Yazar "Kayabaş, Üner" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 18 / 18
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Acute renal failure caused by blunt trauma in a kidney transplant recipient(Medicine Science | International Medical Journal, 2016) Ünal, Bülent; Kayabaş, Üner; Taşkapan, Hülya; Pişkin, Turgut; Baysal, Tamer; Kayhan, BaşakInjuries in renal graft are mostly caused by blunt trauma to the abdomen in any time after transplantation. The response to a trauma depends on the balance between inflammatory and antiinflammatory mediators. Trauma associated renal failure can be confused with acute humoral/cellular rejection in an allograft recipient. Delay in diagnosis and appropriate treatment can cause loss of graft in those patients. A 27-year-old male patient underwent renal transplantation because of unidentified end-stage renal failure. He was admitted to emergency department with abdominal pain on graft region, hematuria and oliguria. He informed that he fell down on his bottom from tabouret in the bath before onset of the complaints. After observing hematoma in renal pelvis of the transplanted kidney by urinary ultrasonography, an ureteral double J stent was applied. The serum creatinine level continuously increased, anuria was observed and creatinine level rose to 7.9 mg/dL. The patient was treated with pulsed doses of methylprednisolone, anti-thymocyte globulin because of acute allograft rejection with preliminary diagnosis. But both radiological findings of renal allograft and the performed immunological tests excluded the diagnosis of renal acute allograft rejection and confirmed the renal kidney failure due to post-traumatic blood clots in the renal pelvis and ureter of the allograft. Then he was discharged with functional graft through applied medical interventions.The application of basic immunophenotyping protocols together with clinical assessment may help to distinguish rejection from the other situations in renal transplant recipient with acute renal failure following blunt trauma.Öğe AKRABA YAŞLI CANLI DONÖRLERDEN YAPILAN BÖBREK NAKİLLERİ(2014) Pişkin, Turgut; Barut, Bora; Usta, Sertaç; Gönültaş, Fatih; Kayabaş, ÜnerÖz: AMAÇ: Son dönem böbrek hastalığının en iyi tedavi yöntemi böbrek nakli yapılmasıdır. Organ kısıtlılığı nedeni ile yaşlı donörlerin kullanımı giderek artmaktadır. Bizde Kasım 2010 ile Aralık 2013 tarihleri arsaında yaşı >= 60 olan canlı donörlerden 15 böbrek nakli yaptık. Bu çalışmamızda da bu 15 böbrek nakli ile ilgili deneyimlerimizi ve sonuçlarımızı paylaşmak istedik.GEREÇ VE YÖNTEMLER: Biz merkezimizde Kasım 2010 ile Aralık 2013 tarihleri arasında 98 böbrek nakli yaptık. Bunların 15'ini yaşı >= 60 olan canlı akraba donörlerden alıcılara naklettik. Bu 15 donör ve bunların alıcılarının verileri geriye doğru toparlanıp incelendi. BULGULAR: Donörlerin ve alıcılarını sırası ile yaş ortalamaları 64, 3 ve 40.1 idi. Alıcılar için ortalama takip süresi 18.8 aydı. Bu sürede graft sağkalımı %100'dü. Ancak bir alıcımız nakil sonrası dördüncü ayında intrakranial kanama nedeni ile foksiyone greftle kaybedildi. İnfeksiyon, teknik nedenler, tekrarlayan hastalık yada rejeksiyon nedeni ile börek kaybedilmedi. Donörlerimizde hayatlarını herhangi bir problem olmaksızın saglıklı bir şekilde sürdürmektedirler.SONUÇ: Yaşlı donörler ideal donörler değildir. Ancak alıcıların başka bir donörü yoksa yaşlı donörlerden nakil yapmak bu hastalar icin bir seçenek olmaktadır.Öğe Apo E Genotyping İn Tuberculosis Patients From Malatya(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 2015) Acar, Ceren; Giray, Aslı Kurt; Vaizoğlu, R.Dilara; Gözükara, G.Harika; Arıca, Zeynep; Durmaz, Bekir; Kayabaş, Üner; Otlu, BarışÖz: Tinea inkognito, topikal veya sistemik steroidlerin uygunsuz kullanımı sonucu tipik dermatofit kliniğinden uzaklaşan dermatofit enfeksiyonudur. Tinea inkognito klinik görünüm olarak egzema, psoriasis, alerjik kontakt dermatit, rozasea, seboreik dermatit, atopik dermatit gibi birçok dermatozu taklit edebilmektedir. Tinea inkognito tanısı, lezyondan direkt KOH (potasyum hidroksit) incelemesi (nativ preperatı), lezyondan mantar kültürü yapılması ve bazı olgularda histopatolojik inceleme ile konulur. Tinea inkognito tedavisinde sistemik antifungal tedavi önerilmektedir. Burada, kliniğimizde 2014 yılı içinde çeşitli dermatozları taklit eden tinea inkognito tanısı almış ve tedavi edilmiş 10 olgu sunulmaktadırÖğe Aptamers an in vitro evolution of therapeutic and diagnostic applications in medicine(Disease and Molecular Medicine, 2013) Kayhan, Başak; Kayabaş, ÜnerAptamers are nucleic acid oligomers with distinct conformational shapes that allow binding targets with high affinity and specificity. Selective Evolution of Ligands by Exponential Enrichment (SELEX); an in vitro selection process to develop aptamers, has been invented in 1990. Despite more than 20 years have passed after its discovery, products of SELEX technology are in use in medicine. In this review we discuss why we need aptamers not only in therapeutic but also in diagnostic applications; and also critical points in SELEX technology. Finally; we present the aptamers in use and some patented aptamers awaiting approval.Öğe Biyokimya Laboratuvarı Personelinin İş Kazaları Hakkındaki Bilgi ve Tutumları(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2006) Özen, Metehan; Özen, Naile Mısırlıoğlu; Kayabaş, Üner; Köroğlu, Mehmet; Topaloğlu, BülentSağlık çalışanları kan yolu ile bulaşan enfeksiyon hastalıkları açısından çok önemli bir risk grubudur. Laboratuvar personeli kan alma veya laboratuvar işlemi sırasında yaralanmaktadır. Malatya Devlet Hastanesi Biyokimya Laboratuvarı çalışanlarının kesici ve delici yaralanma biçimindeki yıllık kaza sıklığı ve temas sonrası tutumlarını öğrenmek için bir anket uygulandı. Ankete katılan 41 personelden 12’sinin son bir yılda toplam 15 kez kazaya uğradığı, bu vakaların yarısının temas sonrasında bildirimde bulunduğu ve yalnızca 3 kişiye (%25) temas sonrası profilaksi uygulandığı saptandı. Laboratuvar çalışanları meslek yaşamına başlarken hepatit B enfeksiyonuna karşı aşılanmalı, düzenli aralıklarla konu ile ilgili eğitime alınmalı ve yaralanma ertesinde bildirim yapmaları sağlanmalıdır.Öğe Carriage of Streptococcus pyogenes in primary school children M protein types pyrogenic toxin genes and investigation of the clonal relationships between the isolates(Mikrobiyol Bul, 2015. 49(3), 301–13., 2015) Otlu, Barış; Karakurt, Cemşit; Bayındır, Yaşar; Kayabaş, Üner; Yakupoğulları, Yusuf; Gözde, Harika; Bağ, GözükaraM-protein and pyrogenic toxins are the most important virulence factors of Streptococcus pyogenes, and they play significant role in the pathophysiology of acute rheumatoid fever and scarlet fever, respectively. In this study, the pharyngeal carriage of S.pyogenes of the primary school children, clonal relationship of the strains, M-protein types, and the presence of pyrogenic toxin genes were aimed to be investigated. A total of 668 throat cultures obtained from children (age range: 6-16 years) in two primary schools in our region, were included in the study. The clonal relationships of the isolated group A streptococci (GAS) strains were investigated by DiversiLab assay (BioMérieux, France), and the clonal relatedness was confirmed by pulsed-field gel electrophoresis (PFGE) method. M-protein (emm) typing was performed by DNA sequencing as suggested by Centers for Disease Control and Prevention (CDC). The genes encoding pyrogenic toxins, speA and speC, were investigated by an in-house multiplex polymerase chain reaction (PCR) method. S.pyogenes was isolated from 134 (20.05%) of the throat samples. The GAS carriage rate of the students aged ≥10 was statistically higher than those 7-9 years age group (%22 vs %16.4, p<0.05). The M protein gene could be characterized only among 123 isolates by DNA sequencing, and 20 different emm types were detected. The most frequent emm type was emm1 (n=38, 30.9%) followed by emm12 (n=18, 14.6%), emm89 (n=10, 8.1%), emm118 (n=9, 7.3%), and emm4 (n=7, 5.7%). Pyrogenic toxin genes were found in 25 (18.6%) of the isolates, including speA in 11 isolates (8.2%) and speC in 12 isolates (8.9%) and both genes were detected in 2 isolates (1.5%). Sixty-two different Rep (Repetitive extragenic palindromic)-PCR profiles were detected in 134 S.pyogenes isolates by DiversiLab method. Thirteen different clusters were formed by a total of clonally related 36 isolates revealing a strain clustering ratio of 26.9%. Clonal relationship of all isolates in the same cluster was confirmed by PFGE method. In this study, relatively high percentage of GAS carriage was observed among primary school children in our region. The coverage rate of the 30-valent vaccine was determined to be over 90% with respect to M-protein types. Since the pyrogenic toxin-encoding genes were found in one fifth of the isolates from the studied subjects, we concluded that the carrier population may also have high risk for scarlet fever. We also concluded that, the clonal relationship ratio determined among the isolates may be a risk in school transmission of GAS.Öğe Carriage of streptococcus pyogenes in primary school children M protein types pyrogenic toxin genes and investigation of the clonal relationships between the isolates(Mikrobiyoloji Bulteni, 2015) Otlu, Barış; Karakurt, Cemşit; Bayındır, Yaşar; Kayabaş, Üner; Yakupoğulları, Yusuf; Gözükara Bağ, HarikaM-proteini ve pirojenik toksinler Streptococcus pyogenes’in en önemli virülans faktörleri olup, bu faktörler sırasıyla akut romatizmal ateş ve kızıl hastalığının patofi zyolojisinde önemli rol oynarlar. Bu çalış- mada, ilköğretim okulu çocuklarının farengeal S.pyogenes taşıyıcılık durumları, suşlar arasındaki klonal ilişki, izolatların M-protein tipleri ve pirojenik toksin gen varlığının araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmaya, bölgemizdeki iki ilköğretim okulunda bulunan 668 çocuktan (yaş aralığı: 6-16 yıl) alınan boğaz kültürü örnekleri dahil edilmiştir. İzole edilen grup A streptokok suşları arasındaki klonal ilişki DiversiLab (BioMérieux, Fransa) yöntemiyle araştırılmış ve tespit edilen klonal ilişkiler PFGE (pulsed-fi eld gel electrophoresis) yöntemi ile doğrulanmıştır. İzolatların M-protein (emm) tiplemesi Centers for Disease Control and Prevention (CDC) tarafından önerilen DNA dizi analizi yöntemiyle gerçekleştirilmiştir. Pirojenik toksin kodlayan genlerden speA ve speC’nin varlığı in-house multipleks polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) yöntemi ile araştırılmıştır. Çalışmada toplam 134 (%20.05) öğrencinin boğaz kültüründen S.pyogenes izole edilmiştir. 10 yaş ve üzeri öğrencilerin GAS taşıyıcılık oranı, 7-9 yaş grubu öğrencilerine göre istatistiksel olarak daha yüksek bulunmuştur (%22’ye karşı %16.4; p< 0.05). Dizi analizi ile bu izolatlardan 123’ünün M protein geni tiplendirilebilmiş ve 20 farklı emm tipi saptanmıştır. En sık tespit edilen emm tipi emm1 (n= 38, %30.9) olmuş, bunu sırasıyla emm12 (n= 18, %14.6), emm89 (n= 10, %8.1), emm118 (n= 8, %7.3) ve emm4 (n= 7, %5.7) izlemiştir. Toplam 25 (%18.6) izolatta pirojenik toksin geni bulunmuş; bunların 11’inde (%8.2) speA, 12’sinde speC (%8.9) ve ikisinde (%1.5) her iki gen birden saptanmıştır. DiversiLab yöntemi ile 134 S.pyogenes suşu içerisinde 62 farklı Rep (Repetitive extragenic palindromic)-PCR profi li belirlenmiştir. Klonal olarak ilişkili 36 izolat, 13 farklı küme içerisinde yer almıştır. Suşların kümeleşme oranı %26.9 olarak bulunmuş; aynı küme içerisinde yer alan izolatların tümü arasındaki klonal ilişki, PFGE yöntemi ile de doğrulanmıştır. Çalışmamızda, bölgemizdeki ilköğretim çocukları arasında GAS taşıyıcı- lığının yüksek olduğu ve M-protein tiplerine göre suşların 30 valanlı aşı tarafından kapsanma oranının %90’nın üzerinde olduğu tespit edilmiştir. İzolatların yaklaşık beşte birinde pirojenik toksin geni bulunması, taşıyıcılarda da kızıl hastalığı riskinin yüksek olabileceğini göstermiştir. Bununla birlikte, izolatlar arasında tespit edilen klonal ilişki oranı, okul içi GAS yayılımının risk oluşturabileceği lehine yorumlanmıştır.Öğe Cedecea lapegei’nin neden olduğu bir pnömoni olgusu(Mikrobiyoloji Bülteni, 2008) Yetkin, Gülay; Ay, Selma; Kayabaş, Üner; Gedik, Ender; Güçlüer, Nilay; Çalışkan, AhmetÖz: Enterobacteriaceae ailesi üyelerinden olan Cedecea cinsi bakteriler, çoğunlukla balgamdan izole edilmelerine rağmen klinik önemleri ve enfeksiyonlardaki rolleri tam olarak bilinmemektedir. Bu raporda Cedecea lapagei'riın etken olduğu bir pnömoni olgusu sunulmaktadır. Bilinci kapalı olarak inönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Servisine başvuran 38 yaşında erkek hasta, subaraknoid kanama ön tanısı ile beyin cerrahi servisinde operasyona alınmıştır. Reanimasyon yoğun bakım ünitesine yatırılan ve bilinç kapalılığı devam eden hastaya trakeostomi açılmış ve ventilatöre bağlanmıştır. Hikayesinden kronik obstrüktif akciğer hastalığı olduğu tespit edilen hastanın, hastaneye yatışının üçüncü gününde ateşi 39°C, beyaz küre sayısı ise 27.000/ml'dir. Akciğer filminde sağ alt lobda yaygın opasite görülmüş ve operasyondan sonra iki gün boyunca trakeal entübasyon uygulanan hastada mukoid trakeal sekresyon başlamıştır. Bronko-alveoler lavaj (BAL) örneğinden hazırlanan yaymada bol miktarda lökosit ve gram-negatif basiller saptanmış; BAL kültüründe üreyen bakteri Phoenix 100 (Becton Dickinson, ABD) ve API 20E (BioMerieux, Fransa) sistemleri ile C.lapagei olarak tanımlanmıştır. Intravenöz amikasin (1 x 1 g) ve meropenem (3 x 1 g) tedavisi verilen hasta, enfeksiyon semptomlarının gerilemesine rağmen, yatışının 12. gününde subaraknoid kanama nedeniyle kaybedilmiştir. Entübe edilen hastamızda C.lapagei pnömonisinin gelişmesinde, odağın balgam olduğu ve üst solunum yolları sekresyonunun aspire edilmesiyle enfeksiyonun ortaya çıktığı düşünülmüştür. Literatürde Cedecea türlerinin neden olduğu enfeksiyonlar bildirilmekle birlikte, olgumuz, ulaşılabilen kaynaklara göre sunulan ilk C.lapagei pnömonisi olgusudur.Öğe Immune response in the liver under conditions of infection malignancy and transplantation(Clinical and developmental immunology, 2014) Kayhan, Başak; Özdamar, Şükrü Oğuz; Padberg, Winfried; Kayabaş, Üner; Aharoni, Rina; Mirshahidi, SaiedThe liver is the largest solid organ in the body and commands a large blood supply that is rich in bacterial products, environment toxins, and food antigens, which are repeatedly scanned by cells within the liver. In addition, the regenerative capability of liver tissue makes it unique in comparison to other internal organs. In contrast to these unlike properties, the liver is one of the most common sites for metastatic diseases; it supports chronic viral infections caused by hepatitis B and C and can also promote tolerance against external antigens in animal models. Furthermore, liver transplantation often requires less immunosuppression compared to kidney and other solid organ transplantations. Despite these properties, the study of liver immunology remains in its infancy, and many questions remain unanswered. In that special issue, authors try to find answers in various subjects about immune response in liver under the approach of infection, malignancy, and transplantation.Öğe Investigation and analysis of a human orf outbreak among people living on the same farm(New Microbiologics, 2011) Bayındır, Yaşar; Bayraktar, Mehmet; Özcan, Hamdi; Kayabaş, Üner; Otlu, Barış; Durmaz, RızaHuman orf is a viral zoonotic infection caused by Parapoxvirus. The skin lesions of human orf can be misdiagnosed as cutaneous anthrax leading to overtreatment and also fear. This study was conducted to analyze an outbreak which led to deaths among kids and lambs in the same flock, and skin lesions in some persons who were living on the same farm that were initially diagnosed as cutaneous anthrax by a practitioner. Eight patients with skin lesions and eleven persons who had no skin lesion were considered as patients and control groups, respectively. The cultures obtained from the lesions of all patients were negative for Bacillus anthracis. The diagnosis of skin lesions was done by clinical findings, histopathological examination and PCR as human orf. To be under 20 years of age, direct contact with the animals, and contact with flayed skin of sick animals were the risk factors for human orf (Odds Ratio 7.5; 95% Confidence Interval 1.02-54.54, OR 12.25; 95% CI:1.3-100.9, OR 16.67; 95% CI:1.65-148.20, respectively). Orf should be kept in mind in the differential diagnosis of skin lesions resembling anthrax. For control and prevention of orf, transmission routes should be known; good hand hygiene and other personal protective measures have to be implemented.Öğe Is airborne transmission of Acinetobacter baumannii possible A prospective molecular epidemiologic study in a tertiary care hospital(American Journal of Infection Control, 2016) Yakupoğulları, Yusuf; Otlu, Barış; Ersoy, Yasemin; Kuzucu, Çiğdem; Bayındır, Yaşar; Kayabaş, Üner; Togal, Türkan; Kızılkaya, CananBackground: Understanding the dynamics of aerial spread of Acinetobacter may provide useful information for production of effective control measurements. We investigated genetic relationships between air and clinical isolates of Acinetobacter baumannii in an intensive care unit (ICU) setting. Methods: We conducted a prospective surveillance study in a tertiary care hospital for 8 months. A total of 186 air samples were taken from 2 ICUs. Clonal characteristics of air isolates were compared with the prospective clinical strains and the previously isolated strains of ICU patients over a 23-month period. Results: Twenty-six (11.4%) air samples yielded A baumannii, of which 24 (92.3%) isolates were carbapenemresistant. The Acinetobacter concentration was the highest in bedside sampling areas of infected patients (0.39 CFU/ m3). Air isolates were clustered in 13 genotypes, and 7 genotypes (including 18 air strains) were clonally related to the clinical strains of 9 ICU patients. One clone continued to be cultured over 27 days in ICU air, and air isolates could be clonally related to 7-week retrospective and approximately 15-week prospective clinical strains. Conclusions: The results of this study suggest that infected patients could spread significant amounts of Acinetobacter to ICU air. These strains could survive in air for some weeks and could likely still infect new patients after some months. Special control measurements may be required against the airborne spread of Acinetobacter in ICUs.