Yazar "Güneş, Ali" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 54
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Adölesan varikoselin klinik görünümü ve belirtilerin önemi(2013) Altıntaş, Ramazan; Beytur, Ali; Oğuz, Fatih; Ediz, Caner; Güneş, AliÖz: Amaç: Kliniğimize başvurup adölesan varikosel nedeniyle opere edilen hastaların klinik görünümü ve mevcut şikayetlerin görülme sıklığını değerlendirdik ve hastalık sürecinde bu şikayetlerin önemini belirledik. Gereç ve Yöntemler: 1995 ile 2012 yılları arasında varikosel nedeniyle cerrahi tedavi yapılmış olan 18 yaş altındaki hastaların kayıtlarını geriye dönük inceledik. Bulgular: Varikosel hastalığından dolayı 71 hastaya (ortalama yaş 16.4, 11-18 yaş aralığında) cerrahi müdahale yapıldı. Ağrı şikayeti varikosel cerrahisi yapılan hastaların ana geliş nedeniydi, 46 çocukta (%58.2) sadece ağrı, 14 çocukta (%17.7) sadece kozmetik, 7 çocukta sadece şişlik, 7 çocukta ağrı ve kozmetik, 5 çocukta ağrı ve şişlik şikayeti vardı. Klinik evre aritmetik ortalaması grup 1’de (sadece ağrı) en düşük iken, grup 3’de (sadece şişlik) en yüksekti. (sırasıyla 2.11 ve 2.71) Sonuç: Ağrı şikayeti adölesan yaş grubunda varikosel nedeniyle cerrahi yapılanlarda ana sebepti. Kozmetik ve şişlik şikayetleri olan varikosel hastalarında ortalama klinik evre ağrı şikayeti olan hastalara göre daha yüksekti ve bu ağrı şikayetinin hastaların doktora erken gelmesine neden olduğunu gösterir. Belli bir ağrı şikayeti yokken, ebeveynin bilinçli olması teşhisin erken konulmasında önemli bir payı oluşturur. Ebeveynlerin eğitimi ve bilgilendirilmesiyle, daha iyi sonuçlar elde edilebilir.Öğe Adölesan yaşta varikosel prevalansı ve doppler usg kullanımı(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1996) Özkan, Semih; Özbek, Emin; Gürpınar, Tayfun; Sarıyüce, Oğuzhan; Güneş, Ali; Özsan, ÖzcanBu çalışmada 10-19 yaş arası (ortalama 13.9) 959 orta ve lise öğrencisinde varikosel prevalansı araştırıldı. Asemptomatik sağlıklı erkek öğrenciler fizik inceleme ve doppler ultrasonografı (USG) incelemesi ile değerlendirildi. Fizik inceleme ile 298 (%31), doppler USG ile 308 (%> 32.1) varikosel olgusu saptandı. Fizik inceleme ile varikosel saptanmayan olguların 169’unda (%23.7) doppler USG ile varikosel bulundu. Doppler USG ile varikosel saptanmıyan olguların 139’unda (%56) fizik inceleme ile varikosel saptandı. Varikosel saptanan olguların 154’ünde (%51.6) sol, 25’inde (%8.3) sağ ve 119’unda (%39.9) bilateral varikosel bulundu. Yine olguların %75.5’inde Grade I, %18.1’inde Grade II ve %6.3’ünde Grade III varikosel tespit edildi.Öğe Artan deneyimin perkütan nefrolitotomi ameliyatına katkıları(Türk Üroloji Dergisi/Turkish Journal of Urology, 2007) Uğraş, Yahya Murat; Güneş, Ali; Soylu, Ahmet; Baydinç, Yaşar CanÖz: Böbrek taşlarının tedavisinde minimal invaziv işlemlerin önemi ve önceliği, bu konuyla ilgili tüm hekimler tarafından bilinmekte ve kabul edilmektedir. Perkütan nefrolitotomi, 30 yıldır uygulanan ve bu süre içinde evrimleşmeye devam eden minimal invaziv bir cerrahi tekniktir. İlk ortaya konduğu yıllardan bugüne kadar bu ameliyatın endikasyonları ve tekniği olduğu kadar sonuçları da değişmiştir. Ülkemizdeki uygulamaları 1990’lı yıllarda gelişmeye başlayan perkütan nefrolitotomi ile ilgili olarak, geçen zaman ve artan deneyimin cerrahi sonuçları nasıl değiştirdiğini bilmek; hem yeni yetişen cerrahların bu konuda nasıl eğitilmesi gerektiği konusunda bilgi vermesi ve hem de bu ameliyat tekniğinin geleceği konusunda öngörüde bulunmayı sağlaması açısından