Yazar "Güngör, Serdal" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 40
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Adenovirüs gastroenteriti ile ilişkili febril konvülziyon: bir vaka sunumu(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2015) Arslan, Müjgan; Ermiştekin, Halime; Güngör, SerdalFebril konvülziyon, çocukluk çağının en sık görülen, yaşa bağımlı, benign ve ateşle ortaya çıkan konvülziyonudur. Patogenezi halen çok iyi aydınlatılamamıştır. Febril konvülziyonda ateş genellikle viral enfeksiyonlarla ilişkilidir ve sıklıkla üst solunum yolu enfeksiyonları, otitis media, tonsillit, idrar yolu enfeksiyonlarından kaynaklanır. Gastroenterit sırasında febril konvülziyon insidansı düşük bulunmuştur ve gastroenteritin febril konvülziyondan koruyucu özellik gösterdiği düşünülmektedir. Gastroeneritlerde en sık görülen etken rotavirüs olsa da adenovirüs ve küçük yuvarlak yapılı virüsler de sık bildirilen patojenlerdir. Adenovirüs gastroenteriti sırasında nöbet geçiren bir hastayı tartışırken, febril konvülziyon patogenezini gözden geçirmek, ateşli nöbete sebep olan patojenleri saptayarak seçilmiş gruplara aşı uygulamasını tartışmak istedik.Öğe Adrenolökodistrofinin Manyetik Rezonans Görüntüleme Bulguları: Spektroskopi ve Difüzyon Ağırlıklı Görüntülemenin Tanıya Katkısı(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2008) Mutlu, Deniz Yakar; Fırat, Ahmet Kemal; Karakaş, Hakkı Muammer; Erdem, Gülnur; Fırat, Yezdan; Güngör, SerdalAdrenolökodistrofi (ALD), adrenal korteks, santral sinir sistemi ve testisin etkilendiği uzun zincirli yağ asitlerinin birikimine bağlı olarak ortaya çıkan X’e bağlı geçiş gösteren metabolik bir hastalıktır. İnsidansı: 1/25 000-1/100 000 arasındadır. Beyin beyaz cevherini tutan peroksizomal bir hastalıktır. ALD tanısı plazmada ve cilt-fibroblast kültüründe çok uzun zincirli yağ asitlerinin artışı ve kromozomal çalışma ile konur. Adrenal yetmezlik ve demyelinizasyona bağlı nörolojik bulgularla seyreder. Lökodistrofi hastalarında altta yatan beyaz cevher anormalilerinin karakterizasyonu, lokalizasyonu ve ayırıcı tanısında MRG öncelikli görüntüleme yöntemidir. Biz bu olgu sunumu aracılığıyla adrenolökodistrofinin manyetik rezonans görüntüleme, manyetik rezonans spektroskopi ve difüzyon ağırlıklı görüntüleme bulgularının kliniğe katkısını sunmayı amaçladık.Öğe Akut Poststreptokoksik Glomerulonefrit ve Akut Romatizmal Ateş; Eş Zamanlı Ortaya Çıkan Farklı Non-Süpüratif Poststreptokoksik Komplikasyonlar(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2007) Tabel, Yılmaz; Koçak, Gülendam; Mungan, İlke; Güngör, Serdal; Karakurt, CemşitAkut romatizmal ateş (ARA) ve poststreptokoksik akut glomerülonefrit (PSAGN), streptokok enfeksiyonlarının iki ayrı süpüratif olmayan komplikasyonudur. Farklı serotiplere bağlı geliştiklerinden dolayı ARA ve PSAGN’nin aynı hastada birlikte görülmesi oldukça seyrektir. Burada streptokoksik boğaz enfeksiyonundan sonra tipik PSAGN ve ARA bulgularını aynı anda gösteren 7 ve 10 yaşlarında iki hasta sunulmuştur.Öğe Antenatal Hidronefrozun Nadir Bir Komplikasyonu; Yenidoğan Pyonefrozu(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2008) Tabel, Yılmaz; Mungan, İlke; Güngör, SerdalYenidoğan pyonefrozu, antenatal hidronefrozun çok nadir olarak rastlanan bir komplikasyonu olup tanı, tedavi ve izleminde henüz tam bir görüş birliği sağlanamamıştır. Bu yazıda, antenatal hidronefrozun bir komplikasyonu olarak geliştiği düşünülen ve tanıda sadece ultrasonografinin, tedavide de medikal yöntemlerin yeterli olabileceğini göstermesi bakımından önemli olduğu düşünülen bir yenidoğan pyonefroz olgusu sunulmuştur.