Yazar "Hasanoğlu, Adnan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 14 / 14
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Büyük kalsifiye substernal benign guatra bağlı üst solunum yolu obstrüksiyonu(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1996) Hasanoğlu, Adnan; Baysal, Tamer; Bülbüloğlu, Ertan; Yıldırım, ZekiTiroid bezinde, solunum yolu obstrüksiyonu oluşturacak kalsifiye, büyük benign nodüller sık görülmemektedir. 53 yaşındaki kadın hasta, büyük kalsifiye benign guatra bağlı üst hava yolu obstrüksiyonu, stridor ve dispne ile bize geldi. Akciğer radyografisinde substernal bölgede tiroidin sağ lobunda trakeayı iten 3x4 cm ’lik bir kitle görülerek, CT’de kalsifiye trakeal bası oluşturan bilateral substernal nodüler guatr tesbit edildi. İnce iğne aspirasyon biyopsisinin sitolojik sonucu benign guatr olarak bildirildi. Hastaya substernal benign guatr tanısıyla komplikasyonsuz bilateral subtotal tiroidektomi uygulandı.Öğe Elektif abdominal cerrahi olgularında ortaya çıkan postoperatif respiratuar semptomlar ve komplikasyonlar(Çağdaş Cerrahi Derg., 2000) Hasanoğlu, Adnan; Şehitoğlu, Mehmet; Gökırmak, Münire; But, Abdülkadir; Ertaş, ErtuğrulÖz: Postoperatif morbidite ve mortalitenin en önemli nedenlerinden biri operasyonlardan sonra gelişen pulmoner komplikasyonlardır. Akciğer, kardiyovasküler sistem ve diğer sistem hastalıklarının varlığı, sigara içimi, ileri yaş, obezite, geçirilmiş abdominal operasyon, insizyon yeri ve büyüklüğü, yapılan ameliyatın ve uygulanan anestezinin tipi gibi faktörler postoperatif pulmoner komplikasyonların oranını etkilemektedir. Çalışmamızda, elektif abdominal cerrahi olgularında postoperatif dönemde ortaya çıkan respiratuar semptomların ve komplikasyonların (PORSK) oranı ve sayılan risk faktörleri ile ilişkisi prospektif olarak araştırıldı. Yaşları 24-77 (56.78±12.S6) arasında değişen 24'ü (% 47.1) erkek, 27'si (% 52.9) kadın 51 hasta çalışmaya alındı. Operasyon öncesinde ve postoperatif 7. günde, hastaların semptomları, fizik muayeneleri, solunum fonksiyon testleri (SFT), arter kan gazları (AKG) ve P A akciğer grafileri değerlendirildi. Postoperatif dönemde, operasyon öncesinde var olmayan respiratuar semptomlar (öksürük, balgam, nefes darlığı, göğüs ağrısı, hemoptizi) ve komplikasyon (pnömoni, plörezi, bronşit, atelektazi, pulmoner emboli) oranları araştırıldı. Hastaların cinsiyetleri, meslekleri, obez oluşları, insizyon yerleri, uygulanan anestezi tipleri ile PORSK gelişmesi arasında anlamlı ilişki yoktu (p>0.05). ileri yaş, sigara içimi, preoperatif dönemde respiratuar semptomların varlığı, fizik muayenenin ve solunum fonksiyon testlerinin anormal oluşu ile PORSK gelişimi arasında anlamlı bir ilişki saptandı (p<0.05). Sonuç olarak; 51 hastanın 17'sinde (% 33.3) operasyon öncesinde olmayan respiratuvar semptomlar, 9'unda da (% 17.6) komplikasyon olarak pnömoni gelişti. Çalışmamızda komplikasyon oranı düşük bulundu. Bu durumun, ameliyat ve anestezi süresinin kısalığına ve erken mobilizasyona bağlı olduğu düşünüldü.Öğe Gluteal kasta yerleşmiş büyük bir kist hidatik olgusu(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1997) Hasanoğlu, Adnan; Aydın, N. Engin; Kaygusuz, M. Akif; Saraç, Kaya; Bülbüloğlu, ErtanSol gluteal bölgede 9 cm civarında kitle palpe edilen 28 yaşındaki erkek hasta, yumuşak dokuda abse ön tanısı ile ameliyat edildi. Operasyon sırasında ve patolojik inceleme sonucunda kitlenin kist hidatik olduğu belirlendi. Kist hidatik;özellikle endemik olduğu bölgelerde yumuşak doku kitlelerinin ayırıcı tanısında akla gelmelidir.Öğe A huge hydatid cyst of liver: A case report(İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1996) Hasanoğlu, Adnan; Bülbüloğlu, Ertan; Baysal, Tamer; Şahin, Mustafa; Ertaş, ErtuğrulÖz: Türkiye'de karaciğer ve akciğerlerde kist hidatik hastalığı çok yaygındır ve en çok Echinococcus granulosus ile oluşur. Karaciğerinde, nadiren bu kadar büyük boyuta ulaşan (30x20cm) kist hidatiği olan 32 yaşındaki bayan hasta sunuldu. Bilier ilişkisi olmayan bası nedeniyle gelişmiş sarılık, hastadaki tek komplikasyondu. Bir aylık albendazol tedavisinden sonra parsiyel kistektomi ve omentoplasti operasyonu uygulandı. [Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi 1996;3(2): 127-129] Başlık (İngilizce): Dev karaciğer kist hidatiği: Olgu sunumu Öz (İngilizce): Hydatid disease of the liver and lungs are both common in Turkey and it's mostly because of Echinococcus granulosus. 32-year-old woman who had a huge hydatid cyst (30x20 cm) of liver is reported since hepatic hydatid cyst rarely grows this much. Obstructive jaundice was the only complication without a bilier communication. Following albendazole treatment for a period of one month, she underwent partial cystectomy and omentoplasty operation. [Journal of Turgut ÖzaJ Medical Center 1996,3(2): 127-129]Öğe Karaciğer rezeksiyonları(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1994) Hasanoğlu, Adnan; Erbilen, Mustafa; Şahin, Mustafa; Şakrak, ÖmerSon yıllımla radiodiagnostik ve cerrahi alandaki gelişmeler karaciğer anatomisi ve fonksiyonlarının ilaha /ı / anlaşılmasına, karaciğer rezeksıyon ameliyatlarında da ilerlemelere yol açmıştır. Hu makalede literatür filizden geçirilerek karaciğer rezeksıyon ameliyatlarının teknikleri ve özellikleri ele alınmıştır.Öğe Pendred sendromlu kardeşler(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1996) Büyükberber, Süleyman; Hasanoğlu, Adnan; Serbest, ServetPendred sendromu, otozomal resesif geçiş gösteren, guatr ve konjenital sağırlığın birlikte görüldüğü bir hastalıktır. Tiroid bezinde iyotun organifıkasyonunda enzimatik bir bozukluk sözkommıdur. Organifıkasyon bozukluğu hastalık için diagnostik olan perklorat boşaltım testi ile gösterilmektedir. İşitme kaybının nedeni ise kohleanın Mondini tipi konjenital malformasyonu olarak bildirilmektedir. Bu makalede Pendred sendromlu 3 erkek kardeş sunulmuştur.Öğe Pilonidal sinüsün cerrahi tedavisinde marsupializasyon ve primer sütür yöntemlerinin karşılaştırılması(1996) Şahin, Mustafa; Erbilen, Mustafa; Ertaş, Ertuğrul; Hasanoğlu, Adnan; Bülbüloğlu, ErtanPilonidal sinüs genç erişkinlerde sık görülür. Pilonidal sinüs tedavisinde çok sayıda operatif ve nonoperatif tekniğe rağmen ideal tedavi metodu tartışmalıdır. Bu çalışmada eksizyon ve marsupialisazyon ile tedavi edilen 22 hasta ile eksizyon ve primer sütür uygulanan 11 hasta, postoperatif komplikasyonlar, hastanede yatış süresi, yara iyileşmesi ve nüks yönünden karşılaştırıldı. Eksizyon ve primer sütür ile pilonidal sinüsün tedavisini takiben yara enfeksiyonu ve nüks relatif olarak yüksek olmasından dolayı eksizyon ve marsupializasyonun pilonidal sinüs vakalarında daha uygun olduğu görüldü. [Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi 1996;3(2): 107-109]Öğe Pilonidal Sinüsün Cerrahi Tedavisinde Marsupializasyon ve Primer Sütür Yöntemlerinin Karşılaştırılması(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1996) Şahin, Mustafa; Erbilen, Mustafa; Ertaş, Ertuğrul; Hasanoğlu, Adnan; Bülbüloğlu, ErtanPilonidal sinüs genç erişkinlerde sık görülür. Pilonidal sinüs tedavisinde çok sayıda operatif ve nonoperatif tekniğe rağmen ideal tedavi metodu tartışmalıdır. Bu çalışmada eksizyon ve marsupialisazyon ile tedavi edilen 22 hasta ile eksizyon ve primer sütür uygulanan 11 hasta, postoperatif komplikasyonlar, hastanede yatış süresi, yara iyileşmesi ve nüks yönünden karşılaştırıldı. Eksizyon ve primer sütür ile pilonidal sinüsün tedavisini takiben yara enfeksiyonu ve nüks relatif olarak yüksek olmasından dolayı eksizyon ve marsupializasyonun pilonidal sinüs vakalarında daha uygun olduğu görüldü.Öğe Ranitidinin kronik obstrüktif akciğer hastaları ve sağlıklı kişilerin solunum fonksiyonları üzerine etkisi(Türkiye Klinikleri Tıp Bilimleri Dergisi, 1999) Yıldırım, Zeki; Hasanoğlu, Adnan; Özcan, Cevher; Gökırmak, Münire; Köksal, Nurhan; Hasanoğlu, H. CananÖz: Histamin hava yollarında bronkospazma yol açan allerjik reaksiyonları ortaya çıkarır. İnsan hava yollarında H1, H2 ve H3 reseptörleri vardır. Histaminin bronkokonstriktör etkisi H1 reseptörler aracılığıyla oluşur. H2 reseptörlerin bu etkiyi dengelediği düşünülmektedir. Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) olanlarda peptik ülser ve gastroözofagial reflü (GÖR) tanıları normal populasyona göre fazladır ve H2 reseptör kullanımı yaygındır. Yaptığımız araştırmalara göre, H2 reseptör antagonistlerinin KOAH'lı kişilerin solunum fonksiyonları üzerine etkileri hakkında çalışma mevcut değildir. Bu çalışmada KOAH'ı ve peptik ülser veya GÖR şikayetleri olan hastalarda ve sağlıklı gönüllülerde ranitidinin (H2 reseptör antagonisti) solunum fonksiyon testleri (SFT) üzerine etkisi araştırıldı. İntravenöz 50 mg ranitidin, 27 KOAH'lı (23 erkek, 4 kadın) ve 25 sağlıklı gönüllüye (18 erkek, 7 kadın) verildi. Hastalara ve gönüllülere ranitidin verilmeden önce ve ilacın verilmesinden 15, 30, 60 ve 120 dakika sonra solunum fonksiyon testleri uygulandı. KOAH'lılarda; Ranitidin enjeksiyonundan sonraki 30. ve 60. dakikalarda, başlangıç değerine göre FVC, FEV1 ve FEF25-75'te izlenen düşüşler istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı (p>0.05). Sağlıklı kişilerin solunum fonksiyonlarında da anlamlı bir değişiklik meydana gelmedi. Sağlıklı kişiler ile KOAH'lıların SFT değerlerindeki fark ortalamalarının karşılaştırılmasında da anlamlı farklılık gözlenmedi (p>0.05). Solunum fonksiyon testlerinde ciddi obstrüksiyonu olan ve H2 reseptör antagonisti kullanan KOAH'lılarda FEV1 ve FVC'de oluşabilecek minimal düşüşler dahi kliniği etkileyebileceğinden bu hastaların SFT ile takipleri önerilir. Hafif ve orta derecede SFT bozukluğu gösteren KOAH'lılarda ise H2 reseptör antagonistleri emniyetle kullanılabilir.Öğe Safra taşları ve risk faktörleri(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1997) Şahin, Mustafa; Erbilen, Mustafa; Hasanoğlu, AdnanIn this prospective study, associations between gallstones and age, sex, obesity, parity, oral contraceptives, diabetes, smoking, and alcohol intake were assessed in age and sex matched 100 patients with cholelithiasis and 100 controls. The results of this study confirmed the female predominance and increased risk of gallstones with age. Obesity, multiparity, and oral contraceptives represent high risk factors for gallstones.Öğe Sepsis ve inflamasyon mediatörleri(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1996) Özcan, Cevher; Hasanoğlu, Adnan; Gülcüler, MetinSepsis ve septik şok; bazı mikroorganizmaların veya bu organizmaların toksik ürünlerinin akut olarak kan dolaşımı ile yayılımı sonucunda gelişen dramatik bir klinik tablodur. Bu tablonun klinik bulguları mikroorganizma ve ürünleri ile konakçının medyatör sistemleri arasındaki mücadelenin bir sonucudur. Sepsis konakçının nöroendokrin, immün ve inflamatuar sistemlerini uyarır ve bu cevabın şiddeti de klinik seyri belirler. Septik şokun patogenezini; konakçı mediatörlerinin bir bölümü; kompleman, kinin, koagülasyon sistemlerinin aktif metabolitleri ve özellikle sitokinler oluşturur. Kapiller endoteldeki ve dokudaki sürekli zedelenme, mikrosirkülasyondaki kan akımı değişikliği, vasküler perfüzyonun durumu ve organ fonksiyonlarındaki kısır döngüyü belirler. Günümüzde sitokinlerin tamamı ayrıştır ilam am ıştır, ancak TNF anın sepsis sendromu patofızy>olojisinde en potent mediatör olduğu açıktır. Ayrıca diğer pekçok inflamatuar mediatörün de sepsiste rol aldığı tespit edilmiştir. Muhtemelen yakın bir gelecekte moleküler biyolojideki yeni gelişmeler sonucunda septik sürecin patogenezini daha iyi anlayabileceğiz. Bu da yeni tedavi yaklaşımları oluşturmamızı sağlayacaktır.