önemlidir. Bu derlemede, ülkemizden ve dünyadan yapılan yayınların ışığında perkütan nefrolitotominin ülkemizde ve dünyada geçirdiği gelişim süreci özetlenmekte, artan klinik ve akademik deneyimin sonuçlar üzerine etkisi incelenmekte ve bu ameliyatla ilgili cerrahi eğitim sürecinin nasıl olması gerektiği konusunda fikir verilmeye çalışılmaktadır. Başlık (İngilizce): The affects of increasing experience on the percutaneous nephrolithotomy operations Öz (İngilizce): Introduction: Importance and priority of minimally invasive methods in treatment of kidney stones are known and accepted by concerned medical doctors. Percutaneous nephrolithotomy is a minimally invasive surgical technique that is being applied for 30 years, and is also continuing its evolution meanwhile. From the first years of establishment to date, indications and surgical technique of this operation is developed as well as surgical results. Application in our country for this operation began at 1990’s. Knowing how surgical results are affected by passing time and increasing experience is important for both getting information on how budding young surgeons should be trained on this issue and for developing anticipation on the future of percutaneous nephrolithotomy. In this review, in the light of national and international publications, we tried to summarize the evolution process, investigate the affects of increasing clinical and academical experience on results and give an idea on the surgical training methods of percutaneous nephrolithotomy.Öğe Assessment of urinary incontinence in the women in Eastern Turkey(International Urogynecology Journal, 2013) Altıntaş, Ramazan; Beytur, Ali; Oğuz, Fatih; Taşdemir, Cemal; Katı, Bülent; Çimen, Serhan; Çolak, Cemil; Güneş, AliIntroduction and hypothesis The aims of the present study were to determine the types of UI among women visiting the urology department, to identify the potential risk factors associated with each type of UI, and to identify healthcare-seeking behaviors of affected women in our region. Methods The data of 617 community-dwelling women, who were at least 18 years of age or older and who presented with a complaint of UI ongoing over a year, and those without UI, who were admitted for any other reason, from June 2010 to April 2012, were evaluated. Results Mean age was 51.29 years (range 18–110 years); median parity was 3.54 (range 0–11) and 88.2 % of the women were married. Mean BMI was 28.01 kg/m2 . Very few women (18.5 %) accepted UI as a disease and searched for medical help by themselves; however, the remaining women (81.5 %) were brought or directed for evaluation by someone else. Stress UI was reported by 43 women (10.5 %), urge UI and mixed UI were noted by 153 (37.5 %) and 212 (52 %) women respectively. Conclusions The most frequent type of UI was mixed UI in our region. Age, BMI, multiparity, and hypertension were identified to have a different importance for each type of UI, but diabetes mellitus, birth trauma, gynecological surgery, lumbar disc hernia (LDH), and multiple sclerosis (MS) were the other important related factors. However, a small number of patients accepted UI as a disease and searched for therapy This reveals that the public should be informed in detail about female UI in developing countries.