İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 3375
  • Öğe
    Yaş ve sigara içiminin eritrosit katalaz aktivitesi ve bazı hematolojik parametreler üzerine etkisi
    (2002) Özerol, Elif; Gözükara, Engin M.; Karabulut, Bay Aysun; Akyol, Ömer; Temel, İsmail
    Katalaz (CAT, EC 1. 11.1.6), hidrojen peroksitin suya dönüşümünü katalizleyen antioksidan bir enzimdir. Dokulardaki katalaz aktivitesi büyük oranda değişiklik gösterir. Enzim _insan eritrositleri katalaz bakımından zengindir. Bu çalışmada, bazı şikayetlerle farklı kliniklere başvuran 475 sağlıklı bireyden ıııııııenzim aktivitesine etkisini-için sağlıklı bireyler sigara içenler (n=88) ve sigara içmeyenler (n=activities between the groups were not statistically significant, CAT activities were increased by age. There is no effect of smoking on CAT activity in erytrocytes. Theseen, smokers have higher CAT activity than nonsmokers, but it was not statistically 386) olmak üzere iki gruba ayrıldıu88gruplarındaki katalaz aktivitelerini belirlemek için, ---81 arasında olanlar (n=00eritrosit CAT aktiviteleri sırasıyla, 2981 ± 962 k/grHb, 3039 ± 923 k/grHb ve 3086±797, 3266 ±13 k/grHb __olarak anlamlı bk fark gözlenmedi. Sigara içiminin eritrosit katalaz aktivitesine etkisi olmadığı görüldü. Sigara içenlerde katalaz aktivitesi 3173 ± 910 k/gHb iken, sigara iç_nlerde 3065 ± 979 k/gHb 00fakat bu istatistiki olarak anlamlı değildi.
  • Öğe
    Yatan hastalardan izole edilen stafilokokların florokinolonlara direnci
    (2001) Abut, İşeri Latife; Durmaz, Bengül; Tekerekoğlu, Mehmet S.; Taştekin, Neşe
    Amaç: Metisiline dirençli stafilokok (MRS) suşlarının florokinolonlara karşı in vitro direnç durumlarını saptamak. Gereç ve Yöntem: Yatan hastaların kin, kan, idrar ve diğer steril vücut sıvılarından izole edilen toplam 117 MRS suşunun florokinolonlara karşı duyarlılık testleri disk diffüzyon yöntemi ile yapılmıştır. Bulgular: MRS'larda levofloksasine %62, siprofloksasine %70, norfloksasin ve ofloksasine %76 oranında direnç saptanmıştır. Sonuç: Florokinolonlara karşı bu kadar yüksek oranda direnç bulunması, ampirik kinolon tedavisinde gözönüne alınmakdır.
  • Öğe
    Yatan hastalardan izole edilen Gram negatif basillerde antibiyotik direnci
    (2001) Kuzucu, Çiğdem; Durmaz, Bengül; Ayan, Melek; Abut, Latife; Bayraktar, Mehmet
    Hastanelerde antibiyotiklerin aşırı kullanılmasına bağlı olarak bakteriyel direnç artmaktadır. Bu çalışma, Gram negatif basillerin neden olduğu infeksiyonların tedavisinde kullanılan geniş spektrumlu ajanlara karşı gelişen antimikrobiyal direnci saptamak amacıyla yapıldı. Dört aylık sürede yatan hastalardan izole edilen 152 Gram negatif basilin antibiyotiklere duyarlılıkları disk difüzyon yöntemi ile belirlendi. Test edilen 152 Gram negatif basilin antibiyotiklere direnç oranları GN için % 53, AK için % 27, ISP için % 23, CTX için % 58, CRO için % 59, CAZ için % 34, CEF için % 27, IMP için % 3, MEM için % 3, PTZ için % 39, AMC % 56, TIM için % 46 ve SAM için % 54 olarak bulundu.
