Yazar "Karataş, Mehmet" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 15 / 15
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Öğrencilerinin Doping Kullanımına Bakışları ve Etik(Mehmet K., Özgür K., Hakan Ç. (2012). Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Öğrencilerinin Doping Kullanımına Bakışları ve Etik, Düzce Tıp Fakültesi Dergisi, İnönü Üniversitesi, Malatya., 2012) Karataş, Mehmet; Karataş, Özgür; Çevrim, HakanÖz: Spor, eşitler arasında yapılan bir yarış olması gerekirken doping ile bu eşitlik bozulmaktadır. Sporcunun doping kullanarak rakibine karşı hak etmediği bir başarıyı sağlaması spor ahlakına ve kurallarına aykırı bir durumdur. Doping uygulaması sporcunun sağlığına zararlı olabildiği gibi kişinin spor hayatını etkileyerek sporculuğunun sonunu da getirebilmektedir. Bu çalışmamız ile İnönü Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Öğrencilerinin doping kullanımına bakışları bir anket çalışmasıyla değerlendirilerek konu etik açıdan irdelenmiştir. Başlık (İngilizce): Ethical Perspectives of Students Towards the Use of Doping Agents at a Department of Physical Education and Sports Higher School Öz (İngilizce): Sport organizations are supposed to be a competition among equals nevertheless dopings violate this equilibrium. The use of drugs to enhance performance in order to reach the undeserved success is considered unethical by the sport organizations. Using performance enhancing substances may have detrimental effects on the health of sportsmen. Moreover lifelong ban to attend the sportive organizations may be considered if the sportsmen are found to use doping agents. In this study we evaluated the ethical perspective of the students by a structured questionnaire toward the use of doping agents at Inonu University Physical Education and Sport Higher School.Öğe Dünya ekonomisinde entegrasyon eğilimlerinin merkez-çevre ilişkileri bağlamında değerlendirilmesi(İnönü Üniversitesi, 2019) Karataş, MehmetBu araştırma, dünya ekonomisinde entegrasyon eğilimlerinin merkez-çevre ilişkileri bağlamında değerlendirilmesi amacıyla yapılmıştır. Ekonomik entegrasyonlarda ülkeler siyasi ve ekonomik bağımsızlıklarını korumakla birlikte, oluşturdukları entegrasyonlarla üye ülkeler arasında tarife engelleri kaldırılarak ticaretin önü açılmaktadır. Bölgesel ekonomik birleşme eğilimleri eski dönemlerden beri görülmektedir. Yoğun olarak hissedilmesi ise 19. yüzyıla dayanmaktadır. İkinci Dünya Savaşının bitmesinden sonra daha fazla yaygınlaştığı görülen ekonomik entegrasyon eğilimleri günümüze gelinceye kadar nitelik ve nicelik bakımından sürekli artış eğilimindedir. Soğuk Savaşın devam ettiği dönemlerde iki kutuplu dünya düzeninde ülkeler egemen ülkelerden birinin etrafında bloklaşarak öncelikle güvenlik ihtiyaçlarını karşılama yoluna gitmişlerdir. Bu dönemde görülen entegrasyon eğilimleri yoğunlukla güvenlik amaçlı olmasının yanında aynı zamanda ekonomik olarak kalkınma amacıyla da tercih edilmiştir. Uluslararası alanda sayısı her geçen gün artan entegrasyon eğilimleri, ülkeler arasındaki merkez-çevre ilişkisinin yapısını her dönem gündemde tutmuştur. Diğer ülkelere göre egemen durumda olan merkez ülkeler bu durumlarını uzun süre koruyacak önlemler alırken, çevre konumunda olan ülkeler ise egemen durumdaki ülkenin ekonomik gücünden yararlanarak kendi ekonomilerini daha iyi seviyeye çıkartmayı hedeflemektedirler. Dünya ekonomisinde hakim olan bu hiyerarşik düzen kaynakların, çevre ülkelerden merkez ülkeye doğru akmasına sebep olmaktadır Anahtar Kelimeler: Ekonomik Entegrasyon, Merkez-Çevre, Merkantilist Entegrasyon, Emperyalist Entegrasyon, Hegemonik Entegrasyon, Post Hegemonik Entegrasyon,Öğe Evaluating Anxiety and Stress Coping Skills and Related Variables of Mothers with Mentally Retarded Children(2016) Selçuk, Engin Burak; Zırhlı Şelçuk, Şenay; Tetik, Bora; Kayhan, Duygu; Özel Özcan, Özlem; Karataş, MehmetAbstract: Aim: Our aim is to compare the socio-demographic characteristics of mothers with mentallydisabled children with those without, and to evaluate anxiety levels and ability of these mothers tocope with stress.Materials and Method: Our study is designed as a cross-sectional descriptive study. We includedthe mothers of 110 children with mental disabilities as the study group, and mothers of 117children in a primary school without any mental disabilities as the control group. Sociodemographic data of all the mothers participating in the study were recorded and Beck AnxietyInventory and The Ways of Coping Scale were applied.Results: The mean age of the study group was 31.2±3.45 years in the study group and28.62±2.25 years in the control group; there was no statistical difference between the groups(p=0.215). Monthly household income was statistically significantly lower in the study group(p=0.005). The average Beck Anxiety Inventory score of the mothers with mentally disabledchildren was 29.88±12.68, and that of the control group was 28.76±16.86; there was nostatistically significant difference between the groups (p=0.578). The average Ways of CopingScale score of the mothers of mentally disabled children was 70.83±13.49 and average score ofthe control group was 73.64±16.20; there was no statistically significant difference (p=0.158).However, the average scores of mothers with mentally handicapped children of the threesubscales of Ways of Coping Scale, including Submissive Approach, Seeking for Social Supportand Optimistic Approach, were significantly higher than the control group (p: 0.001, 0.001, 0.005,respectively).Conclusion: We suggest that mothers of mentally disables children should be followed up closelyand supplied with psychosocial support, and rehabilitation services; even, measures to improvetheir economic situation should be taken.Öğe Evaluation of the Motivational Interviewing Made with Smokers Results of the Periodic Health Examination(Turkish Journal of Family Medicine and Primary Care, 2015) Selçuk, Engin Burak; Tetik, Burcu Kayhan; Karataş, MehmetÖz: Amaç: Periyodik sağlık muayenesi sırasında sigara içtiği belirlenen ve sigara içmekten memnun olduğunu ifade eden bireylerle yapılan motivasyonel görüşmenin, kişinin sigarayı bırakma kararı vermesine olan etkisi araştırılmıştır. Yöntem: Çalışmamız kesitsel tanımlayıcı bir çalışma olarak planlandı. Araştırmaya Ocak 2011-Mayıs 2012 tarihleri arasında İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Polikliniği ne periyodik sağlık muayenesi amacıyla başvuran ve sigara içtiği belirlenip bu durumdan memnun olan 181 kişi alınmıştır. Bu kişiler ilk görüşmeden sonra 1. ay, 2. ay ve 3. ayda kontrole çağrıldı ve her gelişlerinde sigara içimi ile ilgili durumları ve düşünceleri sorgulanarak nikotin bağımlılığı ve zararları konusunda bilgilendirildi ve yazılı destek sağlandı. Bulgular: Çalışmada yer alan bireylerin %75,6 sı (n=137) erkek, %24,4 ü (n=44) kadın idi. Takiplerinde 1. ayın sonunda erkeklerin %7,2 si (n=10) ve kadınların %11,3 ü (n=5) sigaranın zararlarına inandıklarını ve sigara bırakma konusunda destek almak istediklerini söylediler. 2. ayın sonunda kalan erkeklerin %8,6 sı (n=11) ve kadınların %20,5 i (n=8) ve 3. ayın sonunda toplamda erkeklerin %10,3 ü (n=12) ve kadınların %29 u (n=9) sigaranın zararlarına inandıklarını ve sigara bırakma konusunda destek almak istediklerini söylediler. Sonuç: Sigara bıraktırma sürecinde motivasyonel görüşme tekniğinin mutlaka kullanılması gerekir. Bireyin sigara içme durumunun sorgulanmasını takiben bırakmak için herhangi bir olumlu düşüncesi yoksa hemen takipten vazgeçilmemeli mutlaka her gelişinde sigara içme durumu sorgulanıp, bu sorun tekrar ortaya konularak farkındalık sağlanmalıdır. Çalışmamızda tekrarlayan görüşmelerde yaratılan farkındalığın bireylerin bu konuda destek almak konusunda gittikçe istekli hale gelmelerini sağladığı görülmüştür.Öğe Helsinki Bildirgesi plasebo evrimi ve etik(2022) Yılmaz Çelik, Sümeyye; Karataş, MehmetHelsinki Bildirgesi 1964 yılında yayımlandığında insanlar üzerindeki tıbbi çalışmalar için hekimlere bir rehber, yapılan değişiklikler ile tanımlanabilir insana ait materyal ve verileri dâhil olmak üzere insanlar üzerindeki tıbbi araştırmalarda hekimlere ve çalışmalarda yer alan diğer katılımcılara yol gösterici olmuştur. İlk kez 1996 yılında Bildirgede geçen plasebo; “kanıtlanmış bir tanı ve tedavi yönteminin bulunmadığı çalışmalarda plasebo kullanımı dışlanmaz” şeklinde yer almıştır. Bildirgenin son halinde ise; “kanıtlanmış tedavi olsa bile araştırılan yöntemin, güvenirliliğini etkinliğini belirlemek için bilimsel çalışma yapmanın zorunlu olduğu durumlarda ve kanıtlanmış en iyi tedavinin uygulanmamasının hastaya ilave ciddi veya geri dönüşüz zarar vermeyeceği durumlarda; kanıtlanmış en iyi müdahaleden daha az etkili bir müdahale veya plasebo kullanımı veya müdahalede bulunmama” seçeneklerinin yer aldığını görmekteyiz. Klinik araştırmaların insanların sağlığı için yapılmaya çalışılması elbette önemlidir. Bilimsel bir gereklilik ve mecburiyet içeriyorsa plasebo kullanımı gibi hassas bir uygulamanın da insan deneklere zarar vermeyecek şekilde araştırmalarda yer alması gerekebilir. Ancak, Helsinki Bildirgesinin 2013 yılında yayımlanan son halinde artan plasebo-kanıtlanmış en iyi tedaviyi verme gayretinin içerisinde yoğun bir etik problemin olduğunu görmekteyiz. Bildirgenin tarihsel sürecine bakıldığında ilk yayımlandığı haliyle günümüzdeki son versiyonu arasında plasebo kullanımıyla ilgili olarak ciddi bir evrim geçirmiş olduğu söylenebilir.Öğe HIV Pozitif Kişilerin Eşlerine Hastalığı Bildirme(me)nin Yasal ve Etik Açıdan Değerlendirilmesi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2010) Karataş, Mehmet; Ataç, Adnan; Uçar, Muharrem; Kantarcı, Muhammed NabiHekime başvuran hastaların hastalıkları konusunda aydınlatılması her hekim/hasta arasında olması gereken normal bir süreçtir. Özellikle cinsel yolla bulaşan hastalıklarda, hekimin hastasını bilgilendirdikten sonra hastanın cinsel partnerini de konu hakkında bilgilendirme(me)si etik açıdan ikilemler içerir. AIDS’in cinsel temas ile bulaşması nedeniyle HIV pozitifliği, gerek toplumdan ulaşması söz konusu olsa da hastalığın bulaşmasında ilk akla gelen cinsel temas yoludur. Bu da HIV pozitif kişilerin tedaviye gitmemesine, duyulduğunda işinden atılmasına ya da eşiyle mahkemelik olup ayrılmasına neden olabilmektedir. HIV pozitif hastaya ait tıbbi bilgilerin gizlilik ve hasta mahremiyetine saygı nedeniyle hekim tarafından saklanması gerekir. Fakat bu bilgilerin saklanmasıyla birlikte HIV pozitif hastanın partneriyle korunmasız cinsel ilişkiye girmesi de başka bir kişinin zarar görmesini beraberinde getirecektir. Sağlık hizmetlerinde mahremiyet hakkı temel bir insan hakkı olan özel hayatın gizliliğine saygı hakkının gereğidir. Son zamanlarda sağlık hizmetlerinde hasta haklarının korunmasına ve hekim/hasta ilişkisinde güvenin sağlanmasına yönelik gösterilen çabaların artmasının yanı sıra hastanın etkin bir tedavi alabilmesinde önemli bir işleve sahip olan hastanın özel hayatı ile ilgili bilgilerin açıklanmaması da genel bir kural olmuştur. Sağlık hizmetlerinde bu kuralın sınırlarının belirlenmesi için farklı yaklaşımlar geliştirilmiştir. Bunlardan biri hastanın sırlarının her koşulda saklanması gerektiğini savunur. Diğeri ise hastanın sırlarının yasaların öngördüğü hallerde ve toplumun yararının söz konusu olduğu durumlarda meslek sırrı niteliğindeki bilginin açıklanabileceğini ileri sürer. Bu makalede konu çeşitli kaynaklardan yararlanılarak derlenip, etik ve yasal açıdan irdelenmiştir.Öğe Kardiyopulmoner resüsitasyonun tarihçesi(Kafkas Tıp Bilimleri Dergisi, 2012) Karataş, Mehmet; Selçuk, Engin BurakÖz: Kardiyopulmoner resüsitasyon (KPR); kardiyopulmoner fonksiyonları durmu? hastada hava yolu açıklığıyla birlikte solunum ve dola?ım desteği sağlamak olarak tanımlanmaktadır. Modern uygulama tekniklerine ula?ana kadar KPR pek çok a?amadan geçerek geli?mi?tir. Kapalı kalp masajı ilk önce 1960’larda tanımlandı. Bu dönemlerde Kouwenhoven ve meslekta?ları kalp masajı ve suni solunumu ba?arıyla uyguladılar. 1966’da Amerika Birle?ik Devletleri’nde Ulusal Bilim Akademisi ve Ulusal Ara?tırma Konseyi birçok çalı?madan elde ettikleri verileri topladılar ve KPR temel ve standartlarını olu?turdular. Bunlar temel olarak havayolunun sağlanması (Airway), solunum (Breathing) ve dola?ımın (Circulation) yeniden olu?turulmasıydı. Bu ön basamaklardan sonra da asıl tedavi (Definitive) gelmekteydi. Başlık (İngilizce): History of cardiopulmonary resuscitation Öz (İngilizce): Maintenance of the airway patency, and the respiratory and circulatory support to the patient with cardiopulmonary arrest is defi ned as the cardiopulmonary resuscitation (CPR). CPR evolved through history with many stages to reach its modern application techniques. Closed cardiac massage was fi rst defi ned in 1960s. During this period Kouwenhoven and his colleagues had successfully applied cardiac massage and artifi cial respiration. In 1966, National Academy of Sciences – National Research Council in the USA (NAS-NRC) collected the evidences from many studies and established the basics and the standards of CPR. Those were mainly the patency of the Airway, restoration of the Breathing and the Circulation (ABC). The fi nal and the Defi nitive therapy followed the fi rst steps.Öğe Molecule associated with autism: Folic acid. Do we use it correctly?(2019) Senol, Deniz; Karataş, Mehmet; Karataş, Turgay; Özbağ, Davut; Tecellioğlu, Mehmet; Canbolat, MustafaAbstract: Aim: Neural tube defects (NTD) are among most commonly found congenital anomalies. Sufficient amount of folic acid taken in preconception period is reported to prevent NTD development. There are studies in literature which make an association between high doses of folic acid taken during pregnancy and autism. When folic acid supplement began to be made on foods to protect from neural tube defects a concurrent increase has been mentioned in autism prevalence. Today pregnancy and folic acid supplement are currently indispensable. Physicians have made this supplement a routine. Aim of study is to assess if every woman in Malatya has a deficiency which requires routine use of folic acid through the folic acid levels of women who refer to health institutions. Material and Methods: Study conducted on the records of 1003 female patients in reproductive age group who referred to neurology and internal medicine polyclinics for any reason and whose folic acid levels were checked by the related physician. Results: Serum folic acid level averages of all women whose records were taken is 7,69±3,03ng/ml. Only 27 (2,69%) women’s folic acid levels lower than 3,08 ng/ml. 699 (69,69%) women’s serum folic acid levels higher than 6 ng/ml. Conclusions: If these 1003 women were pregnant, they would routinely be started folic acid. However, folic acid levels of a great majority (69,69%) was found to be higher than 6 ng/ml. We believe that physicians should start folic acid after taking into consideration the nutritional habits and socioeconomic characteristics of the region they live in and after they check serum folic acid level.Öğe Sigara Bıraktırma Polikliniğinde Vareniklin veya Bupropion Tedavisi Başlanan Bireylerin İlk 1 Yıllık Sonuçlarının Değerlendirilmesi(KONURALP TIP DERGİSİ, 2016) Selçuk, Engin Burak; Tetik, Burcu Kayhan; Karataş, MehmetÖz:Amaç: Bu çalışmada sigara bıraktırma polikliniğine başvuran bireylerde medikal tedavi seçeneklerinden olan Vareniklin ve Bupropion tedavisinin sigara bıraktırmada ki 1 yıllık etkinliğinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Araştırmaya Ocak 2011-Mayıs 2012 tarihleri arasında İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Sigara Bıraktırma Polikliniği'ne başvuran ve medikal tedavi başlanan toplam 681 birey alınmıştır. Bu kişiler ilk görüşmeden sonra medikal tedavi başlanma kararı verilince 15. gün, 1. ay, 2. ay, 3. ay, 6. ay, 9. ay ve 12. ay da kontrole çağrılmış ve her gelişlerinde tedavileri kullanıp kullanmadıkları varsa yan etkileri ve sigara bırakma durumları sorgulanmıştır. Bulgular: Çalışmaya toplam 681 birey alındı. İlk görüşmede rutin tetkikleri istendi, ayrıntılı fizik muayeneleri yapıldı ve ardından tütün bıraktırma eğitimi almış doktorlar tarafından sigara bırakma yöntemleri konusunda bilgilendirilmeleri sağlandı. Bupropion başlanan bireylerin 15.günde yapılan değerlendirmesinde erkeklerin %65.6'sı (n:151) ve kadınların %65'i (n=91) sigarayı bırakmışlardı. 12. ayın sonunda yapılan kontrol görüşmelerinde ise erkeklerin %64.7'si (n=149) ve kadınların %72.8'i (n=102) sigarayı bırakmışlardı. Vareniklin başlanan bireylerin 191'i (%61.4) erkek, 120'si (%38.6) kadın idi. 15.günde yapılan değerlendirmede erkeklerin %70.1'i (n=134) ve kadınların %59.1'i (n=71) sigarayı bırakmışlardı. 