Yazar "But, A. Kadir" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 20
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Akut normovolemik hemodilüsyonun koroner arter bypass cerrahisinde etkileri(Türk Göğüs Kalp Damar Cerrahisi Dergisi, 2005) Karaaslan, Kazım; Durmuş, Mahmut; But, A. Kadir; Ersoy, M. Özcan; Arınç, HüseyinÖz: Amaç: Bu çalışmada akut normovolemik hemodilüsyonun koroner arter bypass cerrahisi geçirecek olgularda, hemodinami, doku oksijenizasyonu, allojenik kan transfüzyonu ihtiyacı ve operasyon sonrası yirmi dört saatteki mediastinal drenaj miktarına etkileri karşılaştırıldı. Materyal ve Metod: Otuzüç olgu çift kör randomize olarak iki gruba ayrıldı. Hemodilüsyon grubundaki (G1, n = 16) olgulardan, anestezi indüksiyonunu takiben hemotokrit < %35 oluncaya kadar bir veya iki ünite kan alındı. Aynı anda periferik venden kolloid infüzyonu ile volüm replasmanı sağlandı. Kontrol grubuna (G2, n = 17) ek işlem yapılmadı. Hemodinamik, oksijenizasyon ve hematolojik parametreler indüksiyon öncesi, pulmoner arter kateteri takıldıktan sonra, kan alma işlemi bittikten 5 dakika sonra veya kontrol grubunda indüksiyondan 40 dakika sonra, protamin sonrası, postoperatif 6. ve 24. saatte değerlendirildi. Bulgular: Veriler neticesinde pompa öncesi %29-30, pompa sırasında %18-20, pompa çıkışı ve operasyon sonrası dönemde ise %24-26 hemotokritin tolere edilebileceği görüldü. Hemodilüsyon ile paralel olarak pulmoner ve sistemik vasküler rezistansların düştüğü, kalp hızı artışı olmaksızın kardiyak indeks artışının gerçekleştiği gözlendi. Hemodilüsyon sonrasında erken dönemde doku oksijenizasyonunun bozulmadan korunduğu, ekstübasyon sonrası dönemlerde ise kontrol grubunda daha fazla olmak üzere, laktat değerlerinde artmalar, mikst venöz oksijen satürasyonunda ise azalmalar olduğu kaydedildi. İstatistiksel olarak farklılık olmamasına rağmen, G1 ile kıyaslandığında G2’de mediastinal drenaj %11.3, allojenik kan transfüzyonu ihtiyacı ise %31.5 oranında daha fazla bulundu. Sonuç: Koroner arter bypass cerrahisi geçirecek olgularda akut normovolemik hemodilüsyonun, hemodinami ve oksijenizasyonda ek bozulmalara yol açmadan kullanılabileceği kanısına varıldı.Öğe Aort yetersizliğinin eşlik ettiği bir feokromositoma hastasında anestezi yaklaşımı (Olgu sunumu)(Türk Pediatri Arşivi, 2002) But, A. Kadir; Durmuş, Mehmet; Gedik, Ender; Karaaslan, Kazım; Toprak, H. İlksen; Ersoy, M. ÖzcanAbstract: Pheochromocytoma is an uncommon neuroectodermic tumour of adrenal medulla. Additional cardiac problems malta anaesthesia management of pheochromocytoma more complicated. We aimed to present the anaesthetic management of pheochromocytoma patient with aortic valve insufficiency (AVI). A 45 years-old, 6.5 kg, female patient with third degree of AVI was admitted for pheochromocytoma surgery. Before surgery, she was pre-treated with phenoxybenzamine and nicardipine for a week. In the operation room, thoracic epidural analgesia was maintained with 10 mL 0.5 % bupivacaine loading dose, followed by 5 mL 0.5 % bupivacaine for every hour during surgery. Then anaesthesia ivas induced with midazolum, droperidol, fentanyl, vecuronium, metoprolol and lidocaine. High dose fenlanyl anaesthesia ivith 0.5-1.5 % isoflurane were preferred for maintenance of anaesthesia. Haemodynamic stability was obtained with this anaesthesia management with lower dose vasodilators until, tlie resection of adrenal mass. After the resection, severe hypotension was controlled with inotropic agents. Surgery was completed uneventfully and patient was transferred to ICU. In phaeochromoytoma cases with. AVI, we think that appropriate (uiuesthetic approach is the thoracal epidural analgesia and high dose fentanyl anaesthesia with support of vasodilatators or vasoactive agents.Öğe Atan kalbe baypas cerrahisi uygulanan adrenal yetmezlikli olguda anestezik yaklaşım(Türk Anestezi ve Reanimasyon Dergisi, 2008) Erdil, Feray; Begeç, Zekine; Öztürk, Erdoğan; But, A. Kadir; Nisanoğlu, Vedat; Ersoy, M. ÖzcanÖz: Glukokortikoidler fizyolojik ve cerrahi stres durumunda homeostazisi sağlamak için adrenal korteksten yüksek miktarlarda salınır. Ancak, adrenal yetmezliği olan olgularda, anestezi ve cerrahi strese ya da glikokortikoid tedavisinde yetersizliğe bağlı yaşamı tehdit eden adrenal kriz gelişebilir. Bu olgu sunumunda, Cushing Sendromuna bağlı bilateral adrenalektomi ameliyatı geçirmiş ve uzun yıllar glikokortikoid tedavisi alan bir olguda, atan kalpte baypas cerrahisi sırasında başarılı şekilde uygulanan anestezi tekniği ve kortizol tedavisi tartışılmıştır.