Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 56
  • Öğe
    Demansı olan ve olmayan idiyopatik parkinson hastalarındaki metabolik farklılıkların fdg-pet/bt kullanılarak değerlendirilmesi
    (İnönü Üniversitesi, 2014) Bakır, Meryem
    Sık görülen nörodejeneratif hastalıklardan biri olan İPH'de değişik derecelerde görülebilen kognitif bozukluk, hastaların önemli bir kısmında demans düzeyindedir. Bu çalışmanın amacı, FDG-PET/BT verilerinin analizi sonucunda, demansı olan ve olmayan İPH hastaları arasındaki metabolik farklılıkları tanımlamaktı. Nöropsikolojik test bataryası uyguladığımız 25 demansı olan ve 25 demansı olmayan İPH hastasının FDG-PET/BT çekimlerini yaptık. Demansı olmayan İPH'lerle kıyasladığımızda, demansı olan İPH grubunda pariyetal lob ve daha az oranda da oksipital lob ve temporal polde hipometabolizma, globus pallidumlar ve vermiste hipermetabolizma olduğunu bulduk (p<0.05). Parkinson Hastalığında görülen kognitif bozuklukların araştırıldığı öncel çalışmalarda farklı beyin bölgelerinde hipometabolizma alanları saptanmış olup, bizim çalışmamızın sonuçları bazılarıyla uyumluyken diğerleriyle farklıydı. Parkinson hastalığı demansının fonksiyonel görüntüleme bulgusunun ne olduğu konusunda henüz bir fikir birliği yoktur. Bu konuda, daha geniş hasta gruplarıyla yapılacak çalışmalara ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Parkinson Hastalığı demansını öngerebilecek bir fonksiyonel görüntüleme bulgusunun oluşturulabilmesi, hastalığın tanı ve tedavisinin yönetiminde kilit noktalardan biridir.
  • Öğe
    Deneysel spinal kord yaralanma modelinde Edaravone'un nöroprotektif etkisinin araştırılması
    (İnönü Üniversitesi, 2014) Takmaz, Ali Alper
    Omurilik travması önemli bir mortalite ve morbidite nedenidir ve spinal kord yaralanması sonrası hayatta kalanların yarısından fazlası normal yaşantısına geri dönememektedirler. Bu durum toplumda önemli bir işgücü kaybına neden olmaktadır. Günümüzde total lezyonlu olgularda, metilprednizolon dışında nörolojik fonksiyonu düzeltebilecek etkili tedavi yoktur. Omurilikte yaralanmaya yol açan nedenler olarak bildirilen travma, hipoksi, hipoglisemi, epilepsi, toksinler, nörodejeneratif hastalıklar, tümör ya da diğer patofizyolojik olayların tümünde yaralanmalar benzer özellikler göstermektedir. Yapılan deneysel çalışmalarda, travma sonrası gelişen omurilik hasarında kompleks fizyopatolojik mekanizmaların rol oynadığı ve hasarın primer ve sekonder olarak iki aşamada geliştiği gösterilmiştir. Travmanın şiddeti ve oluş şekline bağlı olarak ortaya çıkan omurilik yaralanması primer hasar olarak adlandırılmaktadır. Travma sonrası büyük miktarda akson kaybı ile sonlanan patofizyolojik olaylar süreci ise sekonder hasar olarak adlandırılmaktadır. Omurilikte yaralanma sonrası dejenerasyonu başlatan en önemli faktör lipit peroksidasyonudur. Klinik gözlemler spinal kord lezyonunun sekonder yaralanma ile büyüdüğünü gösterir. Altta yatan moleküler ve hücresel mekanizma tam olarak anlaşılamamıştır. Mevcut kanıtlar serbest oksijen radikal oluşumu ve membran lipitlerinin peroksidasyonunun rol oynadığını göstermektedir. Edaravone (MCI-186, 3-metil-1-fenil-2- pirazolin-5-one) hidroksi radikallerinin iyi bir toplayıcısıdır ve demir kaynaklı peroksidasyon