12.ayın sonunda yapılan kontrol görüşmelerinde ise erkeklerin %63.3'ü (n=121) ve kadınların %53.3'ü (n=64) sigarayı bırakmışlardı Sonuç: Sigara bıraktırma süreci nikotin yoksunluk belirtilerinin de yoğun yaşandığı bir süreç olduğundan bu süreçte ilk 3 ay içerisinde mümkün olduğunca sık görüşme planlanmalıdır. Aile hekimliğinin temel özelliklerinden olan sürekli bakım ilkesi çerçevesinde bireyin biyopsikososyal olarak sürekli izlemi sigara bıraktırmada da başarının önemli bir parçası olacaktır Başlık (İngilizce):Evaluation of the First Year Results of Smoking Cessation Therapy with Varenicline or Bupropion in Outpatient Clinic Öz (İngilizce):Objective: The aim of this study was to evaluate the one year efficacy of varenicline and bupropion treatment in patients admitted to smoking cessation clinic and started medical treatment. Methods: A total of 681 individuals who admitted to Smoking Cessation Outpatient Clinic in Family Medicine Department of Inonu University School of Medicine between January 2011 and May 2012, and who have been begun medical treatment. The patients invited for follow up controls on the 15th day and in the first, second, 3rd, 6th and 12thmonths after the medical treatment was started after the first interview. The patients were questioned for whether they were going on using the medications, for any side effects and their smoking cessation status during each visit. Results: A total of 681 subjects were enrolled in the study. In the first interview, a through physical examination was performed, routine laboratory tests were performed and then the patients were informed about smoking cessation methods by physicians who have received tobacco cessation training. In the Bupropion group 65.6% of the men (n=151) and 65% of the women (n=91) had quit smoking in the 15th day evaluation. In the follow-up at the end of the first month 75.6% of the men (n=174) and 72.1% of the women (n=101), and at the end of 12th month 64.7% of the men (n=149) and 72.8% of the women (n=102) had quit smoking. In the Vareniklin group 191 patients (61.4%) were male and 120 patients (38.6%) were female. In the 15th day evaluation 70.1% of the men (n=134) and 59.1% of the women (n=71) had quit smoking. In the follow up, at the end of the first month 74.8% of the men (n=143) and 64.1% of the women (n=77), and at the end of 12th month 63.3% of the men (n=121) and 53.3% of the women (n=64) had quit smoking. Conclusion: Given that smoking cessation process is a process of intense nicotine withdrawal symptoms, interviews should be planned as frequently as possible during the first 3 months. Continuous bio-psycho-social follow-up, which is also one of the basic characteristics of family medicine, will be an important part of success in smoking cessationÖğe Travel health attitudes among Turkish business travellers to African countries(Travel Medicine and Infectious Disease, 2016) Selçuk, Engin Burak; Kayabaş, Üner; Otlu, Barış; Bayındır, Yaşar; Bozdoğan, Bülent; Karataş, Mehmet; Binbaşıoğlu, HulisiBackground: The number of international travellers is increasing worldwide. Although health risks related to international travel are important and generally wellunderstood, the perception of these risks was unclear among Turkish travellers. We aimed to evaluate the attitudes and health risk awareness of Turkish travellers travelling to African countries. Method: A survey was performed of Turkish travellers bound for Africa from Istanbul International Ataturk Airport in July 2013. Results: A total of 124 travellers were enrolled in the study. Among them, 62.9% had information about their destination but only 11.3% had looked for information on health problems related to travel and their destination. Of all travellers, 53.2% had at least one vaccination before travelling. The most commonly administered vaccine was for typhoid. Among the travellers, 69.3% and 80.6% had “no idea” about yellow fever vaccination and malaria prophylaxis, respectively. A positive correlation was found between a higher level of travellers’ education and receiving the recommended vaccination for the destination. Conclusions: Our study revealed significant gaps in the vaccination and chemoprophylaxis uptake of Turkish travellers departing to Africa. An awareness and training program should be developed for travellers, as well as public health workers, to address health risks related to travel.