Öğe Deksmedetomidinin sevofluran minimum alveolar anestezik konsantrasyonlarına etkisi(Türk Anestezi ve Reanimasyon Dergisi, 2005) Durmuş, Mahmut; But, A. Kadir; Erdem, Tuba B.; Doğan, Zafer; Ersoy, M. ÖzcanÖz: Amaç: Dexmedetomidin bir a2-adrenoreseptor agonistidir ve total intravenöz anestezi ve inhalasyon anestezisi sırasında anestezik ihtiyacını azaltır. Bu çalışmanın amacı, anestezi indüksiyonundan önce uygulanan deksmedetomidinin sevofluran minimum alveolar anestezik konsantrasyonunu, endotrakeal entübasyon (MAKEE) ve cilt insizyonu (MAK) için azaltıp azaltmadığını değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Olgular MAKEE ve MAK çalışma alt gruplarına ayrıldı. İki gruptada elektif cerrahi planlanan 30 olgu çalışmaya dahil edildi. Olgulara anestezi indüksiyonundan önce premedikasyon uygulanmadı ve rastgele iv salin %0.9 (Grup I, n=15 her çalışma alt grubunda) veya dexmedetomidin 10 µg kg-1 bolus + 1 µg kg-1 saat-1 infüzyon (Grup II, n=15 her çalışma alt grubunda) verilmesi planlandı. Bulgular: Grup I ve II'de median ve % 95 güvenilirlik limiti sırası ile sevofluran MAKEE için 3.06 (2.89-3.25) ve 2.69 (2.52-2.84) ve sevofluran MAK'ı için 2.21 (2.09-2.34) ve 1.96 (1.84-2.09) olarak saptandı. Sonuç: Gruplar arasında sevofluran MAKEE ve MAK değerleri açısından anlamlı fark saptanmadı. Bu hasta gurubunda, deksmedetomidinin endotrakeal entübasyon ve cilt insizyonu sırasında MAK'ı azaltıcı etkisinin olmadığı kanısına varıldı.Öğe Dilate kardiyomiyopatide kombine spinal-epidural anestezi ( Olgu sunumu )(1998) Toğal, Türkan; Türköz, Ayda; Kafkasyalı, Ayşe; But, A. Kadir; Ersoy, M. ÖzcanÖz: Dilate kardiyomiyopatili bir gebede sezaryende anestezi uygulamasını rapor ettik. Dispne ve göğüs ağrısı şikayeti olmayan hastaya hemodinamik stabilizasyon için dijital preparatı verilmekteydi. Hastada kombine spinal-epidural blok başarıyla uygulandı. Operasyon sırasında annede ve bebekte belirgin bir kardiyovasküler ve respiratuar değişiklik izlenmedi. Dilate kardiyomiyopatili sezaryenda kombine spinal-epidural anestezi annedeki kardiyovasküler değişiklikleri azaltmak ve yenidoğanı solunum depresyonundan korumak için kullanılabilir.Öğe Epinefrinin oluşturduğu hemodinamik yanıtadeksmedetomidin ve midazolam sedasyonunun etkisi(Anestezi Dergisi, 2007) Erdil, Feray; But, A. Kadir; Toprak, Hüseyin İlksen; Öztürk, Erdoğan; Ersoy, M.ÖzcanÖz: Amaç: Septoplastilerde midazolam ve deksmedetomidin sedasyonunun; epinefrin içeren lokal anestezik (LA) infiltrasyonunun oluşturduğu hemodinamik yanıt ve postoperatif analjezik gereksinimi üzerine etkilerini incelemektir. Yöntem: Çalışmamız lokal anestezi ile septoplasti yapılacak 45 olguda gerçekleştirildi. Olgulara Ramsay sedasyon skoru 3-4 olacak şekilde deksmedetomidin (Grup D, n= 25) ve midazolam (Grup M, n=20) verildi. Olguların ortalama arter basıncı (OAB), kalp atım hızı (KAH), ve verbal ağrı skoru (VRS) operasyon öncesi, sedasyon ajanlarının uygulanması, epinefrinli LA infiltrasyonunu takiben ve operasyon sırasında kaydedildi. Postoperatif 1, 2, 4, 6, 12, ve 24. saatlerde O AB, KAH ve olguların ağrıları visual analog skala (VAS) ile değerlendirildi. İlk analjezik gereksinim zamanı ve total diklofenak tüketimleri kaydedildi. Bulgular: Grup D'de, O AB intraoperatif 10. dk'dan itibaren, KAH ise deksmedetomidin yükleme sonrası, intraoperatif20 ve 30. dk ile postoperatif 1. saatte giriş değerine göre anlamlı olarak azaldı (p<0.05). Grup M de, O AB yükleme sonrası ve postoperatif 2. saatten itibaren giriş değerlerine göre anlamlı düşükken, KAH yükleme sonrasından intraoperatif 30. dk'ya kadar anlamlı arttı (p<0.05). Gruplar arası değerlendirmede; Grup D'de O AB, intraoperatif 30 .dk' ya kadar ve postoperatif 1, 4, 24. saatte, KAH ise yükleme sonrasından intraoperatif 30. dk'ya kadar Grup M ye göre anlamlı düşüktü (p<0.05). Total diklofenak tüketimi Grup D' de M'ye göre anlamlı azdı ve ilk analjezik gereksinim zamanı daha uzundu (p<0.05). Postoperatif VAS değerleri Grup D'de M'ye göre anlamlı olarak düşüktü (p<0.05). Sonuç: Septoplasti ameliyatlarında, deksmedetomidin sedasyonunun epinefrinli LA infiltrasy onuna hemodinamik yanıtı daha iyi baskılaması ve postoperatif dönemde etkili analjezi sağlaması nedeniyle, midazolama kıyasla tercih edilebileceği kanısına varıldı.