Yazar "Özcan, Hamdi" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 26
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Akciğer Kanseri île îlişkili Paraneoplastik Pemfigus : Olgu Sunumu(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2001) Özcan, Hamdi; Günen, Hakan; Türker, Gamze; Doğan, GürsoyBir çok deri lezyonu akciğer kanserlerine sekonder paraneoplastik sendrom olarak görülebilir. Fakat şimdiye kadar, akciğer kanserleri ile paraneoplastik pemfigus birlikteliğini gösteren çok az sayıda olgu yayınlanmıştır. Olgu: Birbuçuk aydır dermatoloji polikliniğinde pemfigus eritematozus tanısı ile takip edilen 73 yaşındaki erkek hasta öksürük, hemoptizi ve kilo kaybı şikayetleri ile göğüs hastalıkları polikliniğimize başvurdu. Hastanın posteroanterior akciğer grafisi ve bilgisayarlı to raks tomografisinde sağ akciğer yerleşimli mediastene invaze kitle saptandı. Ana karinadan alınan bronkoskopik forseps biyopsilerinin patolojik incelemesi, indiferansiye büyük hücreli karsinomu ortaya çıkardı. Daha sonra, dermatolojik lezyonlardan biyopsil er alınarak yapılan detaylı tekrar incelenmesinde, bu lezyonlar akciğer kanserine bağlı paraneoplastik pemfigus olarak değerlendirildi. Sonuç: Biz, olguyu çok nadir görülmesi ve atipik de olsa, birçok deri lezyonunun akciğer kanserlerinin erken bir göstergesi olabileceği gerçeğine dikkati çekmek amacıyla sunmayı uygun bulduk.Öğe Akciğer kanseri ile ilişkili paraneoplastik pemfigus: Olgu sunumu(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2001) Özcan, Hamdi; Günen, Hakan; Türker, Gamze; Doğan, GürsoyÖz: Giriş: Bir çok deri lezyonu akciğer kanserlerine sekonder paraneoplastik sendrom olarak görülebilir. Fakat şimdiye kadar, akciğer kanserleri ile paraneoplastik pemfigus birlikteliğini gösteren çok az sayıda olgu yayınlanmıştır. Olgu: Birbuçuk aydır dermatoloji polikliniğinde pemfigus eritematozus tanısı ile takip edilen 73 yaşındaki erkek hasta öksürük, hemoptizi ve kilo kaybı şikayetleri ile göğüs hastalıkları polikliniğimize başvurdu. Hastanın posteroanterior akciğer grafisi ve bilgisayarlı toraks tomografisinde sağ akciğer yerleşimli mediastene invaze kitle saptandı. Ana karinadan alınan bronkoskopik forseps biyopsilerinin patolojik incelemesi, indiferansiye büyük hücreli karsinomu ortaya çıkardı. Daha sonra, dermatolojik lezyonlardan biyopsiler alınarak yapılan detaylı tekrar incelenmesinde, bu lezyonlar akciğer kanserine bağlı paraneoplastik pemfigus olarak değerlendirildi. Sonuç: Biz, olguyu çok nadir görülmesi ve atipik de olsa, birçok deri lejyonunun akciğer kanserlerinin erken bir göstergesi olabileceği gerçeğine dikkati çekmek amacıyla sunmayı uygun bulduk. Başlık (İngilizce): Paraneoplastic pemphigus associated with lung cancer: A case report Öz (İngilizce): Background: Many dermatologie lesions secondary to lung cancers may be encountered as paraneoplastic syndromes. But by now, very few case reports have been published showing the co-existence of lung cancer and paraneoplastic pemphigus. Case: A 73-year-old male patient, on follow up by the dermatology clinics with the diagnosis of pemphigus erythematosis for 1.5 month, was admitted to our pneumatology clinic with the chief complaint of cough, hemoptysis and weight loss. In posteroanterior chest roentgenogram and computerised thorax tomography examinations of the patient, a right sided mass with mediastinal invasion was detected. Pathologic examination of the bronchoscopic forceps biopsies from the main carina was reported as undifferentiated large cell carcinoma. Thereafter, by detailed re-examination of the dermatologie lesions with biopsies, these lesions were considered as paraneoplastic pemphigus secondary to lung cancer. Conclusion: We presented the case because of its extreme rarity and to draw attention to the fact that many dermatologie lesions, even though atypical, may be early indicators of lung cancers.