İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 640
  • Öğe
    Türkiye'de hakimler ve savcılar yüksek kurulu
    (2011) Keser, Hayri; Niyazioğu, Fatma
    Hâkimlerin ve savcıların atanmaları, yer değiştirmeleri, yükseltilmeleri, denetim ve disiplin işlemleri ile diğer özlük işlerini yürütecek organ veya kurulun hukuki statüsünün demokratik hukuk devleti ilkelerine uygun olarak belirlenmesi, çağdaş toplum yaşamı için hayati bir konudur. Hâkimler ile savcıların bağımsızlıklarının ve teminatlarının pratik değer kazanabilmesi için bu konulardaki yetkilerin yürütme organına verilmemesi gerekir. Aksi halde hâkimlerin ve savcıların bağımsızlığı ve teminatının değer ve etkisi önemli ölçüde azalacaktır. Böyle bir durumun hukuk devleti ilkesi ile uyumlu olması söz konusu olamaz. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, kurulduğu günden bu yana eleştirilerin odağı olmuştur. 12 Eylül 2010 tarihli referandum ile kabul edilen Anayasa değişikliği de bu konudaki eleştirileri sona erdirmemiştir. Söz konusu Anayasa değişikliği ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun üye kaynakları çeşitlendirilmiş ve üye sayısı artırılmıştır. Ayrıca hâkim ve savcıların meslekten çıkarma cezalarına karşı yargı yolu açılmış ve Teftiş Kurulu, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bünyesine alınmıştır. Hâkimler ve savcılar ile ilgili denetim işlemleri ile ilgili soruşturma izni konusundaki Adalet Bakanının yetkileri Yüksek Kurula devredilmiştir. Bu değişikliklerin bir kısmı olumlu ise de hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmayan bazı düzenlemeler de bulunmaktadır.
  • Öğe
    YETKİSİZ TEMSİL
    (2015) Yelmen, Adem
    Bu çalışmanın konusu “yetkisiz temsil” dir. Yetkisiz temsil, TBK.m. 46-47’de düzenlenmiştir. Bu çalışmada, öncelikle yetkisiz temsilkavramı açıklanmıştır. Ardından yetkisiz temsilin ortaya çıkma şekilleriele alınmıştır. Akabinde yetkisiz temsilin hüküm ve sonuçları, taraflarınher biri açısından ayrı ayrı olarak ayrıntılı bir şekilde incelenmiş veçalışma tamamlanmıştır. Nihayet çalışma sırasında edindiğimiz kanaatlerise, “Sonuç” kısmında topluca yer almaktadır.
  • Öğe
    Türkiye’de belediye meclisi kararlarının yargısal denetimi
    (2013) Keser, Hayri; Akoğul, Ayhan
    Belediye meclisi, belde halkı tarafından demokratik yöntemlerle seçilerek oluşan bir karar organıdır. Belediye meclisi kanunda belirtilen konularda karar alırken parlamento gibi çalışmaktadır. Beldeye ilişkin kanunda belirtilen önemli kararlar belediye meclisince alınmaktadır. Meclis kararları hukuka aykırılık gerekçesi ile meclise yeniden gönderilebilmektedir. Meclisin geri gönderilen kararı aynen kabul edebilmesi üye tam sayısının salt çoğunluğunun oyu ile olmaktadır. Kesinleşen meclis kararları mülki idare amirlerine gönderilerek yürürlük kazanmaktadır. Vatandaşlar için yükümlülük getiren kararların ise tebliğ ya da duyurulması gerekmektedir. Belediye meclis kararlarının hukuka uygunluğu yargısal denetime tabidir. Belediye başkanı ısrar edilerek kesinleşen meclis kararlarının iptali için 10 gün içerisinde iptal için idari yargıya başvurabilmektedir. Mülki idare amirleri de genel koşullara göre iptal davası açabilmektedir.