Öğe Heparin direnci (Olgu sunumu)(2003) Toprak, Hüseyin İlksen; But, A. Kadir; Borazan, Hale; Ersoy, M. ÖzcanMekanizması tam olarak bilinmeyen heparin direnci, klinikte değişkenlik gösteren şiddetlerde karşımıza çıkmaktadır. Bu sunuda, intraoperatif dönemde normal antitrombin III düzeyi ve trombosit sayısına rağmen kardiyopulmoner bypass öncesinde yüksek doz heparin (15 mg/kg) verilen heparin direncine sahip bir olguyu sunmayı amaçladık.Öğe Heparin Direnci (Olgu Sunumu)(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2003) Toprak, Hüseyin İlksen; But, A. Kadir; Borazan, Hale; Ersoy, M. ÖzcanMekanizması tam olarak bilinmeyen heparin direnci, klinikte değişkenlik gösteren şiddetlerde karşımıza çıkmaktadır. Bu sunuda, intraoperatif dönemde normal antitrombin III düzeyi ve trombosit sayısına rağmen kardiyopulmoner bypass öncesinde yüksek doz heparin (15 mg/kg) verilen heparin direncine sahip bir olguyu sunmayı amaçladıkÖğe İnternal juguler ven kanülasyonunda prilokain-lidokain krem uygulamasının prilokain HCI infiltrasyonu ile karşılaştırılması(2005) Köroğlu, Ahmet; Çiçek, Müslüm; But, A. Kadir; Toprak, Hüseyin İlksen; Ersoy, Mehmet ÖzcanÖz: Bu çalışmada, internal juguler ven (İJV) kanülasyonu için farklı sürelerde uygulanan prilokain-lidokain kremin analjezi, işlem kalitesine etkisinin değerlendirilmesi ve prilokain HCI infiltrasyonu ile karşılaştırılması amaçlandı. Operasyon öncesi IJV kanülasyonu yapılacak 75 olgu çalışmaya alındı. IJV kanülasyonu öncesi, Grup T e 60, Grup W ye 90, Grup life 120 ve Grup TVe 180 dk süreyle prilokain-lidokain krem uygulandı, Grup V deki olgulara ise prilokain HCI infiltrasyonu yapıldı. Prilokain HCI infiltrasyonu ve İJV kanülasyonu sırasında ağrı seviyesi vizüel analog skala ile değerlendirildi, ayrıca cilt-IJV derinliği ile analjezi ve işlem kalitesi kaydedildi. Bütün olgularda yeterli cilt analjezisi sağlandı. Prilokain-lidokain krem uygulananlarda farklı derinliklerdeki yeterli analjezi elde edilen olgu sayısı; 0.5 cm derinlikte Grup III ve IVde Grup I ve W ye göre, 1 cm derinlikte Grup IV'te Grup I ve IF ye, Grup IIFte Grup I'e göre, 1.5 cm derinlikte ise Grup IV'te Grup I'e göre daha fazlaydı. Analjezi kalitesi Grup IV de Grup I ve II'ye göre daha iyiydi. IJV kanülasyonu sırasında toplam yeterli analjezi elde edilen olgu sayısı Grup IV'te Grup I ve II'ye göre, Grup V'te ise Grup I, II ve UF e göre anlamlı olarak daha fazla, ilave %2 prilokain HCI infiltrasyon gereksinimi daha azdı. Sonuç olarak, İJV kanulasyonunda 3 saat süreyle uygulanan prilokain-lidokain krem daha kısa uygulama sürelerine göre daha etkili analjezi sağladı. Ayrıca 90,120,180 dk süreyle uygulandığında klinik olarak daha iyi işlem kalitesi sağladığından prilokain HCI infiltrasyonuna göre daha iyi bir alternatif olduğu kanaatine varıldı.Öğe Kontrollü hipotansiyonda remifentanil ile birlikte uygulanan propofol, desfluran ve sevofluranın etkinliği(Anestezi Dergisi, 2004) Demirbilek, Semra; Gülhaş, Nurçin; Öztürk, Erdoğan; But, A. Kadir; Aslan, Ülkü; Ersoy, M. ÖzcanÖz: Bu çalışmada, septoplasti veya septorinoplasti geçirecek olgularda, remifentanil ile birlikte uygulanan propofol, desfluran ve sevofluranın intraoperatif kontrollü hipotansiyon sağlanması, cerrahi alan kalitesi ve derlenme üzerine olan etkilerinin karşılaştırılması amaçlandı. ASA I grubu, 18-47 yaş arası 54 olgu rasgele üç gruba ayrılarak, lmug kg?1 bolus doz sonrası 0.25 mug kg?1 dk?1 remifentanil infüzyonuna başlandı. Propofol grubuna, l.5-2 mg kg?1 propofol ve sonrasında 100-200 mug kg?1 dk?1 propofol infüzyonu; sevofluran grubuna %7 sevofluran %100 O2 ile indüksiyon sonrası %l-2 sevofluran ve hava-02 karışımı; desfluran grubuna propofol 1.5-2 mg kg?1 verildikten sonra %4-6 desfluran ve hava-O2 karışımı