Öğe Aktif Behçet Hastalığı Olan Hastalarda Lipoprotein (A) Ve Lipid Parametrelerinin Değerlendirilmesi(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1999) Doğan, Gürsoy; Özcan, Hamdi; Hazneci, Ersoy; Oram, Yasemin; Karıncaoğlu, YeldaBehçet hastalığı, oral ve genital ülserler, deri bulguları ve göz belirtileriyle karakterize bir hastalıktır. Tekrarlayan tromboflebit ve tromboz da görülebilir. Lipoprotein(a), apolipoproteirı (a) olarak adlandırılan glikoprotein yapısıyla LDL'ye benzeyen bir maddedir. Lipoprotein (a)'nm yapısal özellikleri potansiyel atherogenik ve trombogenik aktivite göstermesine neden olur. Ayrıca, diğer plazma Hpid düzeyleri de atherogenezis ve trombogeneziste önemlidir. Bu çalışmada, aktif Behçet hastalığı He lipoprotein (a) ve diğer lipidlerin ilişkisinin olup olmadığının belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla aktif Behçet hastalığı olan 12 olgu ve sağlıklı 12 kişi çalışmaya alındı.Lipoprotein (a) ve totai kolesterol yönünden hasta ve kontrol grubu arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu (p>0.05). Hasta grubunda HDL-C, LDL-C ve trigliserit düzeyleri anlamlı düzeyde yüksek bulundu (p<0.05). Sonuç olarak, Behçet hastalığında plazma Hpid düzeylerinde artma görülebilir ve bu artış vasküler komplikasyonların habercisi olabilir.Öğe Aktinik Retiküloid(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1999) Doğan, Gürsoy; Özcan, Hamdi; Şener, Serpil; Karıncaoğlu, YeldaSıklıkla orta ve Heri yaşlardaki erkeklerde ortaya çıkan inatçı fotosensitivite gösteren kronik ekzematoid bir fotodermatozdur. Hastalık güneş veya yapay radyasyon iie başlatılabilir ve bu etkilerin devam etmesi sonucu klinik tablo oluşur. Son yıllarda persistan ışık reaktivitesi, fotosensitif ekzema ve fotosensitif dermatitle birlikte kronik aktinik dermatit başlığı altında toplanmıştır. Burada nadir görülmesi nedeniyle aktinik retküloidii bir olgu sunulacaktır.Öğe Büllöz lezyonların eşlik ettiği idiyopatik Sweet Sendromu: Olgu sunumu(2004) Akı, Tuba; Seyhan, Eşrefoğlu Muammer; Karıncaoğlu, Yelda; Kalaycı, Bülent; Karadağ, Neşe; Özcan, HamdiSweet sendromu(SS) ağrılı eritematöz plaklar, ateş, artralji, periferik lökositoz, üst dermişte ödem ve yoğun nötrofil infıltrasyonu ile karakterime nadir görülen bit dermatozdur. Sendrom, üst solunum yolu enfeksiyonlan, hematolojik maligniteler, ilaç hipersensitivitesi, sarkoidoz, otoimmün hastalıldar ile birlikte görülebildiği gibi idiyopatik de olabilir. Burada büllöz lejyonlarla seyreden, fakat bu tabloya malignitenin eşlik etmediği idiyopatik bir SS olgusu sunulmakta ve SS tanısı tartışılmaktadır.Öğe Büllöz Lezyonların Eşlik Ettiği İdiyopatik Sweet Sendromu: Olgu Tartışması(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2004) Akı, Tuba; Karıncaoğlu, Yelda; Özcan, Hamdi; Seyhan, Muammer Eşrefoğlu; Kalaycı, Bülent; Karadağ, NeşeSweet sendromu(SS) ağrılı eritematöz plaklar, ateş, artralji, periferik lökositoz, üst dermiste ödem ve yoğun nötrofil infiltrasyonu ile karakterize nadir görülen bir dermatozdur. Sendrom, üst solunum yolu enfeksiyonları, hematolojik maligniteler, ilaç hipersensitivitesi, sarkoidoz, otoimmün hastalıklar ile birlikte görülebildiği gibi idiyopatik de olabilir. Burada büllöz lezyonlarla seyreden, fakat bu tabloya malignitenin eşlik etmediği idiyopatik bir SS olgusu sunulmakta ve SS tanısı tartışılmaktadır.