Yazar "Öztürk, Fatih" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 8 / 8
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Felsefe ve edebiyat ilişkisi : Sokrates ve İsmet Özel örneği(İnönü Üniversitesi, 2014) Öztürk, FatihFelsefe ve edebiyat arasındaki ilişki her iki disiplinin bağımsız birer alan olmalarından beri devam etmektedir. Bu ilişki diğer herhangi iki alan arasındaki ilişkiden daha derin, daha kapsamlı ve yoğundur. Her iki alanın da birbirini karşılıklı olarak etkilemesi, edebiyatın felsefeci için bir form olması, felsefenin de edebiyatçı için bir derinlik ifade etmesi bu bağın ne kadar kuvvetli olduğunu göstermektedir. Ortak payda olarak dili kullanmaları, varoluş sorunlarını kapsamlı bir şekilde ele almaları ve nihayetinde insanı konu edinmeleri da bu ilişkinin yoğunluğunu anlatan diğer önemli noktalardır. Felsefe tarihinin en etkili filozoflarından biri olan Sokrates’in felsefi düşüncelerinin yanı sıra, felsefesini yaşayarak öğretmesi ve demokratik Atina’da yargılanıp idama mahkûm edilmesi onun diğer düşünürler arasında farklı bir konuma sahip olmasını sağlamıştır. İsmet Özel gerek hayatı gerek düşünceleri gerekse sanatsal faaliyetleri özellikle de şiirleriyle Türk düşünce tarihinde önemli bir yer edinmiştir. Şiirlerinin felsefi muhtevası analiz edilmeye değer gözükmektedir. Bu bağlamda, Platon’un Sokrates’in Savunması ile İsmet Özel’in Celladıma Gülümserken şiiri arasında örgü, içerik ve biçim bakımından bulunan parallelik, iki düşünürün diğer yazı ve şiirlerdeki fikirlerine de müracaat edilerek incelenmiştir. İki düşünürün de sahip oldukları felsefi/eleştirel bakış açısı kendilerinin de toplum tarafından eleştirilmelerine ve muhalif bir figür haline gelmelerine sebep olmuştur. Ölüm, adalet ve yasalara itaat düşünceleri açısından iki düşünür de benzer algılar geliştirmişlerdir. Her ikisi için de ölüm korkutucu olmamış, gerçek adaletin ölümden sonraki hayatta sağlanacağına inanmış ve insanların yaptığı yasalarla Tanrı’nın koyduğu yasalar çatışmadıkça uylaşımsal yasalara itaat edilmesi gerektiğini savunmuşlardır. İki düşünürün içinde yaşadıkları zaman, mekân, toplum ve politik düzen arasında büyük farklılıklar olmasına rağmen, buluştukları noktaların, yukarıda bahsedilen benzerlikleri taşıması, bizi, ‘evrensel insan’ın zaman ve mekândan sıyrılarak varlığını ortaya koyduğu gerçeğine götürmektedir. Bir filozof olarak Sokrates’in, bir şair olarak da İsmet Özel’in varoluş meselelerini değerlendirmelerinde birçok ortak paydayı paylaşmaları, benzer algı, perspektif, kabul ve sonuçlara erişmeleri, felsefe ile edebiyat arasındaki ilişkinin yakınlığını gözler önüne sermektedir.Öğe Fıctıon or preconceptıon: the ‘ape’ allegory ın rose macaulay’s the towers of trebızond(İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2015) Öztürk, FatihIn The Towers of Trebizond, in Chapter 22, Rose Macaulay begins to train an ape named Suliman which she bought before leaving Turkey. Though she criticizes the mission activities carried out by the Church, she intends to implement mission on this ape. With the supposition that it originally belonged to mountains and has not climbed up the path of civilization, she organizes a ‘civilization’ course for it, aiming to ultimately have an Anglican, emancipated and civilized ‘human being’. In this respect, it could be said that Macaulay’s perspective of Turks and their need to get civilized are represented with the allegorical ape. When the writer’s