hasarını azaltmaktadır. Direk koruyucu etkisinin yanısıra edaravone;anti-inflamatuar ve immunregülatuar özellikleri olan IL-10 salınımını güçlü bir şekilde uyarır. Spinal kord hasarı ile IL-10 salınımı arasındaki ilişki rapor edilmiştir. Bundan dolayı edaravone ile tedavinin, IL- 10 salınımını artırarak bu negatif regülasyonun önüne geçebileceği düşünülür. Literatürde deneysel olarak oluşturulan spinal kord travmasında edaravone'un nöroprotektif etkisi yeterince çalışılmamıştır. Bu çalışma ratlarda oluşturulan deneysel travma modelinde antioksidan, antienflamatuvar etkileri olan edaravone'un nöroprotektif etkinliği araştırılmak amaçlı yapılmıştır. Çalışmamızda 24 adet (230-270 gr) Wistar albino rat kullanıldı. Genel anestezi altında yüksekten ağırlık düşürme modeli ile akut spinal kord travması oluşturuldu. Ratlar randomize olarak kontrol grubu, travma grubu, edaravone tedavi grubu olarak üç gruba ayrıldı. Ratlar 1. hafta sonunda sakrifiye edilerek omurilik ödem oranı ve travmatize omurilik bölgeleri histopatolojik olarak incelendi. Travma grubu ile karşılaştırıldığında tedavi grubunda ödem oranlarının ve 57 histopatolojik inceleme sonrası hasarlı alan oranlarının daha düşük olduğu belirlendi. Grupların tümünde 1. hafta sonunda nörolojik iyileşme izlendi. Ancak, travma grubu ile karşılaştırıldığında tedavi grubunda bu oran istatistiksel olarak anlamlı bulundu. Sonuç olarak, incelenen tüm parametreler akut spinal kord travması sonrası edaravone'un nöroprotektif etkisi olduğunu göstermektedir. Bu özelliği dolayısıyla edaravone'un travmatik spinal kord hasarlanması olan hastalarda kullanılabilmesi için daha fazla çalışma yapılması gerektiğini ve elde edilen sonuçların daha sonra yapılacak klinik çalışmalar için temel oluşturacağını düşünmekteyiz.
  • Öğe
    18ß-glycyrrhetinik asid'in deneysel subaraknoid kanama modelinde vazospazm üzerine etkisinin araştırılması
    (İnönü Üniversitesi, 2015) Yardım, Ahmet
    Bu çalışmada, antioksidan savunma sistemini indükleme özelliği olan 18ß- glycyrrhetinik asid in, deneysel subaraknoid kanama modelinde meydana gelen vazospazmı engelleyici ve vazospazma bağlı oluşacak iskemi/reperfüzyon beyin hasarını azaltıcı etkisini görmeyi amaçladık. Bu çalışmada ortalama ağırlıkları 250 gr olan 28 adet Spraque-Dawley cinsi sıçan kontrol, SAK, SAK+GA50, SAK+GA100 gruplarına ayrılarak; SAK, SAK+GA50 ,SAK+GA 100 gruplarındaki sıçanlara sisterna manga ponksiyonu yapıldı.SAK+GA100 gurubuna 100 mg/kg; SAK+GA50 grubuna 50 mg/kg olacak şekilde GA verildi. Sıçanlara 30.dakika,12.saat. 24.saatte gavaj yolu ile mısır yağında çözülmüş GA verildi.Sıçanlar 48.saatte sakrifiye edildi. Histopatolojik incelemede GA uygulamalarının baziler arterde meydana gelen ve SAK'ın neden olduğu değişiklikleri doz bağlı olarak anlamlı düzeyde tersine çevirdiği belirlendi. Işık mikroskobu ile incelemelerinde damar duvar kalınlıklarındaki artışın gerilediği ve baziler arter çapı ve lümen çapında artış olduğu görüldü.Elde edilen sonuçların istatiksel olarak anlamlı olduğu ve çalışmamız sonucunda elde edilen biyokimyasal değerlerle korelasyon içinde olduğu görüldü. Biz tüm bu bulgular ışığında, calışmamızda GA'in deneysel SAK modelinde oluşan vazospazm medikal tedavisinde efektif olabileceğini düşünmekteyiz.