  • Öğe
    TAŞINMAZ SATIŞ VAADİNDEN DOĞAN HAKKA İLİŞKİN TERKİN EDİLMEMİŞ ŞERHİN ETKİSİ VE YARGITAY’IN KONUYA YAKLAŞIMI
    (2020) Öncü, Azim
    Tapu Kanunu (TK) m.26/8’e göre, satış vaadinden doğan hakkın şerhinden itibaren beş yıl içinde satış yapılmazsa şerh tapu sicil görevlileri tarafından re'sen terkin edilmelidir. Diğer yandan, Tapu Sicil Tüzüğü (TST) m.69/3’e göre ise, şerhedilmiş kişisel haklarda kanunda belirlenen süre sona erdiğinde, malikin istemi üzerine terkin gerçekleştirilmelidir. Bu hükümler karşısında, şerh süresi sona erdiğinde terkinin tapu memurunca re’sen mi yoksa talep üzerine mi yapılacağı konusunda çelişkili bir durum ortaya çıkmaktadır. Çelişkili hükümlerin varlığı, şerhten itibaren beş yıl geçmesine rağmen satışın yapılmaması durumunda terkin edilmemiş şerhin etkisinin kendiliğinden sona erip ermediği konusunda belirsizlik ortaya çıkarmaktadır. Kanun hükmüne üstünlük tanındığında şerhin etkisi beş yılın geçmesiyle kendiliğinden sona ermiş olur. Bu andan itibaren yapılan terkin açıklayıcı niteliktedir. Taşınmaz beş yıllık sürenin geçmesinden itibaren devredilirse vaat alacaklısının bu şerhe dayanarak yeni malikten mülkiyetin kendisine geçirilmesini isteyememesi gerekir. Ancak, Yargıtay bazı kararlarıyla, TK m.26/8’de belirtilen beş yıllık süre sona ermesine rağmen şerhin terkini gerçekleşmemişse yeni malikin iyiniyet iddiasında bulunamayacağı gerekçesiyle, vaat alacaklısının yeni malikten tescili talep etmekte haklı olduğu yönünde görüş benimsemiştir. O nedenle satış vaadi bakımından şerh süresi sona erdiğinde meydana gelen hukuki duruma ilişkin farklı yaklaşımlar sebebiyle ilgili meselenin değerlendirilmesi önem arz etmektedir
  • Öğe
    Yükseköğretim Öğrencilerinin Öğretim Elemanlarının Ders Uygulamaları ve Sınıf İçi Davranışlarına İlişkin Görüşleri
    (2008) Aksu, Mualla Bilgin; Çivitci, Asım; Duy, Baki
    Bu arastırmada, yükseköğretim öğrencilerinin öğretim elemanlarının ders uygulamaları, sınıf içi davranısları ve tutumları ve ölçme ve değerlendirme uygulamalarına iliskin görüsleri incelenmistir. Arastırma grubunu ?nönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nin 11 lisans programında öğrenim gören 642 öğrenci (K=343, E=299) olusturmustur. Arastırmada veri toplama aracı olarak arastırmacılar tarafından olusturulan anket formu kullanılmıstır. Verilerin analizinde frekans, yüzde ve kay kare teknikleri kullanılmıstır. Arastırma bulguları, öğrencilerin öğretim elemanlarının davranısları, ders uygulamaları ve ölçme-değerlendirme uygulamalarına iliskin olarak genellikle olumsuz bir algıya sahip olduklarını göstermektedir. Öğrenci görüsleri sınıf, öğretim türü ve bölümlere göre farklılık göstermiştir. Arastırma sonuçları, alan yazındaki bulgular ısığında tartısılmıs ve bazı öneriler sunulmustur.
  • Öğe
    İDARİ YARGI KARARLARINDAN HAREKETLE "İNTİHAL"
    (2017) Yavuzdoğan, Seçkin
    Etik ihlaller ve etik ihlallerin bir çeşidi olan intihal ile ilgili olarak Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu dışında yakın zamana kadar kanuni bir düzenleme bulunmamaktaydı. Dolayısıyla intihal eylemini gerçekleştiren bir kamu görevlisi veya akademisyen hakkında tesis edilecek ceza tartışma konusu olmuştur. Hatta Danıştay İdari Dava Daireleri'nin bir kararı sonrasında 2014 yılından önce işlenen intihal eylemleri cezalandırılamaz hale gelmişti. 2016 yılının Aralık ayında Yükseköğretim Kanunu'nda yapılan düzenlemelerle etik ihlaller ve etik ihlallerin bir çeşidi olarak intihal kanuni bir düzenlemeye kavuşmuş, bu düzenlemenin eksiklikleri bulunmasına rağmen en azından etik ihlallerin yaptırımları belirlenmiştir. Belirtmek gerekir ki bu düzenlemeler ne kadar sevindirici olsa da yeterli değildir. Zira etik ihlallerin karşılığı olarak öngörülen müeyyideler düzenlemeden anlaşıldığı kadarıyla orantılı değildir. Kaldı ki intihal eylemi için tek bir yaptırım öngörülmüştür ve bu yaptırım da akademisyenin akademik hayatını sonlandıracak niteliktedir. Halbuki intihal birçok şekilde gerçekleşebilir. İntihal eylemleri hakkında hafiften ağıra giden bir düzenleme yapmak yerine intihal çeşitlerinin tamamının tek bir yaptırıma tabi tutulmuş olması yapılan düzenlemenin en büyük eksikliklerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.
  • Öğe
    ANAYASA DEĞİŞİKLİKLERİYLE TÜRKİYE’DE YARGIDA ÇOĞULCULUK UYGULAMALARI
    (2018) Sağdıç, Şeyma
    Yargıda çoğulcu uygulamalar yargı bağımsızlığını sağlayarak hukuk devletinin bir gereğinin yerine getirilmesi olarak tartışılmaktadır. Türkiye’de bu tartışmalar, yargıda çoğulculuğun sağlanmasına yönelik Anayasa değişiklikleriyle birlikte yürütülmektedir. Buna göre hukuk devletinin bir gereği olarak, yargı kurullarının oluşturulmasında çoğulcu yapının sağlanması gerektiği öne sürülmüş ve böylece söz konusu Anayasa değişikliklerinin meşru bir zemine taşınması mümkün olmuştur. Türkiye’de bu konudaki tartışmaların seyrini ele almayı amaçlayan bu çalışmada yargıda çoğulculuğun hukuk devleti için bir gereklilik olup olmadığını sorgulanırken; bir yandan da yargıda çoğulculuğun nasıl anlaşıldığını ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bu itibarla Türkiye’deki yüksek yargı organlarından Anayasa Mahkemesi ve Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun yapısına dair önemli anayasa değişiklikleri incelenmektedir. Bu inceleme sonucunda ortaya konulacağı gibi yargıda çoğulculuk, Türkiye’de farklı yorumlanarak dünyadaki diğer uygulama örneklerinden oldukça farklı anlaşılmaktadır. Bu farklı anlayış ise yargıda çoğulculuk uygulamaları adı altında Türkiye’deki düzenlemelerin, yargı bağımsızlığına gölge düşürmede araç olarak işlev görmesine kaynaklık etmektedir. Buna ek olarak dünyadaki yargıda çoğulculuğu sağlamaya ilişkin uygulamaların da doğrudan olumlamasını yapmak mümkün değildir.
  • Öğe
    Türkiye ve başkanlık sistemi
    (2011) Keser, Hayri
    Türkiye’de son zamanlarda başkanlık sistemi hakkında yoğun tartışmalar olmaktadır. Başkanlık sisteminin lehinde ve aleyhinde fikirler ileri sürülmektedir. Demokratik bir sistem olan başkanlık sistemi ile siyasal sistemdeki tıkanıklıkların giderilebileceği ifade edilmektedir. Türk toplum yapısına uygun hükümet sisteminin doğru tespiti siyasal sistemin düzgün çalışmasını sağlayacaktır. Siyasal sistemde meydana gelen tıkanıklıkların doğru teşhisi bizi doğru tedbirlerin alınmasına götürecektir. Başkanlık sistemi kesin ve sert kuvvetler ayrılığına dayanan demokratik bir sistemdir. Bir ülkede farklı bir sisteme geçmek zor olmaktadır. Ancak demokratik sistem tercihi konusunda ise aynı zorluğun yaşanmaması gerekir. Çünkü bir demokratik sistemden başka bir demokratik sisteme geçiş söz konusu olmaktadır. Türkiye açısından konunun çok iyi bir şekilde tartışılması ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
  • Öğe
    ROMA HUKUKU'NDA ALIM SATIM AKDİNE BAĞLI PACTUMLAR
    (2017) Tahan, Duygu
    Roma Hukuku'nda, önceleri dava ile korunmayan ve bunu karşılamak üzere, çıplak anlaşmalar anlamına gelecek şekilde pacta nuda olarak adlandırılan pactumlar, zaman içerisinde ius civile tarafından, praetor faaliyetleri ve imparator emirnameleri ile dava ile korunur konuma gelmiştir. Ius civile'nin tanıdığı pactumlar olan pacta adiectalar, iyiniyet akitlerine bağlanarak yapılan ve bu şekilde akdin davası ile korunan şekilsiz anlaşmalardır. Bir iyiniyet akdi olan alım satım akdine bağlı olarak yapılan pactumlarla satıcı ve alıcı lehine birtakım şartların düzenlenmesi mümkün kılınmıştır. Bu bağlamda, bu çalışmada satıcıya daha iyi bir teklifin varlığı halinde sözleşmeden dönme imkanı sağlayan in diem addictio, semenin belirli bir döneme kadar ödenmemesi durumunda satıcıya sözleşmeden dönme imkanı sağlayan lex commissoria, alıcının malı tekrar satmak istemesi halinde satıcıya bir önalım imkanı