Yazar "Öztürk, Feral" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 23
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe 7,12 Dimetil Benzantrasenin Fare îleum Mukozasında Neden Olduğu Histolojik Değişiklikler ve Bu Değişiklikler Üzerine E Vitamini+Selenyum ve Melatoninin Etkileri(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2001) Öztürk, Feral; Vardı, Nigar; Öztürk, ÇetinPolisiklik aromatik hidrokarbonlar (PAH) potent karsinojenler olarak bilinmektedirler. Karsinojen etkilerini, serbest radikal oluşturarak gösterirler. 7,12 dimetil benzantrasen (DMBA)’de bir PAH türevidir. Bu çalışmada DMBA’nın fare ileum mukozasında oluşturduğu olası histolojik değişiklikler üzerine, antioksidant özellikleri bilinen Vit E+Se ile melatoninin etkilerini karşılaştırmalı olarak incelemeyi amaçladık. Materyal Metot: Çalışmamızda Elazığ Hayvan Araştırma Merkezi’nden temin edilen 20 adet dişi far e (mus musculus) kullanıldı. Denekler rastgele seçilerek 5’er fareden oluşan 4 grup oluşturuldu. Birinci grup kontrol grubu, II. Grup DMBA grubu, III. Grup Vit E+Se grubu ve IV. Grup melatonin grubu olarak belirlendi. İlaçlar farelere intraperitoneal yolla verildi. Onbir günlük deney süresinin sonunda farelerden alınan ileum örnekleri rutin doku takibinden sonra parafine gömüldü. Bloklardan alınan 5 mikronluk kesitler H -E, Grimelius, PAS+alcian blue ve aldehyde fuchin- alcian blue ile boyandı. Bulgular: DMBA grubunda; villuslarda kısalma, villus bağ dokusunda ödem, bez lümenlerinde genişleme gözlendi. Bezlerin bazal bölümünde farklı sitoplazma ve nükleus özelliklerine sahip değişik hücreler bulunmaktaydı. Paneth hücre granüllerinde azalma izlendi. Vit E+Se i le melatonin grubunda villuslarda kısalma ve bağ dokuda ödem belirgin değildi. Bez lümenlerinde genişleme ve bez epitel hücrelerindeki çekirdek farklılaşması melatonin grubunda daha seyrek olarak görüldü. Paneth hücreleri eozinof ilik granüllerle dolu olarak izlendi. Sonuç: DMBA’nın barsak mukozası üzerine oluşturduğu hasar üzerine VitE+Se kombinasyonundan daha çok, melatoninin koruyucu etkisi olduğu sonucuna vardık.Öğe 7,12 dimetil benzantrasenin fare ileum mukozasında neden olduğu histolojik değişiklikler ve bu değişiklikler üzerine E vitamini+selenyum ve melatoninin etkileri(2001) Öztürk, Feral; Öztürk, Çetin; Batçıoğlu, Kadir; Vardı, NigarAmaç: Polisiklik aromatik hidrokarbonlar (PAH) potent karsinojenler olarak bilinmektedirler. Karsinojen etkilerini, serbest radikal oluşturarak gösterirler. 7,12 dimetil benzantrasen (DMBA)'de bir PAH türevidir. Bu çalışmada DMBA'nın fare ileum mukozasında oluşturduğu olası histolojik değişiklikler üzerine, antioksidant özellikleri bilinen Vit E+Se ile melatoninin etkilerini karşılaştırmalı olarak incelemeyi amaçladık. Materyal Metot: Çalışmamızda Elazığ Hayvan Araştırma Merkezi'nden temin edilen 20 adet dişi fare (mus musculus) kullanıldı. Denekler rastgele seçilerek 5'er fareden oluşan 4 grup oluşturuldu. Birinci grup kontrolgrubu, II. Grup DMBA grubu, III. Grup Vit E+Se grubu ve IV. Grup melatonin grubu olarak belirlendi, ilaçlar farelere intraperitoneal yolla verildi. Onbir günlük deney süresinin sonunda farelerden alınan ileum örnekleri rutin doku takibinden sonra parafine gömüldü. Bloklardan alınan 5 mikronluk kesitler H -E, Grimelius, PAS+alcian blue ve aldehyde fuchin- alcian blue ile boyandı. Bulgular: DMBA grubunda; villuslarda kısalma, villus bağ dokusunda ödem, bez tümenlerinde genişleme gözlendi. Bezlerin bazal bölümünde farklı sitoplazma ve nükleus özelliklerine sahip değişik hücreler bulunmaktaydı. Paneth hücre granüllerinde azalma izlendi. Vit E+Se i le melatonin grubunda villuslarda kısalma ve bağ dokuda ödem belirgin değildi. Bez lümenlerinde genişleme ve bez epitel hücrelerindeki çekirdek farklılaşması melatonin grubunda daha seyrek olarak görüldü. Paneth hücreleri eozinof ilik granüllerle dolu olarak izlendi. Sonuç: DMBA'nın barsak mukozası üzerine oluşturduğu hasar üzerine VitE+Se kombinasyonundan daha çok, melatoninin koruyucu etkisi olduğu sonucuna vardık.Öğe Alkolün Endokrin Pankreas Üzerine Histolojik Etkileri+(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2002) Vardı, Nigar; Otlu, Ali; Uçar, Muharrem; Öztürk, FeralBu çalışmada; uzun süreli alkol alımının, sıçanların pankreas Langerhans adacıkları üzerine olası histolojik etkilerinin araştırılması amaçlandı. Materyal ve Metod: Çalışmada 17 adet Wistar albino sıçan kullanıldı. Laboratuvar hayvanları deney ve kontrol olmak üzere iki gruba ayrıldı. Deney grubu 6 ay boyunca %7.2 alkol içeren modifiye sıvı diyet (MSD) ile beslendiler. Kontrol sıçanları da izokalorik olarak etanolsüz MSD ile beslendi. Deney süresinin sonunda sıçanlar servikal dislokasyonla öldürülüp, pankreasları alındı. Tesbit işleminden sonra, dokulara