Yazar "Doğan, Özlem" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 3 / 3
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Clinical attendance rates and associated factors after discharge of patients treated in a child psychiatry clinic(2020) Uçur, Ömer; Soylu, Nusret; Karatoprak, Serdar; Algan, Zehra; Doğan, Özlem; Güngören, Sümeyra; Dönmez, Yunus Emre; Özel Özcan, ÖzlemAbstract: Aim: Continual attendance at clinical follow-ups of children and adolescents after inpatient psychiatric treatment is an important problem affecting morbidity and mortality. In this study we aimed to research the follow-up attendance rates after hospital discharge and influencing factors in a child and adolescent psychiatric inpatient clinic. Material and Methods: Patient data between 2013 and 2016 were retrospectively investigated and cases with at least 3 months of history after discharge were included in the study. After discharge, cases who attended the following first 2 consecutive clinic appointments were accepted as attending follow-up. Variables related to sociodemographic characteristics, psychiatric diagnosis, applied treatment, kind of admission and discharge, duration of stay, applied psychometric scale scores were also recorded. Results: Two-hundred and fourty-one cases (65.7%) attended the first two consecutive appointments, while 126 cases (34.3%) did not attend a total of 367 cases. Low socioeconomic level and alcohol use were found to be associated independently with lower attendance rates while pharmacotherapy, admission from outpatient clinic and those with first-degree relatives who had mental disorders associated independently with higher attendance rates. Conclusion: Regular and consistent follow-up after discharge from children and adolescents may be an important indicator of compliance with treatment. Studies have reported that repeated psychiatric admissions to hospital are lower among patients who are compliant with treatment compared to those who do not comply. We believe our study will contribute to the literature on understanding the attendance rates and effective factors for clinical check-ups after discharge.Öğe İntihar girişimi ve kendine zarar verme davranışı olan ergenlerde inflamatuar belirteçler ve bu belirteçlerin klinik bulgularla ilişkisi(İnönü Üniversitesi, 2019) Doğan, Özlem; Özcan, ÖzlemAmaç: Bu çalışmanın amacı, Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Polikliniğine başvuran Kendine Zarar Verme Davranışı (KZVD) tanısı alan ve İntihar Girişimi (İG) olan 12-18 yaş arası ergenlerin klinik özelliklerini değerlendirmek ve periferik inflamatuar belirteçlerini incelemek ve sağlıklı kontrol grupla karşılaştırılmasıdır. Yöntem: Eylül 2018 ile Haziran 2019 tarihleri arasında çalışmaya dahil edilen ergenlere araştırmacı tarafından yarı yapılandırılmış bir görüşme çizelgesi olan Okul Çağı Çocukları için Duygulanım Bozuklukları ve Şizofreni Görüşme Çizelgesi-Şimdi ve Yaşam Boyu Versiyonu (ÇDŞG-ŞY) uygun klinik görüşme uygulanmış ve psikopatoloji varlığı belirlenmiştir. KZVD tanısı olan 38 ergen İG olan 38 ergen ve bu iki grupla yaş ve cinsiyet bakımından eşleştirilmiş 48 sağlıklı ve gönüllü ergenden kontrol grubu oluşturulmuş, Sosyo Demografik Veri Formu (SDVF), Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ), Beck Anksiyet Ölçeği (BAÖ), Beck Umutsuzluk Ölçeği (BUÖ), Barratt İmpulsivite Ölçeği (BİÖ), Sürekli Öfke ve Öfke İfade Tarzı Ölçeği SÖTÖ), Kendine Zarar Verme Davranışı Değerlendirme Ölçeği (KZVD-DÖ), Colombia İntihar Şiddeti Derecelendirme Ölçeği(C-İŞDÖ), Emosyon Regulasyonu Anketi (ERA) uygulanmıştır. Ayrıca tüm ergenlerin kan örneklerinden hemogram, hsCRP, IL-6, TNF-? parametreleri ölçülmüştür. Bulgular: KZVD, İG ve kontrol grupları yaş, cinsiyet, sigara kullanımı, Beden Kitle İndeksi (BKİ), aile sosyodemografik özellikleri açısından benzerdi. KZVD ve İG grupları psikiyatrik tanı açısından benzerdir. Gruplar klinik özelliklerine göre karşılaştırıldığında KZVD ve İG grubunda depresyon, anksiyete, umutsuzluk, dürtüsellik ve cinsel istismar puanlarının kontrol grubundan anlamlı yüksek olduğu, KZVD grubunda öfke, fiziksel ve cinsel istismar puanlarının İG ve kontrol grubundan anlamlı yüksek olduğu