Öğe Türkiye’de bir engelli diş tedavi merkezine başvuran hastaların demografik özellikleri ve karşılaşılan etik sorunlar(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2013) Karataş, Mehmet; Şimşek, Neslihan; Ak, MuharremAmaç: Bu araştırmamız ile Türkiye’deki bir engelli hasta diş tedavi merkezine sahip olan İnönü Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesine başvuran hastaların demografik özelliklerini ve diş hekimlerinin bu hastalarla ilgili olarak yaşadıkları etik sorunları ortaya koymayı amaçladık. Gereç ve Yöntemler: İnönü Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesine bir diş problemi nedeniyle başvuran hastaların sosyodemografik özelliklerine kayıtlardan ulaşıldı. Bulgular: Engelli hastalar kendi kendine ağız bakımlarını yapamadıklarından ağız-diş sağlığı sorunlarının görülme sıklığı normal bireylerden oldukça yüksektir. Ayrıca engelli hastaların aileleri tarafından diş sağlığı hizmeti verilen yerlere zor şartlarda gidebilmesi ve diş hekiminin de tıbbi müdahalesine hastanın izin vermemesi ya da müdahalenin zor olması da bu grup hastaların ağız-diş sağlıklarının kötü olmasına nedendir. İnönü Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesine bağlı olarak çalışan engelli hasta diş tedavi merkezine Eylül 2010 - Nisan 2012 tarihleri arasında başvuran engelli hastaların sayısını 105 olarak tespit ettik. Sonuç: Yaklaşık iki yıllık süre içerisinde İnönü Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Engelli Hasta Diş Tedavi Merkezine başvuran hasta sayısının Türkiye’deki engelli kişilerin sayısı ile mukayese edildiğinde bu sayının oldukça az olduğu ortaya çıkacaktır. Özellikle engelli kişilerin mobilizasyon sorunu, diş hekimine ulaşabilme zorluğu gibi birçok hastaya ait sorun bu sayının az olmasının önemli bir nedenidir. Diş hekiminin engelli hastaya daha fazla zaman ayıracak olması, yapılacak tıbbi müdahalenin maddi karşılığının yetersizliği, anestezi uygulayacak bir ekibin gerekliliği diş hekiminin hastayı reddetmesine ve hastanın zarar görmesine neden olabileceği ihtimali bazı ikilemlerin yaşanmasına sebeptir.Öğe Tıbbi hata nedenleri ve çöşiim yollan(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2010) Karataş, Mehmet; Yakıncı, CengizÖz: Hastalara sağlık hizmeti verilirken tıbbi müdahalenin amaçlandığı şekilde tamamlanamaması tıbbi hata olarak tanımlanır. Tıbbi hatalar; yanlış işlemi yapmak, doğru işlemi yapmamak (ihmal) ve doğru işlemi yanlış yapmaktan dolayı meydana gelebilir. Yorgunluk, yetersiz eğitim, iletişim sorunları, zamansızlık, yanlış karar, tartışmacı kişilik gibi insan kaynaklı sorunlar tıbbi hatalara neden olabilir. İşyeri yapısı, takip edilen politikalar, idari yapı, personelin yanlış dağılımı, sorunlara çözüm konusunda yetersizlik gibi nedenler kurumsal kaynaklı sorunlardır. Yetersiz otomasyon, yetersiz cihaz ve eksik cihaz gibi teknik faktörler de tıbbi hata nedeni olabilmektedir. Tıbbi hataların ana sebebi kişiye bağlı olmakla birlikte sistemdeki yetersizlik ve eksiklikler nedeniyle olduğu da düşünülmektedir.