  • Öğe
    Yenidoğanda akut böbrek yetmezliği ve akut periton diyalizi uygulamaları
    (2008) Tabel, Yılmaz; Celiloğlu, Özgü Suna; Akın, İlke Mungan; Yakıncı, Cengiz
    Akut böbrek yetmezliği (ABY), yenidoğan yoğun bakım ve prematüre yoğun bakım kliniklerinde sık görülen, tedavisi ve izlemi zor, sonuçları ile pek yüz güldürücü olmayan bir hastalıktır. ABY’nin tanı, tedavi ve izleminde en önemli nokta prerenal ve postrenal ABY’nin erken tanınması ve yoğun tedavisi ile prognozu daha kötü olan intrensek ABY’nin önlenmesidir. Biz bu yazımızda; yenidoğan yoğun bakım ünitemizde son 6 ayda yaptığımız akut periton diyalizi uygulamalarımızı da derleyerek bu konuyu geniş bir şekilde incelemeyi ve sunmayı amaçladık.
  • Öğe
    Varis dışı üst gastrointestinal sistem kanamalı 524 olgunun değerlendirilmesi
    (2008) Aladağ, Murat; Ateş, Fehmi; Kırıncaoğlu, Melih
    Giriş ve amaç: Varis dışı üst gastrointestinal sistem kanaması (VDÜGİSK), gastroenteroloji kliniklerinde sık karşılaşılan önemli acillerinden birisidir. Bu çalışmada; VDÜGİSK tanılı olgularımızın etiyolojik faktörlerinin, risk faktörlerinin, tedavilerinin ve mortalitelerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve yöntem: İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Kliniği’nde 2003-2007 yılları arasında VDÜGİSK nedeniyle endoskopi yapılarak izlenmiş olan 524 olgu demografik özellikleri, etiyolojileri, risk faktörleri, tedavileri ve mortaliteleri yönünden retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Bulgular: Dört yüz dört erkek (%77), 120 kadın (%23), toplam 524 olgunun yaş ortalaması 58.4 (18-92) idi. Olguların 217’sinde (%41) sigara, 36’sınde (%7) alkol, 143’ünde (%27) aspirin 121’inde (%23) nonsteroid antiinflamatuvar ilaç (NSAİİ), 28’inde (%5) antikoagulan ilaç, 5’inde (%1) steroid kullanımı, 269’unda (% 51) yandaş hastalık saptandı. Endoskopi ile en sık saptanan ilk üç kanama nedeni; 245 (%47) olguda duodenum ülseri, 122 (%23) olguda mide ülseri, 37 (%7) olguda eroziv gastrit idi. Olguların 503’ü (%96) medikal ve endoskopik tedaviye, 11’i (%2.1) cerrahi tedaviye yanıt verdi. Toplam olarak 10 olgu (%1.9) kaybedildi. Sonuç: Endoskopik olarak, VDÜGİSK’nin en sık nedeninin duodenal ülser olduğu saptanmıştır. Kanamalı olguların yarısında Aspirin veya NSAİİ kullanımı risk faktörü olarak bulunmaktadır. Kanama erkeklerde ve yaşlılarda daha sık görülmekte, ileri yaş ve yandaş hastalıklar mortaliteyi artırmaktadır.