emosyon regülasyonu açısından grupların benzer olduğu bulunmuştur. Gruplar inflamatuar parametrelerine göre karşılaştırıldığında KZVD ve İG grubunda NLO ve TNF-? değerlerinin kontrol grubundan anlamlı yüksek olduğu İG grubunda IL-6 değerlerinin KZVD ve kontrol grubundan anlamlı yüksek olduğu bulunmuştur. Gruplar arasında klinik özellikler ve inflamatuar parametreler arasında anlamlı fark olduğu tespit edilen özelliklerin ilişkisi değerlendirildiğinde NLO ve IL-6'nın cinsel istismar ve depresyon puanları, TNF-?'nın anksiyete, depresyon, umutsuzluk, dürtüsellik, öfke ve istismar puanları ile korele olduğu bulunmuştur. İnflamatuar parametreler depresif olan ve olmayanlarda ayrı ayrı değerlendirildiğinde NLO ve TNF-? gruplar arasında benzer bulunurken IL-6 depresif olan ve olmayanlarda İG grubunda anlamlı yüksek olmaya devam ettiği bulunmuştur. Sonuç: KZVD ve İG grubunda inflamatuar parametrelerden NLO, TNF-?'nın kontrol grubuna göre anlamlı yüksek çıkması KZVD ve İG patogenezinde inflamatuar süreçlerin aracı rolünü düşündürmektedir. Ancak bu değişikliklerin neden sonuç ilişkisini belirleyebilmek için çalışmalara ihtiyaç vardır. IL-6'nın İG grubunda diğer iki gruptan yüksek olması IL-6'nın İG'e daha özgü bir yolakta rolü olabileceğini düşündürür. KZVD ve İG de NLO'nun depresyon ve cinsel istismar puanları ile korele olması cinsel istismar ve depresyonun KZVD ve İG riskini artırması etkisinde NLO' nun aracı rolü olabileceğini, IL-6'nın sadece İG grubunda artmış olması ve NLO ile benzer şekilde cinsel istismar ve depresyon puanları ile korele olması IL-6'nın İG için spesifik bir aracı yolakta rol oynayabileceğini düşündürmektedir. IL-6 değerinin depresif olan ve olmayan hastalarda İG grubunda anlamlı yüksek kalmaya devam etmesi IL-6'nın daha çok İG'e özgü bir belirteç olabileceğini düşündürmektedir.Öğe Yatış Süresinin Klinik-Demografik Özelliklerle İlişkisi: Bir Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Yataklı Servis Bulguları(2021) Uçur, Ömer; Soylu, Nusret; Güngören, Sümeyra; Doğan, Özlem; Alğan, Zehra; Karatoprak, Serdar; Özcan Özel, ÖzlemÖz: Amaç: Çocuk ve ergen psikiyatrisinde hastaların yatırılarak takip edilmeleri sağaltımda önemlidir. Olguların yatış sürelerinin uzunluğudemografik ve klinik özelliklere bağlı olarak değişebilir. Bu çalışmada bir çocuk ve ergen psikiyatri yataklı servisinde olguların yatış süresininklinik ve demografik özellikler ile ilişkisine ait verilerin paylaşılması amaçlanmıştır.Gereç ve Yöntem: İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Yataklı Servisi’nde yatırılarak takip ve tedavi edilmiş olgularınkayıtları incelendi. 2013 sonundan 2017 ortasına kadar yatırılmış ve taburcu edilmiş 379 olgunun demografik ve klinik özellikleri (ruhsaltanılar, bilişsel davranışçı terapi ve psikofarmakolojik tedavi, yatış özellikleri, psikometrik ölçek puanları) kaydedildi. Tüm değişkenlerin yatışsüresine olan etkisi değerlendirildi. Yatış sürelerinin karşılaştırmalarında non-parametrik bir test olan Mann-Whitney U testi kullanıldı.Uygulanan psikometrik testlerin yatış süresi ile ilişkisine Pearson korelasyon katsayısı ile bakıldı.Bulgular: Tüm olguların ortalama yatış süresi 20,05±19,69 gün idi. Olguların en kısa yatış süresi 1 gün iken en uzun yatış süresi 135 gündü.Adölesanlarda, örgün eğitimine devam edenlerde, ruhsal tanılardan şizofreni ve diğer psikotik bozukluklar, beslenme ve yeme bozuklukları iletravma ve stres ile ilişkili bozuklukları olanlarda, bilişsel davranışçı terapi ve psikofarmakolojik tedavi (antipsikotik, antidepresan, anksiyolitik)alan olgularda yatış süresi anlamlı olarak daha uzundu. Nörogelişimsel bozukluklar ve anlıksal yeti yitimi olan olgularda yatış süresi dahakısaydı. Çocuklarda Depresyon Ölçeği, Çocuklar için Durumluk-Sürekli Kaygı Envanteri, Çocuklar için Travma Sonrası Stres Tepki Ölçek’leripuanlarının yatış süresinin uzunluğu ile pozitif yönde korele olduğu saptandı.Sonuç: Ruhsal tanılar ve tedavi şekilleri yatış süresinin uzunluğunda belirleyici olabilir. Ülkemizde çocuk ve ergenlerde yataklı psikiyatriservisleri oldukça kısıtlı sayıdadır. Yatış süresinin demografik ve klinik özelliklerle ilişkisinin incelendiği daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır.