İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi Koleksiyonu (Annals of Health Scie. Res.)

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 162
  • Öğe
    NAZOPALATİN KANAL KİSTLERİ - 3 OLGU SUNUMU VE LİTERATÜR DERLEMESİ
    (2020) BOĞAÇ, Pembe; ONAY KARAKAŞ, Ferah; TOPRAK, Mehmet Emin; YENEL, Selda
    Nazopalatin kanal kisti ya da diğer adıyla insiziv kanal kisti, nazopalatin kanalın embriyolojik kalıntılarından meydana gelir. Gelişimsel, epitelyal ve non-odontojenik bir kisttir. Palatinal ön bölgede orta hatta lokalize olup genellikle rutin radyografik muayene sırasında tespit edilir. Bu yazıda kliniğimizde opere edilen üç adet nazopalatin kanal kisti olgusu bildirilmiş ve bu kist tipinin tanı, tedavi ve özellikleriyle ilgili literatür derlemesine yer verilmiştir.
  • Öğe
    ZİHİNSEL ENGELLİ ÇOCUĞUN OREM’ İN ÖZBAKIM YETERSİZLİK KURAMI’NA GÖRE BAKIMI: OLGU SUNUMU
    (2020) DERTLİ, Semiha; ÇEVİK AKTURA, Seher
    Zihinsel engelli çocuklar; özbakım gereksinimleri, aile yükleri ve dünya genelinde artan nüfusları bakımından dikkate alındığında yaşamlarını bağımsız sürdürebilmeleri için özbakım becerisi kazanmaları gereken önemli gruplardan biridir. Orem tarafından geliştirilen özbakım kuramı, hemşirelik bakımında en sık kullanılan kuramlardan biridir. Orem, özbakım gereksinimlerinin karşılanmasında, bireyden kaynaklanan yetersizliklerin hemşireliğe gereksinim duyulmasına neden olduğunu belirtmiştir. Orem’in “Özbakım Eksikliği Hemşirelik Kuramı” kapsamında zihinsel engelli ve epilepsi tanısı mevcut olan 7 yaşındaki çocuğun hemşirelik bakımının yürütüldüğü bu araştırmada, çocuğun en önemli sağlıktan sapma gereksinimlerinin; mental retardasyon, epileptik ataklar, beslenme problemleri, büyüme ve gelişme geriliği, sosyal izolasyon ve iletişim problemleri olduğu belirlenmiştir. Hemşireler bu gereksinimleri dikkate alarak, zihinsel engelli çocuğun ve ailesinin özbakım gereksinimlerini karşılamadaki yeterliliklerini belirlemeli; çocuğu ve aileyi desteklemelidir.
  • Öğe
    YENİDOĞANLARDA İLAÇ UYGULAMA HATALARINDA HEMŞİRENİN SORUMLULUĞU
    (2020) TAŞ ARSLAN, Fatma; AKKOYUN, Sevinç
    Yenidoğan Yoğun Bakım Üniteleri oldukça karmaşık ve yoğun birimlerdir. Çoğunlukla bu ünitelerde prematüre bebekler gibi yüksek riskli bebekler yatmakta olup, yatış süreleri de oldukça uzundur. Yatış süresi içinde birçok tıbbi tedaviye maruz kalmaktadırlar. Yenidoğanlarda çeşitli ilaçların kullanılması, ilaç hazırlama ve uygulama şekillerinin farklı olması, yenidoğan ünitelerinin oldukça yoğun olması gibi sebepler yenidoğan hemşirelerinin ilaç uygulama hatası yapmasına sebep olmaktadır. İlaç uygulama hatası, sağlık profesyoneli veya hastanın uygunsuz ilaç kullanımına veya hastanın zarar görmesine neden olabilecek herhangi bir önlenebilir olaydır. Yenidoğan hastalarda en fazla bildirilen ilaç uygulama hatası tipi yanlış doz uygulanmasıdır. Profesyonel hemşirelik rolleri doğrultusunda hekim tarafından istem edilen ilaç sorgulanmalı ve gerekli ise tekrar teyit edilmelidir. Hemşirelerin ilaç uygulama hatası ile ilgili yasa, yönetmelik ve sorumluluklarını bilmeleri gereklidir.
  • Öğe
    TÜRKİYE’DE “HEMŞİRELİKTE KUŞAKLAR” KONUSUNDA 2014-2019 YILLARI ARASINDA YAYIMLANAN ULUSAL ÇALIŞMALARIN DEĞERLENDİRİLMESİ: SİSTEMATİK BİR İNCELEME
    (2020) ALAN, Handan; PEKER, Elif; ARSLAN, Dilan; TOPRAK, Fidan; EŞKİN BACAKSIZ, Feride
    Bu araştırmada ulusal hemşirelik yazınındaki kuşaklar konusunu irdeleyen yayınların sistematik açıdan incelenerek, araştırma sonuçlarındaki benzerlik ve farklılıkların ortaya konması amaçlanmaktadır. Araştırmada Google Akademik sitesinde, “kuşaklar”, “X kuşağı”, “Y kuşağı”, “Z kuşağı” ve “hemşirelik” anahtar kelimeleri kullanılarak yapılan tarama sonucunda ulaşılan, Türkiye örnekleminde gerçekleştirilmiş olan ve 2014-2019 yılları arasında yayımlanan toplam 10 çalışma incelendi. Analiz sonucunda en fazla araştırmanın 2017 yılında (n:4) yayımlandığı ve çalışmaların çoğunlukla Ege bölgesinde (n:3), Sağlık Bakanlığı hastanelerinde (n:4) ve üniversitelerde (n:4), hemşire (n:5) örnekleminde gerçekleştiği bulundu. Çalışmalar tanımlayıcı (n:7) ya da kesitsel (n:3) tipteydi. Çalışmalarda araştırmacılar kuşaklara ilişkin soruları genellikle kendileri oluşturmuş (n:9) ve ek olarak “Örgütsel ve Mesleki Bağlılık Ölçekleri” (n:2) ile “Minnesota İş Doyumu Ölçeği” (n:2) kullanmışlardır. Araştırmalarda en sık hemşirelerin tutumları, iş doyumları, örgütsel ve mesleki bağlılık düzeyleri ile işten ve meslekten ayrılma niyetlerine ilişkin bulgular yer almaktadır. Araştırma sonucunda kuşaklar ve hemşireliğe ilişkin olarak özel hastanelerde çalışan hemşirelerin durumunu ortaya koyan çalışmaların olmadığı göze çarpmaktadır. Çalışmalarda hemşirelerin örgüte veya mesleğe bağlılıkları gibi konular çalışılmış olsa da irdelenmesi gereken daha pek çok konu vardır.
  • Öğe
    KAWASAKİ HASTALIĞI VE DENTAL YAKLAŞIMLAR
    (2020) CANDAN, Merve; İPEK, İrem; ÜNAL, Murat
    Mukokutanöz lenf nodu sendromu olarak da bilinen Kawasaki hastalığı (KH), kendini sınırlayan orta çaplı musküler arter vasküliti olup, gelişmiş ülkelerdeki çocuklarda edinilmiş kalp hastalığının en yaygın nedenidir. Hastalık çoğunlukla 5 yaşın altındaki çocukları etkiler. KH’ nin tedavisinde intravenöz immünoglobulin (IVIG) ile birlikte asetil salisilik asit (ASA) kullanımı standart tedavi olarak kabul edilir. Yaşam boyu tromboz, koroner stenoz, miyokard enfarktüsü, kalsifikasyonlar, dev koroner arter anevrizması rüptürü ve ani ölüm gibi komplikasyonları olan bu çocukluk çağı hastalığının, erken tanı ve tedavisi çok önemlidir. KH’ de oral bulguların sıkça görülmesi, özellikle pediatrik diş hekimlerinin KH tanısında rol alabileceğini gösterir. Ayrıca KH bulguları, tedavisi ve komplikasyonları dental tedavi prosedürleri sırasında diş hekimlerinin hastalara yaklaşımlarını etkiler. Bu derlemenin amacı, tüm dünyayı etkileyen COVID-19 pandemisi döneminde yeniden gündeme gelen KH hakkındaki güncel bilgileri paylaşmak ve bu hastaların dental tedavileri sırasında diş hekimlerinin yaklaşımlarına yol gösterici olmaktır.
  • Öğe
    HEMŞİRELİK EĞİTİMİNDE İŞBİRLİKLİ ÖĞRENME MODELİ
    (2020) KARASU, Fatma
    Yaşanan teknolojik gelişmeler ve artan küreselleşme ile birlikte günümüzde hemşirelerin çağın getirdiklerine uyum sağlama, üstlendikleri rol ve sorumluluklarını yerine getirebilmesinde sürekli olarak entelektüel ve öğrenme becerilerini geliştirmeleri gerekmektedir. Hemşireler, sağlık bakım ekibinin önemli bir parçasıdır. Hemşirelik eğitiminin başlıca hedefi diğer sağlık bakım ekip üyeleri ile birlikte çalışabilecek profesyonel hemşireleri hastanın yararına olacak şekilde hazırlamaktır. Geleneksel öğretim yöntemlerinin eğitici merkezli ve ezbere dayalı bir eğitimin yerine, öğrencinin aktif olarak öğrenme ve öğretme sürecine katıldığı eğitim programları oldukça önemlidir. İşbirlikli öğrenme, hemşirelik öğrencilerine işbirliğini öğrenme ve uygulama fırsatları sunarak öğrencilerin mesleki bilgi ve beceri performansının yanı sıra akademik başarısını arttırmada, problem çözme, eleştirel düşünme ve kişilerarası becerilerini geliştirerek kaliteli sağlık hizmetinin oluşturulmasına yardımcı olacaktır. Bu derlemenin amacı hemşirelik eğitiminde işbirlikli öğrenme modelini irdelemek ve eğitim sürecine etkisini ortaya koymaktır.