overall attitude towards the people living in Turkey is taken into account, it could be suggested that she intentionally created such a fictitious ape character to denote an uncivilized Turkish person. It is known that Rose Macaulay actually visited Turkey and Cyprus in 1950s, and shared her impressions in her letters to her sister. In these letters, she regards the Turks as ‘the most inferior’ people of the world in terms of intellectual capacity, which in part explicates why she chose an ape to train both spiritually and culturally. Therefore, in this study, whether the ape character in this novel is a product of fiction or preconception will be examined, mainly referring to Macaulay’s own writings. Key Words: Rose Macaulay, Ape Allegory, The Towers of Trebizond, PrejudiceÖğe Geç dönem stoa felsefesinde yaşam sanatı olarak etik anlayışı(İnönü Üniversitesi Kültür Ve Sanat Dergisi, 2017) Öztürk, Fatih; Çalışkan, Sadık; Özdemir, MusaStoacılık, Helenistik ve Roma felsefesinde Epikurosçuluk ve Septiklerle birlikte üçüncü önemli okulun adıdır. Kıbrıslı Zenon tarafından kurulan okul, kurumsal bir ‘okul’ olmamasına rağmen yaklaşık olarak 500 yıl gibi uzun bir süre varlığını sürdürmüştür. Marcus Tullius Cicero, Seneca, Epiktetos ve Marcus Aurelius bu dönem Stoa filozoflarıdır. Bu çalışmada, özelde Geç Dönem Stoa felsefesinin etik anlayışının yaşam sanatı bağlamında ele alınmış olmasının yanı sıra, Stoacılığın genel öğretileri ve ilk kurucularının düşüncelerine de yer verilmiştir. Geç Dönem Stoa felsefesinin merkezinde yer alan etik anlayışı bu dönemde yaşam sanatının vazgeçilmez bir unsuru olarak değerlendirilmiştir. Tanrı, Tanrısal akıl, doğa ve insanın panteist anlayış çerçevesinde bir bütün olarak algılanmasının yanı sıra dönemin filozoflarınca sistematik bir öğreti üretilmiştir. Sonuç olarak, erdeme odaklanan bu etik anlayışı mutluluğa erişme hedefindeki insan için yol gösterici olmuş ve yaşam sanatının icrasında bir temel olarak algılanmıştır.Öğe İsmet Özel’in Jazz Şiirinde Kötülük Problemi(2021) Öztürk, FatihÖz: Bu çalışma, İsmet Özel’in Jazz şiirini felsefi ve dini literatürde önemli bir yer tutan kötülük problemi açısından analiz etmektedir.Kötülük problemi, en sade haliyle, Tanrı’nın mutlak kâdir, mutlak iyi ve her şeyi bilen sıfatları ile dünyada var olan kötülüklerinnasıl uzlaştırılabileceği üzerinde durur. Şiirde yer aldığı haliyle, şair doğal ve ahlaki kötülük arasında bir bağ kurarak, kötülüğünfail nedenini insanın kendisinde bulur. Aşkın bir varlığa herhangi bir atıfta bulunmaz. Fail neden olarak insanın ahlaki özensizliğinin hem doğal hem de ahlaki kötülüklerin en temel kaynağı oluşturduğunu düşünen şair için çıkış yolu da bu kapsamdabireyin ahlaki olgunluk ve titizliğe kavuşmasından geçer. Ne var ki şair kötülüğün ereksel nedeni üzerine sarih bir göndermedebulunmaz. Özel ne ebedi ahenk ne karakter yapım teorisi ne de daha büyük bir iyinin gerçekleşmesi için kötülüğe müsamaha gösterilmesi ve tahammül edilmesi gibi teodiseleri benimsediğini çağrıştıran ifadeler kullanır. Kötülüğün fail nedeni olarak rasyonalitesini doğru kullanamayan birey işaret edilirken, sorunun çözümü en yalın haliyle rasyonalitesini doğru kullanan birey çağrısıtemelinde nihayetlendirilir. Bu da bağdaşmacılık yerine libertaryan özgür irade argümanını kabul ettiğini gösterir. Sonuç olarak,sorumluluk insanda olduğuna göre çözüm de ondadır.