rutin histolojik prosedür uygulandı ve parafin içine gömüldü. Parafin bloklardan 6 ?m kalınlığında kesitler alınıp; H-E, Crosmann trikrom, toluidin blue, Grimelius gümüşleme ve aldehit fuksin boyama metodları ile boyandı ve ışık mikroskopta incelendi. Bulgular: Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında alkol grubunda Langerhans adası içinde kanal oluşumları ve genişlemiş kapiller damarlar izlendi. Langerhans adasını oluşturan hücrelerde ve intersellüler alanda değişik büyüklükte vakuoller saptandı. Alfa hücreleri kontrol ve alkol grubunda adacığın periferinde, yüzük şeklinde bir dağılım göstermekteydi. Ancak alkol grubunda alfa hücre granülleri daha yoğun olarak gözlendi. Alkol grubundaki beta hücreleri adacığın merkezinde ve azalan granülleri ile dikkat çekti. Sonuç: Alkolün doğrudan ya da dolaylı olarak endokrin pankreas üzerinde yapısal bozukluklara neden olduğu sonucuna varıldı.Öğe Apopitoz(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2002) Öztürk, FeralApopitoz, organizmanın ihtiyaç duymadığı, biyolojik görevini tamamlamış veya hasarlanmış hücrelerin, zararsız bir biçimde ortadan kaldırılmasını sağlayan ve genetik olarak kontrol edilen programlı hücre ölümüdür. İnsanlarda ve pek çok canlıda normal intrauterin gelişme ve erişkin yaşamı için hayati önem taşımaktadır. Apopitoz hücre içinden veya dışından gelen ölüm sinyalleri ile başlar. Bu sinyaller iki ana apopitotik yolu; hücre dışı/ hücre ölüm reseptörü ve hücre içi/mitokondrial yolu harakete geçirirler. Apopitoz sırasında bir grup proteaz harekete geçerek, DNA kırılmasına, hücre büzüşmesine ve hücre yüzeyinde çıkıntılar oluşmasına neden olur. Apopitotik hücreler, apopitotik cisimlere ayrılarak fagositler ve çevre hücreler tarafından dokudan uzaklaştırılırlar. İnsanlarda apopitotik mekanizmanın bozulması kanser, otoimmün ve nörodejeneratif hastalıkların gelişmesine neden olabilir. Bu hastalıklarda apopitozu kontrol eden mekanizmaların anlaşılması yeni tedavi çabalarına kapı açabileceği için önemli görünmektedir.Öğe Deneysel diyabetin sıçan böbreklerinde meydana getirdiği histolojik değişiklikler(2005) Öztürk, Feral; Eşrefoğlu, Mukaddes; Iraz, Mustafa; Gül, Mehmet; Kuruş, Meltem; Otlu, AliÖZET: Amaç: Bu çalışma, deneysel tip 1 diyabetin ve fizyopatolojisi taklit edilen tip 2 diyabetin sıçan böbreklerinde oluşturabileceği hasarın histokimyasal ve immunohistokimyasal olarak incelenmesi ve birbirleriyle karşılaştırılması amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışmada kullanılan Sprague Dawley cinsi, 15 adet erişkin erkek sıçan; kontrol, streptozotosin (STZ) ve fruktoz gruplarına ayrıldı. STZ grubuna tek doz STZ (45mg/kg) intraperitoneal olarak uygulandı. Fruktoz grubuna 8 hafta boyunca %10 D-fruktoz içeren içme suyu verildi. 8 haftanın sonunda öldürülen sıçanların sol böbrekleri alınarak rutin tespit ve doku takibi sonrasında histokimyasal ve immuhistokimyasal olarak boyanarak ışık mikroskobunda incelendi. Bulgular: STZ ve fruktoz gruplarında korteksde histolojik değişiklikler izlendi. Her iki grupta da glomerül kapiller bazal membranında kalınlaşma, mezengial matriksde artış bazı glomerüllerin Bowman kapsülü pariyetal yaprağında kalınlaşma ve nadiren tubül bazal membranında kalınlaşma izlendi. Fruktoz grubunda ayrıca arteriol duvarında kalınlaşma izlendi. Sonuç: Her iki tip deneysel diyabette sıçan böbreklerinde benzer bulgular oluştuğu ve bu bulguların muhtemelen hipergliseminin oluşturduğu direkt ve/veya indirekt etkilere bağlı olarak geliştiği sonucuna varıldı.Öğe Deneysel diyabetin sıçan böbreklerinde meydana getirdiği histolojik değişiklikler üzerine melatoninin iyileştirici etkileri(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2005) Vardı, Nigar; Iraz, Mustafa; Öztürk, Feral; Uçar, Muharrem; Gül, Mehmet; Eşrefoğlu, Mukaddes; Otlu, AliÖz: Amaç: Bu çalışma, streptozotosin (STZ) ile oluşturulan diyabetik rat modelinde, sıçan böbreklerinde oluşan histolojik değişiklikler üzerine melatoninin iyileştirici etkilerinin araştırılması amacıyla planlandı. Gereç ve Yöntem: Çalışmada kullanılan Spraque-Dawley cinsi; 15 adet erişkin dişi sıçan: kontrol, diyabet (D) ve melatonin ile tedavi edilen diyabet (DM) gruplarına ayrıldı. Deneysel diyabet D ve DM gruplarında tek doz STZ'nin (45 mg/kg) intraperitoneal uygulanması ile oluşturuldu. Diyabet oluşturulduktan sonra, DM grubuna 8 hafta her gün 10 mg/kg melatonin i.p. olarak uygulandı. Deneyin sonunda sıçanların kan-glikoz seviyeleri ölçüldü. Örnekler rutin doku takibinden sonra, parafine gömüldü. Histokimyasal ve immunohistokimyasal boyamaların ardından, kesitler ışık mikroskopta incelendi. Bulgular: Diyabet grubundaki sıçanların, kontrol ve DM grubuna göre kan-glikoz düzeyleri önemli derecede yükselirken, vücut ağırlıkları belirgin şekilde azaldı. Diyabete bağlı olarak gelişen temel histolojik değişiklikler glomerul ve tubül bazal membranları ile epitel hücrelerinde gözlendi. Uygulanan melatonin tedavisiyle, bu bulguların önemli ölçüde hafiflediği tesbit edildi. Sonuç: Kronik melatonin uygulaması STZ ile sıçanlarda oluşturulan diyabetin neden olduğu böbrek hasarını azalttı. Bu yüzden melatoninin diyabetik böbrek hasarının gelişimini önleyeceğini veya bulguları hafifleteceğini düşünmekteyiz. Yine de diyabetik komplikasyonlar üzerindeki pozitif etkisini göstermek için uzun süreli kullanımlar ile ilgili daha ileriki çalışmalara ihtiyaç bulunmaktadır.