Öğe Assessment of urinary incontinence in the women in eastern Turkey(International Urogynecology Journal, 2013) Altıntaş, Ramazan; Beytur, Ali; Oğuz, Fatih; Taşdemir, Cemal; Güneş, AliIntroduction and hypothesis The aims of the present study were to determine the types of UI among women visiting the urology department, to identify the potential risk factors associated with each type of UI, and to identify healthcare-seeking behaviors of affected women in our region. Methods The data of 617 community-dwelling women, who were at least 18 years of age or older and who presented with a complaint of UI ongoing over a year, and those without UI, who were admitted for any other reason, from June 2010 to April 2012, were evaluated. Results Mean age was 51.29 years (range 18–110 years); median parity was 3.54 (range 0–11) and 88.2 % of the women were married. Mean BMI was 28.01 kg/m2 . Very few women (18.5 %) accepted UI as a disease and searched for medical help by themselves; however, the remaining women (81.5 %) were brought or directed for evaluation by someone else. Stress UI was reported by 43 women (10.5 %), urge UI and mixed UI were noted by 153 (37.5 %) and 212 (52 %) women respectively. Conclusions The most frequent type of UI was mixed UI in our region. Age, BMI, multiparity, and hypertension were identified to have a different importance for each type of UI, but diabetes mellitus, birth trauma, gynecological surgery, lumbar disc hernia (LDH), and multiple sclerosis (MS) were the other important related factors. However, a small number of patients accepted UI as a disease and searched for therapy. This reveals that the public should be informed in detail about female UI in developing countries.Öğe Atnalı Böbrekte Bilateral Simultane Perkütan Nefrolitotomi Sonrası İnatçı Postoperatif Bulantı ve Kusma: İlginç Bir Nedenin Vaka Sunumu(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2008) Uğraş, Murat Yahya; Güneş, Ali; Baydinç, Yaşar Can; Söğütlü, GökhanPerkütan nefrolitotomi (PNL), kompleks böbrek taşları da dahil, taş hastalığı için minimal invaziv bir tedavi yöntemidir. İki böbrekte eşzamanlı taş hastalığı ve atnalı böbrekteki taşlar ayrı ayrı kompleks taş tanımı kapsamında olup, ikisinin birlikte varlığı cerrahi açıdan en karışık durumlardan biridir. PNL, her iki durum için de güvenli ve etkin bir tedavi yöntemidir. Bu yazıda, iki taraflı eş zamanlı PNL yapılan bir atnalı böbrek olgusunda ameliyat sonrası gelişen şiddetli bulantı kusma sendromu (PONV) vakası sunduk. İlk tanısal çalışmalarla bu durumu açıklayacak mekanik veya biyokimyasal bir komplikasyon saptanmadı. PONV nin fizyopatolojik oluşumunu irdeleyen bir çalışma sonucunda, daha önce yayımlanmamış olan benzersiz bir etiyoloji saptandı.Öğe Basit böbrek kistlerinin ultrasonografi eşliğinde perkütan aspirasyonu ve alkol uygulaması(İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri, 2012) Beytur, Ali; Geçit, İlhan; Söylemez, Haluk; Oğuz, Fatih; Karaca, Süleyman; Güneş, Ali; Altıntaş, RamazanBöbreğin basit kistleri sık rastlanılan bir patolojidir. Bu çalışmada, semptomatik basit böbrek kistlerinin perkütan aspirasyon tedavisinin sonuçları incelendi. Tüm hastalara ilk teşhis ultrasonografi ile yapıldı. Ardından bilgisayarlı tomografi ile kistlerin yerleşimi, boyutu ve natürü kesinleştirildi. Flank pozisyonda lokal anestezi altında, 18 G metal iğne ile ultrasonografi eşliğinde kistler boşaltıldı. Kist sıvısı boşaltıldıktan sonra boşaltılan sıvının %15'i kadar saf alkol enjekte edildi. Yapılan işlemler esnasında herhangi bir komplikasyon oluşmadı. Kist sıvısında biyokimyasal ve sitolojik inceleme yapıldı. Çalışma kapsamındaki hastalar 1 yıl sonra ultrasonografi ile kontrol edildi. Toplam 128 hasta değerlendirildi. (77 erkek, 51 kadın). Ortalama yaş 52.3 yıl (37 - 71) olarak hesaplandı. Kistlerin ortalama çapı 8.3 cm (4.8 - 11.3). Kist sıvısından yapılan analizlerde herhangi bir patoloji tespit edilmedi. 