Yazar "Gül, Semir" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 7 / 7
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Can Melatonin Protect the Endometrium from the Adverse Effects of Caerulein?(2015) Şahin, Levent; Şahin, Hilal; Karahan, Feride; Gül, Semir; Bahar, Leyla; Gül, Mehmet; Özakşit, Müzeyyen GülnurAbstract: Serulein ile indüklenmiş akut pankreatiti (AP)nin uterusa etkisi ve melatonin uygulamasının muhtemel uterus koruyucu etkileri araştırıldı. Yirmi sekiz rat dört gruba ayrıldı: (1) Kontrol grubu (n = 7); (2) melatonin grubu (n = 7); (3) serulein grubu (n = 7); (4) melatonin + serulein grubu (n = 7). AP, genç dişi hayvanlara saatte bir (50 ?g/kg) dozunda 4 kez verilen intraperitonal serulein enjeksiyonu ile indüklenmiştir. Melatonin (20 mg/kg) AP indüksiyonundan 30 dakika önce intraperitonal enjeksiyon yolu ile verildi. Ratlar seruleinin son enjeksiyonundan 12 saat sonra sakrifiye edildi ve uterusları histopatoloj ik değerlendirme için alındı. Ortalama vücut ağırlığı ve uterusun ıslak ağırlıkları kaydedildi. Endo-miyometriyumdaki histoloj ik değişikliklerin derecesi, ödem, kanama, nekroz, lökosit infiltrasyonu, endometriyal proliferasyon ve endometrial kalınlık skorlaması için H-Puan yöntemi kullanıldı. Her grupta tedaviden sonra ortalama vücut ağırlığında anlamlı bir farkın olmadığı gözlendi. Kontrol ve serulein verilen ratlar arasındaki uterus ıslak ağırlıkları anlamlı derecede farklı (P<0.01) olduğu tespit edildi. Serulein grubunda endometriyal kalınlık, ödem, kanama, nekroz ve lökosit infiltrasyonu melatonin ve kontrol grubuna oranla anlamlı derecede daha fazla olduğu görüldü (P<0.01). Daha önceden melatonin uygulanan grupta sadece serulein uygulanan gruba oranla histoloj ik olarak yapısal bozuklukların normale döndüğü ve uterus ıslak ağırlığının anlamlı ölçüde azaldığı gözlendi. Melatonin uygulamasının, uterusun endometriumu üzerine seruleinden kaynaklanan olumsuz etkilerin profilaksisinde önemli bir rol oynayabileceği düşünülmektedir.Öğe A comparison of three different agents of decalcification for a histological examination of bone tissues(J Turgut Ozal Med Cent, 2014) Gül, Mehmet; Bostancıeri, Nuray; Gül, Semir; Hüz, Mustafa; Yıldız, Azibe; Otlu, AliObjectives: Bone-decalsification is still a time consuming and laboring process in histopathology laboratories. In this study, we have aimed a comparision of decalsification degrees and staining properties of compact bone tissue decalcificated by formic acid, Biodec-R, and Decalcifier II as decalcification agents. Materials and Methodology: A total of 6 healthy male rats (200-220 g) were used in this study. Rats were decapitated by cervical dislocation. Femurs were removed and 0.5 cm long pieces from these femurs were fixed in 10% formaldehyde for 36 hours. Subsequently, the bone-tissues were stored in decalcification fluids at room temperature for six days. The bone-tissue samples were processed by routine tissue procedures. They were further processed for light microscopic examination and stained with hematoxylin-eosin, Gomori’s trichrome, and Periodic acid-Schiff. We have examined the bone sections under a Leica DFC280 light microscope and Leica Q Win Image Analysis System (Leica Micros Imaging Solutions Ltd.; Cambridge, U.K). Results: When all three decalcification agents were applied for equal time periods and at the same experimental design, it was observed that formic acid is more effectible for the preservation of natural structure of the bone tissue and on the quality of the staining properties. It was observed that Biodec R and Decalcifier II are similar to each other in terms of staining properties and preservation of structural details of cells and tissue. Conclusion: Formic acid decalcification is adviced for histologic staining and for a higher qualitiy of microscopic view during histological examination of compact bone tissues.