Öğe Deneysel Diyabetin Sıçan Böbreklerinde Meydana Getirdiği Histolojik Değişiklikler+(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2006) Öztürk, Feral; Iraz, Mustafa; Eşrefoğlu, Mukaddes; Kuruş, Meltem; Gül, Mehmet; Otlu, AliThis study was designed to detect and evaluate the histochemical and immunohistochemical alterations in rat kidney histology following streptozotocin (STZ)-induced and fructose-induced experimental diabetes. Material and Methods: Fifteen male Sprague-Dawley adult rats were divided into three groups as control, STZ and fructose groups. STZ group rats received a single dose of STZ (45mg/kg) intraperitoneally. Fructose group rats were fed by tap water containing 10 % D-fructose for 8 weeks. At the end of eight weeks rats were killed, left kidneys were removed. Following routine tissue process, kidneys were embedded in paraffin. Histochemical and immunohistochemical stains were applied and the specimens examined by light microscope. Results: In both STZ and fructose groups histological changes were observad in the cortex. Increase of Basal membrane thickness in glomerule capillary, mesangial matrix, thickness in parietal layer of Bowman’s capsule and rare tubular basal membrane thickness were detected in both groups. In fructose group arteriol walls also showed increased thickness. Conclusion: We concluded that both STZ and fructose induced experimental diabetes led to similar findings in rat kidneys and these findings probably occur as direct and/or indirect results of hyperglisemia.Öğe Deneysel diyabetin sıçan endokrin pankreasında oluşturduğu morfolojik değişiklikler(Türkiye Klinikleri Tıp Bilimleri Dergisi, 2003) Vardı, Nigar; Uçar, Muharrem; Iraz, Mustafa; Öztürk, FeralÖz: Amaç: Diyabet, ß hücrelerinden salgılanan insülin hormonunun yetersiz miktarda ya da hiç salgılanmaması sonucu meydana gelen metabolik bir hastalıktır. Bu çalışmada; deneysel tip 1 diyabet oluşturulan ve tip 2 diyabet fizyopatolojisinin taklit edildiği sıçanlarda Langerhans adacıklarında oluşan morfolojik değişikliklerin, ışık mikroskopik seviyede araştırılması ve değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Materyal ve metod: Çalışmada kullanılan 15 adet erişkin Sprague- Dawley cinsi erkek sıçan, kontrol, streptozotosin (STZ) ve fruktoz gruplarına ayrıldı. STZ grubuna tek doz intraperitoneal 45mg/kg STZ uygulanarak deneysel tip 1 diyabet oluşturuldu. Fruktoz grubuna 8 hafta boyunca % 10 D-fruktoz içeren içme suyu verilerek, tip 2 diyabet fizyopatolojisi taklit edildi. 8 haftanın sonunda her 3 grup sakrifiye edilerek, pankreasları alındı. Rutin tesbit ve doku takibi sonrası ışık mikroskopik olarak incelendi.Bulgular: Serum-glikoz düzeyi, fruktoz grubunda 158.4 ± 28.8 mg/dl, STZ grubunda ise 445.8 ± 73.8 mg/d l olarak bulundu (p<0.05). Fruktoz ve STZ gruplarının her ikisinde de pankreasın ekzokrin bölümünde herhangi bir patoloji izlenmedi. Fruktoz ve kontrol grubuna göre, STZ grubunda adacıklar küçülmüş ve yapısı bozulmuştu. Aldehit- fuksin (A-F) ile boyanan preparatlarda, ß hücre granülleri STZ ve fruktoz gruplarının her ikisi de azalmıştı. Sonuç: Bu çalışma; STZ grubunda pankreas adacıklarının sınırlarının ve şeklinin bozulduğunu, ancak fruktoz grubunda adacık yapısının kontrole yakın olduğunu gösterdi. Buna rağmen her iki grupta da (STZ ve fruktoz)Öğe Effects of Benzo(a)pyrene and Ethanol on Morphology and Antioxidant Status and Transaminases in Rat Liver(2014) Emre, Mehmet Hanifi; Aktay, Göknur; Polat, Alaattin; Öztürk, FeralAbstract: Ethanol and benzo(a)pyrene cause an increase in lipid peroxidation either by producing the reactive oxygen species or decreasing the level of endogenous antioxidant enzymes that leads to cellular damage and cellular dysfunction. The aim of this study was to investigate both physiological and histological changes in liver tissue after administration of benzo(a)pyrene and ethanol. Male Sprague Dawley rats were divided into four groups. First group (control group). Second group treated with benzo(a)pyrene [B(a)P], third group treated with benzo(a)pyrene[B(a)P] plus ethanol (EtOH) and fourth group was given ethanol(EtOH). Superoxide dismutase (SOD), alanin aminotransferase (ALT), aspartat aminotransferase (AST), gamma-glutamyl transferase (GGT), glutathione (GSH), malondialdehyde (MDA) levels as well as histological examination were evaluated to demonstrate the liver response following administration of [B(a)P] and (EtOH) separately and together. SOD activities of the liver tissue in the experimental groups were decreased when compared to the first group. Activities of ALT, AST and GGT of the liver tissue in all experimental groups were found significantly higher than that of the first group. GSH levels of the liver tissue of the experimental groups were lower than the first group especially in fourth group. When we compared MDA levels among study groups, MDA levels of experimental groups were found significantly higher than the first group. Exposure [B(a)P] to resulted in hepatocellular changes in the periportal area and inflammatory cell infiltration . On the other hand, liver tissue in third group and fourth group, which was treated with [B(a)P] plus EtOH and EtOH alone respectively, showed seldom inflammatory cell infiltrations. [B(a)P] and EtOH administration alone or together discretely determined changes in the GSH, MDA levels and SOD ALT, AST and GGT enzyme activities in the liver tissues. Additionally, we noted [B(a)P] induced hepatocellular changes in the periportal area.Öğe Epidermal Growth Factor Receptor Expression in the Foreskin of Hypospadias Patients(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 2015) Gürbüz, Necla; Uğuralp, Sema; Öztürk, Feral; Kırımlıoğlu, HaleÖz: Amaç: Hipospadiasın etyolojisi genellikle belirsiz ve multifaktöriyeldir. Epidermal Büyüme Faktörü (EGF, Epidermal Growth Factor) akciğer ve barsak matürasyonunu hızlandırır, hücre proliferasyonunu kolaylaştırır, doku farklılaşmasını ve onkojenezi düzenler, epitel yüzeylerinin normal rejenerasyonu ve iyileşmesinde çok önemli rol oynar. Periüretral deride yetersiz EGF ekspresyonu bildirilmiştir. Çalışmamızın amacı hipospadiaslı çocukların sünnet derisindeki ve sünnet olan çocukların sünnet derisindeki EGFR ekspresyonlarını karşılaştırmaktı. Gereç ve Yöntem: Yedi sağlıklı çocuğun (sünnet sırasında alınmıştır) ve 7 hipospadiaslı çocuğun sünnet derileri epidermal büyüme faktörü reseptörü (EGFR) ekspresyonunun tespiti için boyanmıştır. Bulgular: Gruplar arasında sünnet derilerinin epidermisinde, düz kasında, stromasında, kan damarlarında ve fibroblastlarındaki EGFR ekspresyonu açısından anlamlı fark yoktu (p>0.05). Ancak hipospadias grubunda mast hücrelerinin sayısı artmıştı (p<0.05). Sonuç: Hipospadiaslı çocukların sünnet derisindeki ve sünnet olan çocukların sünnet derisindeki EGFR ekspresyonu farklı değildi. Fakat hipospadiaslı çocukların sünnet derilerinde mast hücrelerinin sayısı artmıştı. Mast hücrelerinin sayısındaki artışın altında yatan mekanizmaları açıklığa kavuşturmak için daha ileri hücresel çalışmalara gerek vardır.Öğe Hipospadias hastalarının sünnet derisinde epidermal büyüme faktörü reseptörünün ekspresyonu(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2015) Gürbüz, Necla; Uğuralp, Sema; Öztürk, Feral; Kırımlıoğlu, HaleAmaç: Hipospadiasın etyolojisi genellikle belirsiz ve multifaktöriyeldir. Epidermal Büyüme Faktörü (EGF, Epidermal Growth Factor) akciğer ve barsak matürasyonunu hızlandırır, hücre proliferasyonunu kolaylaştırır, doku farklılaşmasını ve onkojenezi düzenler, epitel yüzeylerinin normal rejenerasyonu ve iyileşmesinde çok önemli rol oynar. Periüretral deride yetersiz EGF ekspresyonu bildirilmiştir. Çalışmamızın amacı hipospadiaslı çocukların sünnet derisindeki ve sünnet olan çocukların sünnet derisindeki EGFR ekspresyonlarını karşılaştırmaktı. Gereç ve Yöntem: Yedi sağlıklı çocuğun (sünnet sırasında alınmıştır) ve 7 hipospadiaslı çocuğun sünnet derileri epidermal büyüme faktörü reseptörü (EGFR) ekspresyonunun tespiti için boyanmıştır. Bulgular: Gruplar arasında sünnet derilerinin epidermisinde, düz kasında, stromasında, kan damarlarında ve fibroblastlarındaki EGFR ekspresyonu açısından anlamlı fark yoktu (p>0.05). Ancak hipospadias grubunda mast hücrelerinin sayısı artmıştı (p<0.05). Sonuç: Hipospadiaslı çocukların sünnet derisindeki ve sünnet olan çocukların sünnet derisindeki EGFR ekspresyonu farklı değildi. Fakat hipospadiaslı çocukların sünnet derilerinde mast hücrelerinin sayısı artmıştı. Mast hücrelerinin sayısındaki artışın altında yatan mekanizmaları açıklığa kavuşturmak için daha ileri hücresel çalışmalara gerek vardır.