1 yıl sonraki kontrollerde, 27 hastada (% 21.1) tekrar ağrı yapan kist oluştuğu görüldü. Basit böbrek kistlerinin perkütan aspirasyonu ve alkol ile tedavisi güvenli, başarılı ve minimal invaziv bir yöntemdir.Öğe Benign prostat hiperplazili hastalarda transüretral rezeksiyon sonrası mental durum(İnönü Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Malatya, Türkiye, 1997) Gürpınar, Tayfun; Dereboy, Ferhan; Özkan, Semih; Sarıyüce, Oğuzhan; Güneş, Ali; Çakıl, GönülÖz: Transüretral prostat rezeksiyonu uygulanan hastalarda postoperatif dönemde organik kökenli geçici mental bozukluk olup olmadığı araştırıldı. Otuz iki hastaya operasyondan 24 saat önce ve postoperatif dönemde 24 ve 72'nci saatlerde kısa kognitif muayene (KKM) uygulandı. KKM skorlarında cerrahiden sonra önemli bir değişiklik olmadığı saptandı. Preoperatif sağlık durumunun, uygulanan anestezi yönteminin, operasyon süresinin, preoperatif ve postoperatif hematolojik ve kan biyokimyası sonuçlarının kognitif muayene skorlarını etkilemediği gözlendi.Öğe Böbrek toplayıcı tübül kanseri: Olgu sunumu(Fırat Tıp Dergisi, 2011) Oğuz, Fatih; Güneş, Ali; Beytur, Ali; Söylemez, Haluk; Katı, Bülent; Şamdancı, EmineÖz: Böbrek hücreli kanserler içerisinde; toplayıcı tübül (Bellini) kanserleri, oldukça ender görülür. Bu yazıda, kliniğimize 6 aydır süren sol lomber ağrı ve 1 kez hematüri yakınması ile başvuran 60 yaşında hasta sunulmaktadır. Abdominal ultrasonografı, bilgisayarlı tomografi (BT) ve intravenöz piyelografıde; sol böbrek pelvisi düzeyini dolduran 4x8,5 cm ebatlarında, lobüle kontürlü, solid kitle gözlendi. Hastaya sol transperitoneal radikal nefrektomi uygulandı. Histopatolojik inceleme; Toplayıcı tübül (Bellini) kanserinin, papiller tübüler tipi olduğunu ortaya koydu. İmmünhistokimyasal incelemede; sitokeratin-7 (CK-7), CEA, HMWCK ile immünreaktivite belirlendi. Hastanın kontrollerinde, lokal nüks ve akciğer metastazı saptandı. Toplayıcı tübül kanserleri, son derece ender ve tanısı zor konan tümörlerdir ve prognozu oldukça kötü seyretmektedir.Öğe Buscke-Löwenstein tümörü (dev kondiloma akuminata) cerrahi tedavisi: Olgu sunumu(Yeni Üroloji Dergisi, 2013) Oğuz, Fatih; Altıntaş, Ramazan; Akdemir, Ender; Beytur, Ali; Taşdemir, Cemal; Güneş, AliÖz: Buschke Löwenstein tümörü olarak ta bilinen dev kondiloma akuminata özellikle genital ve perianal bölgeyi tutan seksüel geçişli nadir bir hastalıktır. Human papilloma virüsünün (HPV) bu hastalığın gelişimindeki rolü gösterilmiştir. Buschke-Löwenstein tümörü kondüloma akuminatanın farklı varyantıdır. Benign histopatolojisine rağmen sık tekrarlaması ve lokal agresif seyirli olmasıyla karakterizedir. Çok çeşitli tedavi seçeneklerinin kullanılmasına rağmen, yanıt çoğunla düşük ve nüks oranları yüksektir. Bu olgu sunumunda 58 yaşında erkek hastada saptanılan ve cerrahi olarak tedavi edilen dev kondiloma akumunatalı olgu sunuldu.Öz: Buschke Löwenstein tümörü olarak ta bilinen dev kondiloma akuminata özellikle genital ve perianal bölgeyi tutan seksüel geçişli nadir bir hastalıktır. Human papilloma virüsünün (HPV) bu hastalığın gelişimindeki rolü gösterilmiştir. Buschke-Löwenstein tümörü kondüloma akuminatanın farklı varyantıdır. Benign histopatolojisine rağmen sık tekrarlaması ve lokal agresif seyirli olmasıyla karakterizedir. Çok çeşitli tedavi seçeneklerinin kullanılmasına rağmen, yanıt çoğunla düşük ve nüks oranları yüksektir. Bu olgu sunumunda 58 yaşında erkek hastada saptanılan ve cerrahi olarak tedavi edilen dev kondiloma akumunatalı olgu sunuldu.