  • Öğe
    Migren ile serum D vitamini arasındaki ilişki
    (İnönü Üniversitesi, 2017) Çıplak, Sibel
    Migren genç erişkin döneminde kadınlarda sık görülen, genellikle unilateral bazen de bilateral lokalizasyonda bulunan, zonklayıcı karakterde, 4-72 saat süren, bulantı ve kusma, fotofobi veya fonofobinin eşlik ettiği, günlük fiziksel aktivite ile artan primer bir baş ağrısıdır. D vitamini eksikliği toplumda son derece sık görülmektedir. D vitamini; immün cevabı, endotel fonksiyonu ve hücre proliferasyonu düzenlenmesi yanında antienflamatuar ve antioksidan fonksiyonları bulunabilen bir hormondur. Literatürde migren ile D vitamini ilişkisini inceleyen sınırlı sayıda çalışma mevcuttur. Bu çalışmalardan bazıları D vitamini ile migren arasında ilişki olmadığını gösterirken bazılarında migren hasta grubunda D vitamini düzeyinin düşük olup bu durumun baş ağrısına yol açabileceğini ileri sürmektedir. Amaç: Bu çalışmamızda amacımız, ülkemizde sık görülen yaşam kalitesini ve çalışma hayatını olumsuz etkileyen migrenin etyopatogenezine ışık tutmak ve gelecekte tedavisine katkı sağlayabilmektir. Materyal ve metod: Bu çalışma İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi Nöroloji kliniğinde ICHD-III tanı kriterlerine göre migren tanısı almış, 50 hasta ve 50 kontrol grubunda, Mart 2017-Nisan 2017 ayları arasında prospektif olarak yapılmıştır. Hasta ve kontrol grubunda serum vitamin D, PTH, kalsiyum, fosfor, albümin düzeyleri çalışıldı. Bulgular: Hasta ve kontrol grupları arasında vitamin D, PTH, kalsiyum, fosfor, albümin düzeylerini karşılaştıran çalışmamızda, kalsiyum ve albümin düzeyi hasta gubunda kontrol grubuna göre daha düşük saptandı. Fosfor ve parathormon düzeyleri açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu. D vitamini düzeyleri ise migren grubunda kontrol grubuna göre daha yüksek olup istatistiksel olarak anlamlı bulundu. Sonuç: Çalışmamızda 25(OH)D vitamini eksikliğinin migren etyolojisinde rolü ile ilgili herhangi bir ilişki ortaya konulmamıştır. Migren hastalarında D vitamini düzeyi daha yüksek bulunmuştur. Ayrıca migren hastalarında kalsiyum ve albümin düzeyi kontrol grubuna kıyasla daha düşük bulunmuştur. Bu bulgular bize vitamin D eksikliğinin patogenezle ilişkisi olabileceğini ileri süren çalışmaların tersine yüksek vitamin D düzeylerinin migren patogenezinde rolü olabileceğini ayrıca kalsiyum ve albümin düşüklüğünün migren ile ilişkili olabileceğini düşündürmektedir.
  • Öğe
    Unexpected genetic diagnosis of mitochondrial disease in three consanguineous Turkish families
    (Pergamon-elsevıer scıence ltd, the boulevard, langford lane, kıdlıngton, oxford ox5 1gb, england, 2018) Güngör, Serdal
  • Öğe
    An ıntradiscal granuloma due to a retained wooden foreign body
    (Korean neurosurgıcal soc, #402 posco # offıce buıldıng 151 sunhwa-dong, jung-gu, seoul, 100-130, south korea, 2017) Aladag, Mehmet Arif; Durak, Mehmet Akif
    We report a patient with a wooden foreign body granuloma in the intervertebral disc space being symptomatic 17 years after a paraspinal penetrant trauma. According to the our result of the search for wooden foreign body granulomas, this is the first case suffered from a wooden foreign body granuloma in the intervertebral disc space that reported in the literature. In this report, we emphasized the importance of rigorous examination and follow up in paraspinal wooden penetrant traumas.
  • Öğe
    An ıntradiscal granuloma due to a retained wooden foreign body
    (Korean neurosurgıcal soc, #402 posco # offıce buıldıng 151 sunhwa-dong, jung-gu, seoul, 100-130, south korea, 2017) Aladag, Mehmet Arif; Durak, Mehmet Akif
    We report a patient with a wooden foreign body granuloma in the intervertebral disc space being symptomatic 17 years after a paraspinal penetrant trauma. According to the our result of the search for wooden foreign body granulomas, this is the first case suffered from a wooden foreign body granuloma in the intervertebral disc space that reported in the literature. In this report, we emphasized the importance of rigorous examination and follow up in paraspinal wooden penetrant traumas.