Öğe Dişi sıçanlarda kronik TCDD (2,3,7,8 tetrachlorodıbenzo-p-dıoxın) uygulamasının oluşturduğu ovaryum hasarı üzerine melatoninin koruyucu etkileri(İnönü Üniversitesi, 2015) Gül, SemirTCDD ve benzeri toksik maddeler insan sağlığını önemli derecede tehdit eden çevresel faktörlerdir. TCDD'nin kadınlarda üreme sistemi organları üzerinde toksik etki göstererek infertiliteye, meme ve endometriyum kanserlerine sebep olduğu belirtilmektedir. Bu çalışmanın amacı kronik TCDD uygulamasının dişi sıçanların ovaryumlarında oluşturduğu histopatolojik ve biyokimyasal değişiklikler üzerine melatoninin koruyucu etkilerinin araştırılmasıdır. Çalışma sonunda elde edilen ovaryum dokuları, rutin histolojik doku takip prosedürlerinden geçirildikten sonra hazırlanan kesitler boyama işlemleri ardından ışık miktoskobik ve elektron mikroskobik olarak değerlendirildi. Doku biyokimya parametreleri spektrofotometrik yöntemler kullanılarak ölçüldü. Elde edilen biyokimyasal bulgulara göre, TCDD grubundaki sıçanların ovaryum dokusunda oksidatif stres gözlenirken, TCDD + mel grubunda oksidatif stresin baskılandığı gözlenmiştir. Histolojik olarak, TCDD grubunda primordiyal sonrası aşamalarda folikül ve korpus luteum sayısında belirgin bir azalma saptanmıştır. TCDD + mel grubunda ise folikül ve korpus luteum sayıları kontrol grubuna yakın bulunmuştur. Ayrıca, TCDD grubunda morfolojisi ve bütünlüğü bozulmuş hücreler, apoptoz ve nekroz gözlenirken, TCDD + mel grubunda normal hücre yapılarının korunduğu tespit edilmiştir. Kronik TCDD uygulamasının dişi sıçanların ovaryum dokularında oluşturduğu biyokimyasal ve histopatolojik hasara karşı melatonin belirgin bir şekilde koruma ve iyileştirme sağladığı gözlenmştir.Öğe Farklı beslenme tiplerinin folikülogenez ve oosit gelişimi üzerine etkileri(İnönü Üniversitesi, 2020) Gül, SemirAmaç: Farklı beslenme alışkanlıklarının folikülogenez ve oosit gelişimi üzerine etkileri araştırılarak beslenme ve infertilite arasındaki ilişkinin ortaya konması amaçlanmıştır. Materyal ve Metot: Çalışma Wistar Albino cinsi 21 günlük 40 adet dişi sıçan üzerinde yapıldı. Gruplar: 1. Kontrol (n=10): Normal bakım yemi grubu. 2. Karbonhidrat (n=10): %70 karbonhidrat ağırlıklı yem grubu. 3. Yağ (n=10): %60 yağ ağırlıklı yem grubu. 4. Protein (n=10): %50 protein ağırlıklı yem grubu. Sıçanlar belirtilen diyetlerle 80 gün beslendi. Deney sonunda gruplar, menstrual siklus düzeni, ovaryumlarda folikül sayıları, oosit ve folikül çapları, folikülogenez spesifik gen, protein ve hormonların düzeyleri, ultrastrüktürel değişimler açısından değerlendirilerek karşılaştırma yapıldı. Bulgular: Menstrual siklüs evresinin yağ ve protein gruplarında uzadığı tespit edildi. Genel olarak, primordiyal folikül rezervi ve ileri düzey folikül tiplerinin sayıları kontrole göre karbonhidrat grubunda benzer, yağ ve protein gruplarında ise azalmış bulunurken atretik folikül sayısı yağ ve protein gruplarında kontrol ve karbonhidrat gruplarına göre yüksek bulundu. Rt-PCR sonuçlarına ve IHC skorlamalarına göre, her üç deneysel grupta da oosit gelişiminde önemli rol oynayan genler için kontrol grubuna kıyasla anlamlı derecede farklılıklar tespit edildi. Dişi üreme sistemi hormonları da her üç grupta kontrole göre anlamlı derecede farklı bulundu. Ultrastrüktürel olarak kontrol grubuna kıyasla diyet gruplarında granuloza hücreleri, granuloza lutein hücreleri ve oositlerde patolojik bulgulara ve zona pellusidada yapısal bozukluklara rastlandı. Sonuç: Uzun süreli karbonhidrat, yağ ve protein ağırlıklı besin diyetleri folikülogenez spesifik genlerin ekspresyonunu ve folikülogenezde rol oynayan hormonların düzeylerini bozup folikül rezervini azaltarak ve normal folikül gelişimini baskılayarak infertiliteye yol açabilir. Anahtar Kelimeler: Beslenme, folikülogenez, infertilite, karbonhidrat, oosit gelişimi, protein, yağ.Öğe Kemik dokunun histolojik incelemesi için üç farklı dekalsifikasyon ajanının karşılaştırılması(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2014) Gül, Mehmet; Bayat, Nuray; Gül, Semir; Hüz, Mustafa; Yıldız, Azibe; Otlu, AliAmaç: Kemik dekalsifikasyonu histopatoloji laboratuvarlarında hala zahmetli ve zaman alıcı bir süreçtir. Bu çalışmada, kemik dekalsifikasyonu için kullanılan formik asit, Biodec-R ve Decalcifier II dekalsifikasyon ajanları ile kompakt kemik dokularının dekalsifikasyon derecesi ve boyanma özelliklerinin karşılaştırılması amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Çalışmada toplam altı adet sağlıklı erkek sıçan (200-220 g) kullanıldı. Sıçanlar servikal dislokasyonla dekapite edildi ve her iki femurları çıkarıldı. Femurlardan alınan 0.5 cm uzunluğundaki parçalar %10’luk formaldehitte 36 saat süreyle tespit edildi. Daha sonra kemik dokuları dekalsifikasyon sıvılarında altı gün oda ısısında bekletildi. Dekalsifikasyonun ardından kemik doku örnekleri rutin doku takip işlemlerinden geçirilerek ışık mikroskobik inceleme için hazırlandı. Lamlar üzerine alınan 6 µm kalınlığındaki kesitlere hematoxylin eosin, Gomori’s trichrome ve Periodic acid-Schiff boyamaları yapıldı. Kesitler Leica DFC 280 ışık mikroskobu ve Leica Q Win görüntü analiz sisteminde (Leica Micros Imaging Solutions Ltd.; Cambridge, U.K) incelendi. Bulgular: Her üç dekalsifikasyon ajanı aynı süre, aynı deney dizaynıyla uygulandığında; formik asitin kemik dokunun doğal histolojik yapısını en iyi koruduğunu ve boyanma özelliklerinin belirgin şekilde daha kaliteli olduğu gözlendi. Biodec-R ve Decalcifier II’nin hücre ve doku detaylarının korunması ve boyanma özellikleri açısından birbirine benzer olduğu saptandı. Sonuç: Kompakt kemik dokunun histolojik incelenmesinde formik asit dekalsifikasyonu, histolojik boyanma ve mikroskopik görüntü kalitesi açısından tercih edilebilir.Öğe Melatonin preserves ovarian tissues of rats exposed to chronic TCDD: An electron microscopic approach to effects of TCDD on ovarian cells(SAGE PUBLICATIONS INC, 2455 TELLER RD, THOUSAND OAKS, CA 91320 USA, 2018) Gül, Semir; Gül, Mehmet; Yiğitcan, Birgül2,3,7,8-Tetrachlorodibenzo-p-dioxin (TCDD) is a toxic agent and has disruptive effects on reproductive tissues in females. TCDD disrupts the hormonal regulation of the body and decreases the production of melatonin. In this study, we investigated the protective effects of melatonin supplements against the toxic effects of TCDD on ovaries of female rats. TCDD caused a significant decrease in the average number of corpora lutea and follicles per tissue section (2.1 +/- 0.7; 2.3 +/- 0.8, respectively), whereas these numbers were maintained in the melatonin supplemented group (5.0 +/- 0.8; 5.1 +/- 0.8, respectively) and were similar to the control group (5.3 +/- 1.0; 5.9 +/- 0.9, respectively). Electron microscopic analysis showed that the disruption of ultrastructure components such as cell membrane and organelles due to TCDD exposure was inhibited by melatonin supplements. This study suggested that melatonin has a protective and a possible ameliorative effect over histopathological damage of rat ovaries exposed to TCDD.Öğe Neural precursor cell-expressed developmentally down-regulated 4-like: a new biomarker in the pathophysiology of endometrial cancer(SAGE PUBLICATIONS LTD, 1 OLIVERS YARD, 55 CITY ROAD, LONDON EC1Y 1SP, ENGLAND, 2018) Yılmaz, Ercan; Gül, Mehmet; Melekoğlu, Rauf; Coşkun, Ebru İnci; Gül, Semir; Baştemur, Ayşe GülçinObjectives Endometrial cancer is the most frequent tumor of the female genital tract. Ubiquitin is a small protein (8.5 kDa) found in all eukaryotic cells, binds to substrate proteins via a three-phase enzymatic pathway referred to as ubiquitination and plays an important role in cellular stability. Neural precursor cell-expressed developmentally down-regulated 4-like (NEDD4L) functions in the last phase of this enzymatic process. In this study, we investigated NEDD4L protein expression in endometrial cancer. Methods The study participants were divided into patients with benign endometrial pathologies (Group 1, n=23), patients with endometrial hyperplasia (Group 2, n=21) and patients with endometrial cancer (Group 3, n=20). NEDD4L expression was detected by immunohistochemical staining and H scores were calculated to standardize staining intensity. Statistical analysis was performed using SPSS 16.0. Results NEDD4L expression levels according to H scores were significantly lower in patients diagnosed with endometrial cancer compared with those with benign endometrial pathologies. Conclusion NEDD4L is involved in maintaining cell stability, and reduced NEDD4L expression as a result of gene mutation may disrupt this balance in favor of tumorigenesis.