruplarda tedavi basamaklarındaki nabız ölçümleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark elde edilmiştir (p<0.05). Restorasyonların 12 aylık takibinde başarı sıralaması CT (%92.3), HT (%91.2) ve mART (%55) şeklindedir. Sonuç: Çocukların ilk dental ziyaretlerinde acil işlem gerektirecek bir durum yok ise minimal invaziv yöntemler tercih edilmelidir. Çocuk diş hekimliğinde anksiyetenin tespiti ve en aza indirilmesi için daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır.Öğe Çocuk diş hekimlerinin süt azı dişlerine yapılan pulpal işlemlerde anestezi yöntemlerini uygulama yaklaşımlarının değerlendirilmesi(İnönü Üniversitesi, 2024) Özsunkar, Pelin Senem; Duman, SacideAmaç: Çalışmanın amacı, çocuk diş hekimlerinin dental işlemler sırasında ağrının giderilmesi amacıyla kullandıkları lokal anestezi tekniklerini öğrenmek ve bu teknikler hakkındaki bilgi düzeylerini değerlendirmektir. Materyal ve Metot: Ülkemizdeki diş hekimliği eğitimine, kullanılan terminolojiye ve güncel tedavi yaklaşımına uygun şekilde anket soruları oluşturuldu. Anket soruları demografik sorular ve klinik vaka örnekleriyle hazırlanmış çoktan seçmeli sorular olmak üzere 2 ana başlıkta hazırlandı. İlk bölümdeki sorular katılımcıların demografik özelliklerine ilişkin soruları içermektedir. Son bölüm, alt çene 1. ve 2. süt azı dişlerinin pulpayla ilişkili çürüklerine yapılacak amputasyon ve kanal tedavisinde kullanılacak lokal anestezi tekniğinin seçimini içeren sorulardan oluşmaktaydı. Bu bölümde 8 farklı senaryo bulunmaktaydı. Senaryolarda çocuk diş hekimlerinin, 4 ve 7 yaşında çocuk hastaların 1.süt azı ve 2. süt azı dişleri için ayrı ayrı amputasyon ve kanal tedavilerinde uygulayacakları ilk lokal anestezi tekniği, anestezinin başarısız olması durumunda ikinci lokal anestezi tercihlerini seçmeleri istendi. Bulgular: Kanal tedavisi uygulananlarda 1. süt azıda 4yaş için en yüksek %53.34 oranında bukkal infiltratif anestezi uygulanırken, 7 yaş için %60.1 oranında mandibular anestezi uygulanmıştır. 2. Süt azıda ise 4 yaş ve 7 yaş için oran bakımından en çok mandibular anestezi uygulanmıştır. Amputasyon uygulananlarda 1. Süt azıda 4 yaş için en yüksek %62.8 oranında bukkal infiltratif anestezi uygulanırken, 7 yaş için %56.3 oranında mandibular anestezi uygulanmıştır. 2. Süt azıda ise 4 yaş için %37.6 oranında bukkal infiltratif uygulanırken 7 yaş için %70.7 oranında mandibular anestezi uygulanmıştır. Sonuç: Çocuk diş hekimleri için uzmanlık eğitimi sırasında anestezi tekniklerine yönelik programların oluşturulmasının faydalı olabileceği düşünüldü. Hekimin yaşı, mesleki yılı ve çalıştığı kurum gibi faktörlerin anestezi tekniği seçiminde etkili olduğu görüldü.Öğe Üç farklı iskeletsel ankrajlı total maxiller ark distalizasyon yönteminin sonlu elemanlar analizi ile incelenmesi(İnönü Üniversitesi, 2024) Oğuz, Fırat; Özden,? SametDaha sonra doldurulacaktır.Öğe Farklı restoratif materyallerin yüzey pürüzlülüğü ve yüzey renklenmesine farklı polisaj sistemlerinin etkisinin değerlendirilmesi(İnönü Üniversitesi, 2024) Sarıcı, Tuba; Dayı, BurakAmaç: Dental restoratif materyallerin yüzey pürüzlülüğü ve renklenmesi kompozit rezinlerin başarısızlık nedenlerinden biridir. Polisaj sistemlerinin doğru kullanılması, yüzey pürüzlülüğü ve yüzey renklenmesini azalttığı için doğru sistemlerin kullanımının değerlendirilmesi önemlidir. Bu in vitro çalışmanın amacı; farklı polisaj sistemlerinin, farklı yapıdaki restoratif materyallerin renk değişimi ve yüzey pürüzlülüğü üzerindeki etkisini değerlendirmektir. Materyal ve Metod: Mikrohibrit kompozit (K, Herculite Classic, Kerr), Nanohibrit kompozit (P, Polofil NHT, Voco), Zirkonyum içerikli nanohibrit kompozit (Z, Zenit, President Dental) ve Giomer (B, Beautifil II; Shofu Inc.) kullanılarak 160 adet numune elde edildi. Tüm numunelerin başlangıç yüzey pürüzlülük değerleri mekanik profilometre (Mitutoyo SJ 210, Japonya) ile ölçüldü. Her gruptan rastgele seçilen bir örneğin AFM ve SEM görüntüleri elde edildi. Daha sonra her grup kendi içinde OptiDisc (O, Kerr), Twist-Dia (T, Kuraray), Enhance PoGo (E, Dentsply Sirona), Lucida (L, DiaShine) ve kontrol grubu (C) olmak üzere 5 alt gruba ayrıldı. Her grup ait olduğu polisaj sistemi ile polisajlandıktan sonra pürüzlülük değerleri yeniden ölçüldü, AFM ve SEM analizleri tekrar yapıldı. 0. gün renk ölçümleri yapılıp, 14 gün kahve solüsyonunda yüzey renklendirmesi yapıldıktan sonra renk yeniden ölçüldü. Örnekler ait oldukları polisaj sistemleriyle yeniden polisajlanıp renk değerleri 3. kez ölçüldü. Bulgular: Polisaj sonrası profilometre ölçümlerinde en düşük Ra değerleri tüm kompozit grupları için OptiDisc (O) polisaj sistemi ile (KO2, PO2, BO2, ZO2), bu gruplar içinde ise en düşük Ra değeri, Z kompozit grubu ile elde edildi (ZO2:0,33). Polisaj sistemi grupları içinde en yüksek Ra değerleri L ve E sistemleri ile oluştu. Tüm polisaj sonrası ölçümler içinde en yüksek Ra değeri PL2 (Ra:1,70) grubunda görüldü. AFM ile ölçülen Ra değerleri tüm gruplarda profilometre ile ölçülen Ra değerlerinden daha düşük bulundu. K, P, B, Z için en yüksek ?E1, ?E3 değerleri C gruplarında bulundu (p<0,05). En düşük ?E1 değeri tüm kompozit grupları için T gruplarında, en yüksek ?E2 (4.5162) ve en düşük ?E3 (2.8998) değerleri PO grubunda ölçüldü. B ve K için T sistemi, P ve Z için O sistemi yeniden polisajlama ile renklenmeyi gidermede etkili bulundu. Sonuç: Farklı polisaj sistemlerinin kullanılması, çalışmada kullanılan tüm kompozit rezinlerde farklı pürüzlülük değerleri ve farklı renklenme dereceleri elde edilmesine sebep olmuştur. Yeniden polisajlama işlemi renklenmeyi gidermede etkili bir yöntemdir. Anahtar Kelimeler: Dental kompozit rezin, polisaj sistemi, yüzey pürüzlülüğü yüzey renklenmesi, yeniden polisajlamaÖğe Molar dişlerin rejeneratif endodontik tedavisinde iskele olarak plateletten zengin fibrin, kitosan ve kan pıhtısının klinik ve radyolojik başarısının değerlendirilmesi(İnönü Üniversitesi, 2024) Sandal, Beyza; Demir, PınarAmaç: Bu çalışmanın amacı nekrotik immatür molar dişlerin rejeneratif endodontik tedavisinde (RET), kan pıhtısı, PRF ve kitosan olmak üzere 3 farklı yapı iskelesinin uygulanması ve uzun dönem sonuçlarının değerlendirilmesidir. Materyal ve Metot: İnönü Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Çocuk Diş Hekimliği Anabilim Dalı'na başvuran 6-14 yaş arasındaki 25 hastanın( 13 kız, 12 erkek) 28 mandibular molar dişi çalışmaya dahil edilmiştir. Dişler randomizasyonla 3 farklı yapı iskelesi grubuna (kan pıhtısı, PRF, kitosan) ayrılmıştır. RET'leri tamamlanan hastaların 3., 6., 12., 18. ve 24. aylarda radyografik ve klinik kontrolleri yapılmıştır. Bulgular: Tedavi başlangıcı ve takip süresi sonundaki radyografiler kıyaslanmış, PAİ değerlerindeki azalma, Cvek kök gelişim skorunda, kök uzunluğunda ve kök kalınlığında artış istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Tüm dişlerde apikal kapanma görülmüştür. Kök kanalında kalsifikasyon gelişme durumu değerlendirilmiş, toplamda 28 dişin 8'inde (%28.5) kalsifikasyon gelişmiştir. Hiçbir dişte internal-eksternal rezorpsiyon ve ankiloz gelişmemiştir. 28 dişin 5'i ağrı şikayeti ile kliniğimize başvurmuştur. Bu 5 dişin 4'üne kök kanal tedavisi, 1'ine çekim uygulanmıştır. Kök uzunluğundaki artış baz alındığında en etkili yapı iskelesi kan pıhtısı, en az etkili yapı iskelesi kitosandır ve bu fark istatistiksel olarak anlamlıdır (p<0.05). Diğer bulgularda yapı iskeleleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır (p>0.05). Sonuç: Nekrotik immatür molar dişlerde RET'ler başarılı sonuçlar sunmaktadır. Kitosan RET'lerde etkili ve güvenle kullanılabilecek alternatif bir yapı iskelesidir. Farklı yapı iskelelerinin RET'deki başarılarının kıyaslanması için örneklem büyüklüğü daha fazla olan klinik çalışmalara ihtiyaç vardır.Öğe Parsiyel gömülü mandibular ikinci molar dişin farklı yöntemlerle dikleştirilmesinin sonlu elemanlar analizi ile incelenmesi(İnönü Üniversitesi, 2024) Oğuz, Handan Göze; Özden,? SametAmaç: Bu çalışmanın amacı, mezioangüler pozisyonda parsiyel gömülü mandibular ikinci molar dişlerin dikleştirilmesinde kullanılan iskeletsel ankrajlı dört farklı tedavi yönteminin sonuçlarını sonlu elemanlar analizi ile değerlendirmektir. Bu bağlamda dişte, kemikte, periodontal ligamentte ve vidalarda oluşan stresler ve dişte farklı yönlerde meydana gelen yer değiştirmeler incelenecektir. Materyal ve Metot: Mandibular kompleks, mandibular dişler, periodontal ligament, alveoler proçes ve uygulanması planlanan mekanikler modellenip sonlu elemanlar analizine hazırlanmıştır. Dört farklı iskeletsel ankrajlı dikleştirme mekaniği (Open coil, Niemkemper, Kantilever, Ramus vidası) ile üç farklı gömülülük derecesinde (45°, 60°, 75°) toplamda on iki farklı senaryo oluşturulmuştur. Analiz sonucunda dişte, kemikte, periodontal ligamentte ve vidalarda oluşan stresler ve dişte üç farklı eksende (x,y,z) meydana gelen yer değiştirmeler incelenmiştir. Bulgular: Transversal yönde (x ekseni) en fazla yer değiştirme ramus vidasının uygulandığı dördüncü grupta, sagittal yönde (y ekseni) en fazla yer değiştirme Nienkemper yönteminin uygulandığı ikinci grupta, vertikal yönde (z ekseni) en fazla yer değiştirme ise ramus vidasının uygulandığı dördüncü grupta meydana gelmiştir. Sonuç: Kök rezorbs/yonu açısından en r/skl/ /k/ yöntem/n ramus v/dası ve kant/lever spr/ng grupları olduğu tesp/t ed/lm/şt/r. Dikleşme ile birlikte distalizasyon hareketi de istenilen vakalarda Nienkemper yönteminin; distalizasyon istenilmeyen vakalarda ise kantilever spring yönteminin tercih edilmesi avantaj sağlayacaktır. Vertikal kontrolü en iyi mekanik olan Niemkemper yönteminin, özellikle dişlerde ekstrüzyon istenilmeyen vertikal büyüme paternine sahip hastaların tedavisinde fayda sağlayacağı düşünülmüştür. Ş/ddetl/ gömülülük vakalarında (75°), tedav/n/n /lk aşamalarında ramus v/dası /le d/şe koronal yönde hareket ver/p görünür hale get/rd/kten sonra, kökte mez/al hareket/n en çok görüldüğü kant/lever spr/ng yöntem/ /le tedav/ye devam ed/lmes/ öner/lmekted/r. Anahtar Kelimeler: İskeletsel ankraj, Mandibular Molar Diş Dikleştirme, Mini Vida, Sonlu Elemanlar AnaliziÖğe El bilek radyografileri aracılığıyla maturasyon dönemi tespitinde yapay zeka algoritmalarının başarısının değerlendirilmesi(İnönü Üniversitesi, 2024) Tentaş, Serhat; Özden,? SametAmaç: Çalıs?mamızın amacı, el-bilek radyografilerini kullanarak YZ tabanlı uygulamalar ile iskeletsel olgunluğun doğru ve tutarlı bir biçimde tespit edilmesi ve buna paralel olarak hatalı tes?his ve tedavilerin o?nlenmesidir. Bu sebeple, retrospektif olarak hasta ars?ivinden elde edilen el-bilek radyografilerinden maturasyon do?nemleri, yas? ve cinsiyet tespitinde YZ algoritmalarının bas?arısı değerlendirilecektir. Materyal Metot: Çalıs?manın materyali, ortodontik tedavi için bas?vurmus? olan sistemik olarak sağlıklı Tu?rk bireylerden alınan 6572 adet el-bilek radyografisi olus?turmaktadır. Bes? farklı maturasyon yo?ntemine go?re sınıflandırılan materyal, ek olarak cinsiyet ve yas? için de sınıflandırılmıs?tır. Daha sonra go?ru?ntu?ler u?zerinde etiketlemeler CranioCatch etiketleme yazılımı (CranioCatch, Eskis?ehir, Tu?rkiye) kullanılarak yapılmıs?tır. Veri setleri rastgele olarak eğitim, doğrulama ve test setlerine ayrılmıs?tır. PyTorch ku?tu?phanesi kullanılarak eğitilen YOLOv8 derin o?ğrenme mimarisinin, bu?yu?me-gelis?im do?nemlerinin tespitinde test veri setleri ile bas?arısı değerlendirilmis?tir. Bulgular: Çalıs?mada kullanılan derin o?ğrenme modeli ile Grup I için doğruluk 0.860 ve F1 skor 0.850, Grup II için doğruluk 0.920 ve F1 skor 0.960, Grup III için doğruluk 0.878 ve F1 skor 0.935, Grup IV için 0.981 ve F1 skor 0.990, Grup V için doğruluk ve F1 skor 0.920, Grup VI için doğruluk ve F1 skor 0.980, Grup VII için doğruluk 0.580 ve F1 skor 0.570 olarak bulunmus?tur. En yu?ksek F1 skoru ise 0.990 olarak Grup IV için elde edilmis?tir. En du?s?u?k F1 skoru Grup VII için 0.570 olarak bulunmus?tur. Veri setlerinin dengeli dağılım go?stermesi sonucunda, genel olarak AUC değerlerinin 1'e yakın bulunması derin o?ğrenme modelinin performansının bas?arılı kabul edilmesini sağlamıs?tır. Ayrıca bu değerler farklı sınıfları ayırt etmede derin o?ğrenme algoritmasının tahminlerinin isabetli olduğunu go?stermektedir. Sonuç: Bu?yu?me-gelis?im do?nemlerinin derin o?ğrenme modeli ile bas?arılı bir s?ekilde tespit edilmesi, klinikte hekimlere yardımcı olarak is? yu?ku?nu? hafifletmesi mu?mku?n olacaktır. Tes?his ve tedavi kararlarında yapay zekanın, bas?langıçta yardımcı rolde olması o?ngo?ru?lmektedir. YZ tabanlı uygulamaların klinik is?leyis?e entegre edilmesi go?zlemci içi ve go?zlemciler arası uyumsuzlukları en az indirecek ve yanlıs? tes?his ve tedavilerin bu?yu?k oranda o?nu?ne geçebilecektir. Anahtar Kelimeler: Yapay zeka, iskeletsel maturasyon, el-bilek radyografisi, derin o?ğrenmeÖğe Süt dişi amputasyon tedavilerinde kullanılan farklı biyomateryallerin klinik ve radyografik olarak karşılaştırılması(İnönü Üniversitesi, 2023) Özden, Şefı?ka Nur; Demı?r, PınarAmaç: Bu çalışmada, Ferrik Sülfat, MTA, CEM ve Theracal PT gibi her biri farklı avantaj ve dezavantajlara sahip biyomateryallerin amputasyon tedavisindeki etkinliğinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Materyal ve Metot: Örneklem grubu Ağustos 2021- Mart 2022 tarihleri arasında İnönü Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Pedodonti kliniğine başvuran 4 ile 9 yaş arası hastaların geri dönüşümlü pulpitis belirtileri gösteren, restore edilebilir dişlerinden seçilmiştir. 