  • Öğe
    The review of thyroid hormones levels in lithium therapy patients
    (Karger, allschwılerstrasse 10, ch-4009 basel, swıtzerland, 2018) Zayman, Esra Porgali; Karlidag, Rifat; Kurnaz, Ahmet
  • Öğe
    Rls is an important and frequent cause of depression and anxiety in patients with ms: striking resultsof the 'reloms-t'
    (Sage publıcatıons ltd, 1 olıvers yard, 55 cıty road, london ec1y 1sp, england, 2018) Neyal, M.; Sevim, S.; Demirkiran, M; Terzi, M
  • Öğe
    Let's raise the awareness of ms specialists concerning the frequency and impact of rls in ms and consequently the life quality of patients with ms: striking results of the 'reloms-t' study
    (Lıppıncott wıllıams & wılkıns, two commerce sq, 2001 market st, phıladelphıa, pa 19103 usa, 2018) Neyal, Munife; Ozcan, Cemal; Goksel, Basak Karakurum; Sevim, Serhan
  • Öğe
    Epilepsy, antiepileptic drugs and lipid mechanisms
    (KARE PUBL, CONCORD ISTANBUL, DUMLUPINAR MAH, CIHAN SK NO 15, B BLOK 162 KADIKOY, ISTANBUL, 00000, TURKEY, 2018) Kamışlı, Özden; Tecellioğlu, Mehmet
    High levels of lipids and lipoproteins in young adults are significant risk factors for the development of heart disease in older ages. Increased levels of total cholesterol and triglycerides, high levels of low-density lipoprotein and low levels of high-density lipoprotein contribute to cardiovascular disease. Therefore, when starting antiepileptics, it is important to assess changes in serum lipid levels and choose the safety drug, thus contributing to the prevention of cardiovascular complications in older ages. This paper is a review of the e effects of AED use on plasma lipid parameters.
  • Öğe
    Gastroenteropancreatic neuroendocrine grade 2 neoplasms: can we define a stricter criterion
    (Karger, allschwılerstrasse 10, ch-4009 basel, swıtzerland, 2018) Alan, Saadet
  • Öğe
    Effects of ıntracerebroventricular administration of salusin-beta on food ıntake, water consumptionand body weight in male rats
    (KARGER, ALLSCHWILERSTRASSE 10, CH-4009 BASEL, SWITZERLAND, 2018) Demir, İlker; Tekin, Suat; Sandal, Süleyman
  • Öğe
    Clinical features and risk factors of diabetic polyneuropathy
    (Karger, allschwılerstrasse 10, ch-4009 basel, swıtzerland, 2018) Tecellioglu, Mehmet
  • Öğe
    Acrylamide applied during pregnancy causes the neurotoxic effect by lowering bdnf levels in thefetal brain
    (Pergamon-elsevıer scıence ltd, the boulevard, langford lane, kıdlıngton, oxford ox5 1gb, england, 2018) Erdemli, Mehmet Erman; Aladag, M. Arif; Altinoz, Eyup; Demirtas, Sezin; Turkoz, Yusuf; Yigitcan, Birgul; Bag, Harika Gozukara
    Objectives: The aim of this study is to elucidate the possible mechanism of neurotoxic effect of acrylamide (AA) applied during pregnancy on fetal brain development and to show the effect of N-acetylcysteine (NAC) on AA toxicity. Materials and methods: Four groups were formed with 9 pregnant rats each as control (C), acrylamide (AA), N-acetylcysteine (NAC), acrylamide plus N-acetylcysteine (AA plus NAC) groups. Caesarian section was implemented on the 20th day of pregnancy. Malondialdehyde (MDA), reduced glutathione (GSH), glutathione peroxidase (GSH-Px), superoxide dismutase (SOD), catalase (CAT) and Brain-derived neurotrophic factor (BDNF) levels were analyzed and histopathologic examinations were performed in brain tissues of the fetuses. Results: Our data indicated that AA caused necrotic death and hemorrhagic damages in fetal brain tissue with decreasing BNDF levels and increasing oxidative stress. N-acetylcysteine prevented the toxic effects of its on fetal brain (p < 0.05). Conclusion: Our study indicated that acrylamide has toxic effects in the fetal brain and N-acetylcysteine prevents its toxic effect.
  • Öğe
    Analysis of vitamin d receptor polymorphisms in patients with familial multiple sclerosis
    (2018) Yucel, F.E.; Kamıslı, O.; Acar, C.; Sozen, M.; Tecellioğlu, M.; Ozcan, C.
    Objective: Genetic and environmental factors are important in the development of the multiple sclerosis (MS). Vitamin D shows its effects on the immune system with the vitamin D receptor (VDR) in the nucleus. Single nucleotide polymorphisms (SNPs) in the VDR gene can lead to alterations in vitamin D functions and metabolism.Taq I, Apa I, Fok I and Bsm I polymorphisms and MS associations have been investigated in many studies. VDR gene polymorphism has not been previously studied in patients with familial MS. Aim: We aimed to investigate the relationship between familial MS patients present in Turkish population and VDR genotypes Taq I, Apa I and Fok I polymorphisms. Methods: 29 patients with a family history of MS and 120 healthy control subjects were included in the present study. We studied present VDR genotypes Taq I, Apa I and Fok I polymorphisms. Results: We observed a significant difference between controls and patient group only in Taq I polymorphism (p: 0.025). Homozygousity of G allele was not seen in the patients whereas in controls frequency of that genotype was p:0.208. When gender was considered males show significant difference for GG genotype. There were no significant association for the Apa I and Fok I polymorphisms. Conclusion: Although our findings suggest association between VDR Taq I polymorphism and the familial MS, additional studies are needed to establish detailed relationships.
  • Öğe
    Anaesthesia Management of a Morbid Obese Woman Undergoing Transsphenoidal Hypophysectomy
    (KARGER, ALLSCHWILERSTRASSE 10, CH-4009 BASEL, SWITZERLAND, 2018) Özkan, Ahmet Selim
  • Öğe
    Neurological autoantibodies in drug-resistant epilepsy of unknown cause
    (Irısh journal of medıcal scıence, 2018) Tecellioglu, Mehmet; Kamisli, Ozden; Kamisli, Suat; Yucel, Fatma Ebru; Ozcan, Cemal
    BackgroundAutoimmune epilepsy is a rarely diagnosed condition. Recognition of the underlying autoimmune condition is important, as these patients can be resistant to antiepileptic drugs.AimsTo determine the autoimmune and oncological antibodies in adult drug-resistant epilepsy of unknown cause and identify the clinical, radiological, and EEG findings associated with these antibodies according to data in the literature.MethodsEighty-two patients with drug-resistant epilepsy of unknown cause were prospectively identified. Clinical features were recorded. The levels of anti-voltage-gated potassium channel complex (anti-VGKCc), anti-thyroid peroxidase (anti-TPO), anti-nuclear antibody (ANA), anti-glutamic acid decarboxylase (anti-GAD), anti-phospholipid IgG and IgM, anti-cardiolipin IgG and IgM, and onconeural antibodies were determined.ResultsSerum antibody positivity suggesting the potential role of autoimmunity in the aetiology was present in 17 patients with resistant epilepsy (22.0%). Multiple antibodies were found in two patients (2.6%). One of these patients (1.3%) had anti-VGKCc and ANA, whereas another (1.3%) had anti-VGKCc and anti-TPO. A single antibody was present in 15 patients (19.5%). Of the 77 patients finally included in the study, 4 had anti-TPO (5.2%), 1 had anti-GAD (1.3%), 4 had anti-VGKCc (5.2%) 8 had ANA (10.3%), and 2 had onconeural antibodies (2.6%) (1 patient had anti-Yo and 1 had anti-MA2/TA). The other antibodies investigated were not detected. EEG abnormality (focal), focal seizure incidence, and frequent seizures were more common in antibody-positive patients.ConclusionAutoimmune factors may be aetiologically relevant in patients with drug-resistant epilepsy of unknown cause, especially if focal seizures are present together with focal EEG abnormality and frequent seizures.
  • Öğe
    Migraine and associated comorbidities are three times more frequent in children with ADHD and their mothers
    (2018) Çanta, Harika Gozukara
    Objective: Attention deficit and hyperactivity disorder (ADHD) is a neuro-developmental disorder related to internalizing and externalizing disorders as well as somatic complaints and disorders. This study was conducted to evaluate the prevalence of headache subtypes, epilepsy, atopic disorders, motion sickness and recurrent abdominal pain among children and adolescents with ADHD and their parents. Methods: In a multi-center, cross-sectional, familial association study using case-control design, treatment na ve children and adolescents between 6 and 18 years of age diagnosed with ADHD according to the DSM-5 criteria as well as age- and gender matched healthy controls and their parents were evaluated by a neurologist and analyzed accordingly. Results: 117 children and adolescents with ADHD and 111 controls were included. Headache disorder diagnosis was common for both patients and healthy controls (59.0% vs. 37.8%), with a significantly elevated rate in the ADHD group (p = 0.002). Migraine was found in 26.0% of ADHD patients and 9.9% of healthy controls. Tension headache was found in 32.4% of ADHD patients and 27.9% of healthy controls. Headache diagnosis was also found to be significantly more common in mothers of children with ADHD than control group mothers (90.5% vs. 36.6%, p < 0.001). Conclusion: Headache diagnoses and specifically migraines were significantly more common among children with ADHD and their mothers, while recurrent abdominal pain was elevated in both parents and ADHD patients. Migraine is an important part of ADHD comorbidity, not only for children but also for mothers. Motion sickness may be reduced among families of ADHD probands. (C) 2018 The Japanese Society of Child Neurology. Published by Elsevier B.V. All rights reserved.