Öğe Histopathological findings and the distribution of laminin and fibronectin in psoriatic skin(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2005) Eşrefoğlu, Mukaddes; Seyhan, Muammer; Aktaş, Akın; Gül, Mehmet; Öztürk, FeralÖz: Amaç: Yapılan bazı çalışmalarda psöriatik deride keratinosit proliferasyonu ve farklılaşmasında anahtar rol oynayabilecek bazı önemli bazal membran değişiklikleri olduğu gösterilmiştir. Laminin 1 zinciri ve fibronektin dağılımındaki değişiklikler keratinosit büyümesini etkileyerek psöriasisin başlamasından sorumlu olabilir. Bu görüş doğrultusunda çalışmamızda psöriatik deride dermis, epidermis ve dermo-epidermal bileşkedeki yapısal değişikliklerin yanısıra laminin ve fibronektin dağılım örneğini de incelemeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Ondört erkek psöriasis vulgaris hastası ve 6 sağlıklı gönüllü retrospektif olarak değerlendirildi. Psöriasisli hastalar kronik ve stabil plakları olan, tedavi almamış hastalardı. Kesitler haematoxylin ve eosin (H-E) ve periodic acid Schiff (PAS) yöntemleri ve laminin ve fibronektin kitleri kullanılarak immunohistokimyasal olarak boyandı. Bulgular: Psöriatik derinin histolojik incelenmesinde rete çıkıntılarında uzama, parakeratoz, epidermal intersellüler ödem, mononükleer hücrelerin epidermise geçişi ve dermiste mononukleer hücre infiltrasyonu saptandı. PAS yöntemiyle bazal membranda geniş kesintiler gözlendi. Psöriatik deride bazal membranda laminin zayıf, kesintili ve düzensiz bir dağılım örneği gösterdi. Fibronektin bazal membran altında belirgindi, dermisde fibriler veya retiküler bir boyanma örneği gösterdi. Sonuç: Çalışmamızın sonuçları psöriasisin patogenezinde bazal membran değişiklikleri ile birlikte laminin ve fibronektin dağılımındaki değişikliklerin önemli rol oynadığı hipotezini desteklemektedir. Başlık (İngilizce): Psöriatik deride histopatolojik bulgular ve laminin ve fibronektin dağıılımı Öz (İngilizce): Objective: Some previous studies have shown important modifications of the basement membrane of psoriatic skin, which could play a key role in alterations of keratinocyte proliferation and differentiation. Changes in distribution of the laminin 1 chain, together with fibronectin, might influence keratinocyte growth, and thus could be responsible for the initiation of psoriasis. In the view of these considerations, we have aimed to determine the expression pattern of laminin and of fibronectin, besides the structural alterations of the epidermis, dermis, and dermoepidermal junction in involved psoriatic skin. Material and methods: Fourteen male psoriasis vulgaris patients and 6 healthy volunteers were studied retrospectively. All psoriatic patients had chronic and stable psoriatic plaque, which had not been treated. Sections were stained with haematoxylin and eosin (H-E), and periodic acid Schiff (PAS) reagent, and were stained immunohistochemically using laminin and fibronectin kits. Results: Histological examination of psoriatic skin showed elongated rete ridges, parakeratosis, epidermal intercellular oedema, exositosis of mononuclear cells into the epidermis, and mononuclear cell inflammation in the dermis. PAS staining revealed the large interruptions of the basement membrane. In psoriatic skin samples, the staining of laminin showed discontinuous, weak, and an uneven disruption in the basement membrane. Staining for fibronectin was pronounced below the basement membrane and showed a reticular or fibrillar pattern in the dermis. Conclusion: The results of our study support the hypothesis that basement membrane alterations together with the alterations in the distribution pattern of laminin and fibronectin may play an important role in the pathogenesis ofpsoriasis.Öğe Kronik alkol tüketiminin sıçan pankreas mast hücrelerine etkileri(Erciyes Tıp Dergisi, 2002) Vardı, Nigar; Otlu, Ali; Öztürk, FeralÖz: Amaç: Bu çalışmada, kronik alkol tüketiminin sıçan pankreas mast hücreleri üzerine etkisi ışık mikroskopik seviyede incelendi. Materyal ve Metod: Çalışmada 51 adet Wistar albino erkek sıçan kullanıldı. Deney grubu %7.2 alkol içeren modiflye diyet (MSD) ile kontrol grubu ise alkolsüz MSD ile iki, dört ve altı ay beslendiler. Deney süresinin sonunda, pankreastan alman örnekler Bouin solüsyonu ile tesbit edildi. Kesitler, Hemotoksilen- Eozin ve Toluidin Blue yöntemleri ile bayandılar. Bulgular: Alkolik grupta, kontrol grubu ile karşılaştırıldığında, mast hücrelerinde degranülasyon ve hücre sayısında belirgin bir azalma gözlendi. Sonuç: Uzun süre kullanılan alkolün, sıçan pankreaslarında mast hücre mediatörlerinin salınmasına neden olarak, organdaki mast hücre sayısını azalttığı saptanmıştır. Başlık (İngilizce): The effect of chronic alcohol consumption on pancreas mast cells of rats Öz (İngilizce): Purpose: In this study the effect of chronic alcohol consumption on pancreas mast cells of rats was investigated at light microscopic levels. Material and Methods: The study was performed on male Wistar albino rats. The experimental group was fed with a modified liquid diet (MLD) containing 7.2 % ethanol for 2,4 and 6 months. Control rats were fed on isocaloric MLD with no ethanol. At the end of the experimental feeding period, samples were fixed in Bouin solution. The sections were stained with Heamatoxylen-Eosin and Toluidin Blue methods. Results: This study revealed that the number of mast cells was significantly reduced in the alcoholic group when compared with the control group. Mast cells also showed degranulation in the experimental group. Conclusion: We conclude that alcohol induced the secretion of mast cell mediators in the pancreas of the alcohol fed rats.