uygulandı. Cerrahi süresince sistolik arter basıncını (SAB) 80-100 mmHg arasında tutacak şekilde ilaç dozları ayarlandı. Kontrollü hipotansiyon döneminde SAB, desfluran ve sevofluran grubunda propofol grubuna göre, ortalama arter basıncı (OAB) sevofluran grubunda diğer gruplara göre anlamlı düşüktü (p<0.05). Propofol grubunda 2, desfluran grubunda l olguda ek hipotansif ajan uygulandı. Ekstübasyon sonrasında, propofol grubunda OAB ve kalp atım hızı (KAH), sevofluran grubunda KAH, desfluran grubunda ise SAB, OAB ve KAH indüksiyon öncesi değerlere göre anlamlı yükseldi (p<0.05). Kanama miktarı ve cerrahi alan skoru her üç grupta benzerdi. Ekstübasyon ve erken derlenme zamanı desfluran grubunda propofol ve sevofluran grubuna göre daha kısaydı (p<0.05). Sonuç olarak; kontrollü hipotansiyon uygulamasında üç anestezik tekniğin de stabil hemodinami ve iyi cerrahi görüş alanı sağlaması nedeniyle kullanılabileceği kanısındayız. Ancak, ekstübasyon sonrası kan basıncı artışı görülmemesi nedeniyle sevofluran-remifentanil kombinasyonu tercih edilebilir. Başlık (İngilizce): The efficacy of remifentanil combined with either propofol, sevoflurane or desflurane during controlled hypotension Öz (İngilizce): The aim of this study was to compare the effects of a combination of remifentanil with propofol, desflurane or sevoflurane on intraoperative controlled hypotension, quality of the surgical field and recovery characteristics in patients undergoing nose surgery. ASA physical status 1,18-47 yr of age, 54 patients were randomly divided to three groups and received remifentanil lmug kg?1 as a bolus dose followed by a continuous infusion of 0.25 mug kg?1 min?1. In propofol group, anesthesia was induced 1.5-2 mg kg?1 of propofol and maintained with a continuous infusion of 100-200 mug kg?1 min?1. In sevoflurane group, anesthesia was induced with 7% sevoflurane in 100% oxygen, and was maintained with 1-2% sevoflurane and air in oxygen. In desflurane group, anesthesia was induced 1.5-2 mg kg'1 of propofol and maintained with 4-6% desflurane and air in oxygen. The study drug titration was adjusted to keep the systolic blood pressure (SBP) between 80-100 mmHg during surgery. During controlled hypotension, while SBP was significantly lower in desflurane and sevoflurane groups than in propofol group, mean blood pressure (MBP) was significantly lower in sevoflurane group than in other groups (p<0.05). Supplemental hypotensive agent was administered to 2 patients in propofol group and 1 patient in desflurane group. After extubation, MBP and heart rate (HR) significantly increased in propofol group, HR significantly increased in sevoflurane group, SBP, MBP and HR significantly increased in desflurane group according to preinduction values (p<0.05)Estimated blood loss and surgical field score was similar in all three groups. The time to extubation and early recovery was significantly shorter in desflurane group than in sevoflurane and propofol groups (p<0.05). We concluded that since all three anesthetic techniques provided hemodynamic stability and good visualization of the surgical field, they may be used for controlled hypotension management. However, sevoflurane-remifentanil combination may be preferable, because it did not cause any increase in blood pressure after extubation.Öğe Koroner arter baypas ameliyatında akut normovolemik hemodilüsyon. Enflamatuar yanıta etkisi(2003) Durmuş, Mahmut; Karaaslan, Kazım; But, A. Kadir; Doğan, Zafer; Sezgin, Nurzen; Ersoy, M. ÖzcanÖz: Akut normovolemik hemodilüsyon anestezi indüksiyonundan hemen önce veya sonra olgudan kanın alınarak, eş zamanlı olarak kolloid ya da kristalloid gibi hücre içermeyen solüsyonlarla replase edilmesi ve gerekli olduğunda hastaya geri verilmesidir. Bu çalışmada akut normovolemik hemodilüsyonun koroner arter bypass ameliyatı geçirecek olgularda enflamatuar yanıta etkilerini değerlendirmeyi amaçladık. Etik Kurul onayı alındıktan sonra koroner arter by-pass ameliyatı geçirecek 40 olgu rasgele iki gruba ayrıldı. Anestezi indüksiyonundan sonra Grup I (n=20)'den hematokrit < % 35 oluncaya kadar bir veya iki ünite kan alındı. Alınan kan periferik venden eş zamanlı eşit miktarda kolloid