  • Öğe
    Xanthine oxidase and adenosine deaminase activities of renal tissue in rats with hypertension induced by N sup omega nitro-L-arginine methyj ester
    (2002) Emre, Memet Hanifi; Erdoğan, Hasan; Fadıllıoğlu, Ersin
    Hipertansiyon böbrek fonksiyonlarını negatif yönde değiştirebilir. Pürin metabolizması hipertansiyondan dolayı olan kan damarlarıdaki daralmadan ve artan kalp atım hacminden etkilenebilir. Nitrik oksit sentazın (NOS) N sup omega Nitro-L-Arjinin Metil Ester (L-NAME) ile inhibisyonu sıçanlarda hipertansiyona yol açar. Bu çalışmanın amacı NOS inhibisyonu sonrası sıçanlarda renal doku adenozin deaminaz (AD) ve ksantin oksidaz (XO) aktivitelerini araştırmaktı. Sıçanlar üç gruba ayrıldı; biri kontrol ve diğerleri 15 gün süreyle içme sularında 100 veya 500 mg/L L-NAME uygulanan çalışma gruplarıydı. Yukarda açıklanan uygulamanın sonunda, anesteziye edilen sıçanlarda karotid arter kanülasyonu yoluyla arteryel kan basınçları ölçüldü. Renal dokuda AD ve XO aktiviteleri ölçüldü. Sistolik kan basınçları L-NAME gruplarında anlamlı artiş gösterdi. L-NAME gruplarındaki XO aktivitesi, kontrol grubuyla karşılaştırıldığında anlamlı olarak artmıştı. AD aktiviteleri de L-NAME gruplarında artmış olmasına karşın, bu artış anlamlı bulunmadı. 100 mg ve 500 mg L-NAME grupları arasında XO ve AD aktiviteleri açısından anlamlı fark yoktu. Sonuçta, L-NAME ile indüklenen hipertansiyonun pürin nükleotidlerinde artışa neden olduğu kanısına vardık. Böylece, artmış XO ve AD enzim aktiviteleri sonucu birikmiş pürin nükleotidleri renal dokudan uzaklaştırılabilinir.
  • Öğe
    Yabancı cisim aspirasyonu sonrası gelişen reversible bronşektazi
    (2004) Soysal, Ömer; Özgel, Mehmet; Kuzucu, Akın; Ulutaş, Hakkı
    Bronşektazi subsegmental hava yollarının anormal ve kalıcı dilatasyonu olarak tanımlanmaktadır. Yalancı bronşektazi ise pnömoni sonrası gelişen, akut enfeksiyonun iyileşmesinden birkaç hafta veya ay sonra düzelen geçici bronş dilatasyonudur. Genellikle silindirik tipte olur. Bu çalışmada, yabancı cisim aspirasyonunu takiben sol alt lobda bronşektazik değişiklikler gelişmiş dokuz yaşında bir pediatrik hasta sunuldu. Bronşektazi yabancı cisim aspirasyonundan üç hafta sonra gelişmişti ve yabancı cismin çıkartılmasından sonra medikal tedavi ile tamamen düzeldi.
  • Öğe
    Turgut Özal Tıp Merkezinde doğum yapan annelerin doğum öncesi bakım alma ve emzirmeye başlama durumları ve etkileyen faktörler
    (2005) Karaoğlu, Leyla; Çetin, Feray; Üstün, Yusuf; Güneş, Gülsen
    Amaç: Bu çalışmanın amacı, Turgut Özal Tıp Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Servisi'nde doğum yapan kadınların doğum öncesi bakım (DÖB) alma durumlarını ve anne sütü verme uygulamalarını ve bunların bazı faktörlerle ilişkilerini değerlendirmektir. Yöntem: Eylül 2004- Ocak 2005 tarihleri arasında doğum yapan 102 anneye doğum sonrası anket uygulanmıştır. Sosyodemografik özellikleri, çocuğun doğum sırası, doğum öncesi bakım sayısı, doğurganlık özellikleri ve anne sütü verme uygulamaları sorgulanmıştır. Beş ve üzerinde doğum öncesi bakım alan kadın"Yeterli DÖB almış" olarak kabul edilmiştir. Bulgular: Annelerin yaş ortalaması 28.7 idi. Yüzde 48'i yeterli sayıda DÖB almıştır. Yeterli DÖB alma, 20-34 yaş grubunda diğer yaş gruplarına göre daha fazladır ( % 56.4). İlk çocuklarda yeterli doğum öncesi bakım alma %60.0, doğum sırası dört ve daha fazla olanlarda %16.7 bulunmuştur.