Öğe Kronik nitrik oksit sentaz inhibisyonunun sıçan midesinde meydana getirdiği histolojik değişiklikler(Ege Tıp Dergisi, 2001) Öztürk, Feral; Fadıllıoğlu, Ersin; Yağmurca, Murat; Kuruş, Meltem; Vardı, Nigar; Emre, M. HanifiÖz: Bu çalışmada Wistar cinsi albino dişi sıçanlara iki hafta süreyle N?nitro-L-arginin metil ester (L-NAME) verilerek kronik nitrik oksit sentaz (NOS) inhibisyonu oluşturuldu ve midelerinde meydana gelen histolojik değişiklikler incelendi. 15 adet sıçan üç gruba ayrıldı. I. grup kontrol, II. ve III. gruplar deney gruplarını oluşturdu. L-NAME sıçanların içme suyuna karıştırılarak uygulandı; II. ve III.gruplara sırasıyla 100mg/L ve 500mg/L dozda verildi. İki haftanın sonunda, kontrol grubu ve deney gruplarından alınan mide korpus kesitleri ışık mikroskobunda incelendi. I. ve II. gruplarda mide kesitlerinde bütün tabakalar normal histolojik görünümde izlenirken, III. grubu oluşturan sıçanların mide mukozalarında yer yer bez lümenlerinde dilatasyon ve çevreleyen bez hücrelerinde atrofi; bezlerin bazal bölgelerinde pariyetal hücre yoğunlaşması izlendi. Korpus bezlerinin tamamında boyun mukus hücre salgılarının, I ve II. gruplarda periyodik-asit Schiff (PAS) pozitif, III. grupda PAS negatif reaksiyon verdikleri gözlendi. Sonuç olarak kronik NOS inhibisyonunun, sıçan mide mukozasında ışık mikroskopik değişikliklere neden olduğu saptandı.Öğe Microscopy of rat thoracic aorta in chronic ethanol intake(Turkish Journal of Medical Sciences, 2002) Öztürk, Feral; Vardı, Nigar; Cengiz, Nureddin; Eşrefoğlu, Mukaddes; Otlu, AliAbstract: The aim of this study was to determine the histological changes of the thoracic aorta in rats fed on alcohol for a period of 24 weeks. Twenty male Wistar rats were divided into two groups. The ethanol group (n=10) was fed on a modified liquid diet (MLD) containing 7.2% ethanol for 24 weeks. The control group (n=10) was fed on MLD without ethanol throughout the experiment. At the end of the 24 weeks, the carotid arteries of the rats were cannulated and their blood pressures were measured. Ethanol levels measured by using the NAD+/NADH enzyme-spectrophotometric method. Rats were killed by decapitation. 3 mm long segments of thoracic aortae were fixed in 10% neutral buffered formalin and investigated by light microscope, following routine tissue processing and staining. In the ethanol group, rats had increased systolic and diastolic blood pressures. In the tunica intima, there was no evidence of any alcohol-induced effect that could indicate disruption, but some of the rats showed focal changes in their tunica media. The elastic lamellae of the media were degenerated and fragmented. The aorta wall was thicker in these areas. The tunica adventitia was normal and showed no differences from that of the controls. Our results revealed that chronic alcohol intake degenerates media architecture in the rat thoracic aorta, causes fragmentation of elastic lamellae and destroys the lamellar unit.Öğe Muscle fiber types and their electron microscopic features in the intrinsic lingual muscles of the rabbit and the mouse(İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 2000) Eşrefoğlu, Mukaddes; Vuraler, Özgen; Öztürk, FeralÖz: Çalışmamızda fare ve tavşanın intrinsik dil kaslarının kas lifi tipleri ve bu liflerin elektron mi kroskopik özellikleri incelendi. Bu çalışmada dört adet beyaz fare ve dört adet tavşan kullanıldı. Dilden alınan parçalar gluteraldehidle ve osmium tetroksitle fikse edildi. Uranil asetat ve kurşun sitrat ile boyanan ince kesitler JEOL-100SX elektron mikroskopta incelendi. Tavşanda elektron mikroskopik özellikleri farklı olan iki tip kas lifi gözlendi. Bunlardan biri myofibriller arasında geniş çaplı mitokondri kolonları içermekteydi. Sarkoplazmik retikulum tubulleri geniş ve belirgindi. Diğer lif tipinde ise küçük çaplı az miktarda mitokondri kolonu bulunmaktaydı. Ancak sarkoplazmik retikulum tubulileri de az miktarda ve küçük çaplıydı. Farenin dil kaslarını oluşturan kas lifleri de birbirlerinden farklı özellikteydi. Bazı lifler myofibriller arasında paralel uzanan geniş çaplı mitokondri kolonlarını içermekteydi. Sarkoplazmik retikulum elemanları küçüktü. Bazıları ise belirgin ve geniş çaplı sarkoplazmik retikulum tubullerine sahipti. Mitokondrileri diğer lif tipinden daha azdı ve bunlar uzun diziler şeklinde organize olmamışlardı. Bazı liflerde mitokondri daha azdı, sarkoplamik retikulum tubulileri küçük ve belirsizdi. Mitokondri ve sarkoplazmik retikulumunun gelişim derecesinin ve organizasyon örneğinin farklı memelilerin farklı kas liflerinde değişken olabileceği sonucuna varıldı. Başlık (İngilizce): Tavşan ve farede intrensik lingual kas lifi tipleri ve bu liflerin elektron mikroskopik özellikleri Öz (İngilizce): In this study we investigated the muscle fiber types and their ultrastructural features in the intrinsic lingual muscles of the mouse and the rabbit. Four albino mice and four rabbits were used. Pieces of the tongues were fixed in gluteraldehyde and postfixed in osmium tetroxide. Ultrathin sections stained with uranyl acetate and lead citrate were examined in JEOL-100SX electron microscope. In the rabbit, two types of muscle fibers that varied in ultrastructural features were observed. One of these fibers had numerous mitochondria I columns of large diameter. Tubules of sarcoplasmic reticulum were large and prominent. The other type had fewer numbers of mitochondrial columns of small diameter. But tubules of sarcoplasmic reticulum were fewer and small in diameter. The muscle fibers that make up the mouse lingual muscles were not all identical also. Some of the muscle fibers consisted parallel rows of mitochondria of large diameter. The elements of sarcoplasmic reticulum were small. Some of them consisted prominent and large sarcoplasmic reticulum tubules. Mitochondria were fewer than that of the other fiber type, and these were not arranged as long rows. In some of them mitochondria were fewer and sarcoplasmic reticulum tubules were small. It is concluded that the organization pattern and development degree of mitochondria and sarcoplasmic reticulum may be variable in different muscle fiber types in different mammals.Öğe Psöriatik Deride Histopatolojik Bulgular ve Laminin ve Fibronektin Dağılımı(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2005) Eşrefoğlu, Mukaddes; Seyhan, Muammer; Aktaş, Akın; Gül, Mehmet; Öztürk, FeralYapılan bazı çalışmalarda psöriatik deride keratinosit proliferasyonu ve farklılaşmasında anahtar rol oynayabilecek bazı önemli bazal membran değişiklikleri olduğu gösterilmiştir. Laminin α1 zinciri ve fibronektin dağılımındaki değişiklikler keratinosit büyümesini etkileyerek psöriasisin başlamasından sorumlu olabilir. Bu görüş doğrultusunda çalışmamızda psöriatik deride dermis, epidermis ve dermo-epidermal bileşkedeki yapısal değişikliklerin yanısıra laminin ve fibronektin dağılım örneğini de incelemeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Ondört erkek psöriasis vulgaris hastası ve 6 sağlıklı gönüllü retrospektif olarak değerlendirildi. Psöriasisli hastalar kronik ve stabil plakları olan, tedavi almamış hastalardı. Kesitler haematoxylin ve eosin (H-E) ve periodic acid Schiff (PAS) yöntemleri ve laminin ve fibronektin kitleri kullanılarak immunohistokimyasal olarak boyandı. Bulgular: Psöriatik derinin histolojik incelenmesinde rete çıkıntılarında uzama, parakeratoz, epidermal intersellüler ödem, mononükleer hücrelerin epidermise geçişi ve dermiste mononukleer hücre infiltrasyonu saptandı. PAS yöntemiyle bazal membranda geniş kesintiler gözlendi. Psöriatik deride bazal membranda laminin zayıf, kesintili ve düzensiz bir dağılım örneği gösterdi. Fibronektin bazal membran altında belirgindi, dermisde fibriler veya retiküler bir boyanma örneği gösterdi. Sonuç: Çalışmamızın sonuçları psöriasisin patogenezinde bazal membran değişiklikleri ile birlikte laminin ve fibronektin dağılımındaki değişikliklerin önemli rol oynadığı hipotezini desteklemektedir.Öğe Radial arter aterosklerozunda antioksidan enzimler ve 6-sülfatoksimelatoninin rolü(2008) Cihan, Hasan Berat; Çolak, Cengiz; Nisanoğlu, Vedat; Öztürk, Çetin; Öztürk, Feral; Erdil, Nevzat; Battaloğlu, Bektaş; Ölmez, ErcümentÖz: Amaç: Çalışmamızda koroner arter cerrahisinde greft olarak kullanılan radial arterlerde aterosklerotik tutulum oranları ve radial arter aterosklerozu oluşumunda 6-sülfatoksimelatonin ve antioksidan enzimlerin etkileri araştırıldı. Çalışma planı: Koroner arter cerrahisinde radial arteri greft olarak kullanılan 25 hasta (22 erkek 3 kadın; ort. yaş 56±3; dağılım 42-67) çalışmaya alındı. Radial arter kesitlerinde histopatolojik olarak değişik derecede ateroskleroz saptanan 10 hastanın (grup 1) verileri, ateroskleroz saptanmayan 15 hastanın (grup 2) verileriyle prospektif olarak karşılaştırıldı. Hastaların yaş, cinsiyet, hipertansiyon, diabetes mellitus, obezite, sigara içme ve periferik arteryel hastalık varlığını