Öğe A case of Stevens-Johnson syndrome triggered by combined use of antiepileptics(Türkiye Klinikleri Dermatoloji Dergisi, 2004) Karıncaoğlu, Yelda; Özcan, Hamdi; Sağlam, Hülya; Seyhan, MuammerÖz: Stevens-Johnson sendromu (SJS) deri ve mukozalarda hedef lezyonlar ve büllerle seyreden, hayatı tehdit edebilen, nadir, akut allerjik bir reaksiyondur. Etyolojisinde en sık sulfonamidler, nonsteroid antiinflamatuar ilaçlar, antimalar-yaller ve antikonvülzanlar gibi ilaçlar sorumlu tutulur. Antikonvülzanlar SJS’ye neden olan önemli bir ilaç gurubu olmakla birlikte bu grup ilaçlardan hangilerinin sorumlu olduğu konusu hala tartışmalıdır. Kombine antiepileptik kullanımında bu ilaçların glukuronasyon metabolizması ile yarışa girerek birbirlerinin kan seviyesini arttırdığı ve şiddetli deri reaksiyonları oluşturduğu öne sürülmektedir. Burada kombine antikonvülzan kullanımı sonucu gelişen SJS sunulmaktadır.Ondokuz yaşında erkek hasta, özellikle yüzde, gövdede kızarıklıklar ve ağız bölgesinde yaralar nedeniyle acil polikliniğine başvuran hastanın öyküsünde jeneralize epilepsi nedeniyle yedi aydır klonozepam, dört aydır valproik asit ve lamotrigine kullandığı ancak epilepsi nöbetlerinin kontrol edilememesi üzerine semptomlar ortaya çıkmadan üç hafta önce lamotrigine dozunun arttırıldığı ve barbeksaklonun tedaviye eklendiği öğrenildi. Dermatolojik muayenesinde SJS’nin tipik klinik bulguları mevcuttu. Lamotrigine ve barbeksaklon kesildi. Prednisolon 80 mg, antibiyotik, topikal bakım başlandı ve steroid dozu 10 gün içinde azaltıldı. Myoklonik nöbetleri için valproik asit ve klonazepama ek olarak pirasetam başlandı. Hasta bu tedavi ile hızla düzeldi.Kombine antiepileptik kullanımını gerektirecek durumlarda her ilacın iyi takip edilmesi gerektiğini ve özellikle glukuronasyon metabolizması ile yarışa girebilecek ilaçların birbirlerinin kan seviyesini arttırarak şiddetli deri reaksiyonlarına neden olabileceğini akılda tutmak gerekmektedir. Başlık (İngilizce): Kombine epileptik kullanımına bağlı gelişen Stevens-Johnson sendromu Öz (İngilizce): Stevens-Johnson syndrome (SJS) is a rare, life-threatening acute allergic reaction presenting with target lesions and blebs of epidermis. Etiology frequently comprises the use of sulfonamides, nonsteroid antiinflamatory drugs, antimalarial agents and anticonvulsant medication. Although anticonvulsant drugs have been considered as the primary factor in the etiology of SJS; the drugs responsible for SJS have not been clearly identified yet. However, combined use of these drugs have been reported to cause an increase in the blood levels of each other by competing with glucuronidation metabolism and lead to severe skin reactions. This report presents a SJS case triggered by combined use of anticonvulsant drugs.A 19-year-old male patient applied to emergency clinic with skin eruption, especially on the face and trunk, and lesions around the mouth. The history of the patient revealed clonazepam use for the last seven months and concomitant use of acid valproic and lamotrigine for the last four months for generalized epilepsy and barbexaclone had been added to the treatment. However, lamotrigine dosage had been increased three weeks before the onset of symptoms due to the difficulties in controlling the epilepsy seizures. Dermatological examination revealed typical clinic picture of SJS. Lamotrigine and barbexaclone was stopped. While prednisolone 1mg/kg/day, antibiotic and topical care were started, steroid dosage was reduced within ten days. In addition to valproic acid and clonazepam, piracetam was given for myoclonic seizures. The condition of the patient rapidly improved through this treatment.Clinicians should bear in mind the possibility that the drugs which increase the blood levels of each other, especially those which compete with glucuronidation metabolism, may lead to severe skin reactions.Öğe Complication of lichen sclerosus(2017) Cenk, Hülya; Özcan, Hamdi; Şahin, NurhanAbstract: Liken sklerozus; daha çok genital alanda ve kadınlarda görülen, sebebi tam olarak bilinmeyen, kronik, inflamatuar, mukokütanöz bir hastalıktır. Asemptomatik seyredebileceği gibi, kaşıntı, skar ve malignite gelişimi gibi durumlara yol açabilir. Tanı klinik olarak konur, fakat bazı durumlarda biyopsi almak gerekebilir. Biyopside; beklenen tipik bulguların yanında, hücresel atipisi olan hastalar skuamöz hücreli karsinom (SCC) gelişimi açısından riskli kabul edilirler. Burada sunulan 49 yaşında bir kadın hastada uzun süren inatçı genital kaşıntı ve sonrasında o bölgede gelişen tümoral oluşum nedeni ile alınan biyopsi sonucunda SCC tespit edilmiştir. Liken sklerozus zemininde gelişebilecek maligniteler açısından geç kalmamak ve daha dikkatli olabilmek açısından vakanın paylaşılması uygun görülmüştürÖğe Derinin Ağrılı Tümörleri(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1999) Doğan, Gürsoy; Özcan, HamdiBazı deri tümörlerinde klinik bulgular özellik arz etmediği için tam koymak genellikle zordur. Deri tümörlerinin bir kısmında karakteristik olarak şiddetli, bazen dayanılamayacak düzeyde ağrı şikayeti bulunur. Bu makalede ağrılı deri tümörlerinin klinik ve histopatoiojik özellikleri özetlenmiştir.Öğe Diffüz ortohiperkeratotik keratoderma (unna-thost sendromu) olgusu(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1998) Karıncaoglu, Yelda; Doğan, Gürsoy; Hazneci, Ersoy; Özcan, HamdiPaimopianter keratodermi ei ve ayaklarda hiperkeratozia karakterize bir hastalıktır. Herediter veya edinsel olarak gelişebilir. Unna-Thost sendromu paimopianter keratodermilerin herediter bir tipi olup otozomal dominant olarak kalıtılır. Genellikle erken çocukluk döneminde görülür ancak yaşamın Heri dönemlerinde de başlayabilir.Öğe Epididymo-orchitis caused by Behcet’s disease: An unusual cause of acute scrotum(2019) Özcan, Hamdi; Ceran, CananAbstract: Behçet’s disease (BD) is a rare systemic inflammatory disorder of the blood vessels and tissues. It is rarely seen in children. The clinical course of the disease in children is similar to that of the adults by symptoms such as recurrent oral ulcers, genital ulcers and ocular inflammation. Additionally, urological manifestations rarely seen in BD. Here we present two children with BD and epididymoorchitis confusing with testicular torsion. Since BD is rarely observed in children, it is very difficult to diagnose the patients with epididymo-orchitis. Treatment for the testicular torsion is immediate surgical therapy to prevent the testicular necrosis. On the other hand epididymo-orchitis caused by BD should be treated medically. Unnecessary surgery on BD patient can affect morbidity negatively. We aimed to take attention to this rare condition to prevent the patients from unnecessary operation.