(p<0.05). Kentsel kesimde yeterli DÖB alma, kırsal kesime göre iki kat fazladır. Eğitim durumu ile DÖB sayısı ilişkili bulunmuştur. Annelerin % 54.9'u ilk bir saatte, bebeğini emzirmiştir, %19.6'sı ilk bir ayda sadece anne sütü vermiştir. Anne sütüne ilk saatte başlama, vajinal doğum yapan annelerde % 82.9, sezeryanla doğum yapanlarda %37.5'dir (p<0.05). İlk saatte emzirmeye başlama, doğum ağırlığı 2500 gr'ın altında bebeği olan annelerde % 40, 2500 gr ve üstü bebeği olan annelerde %60'dır. Doğum aralığı iki yıldan az olan annelerde ilk saatte emzirme % 78.4 iken, doğum aralığı iki yıl ve üzerinde olan annelerde % 49.1 bulunmuştur (p<0.05) Sonuç: Anneler DÖB ve anne sütünün önemi hakkında eğitilmelidirler. Kadınların eğitim düzeyinin yükseltilmesi yeterli DÖB almayı arttırabilecek en önemli girişimdir.
  • Öğe
    Trichomonas intestinalis'in Robinson besiyerinde üretilmesi
    (2004) Aycan, Özlem M.; Daldal, Nilgün; Karaman, Ülkü; Atambay, Metin
    Trichomonas intestinalis, dünyanın her tarafında yaygın olarak bulunmakta ve insan bağırsağında yaşamaktadır. İlk kez 1860 yılında Davaine tarafından bulunmuş ve Cercomonas hominis daha sonra da T. intestinalis olarak adlandırılmıştır. T. intestinalis'in tanısı direkt mikroskobik dışkı bakısında hareketli trofozoitlerin görülmesiyle konmaktadır. Ayrıca bu protozoon için direkt bakı ve boyama yöntemlerinin dışında MS-F (Modifiye Shaffer-Frye) ve CPLM (Cystein- Peptone-Liver-Maltose) besiyeri de tanımlanmıştır. Bu çalışmada, T. intestinalis'in amiplerin üretilmesi için yaygın olarak kullanılan Robinson Besiyeri'nde üretilmesinin uygunluğunun araştırılması amaçlanmış, İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Parazitoloji Anabilim Dalı laboratuvarına bağırsak paraziti bakısı için gelen ve direkt bakıda T. intestinalis saptanan dışkılar Robinson Besiyeri'ne ekilmiş ve iki günde bir pasaj yapılarak üreyip üremedikleri değerlendirilmiştir. Robinson Besiyeri'nde T. intestinalis trofozoitlerinin 36 gün süre ile canlı kaldıkları gözlemiştir. Sonuç olarak, Robinson besiyeri'nin T. intestinalis'in tanısında kullanılabileceği ve üretilen parazitlerin eğitim ve araştırma amaçlı değerlendirilebileceği sonucuna varılmıştır.
  • Öğe
    Üst ekstremite majör replantasyon veya revaskülarizasyon yapılan olguların fonksiyonel sonuçları
    (2004) Ertem, Kadir; Harma, Ahmet; İnan, Muharrem; Bostan, Hacı; Bora, Arslan
    Amaç:Bu çalışmada, Ekim 1999-Ağustos 2002 arasında, üst ekstremite majör replantasyon veya revaskülarizasyon yapılan dokuz olgunun, fonksiyonel sonuçlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem:İki total ve yedi subtotal olan, üst ekstremite major amputasyonlu dokuz olgu çalışmaya dahil edildi. Olgulardan ikisi bayan ve yedisi erkek olup, ortalama yaşları 33.5 yıl(6-61) idi. Hastaların yaralanmaları ile ameliyata alınmaları arasında geçen süre 5.1 saat idi. Ortalama takip süresileri 26.22 ay(7 – 41) idi. Olguların fonksiyonel değerlendirilmeleri Chen kriterlerine göre yapıldı. Bulgular: Fonksiyonel değerlendirmede olguların birinde mükemmel, dördünde iyi, üçünde orta ve birinde kötü sonuç bulunmuştur. Sonuç:Ekstremite fonksiyonları bakımından, olgularımızın %56’sında iyi, %33’ünde orta ve %12’sinde kötü sonuç elde ettik. Bunların daha önce yapılan benzer çalışmalardaki sonuçlarla büyük oranda uyum gösterdiğini düşünmekteyiz.