sağlayan pactum protimeseos, satıcıya belirli bir olayın gerçekleşmesi halinde malı geri alması imkanını sağlayan pactum de retrovendendo, alıcının malı beğenmemesi halinde sözleşmeden dönmesine olanak sağlayan pactum displicentiae, belirli bir olayın gerçekleşmesi halinde alıcının satıcıyı eşyayı geri almaya zorlayabildiği pactum de retroemendo, alıcının eşyayı tadarak alım satım sözleşmesini gerçekleştirmesine olanak veren emptio ad gustum ve dönem içerisindeki gelişimiyle her iki tarafın da sözleşmeden dönmesine olanak sağlayan pactum arrhale incelenmiştir.
  • Öğe
    SÖZLEŞME STATÜSÜNÜN UYGULAMA ALANI VE UYGULAMA ALANI DIŞINDA KALAN HALLER
    (2015) Dürgen, Betül; Yelmen, Adem
    Bu çalışmayla sözleşme statüsü tarafından idare edilen hususlar ilesözleşme statüsü dışında kalan haller Akdi Borç İlişkilerine UygulanacakHukuk Hakkındaki Avrupa Topluluğu Tüzüğü (Roma I Tüzüğü),Sözleşme Dışı Borç İlişkilerine Uygulanacak Roma II Tüzüğü veMilletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun (MÖHUK)kapsamında değerlendirilmiştir.Sözleşmenin kuruluşu, borçların ifası, hasarın ve yararın intikali,sözleşmenin yorumlanması ile sözleşmeden ve haksız fiilden doğantazminat taleplerinin sözleşme statüsüne dâhil olan konular olduğu RomaI Tüzüğü’nde belirtilmiştir. Diğer yandan ehliyet, şekil, ifa şekli ve temsilgibi konuların sözleşme statüsü kapsamında ele alınmayacağı Roma IITüzüğü’nde bildirilmiştir. Belirtmek gerekir ki, sözleşme öncesi yapılangörüşmelerden de birtakım sorumluluklar doğabilmekte ve busorumluluklar sözleşme statüsü kapsamında değerlendirilmektedir.Çalışmamızda hem sözleşme statüsü kapsamında değerlendirilen haller,hem de uygulama alanı dışında kalan haller ayrıntısıyla ele alınmıştır.
  • Öğe
    İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğrencilerinin Meslek Seçimini Etkileyen Faktörler
    (2008) Genç, Metin; Genç, Gülten; Kaya, Alim
    Bu çalışmanın amacı, İnönü Üniversitesi tıp fakültesi öğrencilerinin meslek seçiminde rol oynayabileceği düşünülen etmenleri incelemektir. Fakültede 2002-2003 eğitim yılında 448 öğrenci eğitim görmektedir. Şubat 2003’de uygulanan anketi 364 öğrenci cevaplamış olup, araştırmaya katılma oranı % 81.2’dir. Öğrencilerin 248’i (%68.1) erkek, 116’sı (31.9) kızdır. Öğrencilerin % 77.3’ünün ilk tercihi tıp fakültesi iken, %55.8’i ilk sınavda tıp fakültesini kazanmışlardır. Tıbbı tercih nedenleri ile ilgili olarak öğrencilerin çeşitli etmenlere 5’li Likert skalasına göre (5-4-3-2-1) puan vermeleri istenmiştir. Buna göre hastalara yardım isteği (ortalama 4.27 puan), okulda başarılı öğrenci olma (3.89), tıbba ilgi duyma (3.84), hekimliğin saygın meslek olduğunu düşünme (3.82) ve
  • Öğe
    TOPLUMSAL OLAYLAR NEDENİYLE OLUŞAN ZARARLARDAN İDARENİN SORUMSUZLUĞU
    (2015) Akça, Kürşat
    Günümüzde toplumsal olaylara ve terör eylemlerine sıkçarastlanılmaktadır. Bu olay ve eylemler neticesinde oluşan zararın kimtarafından karşılanacağı konusu önem arz etmektedir. 2004 yılındaçıkarılan 5233 sayılı kanun ile terör eylemleri neticesinde oluşan zararıidare karşılayacaktır. Ancak toplumsal olaylar açısından konutartışmalıdır. Fransa Hukuku’ndan Türk Hukukuna geçen sosyal riskilkesine göre toplumsal olaylardan doğan zararı idare karşılamalıdır.Sosyal risk ilkesi içtihadi bir ilkedir ve bu ilkeye göre idare ile toplumsalolay sonucu oluşan zarar arasında illiyet bağı olmasa dahi idare oluşanzararı karşılamalıdır. İlliyet bağının olmaması sosyal risk ilkesininhukukiliği sorununu da gündeme getirmektedir.