Öğe Atipik Seyirli Subakut Sklerozan Panensefalit: Psödotümör Serebri(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2010) Güngör, Serdal; Celiloğlu, Özgü Suna; Güngör, Sabiha; Celiloğlu, CanSubakut sklerozan panensefalit (SSPE), kızamık enfeksiyonunu takip eden, merkezi sinir sisteminde kronik, ağır nörolojik yıkımla seyreden ve ölüme giden ilerleyici seyirli bir hastalıktır. Tanı tipik klinik özellikler ve beyin omurilik sıvısında artmış kızamık antikorlarının gösterilmesi ile konulur. SSPE seyrinde olağandışı klinik tablolar nadir değildir. Psödotümör serebri belirgin beyin patolojisi olmadığı halde artmış intrakraniyal basınç bulguları ile karakterizedir. Bu yazıda psödotümör serebri ile seyreden ve SSPE tanısı konulan iki olgu sunulacaktır.Öğe Clinical and ımaging findings in childhood posterior reversible encephalopathy syndrome(Iranıan journal of chıld neurology, 2018) Güngör, Serdal; Kılıç, Betül; Tabel, Yılmaz; Selimoğlu, Ayşe; Özgen, Ünsal; Yılmaz, Sezai; Sigirci, AhmetObjective Posterior reversible encephalopathy syndrome (PRES) is characterized by typical radiologic findings in the posterior regions of the cerebral hemispheres and cerebellum. The symptoms include headache, nausea, vomiting, visual disturbances, focal neurologic deficits, and seizures. The aim of this study is to evaluate the clinical and radiological features of PRES in children and to emphasize the recognition of atypical features. Materials & Methods We retrospectively examined 23 children with PRES from Mar 2010-Apr 2015 in Inonu University Turgut Ozal Medical Center in Turkey. We compared the clinical features and cranial MRI findings between underlying diseases of PRES. Results The most common precipitating factors were hypertension (78.2%) and medications, namely immunosuppressive and antineoplastic agents (60.8%). Manifestations included mental changes (100%), seizures (95.6%), headache (60.8%), and visual disturbances (21.7%) of mean 3.6 (range 1-10) days' duration. Cranial magnetic resonance imaging (MRI) showed bilateral occipital lesions in all patients, associated in 82.6% with less typical distribution of lesions in frontal, temporal or parietal lobes, cerebellum, corpus callosum, basal ganglia, thalamus, and brain stem. Frontal involvement was predominant, observed in 56.5% of patients. Clinical recovery was followed by radiologic resolution in all patients. Conclusion PRES is often unsuspected by the clinician, thus radiologists may be the first to suggest this diagnosis on an MRI obtained for seizures or encephalopathy. Atypical MRI finding is seen quite often. Rapid diagnosis and treatment are required to avoid a devastating outcome.Öğe Clinical, electrophysiological findings and evaluation of prognosis of patients with Guillain-Barré syndrome(2019) Kılıç, Betül; Güngör, Serdal; Özgör, BilgeAbstract: Guillain-Barré syndrome (GBS) is an acute inflammatory polyneuropathycharacterized by frequent rapid progressive, ascending, symmetric weakness andareflexia. We aimed to evaluate the etiology, clinical and electrophysiologicalfindings with treatment and prognosis of the patients with GBS in our clinic.Patients who were diagnosed with GBS in our clinic between 2009 and 2017were evaluated retrospectively. The study included 20 female and 25 malepatients. The most frequent symptom was the absence of walking (95.5%).All of the patients had muscle weakness on examination; in addition to thathyperesthesia (31%), autonomic symptoms (13.3%), sensory loss (11.1%),ataxia (11.1%), bilateral facial nerve palsy (6.6%), oculomotor nerve palsy(2.2%), and multiple cranial nerve involvement (2.2%) were the otherdetected findings. Ventilation support was required in 6 cases (13.3%).Acute motor axonal neuropathy (AMAN) was found in 20 patients (44.5%),acute inflammatory demyelinating polyradiculoneuropathy (AIDP) was foundin 24 patients (53.3%), and acute motor and sensory axonal neuropathy(AMSAN) was only present in 1 patient (2.2%). Intravenous immunoglobulin(IVIG) was administered to 33 of the patients (73.3%). The mean hospitalstay was 8.4±3.5 (2-17 days), and the relationship between the duration ofhospital stay and the treatment given was statistically significant (p = 0.001).Complete remission was observed in 37 patients (82.3%) and the remaining5 children (11.1%) experienced incomplete recovery. Three patients (6.7%)died of treatment-resistant hypotension, arrhythmia and severe pulmonaryinfection. The short duration of neurological deficit following infection, clinicalstage of application, need for mechanical ventilation, dysautonomia, cranialnerve involvement, and current subtype were the negative prognostic factors.Although GBS is a self-limiting disease, early diagnosis and treatment arevery important to reduce hospital stay with morbidity and mortality. Patientsexpected to be at high risk should be monitored closely.