Öğe Tiroid nodüllerinin ince iğne aspirasyon biyopsisi sitolojik sonuçları ile postoperatif histolojik sonuçlarının karşılaştırılması ve tiroidektomi endikasyonları(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1996) Bülbüloğlu, Ertan; Hasanoğlu, Adnan; Ertaş, Ertuğrul; Özen, Süleyman; Şahin, Mustafa; Aydın, EnginTiroid nodüllerinde; malignemi ve malignité şüphesi, hipertiroidi, hava yollarına, özöfagusa bası bulgularının olması ve kozmetik nedenlerle tiroidektomi uygulanabilir. Prospektif olarak yapılan bu çalışmada 90 nodüler guatrlı hastaya tiroidektomi uygulandı. Preoperatif dönemde olguların 76’sına tiroid USG, 30’una tiroid sintigrafisi ve tümüne ince iğne aspirasyon biopsisi (İİAB) uygulandı. Olguların 26’sı İİAB sonuçlarına göre, 4’ü klinik bulgular ile malignité düşünülerek, 16’sı hipertiroidi, 22’si bası bulguları, 7'si nüks guatr ve 15'i de kozmetik nedenlerle opere edildi. Sitolojik sonuçlar ile histolojik sonuçlar karşılaştırıldı. Malignité şüpheli ve malign olgular ele alındığında llAB’ın sensitivitesi %90, spesifıtesi %79 bulundu. Postoperatif malignité saptanan 10 olgunun değerlendirilmesinde; muayenelerinde soliter nodül bulunan 48 olgudan 9'unda (%18.75), 14 fikse nodülden 9'unda (%64.29) ve lenfadenopatisi olan 3 olgunun hepsinde (%100) malignité bulundu. Erkeklerde malignité görülme oranı (%36) kadınlara göre (%8.70) anlamlı yüksek bulundu (p< 0.05). Tiroid USG ile solid olarak belirlenen nodüller ve sintigr af i ile ılık ve soğuk olarak belirlenen nodüllerde malignité oranı daha yüksek bulundu (<0.05). Sonuç olarak nodüler tiroidi i olguların İİAB ile tetkikinin diğer bulgularla birlikte değerlendirildiğinde benign olgulara da yapılmakta olan tiroidektomilerin önemli ölçüde azalacağı tesbit edilmiştir.Öğe Tiroidektomi komplikasyonları(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1997) Şahin, Mustafa; Bülbüloğlu, Ertan; Erbilen, Mustafa; Ertaş, Ertuğrul; Hasanoğlu, AdnanTiroid operasyonlarının komplikasyon riski hala oldukça yüksektir. Kliniğimizde tiroid operasyonu olan 88 hastada komplikasyonlar ve tiroid operasyonları ile ilişkileri prospektif olarak çalışıldı. Hastaların 77’sine primer, 6’sına sekonder ve üçüne de tiroid kanser operasyonu uygulandı. Rekürrent laringeal sinir felci tiroid kanseri nedeni ile total tiroidektomi olan bir hastada görüldü. Rekürrent sinir identifiye edilmeden yapılan 8 tiroidektomiden 2 ’sinde geçici rekürrent sinir hasarı olurken, identifiye edilerek yapılan 80 tiroidektomide yalnızca 1 rekürrent sinir hasarı oluştu (p<0.01). Geçici hipokalsemi oluşan 4 hastada bilateral tiroid operasyonu uygulanmıştı. Hastalarda kanama veya yara enfeksiyonu görülmedi. Yalnızca bir hastada yara yerinde skar dokusu oluştu. Çalışmamızda; rekürrent sinir felci oranı %3.41 ve hipokalsemi oranı %4.42 olarak bulundu. Bu çalışma; tecrübeli cerrahlar tarafından yapılan tiroid operasyonlarında, özellikle rekürrent sinirin ve paratiroid bezlerin identifiye edilmesi ile komplikasyon oranlarının düşük olacağını göstermiştir.Öğe Vaka takdimi: duodenunum birinci kısım leiomyosarkomu(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1996) Şare, Mustafa; Hasanoğlu, Adnan; Şahin, Mustafa; Demirhan, Beyhan; Hilmioğlu, FatihDuodenum birinci kısımda lokalize leiomyosarkom ve karaciğer metastazı olan 51 yaşındaki erkek hasta sunuldu. Bu iki patoloji pankreatikoduedonektomi yapılmaksızın radikal rezeksiyon ve kemoterapi ile tedavi edildi. Hastanın tekrarlayan karaciğer metastazı nedeni ile ikinci bir ameliyata ihtiyacı oldu ve 9 ay yaşadı.