  • Öğe
    The effect of environmental tobacco smoke on the testicular functions of 7-10 years old children
    (2012) Temel, İsmail; Gürsoy, Şule; Taş, Erkan; Demircan, Mehmet; Karaman, Abdurrahman
    Amaç: Pasif içicilik olarak tanımlanan çevresel sigara dumanına maruz kalma sık karşılaşılan bir durumdur. Bu çalışma ile pasif sigara içicisi durumunda olan 7–10 yaş grubu çocuklarda çevresel sigara dumanının testis fonksiyonları üzerindeki etkisini incelemeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya ilköğretim okullarında okuyan, 7-10 yaş grubunda ek bir sağlık problemi olmayan erkek çocuklar dahil edildi. Pasif sigara içicisi durumunda olan (Pİ) 50 olgu ve olmayan (K) 50 olgu anket çalışmasıyla belirlendi. Belirlenen olguların serumlarından kotinin düzeyleri ile testis fonksiyonunun biyokimyasal göstergeleri olan testosteron, inhibin-B, anti-müllerian hormon (AMH) ile beraber FSH ve LH düzeyleri çalışıldı. Bulgular: Pİ grubunda serum kotinin düzeyleri K grubuna göre belirgin artmış bulundu (p<0,05). Testosteron, inhibin-B, FSH, LH düzeyleri K grubunda Pİ grubuna göre belirgin olarak yüksek bulunurken; bu yaş grubunda testosteron ile ters orantılı hareket eden AMH seviyelerinin K grubunda Pİ grubuna göre düşük olduğu saptandı (p<0,05). Sonuç: Elde ettiğimiz sonuçlar çevresel sigara dumanının testislerde fonksiyon bozukluğuna yol açtığını göstermektedir. Bunun da erişkin yaşlarda ortaya çıkabilecek infertiltenin nedenlerinden birisi olabileceği düşünülmektedir.
  • Öğe
    Spontaneous heterotopic pregnancy with term delivery of a live ınfant
    (2011) Yeral, Mahmut İlkin; Şimşek, Yavuz; Seçkin, Doğa; Danışman, Nuri
    Amaç: Spontan siklusta gelişen ve term doğumla sonuçlanan heterotopik gebelik olgusunu sunmak. Olgu: 21 yaşındaki primigravida hasta acil servisimize amenore ,abdominal ağrı ve vajinal kanama şikayetiyle başvurdu.TVUSG’de 8 haftalık intrauterin canlı gebelik ve sol tubal yerleşimli ektopik gebelik gözlendi.Ektopik gebeliğe laparoskopik salpingostomi uygulandı ve intrauterin gebelik sorunsuz bir şekilde terme kadar takip edildi.Sezeryan ile canlı sağlıklı fetus doğurtuldu. Tartışma: Heterotopik gebelik nadir fakat hayati tehlike yaratabilen bir durumdur. Erken gebelikte abdominal ağrı ve vajinal kanama yakınması olan hastalarda heterotopik gebelik ihtimali ayırıcı tanıda düşünülmelidir.
  • Öğe
    Trichomonas intestinalis'in CPLM besiyerinde üretilmesi
    (2002) Karaman, Ülkü; Atambay, Metin; Daldal, Nilgün; Aycan, Özlem M.
    "Trichomonas intestinalis, dünyanın her tarafında insan bağırsağında özellikle barsağın ileo-çekal kesiminde bulunan bağırsak kamçılısıdır. Çok nadiren karında buruntulu ağrı, mukuslu diyare periyodları ve bazı bağırsak bozukluklarına neden olduğu bildirilmişse de araştırıcılar patojenliği üzerine görüş birliğinde değildirler. T. intestinalis'in tanısı direkt mikroskopik dışkı bakısında hareketli trofozoitlerin görülmesiyle konmaktadır. Ayrıca bu protozoon için çeşitli besiyerleri de tanımlanmıştır. Çalışmada, T. intestinalis'in birçok parazitoloji laboratuvarında yaygın olarak kullanılan cysteine-pcptone-liver-maltose (CPLM) besiyerinde üretilmesi denenmiştir. İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Parazitoloji Anabilim Dalı laboratuvarına parazit bakısı için gelen ve direkt bakıda T. intestinalis saptanan dışkılar OPLM besiyerine ekilmiş ve iki günde bk kontrol edilerek üreme olup olmadığı değerlendirilmiştir. CPLM besiyerinde T. intestinalis trofozoitlerinin 16 gün süre ile canlılıklarının devam ettiği gözlenmiştir. CPLM besiyerinin T. intestinalis'in tanısında kullanılabileceği ve üretilen parazitlerin eğitim amaçlı değerlendirilebileceği sonucuna varılmıştır.
  • Öğe
    Üst solunum yolu infeksiyonlarında Moraxella catarrhalis'in önemi
    (2002) Kalıcıoğlu, M. Tayyar; Aşgın, Nergis; Özerol, İbrahim Halil
    M. catarrhalis, otitis media ve sinüzit gibi üst solunum yolları enfeksiyonlarında etken olabilen bir patojendir. Bu çalışmada üst solunum yolu enfeksiyonu ön tanısı almış 73 erişkin ve 31 çocuk olmak üzere toplam 104 hastanın nazofarinks ve boğaz sürüntü örneklerinde M. catarrhalis araştırıldı. Yüz dört nazofarinks örneğinin 35'inde (%33.6) ve boğaz sürüntü örneklerinin 20'sinde (%19.2) M. catarrhalis saptandı. Erişkinler için bu değerler sırasıyla 18 (%24.7) ve 13 (%17.8), çocuklar için 17 (%54.8) ve 7 (%22.6) olarak bulundu. Bu sonuçlar, ÜSYE etiyolojisinde M. catarrhalis'in önemli oranda rol oynadığını desteklemektedir.
  • Öğe
    Travmatik posterior fossa epidural hematomları
    (2002) Ateş, Özkan; Koçak, Ayhan; Önal, S. Çağatay; Tarım, Özcan; Çaylı, Süleyman R.; Tektaş, Şevket
    Amaç: Travmatik posterior fossa epidural hematomlaıında tedavi kriterleri ve prognostik faktörlerin saptanması. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada Ocak 1998- Ocak 2002 tarihleri arasında İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroşirurji Anabilim Dalı'nda takip ve tedavisi yapılan 82 travmatik epidural hematom (EDH) olgusundan posterior fossa lokalizasyonlu 14'ü (%17) yaş, cinsiyet, travmanın oluş şekli, hematom hacmi, başvuru Glasgow Koma Skoru (GKS), başvuru şikayeti, muayene bulguları ek patoloji varlığı, cerrahi müdahale, Glaskow Outcome Skoru (GOS) açısından incelenmiştir. Bulgular: Olguların %57,1'i erkek, %42<9'u kadındı. Ortalama yaş 11,1 olarak saptandı. Olguların %78,6'sı pediyatrik yaş grubundaydı. Olguların %85,7 ilk 24 saat içinde acil servise başvurdu. Olayın en sık oluş nedeni düşmeydi (%71,4). %64,3'ünün başvuru GKS'si 13-15 arasında değişmekteydi. En sık görülen başvuru şikayeti başağrısı idi (%71,4). Bütün olgularda oksipital lineer fraktür mevcuttu. Olgularımızdan hiçbiri kaybedilmedi. Sonuç: Posterior fossa epidural hematomlarında (PFEDH) cerrahi endikasyonun konulmasında hastanın bilinç düzeyi, bilgisayarlı tomografi (B'l) bulguları ve hematom hacmi birlikte değerlendirilmelidir.
  • Öğe
    Uterine papillary serous carcinoma: Analysis of 10 cases
    (2001) Ataoğlu, Ömür; Meydanlı, M. Mutlu; Köse, M. Faruk
    Amaç: Uterin papiller seröz karsinom olgularında cerrahi evrelendirmeyi takiben uygulanan radyoterapinin etkinliğini ve hastalığın prognozunu belirlemek. Çalışma Şekli: Ocak 1992-Eylül 2000 tarihleri arasında uterin papiller seröz karsinom tanısı alan 10 olgu tedavi edildi. Tıbbi kayıtlar incelenerek hastalığa özgü iki yıllık sağ kalım oranı Yaşam Tablosu kullanılarak hesaplandı. Hastalığa özgü iki yıllık sağ kalıma etki eden prognostik faktörler Wilcoxon (Gehan) istatistiği ile belirlendi. Bulgular: Ortanca takip süresinin 16 ay olduğu bulundu (4-22 ay). Hastalığa özgü iki yıllık sağ kalım oranının %49.3 olduğu saptandı. Ortanca sağ kalım süresinin 14.8 ay olduğu belirlendi. Wilcoxon (Gehan) istatistiği, tanı sırasında yüksek CA-125 düzeyi saptanan olgulardaki sonuçların başlangıç CA-125 düzeyi normal sınırlarda olan olgulara göre daha iyi olduğunu ortaya koydu (p=0.021). Sonuç: Bizim bulgularımız, uterin papiller seröz karsinomu olan olgularda, postoperatif adjuvan tedavi olarak pelvik radyasyon ve brakiterapi kombinasyonunun yetersiz olduğuna işaret etmektedir.
  • Öğe
    Subkonjunktival yerleşimli soliter ekstramedüller plazmasitom olgusu
    (2001) Kırımlıoğlu, Hale; Gürdal, Canan
    Plazmasitom plasma hücre diskrazilerinin bir alt grubudur. Subkonjuktival lokalizasyon soliter plazmasitom için nadir bir lokalizasyon olup daha önce literatürde bildirilen 9 olgu mevcuttur. Bu lezyonların morfolojik tanı almasından sonra bu grup içindeki diğer neoplaziler ve benign lezyonlar ile ayrımı immünohistokimyasal ve klinik değerlendirmeyi gerektirmektedir. Olgumuzu nadir lokalizasyonu sebebi ile sunarken ayırıcı tanı kriterlerini tartışmayı amaçladık.
  • Öğe
    Üterin malformasyonlu olguda tanısal karışıklığa yol açan piyometra
    (2008) Erden, Gülnur; Çelik, Önder; Fırat, Ahmet Kemal; Hasçalık, Şeyma; Karakaş, Hakkı Muammer
    Piyometra, uterin kavite içerisinde iltihabi madde birikmesi durumudur. Servikal stenozlar sonucu gelişen bu durumun genel semptomları ateş, ağrı ve enfekte akıntıdır. Tanıda manyetik rezonans görüntüleme (MRG), ultrasonografi (US) ve bilgisayarlı tomografi (BT)’den daha üstündür. Özellikle uterin malformasyonu olan olgular yalnızca BT veya US ile değerlendirildiğinde, eğer enfekte materyal uterin kavitelerden biri içerisinde ise yanlışlıkla ovarian apse olarak değerlendirilebilir ve negatif laparoskopik sonuca yol açabilir. Benzer şekilde yanlış tanı alan bir olguda yapılan MRG incelemesinde, çift uterin kavite ve kavitelerden birinde enfekte materyalin varlığı (piyometra) saptanmıştır. Bu çalışmada belirtilen olgu sunularak doğru tanıda MRG’nin değeri vurgulanmıştır.