Öğe Çocukluklarda idrar yolu enfeksiyonu lokalizasyonunda serum amiloid A'nın yeri(Genel ve Dahili Tıp, 2007) Tabel, Yılmaz; Mungan, İlker; Aktar, Amine; Karabulut, Aysun Bay; Güngör, SerdalÖz: Amaç: Çocuklarda idrar yolu enfeksiyonu (ÎYE) lokaiizasyonunu saptamada zorluklarla karşılaşılabilmekteclir. Serum Amiloid A (SAA) ise değişik enfeksiyöz ve inflamatuvar durumlarda artan ve başlıca karaciğerden yapılan güçlü bir akut faz reaktanıdır. Biz bu çalışmada, çocuk hastalarda İYE'nun lokalizasyonunda SAA'nm yerini araştırmayı amaçladık. Yöntem: Çalışmaya inönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ue Hastalıkları kliniğinde ayaktan veya yatırılarak tedavi edilen 22 idrar yolu enfeksiyonlu çocuk alındı. Tedavi başında hastaların koltuk altı uücut ısıları ölçüldü, lökosit, C-reaktif protein (CRP), eritrosit sedimentasyon hızı (ESH), serum amiloid A için kan Örnekleri, rutin idrar analizi ve idrar kültürleri için idrarları alındı. Veriler bilgisayar ortamında SPSS 11.5 paket programında One-Sample Kolmogorov-Smirnov, Student t, Mann-Whitney U, Ki-kare testleri ue Spearman's korelasyon analizi kullanılarak değerlendirildi. P<0.05 anlamlı kabul edildi. Bulgular: Çalışmaya 22 hasta (11 kız, 11 erkek) dahil edildi. Ateş, lökositoz, CRP, ESH yüksekliğine göre hastaların 11'i alt, 11'i ise üst İYE olarak değerlendirildi. İki grup arasında lökosit sayısı, CRP, ESH ue SAA açısından yapılan karşılaştırmalarda sadece CRP ue ESH açısından istatistiksel olarak anlamlı fark tespit edildi (p<0.05). Serum amiloid A ile lokalizasyon arasında anlamlı ilişki saptanmadı (p>0.05). CRP ve SAA arasında korelasyon tespit edilemedi (r=-0.25, p>0.05). Sonuç: Bu çalışmada çocukluk çağı idrar yolu enfeksiyonu lokalizasyonu ile serum amiloid A arasında anlamlı ilişki bulunmadı. Aynca üst idrar yolu enfeksiyonu ile anlamlı ilişkili bulunan C-reaktif protein ile serum amiloid A arasında da anlamlı ilişki tespit edilmemiştir.Öğe Does childhood chorea mean sydenham chorea everytime?(2022) Özgör, Bilge; İnce, Damla; Güngör, Serdal; Karakurt, CemşitAim: We were retrospectively our experience in Sydenham Chorea and reexamined 39 patients with choreiform movement disorder who were admitted to pediatric neurology and cardiology outpatient clinics between 2010 and 2017. Materials and Methods: We reviewed these case symptoms, diagnosis period, differential diagnosis and shortening the duration of symptoms with chorea treatment. Results: Two of 39 patients who diagnosed Sydenham Chorea, were finally diagnosed Systemic Lupus Erythematosus. Symptoms duration time is shorter with neurodol or valproaic treatments. Conclusion: Although Sydenham Chorea’s is the most common movement disorders, the practitioners should aware of the differential diagnosis. The relapse of Acute Rheumatic Fever with chorea can be prevented by administering antibiotic prophylaxis.