Öğe Çocuklarda ESWL(Türkiye Klinikleri J Urology, 2015) Çimen, Serhan; Güneş, AliÇocukluk çağında görülen taş hastalığının sıklığı erişkinlerdekine benzer şekilde ülke ve bölgelere göre değişiklik göstermektedir. Çocuk yaş grubunda tespit edilen taşların genellikle üst üriner sistemde olduğu gösterilmiştir. Çocukluk çağı taş hastalığı erişkinlerden farklı değerlendirme, tedavi ve takip yaklaşımı gerektirmektedir. Günümüzde çocukluk çağı taş hastalığının tedavisinde özellikle böbrek taşlarında ESWL birinci seçenek tedavi yöntemi olarak kabul edilmekte ve uygulanmaktadır.Öğe Çocukluk Çağı Üriner Sistem Taş Hastalığında “Extracorporeal Shockwave Lithotripsy” (ESWL)’nin Etkinliği ve Güvenilirliği: Klinik Deneyimlerimiz(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2014) Altıntaş, Ramazan; Taşdemir, Cemal; Oğuz, Fatih; Beytur, Ali; Çimen, Serhan; Güneş, AliAmaç: Beden dışı şok dalgaları ile taş kırma (ESWL) tedavisi, erişkin hastalarda olduğu gibi çocuk yaş grubunda da son yıllarda sıkça uygulanan bir tedavi yöntemidir. Bu çalışmada kliniğimizde böbrek ve üreter taşları nedeniyle ESWL uygulanan çocuklarda tedavi sonuçlarını ve komplikasyonları retrospektif olarak değerlendirdik. Gereç ve Yöntemler: Bu çalışmada Ocak 1998 ve Şubat 2013 arasında böbrek ve üreter taşlarının tedavisi için Stonelith PCK V-5 Lithotriptor cihazı kullanılarak ESWL uygulanan 282 pediatrik hastanın verileri değerlendirmeye alındı. ESWL işlemi supin pozisyonunda ve 20-45 dakikalık seanslar şeklinde yapıdı. Her ESWL seansında en az 2000 en fazla 3500 şok dalgası, 13 kV’dan başlayıp gereken hastalarda en fazla 17 kV olacak şekilde artırılarak uygulandı. Bulgular: Yüzbeş kız ve 177 erkek hastanın ortalama yaşı 10,41 (1-17) yıl idi. Ortalama taş yükü 1,3 cm2 (0,5-5 cm2) (böbrek taşları için 1,58 cm2, üreter taşları için 1,02 cm2) olup toplam 392 seans ESWL uygulandı. İki yüz dört hastada fentanil ve/veya ketamin ile sedoanaljezi gerekti. Tam taşsızlık oranı % 82,2 olarak bulundu. Seksen yedi hastada hematüri, 62 hastada da deri ekimozları minor komplikasyon olarak görüldü. Kalan taşların tedavisi için ek girişim olarak 14 hastaya üreterorenoskopi ve 19 hastaya da perkütan nefrolitotomi uygulandı. Sonuç: ESWL çocuk yaş grubundaki üriner sistem taş hastalığı tedavisinde düşük morbidite, minimal anestezi ile ayaktan günübirlik uygulanabilirliği ve yüksek taşsızlık oranı ile sıkça kullanılan bir tedavi yöntemidir.Öğe Çocukluk çağı üriner sistem taş hastalığında “extracorporeal shockwave lithotripsy” (eswl)’nin etkinliği ve güvenilirliği: klinik deneyimlerimiz(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2014) Altıntaş, Ramazan; Taşdemir, Cemal; Oğuz, Fatih; Beytur, Ali; Çimen, Serhan; Güneş, AliAmaç: Beden dışı şok dalgaları ile taş kırma (ESWL) tedavisi, erişkin hastalarda olduğu gibi çocuk yaş grubunda da son yıllarda sıkça uygulanan bir tedavi yöntemidir. Bu çalışmada kliniğimizde böbrek ve üreter taşları nedeniyle ESWL uygulanan çocuklarda tedavi sonuçlarını ve komplikasyonları retrospektif olarak değerlendirdik. Gereç ve Yöntemler: Bu çalışmada Ocak 1998 ve Şubat 2013 arasında böbrek ve üreter taşlarının tedavisi için Stonelith PCK V-5 Lithotriptor cihazı kullanılarak ESWL uygulanan 282 pediatrik hastanın verileri değerlendirmeye alındı. ESWL işlemi supin pozisyonunda ve 20-45 dakikalık seanslar şeklinde yapıdı. Her ESWL seansında en az 2000 en fazla 3500 şok dalgası, 13 kV’dan başlayıp gereken hastalarda en fazla 17 kV olacak şekilde artırılarak uygulandı. Bulgular: Yüzbeş kız ve 177 erkek hastanın ortalama yaşı 10,41 (1-17) yıl idi. Ortalama taş yükü 1,3 cm2 (0,5-5 cm2) (böbrek taşları için 1,58 cm2, üreter taşları için 1,02 cm2) olup toplam 392 seans ESWL uygulandı. İki yüz dört hastada fentanil ve/veya ketamin ile sedoanaljezi gerekti. Tam taşsızlık oranı % 82,2 olarak bulundu. Seksen yedi hastada hematüri, 62 hastada da deri ekimozları minor komplikasyon olarak görüldü. Kalan taşların tedavisi için ek girişim olarak 14 hastaya üreterorenoskopi ve 19 hastaya da perkütan nefrolitotomi uygulandı. Sonuç: ESWL çocuk yaş grubundaki üriner sistem taş hastalığı tedavisinde düşük morbidite, minimal anestezi ile ayaktan günübirlik uygulanabilirliği ve yüksek taşsızlık oranı ile sıkça kullanılan bir tedavi yöntemidir.Öğe Daha önce açık nefrolitotomi veya perkütan nefrolitotomi yapılmasının perkütan nefrolitotomi üzerine etkisi(2012) Günaydın, Mustafa Orhun; Beytur, Ali; Uğraş, Yahya Murat; Güneş, AliAmaç: Daha önce açık böbrek taşı cerrahisi veya perkütan nefrolitotomi (PNL) operasyonu geçirmenin, yapılacak PNL tedavisine olan etkilerini saptamayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Toplam 163 hasta değerlendirildi. Hastalar üç gruba ayrıldı. Grup 1de daha önce böbrek taşı cerrahisi geçirmemiş olan 80 hasta; grup 2de daha önce aynı taraftan açık böbrek taşı cerrahisi geçirmiş olan 43 hasta; grup 3te daha önce PNL cerrahisi geçirmiş olan 40 hasta yer aldı. Üç grup taş yükü, perkütan giriş sayısı, ameliyat süresi, hastanede kalış süresi, başarı oranı ve komplikasyonlar açısından karşılaştırıldı. Bulgular: Üç grup arasında yaş, cinsiyet ve ortalama taş yükü açısından anlamlı fark yoktu. Operasyon süresi grup 1de ortalama 103 dk, grup 2de 107 dk, grup 3de ortalama 110 dk; tüm hastaların ortalama ameliyat süresi 106 dk olarak hesaplandı. Floroskopi süresi ortalama 1.48 dk olarak hesaplandı. Her iki parametrede de istatistiksel fark bulunamadı. Ortalama nefrostomi süresi grup 1de 2.72 gün, grup 2de 2.74 gün, grup 3de 2.80 gün ve ortalama hastanede kalış süresi grup 1de 4.67 gün, grup 2de 5.37 gün, grup 3de 5.60 gündü. Bu veriler arasında da istatistiksel açıdan anlamlı fark yoktu. Taşsızlık oranı (4 mmden küçük taş parçacıkları kalan hastalar dahil) %82.2 idi. Üç grupta da en sık görülen komplikasyon kan nakli gerektiren kanama (%8.6) ve yüksek ateş (%8) idi. Sonuç: Daha önce açık böbrek cerrahisi ve PNL operasyonu geçirilmesinin, PNL ameliyatının başarı ve komplikasyon oranlarını etkilemediği görüldü.Öğe Effects of micronised purified flavonoid fraction on pain spermiogram and scrotal color doppler parameters in patients with painful varicocele(Urol Int, 2005) Kılıç, Süleyman; Güneş, Ali; İpek, Deniz; Dusak, Abdurrahim; Güneş, Gülsen; Balbay, Derya Mevlana; Baydinç, CanPurpose: Micronised purifi ed fl avonoid fraction (MPFF) is a phlebotropic drug improving venous tone, elasticity and lymphatic drainage, decreasing venous distensibility, venous emptying times, refl ux time of venous blood and capillary hyperpermeability, and having antioxidant activities. Since varicocele is a venous pathology, we evaluated the effects of MPFF on pain, spermiogram and color Doppler parameters in patients with painful varicocele. Material and Methods: Semen analyses and Doppler sonography were performed in 16 patients (aged 20–62 years, mean 31.2 8 10.9) before and after 1,000 mg/day MPFF treatment. Pain change was assessed with visual analogue scale scored between 0 and 10. Patient satisfaction with outcome and side effects were recorded. Results: Mean pain scores at 1, 3, and 6 months were 1.25 8 1.34, 0.25 8 0.68, and 0.12 8 0.34, respectively, all being signifi cantly lower (p ! 0.001 for each) than baseline (4.93 8 1.77). Mean score at 12 months (0.93 8 1.06) was still lower than baseline (p ! 0.001) but higher than at 6 months (p = 0.019). Respectively, 14 (87.5%) and 2 (12.5%) patients reported complete and very signifi cant resolution of pain at the 6th month. All patients were very satisfi ed with the outcome. While semen volume, total sperm count, sperm concentration and morphology did not change signifi cantly, motility increased signifi cantly (p = 0.009) due to decrease of grade 0 sperms (p = 0.006) and increase of grade 3 + 4 sperms (p ! 0.001). Refl ux time of left spermatic vein during the Valsalva maneuver decreased signifi cantly (p = 0.003). No signifi cant change occurred in refl ux time of the right spermatic vein. No side effect was recorded. Conclusions: Results of this preliminary study suggest the safety and effi cacy of MPFF in the treatment of varicocele-associated pain. However, no recommendation for the use of MPFF in the treatment of pain associated with varicocele can be made before these preliminary results are confi rmed by a randomized pla cebocontrolled trial.Öğe The efficacy and reliability of extracorporeal shockwave lithotripsy (eswl) nin pediatric urolithiasis: Our clinical experiences(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 2014) Altıntaş, Ramazan; Taşdemir, Cemal; Oğuz, Fatih; Beytur, Ali; Çimen, Serhan; Güneş, AliÖz: Amaç: Beden dışı şok dalgaları ile taş kırma (ESWL) tedavisi, erişkin hastalarda olduğu gibi çocuk yaş grubunda da son yıllarda sıkça uygulanan bir tedavi yöntemidir. Bu çalışmada kliniğimizde böbrek ve üreter taşları nedeniyle ESWL uygulanan çocuklarda tedavi sonuçlarını ve komplikasyonları retrospektif olarak değerlendirdik. Gereç ve Yöntemler: Bu çalışmada Ocak 1998 ve Şubat 2013 arasında böbrek ve üreter taşlarının tedavisi için Stonelith PCK V-5 Lithotriptor cihazı kullanılarak ESWL uygulanan 282 pediatrik hastanın verileri değerlendirmeye alındı. ESWL işlemi supin pozisyonunda ve 20-45 dakikalık seanslar şeklinde yapıdı. Her ESWL seansında en az 2000 en fazla 3500 şok dalgası, 13 kV dan başlayıp gereken hastalarda en fazla 17 kV olacak şekilde artırılarak uygulandı. Bulgular: Yüzbeş kız ve 177 erkek hastanın ortalama yaşı 10,41 (1-17) yıl idi. Ortalama taş yükü 1,3 cm 2 (0,5-5 cm2) (böbrek taşları için 1,58 cm 2, üreter taşları için 1,02 cm2) olup toplam 392 seans ESWL uygulandı. İki yüz dört hastada fentanil ve/veya ketamin ile sedoanaljezi gerekti. Tam taşsızlık oranı % 82,2 olarak bulundu. Seksen yedi hastada hematüri, 62 hastada da deri ekimozları minor komplikasyon olarak görüldü. Kalan taşların tedavisi için ek girişim olarak 14 hastaya üreterorenoskopi ve 19 hastaya da perkütan nefrolitotomi uygulandı. Sonuç: ESWL çocuk yaş grubundaki üriner sistem taş hastalığı tedavisinde düşük morbidite, minimal anestezi ile ayaktan günübirlik uygulanabilirliği ve yüksek taşsızlık oranı ile sıkça kullanılan bir tedavi yöntemidir.