Öğe John Stuart Mill'de eğitim ve bireysel özgürlük(İnönü Üniversitesi, 2019) Öztürk, Fatih'Özgürlük' ve 'eğitim' kavramlarının ikisi de doğrudan doğruya insan gerçekliğini yakından ilgilendirdiği için felsefe ve düşünce tarihinde birçok düşünürün gündeminde yer almıştır. Bu çalışma, bahsedilen iki kavram arasındaki ilişkiyi John Stuart Mill ve 'faydacılık' bağlamında incelemektedir. Mill, ifade özgürlüğü ve faydacılık tarihinde abidevi bir düşünür olarak değerlendirilmektedir. Faydacılık, ahlakın temelini 'hazzı artırma ve acıdan kaçınma' şeklinde belirleyen ve mutluluğu nihai hedef olarak benimseyen sonuççu bir ahlak felsefesi yaklaşımıdır. Mill bilhassa, kendisinden önce Jeremy Bentham tarafından sistematize edilen faydacılığa, 'yüksek' ve 'düşük' hazlar ayrımı ile liberalizme de 'toplum içindeki birey' üstüne geliştirdiği düşünceleri ile büyük katkılarda bulunmuştur. Bireyin 'yetkinliği' ve 'otonomisi' konusundaki vurgularından dolayı, faydacılık akımının dışına taşan bir ahlak yaklaşımı geliştirmekle eleştirilmiştir. Ne var ki, bu eleştiriler onun her alanda ulaşmaya çalıştığı 'sentez' anlayışını göz ardı etmektedir: Ahlak alanında faydacılık ile Romantik deontolojinin uzlaştırılması, liberalizmde negatif ve özgürlük anlayışları arasında bir köprü kurma ve son olarak eğitim yaklaşımlarında çevreselcilik ile liberal eğitimin bir kombinasyonunu oluşturma. Mill, babası James Mill tarafından 'sıra dışı' bir eğitime tabi tutularak yetiştirilmiştir. Eğitimin hayati önemine inanmış bir filozoftu fakat o, müstakil bir eğitim felsefesi veya teorisi geliştirmiş değildir. Öte taraftan Mill, eğitimin 'geniş' anlamına odaklandığı için, onun, bireyin 'gelişimi' ve 'özgürlüğü' konusunda ortaya koyduğu bütün fikirler aynı zamanda eğitim anlayışının temelini ve çerçevesini oluşturan argümanlar olarak değerlendirilebilir. Bu bağlamda, bu çalışma üç bölümden oluşmaktadır. Mill'in, bütün felsefi görüşlerini faydacılık merkezli geliştirdiği gerçeğinden hareketle, birinci bölümde, onun faydacılık geleneğinde yeri ve farklılığı bu anlayışa katkıları ile beraber incelenmektedir. İkinci bölüm, Mill'in 'özgürlük' anlayışını farklı boyutlarıyla ortaya çıkarmak için 'liberalizm', 'bireysellik', 'çoğunluğun tiranlığı', 'otonomi', 'paternalizm' ve 'cinsiyet eşitliği' terimlerinin tartışılmasına odaklanmaktadır. Üçüncü bölümde, Mill'in eğitim anlayışı, liberalizm, faydacılık ve otonomi ile olan ilişkilerine özel vurgu yapılarak incelenmektedir. Sonuç ve değerlendirme bölümünde, Mill'in ahlak, özgürlük ve eğitim görüşleri genel ve bütüncül bir bakış açısı ile incelenmektedir.Öğe SIRA DIŞI BİR EĞİTİM SÜRECİ: J. S. MİLL’İN ERKEN DÖNEM EĞİTİMİ(2021) Öztürk, FatihJohn Stuart Mill, 19. yüzyılda yaşamış en önemli İngiliz filozofu olarak kabul edilir. Jeremy Bentham’ın sistematize ettiği faydacı ahlak felsefesine, liberalizme, temsili hükümet sistemine, politik ekonomiye ve kadın haklarına sağladığı katkılar onun çok yönlü bir düşünür olduğunu göstermektedir. O, çok küçük yaşta başladığı eğitimi ile de dikkat çekici bir figürdür. Babası James Mill’in yönlendirmesi ve yönetimi ile şekillenen bu eğitim sürecinde Mill 3 yaşında Yunanca, 8 yaşında Latince öğrenirken 14 yaşına kadar çok kapsamlı bir felsefe, edebiyat, tarih, politik ekonomi ve hukuk koleksiyonunu orijinal dillerinden okuyarak özümsemiştir. Onun eğitim sürecini sıra dışı kılan etmenlerin başında babasının eğitim felsefesi gelmektedir. Buna göre, baba Mill eğitimin amacını mutluluğa ulaşma şeklinde belirlerken faydacılığı esas almıştır. John Locke’un deneyselciliği ile Robert Owen’ın çevreselci yaklaşımını temel prensipler olarak benimseyerek uygulama aşamasında Sokratik yöntem ve seküler eğitimi tercih etmiştir. Bu çalışma, J. S. Mill’in bir filozof olarak yetişmesini sağlayan bu eğitim sürecinin eğitim felsefesi açısından bir analizini yaparak günümüz eğitim yaklaşımlarına tarihsel ve felsefi bir örnek sunmayı amaçlamaktadır.