  • Öğe
    DELİRYUMDAKİ PEDİATRİK YOĞUN BAKIM HASTALARINA HEMŞİRELİK YAKLAŞIMI
    (2020) SARMAN, Abdullah; SARMAN, Emine
    Deliryum; bilinç değişikliğine dikkat, algı, düşünce, bellek, devinim, duygu-durum ve uyku-uyanıklık döngüsü bozukluklarının eşlik ettiği, özgül olmayan organik beyin sendromu olarak tanımlanır. Pediatrik deliryum, yaygın olarak görülen, çeşitli nörolojik ve bilişsel problemlere neden olan durumdur. Pediatrik deliryum, pediatrik yoğun bakım ünitelerinde (PYBÜ) %25 prevalans oranına sahiptir. Kritik bakıma gereksinim duyan deliryumdaki hastalar daha uzun hastanede kalma, uzun süreli mekanik ventilasyon ve hastane sonrası dönemde travma sonrası stres bozukluğu belirtilerini daha sık yaşayabilmektedirler. Deliryum için rutin yapılan taramalar erken dönemde tanınmasını sağlar. Pediatrik deliryum taramaları çoğu zaman PYBÜ'de düzenli bir şekilde yapılmamaktadır. Deliryum taramalarının uygulanmasının önünde bazı engeller bulunmaktadır. Bunlardan biri kritik bakımı sağlayan hemşireler arasındaki bilgi eksikliğidir. Hemşireler, pediatrik yoğun bakım ünitelerinde geçerli ve güvenilir bir araç kullanarak deliryum risklerinin tanımlanması ve belirlenmesi, ve bakım sağlanmasında kilit role sahiptir. Pediatrik yoğun bakım hemşirelerinin deliryum bilgisini arttırması, deliryuma karşı uygun bir tutum geliştirmesi, kritik hastalığı olan çocuklar için deliryumun olumsuz sonuçlarını hafifletmenin ilk adımıdır. Çok yönlü eğitim, pediatrik yoğun bakım hemşireleri için deliryum bilgisini, özgüveni ve deliryuma karşı olumlu tutumu arttırmaktadır. Çalışanların deliryumu tanıması için sürekli izlem yapması gereklidir. Deliryum taramasının sürdürülebilirliği ve uygulama değişikliklerinin dâhil edilmesi, deliryum sonuçlarının sürekli olarak ölçülmesini ve multidisipliner ekip iletişimini gerektirir. Bu konunun önemini daha iyi anlamak için pediatrik yoğun bakım ünitelerinde boylamsal çalışmalara ihtiyaç vardır.
  • Öğe
    BİYOMÜHENDİSLİKTE KULLANILAN KAN ANALOGLARINA GENEL BİR BAKIŞ
    (2020) BİLGİLİ, Hatice; ABBASOV, Teymuraz
    Biyomühendislikte yapılan çalışmalarda in vitro deneyler için gerçek kanın kullanılması; elde edilmesi, saklanması, manipülasyonu, büyük miktarlarda gerekli olması, hava ile temas ettiğinde yapısının değişmesi ve toksisitesi gibi nedenlerden dolayı pek mümkün değildir. Bu yüzden in vitro ortamda yapılan deneylerde kan yerine kullanılacak sıvıların araştırılması önemli bir konudur. Bu sıvıların insan kanına benzer reolojik özellikler göstermesi beklenir. Fakat kan reolojisi son derece karmaşık olduğundan, kanın tüm reolojik özelliklerini karşılayan analog sıvılar geliştirmek oldukça zordur. Tek bir analog sıvısı ile kanın bütün özellikleri aynı anda sağlanamadığından, laboratuvar ortamında yapılacak çalışmanın özelliğine bağlı olarak kan yerine geçecek farklı kan analoglarının seçimi yapılmaktadır. Yapılan çoğu çalışmalarda, bu kan analogları için hazırlanan bileşimlere Xanthan Gum (XG) ilavesiyle kanın reolojik özelliklerine en yakın davranış sergileyen analoglar ön plana çıkmaktadır. Bu çalışmamızda in vitro koşullarda kanın yerine geçebilecek kan analog sıvılarının araştırılması yapılmış, bu analogların reolojik özellikleri tablolarla sunulmuş ve önerilerde bulunulmuştur.