sıvı ile replase edildi. Grup II (n=20)'ye ek işlem yapılmadı. Alanin transaminaz, aspartat transaminaz, laktat dehidrogenaz, kreatin kinaz MB, kreatin fosfokinaz, g-glutamil transferaz, kompleman 3a, kompleman 4a, ferritin, transferrin, nitrik oksit, C-reaktif protein, haptoglobulin seviyeleri preoperatif, ameliyat sonu, postoperatif 6. ve 24. saatlerde ölçüldü. Transfüze edilen allojenik kan miktarı Grup I'de Grup II'ye göre daha düşüktü (p<0.05). Kompleman sisteminin her iki grupta uyarılmadığı; istatistiksel olarak postoperatif 6. saatte laktat dehidrogenaz, kreatin kinaz MB ve nitrik oksit'in Grup II'de, ferritinin ise Grup I'de postoperatif 24. saatte yüksek olduğu saptandı (p<0,05). Akut normovolemik hemodilüsyonun kompleman sistemine etkisinin kontrol grubundan farklı olmadığı, erken postoperatif dönemde laktat dehidrogenaz, kreatin kinaz MB ve nitrik oksit düzeyinin düşük oluşunun organ fonksiyonlarının akut normovolemik hemodilüsyon ile daha iyi korunduğunu gösterebileceği kanısına varıldı.Öğe Koroner arter cerrahisinde desfluran-fentanil ve midozolam-fentanil anestezisinin hemodinamik, hepato-renal ve postoperatif etkileri(Türk Anestezi ve Reanimasyon Dergisi, 2014) But, A. Kadir; Durmuş, Mahmut; Toprak, H. İlksen; Öztürk, Erdoğan; Demirbilek,Semra; Ersoy, M. ÖzcanÖz: Bu çalışmada koroner arter cerrahisinde desfluran-fentanil ve midazolam-fentanil anestezisinin hemodinamik, hepato-renal ve postoperatif etkilerini karşılaştırmayı amaçladık. Elektif koroner arter bypass greftlemesi planlanan, ejeksiyon fraksiyonu % 45'in üzerinde 60 olgu çalışmaya alındı. Olgular, rastgele desfluran (Grup D, n=30) ve midozolam (Grup M, n=30) olmak üzere iki gruba ayrıldı. Anestezi indüksiyonu; Grup D'de 0.2 mg kg-1 etomidat ve 5 µg kg-1 fentanil, Grup M'de 0.1-0.3 mg kg-1 midazolam ve 5 µg kg-1 fentanil ile, anestezi idamesi ise hemodinamik duruma göre Grup D'de % 2-6 desfluran ve 15-25 µg kg-1 fentanil, Grup M'de 0.1-0.5 mg kg-1 sa-1 midazolam ve 15-25 µg kg-1 fentanil ile sağlandı. İndüksiyondan önce (t0), indüksiyondan (t1) ve entübasyondan sonra (t2), insizyon sonrası (t3) ve sternotomi sonrası (t4), kardiyopulmoner bypass öncesi (t5), protamin sonrası (t6) ve cerrahi sonunda (t7); kalp hızı, ortalama arter basıncı, santral venöz basınç, ortalama pulmoner arter basıncı, pulmoner ka piller oklüzyon basıncı, kardiyak indeks, sistemik vasküler rezistans indeksi, pulmoner vasküler rezistans indeksi, sol ventrikül stroke work indeksi ve sağ ventrikül stroke work indeksi ölçümleri yapıldı. Total bilirübin, aspartat aminotransferaz, alanin aminotransferaz, g-glutamil transpeptidaz, laktat dehidrogenaz, alkalen fosfataz, kreatinin ve kan üre nitrojeni değerleri için indüksiyondan hemen önce, postoperatif 1, 4 ve 14. günlerde 3-5 mL kan alındı. Sonuç olarak, koroner arter cerrahisinde iki grupta da intraoperatif hemodinamik yanıt birbirine benzer bulunurken, yine her iki grupta postoperatif dönemde karaciğer ve böbrek fonksiyonlarında geçici bozulmalar saptandı. Desfluran-fentanil grubunda ekstübasyon ve YBÜ'de kalış süreleri daha kısa tespit edildi.Öğe Koroner arter cerrahisinde tek kros klemp tekniğinin erken dönem sonuçlara etkisi(Turkiye Klinikleri Cardiovascular Sciences, 2006) Nisanoğlu, Vedat; Erdil, Nevzat; Özgür, Bülent; Erdil, Feray Akgül; But, A. Kadir; Çolak, Mehmet Cengiz; Cihan, H. Berat; Battaloğlu, BektaşAmaç: Koroner arter bypass cerrahisinde distal ve proksimal anastomozlar tek aortik klemp ile yapmak, nörolojik ve kardiyak hasarı azaltabilir. Bu çalışmada, tek ve çift klemp tekniklerinin erken postoperatif sonuçlar üzerine etkilerini inceledik. Gereç ve Yöntemler: Yaklaşık 3 yıllık bir dönemde, 774 izole koroner arter cerrahisi işlemi gerçekleştirildi. Grup 1'de, aortik tek klemp kullanılarak cerrahi revaskülarizasyon yapılan 391 hasta bulunurken, Grup 2'de çift aortik klemp tekniği kullanılan 383 hasta vardı. Bu iki grup postoperatif erken dönem sonuçlar bakımından karşılaştırıldı. Bulgular: Aortik kros klemp süresi, tek klemp tekniği uygulanan grupta istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde uzun idi (p= 0.0001). Kardiyopulmoner bypass süreleri bakımından gruplar arasında anlamlı farklılık yoktu (p= 0.546). Erken mortalite oranı her iki grupta benzer idi (Grup 1 %2.1; Grup 2 %1.8, p= 0.642). Postoperatif nörolojik ve kardiyak olay açısından iki grup arasında istatistiksel fark tespit edilmedi. Sonuç: Postoperatif komplikasyonlar açısından, tek ve çift klemp teknikleri karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmadığı sonucuna vardık.