4 farklı materyal grubuna rasgele dağıtılan toplam 140 diş üzerinde yürütülen çalışmada hastalar tedavinin 3, 6, 9, ve 12. aylarında takip randevuları için çağırılmıştır. Bulgular: 12 ay sonunda klinik olarak en başarılı materyal FS (%100) iken bunu sırasıyla CEM (%96.6), MTA (%90.9) ve Theracal PT (%69) takip etmiştir. Theracal PT, FS ve CEM'den anlamlı derecede başarısız bulunmuştur (p<0.05). Radyografik değerlendirmelerde en başarılı materyal CEM (%93.1) iken MTA (%90.9), FS (%87.5) ve Theracal PT (%44.8) bunu takip etmiştir. Theracal PT, diğerlerinden anlamlı derecede daha başarısız (p<0.05) iken MTA, CEM ve FS arasında ise istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamaktadır (p>0.05). Süt molar diş çeşidi, dişin bulunduğu çene ve restorasyon çeşidi başarı ile ilişkili bulunmamıştır. Sonuç: Son yıllarda tanıtılan Theracal PT'nin amputasyon tedavilerindeki klinik sonuçlarına ilişkin veriler çok kısıtlıdır. Bu çalışma, amputasyon tedavisinde Ferrik Sülfat, MTA ve CEM kullanımının başarılı bulunduğu ancak Theracal PT'nin daha düşük başarı oranları sergilediği sonucuna varmıştır. Anahtar Kelimeler: Amputasyon, CEM, Ferrik Sülfat, MTA, Theracal PTÖğe Travma sonrası gelen hastaların eden baysal dental travma indeksi ve andreasen sınıflamasına göre değerlendirilmesi(İnönü Üniversitesi, 2023) Oktay, Esra Emı?ne; Duman, Üyesı? Sacı?deAmaç: TDY; fonksiyonel, estetik ve psikolojik endişelere yol açabilen bir sağlık sorunudur. TDY vakalarında uzun dönem takip ve prognoz açısından doğru kayıtların tutulması büyük önem taşımaktadır. Bu sebeple TDY sonucu kliniğe başvurmuş hastaların kayıtlarını kolaylaştırmak, daha sistematik ve ayrıntılı bir şekilde kaydetmek için Andreasen Sınıflaması ve MEBDTİ'ne göre değerlendirilmesi ve sınıflandırılması amaçlanmaktadır. Materyal Metot: Çalışmamızda Şubat 2022 – Şubat 2023 arasındaki dönemde, İnönü Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı'na TDY sebebiyle başvuran 1-14 yaş arası hastalar değerlendirmeye alınmıştır. Ebeveynlere, sosyodemografik verilerini içeren anket yapılmıştır. Çocuğa ait tıbbi ve dental anamnez bilgileri alınmıştır. Travma tipleri Andreasen Sınıflaması ve MEBDTİ'ne göre kaydedilmiştir. Verilerin analizi SPSS 26.0 programı ile yapılarak, tanımlayıcı istatistik ve Ki-Kare testi kullanılmıştır. Bulgular: Toplam 111 hastadan (erkek:%65.8, kız:%34.2) alınan veriler dahil edilmiştir. Ortalama yaş 8.33±3.06'dır. Tüm yaş gruplarında erkeklerde kızlara göre TDY oranı daha yüksektir. Tüm yaş gruplarında en sık travma nedeni olarak düşme saptanmıştır. İki sınıflamaya göre de daimi diş travmasına uğrayanlarda sert doku yaralanmaları, süt dişi travmasına sahip olanlarda ise periodontal yaralanmaların görülme oranı daha yüksektir. Daimi diş travmalarında immatür köklerin görülme oranı (%59.2) daha yüksek bulunmuştur. Sonuç: İki sınıflama da sert doku yaralanmaları ve periodontal yaralanmalarda benzer sonuçlar göstermiştir. MEBDTİ; apeks matürasyonunu, kök kırığı lokalizasyonunu ve çoklu yaralanmaların kaydını içerdiğinden dolayı daha ayrıntılı ve sistematik bir şekilde kaydedilmesine olanak sağlamaktadır. Anahtar Kelimeler: Andreasen Sınıflaması, Modifiye Eden Baysal Dental Travma İndeksi, Travmatik Diş YaralanmalarıÖğe Sagittal split ramus osteotomisinde farklı plaklarla yapılan fiksasyon yöntemlerinin deneysel olarak karşılaştırılması(İnönü Üniversitesi, 2024) Üstündağ, İrfan; Sancar, BahadırAmaç: Sagittal split ramus osteotomisi (SSRO) sonrası relaps beklenen mandibular hareketlerde segmentlerin stabilizasyonu iyi olmalıdır. Bu çalışmanın amacı; mandibulanın büyük ilerletme gerektirdiği durumlarda rekonstrüksiyon plak, çift miniplak ve tek miniplak sistemlerinin stabilitesini karşılaştırmaktır. Materyal ve Metot: Çalışmamızda SSRO yapılan 45 adet koyun hemimandibulasına uygulanan 3 farklı fiksasyon yönteminin stabilitesini karşılaştırdık. Segmentler 7 milimetre (mm) ilerlemiş olacak şekilde fiksasyon işlemi yapılmıştır. 1. grupta; 1 adet 4 delikli miniplak ve 4 adet 2 mm kalınlığında 7 mm uzunluğunda vida ile, 2. grupta; 2 adet 4 delikli miniplak ve 8 adet 2 mm kalınlığında 7 mm uzunluğunda vida ile, 3. grupta; 1 adet 4 delikli rekonstrüksiyon plak ve 4 adet 2.7 mm kalınlığında 7 mm uzunluğunda vida ile fiksasyon işlemini gerçekleştirdik. Denekleri çelik bir aygıt ile servohidrolik test cihazına yerleştirdik. Molar dişler üzerine 10 Newton'dan (N) 200 N'a kadar artan kuvvetler uyguladık. Segmentlerdeki yer değiştirme ve standart sapma (SS) değerleri bilgisayarda kaydedildi. Çalışmadaki değişkenlerin normal dağılıma uygunluğu grafiksel olarak ve Shapiro-Wilks testi ile değerlendirildi. Gruplara göre karşılaştırılmasında Kruskal-Wallis non-parametrik varyans analizine başvurulmuştur. İkili karşılaştırmalarda bonferroni düzeltmesi yapılarak analiz sonuçları verildi. İstatistiksel anlamlılık düzeyi p<0.05 olarak kabul edilmiştir. Bulgular: Tek miniplakta ortalama yer değiştirme miktarı çift miniplak ve rekonstrüksiyon plağa göre uygulanan tüm kuvvetlerde anlamlı derecede daha yüksektir. Çift miniplak ve tek rekonstrüksiyon plak gruplarında ortalama yer değiştirme değerleri benzer saptandı. Sonuç: SSRO sonrası relaps beklenen mandibular hareketlerde; çift miniplak ve tek rekonstrüksiyon plağı yeterli stabiliteyi sağlarken tek miniplak sağlayamaz. Bu çalışmanın sonucunda; rekonstrüksiyon plağı ve çift miniplağın, relaps beklenen mandibular hareketlerde kullanılabileceğini önermekteyiz.Öğe Pedodontistlerin ve genel diş hekimlerinin hastalarını ortodontistlere yönlendirme kriterlerinin pedodontistler, genel diş hekimleri ve ortodontistler tarafından değerlendirilmesi(İnönü Üniversitesi, 2023) Çoban, Betül Kalafat; Bor, Üyesı? Sabahattı?nAmaç: Çalışmamızın amacı, pedodontistlerin ve genel diş hekimlerinin hastalarını ortodontistlere yönlendirme ihtiyacı duydukları ortodontik problemlerin belirlenmesi ve yönlendirme sürecinde ortodontiste yönlendirme kriterlerinin pedodontistler, genel diş hekimleri ve ortodontistler tarafından değerlendirilmesidir. Materyal ve Metod: Anket formu Google Forms ile hazırlanmış olup sosyal medya platformları aracılığı ile pedodontistlere ve genel diş hekimlerine ve Türk Ortodonti Derneği üyesi olan ortodontistlere mail ile ulaşılarak çevrimiçi olarak uygulanmıştır. 84 pedodontist, 75 genel diş hekimi, 71 ortodontist olmak üzere toplam 230 kişi çalışmaya katıldı. Anket formu demografik ve mesleki bilgiler, ortodontiste hasta yönlendirme ihtiyacı duyulan ortodontik problemler ve yönlendirme sürecinde ortodontist seçimini etkileyen faktörleri içeren sorulardan oluşmaktadır. Ayrıca pedodontistlere ve genel diş hekimlerine kendilerinin ortodontik tedavi uygulamaları ve sınıf maloklüzyon teşhis becerileri ile ilgili sorular da sorulmuştur. İstatistiksel analizler IBM SPSS V23 ile yapıldı ve tüm analizler için anlamlılık düzeyi p<0.050 olarak alındı. Bulgular: Eksik ve tutarsız anketler çalışmamızdan çıkarılarak ve grup dağılımları eşitlenerek her grupta 68 cevaplandırma ile toplam 204 anket verisi çalışmamıza dahil edildi. Pedodontistlerin sınıf maloklüzyon bilgisine doğru cevap oranı genel diş hekimlerininkinden daha fazla bulundu. Kliniklerinde kendilerinin ortodontik tedavi uyguladıklarını belirten GDH'lerin oranı %2.9 iken pedodontistlerin oranı %38.2'dir. Pedodontistlerin %98.5'i ve GDH'lerin %97.1'i ortodontiste hasta yönlendirmektedir. Pedodontist ve GDH'lerden hasta yönlendirmesi aldığını belirten ortodontistlerin oranı ise %97'dir. Yönlendirilen ortodontik problemler içerisinde "çapraşıklığın giderilmesi amacıyla yönlendirme" faktörü, en yüksek orana sahiptir (%98.51). Yönlendirilen ortodontik problemler içerisinde en düşük orana sahip faktör "hastanın eklem şikayeti varsa" faktörüdür. Yönlendirme sürecinde ortodontist seçimini etkileyen faktörlerden GDH'lerde en yüksek skoru alan faktör "ortodontistin vaka sonuçlarının başarısı, pedodontistlerde "ortodontist ile iletişim kurabiliyor olmak", ortodontistlerde ise "diğer hekimler ile ortodontist arasındaki geçmişteki olumlu tecrübeler"dir. Sonuç: Pedodontistler ve genel diş hekimleri ortodontik problemi olan hastalarını ortodontistlere yönlendirmektedir. Yönlendirme sürecinde ortodontist seçimini etkileyen faktörler hekim gruplarına göre farklılık göstermektedir. Anahtar kelimeler: Genel Diş hekimleri, Ortodontist, Pedodontist, Yönlendirme KriterleriÖğe İskeletsel sınıf I ve sınıf III bireylerde mandibular bukkal shelf bölgesinin minivida uygulamaları için konik ışınlı bilgisayarlı tomografi ile değerlendirilmesi(İnönü Üniversitesi, 2022) Yaşar, Rabı?a; Evren, Üyesı? AyşegülAmaç: Çalışmamızın amacı, normodiverjan dik yön büyüme paternine sahip iskeletsel Sınıf I ve Sınıf III bireylerde minivida uygulamaları için mandibular bukkal shelf bölgesini incelemektir. Materyal ve Metot: Çalışmamızda Sınıf I grubunda 20 birey (10 kadın, 10 erkek), Sınıf III grubunda 20 birey (10 kadın, 10 erkek) olmak üzere toplam 40 bireyin KIBT görüntüleri incelendi. Çalışmamızdaki ölçümler; sağ mandibular birinci molar dişin distal kökü (6D) ve sağ mandibular ikinci molar dişin distal kökü (7D) hizasında, aksiyal görüntülerden elde edilen koronal kesitler üzerinde gerçekleştirildi. Koronal kesitlerde minivida giriş açısı, bu açı doğrultusundaki kortikal kemik kalınlığı, toplam kemik kalınlığı ve köke en yakın mesafe ölçüldü. Bulgular: Her iki bölgede yapılan ölçümlerde Sınıf I ve Sınıf III grupları arasında açı, kortikal kemik kalınlığı, toplam kemik kalınlığı ve köke en yakın mesafe değerlerinde istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Sınıf I grubunda, kortikal kemik kalınlığı 6D bölgesinde (4.81±1.24 mm), 7D bölgesine (3.95±0.81 mm) göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. Sınıf III grubunda 6D bölgesinde kortikal kemik kalınlığı (4.43±1.17 mm), 7D bölgesine (3.75±0.81 mm) göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. Sonuç: Sınıf I ve Sınıf III bireylerde her iki bölgede de minivida yerleşimi için yeterli miktarda kortikal kemik kalınlığı ve toplam kemik kalınlığı gözlenmiştir. Hem Sınıf I grubunda hem de Sınıf III grubunda posteriora doğru gidildikçe kortikal kemik kalınlığında anlamlı bir azalma gözlenmiştir. İncelediğimiz bölgelerde belirlediğimiz yönteme göre bulduğumuz açılarda gerçekleştirilen minivida yerleşiminin güvenli olduğunu düşünmekteyiz. Ancak bireyler arasında anatomik varyasyonlar olabileceğinden uygun minivida yerleşimi için KIBT alınarak bölgenin kemik özellikleri klinisyen tarafından değerlendirilebilir. Anahtar Kelimeler: Konik ışınlı bilgisayarlı tomografi, mandibular bukkal shelf, minividaÖğe Devamlı rotasyon veya adaptif hareket ile aktive edilen nikel-titanyum enstrümanların şekillendirme yeteneğinin mikro bilgisayarlı tomografi analizi(İnönü Üniversitesi, 2023) Ürgüplüoğlu, Sevde Nur; Şı?mşek, Neslı?han; Akıncı, Üyesı? LeventAmaç: Bu çalışmanın amacı; TruNatomy, VDW.Rotate ve Twisted File Adaptive eğe sistemlerini iki farklı hareket kinematiğinde kullanarak eğimli kök kanallarındaki şekillendirme yeteneklerini ?BT görüntüleme tekniği ile karşılaştırmaktır. Materyal ve metot: Bu çalışmada 2 ayrı mezial kanal içeren ve 20°-40° kurvatüre sahip kök gelişimini tamamlamış 30 adet mandibular molar diş seçildi. Giriş kaviteleri hazırlandı ve çalışma boyları belirlendi. Örnekler ?BT ile tarandıktan sonra, 60 mezial kanal rastgele 6 gruba ayrıldı (n=10). Grup 1: TRN-DR, Grup 2: TRN-AH, Grup 3: VR-DR, Grup 4: VR-AH, Grup 5: TFA-AH ve Grup 6: TFA-DR kinematiği ile şekillendirildi. İlk tarama ile aynı parametreler kullanılarak 2. ?BT taraması yapıldı. Şekillendirme öncesi ve sonrası ?BT görüntüleri üzerinde dentin hacmi, transportasyon ve merkezleme oranı 3, 6 ve 9 mm seviyelerinde değerlendirildi. Bulgular: TRN grupları, her iki kinematikte de diğer gruplara göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha düşük hacim farklılıkları gösterdi (P < 0.05). VR-DR ve TFA-AH grupları, VR-AH grubu dışındaki diğer gruplara göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha yüksek hacim farkı gösterdi (P < 0.05). Gruplar arasında, hiç bir seviyede transportasyon miktarı ve merkezleme oranında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı (P > 0.05). Sonuç: TRN grupları her iki kinematikte daha az dentin uzaklaştırdı. TFA sistemi, sürekli rotasyon kinematiği ile karşılaştırıldığında adaptif kinematik ile kullanıldığında daha fazla dentini uzaklaştırdı. Merkezleme oranı ve transportasyon miktarı tüm seviyelerde gruplar arasında benzerdi; mevcut çalışmanın koşulları altında, her üç sistem de adaptif hareket ve devamlı rotasyon hareketinde kullanılabilir. Anahtar kelimeler: Adaptif hareket, devamlı rotasyon, mikro-bilgisayarlı tomografi, şekillendirme yeteneği, TruNatomy, Twisted File Adaptive, VDW.RotateÖğe Farklı anestezi tekniklerinin oküler yapılardaki etkisinin optik koherens tomografi ile değerlendirilmesi(İnönü Üniversitesi, 2023) Talay, Gönen Aras; Alan, Hı?lalAmaç: Araştırmamızın amacı, diş hekimliği kliniğinde rutin olarak uygulanan farklı dental anestezi tekniklerinin oküler bölgedeki etkilerini, optik koherens tomografi (OKT) ve Optik Koherens Tomografi Anjiyografi (OKTA) cihazı kullanarak değerlendirmektir. Oküler bölgede daha az etkisi olan anestezi yöntemi kullanılarak, meydana gelebilecek komplikasyon riski en aza indirilecektir. Materyal ve Metod: 18- 50 yaş arası 80 hasta çalışmamıza dahil edilmiştir. Hastalar uygulanacak anestezi metoduna göre; ?. Grup Inferior Alveolar (n=20), ?. Grup Tüber (PSA) (n=20), ?.Grup Supraperiosteal İnfiltrasyon (n=20), ?. Grup İnfraorbital (n=20) anestezi olacak şekilde 4 gruba ayrılmıştır. Anestezi öncesi ve sonrası olmak üzere tüm gruplardaki hastaların retinal ve koroidal vasküler yapılarındaki değişiklikler Topcon Swept Source OCT-Angiography cihazı ile incelenmiştir. Bulgular: Çalışmaya katılan toplam 80 hastanın yaş ortalaması 24.53±7.01 dir. Toplam 42 erkek, 38 kadın hasta çalışmaya katılmıştır. Hastaların anestezi öncesi gruplara göre ölçülen ortalama koroidal kalınlıkları sırasıyla 300(µm), 305.5(µm), 319.5(µm), 302.5(µm) olarak tespit edilmiştir (p=0.642). Anestezi sonrası aynı gruplar sırasıyla 298(µm), 296(µm), 310(µm), 299(µm) olarak ölçülmüştür (p=0.907). Dental anestezi uygulaması sonrası farklı gruplarda koroidal kalınlık azalma gösterse de bu değişiklik istatistiksel olarak anlamlı değildir (p=0.838). Hastaların OKTA cihazıyla anestezi öncesi incelenen retinal vasküler yoğunlukları gruplara göre sırasıyla %40, %42, %41, %41.5 olarak ölçülmüştür (p=0.166). Anestezi sonrası ölçümler %40, %41, %41, %40 olarak bulunmuştur (p=0.394). Dolayısıyla anestezi öncesi ve sonrası ölçülen retinal vasküler yoğunluk farkı değeri istatistiksel olarak anlamlı değildir (0.143). Sonuç: Negatif aspirasyon yapılarak gerçekleştirilen dental anestezi uygulamaları eğer hastada anatomik varyasyon yoksa gözün vasküler yapılarında herhangi bir değişikliğe neden olmamaktadır. Anahtar Kelimeler: Dental anestezi, koroid, OKT, OKTA, oküler komplikasyon, retina.Öğe İskeletsel sınıf I ve sınıf III hastalarda mandibular simfiz morfolojisi ile alt keser dentoalveoler kompanzasyon mekanizması arasındaki ilişkinin konik ışınlı bilgisayarlı tomografi ile değerlendirilmesi(İnönü Üniversitesi, 2023) Yetgı?n, Ruşen; Bor, Üyesı? Sabahattı?nAmaç: Bu tez çalışmasında amaç erişkin Sınıf III hastaların alt keser alveoler kemik desteği ile mandibular simfiz morfolojisi arasındaki ilişkiyi KIBT tekniğiyle lineer ve açısal yönüyle incelemek; doğal kompanzasyon sonucunda oluşan mandibular simfizin morfolojik farklılıklarını erişkin Sınıf I hastalarla karşılaştırmaktır. Materyal ve Metot: Çalışmamızda Sınıf I normodiverjan grupta 15 hasta (7 erkek, 8 kadın), Sınıf I hiperdiverjan grupta 15 hasta (9 kadın, 6 erkek), Sınıf III normodiverjan grupta 15 hasta (11 erkek, 4 kadın), Sınıf III hiperdiverjan grupta 15 hasta (7 kadın, 8 erkek) olmak üzere toplam 60 hastanın KIBT kayıtları retrospektif olarak incelendi. Hastaların yaş ortalaması 20.10±2.97 olarak belirlendi. Tüm ölçüm ve çizimler alt sağ santral dişin midsagittal kesitinde gerçekleştirildi. Tüm gruplarda mandibular simfizin açısal ve lineer morfolojisi ile alveoler kemik kalınlıkları arasındaki korelasyon değerlendirildi. Bulgular: Gruplar arasında alveoler kemik kalınlıkları ve mandibular simfizin lineer ölçüm ortalamaları açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık yoktu. Mandibular simfizin açısal ölçümlerinden simfiz konkavitesi, bazal simfiz inklinasyonu, dentoalveoler simfiz inklinasyonu ve IMPA değerlerinde gruplar arasında istatistiksel anlamlı farklılıklar görüldü. Alveoler kemik kalınlığı ile mandibular simfiz arasındaki korelasyonda simfiz kalınlığı, total simfiz yüksekliği, dentoalveoler simfiz inklinasyonu ve simfiz konveksite açısı anlamlıydı. Sonuç: Tüm gruplarda dentoalveoler simfiz kalınlığı ile alveoler kemik kalınlıkları arasında pozitif korelasyon görülmüştür. Total simfiz yüksekliği sadece Sınıf I hastalarda alveoler kemik kalınlığı ile negatif korelasyon göstermiştir. Bazal mandibular simfiz inklinasyonu ve kalınlığı ile alveoler kemik kalınlıkları arasında anlamlı bir korelasyon görülmemiştir. Sonuç olarak; özellikle Sınıf III hastalarda alveoler kemik kalınlığı hakkında yorum yapabilmek için mandibular simfiz morfolojisinin incelenmesi tek başına yeterli bir parametre değildir, yalnızca destekleyicidir. Anahtar Kelimeler: konik ışınlı bilgisayarlı tomografi, mandibular simfiz, alveoler kemik kalınlığı, Sınıf I maloklüzyon, Sınıf III maloklüzyon, simfiz inklinasyonuÖğe Türkiye'deki ortodontistlerin iskeletsel sınıf II maloklüzyonların tedavisine bakış açılarının değerlendirilmesi(İnönü Üniversitesi, 2023) İştar, Merve Gözen; Bor, Üyesı? Sabahattı?nAmaç: Çalışmamızın amacı, ülkemizdeki ortodontistlerin iskeletsel sınıf II maloklu?zyonların tedavisine bakış açılarını ve ortodontistlerin mesleği icra ettiği süre, çalıştığı kurum gibi faktörlerin bakış açıları u?zerindeki etkisini değerlendirmektir. Materyal ve Metot: 24 soru ile oluşturduğumuz anket, Tu?rk Ortodonti Derneği'ne kayıtlı olan u?yelere elektronik posta yoluyla iletilmiştir. Anket, 101'i kadın 67'si erkek olmak u?zere toplam 168 kişi tarafından cevaplanmıştır. Bulgular: İskeletsel sınıf II maloklu?zyonların tedavisinde en çok tercih edilen tedavi seçeneği %95,8 ile hareketli fonksiyonel aparey olurken, en az tercih edilen tedavi seçeneği %19 ile distraksiyon osteogenezisi olmuştur. Ortodontistlerin %83,9'u ağız solunumu yaptığını du?