Yazar "Ataş, Halil" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 9 / 9
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Effects of the transcatheter closure of atrial septal defect on electrocardiographic and echocardiographic parameters six months after the closure(2017) Ataş, Halil; Cansel, Mehmet; Kurtoğlu, Ertuğrul; Pekdemir, Hasan; Özdemir, RamazanAbstract: Although percutaneous transcatheter atrial septal defect (ASD) closure (TCC) has been performed on adults for a long time there is limited data about the effects of the procedure in the literature and the majority of studies have been performed on children. The study purposed to evaluate the impact of TCC on cardiac remodeling, electrical changes and exercise capacity in adults. Transthoracic echocardiography and electrocardiography were performed one day before and six months after TCC in 27 consecutive patients who underwent successful TCC. Twenty-seven age and sex matched healthy subjects were used as control group. Right ventricular (RV) diameter (had decreased from 44±6.3 to 34±3.9; p<0.001), right atrial (RA) diameter (had decreased from 38±5.6 to 34±4.7; p<0.001), systolic pulmonary artery pressure (sPAP) (had decreased from 38±5.1 to 32±4.3; p<0.001) and P dispersion (Pd) times (had decreased from 59±9.9 to 45.2±16.3; p<0.001) significantly decreased in patients with ASD after TCC. However, these parameters obtained after TCC were still higher compared with parameters of healthy controls. There were not significant differences regarding QT dispersion (QTd) times between ASD patients before and after TCC and healthy controls. New York Heart Association (NYHA) functional class of patients with ASD was significantly improved after TCC. The findings of the present study indicate that although TCC leads to significant improvements regarding right heart dimensions and sPAP and Pd values of ASD patients; residual deterioration still persists up to 6 months after the procedureÖğe The evaluation of mean platelet volume levels in patients with idiopathic and ischemic cardiomyopathy: An observational study(Anadolu Kardiyoloji Dergisi, 2011) Açıkgöz, Nusret; Ermiş, Necip; Cansel, Mehmet; Ataş, Halil; Pekdemir, Hasan; Özdemir, RamazanÖz: Amaç: Kardiyomiyopati (KMP) kan stazı, trombosit aktivasyonu ve değişen koagülasyon durumu nedeniyle, artmış tromboemboli ile ilişkili bir hastalıktır. Biz, bu çalışmada iskemik ve idiyopatik KMP’li hastalarda ortalama trombosit hacmini (OTH) belirlemeyi ve onları kontrol grubuyla kıyaslamakla birlikte, KMP’li hastalarda OTH ile ekokardiyografik parametreler arasında bir ilişki olup olmadığını da belirlemeyi amaçladık. Yöntemler: Bu çalışma gözlemsel enine-kesitli çalışma olarak dizayn edildi. Çalışmaya idiyopatik KMP’li 35 hasta, iskemik KMP’li 35 hasta ve kontrol grubu 30 kişi olmak üzere toplam 100 birey dahil edildi. Çalışmaya katılan tüm bireylerin OTH değerleri ölçüldü ve tüm katılanlara transtorasik ekokardiyografi ve anjiyografik değerlendirme yapıldı. İstatistiksel analizler için Ki-kare testi, tek yönlü ANOVA ve Pearson korelasyon testleri kullanıldı. Bulgular: Çalışmamızda OTH değeri idiyopatik ve iskemik KMP’li hastalarda kontrol grubuna göre anlamlı olarak daha yüksek bulundu (9.03±1.3‘e karşın 8.77±0.9 ve 7.95±1.0 fl, sırasıyla, p<0.001). Ayrıca OTH değeri idiyopatik KMP’li hastalarda iskemik KMP’li hastalara göre daha yüksekti, ancak bu yükseklik istatistiksel olarak anlamlı değildi (p=0.328). Çalışmamızda OTH değeri ile sol ventrikül diyastol sonu ve sistol sonu çap (r=0.369, p<0.0001; r=0.325, p=0.001, sırasıyla) ve sol atriyal çap (r=0.403, p<0.0001) değerleri arasında pozitif ilişki sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu arasında negatif ilişki bulundu (r=-0.392, p<0.0001). Sonuç: Hem idiyopatik hem iskemik KMP’li hastalarda kontrollerle kıyaslandığında daha yüksek olan OTH değerleri, KMP’li hastaların etiyolojisi ne olursa olsun, trombosit agregasyonuna eğilimini gösterir. Ayrıca, bu hastalarda genişlemiş ve bozulmuş sol ventrikül ile artmış OTH değerleri arasında bir ilişki olabilir.Öğe Hipertansiyonu olan ve olmayan koroner arterleri normal hastalarda ortalama trombosit hacminin karşılaştırılması(MN Kardiyoloji, 2010) Açıkgöz, Nusret; Ermiş, Necip; Yağmur, Julide; Çuğlan, Bilal; Ataş, Halil; Özdemir, RamazanÖz: Hipertansiyon (HT) vasküler hastalıklar için bilinen önemli bir risk faktörüdür. HT’da trombosit aktivasyonunun varlığı iyi bilinmektedir. Ortalama trombosit hacmi (OTH) trombosit aktivasyonunun bir göstergesidir. Biz bu çalışmada, HT’u olan hastalarda trombosit aktivasyonunun varlığını desteklemek için anjiyografik olarak koroner arterleri normal HT’u olan ve olmayan hasta gruplarında OTH’ ni kıyaslamayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya anjiyografik olarak kanıtlanmış normal koroner arterleri olan 80 hasta alındı. Bu hastalar HT’u olan (n=40) ve olmayan (n=40) şeklinde iki gruba ayrıldı. Tüm hastaların OTH değerleri ölçüldü. Bulgular: Her iki grup arasında yaş, cinsiyet ve diğer demografik özellikler açısından fark saptanmadı (p>0,05). Ayrıca her iki grup OTH değeri açısından kıyaslandığında gruplar arasında istatistiksel olarak fark saptanmadı (8,21± 0,63 karşın 8,17±0,69 fl, sırasıyla; p=0,81). Sonuç: Koroner arter hastalığı gelişmemiş HT hastalarında sadece OTH değeri trombosit aktivasyonun varlığını göstermede yetersiz gibi gözükmektedir. Başlık (İngilizce): The comparison of mean platelet volume in patients with normal coronary arteries with and without hypertension Öz (İngilizce): Hypertension (HT) is an important risk factor known for vascular diseases. The presence of platelet activation in hypertension is well known. Mean platelet volume (MPV) is an indicator of platelet activation. In this study, we aimed to compare MPV in patients with or without HT all having angiographically proven normal coronary arteries, in order to confirm the presence of platelet activation in HT. Material and Method: 80 patients having angiographically proven normal coronary arteries were included in the study. The patients were classified into two groups according to the presence of HT, as the hypertensive group (HTG, n=40) and the non-hypertensive group (NHTG, n=40). MPV values were obtained from all patients. Results: No significant difference was found between the groups in terms of age, gender and other demographic characteristics (p>0.05). Both groups were also compared in terms of MPV value and no statistically significant difference was detected between the groups (8.21 ± 0.63 to 8: 17 ± 0.69 fl, respectively; p = 0.81). Conclusion: MPV value alone remains inadequate in showing the presence of platelet activation in patients with hypertension not having coronary artery diseaseÖğe Impaired heart rate variability in patients with mitral annular calcification: An observational study(2013) Kurtoğlu, Ertuğrul; Aktürk, Erdal; Korkmaz, Hasan; Ataş, Halil; Çuğlan, Bilal; Pekdemir, HasanAbstract: Amaç: Çalışmanın amacı mitral annüler kalsifikasyonu (MAK) olan hastalarda