Öğe Tıbbi Hata Nedenleri ve Çözüm Yolları(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2010) Karataş, Mehmet; Yakıncı, CengizHastalara sağlık hizmeti verilirken tıbbi müdahalenin amaçlandığı şekilde tamamlanamaması tıbbi hata olarak tanımlanır. Tıbbi hatalar; yanlış işlemi yapmak, doğru işlemi yapmamak (ihmal) ve doğru işlemi yanlış yapmaktan dolayı meydana gelebilir. Yorgunluk, yetersiz eğitim, iletişim sorunları, zamansızlık, yanlış karar, tartışmacı kişilik gibi insan kaynaklı sorunlar tıbbi hatalara neden olabilir. İşyeri yapısı, takip edilen politikalar, idari yapı, personelin yanlış dağılımı, sorunlara çözüm konusunda yetersizlik gibi nedenler kurumsal kaynaklı sorunlardır. Yetersiz otomasyon, yetersiz cihaz ve eksik cihaz gibi teknik faktörler de tıbbi hata nedeni olabilmektedir. Tıbbi hataların ana sebebi kişiye bağlı olmakla birlikte sistemdeki yetersizlik ve eksiklikler nedeniyle olduğu da düşünülmektedir.Öğe Tıp Fakültesi Öğrencilerinin Etik ve Etik Derslerine Bakışı: Malatya İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2012) Karataş, Mehmet; Ak, Muharremİnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi 2010-2011 eğitim/öğretim yılı son sınıf öğrencilerinin, etik ve etik derslerine bakışları ile ilgili olarak düşünceleri bir anket ile incelenerek öğrencilerin konu hakkındaki görüşlerinin değerlendirilmesi araştırmamızda amaçlanmıştır. Bu çalışma Malatya İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Nisan-Mayıs 2011 tarihleri arasında iki ayda yapılmıştır. Yaptığımız araştırmada etik dersi alanlar ile etik kurallarla ilgili bilgiye sahip olanlar arasında istatistik açıdan anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Etik dersi alan tıp fakültesi öğrencilerinin konu hakkında bilgi sahibi olması “Etik” duyarlılıklarını da beraberinde getirdiğinde, mesleki uygulamalarında etik ikilemleri daha kolay ve doğru sonuçlandırmalarına neden olabilecektir.Öğe Veteriner Fakültesi Hastanesi Web Sayfaları: Etik Açıdan Bir Araştırma(2019) Karataş, Mehmet; Selçuk, Engin Burak; Karataş, Turgay; Zırhlı Şelçuk, ŞenayÖz: Amaç: Türkiye’de mevcut veteriner fakülteleri hayvan hastanelerinin tanıtım durumları herhangi bir etik ihlal içerip içermemesi bakımından incelenerek, yaptığımız araştırma ile konunun ortaya çıkarılmasıdır. Gereç ve Yöntemler: Türkiye’de mevcut Veteriner Fakülteleri Hayvan Hastanesi olan ve olmayanların web sayfaları Haziran 2018 tarihinde incelenmiştir. Arama motorları ile Türkiye’de 25 Veteriner Fakültesinin web sayfaları internet ortamında incelenerek sağlık webi kodu açısından değerlendirme yapılmaya çalışılmıştır. Web içindeki konuyu yazanların yetkinliği, tamamlayıcılık, gizlilik, atıfta bulunma, doğrulanabilirlik, kaynağın ve sponsorun şeffaflığı, içerik/reklam politikasında dürüstlük ve etik kurallara uygunluk gibi bir dizi madde kullanılarak web sayfaları değerlendirilmiştir. Bulgular: Hayvan hastaneleri web sayfası olan 17 fakültenin sadece ikisinde etik açıdan problem olabilecek tanıtım içeriğine rastlanmıştır. Kalan 15 fakültenin web sayfasında etik açıdan problem olmadığı görülmüştür. Sonuç: Etik değerler göz önüne alınarak, özellikle üniversite veteriner fakültelerine ait hayvan hastanelerinin web sayfaları dizayn edilirse, hizmet almak isteyen hayvan sahiplerinin zarar görmeden, fayda görerek, özgür iradeleriyle yaptıkları seçimler kolaylaşmaktadır.