Öğe Evaluation of BrainDeath inChildren:ASingleCenter Experience(2019) Aslan, Mahmut; Güngör, Serdal; Aslan, Neslihan; Özgör, Bilge; Kırık, SerkanAbstract: Introduction: Brain death is defined as a status of apnea, coma and the absence of brainstem reflexes, in addition to the presence of electrocerebral silence (ECS) on an electroencephalography (EEG). Trauma and anoxic encephalopathy are the most common causes of brain death in children, with incidences of brain death reported to vary between 0.65–1.2 percent. A diagnosis of brain death can be made based on a detailed anamnesis, physical examination findings and supportive test results. When pediatric patients are being evaluated by EEG, they should also be assessed in terms of medications, metabolic encephalopathy, hypothermia, electrolyte imbalance and acid-base imbalance. Patients and Methods: The presentstudy included patients who suffered brain death during hospitalization in the pediatric intensive care unit of Inonu University Turgut Ozal Medical Center between 2010 and 2017. The medical files of the patients were reviewed retrospectively. All patients included in the study underwent an EEG and an apnea test was performed on all patients. The cerebral blood flow (CBF) measurement was obtained through a Computerized Tomography Angiography (CTA), and all patients underwent a Magnetic Resonance Angiography (MRA) and a Transcranial Doppler Ultrasonography (TCD). Results: Of the 20 patients included in the study, nine (45%) were female and 11 (55%) were male, with a mean age of 8.47±5.73 years. Of the total, seven patients presented with fulminant hepatitis, three with trauma, three with sepsis, two with drowning, two with cerebrovaskuler disease (CVD), and one patient each with lymphoma, suicide and electric shock. The families of only two (10%) patients donated the organs of the deceased. Of the 20 patients, four were Syrian, and of which were being monitored with the diagnosis of liver failure. An apnea test was positive in all patients, and in all patients, the EEG findings supported brain death. Imaging methods were carried out to demonstrate the absence of CBF flow in 11 (55%) patients, and diabetes insipidus (DI) developed in nine (45%) of the patients with brain death. Conclusion: In conclusion, a multidisciplinary approach is required for the diagnosis of brain death. An evaluation of laboratory findings and EEG results together with the findings of a physical examination is important, particularly in centers like our clinics where more than 50 pediatric transplantations are carried out each year. The development of hypernatremia in patients with DI is now an important parameter in the loss of brain function.Öğe AN EVALUATION OF PATIENTS DIAGNOSED WITH OPTIC NEURITIS IN CHILDHOOD(2021) Aslan, Mahmut; Kırık, Serkan; Güngör, SerdalAbstract: Objective: Optic neuritis (ON) is an autoimmune disease that starts with acute and subacute vision loss and is characterized by the demyelination of the optic nerve. It may appear as an iso-lated, idiopathic condition, or it may be a precursor of diseases such as Multiple Sclerosis (MS) or Neuromyelitis Optica (NMO). In the study, we aimed to evaluate ON patients and the long-term prognosis in pediatric patients. Material and Method: In this study, 13 patients who applied to the pediatric neurology clinic between years 2010-2017 and were diagnosed with acute ON were assessed retrospectively. Results: Thirteen patients diagnosed with ON were included in our study, six of whom were diagnosed with isolated ON (6/13, 46.15%). Nine of them were female. The average age of our pa-tients was 12.8±3.07 years. Seven patients (53.85%) had unilateral involvement. A complete recovery was provided in 12 patients. There were recurrences in the follow-up of two patients, diag-nosed with MS. Conclusion: ON should absolutely be considered in every child with blurred vision and vision loss. Early stage steroid treatment is the most efficient therapy.Öğe Evaluation of renal tubular function in epileptic children treated with levetiracetam(2016) Elmas, Ahmet Taner; Güngör, Serdal; Arslan, Müjgan; Tabel, Yılmaz; Raif Güngör, Sabiha; Özyalın, FatmaAbstract: Our study aim was to measure the urinary N-acetyl-?-D-glucosaminidase/creatinine (NAG/UCr) index in epileptic children who received levetiracetam (LEV) treatment at least for 6 months, and compare it to healthy children. Thirty five children with epilepsy were enrolled in this prospective study. NAG was studied using the calorimetric method and NAG levels were expressed in units per liter (U/L) and NAG/UCre levels were determined in U/mmol creatinine. There were no statistically significant differences for the urine NAG and NAG/UCr index before and after LEV treatment in the epileptic group (p>0.05, for each). There were no significant correlations between the serum concentration of LEV and urinary NAG levels (r=0.258, p=0.135) and NAG/UCr levels (r=0.164, p=0.346) before treatment. Our study demonstrated that LEV treatment was safe and did not interfere in renal tubular function in epileptic childrenÖğe Evaluation of seizures and clinical features of pediatric patients diagnosed with Rett Syndrome who were detected to have MECP2 mutation(2021) Kırık, Serkan; Aslan, Mahmut; Özgör, Bilge; Güngör, SerdalAim: The aim of this study was to investigate the seizures and clinical characteristics of patients diagnosed with Rett syndrome with MECP2 mutation who were followed up in our tertiary pediatric neurology clinic. Material and Methods: Patients who were admitted to the pediatric neurology clinic of Inonu University Faculty of Medicine between 2010 and 2015. The patients got MECP2 mutation and whose electronic medical datas were available, were included in our study. Electroencephalography (EEG) records of the patients and antiepileptic treatments they received were evaluated. Results: The mean age of the patients was 10.2 (9.36 ± 2.75) and the mean age at onset of complaints was 15 months (12.1 ± 5.19). Six of 9 patients who had seizures had generalized tonic clonic seizures and three patients had focal seizures. The most preferred antiepileptic drug was valproic acid. Conclusion: Rett syndrome characterized with cognitive detoration, epileptic seizures, and microcephaly. Increased awareness provides early diagnosis and suitable treatment for female patients applied with otism and microcephalia in particular, and it is also important for preventing unnecessary diagnostic tests.Öğe Febrile Seizure Related with Adenovirus Gastroenteritis: A Case Report(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 2015) Arslan, Müjgan; Ermiştekin, Halime; Güngör, SerdalÖz: Febril konvülziyon, çocukluk çağının en sık görülen, yaşa bağımlı, benign ve ateşle ortaya çıkan konvülziyonudur. Patogenezi halen çok iyi aydınlatılamamıştır. Febril konvülziyonda ateş genellikle viral enfeksiyonlarla ilişkilidir ve sıklıkla üst solunum yolu enfeksiyonları, otitis media, tonsillit, idrar yolu enfeksiyonlarından kaynaklanır. Gastroenterit sırasında febril konvülziyon insidansı düşük bulunmuştur ve gastroenteritin febril konvülziyondan koruyucu özellik gösterdiği düşünülmektedir. Gastroeneritlerde en sık görülen etken rotavirüs olsa da adenovirüs ve küçük yuvarlak yapılı virüsler de sık bildirilen patojenlerdir. Adenovirüs gastroenteriti sırasında nöbet geçiren bir hastayı tartışırken, febril konvülziyon patogenezini gözden geçirmek, ateşli nöbete sebep olan patojenleri saptayarak seçilmiş gruplara aşı uygulamasını tartışmak istedik. Başlık (İngilizce): Adenovirüs Gastroenteriti ile İlişkili Febril Konvülziyon: Bir Vaka Sunumu Öz (İngilizce): Febrile seizure is the most common, age-dependant, benign, and fever-related convulsion of childhood. Its pathogenesis is still not clear. Fever causing febrile seizures is usually associated with viral infections, mostly upper respiratory tract infections, otitis media, tonsillitis, or urinary tract infections. The incidence of febrile convulsions during gastroenteritis is lower and gastroenteritis is thought to exert a protective feature in febril seizures. Although the most common pathogen in gastroeneritis is the rotavirus, adenovirus and small round viruses are also frequently reported. We aim to review the pathogenesis of febrile seizures and discuss vaccination in selected groups with known pathogens while discussing a patient with febrile seizures during adenovirus gastroenteritis.