şu?ndu?kleri hastaları kulak burun boğaz polikliniğine konsu?lte ettiklerini belirtmiştir. Ortodontistlerin büyüme ve gelişim takibi için en sık başvurduğu yöntem %67,9 ile el-bilek filmi olmuştur. Ortodontistler arasında hareketli fonksiyonel aparey olarak en sık %56 ile twinblok apareyi tercih edilmiştir. Sabit fonksiyonel aparey tercihinde başı çeken %48,8 ile forsus apareyi olmuştur. Ortodontistlerin %66,7'si kliniklerinde ortognatik cerrahi tedavisi uyguladıklarını belirtmişlerdir. Sonuç: Çalışılan kurum, unvan ve meslekte geçirilen su?renin fonksiyonel aparey uygulama yaşı ve kaç ay kullandırıldığı açısından etkili olmadığı bulunmuştur. Özel muayenehanede çalışan ortodontistlerin adolesan dönemde Sınıf II iskeletsel maloklüzyon tedavisinde şeffaf plakları tercih etme oranları üniversitede çalışan ortodontistlere oranla daha yüksek bulunmuştur. Ortodonti eğitimi alan araştırma görevlileri, uzman ve doktor öğretim üyelerine göre el-bilek röntgenini daha sık kullanmaktadırlar. Anahtar Kelimeler: İskeletsel Sınıf II, Mandibular Retrognati, Ortodontik Apareyler, Ortognatik CerrahiÖğe Yapay zekâ sistemi kullanılarak konik ışınlı bilgisayarlı tomografi görüntülerinde temporomandibular eklem osteoartritinin sınıflandırılması(İnönü Üniversitesi, 2023) Eşer, Gözde; Duman, Şuayı?p BurakAmaç: Bu çalışmanın amacı bir yapay zekâ modeli kullanarak KIBT görüntüleri üzerinden toplumun önemli bir çoğunluğunu etkileyen temporomandibular eklem osteoartritinin sınıflandırması ve temporomandibular eklem segmentasyonu yaparak, hastalığın teşhisinde hekimlere kolaylık ve zaman kazandıracak bir yöntem geliştirmektir. Materyal ve Metot: Bu çalışmada 290 hastaya ait KIBT DICOM görüntülerinden elde edilen 2000 adet sagittal kesit (500 sağlıklı, 500 erozyon,500 osteofit, 500 düzleşme içeren görüntü) üzerinde bir yapay zekâ modeli olan YOLOv5 mimarisinin TME segmentasyonu ve osteoartrit sınıflandırmasındaki başarısı değerlendirilmiştir. Görüntüler üzerinde temporomandibular eklemin etiketlenmesi CranioCatch etiketleme yazılımı (CranioCatch, Eskişehir, Türkiye) kullanılarak yapılmıştır. Karmaşıklık matris yöntemi kullanılarak modele ait başarı metriği hesaplanmıştır. Bulgular: Temporomandibular eklem segmentasyonu için YOLOv5 modelinin duyarlılık, kesinlik ve F1 skoru sırasıyla; 1, 0.9953, 0.9976 şeklindedir. Modelin temporomandibular eklem segmentasyonu için bulunan AUC değeri 0.9723 şeklindedir. Yine modelin temporomandibular eklem segmentasyonu için doğruluk değeri 0.9953 olarak bulunmuştur. Temporomandibular eklem osteoartrit sınıflandırması için modelin duyarlılık, kesinlik ve F1 skorları ise sırasıyla; 1, 0.7678, 0.8686 şeklindedir. Sınıflandırma için bulunan doğruluk değeri 0.7678 şeklindedir. Sonuç: Yapılan çalışmanın temporomandibular eklem osteoartritinin teşhisinde hekimlere klinik ve radyoloji rutininde kolaylık ve zaman kazandıracak bir destek mekanizması olabileceğini düşünmekteyiz. Çalışmamız ilerleyen zamanlarda yapılacak çalışmalarla daha fazla geliştirilebilir. Anahtar kelimeler: Derin öğrenme, konik ışınlı bilgisayarlı tomografi, temporomandibular eklem, temporomandibular eklem osteoartriti, yapay zeka.Öğe Diş Hekimliği lisansüstü öğrencilerinde 'maslach tükenmişlik envanteri' ve 'eksik kalma korkusu' skalasının değerlendirilmesi(İnönü Üniversitesi, 2022) Aydoğdu, Hatı?ce; Demı?r, Üyesı? PınarAmaç: Araştırmamızda amaç lisansüstü eğitimi devam etmekte olan diş hekimlerinin yaşadıkları tükenmişlik seviyelerinin ve FoMO(Fear of Missing Out)'nun varlığının değerlendirilmesidir. Öğrencilerin uzmanlığı seçerken bunun üzerinde FoMO'nun ne derece etkin olduğu, FoMO ve Maslach Tükenmişlik Envanterinin birbiri ile ilişkileri incelenmiştir. Materyal ve Metot: Çalışmaya Yüksek Öğretim Kurumunda aktif öğrenci olarak görünen 2327 kişiden gönderilen linki doldurmayı tercih eden 403 hekim katılmıştır. Bulgular: Çalışmaya 272 (%67,5) kadın ve 131 (%32.5) erkek hekim katıldı. Çocuk diş hekimlerinin ise %96.7'sinin kadın, %65'inin bekar olduğu belirlendi. Diş hekimlerinin %50.3'ünde, çocuk diş hekimlerinin ise %50'sinde yüksek tükenmişlik varlığı tespit edildi. Diş hekimlerinde trait puanı arttıkça duyarsızlaşma ve duygusal tükenme puanlarının da istatistiksel olarak anlamlı artış gösterdiği tespit edildi. Tükenmişlik arttıkça hekimler akranlarının daha donanımlı olmasından endişe duymaya başlamaktadır. Düşük kişisel başarı puanları açısından yüksek risk grubunda bulunan hekimlerin FoMOs ve trait puanları buna bağlı istatistiksel olarak anlamlı çıkmıştır(p=0.017, p=0.001). Kadın diş hekimlerinin FoMO puanları erkek hekimlerden daha yüksekti. Sonuç: Lisansüstü eğitimine devam eden hekimlerde tükenmişlik semptomlarının yüksek ve akranlarından geri kalma korkusunun ortalama bir değerde olduğu tespit edildi. Tükenmişliği azaltmak, her hekim için iş memnuniyetini artırmak ve hastalarla kaliteli etkileşimleri teşvik etmek amacıyla sistem düzeyinde değişiklikler yapılması gerekmektedir.