Öğe Excretion rate and composition of skin surface lipids on the foreheads of adult males with type IV hyperlipoproteinemia(Turkish Journal of Medical Sciences, 2007) Güldür, Tayfun; Bayraktar, Nihayet; Kaynar, Özgür; Beker, Gülçin; Koçer, Muzaffer; Özcan, HamdiÖz: Amaç: Deri yüzey lipidlerinin çoğu sebum olarak adlandırılan yağlı bir maddeyi salgılayan yağ bezlerinden köken almaktadır. Sebum lipidlerinin bir kısmı yağ bezi hücreleri tarafından sentezlenirken diğer bir kısmının ise plazmadan kaynaklanabileceği bildirilmiştir. Kan lipoproteinlerinin sebum sekresyon hızı ve kompozisyonundaki rolü açık değildir. Bu amaçla, normo- ve tip IV hiperlipoproteinemili erişkin erkeklerde deri yüzey lipidlerinin ekskresyon hızı ve kompozisyonu karşılaştırıldı. Yöntem ve Gereç: Tip IV hiperlipoproteinemili (n: 21) ve normolipoproteinemililerde (n: 15) deri yüzey lipidlerinin kantitatif analizi, alnın sağ, sol ve orta bölgesinde yapılan sebumetrik ölçümlerle gerçekleştirildi. Deri yüzey lipidlerinin kompozisyonel analizi için numuneler alın bölgesinden n-hekzan ile ekstrakte edilerek elde edildi ve yüksek performanslı ince tabaka kromatografisi (HPTLC) ile analiz edildi. Bulgular: Tip IV hiperlipoproteinemili erişkin erkeklerde deri yüzey lipidlerinin normolipoproteinemililere göre daha yüksek oranda mum esteri + kolesteril esteri içerdiği tespit edildi (p: 0.004). Bununla beraber, ekskresyon hızlarında istatiksel olarak önemli bir fark tespit edilemedi. Sonuç: Plazma triaçilgliserol konsantrasyonu sebum mum esteri+kolesteril esteri içeriğini etkileyebilmektedir.Öğe Gebeliğin Ürtikerial Papül ve Plağı: Bir Olgu Sunumu(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2002) Kandi, Başak; Karıncaoğlu, Yelda; Özcan, Hamdi; Eşrefoğlu, MuammerGebeliğin pruritik ürtikerial papül ve plağı (GPÜPP) periumbilikal alanda, eritemli papül ve plaklarla karakterize, çok kaşıntılı gebeliğe spesifik bir dermatozdur. Biz burada tanısı klinik ve histopatolojik olarak konulan,aşırı kilo artışı ile karakterize GPÜPP olgusunu sunuyoruz.Öğe Investigation and analysis of a human orf outbreak among people living on the same farm(New Microbiologics, 2011) Bayındır, Yaşar; Bayraktar, Mehmet; Özcan, Hamdi; Kayabaş, Üner; Otlu, Barış; Durmaz, RızaHuman orf is a viral zoonotic infection caused by Parapoxvirus. The skin lesions of human orf can be misdiagnosed as cutaneous anthrax leading to overtreatment and also fear. This study was conducted to analyze an outbreak which led to deaths among kids and lambs in the same flock, and skin lesions in some persons who were living on the same farm that were initially diagnosed as cutaneous anthrax by a practitioner. Eight patients with skin lesions and eleven persons who had no skin lesion were considered as patients and control groups, respectively. The cultures obtained from the lesions of all patients were negative for Bacillus anthracis. The diagnosis of skin lesions was done by clinical findings, histopathological examination and PCR as human orf. To be under 20 years of age, direct contact with the animals, and contact with flayed skin of sick animals were the risk factors for human orf (Odds Ratio 7.5; 95% Confidence Interval 1.02-54.54, OR 12.25; 95% CI:1.3-100.9, OR 16.67; 95% CI:1.65-148.20, respectively). Orf should be kept in mind in the differential diagnosis of skin lesions resembling anthrax. For control and prevention of orf, transmission routes should be known; good hand hygiene and other personal protective measures have to be implemented.