Öğe Hepatit A Enfeksiyonu Sırasında Tespit Edilen Safra Kesesi Askariyazis Olgusu(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2007) Özen, Metehan; Güngör, Serdal; Karakurt, Cemşit; Kutlu, Ramazanİntestinal askariyazis, Ascaris lumbricoides helminti ile temas sonucu gelişen ve halen gelişmekte olan ülkelerde en sık rastlanılan parazit hastalığıdır. On bes yaşındaki erkek hasta sarılık, karın ağrısı ve mide bulantısı şikayeti ile başvurdu. Laboratuvar incelemesinde antiHAV-IgM ve IgG pozitif olarak saptanan hastada bir aydır devam eden sarılık olması ve karın ağrısı şikayetinin artması üzerine batın ultrasonografi incelemesi yapıldı. Safra kesesi içerisinde 7-8 cm uzunluğundaki tübüler yapının Ascaris lumbricoides ile uyumlu olduğu bildirildi. Hastaya tek doz albendazol ve antispazmotik tedavi verildi ve sorunsuz olarak iyileşti.Öğe İdrar yolu enfeksiyonuna sekonder gelişen bir psoas abse olgusu(Fırat Tıp Dergisi, 2006) Özen, Metehan; Arslan, Selda; Güngör, Serdal; Baysal, TamerÖz: Psoas absesi çocukluk döneminde nadir görülen, tanısı zor ve geç konulan bir hastalıktır. Tanı ve tedavinin gecikmesi veya abse drenajının yapılmadığı durumlarda mortalite %100’e ulaşmaktadır. Bu yazıda, sağ yan tarafında ve bacaklarında ağrı, yürümede zorlanma ve ateş yüksekliği ile başvuran bir kız olgu sunulmuştur. Olgumuz perirenal hematom öntanısı ile yatırılarak takip edilmiş, ancak yapılan ileri tetkikler sonucunda idrar yolu enfeksiyonuna sekonder gelişen psoas absesi olduğu öğrenilmiştir. Sonuç olarak, psoas absesi olan hastaların sağaltımında girişimsel radyolojik yöntemlerin erken dönemde kullanılmasının ve abse drenajının en önemli faktör olduğu vurgulanmaktadır Başlık (İngilizce): A psoas abscess secondary to urinary tract infection Öz (İngilizce): Diagnosis and management of psoas abscess is usually delayed as it is a rare entity in childhood period. Mortality is seriously high in case of delayed diagnosis and inappropriate therapy. We herewith present a female patient who was admitted with the symptoms of pain on the right side and legs, difficulty in walking and high fever. She was hospitalized with presumed diagnosis of perirenal hematoma, but finally diagnosed as psoas abscess secondary to urinary tract infection by the help of invasive techniques. We would like to emphasize the paramount importance of appropriate radiology methods in order to diagnose and treat the psoas abscess.Öğe Is edema in minimal change disease of childhood really hypovolemic(Int Urol Nephrol, 0–0., 2008) Tabel, Yılmaz; Mungan, İlke; Karakurt, Cemşit; Koçak, Gülemdar; Güngör, SerdalObjectives In this study, we aimed to find out whether children with minimal change disease can be classified as hypervolemic by objective measures. Methods Eighteen children with minimal change disease diagnosed at our department between November 2005 and May 2007 were included in this study. All patients were newly diagnosed or relapsed but were steroid free for at least 6 months. In the first week of edema and when edema resolved (5–7 days after initiation of therapy), weight, height and blood pressure were obtained from all patients. Serum and plasma samples were taken following a starvation period of 12–14 h. The volume load of all patients was evaluated, measuring the inferior vena cava indices in each stage by echocardiography. Results Average weight at presentation was 8.5% higher than the ideal (dry) weight. There were significant differences between the first and posttreatment body weights, abdomen circumference, and systolic and diastolic blood pressure values (P\0.05 for each). The inferior vena cava index (IVCI) values decreased significantly after diuretic treatment (P\0.001), while inferior vena cava collapsibility index (IVCCI) values increased in the post-treatment period (P\0.001). Conclusion We believe that a close follow-up of hypervolemic children with MCD, treated solely with easy-to-handle diuretics instead of I.V. albumin and diuretics may properly solve the edematous state in these patients.