kalp hızı değişkenliği (KHD) parametrelerini incelemektir. Yöntemler: Çalışma enine kesitli gözlemsel amaçlı planlandı. Ekokardiyografik olarak MAK tespit edilmiş 50 hasta ile MAK'ı olmayan 50 hasta çalışmaya dahil edildi. Tüm hastalara iki boyutlu transtorasik ekokardiyografi ve KHD analizi için 24 saatlik Holter monitorizasyonu uygulandı. İstatistiksel analiz için Student-t, Mann-Whitney U ve Ki-kare testleri kullanıldı. Bulgular: Hipertansiyon ve koroner arter hastalığı MAK grubunda kontrol grubuna göre daha yüksekti. Ortalama RR süresi, SDNN, SDANN, SDNN indeksi, pNN50 ve RMSSD’yi içeren tüm HRV parametreleri MAK grubunda kontrol grubuna göre azalmış saptandı (p<0,05). Hipertansiyon alt grubunda, ortalama RR süresi dışında diğer tüm HRV parametreleri MAK’lı hastalarda MAK’ı olmayanlara göre azalmış saptandı. Hipertansiyon olmayan hasta alt grubunda ise, tüm HRV parametreleri MAK’lı hastalarda MAK’ı olmayanlara göre yine azalmış saptandı (p<0,05). Koroner arter hastalığı olan hastaların alt grubunda, ortalama RR süresi, pNN50 ve RMSSD dışında tüm HRV parametreleri MAK’lı hastalarda MAK’ı olmayanlara göre düşük saptandı (p<0,05). Koroner arter hastalığı olmayan hastaların alt grubunda ise tüm HRV parametrelerinin MAK’lı hastalarda MAK’ı olmayanlara göre düşük olduğu saptandı (p<0,05). Sonuç: Bu çalışmadaki bulgular MAK'lı hastalarda azalmış parasempatik aktiviteyle birlikte artmış sempatik aktivasyona işaret eden baskılan- mış KHD'yi göstermektedir.Öğe Mean platelet volume in patients with idiopathic and ischemic cardiomyopathy (Authors Reply)(Anadolu Kardiyoloji Dergisi, 2013) Açıkgöz, Nusret; Ermiş, Necip; Yağmur, Jülide; Cansel, Mehmet; Ataş, Halil; Pekdemir, Hasan; Özdemir, RamazanMean platelet volume in patients with idiopathic and ischemic cardiomyopathy (Author`s Reply)Öğe Perkutan transkateter yolla kapatılan erişkin sinüs ritmindeki sekundum tip atriyal septal defektlerin klinik elektrokardiyografik ve ekokardiyografik etkileri(İnönü Üniversitesi, 2007) Ataş, HalilAmaç: Sinüs ritmindeki erişkin sekundum tip ASD hastalarında perkutan transkateter kapatma sonrası erken dönemde klinik elektriksel ve ekokardiyografik etkilerin araştırılması planlandı. Gereç ve Yöntem: Perkutan transkateter kapatma işlemi yapılan 27 hasta işlem öncesi ve işlemden 6 ay sonra klinik elektrokardiyografik ve ekokardiyografik parametrelerle incelendi ve hem işlem öncesi hem de 6. ay sonunda 27 sağlıklı gönüllüden oluşan kontrol grubuyla karşılaştırıldı. Çalışmaya alınan tüm hastaların klinik olarak karşılaştırılması NYHA fonksiyonel sınıfıyla yapıldı. Hastaların EKG daki P dalga dispersiyonu, QT ve QTC dispersiyonları karşılaştırıldı. Ekokardiyografik olarak tüm hastaların RV , RA ve SPAP ları işlem öncesi ve işlem sonrası karşılaştırıldı. bu parametrelerin korelasyon analizleri yapıldı. Elde edilen değerler işlem öncesi ve sonrası sağlıklı kontrol grubuyla karşılaştırılarak işlemin etkileri araştırıldı. Bulgular: ASD hastalarının Kapatma öncesi ve kapatma sonrası EKG bulguları incelediğinde p dispersiyonunda (59.0±9.9; 45,2±16.3 P <0.001) istatiksel olarak anlamlı bir azalma görüldü. Minumum ve maksimum p dalga sürelerinde de kapatma sonrası istatiksel olarak anlamlı şekilde azalma görüldü. Aynı durum QT ,QTC süreleri ve dispersiyonunda söz konusu değildi. QTd da (38,8±12.3 ; 33.10±16.9 P=0,184),QTc dispersiyonu(44.,8±14,2; 37,3±16,5; p=0.115) saptandı. Perkutan transkateter kapatma işlemi öncesi ve sonrası anlamlı fark bulunan p dispersiyonu, RV çapları, RA çaplarının korelasyon analizi yapıldı. Buna göre kapatma sonrası RV(0.54, P=0.04) ve RA(0.45, P=0.03) çaplarındaki azalma ile pulmoner arter basınçtaki azalma arasında pozitif korelasyon saptandı. Klinik iyileşmeyi değerlendirebilmek için perkutan kapatma öncesi ve sonrası efor kapasiteleri karşılaştırıldı. Hastaların NYHA fonksiyonel sınıflamasında istatiksel olarak anlamlı düzelme görüldü. Tedavi öncesi hastaların %85,2 NYHA sınıf 2 olarak değerlendirilirken tedavi sonrası bu oran % 63 e düştü. Bu farklılık istatiksel olarak anlamlıydı.(p=0.031). Kapatma öncesi ve sonrası düzelme görülen parametreler kontrol grubuyla kıyaslandığında ASD hastaları ile kontrol grubu arasındaki farkların kapatma sonrası azalmakla birlikte devam ettiği görüldü. SONUÇ: Perkutan transkateter kapatma sonucunda Pd, SPAP, RV ve RA çapları ve efor kapasitesinde anlamlı düzelme görüldü. QT, QTC dispersiyonunda anlamlı fark bulunamadı. SPAP düzelme ile RV ve RA çaplarındaki düzelme arasında pozitif korelasyon saptandıÖğe Prehipertansif hastalarda atriyal ileti süresinin doku Doppler ekokardiyografi ve P dalga dispersiyonu ile değerlendirilmesi(Türk Kardiyoloji Derneği Arşivi, 2010) Ermiş, Necip; Açıkgöz, Nusret; Yaşar, Erdoğan; Taşolar, Hakan; Yağmur, Jülide; Cansel, Mehmet; Ataş, Halil; Pekdemir, Hasan; Özdemir, RamazanÖz: Amaç: Prehipertansiyon gelecekte gelişebilecek hipertansiyon için öngördürücüdür ve artmış kardiyovasküler morbidite ve mortalite riski taşır. P dalgası dispersiyonu (PD) ve doku Doppler ekokardiyografi (DDE) ile gösterilebilen atriyum içi/atriyumlar arası ileti zamanı uzaması atriyum fibrilasyonu gelişimi ile ilişkilidir. Çalışmamızda prehipertansif hastalarda atriyal ileti zamanını PD ve DDE ile değerlendirmeyi amaçladık. Çalışma planı: Çalışmamızda prehipertansif 46 hastada (22 erkek, 24 kadın; ort. yaş 56.5±12.3) ve normotansif 39 sağlıklı gönüllüde (19 erkek, 20 kadın; ort. yaş 55.8±11.7) P dalga süresi ve dispersiyonu 12 derivasyonlu elektrokardiyografi ile ölçüldü ve atriyal elektromekanik çiftleşme aralığı (PA) DDE ile değerlendirildi. Bulgular: Maksimum P dalga süresi (Pmaks) ve PD prehipertansiflerde kontrol grubuna göre daha uzun bulundu (Pmaks için 110.1±13.8 ve 91.4±7.7 msn, p<0.001; PD için 55.7±11.1 ve 36.8±5.7 msn, p<0.001). Lateral ve septal mitral halkalardan ölçülen atriyal PA kontrol grubuna kıyasla prehipertansif grupta daha uzun idi (Lateral PA için 76.5±10.1 ve 65.4±10.4 msn, p<0.001; septal PA için 59.0±6.4 ve 53.5±7.5 msn, p=0.002). Hem atriyumlar arası (lateral PA-triküspit PA) hem de atriyum içi (septal PA-triküspit PA) ileti zamanları prehipertansif grupta kontrol grubuna kıyasla uzamış bulundu (sırasıyla 25.8±9.3 ve 17.0±9.5 msn, p<0.001; 9.2±3.7 ve 6.7±3.0 msn, p=0.008). Korelasyon analizinde, Pmaks ve PD atriyumlar arası (sırasıyla r=0.38, p<0.001 ve r=0.40, p<0.001) ve atriyum içi (sırasıyla r=0.31, p=0.01 ve r=0.38, p<0.001) elektromekanik gecikme ile anlamlı ilişki gösterdi. Sonuç: Atriyal elektromekanik çiftleşme zamanı ve PD’nin prehipertansiflerde anlamlı derecede uzamış olması, prehipertansif hastalarda atriyum fibrilasyonu gelişme riskine işaret edebilir.