Öğe Klasik tedavilere cevap vermeyen kronik ürtikerli bir hastada metotreksat tedavisi(İnönü Üniversitesi, 1998) Karıncaoglu, Yelda; Doğan, Gürsoy; Hazneci, Ersoy; Özcan, HamdiKronik ürtiker altı haftadan daha uzun süre devam eden ürtikariei plaklarla karakterize bir hastalıktır. Kronik ürtiker tedavisinde antihistaminler ve kortikosteroid/er faydalıdır, fakat bazen klasik tedavi metodları etkili olmayabilir. Böyle dirençli durumlarda metotreksat kullanılması bir alternatif olabilir. Burada kronik, dirençli ürtikeri olan ve metotreksatla tedavi edilen bir olgu sunulacaktır.Öğe Lenfanjioma Sirkumskriptumlu Bir Olgu Sunumu(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2011) Demirdağ, Hatice Gamze; Özcan, HamdiLenfanjioma sirkumskriptum (LS), deri ve subkutan dokuları etkileyen nadir bir vasküler malformasyondur. Genellikle renksiz sıvı, bazen kan ile dolu, ince duvarlı vezikül kümeleri ile karakterizedir. Lezyonlar kurbağa yumurtasını andıran görünüme sahiptir. Hastalık klasik ve lokalize olarak ayrılırken, primer veya sekonder olarak gelişebilir. Tedavide; cerrahi eksizyon, insizyon ve drenaj, sklerozan ajanların enjeksiyonu, elektrokoter, kriyoterapi, CO2 lazer ve radyoterapi uygulanır. Burada LS tanısı almış on dört yaşında kız hasta, hastalığın nadir görülmesi sebebiyle sunuldu.Öğe Melkersson Rosenthal Sendromu Ve Gebelik: Olgu Sunumu+(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2002) Özışık, Handan Işın; Kızkın, Sibel; Turgut, Songül; Özcan, Hamdi; Özcan, CemalMelkersson Rosenthal Sendromu orofasiyal ödem, Bell Paralizisi ve dilde fissürler ile karakterizedir ve semptomlar tekrarlar. Hastaların çoğunluğu birkaç ay içinde tam olarak iyileşir. Bell paralizisi ile gebelik arasındaki ilişkiye ilk olarak 1830 da Sir Charles Bell dikkati çekmiştir. İzleyen yıllarda pek çok yazar gebelik ile Bell paralizisi insidansının arttığını bildiren yayınlar sundular. Bu yazıda 7 atağı olan, ataklarından 3’ü hamilelikleri döneminde ortaya çıkan Melkersson Rosenthal sendromlu bir olgu sunulmaktadır.Öğe Neurofibromatosis type 1 diffusion weighted imaging findings of brain(Eur J Radiol, 2005) Alkan, Alpay; Sığırcı, Ahmet; Kutlu, Ramazan; Özcan, Hamdi; Erdem, Gülnur; Aslan, Mehmet; Ateş, Özkan; Yakıncı, Mehmet Cengiz; Eğri, MücahitPurpose: The purposes of this study were to evaluate the differences in apparent diffusion coefficient (ADC) values between infra and supratentorial unidentified bright objects (UBOs), between UBOs and normal appearing side (NAS, contralateral regions of the UBOs and/or normal appearing region without UBOs) in the neurofibromatosis type 1 patients (NF1) and control group and also to investigate correlation between age and ADC values. Methods: A total of 30 patients and 26 healthy controls were included. The MRI examination consisted of routine imaging and diffusion weighted imaging (DWI). Seven distinct locations (frontal, parieto-occipital and cerebellar white matter, globus pallidum, thalamus, hippocampus, and midbrain) were selected for the analysis. The ADC values were calculated directly from these automatically generated ADC maps with ROI. Results: The ADC values of UBOs were significantly increased in cerebellar white matter, hippocampus, globus pallidum, midbrain, and thalamus when compared with NAS and control group. There were statistically significant differences between NAS and control group in the ADC values obtained