Öğe Koroner by-pass cerrahisinde akut normovolemik hemodilüsyonun koagülasyon parametrelerine etkisi(Anestezi Dergisi, 2003) Durmuş, Mahmut; Karaaslan, Kazım; But, A. Kadir; Erdem, Tuba B.; Sezgin, Nurzen; Ersoy, M. ÖzcanÖz: Akut normovolemik hemodilüsyon operasyon sırasında allojenik kan transfüzyonu gereksinimini azaltır. Akut normovolemik hemodilüsyonun kardiyopulmoner by-pass sonrası hemostaza etkilerini, rutin koagülasyon testleri, trombin-antitrombin III kompleksi, fibrinojen, D-dimer, protein C ve S düzeylerini karşılaştırarak değerlendirmeyi amaçladık. Etik Kurul onayından sonra koroner arter by-pass operasyonu uygulanacak 40 olgu rasgele iki gruba ayrıldı. Anestezi indüksiyonundan sonra Grup l (n=20)'den hematokrit < %35 oluncaya kadar bir veya iki ünite kan alındı. Aynı zamanda, periferik venden eşit miktarda kolloid sıvı verilerek volüm replasmanı sağlandı. Grup H (n=20)'ye ek işlem yapılmadı. Tüm koagülasyon testleri indüksiyondan önce, operasyon sonunda, postoperatif 6. ve 24. saatlerde; fibrinojen, trombin-antitrombin III kompleksi ve D-dimer ise bu ölçüm periyotlarına ek olarak kardiyopulmoner by-passtan önce ölçüldü. Transfüze edilen allojenik kan miktarı Grup l'de Grup II'ye göre daha düşüktü (p<0.05). Rutin koagülasyon testleri iki grupta da normal sınırlarda kaldı. Kardiyopulmoner by-pass öncesi Grup l'de fibrinojen, trombin-antitrombin III kompleksi ve D-dimer düzeyleri Grup II'ye göre istatistiksel olarak yüksekti (p<0.05). Grup l'de protein C seviyesi operasyon sonunda düşüktü (p<0.05). Fragmantasyon oranı Grup l'de Grup ll'ye göre daha düşük saptandı (p<0.01). Akut normovolemik hemodilüsyonun, koroner arter by-pass operasyonu geçirecek olgularda allojenik kan transfüzyonu gereksinimini ve fragmantasyon oranını düşürmesine rağmen, koagülasyonu uyarabileceği kanısına varıldı.Öğe Pulmoner hipertansif mitral kapak darlığında izofluran ve sevofluran'ın hemodinamik etkileri(Anestezi Dergisi, 2002) But, A. Kadir; Türköz, Ayda; Durmuş, Mahmut; Toprak, Hüseyin İ.; Çolak, Cengiz; Ersoy, M. ÖzcanÖz: İzofluran ve sevofluran klinik özelliklerinden dolayı kalp cerrahisinde yaygın olarak kullanılmakta olmasına karşın, pulmoner hipertansif mitral darlıklı olgularda pulmoner ve kardiyovasküler etkileri ile ilgili yeterli çalışma bulunamamıştır. Mitral darlığı nedeniyle kapak replasmam yapılacak pulmoner hipertansif 40 olgu rastgele izofluran (Gi, n=20) ve sevofluran (Gs, n=20) gruplarına ayrıldı. İndüksiyon sonrası anestezi, Gi, grubunda 1 MAK izofluran ve Gs grubunda 1 MAK sevofluran ile sağlandı. Anestezi indüksiyonundan önce (t0), entübasyon sonrası (t1) ve kanülasyon başlamadan hemen önce (t2); santral venöz basınç (SVB), ortalama pulmoner arter basıncı (OPAB), pulmoner kopiller oklüzyon basıncı (PKOB), kardiyak indeks (Kİ), pulmoner vasküler rezistans indeksi (PVRİ) ve sistemik vasküler rezistans indeksi (SVRİ) saptandı. Kalp hızı (KH) ve ortalama arter basıncı (OAB) ise yukarıdaki ölçüm zamanlarına ek olarak insizyon (ti) ve sternotomi (ts) sırasında kaydedildi. KH, gruplar arası değerlendirmede sadece t2'de farklı bulunurken, grup içi değerlendirmede ise Gs'de t0'a göre t2'de istatistiksel olarak anlamlı bir düşüş vardı (p<0.05). Diğer hemodinamik ölçümler, gruplar arası değerlendirmede anlamlı bir farklılık göstermedi. Grup içi değerlendirmede; her iki grupta da OAB, OPAB, PKOB ve Kİ t0'a göre hem t1 hem de t2' de anlamlı olarak azalırken, SVB ise t0'a göre t2'de azaldı (p<0.05). Sonuç olarak, pulmoner hipertansif mitral darlıklı olgularda izofluran ve sevofluran ile 1 MAK konsantrasyonda benzer şekilde OPAB, OAB'deki düşüş SVB'deki azalma ile birlikteydi. Ancak bu durum 1 MAK konsantrasyonda müdahale gerektirecek bir düşüş değildi ve Kİ'deki azalma klinik olarak kabul edilebilir düzeydeydi. Çalışmada elde edilen verilere dayanarak her iki ajanın da, pulmoner hipertansif mitral darlığı olan olgularda güvenle kullanılabileceği kanısına varıldı.