Öğe Relationship of urocortin 2 with systolic and diastolic functions and coronary artery disease an observational study(Anadolu Kardiyoloji Dergisi-The Anatolian Journal of Cardiology, 2012) Topal, Ergün; Yağmur, Jülide; Otlu, Barış; Ataş, Halil; Cansel, Mehmet; Açıkgöz, Nusret; Ermiş, NecipObjective: The urocortin (Ucn) hormones have many important roles in the cardiovascular system. Apart from systolic dysfunction (SD), there is no sufficient data on the relationship between serum Ucn-2 and diastolic dysfunction (DD), or coronary artery disease (CAD). We investigated serum Ucn-2 levels in SD, DD, and CAD. Methods: In this observational cross-sectional study, study population was enrolled among outpatients who underwent coronary angiography with the pre-diagnosis of CAD. By examining the echocardiography 86 subjects were selected to study after coronary angiography. The subjects distributed over three groups to investigate the relationship between serum Ucn-2 and SD according to their ejection fraction (EF): subjects with moderate to severe SD (Group A, EF=33.6%), subjects with mild to moderate SD (Group B, EF=46.1%), and those without SD (Group C, EF=64.5%). Apart from these groups, the serum Ucn-2 levels were compared between subjects with and without DD (EF≥45%), and also compared between subjects with and without CAD (EF≥55%). Statistical analyses were performed using one-way ANOVA, Kruskal-Wallis, Chisquare, Mann-Whitney U, Spearman correlation and multiple regression analyses tests. Results: Serum Ucn-2 levels were decreased in Group A and were increased in Group B compared to Group C (9.4±3.4, 12.8±3.6 vs. 10.4±3.9 pg/ mL, respectively, p=0.003). Unlike SD; there was no significant difference in serum Ucn-2 levels between subjects with and without DD (11.4±4.1 vs 11.7±3.9 pg/mL, p=0.8) or CAD (10.7±4.7 vs 10.2±3.2 pg/mL, p=0.7). Conclusion: Ucn-2 is elevated in mild to moderate SD. But, DD (impaired relaxation pattern), or CAD (without myocardial infarction) seems to have no effect on Ucn-2 hormone levels.Öğe Relationship of urocortin-2 with systolic and diastolic functions and coronary artery disease: An observational study(2012) Topal, Ergün; Otlu, Barış; Ataş, Halil; Cansel, Mehmet; Açıkgöz, Nusret; Ermiş, NecipAbstract: Amaç: Urocortin (Ucn) hormonları kardiyovasküler sistemde önemli rol oynamaktadır. Sistolik işlev bozukluğu (SD) dışında, diyastolik işlev bozukluğu (DD) veya koroner arter hastalığının (KAH) serum Ucn-2 ile ilişkisine dair yeterli veri bulunmamaktadır. Bu çalışmamızda SD, DD ve KAH’da serum Ucn-2 düzeyini araştırdık. Yöntemler: Bir gözlemsel enine-kesitli olan bu çalışmanın popülasyonu KAH ön tanısı ile koroner anjiyografi işlemine alınan bireyler arasından belirlendi. Koroner anjiyografi sonrası ekokardiyografi yapılarak 86 kişi seçildi. Ucn-2 ile SD arasındaki ilişkiyi araştırmak için ejeksiyon fraksiyonu (EF) farklı üç grup oluşturuldu: orta-ileri düzey SD olanlar (Grup A, EF=%33.6), hafif-orta SD olanlar (Grup B, EF=%46.1) ve SD olmayanlar (Grup C, EF= %64.5). Ayrıca, DD sahip olan ve olmayanlar (EF? %45) arasında ve KAH’ı olan ve olmayanlar (EF? %55) arasında da Ucn-2 düzeyi karşılaştırıl- dı. İstatistiksel analizde tek yönlü ANOVA, Kruskal-Wallis, Ki-kare, Mann-Whitney U, Spearman korelasyon ve çoklu regresyon testleri kullanıldı. Bulgular: Grup C’ye göre, Ucn-2 düzeyinin Grup A’da azaldığı ve Grup B’de arttığı saptandı (Grup A, B ve C’de sırasıyla Ucn-2; 9.4±3.4, 12.8±3.6 ve 10.4±3.9 pg/mL, p=0.003). SD’den farklı olarak; Ucn-2 düzeyi bakımından, DD olan ve olmayanlar arasında (11.4±4.1 ve 11.7±3.9 pg/mL, p=0.8) veya KAH olan ve olmayanlar arasında (10.7±4.7 ve 10.2±3.2 pg/mL, p=0.7) anlamlı bir fark saptanmadı. Sonuç: Serum Ucn-2 düzeyi hafif-orta sistolik disfonksiyonda yükselmektedir. Ancak, DD (azalmış gevşeme bozukluğu) veya KAH’ın (miyokart enfarktüsü olmadan) serum Ucn-2 düzeyini etkilemediği görülmektedir.