Öğe Eosinophilic cystitis(Urologia Internationalis, 2003) Kılıç, Süleyman; Erguvan, Rezzan; İpek, Deniz; Güneş, Ali; Aydın, Nasuhi Engin; Baydinç, CanÖğe The epidemiology and factors associated with nocturnal enuresis among boarding and daytime school children in southeast of Turkey a cross sectional study(BMC Public Health, 2009) Güneş, Ali; Güneş, Gülsen; Açık, Yasemin; Akıllı, AdemNocturnal enuresis can be defined as the involuntary passage of urine during sleep beyond the age of anticipated nightime bladder control, after 4-6 y of age [1,2]. It is well known that nocturnal enuresis is a common, genetically complex and heterogeneous disorder among children [3]. According to International Children's Continence Society (ICCS),intermittent incontinence is urine leakage in discrete amounts. It can occur during the day and/or at night, and it is applicable to children who are at least 5 years old. Enuresis means intermittent incontinence while sleeping. In contrast to the previous terminology, the terms (intermittent) nocturnal incontinence and enuresis are now synonymous[4]. Enuresis can be further categorized into primary nocturnal enuresis or secondary nocturnal enuresis. Primary nocturnal enuresis is therefore bedwetting in a child aged 5 years or more who has never been dry for extended periods, while secondary nocturnal enuresis is the onset of wetting after a continuous dry period of more than 6-12 months[5].Öğe Erectile dysfunction in testicular cancer patients treated with chemotherapy(Andrologia, 2012) Taşdemir, Cemal; Fırdolaş, Fatih; Harputluoğlu, Hakan; Altıntaş, Ramazan; Güneş, AliInformation on male potency in testicular cancer (TC) patients treated with chemotherapy is insufficient. We aimed to assess the levels of depression and anxiety symptoms, sexual function and gonodotrophins. Participants (n = 27) were identified and recruited from the genitourinary services of two medical centres, one in Inonu University and the other in the Firat University. All patients are TC patients treated with chemotherapy after unilateral orchiectomy. Participants completed follow-up assessments after the completion of the chemotherapy regimen. Serum luteinising hormone, follicle-stimulating hormone and testosterone levels were determined after blood samples had been taken in the morning after an overnight fast. International Index of Erectile Function (IIEF-15) was also used to evaluate erectile dysfunction (ED) score. Beck Depression and Beck Anxiety Scale were used to assess psychological symptoms. The findings indicated that men treated with chemotherapy had significantly different IIEF-15 and Beck Anxiety scores compared with men who did not receive chemotherapy. But no statistically significant difference was determined in the serum gonodotrophin levels and depression score between the two groups. It is concluded that patients with TC undergoing chemotherapy have greater risk than normal men for ED, independently of the gonodotrophin’s level.Öğe Evre t2 invaziv mesane tümörlü bir hastada radikal sistoprostatektomi ve ileal mesane uygulaması(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1995) Özkan, Semih; Sarıyüce, Oğuzhan; Güneş, Aliinvaziv mesane tümörlerinde, özellikle T2-T3 (stage B-C), radikal sistektomi gelişen cerrahi teknikle morbidité ve mortalité si azalarak bugün için en geçerli tedavi yöntemlerinden biri olarak popülarite kazanmıştır. Radikal sistektomi sonrası ileal mesane uygulaması vücut imajını bozmayan bir diversiyon şekli ile hastaların sosyal rehabilitasyonunu kolaylaştırmaktadır, ileal mesane ürodinamik sonuçları itibariylede doğala en yakın diversiyon şekli olarak öngörülmektedir. Bu çalışmada kliniğimizde uygulanan bir radikal prostatektomi sonrası ileal mesane sonuçları irdelenmektedir.
- «
- 1 (current)
- 2
- 3
- »