  • Öğe
    BASINÇ YARASI VE MALNÜTRİSYON
    (2020) KULA ŞAHİN, Sennur
    Bakım kalitesinin izlenmesinde önemli bir gösterge olan basınç yarası gelişimi evrensel bir sağlık sorunu olma özelliğini korumaktadır. Basınç yarası oluşumunda önemli bir etken olan malnütrisyon yara iyileşmesini geciktirir. Bunun yanı sıra, yara yerinin yırtılma tarzındaki güçlere karşı direncini azalttığı çalışmalarla ortaya konulmuştur. Bireyin yaşam kalitesini etkileyen ve önemli maddi kayıplara neden olan basınç yarasını önlemek amacı ile hastaların ilk yatışta beslenme izlemi başlatılmalı, malnütrisyon risk varlığı yönünden saptama yapılmalı, ve malnütrisyon saptanan hastalarda özel programlar ile beslenme yönetimi sağlanmalıdır.
  • Öğe
    ANTENATAL DÖNEMDE MOBİL SAĞLIK HİZMETLERİ
    (2020) ÜNLÜ, Güzin; GÜNGÖR, İlkay
    Günümüzde modern teknoloji kullanımlarının gelişmesiyle birlikte dijitalleşme her sektöre yansımıştır. Dijitalleşmenin sağlık sektöründeki yansımaları olan dijital sağlık, elektronik sağlık (e-sağlık) ve mobil sağlık (m-sağlık) hizmetleri sağlığın birçok alanına entegre olmuş durumdadır. Antenatal dönemde hem e-sağlık hem de m-sağlık hizmetlerinin kullanıldığı görülmektedir. Bu derlemede, antenatal dönemde m-sağlık hizmetlerinin kullanımı, çeşitleri, avantajları, kullanım sınırlılıkları ve etkinliğinin tartışılması amaçlanmaktadır. Makaleler, PubMed ve Google Scholar kullanılarak, Türkçe/İngilizce anahtar kelimelerle aranmıştır. Ulaşılan 128 İngilizce makale gözden geçirilmiş ve konu uygunluğu açısından değerlendirme yöntemiyle 27 makale bu derlemeye dahil edilmiştir. M-sağlık hizmetlerinin antenatal dönemde gebeliği yönetme ve anne-bebek sağlığını geliştirme gibi farklı amaçlarla kullanıldığı görülmektedir. Hizmetlerde çeşitlilik açısından farklılıklar görülmesiyle birlikte, m-sağlık hizmetlerinden; kısa mesaj hizmetleri, mobil aplikasyon ve telefonla arama yöntemlerinin sık kullanıldığı tespit edilmiştir. Hızlı ulaşım ve etkili takip açısından birçok avantajı olan m-sağlık hizmetlerinin; sosyal/zihinsel sorunlar, finansal kısıtlamalar ve teknolojik yetenekler gibi kullanım sınırlılıklarının olduğunu söylemek mümkündür. Literatürün 2015-2019 yılları arasında yoğunlaştığı görülmektedir. Makalelerin 9 tanesini randomize kontrollü çalışmalar oluşturmaktadır. Buna karşın, anne ve bebekte önemli etkilerinin olabileceği düşünülen m-sağlık hizmetleriyle ilgili daha yüksek kanıtlar sağlayacak randomize kontrollü çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Çalışmalar tasarlanırken, m-sağlık hizmetlerinin düzenlenmesinde sağlık profesyonellerinin yer almasının doğru bilgileri ulaştırmada ve kişinin mahremiyet açısından kendisini güvende hissetmesinde etkili olacağı düşünülmektedir.
  • Öğe
    ALLERJİK HASTALIĞI OLAN ÇOCUKLARDA TAMAMLAYICI VE ALTERNATİF TIP KULLANIMI
    (2020) Sezer Efe, Yağmur; ÖZBEY, Harun; Caner, Nuray; Bayat, Meral; TAHAN, Fulya; Cansever, Murat
    Bu çalışma, alerjik hastalığı olan çocuklarda kullanılan tamamlayıcı ve alternatif tıp (TAT) uygulamalarını belirlemek amacıyla yapılmıştır. Araştırmanın örneklemini bir üniversite hastanesinin çocuk allerji polikliniğinde 1 Temmuz-31 Aralık 2019 tarihleri arasında takip edilen çocukların anneleri (n=150) oluşturmaktadır. Veriler, Çocuk ve Ebeveyn Tanıtım Formu ve Tamamlayıcı Bakım Uygulamalarının Kullanımına İlişkin Form ile toplanmıştır. Araştırmaya katılan annelerin %46.0’ının TAT kullandığı ve bunların %39.7’sinin tedaviye destek sağlamak amacıyla TAT kullandıkları, %88.7’sinin TAT kullanımı hakkında sağlık personelini bilgilendirmediği saptanmıştır. TAT kullanan ebeveynlerin %36.4’ünün TAT yöntemi olarak doğal/bitkisel ürünleri tercih ettikleri saptanmıştır. Kızlarında alerjik hastalık olan (p≤0.001) ve tanıya ilişkin eğitim alan (p≤0.001) ebeveynlerin daha fazla TAT kullandıkları saptanmıştır. Bu doğrultuda TAT kullanımının hasta değerlendirmesinde araştırılması ve ebeveynlerin kullandıkları TAT uygulamaları konusunda sağlık personelini bilgilendirmeleri için teşvik edilmesi önerilebilir.
  • Öğe
    THE EFFECT OF INTENSIVE CARE UNIT NURSES’ ANXIETY LEVELS ON MORAL SENSITIVITY
    (2020) Sarıtaş, Serdar; ANUŞ TOPDEMİR, Esra; BÜYÜKBAYRAM, Zeliha
    Nurses experience a great deal of stress in their work environment. This quantitative descriptive study was carried out to determine the anxiety levels and the moral sensitivity of nurses working in intensive care units. Data were collected with a personal information form, the Beck Anxiety Inventory and Moral Sensitivity Questionnaire. The data analyses were performed using descriptive statistics, independent group’s t-test, the Mann-Whitney U test, the Kruskal-Wallis test and correlation analysis. It was determined that the nurses’ average total Beck Anxiety Inventory score was 18.65±9.73, average total Moral Sensitivity Questionnaire score was 96.24±24.24. There was no relationship between anxiety and moral sensitivities of nurses (p>0.05). Research results showed that nurses had moderate levels of anxiety and moral sensitivity. With these results it may be recommended to increase in-service training to improve the moral sensitivity of intensive care nurses and to develop improvement policies to reduce their anxiety levels.
  • Öğe
    DOĞUMHANEDE ÇALIŞAN EBELERDE İŞE BAĞLI GERGİNLİK DÜZEYİ İLE TÜKENMİŞLİK, ÖRGÜTSEL BAĞLILIK VE ÖRGÜTSEL ADALET DÜZEYLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİ
    (2020) ÜNVER, Hacer; AKSOY DERYA, Yeşim; UÇAR, Tuba
    Doğumhaneler ebelerin sıklıkla stres yaratıcı olaylarla karşılaştıkları ve ruhsal olarak zorlukların yoğun yaşandığı en önemli alanlardandır. Bu araştırma; doğumhanede çalışan ebelerde işe bağlı gerginlik düzeyi ile tükenmişlik, örgütsel bağlılık ve örgütsel adalet düzeyleri arasındaki ilişkiyi belirlemek amacıyla yapılmıştır. İlişkisel tanımlayıcı nitelikteki bu araştırma Kasım 2017–Ocak 2018 tarihleri arasında gerçekleştirildi. Bu araştırma, Türkiye’nin doğusunda bulunan bir ildeki kamu hastaneler birliğine bağlı 8 hastanenin doğumhanelerinde çalışan 156 ebe ile yürütüldü. Veriler kişisel tanıtım formu, işe bağlı gerginlik ölçeği, örgütsel bağlılık ölçeği, örgütsel adalet ölçeği ve Maslach tükenmişlik envanteri ile toplandı. Verilerin değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatistiksel yöntemlerin yanı sıra pearson korelasyon analizi kullanıldı. Bu araştırmada; işe bağlı gerginlik düzeyi arttıkça duygusal tükenme ve duyarsızlaşma düzeyinin önemli düzeyde arttığı, buna karşın kişisel başarının, örgütsel devamlı bağlılık düzeyinin ve örgütsel adaletin önemli düzeyde azaldığı saptandı (p<0.05). Ebelerde işe bağlı gerginlik, duygusal tükenme ve duyarsızlaşmanın örgütsel adalet düzeyini azaltan önemli değişkenler olduğu görüldü. Buna karşın ebelerde işlemsel adalet düzeyi arttıkça duygusal ve devamlı bağlılık düzeyinin de arttığı belirlendi (p<0.05). Bu araştırmada işe bağlı gerginlik ve tükenmişliğin örgütsel adalet düzeyini etkileyen önemli yordayıcılar olduğu ve işlemsel adalet algısı arttıkça örgütsel bağlılığın da arttığı belirlendi.