Öğe Pulmoner hipertansiyonlu mitral kapak hastalarında, sevofluran ve izofluranın pulmoner vasküler rezistans ve kardiyopulmoner etkileri(İnönü Üniversitesi, 2000) But, A. KadirMitral kapak cerrahisinde, pulmoner hipertansiyon anestezik ve cerrahi açıdan dikkat edilmesi gereken, hastanın prognozunu olumsuz yönde etkileyen önemli bir problemdir. Bu nedenle değişik inhalasyon ajanları ve intravenöz anestezi tekniklerinin bu grup hastalarda oluşturacağı hemodinamik değişiklikler önem kazanmaktadır. Bu çalışmada mitral darlığa sekonder gelişmiş pulmoner hipertansiyonlu hastalarda, izofluran ve sevofluranın pulmoner vasküler rezistans (PVR) ve diğer hemodinamik verilere etkilerini karşılaştırmayı amaçladık. Elektif, mitral kapak onarımı veya değiştirilmesi planlanan orta derecede pulmoner hipertansiyonlu (pulmoner arter sistolik basıncı 30 mmHg, PVR 150 dyn’den büyük) 36 hasta randomize olarak iki eşit gruba ayrıldı. İzofluran grubunda (Gı, n=18) 1 MAC izofluran ve sevofluran grubunda (Gs, n=18) 1 MAC sevofluran indüksiyon sonrası ile kanülasyon başlangıcı arasında kullanıldı. 1 MAC için izofluran sevofluran % 1.7 alındı ve gerekli konsantrasyon, end-tidal değerlerinin takibi ile ayarlandı. Hastaların demografik verileri, bazal hemodinamik ölçümleri, inhalan ajana maruz kalma süreleri, operasyonu yapan ekip ve cerrahi teknikler her iki grup için benzerdi.Öğe Sezaryenlerde fetal cinsiyetin lokal anestezik ihtiyacına etkisi(Türk Anestezi ve Reanimasyon Dergisi, 2005) Gülhaş, Nurçin; Demirbilek, Semra; Öztürk, Erdoğan; But, A. Kadir; Doğan, Zafer; Ersoy, M. ÖzcanÖz: Amaç: Anestetik ilaçlara olan gereksinim erişkin kadın veya erkek cinsiyete göre değişebilmektedir. Fetal cinsiyetin annenin lokal anestetik ihtiyacı üzerine olan etkisi yeterince araştırılmamıştır. Çalışmamızda elektif sezaryen uygulanacak olgularda fetus cinsiyetinin annenin rejyonal anestetik ihtiyacı üzerine olan etkisini karşılaştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Etik kurul onayı alındıktan sonra, elektif sezaryen planlanan ASA I-II sınıfı toplam 46 olgu çalışma kapsamına alındı. 10 mL kg-1 Ringer Laktat ile prehidrasyon sağlandıktan sonra, kombine spinal epidural anestezi uygulandı 7.5 mg hiperbarik bupivakain ile spinal blok uygulandı. T4 duyusal blok seviyesi sağlanamayan olgulara 5 mL'lik % 7.5 ropivakain ile ek dozlar epidural kateterden uygulandı. Bulgular: Subaraknoid enjeksiyondan 5 dk. sonraki blok yüksekliği kız fetus sahibi olan annelerde istatistiksel olarak daha yüksekti (p<0.05). Kız fetus annelerinde T4 duyusal blok seviyesine ulaşma zamanı daha kısa ve bu bloğu sağlamak için kullanılan ropivakain miktarı daha düşüktü (p<0.05). Sonuç: Bu çalışmanın sonuçları kız fetus sahibi olan annelerde rejyonal anestetik ihtiyacının azaldığını gösterdi, ancak daha ileri çalışmalara ihtiyaç vardır.Öğe Sezaryenlerde spinal veya kombine spinal epidural anestezi öncesi uygulanan hipertonik sodyum klorür, hidroksietil nişasta ve ringer laktat solüsyonlarının hipotansiyon üzerine etkileri(Türk Anestezi ve Reanimasyon Dergisi, 2007) Gülhaş, Nurçin; But, A. Kadir; Köroğlu, Ahmet; Yapıcı, Engin; Erdil, Feray; Ersoy, M. ÖzcanÖz: Amaç: Çalışmamızda spinal veya kombine spinal epidural anestezi (KSEA) sırasında gelişebilecek maternal hipotansiyonun önlenmesinde farklı hidrasyon sıvılarının etkinliklerini karşılaştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Elektif sezaryen planlanan toplam 69 olgu çalışma kapsamına alındı. Grup HS'ye (n=23) 4 mL kg-1 % 3 hipertonik sodyum klorür solüsyonu, Grup HES'ye (n=23) 5 mL kg-1 hidroksietil nişasta (HES) (% 6), Grup LR'ye (n=23) 15 mL kg-1 Ringer Laktat solüsyonu uygulandı. KSEA uygulanan olgulara spinal aralığa 2.2 mL % 0.5 heavy bupivakain verildi. Spinal anestezi sonrası ve umblikal kord klemplendikten sonra alınan kan örnekleriyle serum elektrolit değerleri takip edildi. Bulgular: Maternal hipotansiyon gelişme sıklığı ve tüketilen efedrin miktarları açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu (Sırasıyla Grup HS, HES, LR, % 56, % 47, % 60). Maternal sodyum, klorür ve osmolarite değerleri yükleme sonrasında Grup HS'de HES'den daha yüksekti (p<0.05). Maternal glukoz değeri yükleme sonrası Grup LR'de Grup HS ve HES'den daha yüksekti (p<0.05). Maternal potasyum değerleri açısından gruplar benzerdi. Umblikal venöz kan sodyum ve osmolarite değerleri Grup HS'de Grup HES ve LR' den daha yüksekti (p<0.05). Umblikal ven pH değerleri açısından gruplar arasında anlamlı fark yoktu. Sonuç: Maternal hipotansiyon insidansı ve tüketilen efedrin miktarı açısından yükleme sıvıları arasında fark olmasa da hipertonik sodyum klorürün daha az volüm yüklemesi nedeniyle bir alternatif olarak düşünülebileceği kanısındayız.