  • Öğe
    OKUL KANTİNLERİNİN İŞLETİLMESİ YA DA KİRAYA VERİLMESİNDE YETKİ UNSURU: TÜRKİYE'DE YAPILAN YANLIŞ UYGULAMALAR
    (2017) Mecek, Mehmet
    Bu çalışmada öncelikle Hazine mülkiyetinde olup; Milli Eğitim Bakanlığı(MEB) adına tahsis edilen okul, idari bina ve diğer eğitim alanlarında bulunan kantin, büfe, kafeterya, yemekhane, çay ocağı, bahçe, otopark ve boş alanlar ile spor, konferans ve çok amaçlı kapalı salonlarının eğitsel, sosyal, kültürel, sportif, yönetsel ve ticari amaçlarda kullanılması konusundaki mevzuat hakkında bilgi verilmektedir. Daha sonra bu alanların okul aile birliklerince işletilmesi ya da kiraya verilmesi konusundaki hukuka aykırı uygulamalara değinilmektedir. Yürürlükteki mevzuat hükümleri ile mevcut uygulamalar arasındaki farklılıklar ortaya konularak "olması gereken" uygulamaya ışık tutulması amaçlanmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı'nın tüm Türkiye'de teşkilatlanması ve bu teşkilat birimlerinde kiralama ve diğer tasarruf işlemlerinin yapılması nedeniyle, uygulamada mevcut olan hataların düzeltilmesi büyük bir öneme sahiptir. Mevcut çalışma bu hataların nasıl giderilebileceğini ve hukuki olarak olması gereken şeklini ortaya koymaktadır. Çalışmamızın gerçekleştirilmesinde mevzuat analizi tekniği kullanılmıştır. Makalemiz, ilgili konuda hazırlanmış ilk ve tek akademik çalışma olma özelliğini taşımaktadır. Bu nedenle, bu konuda gerek doktrinde ve gerekse de uygulamada önemli bir katkı sağlayacağı öngörülmektedir.
  • Öğe
    GELİŞEN TEKNOLOJİNİN DOĞURDUĞU YENİ BİR SUÇ TÜRÜ: KREDİ KARTI (POS) TEFECİLİĞİ
    (2015) Bilge, Burak
    Çalışmamızın konusu “Gelişen Teknolojinin Doğurduğu Yeni BirSuç Türü: Kredi Kartı (POS) Tefeciliği”dir. TCK m. 241’de düzenlenenve bugün toplumda en çok işlenen suçlardan biri olan tefecilik, toplum vedevlet için ciddi bir vakıadır. Tefecilik suçu gelişen teknoloji ile birlikteyeni yöntemlerle işlenmektedir. POS tefeciliği, tefecilikte en çok tercihedilen yöntemlerden biridir. POS tefeciliğinde menfaatlerin risksiz birşekilde hemen temin edilmesi, bunda önemli rol oynar. POS tefeciliği,devletin vergi gelirlerini ciddi şekilde etkiler ve zarara uğramasına sebepolur. Ayrıca diğer kişilerin de ekonomik sıkıntı içine düşmelerine nedenolur. Gerekli denetimlerle bu suçun işlenmesinin önüne geçilmesi kamumenfaati bakımından önem arz eder
  • Öğe
    ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARINDA MÜLKİYET HAKKI
    (2015) Akça, Kürşat