from hippocampus and thalamus. There were statistically significant differences between supra and infratentorial UBOs in ADC values. There was a negative correlation between age and the ADC values obtained from normal appearing midbrain, hippocampus, thalamus, and globus pallidum. Conclusion: ADC values both in UBOs and in the normal appearing locations as hippocampus and thalamus were detected to be higher in the patients with NF1. The detection of lesions might be independent of MRI appearance in NF1, i.e. although the brain is affected, MRI appearance may be normal. Therefore, DWI and ADC values should also be utilized in the delineation of brain involvement of NF1 patients.Öğe Nörofibromatozis(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2002) Özcan, Hamdi; Kandı, Başak; Doğan, Gürsoy; Hazneci, ErsoyNörofibromatozis (NF), deri, sinir sistemi ve gözde belirtiler oluşturan ve otozomal dominant geçiş gösteren bir hastalıktır. Hastalığın tip 1 (NF1) ve tip 2 (NF2) olmak üzere iki alt tipi tanımlanmıştır. NF1, 17. kromozomdaki, NF2 ise 22. kromozomdaki gen defekti sonucunda gelişir. NF1, 3000 doğumda bir görülürken, NF2 sıklığının yaklaşık olarak 1/50000 olduğu tahmin edilmektedir. Polikliniğimize vücudunda benler ve deriden kabarık lezyonlar şikayeti ile başvuran hastanın, çocuklarının ikisinde de benzer benlerin bulunduğunu ifade etmesi üzerine aile bireylerinin hepsi muayene edildi. Anne ve iki çocuğunda da Crowe belirtisi mevcuttu, ayrıca annede toplam 10 adet değişik bölgelere yerleşmiş nörofibromların bulunduğu görüldü. Yapılan tam kan sayımı, açlık kan şekeri, karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri, idrar ve gaita incelemeleri, akciğer ve uzun kemik grafileri normal olarak değerlendirildi. Olguların üçünün de göz muayenesinde bilateral Lish nodülü izlendi. Kranial magnetik rezonans incelemesi ve nörolojik muayeneleri normaldi. Annenin nörofibromları eksize edildi. Histopatolojik inceleme sonucunda pleksiform nörofibrom oldukları belirlendi. Bu bulgular sonucunda olgulara NF1 tanısı konuldu. Anneye ketotifen 2 mg/gün başlanıldı. Burada NF1’li anne ve iki çocuğu sunulacak ve hastalıkta görülen bulgular gözden geçirilecektir.Öğe Pediatrik Onkolojik Hastalarda Oral Kandida Florası Ve Profilaktik Tedavinin Etkınlıgı+(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1999) Ukşal, Ümit; Özcan, Hamdi; Sümerkan, Bülentİmmün sistemi baskılanmış kişilerde fırsatçı mantar enfeksiyonlarının en sık nedeni kandidalardır. Bu çalışmada, pediatrik onkolojik hastalarda oral kandida florası ve profilaktik tedavinin etkinliğinin incelenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla çalışmaya hematolojik veya solid tümörü bulunan 34 hasta alındı. Olguların oral mukozasından alınan sürüntüler kloramfenikollü Sabouraud besiyerine ekildi. Kandida tiplendirilmesi klasik ve disk diffüzyon yöntemi ile yapıldı. Olguların 14'ünde maya üremesi görüldü. Klasik yöntemle yapılan tiplendirme sonununda bunların 11 (%78.6)'inin Candida albicans, ikisinin (%14.3) C kefyr, birinin (%7.1) C (Torulopsus) glabrata olduğu, disk diffüzyon yöntemi ile ise, 12 (85.7)'sinin C albicans ve ikisinin (°%14.3) C glabrata olduğu görüldü. Profilaktik tedavi alanların °%33.3'ünde maya hücresi ürerken profilaktik tedavi almayanlarda bu oran % 44 idi. Sonuç olarak, onkolojik olguların oral mukozasından kandida için kültür alınarak takip edilmesinin ve profilaktik olarak sistemik flukonazol verilmesin in uygun olacağını düşünmekteyiz.