Öğe Yaşlı olgularda sevofluran ve propofolün indüksiyon, idame ve derlenmeye etkisi(Türk Anestezi ve Reanimasyon Dergisi, 2003) But, A. Kadir; Durmuş, Mahmut; Toğal, Türkan; Gedik, Ender; Yücel, Aytaç; Ersoy, M. ÖzcanÖz: Bu çalışmada 60 yaş üzerindeki olgularda sevofluran ve propofolün indüksiyon, idame ve derlenme üzerine etkilerini karşılaştırmayı amaçladık. ASA I-II sınıfı, 60 yaş üzerinde, elektif cerrahi uygulanacak ve ameliyatı 2-4 saat sürmesi beklenen 40 olgu çalışmaya alındı. Sevofluran grubunda (Grup S, n=20); anestezi indüksiyonu % 66 N2O içinde % 7 sevofluran ile sağlanırken, propofol grubunda (Grup P, n=20) İV 1-2 mg kg-1 propofol ile yaklaşık 30 sn de gerçekleştirildi. Her iki grupta da; bilinç kaybı, kirpik refleksi kaybı ve entübasyon süreleri, indüksiyon sırasında karşılaşılan yan etkiler ve indüksiyondan sonraki bir, üç ve beşinci dakikalardaki kalp atım hızı (KAH) ve ortalama arter basıncı (OAB) değerleri kaydedildi. Anestezi idamesi Grup S'de % 1-4 sevofluran ve % 66 N2O, Grup P'de ise 2-10 mg kg-1 st-1 propofol ve % 66 N2O ile sağlandı. Entübasyon sonrası birinci dakikadan itibaren ameliyat bitimine kadar her 30 dk'da bir NS ve OAB değerleri kaydeldi. Cerrahi bitiminde, anestezik ajanlar kesildikten sonra ekstübasyon, göz açma, sözlü uyaranlara yanıt, oryantasyon ve Aldrete skoru>8 olma süreleri saptandı. Grupların; indüksiyon süreleri, indüksiyon ve intraoperatif dönemdeki OAB değerleri propofol grubunda daha düşük bulundu (p<0.05). Sonuç olarak; ASA I-II grubu, elektif cerrahi uygulanacak yaşlı olgularda; sevofluran ile propofol derlenme süreleri ve postoperatif komplikasyonlar açısından benzer bulunurken, propofol ile daha hızlı bir indüksiyon sağlandığı, ancak hipotansif etkinin daha derin olduğu görünmektedir. Yaşlı olgularda, propofolün dozu azaltılarak ve daha yavaş verilmesi kaydıyla, her iki ajanın da güvenle kullanılabileceği kanısındayız.Öğe Yaşlı olgularda sevofluran ve propofolün karaciğer ve böbrek fonksiyonlarına etkisi(Anestezi Dergisi, 2003) But, A. Kadir; Durmuş, Mahmut; Köroğlu, Ahmet; Yücel, Aytaç; Ülger, Hacer; Ersoy, M. ÖzcanÖz: Bu çalışmada, rejyonel anestezi ile transüretral prostatektomi (TURP) geçirecek 30 olguda, irrigasyon sıvısına etanol (%1) eklenerek, solunum sonu etanol konsantrasyonu ile hemodinamik ve biyokimyasal değişiklikler arasındaki ilişkiler değerlendirildi. Preoperatif ve operasyon boyunca; kan basıncı, kalp atım hızı, periferik oksijen satürasyonu (SpO2) ve santral venöz basınç (SVB) ölçümleri yapıldı. Ayrıca hemoglobin (Hb), hematokrit (Htc), serum sodyum (S-Na), potasyum (S-K) ve osmolalite bakılmak üzere kan örnekleri alındı. Solunum sonu etanol konsantrasyonu alkolmetre ile onbeş dakika aralarla izlendi. Vital bulgular, intraoperatif ve postoperatif ilk 24 saat normal sınırlarda seyretti. Operasyon sırasında; Hb, Htc, S-Na azaldı ve Hb ile Htc'deki bu azalma istatistiksel olarak anlamlı idi (p<0.05); solunum sonu etanol konsantrasyonu ve SVB arttı (p<0.05). Solunum sonu etanol konsantrasyonu ile Hb (r=-0.82, p<0.05), Htc (r=-0.975, p<0.05)ve S-Na (r=-0.87, p<0.05) arasında negatif, solunum sonu etanol konsantrasyonu ile SVB (r=0.66, p>0.05) ve zaman (r=0.97, p<0.05) arasında ise pozitif ilişki saptandı. Olguların hiçbirinde transüretral rezeksiyon (TUR) sendromu gelişmedi , %1 etanol konsantrasyonu olgular tarafından iyi tolere edildi. Sonuç olarak, TUR sendromunun erken teşhis edilmesinde, irrigasyon sıvısına etanol eklenmesi ile solunum sonu etanol konsantrasyonu izlenmesinin basit, ucuz, hızlı ve güvenilir bir yöntem olduğu kanısına varıldı.