  • Öğe
    Term ve preterm serebral palsili çocuklarda etiyoloji, klinik ve manyetik rezonans görüntüleme bulguları
    (2009) Adın, Sait; Aslan, Mehmet; Doğan, Metin; Yakıncı, Cengiz; Alkan, Alpay
    Amaç: Serebral palsi hem term hem preterm doğmuş çocuklarda sık görülen nörolojik bir bozukluktur. Bozukluğun preterm ve term çocuklar arasındaki etiyolojik nedenleri, klinik ve radyolojik görüntüleme bulguları farklıdır. Bu çalışmada yaşları 6 ay-16 yaş arasında değişen 36 preterm ve 66 term Serebral Palsi’li (SP) 102 çocuk,etiyoloji, klinik ve manyetik rezonans görüntüleme (MRG) bulguları yönünden istatistiksel olarak araştırıldı. Materyal ve Metot: Bu çalışmada bir yıllık bir sürede Malatya ili ve çevresindeki, yaşları 6 ay-16 yaş arasındadeğişen 36 preterm ve 66 term (SP)’li çocuk retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Term serebral palsi (TSP)’lerin 26’sı (%39.4) ve preterm serebral palsi (PSP)’lerin 20’si (%55.5) ilk çocuk idi . En sık görülen SP nedeni, TSP’lerin %57.5’inde ve PSP’lerin %41.6’sında perinatal asfiksi idi. Spastik tetrapleji ve dipleji, TSP ve PSP’lerde sırasıyla %45, %19.6 ve %47, %38.8 oranında idi. Hem TSP hemde PSP’lerde sırayla %50’sinde mikrosefali tesbit edildi. TSP’lerde %31.8, PSP’lerde %47.2 şaşılık görüldü. Kraniyal MRG’de, SP’lerin büyük çoğunluğunda patolojik değişiklik saptandı. Bu değişiklikler, TSP’lerin %44’ünde ve PSP’lerin %88’inde periventriküler lökomalazi (PVL), TSP’lerin %36.4’ünde, PSP’lerin %69.4’inde korpus kallozum (CC) patolojisi idi. Sonuç: Çalışmamızda TSP ve PSP’lilerin etiyolojisinde en sık neden perinatal asfiksi, en fazla bulunan SP tipi de spastik tetrapleji olarak belirlendi. PSP’lilerde MRG’de, PVL ve korpus kallozum patolojisinin daha fazla olduğu saptandı.
  • Öğe
    The perspective of medical students to ethics and ethics courses: Malatya Inonu University medical faculty
    (2012) Ak, Muharrem; Karatas, Mehmet
    İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi 2010-2011 eğitim/öğretim yılı son sınıf öğrencilerinin, etik ve etik derslerine bakışları ile ilgili olarak düşünceleri bir anket ile incelenerek öğrencilerin konu hakkındaki görüşlerinin değerlendirilmesi araştırmamızda amaçlanmıştır. Bu çalışma Malatya İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Nisan-Mayıs 2011 tarihleri arasında iki ayda yapılmıştır. Yaptığımız araştırmada etik dersi alanlar ile etik kurallarla ilgili bilgiye sahip olanlar arasında istatistik açıdan anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Etik dersi alan tıp fakültesi öğrencilerinin konu hakkında bilgi sahibi olması “Etik” duyarlılıklarını da beraberinde getirdiğinde, mesleki uygulamalarında etik ikilemleri daha kolay ve doğru sonuçlandırmalarına neden olabilecektir.