içeren ateroskleroz risk faktörleri kaydedildi. Hastaların kan örnekleri alınarak ayrıntılı lipid profili (kolesterol, trigliserid, lipoprotein analizleri), C-reaktif protein (CRP) düzeyi ve antioksidan enzimleri (katalaz, glutatyon peroksidaz, süperoksid dismutaz) incelendi. İdrar örneklerinde 6-sülfatoksimelatonin düzeyleri saptandı. Bulgular: Histopatolojik incelemede, grup 1 hastaların dördünde derece 1 ateroskleroz tespit edilirken, üçünde derece 2, ikisinde derece 3, birinde derece 4 aterosklerotik değişiklikler görüldü. İki grupta serum total kolesterol, trigliserid, HDL-kolesterol, LDL-kolesterol, VLDL-kolesterol, lipoprotein (a) ve CRP düzeyleri benzer bulundu (p>0.05). Grup 1'deki serum apoprotein A ve apoprotein B düzeyi grup 2'den daha yüksekti (p<0.05). Ateroskleroz grubunda arter duvarındaki antioksidan enzim düzeyleri daha yüksek, idrar 6-sülfatoksimelatonin miktarı daha düşük olmakla birlikte, bunlar anlamlı farklılık oluşturmadı (p>0.05). Sonuç: Bu sonuçlar, istatistiksel olarak anlamlı olmamakla beraber, yüksek oksidatif stres ile birlikte düşük melatonin düzeylerinin radial arter aterosklerozunda rolü olabileceğini düşündürmektedir.Öğe Sıçanların sindirim ve solunum sistemlerindeki makrofajların histolojik yapıları(2008) Öztürk, Feral; Gül, Mehmet; Otlu, Ali; Çetin, Aslı; Eşrefoğlu, MukaddesAmaç: Bu çalışma, sıçanların sindirim ve solunum sistemlerinde yerleşmiş bağ dokusu makrofajlarını, akciğerdeki alveoler makrofajları ve karaciğer Kupffer hücrelerini ışık ve elektron mikroskobik olarak incelemek ve histolojik yapılarını birbirleriyle karşılaştırarak, farklı ve ortak morfolojik özelliklerini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Materyal ve Metod: Bu çalışmada İnönü Üniversitesi Deney Hayvanları Araştırma Laboratuvarından temin edilen sekiz adet Wistar cinsi erkek sıçan (200-280 gr) kullanıldı. Altı tanesine yedi gün süresince her gün intraperitoneal 3ml trypan blue solüsyonu enjekte edildi. İki tanesi ise kontrol olarak kullanıldı, herhangi bir işlem uygulanmadı. Sakrifiye edilen sıçanlardan alınan dokular rutin tespit ve doku takibi sonrasında histokimyasal olarak boyanarak ışık ve elektron mikroskobunda incelendi. Bulgular: Makrofajlar periton, dil, özofagus, ince ve kalın barsak submukozası ve adventisyasında damarlar çevresine yerleşmiş mavi sitoplazmik granüller içeren büyük hücreler olarak gözlendi. Karaciğerde Kupffer hücreleri, perisinüzoidal yerleşmiş küçük mavi granüllü hücreler olarak izlendi. Makrofajlar, trakeada, akciğerlerde bronş, bronşiol ve kan damarları çevresinde yerleşmiş hücreler olarak gözlendi. Elektron mikroskopta makrofajlar, oval, yuvarlak, plazmalemması girinti ve çıkıntılı hücreler olarak görüldü. Kupffer hücreleri ise uzun ve kısa sitoplazmik uzantılara sahip yıldız şeklinde hücreler olarak izlendi. Sonuç: Sindirim ve solunum sistemlerine yerleşmiş olan makrofajların morfolojik olarak birbirlerine benzedikleri sonucuna vardık.Öğe Sıçanların Sindirim ve Solunum Sistemlerindeki Makrofajların Histolojik Yapıları(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2008) Çetin, Aslı; Öztürk, Feral; Gül, Mehmet; Eşrefoğlu, Mukaddes; Otlu, AliBu çalışma, sıçanların sindirim ve solunum sistemlerinde yerleşmiş bağ dokusu makrofajlarını, akciğerdeki alveoler makrofajları ve karaciğer Kupffer hücrelerini ışık ve elektron mikroskobik olarak incelemek ve histolojik yapılarını birbirleriyle karşılaştırarak, farklı ve ortak morfolojik özelliklerini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Materyal ve Metod: Bu çalışmada İnönü Üniversitesi Deney Hayvanları Araştırma Laboratuvarından temin edilen sekiz adet Wistar cinsi erkek sıçan (200-280 gr) kullanıldı. Altı tanesine yedi gün süresince her gün intraperitoneal 3ml trypan blue solusyonu enjekte edildi. İki tanesi ise kontrol olarak kullanıldı, herhangi bir işlem uygulanmadı. Sakrifiye edilen sıçanlardan alınan dokular rutin tespit ve doku takibi sonrasında histokimyasal olarak boyanarak ışık ve elektron mikroskobunda incelendi. Bulgular: Makrofajlar periton, dil, özofagus, ince ve kalın barsak submukozası ve adventisyasında damarlar çevresine yerleşmiş mavi sitoplazmik granüller içeren büyük hücreler olarak gözlendi. Karaciğerde Kupffer hücreleri, perisinüzoidal yerleşmiş küçük mavi granüllü hücreler olarak izlendi. Makrofajlar, trakeada, akciğerlerde bronş, bronşiol ve kan damarları çevresinde yerleşmiş hücreler olarak gözlendi. Elektron mikroskopta makrofajlar, oval, yuvarlak, plazmalemması girinti ve çıkıntılı hücreler olarak görüldü. Kupffer hücreleri ise uzun ve kısa sitoplazmik uzantılara sahip yıldız şeklinde hücreler olarak izlendi. Sonuç: Sindirim ve solunum sistemlerine yerleşmiş olan makrofajların morfolojik olarak birbirlerine benzedikleri sonucuna vardık.