Öğe Türk Milli Eğitiminin Amaçlarında Birey ve Vatandaş Sorunu(2021) Öztürk, FatihBu çalışma, Türk Milli Eğitiminin Amaçlarını felsefi temelde birey ve vatandaş eğitimi bakımından incelemektedir. Bu kapsamda, amaçların belirlenmesi ve işaret ettiği kazanımlar, geri kalan bütün eğitim süreçlerini doğrudan etkilediği gerçeği göz önünde bulundurularak, kuramsal olarak yazılı amaçların iç tutarlılığı, birey, vatandaş ve mesleki eğitim açılarından önce tasnifi daha sonra değerlendirmesi yapılmıştır. Eğitim felsefesi literatüründe eleştirel ve özgür düşünceyi yücelten birey eğitimi ile toplumsal faydayı ön plana çıkaran vatandaş eğitimi arasındaki ilişki bazı düşünürler tarafından bir ‘gerilim’ bazıları tarafından da bir ‘uzlaşma’ alanı olarak tarif edilmiştir. Gerilimi merkeze alan yaklaşımlar iki eğitim türünü birbirinden farklı süreçler olarak değerlendirirken, uzlaşmanın önemini vurgulayanlar ‘iyi’ birey ve ‘iyi’ vatandaş arasındaki olumlayıcı ilişkiye değinmişlerdir. Bu bağlamda, bilhassa J. J. Rousseau, B. Russell ve J. Dewey’in eğitimin doğası ve amaçlarına ilişkin görüşleri çerçevesinde, bahsedilen amaçların birey ve vatandaş eğitimi bakımından nasıl bir etkiye sahip olduğu üzerinde durulmuştur. Sonuç olarak bu amaçların gerçekleşme düzeyleri ile ilgili sorunların teorik metinden ziyade pratik sahadaki yönetici, öğretmen, öğrenci ve veli paydaşlarının algılama ve uygulama farklılıklarından kaynaklandığı ortaya konmuştur. Anahtar Kelimeler: Eğitim, eğitimin amaçları, birey eğitimi, vatandaşlık eğitimi, eğitim felsefesi.Öğe Türkiye’de Özel Otomobillerde Sigara Yasağının Felsefive Paternalist Temelleri(2020) Öztürk, FatihDünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre önlenebilir bir sağlık sorunu olarak sigara kullanımı 21. yüzyılda 1 milyar kişinin hayatına mal olabilir. Devletler ve sosyal kurumlar sigara kullanımını azaltmak için çaba gösterirken bir taraftan da kısıtlama ve yasaklar aracılığıyla hem içenleri hem de içmeyenleri korumaya çalışmaktadır. Türkiye özelinde bakıldığında yıllık yüz bin kişi sigaradan kaynaklı bir hastalıkla hayatını kaybetmektedir. Halk sağlığının korunması için devlet kamusal alanlarda sigara içilmesini yasaklamaktan, sigara paketleri üzerindeki uyarıcı görsellere ve medyada zorunlu olarak yayınlatılan kamu spotlarına kadar birçok önlem almaktadır. Bu önlemlerden en çok tartışılanı özel otomobillerde sürücü ve yolcuya getirilen sigara içme yasağıdır. Tartışmanın hareket noktası da genellikle bireysel özgürlük alanının bireyin otonomluğu ve iradesi yok sayılarak daraltılmasıdır. Bu bağlamda, bu çalışma, “zarar ilkesi”, “hassas paternalizm” ve “katı paternalizm” pencerelerinden konuyu ele alarak mevzubahis yasağın etik ve felsefi gerekçelendirmesinin mümkün olup olmayacağını, mümkünse hangi rasyonel ve felsefi temele dayanacağını tartışmaktadır. Kısıtlamaların meta-amaç olarak en azı hedeflemesi gerektiği, özgürlüklerin de makul ve rasyonel bir temel edinebilmesi için “risk faktörü” değerlendirmesinden hareket etmesine yönelik mecburiyet ortaya konacaktır.