    Mülkiyet, kişinin eşya üzerinde hâkimiyet kurmasıyla oluşanilişkiyi ifade etmektedir. Bu ilişki tarih boyunca toplumlar, hukukdüzenleri, siyasi düşünceler ve dinler tarafından tartışılmıştır. Diğertaraftan mülkiyet, birçok anayasa ve uluslararası belgede “MülkiyetHakkı” olarak tanınmış ve korunmuştur.Türkiye Cumhuriyeti’nin 1961 ve 1982 Anayasalarında mülkiyethakkı temel bir hak olarak düzenlenmiştir. 1961 ve 1982 Anayasalarındamülkiyet hakkının kamu ve toplum yararı amacıyla sınırlanabileceğihüküm altına alınmıştır. Ancak bu sınırlamalar keyfi ve sınırsız değildir.Hem 1961 Anayasası’nda hem de 1982 Anayasası’nda mülkiyet hakkınayapılacak sınırlandırmaların da bir takım sınırları olduğu öngörülmüştür.Örneğin 1982 Anayasası’nda mülkiyet hakkına yapılacak olansınırlandırmanın ölçülü olması aranmıştır. Hem sınırlama sebepleri hemde sınırlamanın sınırları 1961 ve 1982 Anayasası’nda tanımlanmamıştır.Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi vereceği kararlarla bu düzenlemelerin neanlam ifade ettiğini ortaya çıkaracaktır.Mülkiyet hakkı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde Ek 1 Protokolile düzenlenmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi verdiği kararlardamülkiyet hakkının hukuki boyutunu ulusal hukuklardan bağımsız birşekilde yorumlamıştır. Anayasa Mahkemesi de son dönemde vermişolduğu bireysel başvuru kararlarında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesikararlarından etkilenmiştir.
  • Öğe
    MİRASÇILARIN ALACAKLILARINI KORUYAN DAVALAR İLE TASARRUFUN İPTALİ DAVASI İLİŞKİSİ
    (2015) Kazancı, İdil Tuncer; Apaydın, Bahar Öcal
    Türk Medeni Kanununda mirasçıların alacaklılarını korumakamacıyla iki önemli dava olanağı getirilmiştir. Bunlardan ilki, tenkisdavası açmaktan imtina etmiş saklı paylı mirasçının alacaklıları ve iflasidaresine tanınan tenkis davası açma hakkıdır. İkincisi ise mirası reddedenmirasçının alacaklılarına ve iflas idaresine tanınmış olan reddin iptalidavasıdır. Her iki halde de mirasçının kendi iradesi ile malvarlığınaeklenmesi muhtemel bir değerden mahrum kalması ve bu durumdaalacaklıları koruma düşüncesi söz konusudur. Miras hakkından ivazsızferagat eden mirasçı da müstakbel ve muhtemel miras hakkından kendiiradesi ile vazgeçmektedir. Ancak kanunumuzda bu durumda alacaklılarıkoruyan bir dava olanağı öngörülmemiştir. İcra İflas Kanunundadüzenlenen tasarrufun iptali davası, genel olarak alacaklıyı borçlununhileli davranışlarına karşı koruma amacı taşımaktadır. Çalışmanın amacıöncelikle Medeni Kanunda mirasçıların alacaklılarına tanınmış davaolanakları ile tasarrufun iptali davasının karşılaştırılmasıdır. Ardındanivazsız feragat halinde mirasçının alacaklılarının tasarrufun iptali davasıaçabilmesi olanağı tartışılacaktır.