Öğe Is edema in minimal change disease of childhood really hypovolemic(Int Urol Nephrol, 2008) Tabel, Yılmaz; Mungan, İlke; Karakurt, Cemşit; Koçak, Gülendam; Güngör, SerdalObjectives In this study, we aimed to find out whether children with minimal change disease can be classified as hypervolemic by objective measures. Methods Eighteen children with minimal change disease diagnosed at our department between November 2005 and May 2007 were included in this study. All patients were newly diagnosed or relapsed but were steroid free for at least 6 months. In the first week of edema and when edema resolved (5–7 days after initiation of therapy), weight, height and blood pressure were obtained from all patients. Serum and plasma samples were taken following a starvation period of 12–14 h. The volume load of all patients was evaluated, measuring the inferior vena cava indices in each stage by echocardiography. Results Average weight at presentation was 8.5% higher than the ideal (dry) weight. There were significant differences between the first and posttreatment body weights, abdomen circumference, and systolic and diastolic blood pressure values (P\0.05 for each). The inferior vena cava index (IVCI) values decreased significantly after diuretic treatment (P\0.001), while inferior vena cava collapsibility index (IVCCI) values increased in the post-treatment period (P\0.001). Conclusion We believe that a close follow-up of hypervolemic children with MCD, treated solely with easy-to-handle diuretics instead of I.V. albumin and diuretics may properly solve the edematous state in these patients.Öğe Kabakulak Meningoensefaliti Sonrası Gelişen Tourette Sendromu: Bir Olgu Sunumu(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2011) Özcan, Özlem; Yüksel, Tuğba; Cumurcu, Birgül; Güngör, SerdalTourette sendromu (TS) ani, hızlı, istemsiz ve yineleyici motor-vokal tiklerle karakterize çocukluk çağı başlangıçlı nöropsikiyatrik bir bozukluk olup; etiyolojisinde immünolojik, genetik, epigenetik, hormonal ve çevresel faktörlerin rol oynayabileceği bilinmektedir. Son yıllarda A grubu B hemolitik streptekok, herpes simplex virus, varisella zoster virus, HIV, borrelia burddorferi gibi enfeksiyöz ajanlarla geçirilen enfeksiyonlardan sonra SSS tutulumuna bağlı olarak da tiklerin ortaya çıktığı ya da alevlendiği bildirilmektedir. Olgu: Bu olgu sunumunda kabakulak enfeksiyonundan yaklaşık 40 gün sonra ortaya çıkan, 2 yıldır motor ve vokal tikleri olan 12 yaşında bir erkek hastadan söz edilecektir. Sonuç: Bildirilen kabakulak sonrasında tikler gelişen ikinci olgu olması ve aripiprazol tedavisinden fayda görmesi nedeniyle bu olgu önemlidir. İkincil TS belirtileri bu önemli gelişimsel nöropsikiyatrik bozukluğu daha iyi anlamamıza katkı sağlayabilir.Öğe Kabakulak meningoensefaliti sonrası gelişen tourette sendromu: bir olgu sunumu(2011) Özcan, Özlem; Yüksel, Tuğba; Elbozan, Birgül Cumurcu; Güngör, SerdalTourette sendromu (TS) ani, hızlı, istemsiz ve yineleyici motor-vokal tiklerle karakterize çocukluk çağı başlangıçlı nöropsikiyatrik bir bozukluk olup; etiyolojisinde immünolojik, genetik, epigenetik, hormonal ve çevresel faktörlerin rol oynayabileceği bilinmektedir. Son yıllarda A grubu B hemolitik streptekok, herpes simplex virus, varisella zoster virus, HIV, borrelia burddorferi gibi enfeksiyöz ajanlarla geçirilen enfeksiyonlardan sonra SSS tutulumuna bağlı olarak da tiklerin ortaya çıktığı ya da alevlendiği bildirilmektedir. Olgu: Bu olgu sunumunda kabakulak enfeksiyonundan yaklaşık 40 gün sonra ortaya çıkan, 2 yıldır motor ve vokal tikleri olan 12 yaşında bir erkek hastadan söz edilecektir. Sonuç: Bildirilen kabakulak sonrasında tikler gelişen ikinci olgu olması ve aripiprazol tedavisinden fayda görmesi nedeniyle bu olgu önemlidir. İkincil TS belirtileri bu önemli gelişimsel nöropsikiyatrik bozukluğu daha iyi anlamamıza katkı sağlayabilir.