  • Öğe
    BİR ÜNİVERSİTENİN SAĞLIK BİLİMLERİ FAKÜLTESİ HEMŞİRELİK ÖĞRENCİLERİNİN ÖĞRENİMLERİNE İLİŞKİN DOYUM DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİ
    (2020) YÜKSEL KAÇAN, Cevriye; PALLOŞ, Aylin
    Araştırmanın amacı, hemşirelik öğrencilerinin öğrenimlerine ilişkin doyum düzeylerini incelemektir. Tanımlayıcı türdeki araştırmanın evrenini, bir devlet üniversitesinde bahar döneminde hemşirelik programına kayıtlı olan, en az bir yıl hemşirelik eğitimi almış ve klinik uygulama deneyimi olan 2., 3. ve 4. sınıf öğrencileri oluşturmuştur (N=431). Çalışmada örneklem seçimine gidilmemiş, tüm öğrencilere ulaşılması hedeflenmiştir. Katılmayı kabul eden 305 öğrenci ile çalışma tamamlanmış ve araştırma evreninin %71’ine ulaşılmıştır. Veriler “Sosyodemografik Veri Toplama Formu” ve “Öğrenci Doyum Ölçeği Kısa Form” ile toplanmıştır. Verilerin analizinde; sayı, yüzde gibi tanımlayıcı istatistikler, Kruskal Wallis Test (post hoc: Parametrik Olmayan Bonferroni test) ve Mann Whitney U testi kullanılmıştır. Tüm istatistiksel testler için anlamlılık düzeyi p<0,05 olarak kabul edilmiştir. Öğrencilerin %81,0’inin kadın, %9,5’inin düz lise mezunu olduğu, %6,6’sının ekonomik durum algısının kötü olduğu belirlendi. Öğrencilerin %55,1’inin hemşireliği isteyerek tercih ettiği, %86,2’sinin hemşireliği stresli bulduğu, %82,3’ünün mezuniyet sonrası hemşire olarak çalışmayı düşündükleri saptandı. Öğrencilerin Öğrenci Doyum Ölçeği Kısa Form aritmetik puan ortalamaları 3,32±0,64 olarak bulundu. Hemşireliği isteyerek tercih etme, hemşireliği seçme nedeni, fakülte ve bölümden memnun olma durumu ve mezuniyet sonrası hemşire olarak çalışmayı isteme değişkenleri ile ölçeğin aritmetik puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık olduğu belirlendi (p<0,05). Araştırma sonuçları öğrencilerin tüm eğitim-öğretim hizmet ve olanaklarından orta düzeyde memnun olduğunu göstermektedir.
  • Öğe
    ÖĞRENCİLERİN SINAV KAYGI DÜZEYİNİN KARDİYOPULMONER RESÜSİTASYON UYGULAMA SINAVI BAŞARILARI İLE İLİŞKİSİ: PARAMEDİK ÖRNEĞİ
    (2020) DELİBAŞ, Leyla; BİLİR, İbrahim; DÜRMÜŞ, Göksel; EKREN, Aynur; ÇELİKLİ, Semra
    Çalışma paramedik öğrencilerindeki sınav kaygı düzeylerinin KPR uygulama sınavı başarılarıyla ilişkisini incelemek amacıyla yapılmıştır. Tanımlayıcı olarak yapılan araştırmanın evrenini, bir vakıf üniversitesi meslek yüksekokulunda öğrenim gören paramedik 2. sınıf öğrencileri oluşturmuş, katılmayı kabul eden 67 öğrenci örneklemi oluşturmuştur. Veriler Şubat 2020’de sosyo-demografik bilgi formu, KPR Uygulama Rehberi (KPRUR) ve Sınav Kaygısı Ölçeği (SKÖ) kullanılarak toplanmıştır. SPSS-24 paket programı kullanılmış ve, sayı, yüzde, ortalama, bağımsız gruplarda T testi, ANOVA, Pearson korelasyon analizi yapılmıştır. Katılanların yaş ortalamasının 19.93±1.8, %70.1’inin kadın, %50.7’sinin sağlık meslek lisesi mezunu olduğu belirlenmiştir. Kadınların SKÖ (104.3±25.3) ve KPRUR (84.6±13.1) puan ortalamalarının erkeklerin SKÖ (97.8±19.9) ve KPRUR (82.5±14.1) puan ortalamalarından yüksek olduğu, fakat aralarında anlamlı bir fark olmadığı belirlenmiştir (p>0.05). SKÖ puanı 102.4±23.9 olarak bulunmuştur. Öğrencilerin KPRUR puanının 84.01±13.3 olduğu, öğrencilerin en yüksek puan aldıkları işlem basamaklarının; hastanın bilinç durumu değerlendirmek (9.4±2.2), beş siklusta bir yeniden değerlendirme yapmak (9.37±2.2) ve bir siklusta 30 Göğüs Kompresyonu- 2 Solunum yapmak (9.21±2.2) olduğu belirlenmiştir. Çalışmaya katılanların sınav kaygı düzeyi ortalamasının orta ve KPRUR puan ortalamalarının iyi düzeyde olduğu belirlenmiş olup, KPRUR toplam puanı ile sınav kaygısı düzeyi arasında anlamlı bir ilişki belirlenmemiştir.
  • Öğe
    İLKOKUL ÇAĞI ÇOCUKLARINDA EFÜZYONLU OTİTİS MEDİA PREVALANSININ DEĞERLENDİRİLMESİ
    (2020) ŞAHİN, Tuğba; ÜNSAL, Selim; KURTARAN, Hanifi
    Bu çalışmanın amacı, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yer alan bir şehirdeki devlet okullarına devam eden ilköğretim çağındaki çocuklarda Efüzyonlu Otitis Media (EOM) prevalansını tespit etmektir. Çalışmaya 7-10 yaş arasındaki 204’ü kız (%48.6) ve 216’sı erkek (%51.4) olmak üzere toplam 420 çocuk dâhil edildi. Tüm katılımcılara otoskopik muayeneden sonra timpanometrik inceleme, ipsilateral akustik refleks ve Distortion Product Otoakustik Emisyon (DPOAE) testleri yapıldı. EOM prevalansı timpanometrik inceleme, ipsilateral akustik refleks ve DPOAE sonuçlarına göre %9.2 olarak bulundu. Çalışmaya katılan 41 çocukta Tip B timpanogram, 38 çocukta ise Tip C timpanogram elde edildi. Yaşla birlikte EOM prevalansında azalma gözlenmektedir. Elde edilen bulgulara göre EOM prevalansı literatür ile uyumlu bulundu. EOM prevalansının yüksek olması, yanında bir dizi problemi de yanında getirmektedir. Bundan dolayı ailelerin ve öğretmenlerin bu konuda dikkatli olması ve erken müdahale ile EOM’nin neden olabileceği problemlerin en aza indirgenmesi gerekmektedir.
  • Öğe
    HEMŞİRELİK ÖĞRENCİLERİNİN ÖZ-ETKİLİLİK-YETERLİK DÜZEYLERİ İLE AKADEMİK BAŞARILARI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİ
    (2020) Çıtlık Sarıtaş, Seyhan; BÜYÜKBAYRAM, Zeliha; ANUŞ TOPDEMİR, Esra
    Bu tanımlayıcı nitelikte araştırmada, hemşirelik öğrencilerinin öz-etkililik-yeterlik düzeyleri ile akademik başarıları arasındaki ilişki incelendi. Araştırmanın evrenini, Siirt Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Hemşirelik Bölümü öğrencileri (N=550) oluşturdu. Araştırma örneklemi, katılmayı kabul eden 342 öğrenci ile tamamlandı. Verilerin toplanmasında, birey tanıtıcı formu ve Öz-etkililik-yeterlik Ölçeği kullanıldı. Verilerin değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatistik, t testi, ANOVA ve Pearson korelasyon analizi kullanıldı. Araştırmada, öğrencilerin yaş ortalaması 21.20±2.46 olduğu, %50’si kız olduğu, %36’sı I. sınıfta öğrenim gördüğü, %61.7’si hemşirelik mesleğini isteyerek seçtiği, %36’sı teorik derslerini yeterli bulmadığı, %74.6’sı uygulamalı dersleri yeterli bulmadığı, %45.9’u not ortalamasının 71-80 aralığında olduğu, %40.6’sı kendini kısmen başarılı bulduğu, %34.5’i çevresinin başarılarını etkilediğini, %58.8’i rahat, sakin disiplinli ve sorumluluk almayı sevmeyen kişilik yapısına sahip olduğu tespit edildi. Öz-etkililik-yeterlik toplam puan ortalaması 84.64±11.95 olarak tespit edilirken, Öz-etkililik-yeterlik ölçeği alt boyutlarında puan ortalamaları; davranışa başlamada 30.47±5.55, davranışı sürdürmede 26.07±4.58, davranışı tamamlamada 18.80±3.94, engellerle mücadelede 9.29±2.41 olarak saptandı. 2. sınıf öğrencilerinin Öz-etkililik-yeterlik toplam puan ortalamaları, diğer sınıftaki öğrencilerden daha yüksekti. Araştırmada öğrencilerin öz-etkililik-yeterlik düzeylerinin (Öz-etkililik-yeterlik toplam ve Engellerle Mücadele dışında) puan ortalaması, ortalamanın üzerinde olduğu tespit edildi. Öz-Etkililik-Yeterlik toplamı ve davranışı tamamlama alt boyut puanı ile derslerin not ortalaması arasında pozitif yönde bir ilişki olduğu saptandı.
  • Öğe
    HEMŞİRELERDE OTONOMİ DÜZEYİNİN MESLEKİ BENLİK SAYGISINA ETKİSİ
    (2020) CERİT, Birgül; ÇITAK BİLGİN, Nevin; ÇITAK-TUNÇ, Gülseren
    Bu çalışmanın amacı, hemşirelerde otonomi düzeyinin mesleki benlik saygısına etkisinin incelenmesidir. Araştırma ilişkisel tarama modeli kullanılarak tanımlayıcı tipte yapılmıştır. Araştırma verileri bir il merkezinde yer alan dört kamu hastanesinde görev yapan ve çalışmaya katılmaya gönüllü olan 265 hemşireden elde edilmiştir. Verilerin toplanmasında, “Kişisel Bilgi Formu”, “Dempster Uygulama Davranışı Ölçeği (DUDÖ)” ve “Mesleki Benlik Saygısı Ölçeği (MBSÖ)” kullanılmıştır. Verilerin değerlendirilmesi tanımlayıcı istatistikler, pearson korelasyon analizi ve regresyon analizi kullanılarak yapılmıştır. Çalışmada hemşirelerin otonomisine ilişkin toplam puan ortalaması 45.91±8.234 ve mesleki benlik saygısı toplam puan ortalaması 97.00±20.097 olarak hesaplanmıştır. Hemşirelerde otonomiye ilişkin bağımsız davranış (t= 2.718, p= .007) alt boyutunun mesleki benlik saygısını anlamlı şekilde yordadığı, profesyonel davranış (t= 1.292, p= .198) ve karar verme (t= -.045, p= .964) alt boyutlarının ise yordamadığı belirlenmiştir. Araştırma sonucunda, hemşirelerin otonomisi ve mesleki benlik saygısı orta düzeyde belirlenmiştir. Hemşirelerde bağımsız davranışın mesleki benlik saygısını anlamlı şekilde yordadığı ortaya çıkmıştır. Bu sonuca göre, hemşirelerin mesleki benlik saygısını artırmak için mesleki otonomilerinin desteklenmesi ve uygulamalarında yeterli özerkliğin tanınması önemlidir.
  • Öğe
    DETERMINING THE EFFECT OF THE PUBLIC HEALTH NURSING PRACTICES ON IMMIGRANT WOMEN'S QUALITY OF LIFE AND HEALTHY LIFESTYLE BEHAVIORS
    (2020) KAYA ERTEN, Zeliha; TUNCER ŞAHİN, Funda; KORKMAZ, Zübeyde; YILMAZ, Merve
    Immigrant health has been one of the most important health problems in recent years. Therefore, immigrant health should be supported by primary health care. The objective of this study is to be able to understand the power of the nurses working in primary health care services in protection and development of immigrant women’s health. Research sample included 24 immigrant women. The practice lasted for 3 months. The research teams have visited the homes of the women once a week. Total score average of the women was found as 95.45±15.31 before performing the Healthy Lifestyle Behavior Scale (HLBS). After performing the HLBS the total score was found as 115.88±18.19. The score average after HLBS was found statistically significant and higher when compared to the before (p<0.00). Significant positive development was also observed in the mental and physical aspects, which are components of the quality of life of women. Consequently, the health training given and interventions performed by home visits affected to healthy lifestyle behavior and life quality in a positive way.
  • Öğe
    BİR KAMU HASTANESİNDE ÇALIŞAN HEMŞİRELERİN DUYGUSAL BULAŞMA DÜZEYLERİNİN BELİRLENMESİ
    (2020) DEMİRKAYA, Fatma; SÖNMEZ, Betül
    Bu çalışmada amaç bir kamu hastanesinde çalışan hemşirelerin duygusal bulaşma düzeylerini ve etkileyen faktörleri belirlemektir. Araştırma tanımlayıcı ve kesitsel tasarımda gerçekleştirildi. Araştırmanın evrenini İstanbul’da yer alan bir kamu hastanesinde çalışan hemşireler (N=750), örneklemini ise gelişigüzel örnekleme yöntemi ile belirlenen 508 hemşire oluşturdu (n=508). Veriler, Tanıtıcı Bilgi Formu ve Duygusal Bulaşma Ölçeği ile Temmuz-Ağustos 2019 tarihleri arasında toplandı. Verilerin analizinde tanımlayıcı istatistikler, t testi Mann Whitney U testi ve tek yönlü varyans analizi kullanıldı. Hemşirelerin duygusal bulaşma düzeylerinin orta düzeyde (2,91±0,335) olduğu belirlendi. Ölçek maddeleri arasında en düşük ortalama, “Haberlerde sinirli yüzler gördüğümde, dişlerimi sıkarım ve bedenim kasılır.” (2,02±0,879) maddesine ait iken, en yüksek ortalamanın “Çevremde mutlu insanların bulunması, olumlu düşünmemi sağlar.” (3,38±0,801) maddesine ait olduğu belirlendi. Hemşirelerin duygusal bulaşma düzeylerinin demografik özelliklerinden medeni durum ve eğitim düzeyine göre (p<0,05), ve mesleki özelliklerinden ise meslekte çalışma süresi ve görevine göre (p<0,01) istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar gösterdiği bulundu. Duygusal bulaşma hemşirelerin özel hayatı ve çalışma hayatını etkileyebileceğinden, çalışma sonuçlarının hemşirelerin duygusal bulaşmaya maruz kaldıklarına ilişkin farkındalıklarının arttırılması ve duygusal bulaşmaya karşı gerekli düzenlemelerin yapılması için yöneticilere ve karar alıcılara katkı sağlayacağı düşünülmektedir.