  • Öğe
    TOPLUMSAL DEĞİŞİMİN HUKUK ÜZERİNE ETKİSİNİ KARL RENNER’İN GÖRÜŞLERİ ÇERÇEVESİNDE AÇIKLAMAK
    (2023) Güven, Şeyma Sağdıç
    Hukuk ve toplum başlığı altındaki çalışmaların çoğulluğu içerisinde toplumsal değişim ve hukuk ilişkisinin yönünün ve niteliğinin belirlenmesi ihtiyacı devam etmektedir. Bu ihtiyaca yönelen çalışmalarda genellikle hukuksal değişimin toplumsal ilişkilere etkisi dikkate alınmaktadır. Hukukun toplumsal değişimin önemli bir aracı olarak görüldüğü yaklaşımlar ve hukuksal değişimin toplumsal değişimi yansıttığına ilişkin çalışmalar bu kapsamda değerlendirilebilir. Söz konusu çalışmalar, hukuk kurumları ve toplumsal değişim ilişkisine dair önemli katkı sunsa da kapsamlı ve bütünlüklü bir yaklaşım oluşturmada belirli sınırlılıklara sahiptirler. Söz konusu sınırlılık ise hukuk ve toplum ilişkisini tek yönlü ele almaktan kaynaklanır. Bu sınırlılıklardan yola çıkıp toplumsal değişimin hukuk üzerindeki etkisinin de incelendiği çalışmalar ise özellikle Marksist yaklaşımlar altında toplanmıştır. Ancak bu yaklaşımlarda da hukuk fetişizmine düşmemek adına hukuksal değişim olgusunu ele almada eleştiriye açık alanlar söz konusudur. Bu noktada hukuk toplum ilişkisi alanına özgün bir katkı sağlayan Karl Renner’a değinmek verimli bir tartışma fırsatı sunabilir. Zira Renner, pozitivist yaklaşımını Marksizm’le uzlaştırarak toplumsal ve ekonomik değişimlerin hukuka etkisini incelemektedir. Hukuk ve toplum ilişkisine hukuk kurumlarının “işlev değişimine” odaklanarak sağladığı katkı, hukukun değişen toplumsal koşullar içinde biçimini değiştirmeden uyum sağlayabileceğini gösterir. Ancak Renner’in Avusturya siyaseti içerisinde bir aktör olması, hukuk çalışmalarının geri planda kalmasına neden olmuş ve özellikle Türkçe yazında gereken dikkati çekememiştir. Bu çalışmada Renner’in Marksizm ve pozitivizm arasında kalmış yaklaşımının, siyasal yaşamı ve içinde bulunduğu koşullar dikkate alınarak, hukuk ve toplum tartışmalarına sunduğu imkanlar eleştirel bir perspektifle analiz edilmektedir.
  • Öğe
    ALMAN İCRA HUKUKUNDA I?CRAYA KARS?I DAVA
    (2023) Büyükay, Ferhat
    Alman hukukunda cebri icraya konu bir belgede yer alan alacağın maddi hukuk boyutunda meydana gelen ve belgenin icra edilebilirlik özelliğini etkileyen değişimlerin ileri sürülmesi ZPO § 767’de düzenlenen icraya karşı dava ile mümkündür. Borçlu icraya karşı dava ile icra edilebilir belgede gösterilen alacak hakkına yönelik ZPO § 767/II-III’deki sınırlamalara uygun olarak maddi hukuka dayanan itirazlarını ileri sürebilmekte ve bu davada alacağı ilam ile belgenin icra edilebilirlik özelliğini ortadan kaldırabilmektedir. İcraya karşı davanın açılmasının icra takibi üzerinde doğrudan bir etkisi bulunmamaktadır. Bununla birlikte gerekli şartların sağlanması halinde nihai karara kadar geçerli olmak üzere ZPO § 769’da anılan ve nihai karardan sonra geçerli olmak üzere ZPO § 770’te anılan icra takibine yönelik tedbirlere karar verilebilmektedir. Çalışmamızda Türk icra hukukundaki menfi tespit davası ile benzer işlevi yerine getiren icraya karşı davanın esas itibarıyla tanıtımı yapılacak ve bu davanın icra takibine etkisi açıklanacaktır. Çalışmamızda aynı zamanda bu davanın genel menfi tespit davası ve ülkemiz hukukundaki benzer düzenlemeler çerçevesinde kısa bir değerlendirilmesi yapılacaktır.
  • Öğe
    İTALYA'NIN BOĞAZLARI
    (2017) Çamyamaç, Anıl
    Konumunun gösterdiği üzere, İtalya, Akdeniz'in ve onun ticaret güzergâhlarının merkezinde bulunmaktadır. Saçak adalarla çevrili Akdeniz'e uzanan yarımada şeklindeki yapısı, İtalya'ya, ülkesini çevreleyen önemli boğazlar sağlamıştır. Bu boğazların önemi, konumlarından ötürü, sadece İtalya'nın kendisi için değil, aynı zamanda dünya toplumu içindir. Böylece, İtalya'nın tavrını hem 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi öncesindeki toplantılarda, hem de bu konuda 1982 tarihli Sözleşmeden sonraki düzenlemeleri çerçevesinde irdelemek akılcı olacaktır.