Öğe Kızamık Komplikasyonu: Sensörinöral Tip İşitme Kaybı. Olgu Sunumu ve Literatürün Gözden Geçirilmesi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2010) Bayındır, Tuba; Kayabaş, Üner; Özgör, Bilge; Fırat, Yezdan; Erdem, Tamer; Bayındır, YaşarKızamık, çocukluk çağında sık görülen viral enfeksiyonlardan biridir. Ulusal aşılama programları sayesinde, hem görülme sıklığı hem de işitme kaybı dahil bir çok komplikasyonu anlamlı derecede azalmıştır. İki doz kızamık aşısı yapılmış olmasına rağmen, iki yıl önce ağır seyreden kızamık sonrası, sağ kulakta işitme kaybı farkedilen beş yaşındaki erkek çocuğun yapılan incelemeleri sonrasında sensörinöral işitme kaybı saptandı. Gelişen sensörinöral tip işitme kaybı, diğer nedenler ekarte edildikten sonra iki yıl önce geçirilen kızamığın komplikasyonu olarak değerlendirildi. Çocukluk çağında sensörinöral tip işitme kaybı kalıtsal, metobolik, toksik, otoimmun, travmatik ve vasküler nedenlerle ilişkili olabileceği gibi, kızamık ve diğer viral infeksiyonlar sonrasında da gelişebilir. Sonuç olarak, kızamığın şiddet ve komplikasyonlarının, aşılama programları sayesinde azaldığı bilinmektedir. Ancak, aşılamaya rağmen kızamığa ve işitme fonksiyonlarının kaybını da içeren birtakım komplikasyonlarına rastlanılabileceği unutulmamalıdır.Öğe Malatya daki tüberkülozlu hastalarda apo e genotiplendirmesi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2015) Acar, Ceren; Kurt, Aslı Giray; Vaizoğlu, R.Dilara; Gözükara, G.Harika; Arıca, Zeynep; Durmaz, Bekir; Kayabaş, Üner; Otlu, BarışAmaç: Bu çalışmadaki amacımız, ülke geneline göre tüberkülozlu hasta prevelansı yüksek olan bölgemizde, tüberküloz tanısı konmuş hasta populasyonunda ve sağlıklı gönüllülerde Apo E polimorfizmlerini genotiplendirmek ve varyasyonları göstermektir. Bu veriler ve normal bireylere ait veriler karşılaştırılarak olası Apo E-tübeküloz bağlantısına yönelik bir profil çıkarılması hedeflenmektedir. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya Turgut Özal Tıp Merkezi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı ve Malatya İl Sağlık Müdürlüğü tarafından toplanan 60 tüberkülozlu (TB) hasta ve 160 sağlıklı birey dahil edildi. Periferal kan örneklerinden DNA izole edildi. Apo E genotiplendirmesi, Real-Time PCR temelli hazır kit kullanılarak gerçekleştirildi. Genotip ve allel frekanslarını karşılaştırmak için Fisher kesin ki-kare testi ve olabilirlik oranı kullanılmıştır. Bulgular: Önceki çalışmaların aksine bizim çalışmamıza dahil ettiğimiz populasyonda tüberküloz ve Apo E genotipleri arasında bir bağlantı bulunamamıştır. Veriler hasta ve normallerin karşılaştırılması ve hasta ve sağlıklı bireylerin cinsiyetleri arasındaki farklılıkların karşılaştırılması ile analiz edilmiştir ve istatistiki açıdan anlamlı bir sonuca ulaşılamamıştır. Sonuç: Bu çalışma, Apo E genotipleri ve tüberküloz arasındaki bağlantıyı araştıran Türkiye’de yapılmış ilk çalışmadır. Diğer populasyonlarda bağlantı bulunmuş olmasına rağmen biz tüberküloz ve Apo E allelleri ve genotipleri arasında bir bağlantı bulunamamıştır. Çalışmaya, Malatya ilinde ulaşılabilen tüm hastalar dahil edilmiş olmasına rağmen kısıtlayıcı etkenlerden bir tanesi hasta sayısının az olmasıdır. Daha büyük örnek grubu ile çalışarak daha bilgilendirici bir sonuca ulaşılabileceği düşünülmektedir.Öğe Molecular epidemiology of the Bacillus anthracis isolates collected throughout Turkey from 1983 to 2011(EUROPEAN JOURNAL OF CLINICAL MICROBIOLOGY & INFECTIOUS DISEASES, 2012) Durmaz, Rıza; Doğanay, Mehmet; Şahin, Mithat; Perçin, Duygu; Karahocagil, M. K.; Kayabaş, Üner; Otlu, Barış; Karagöz, Alper; Büyük, F.; Çelebi, O.; Öztürk, Z.; Ertek, MustafaThe main perspective of this study was to determine cross-transmissions amongst anthrax cases and provide detailed information regarding the genotypes of Bacillus anthracis isolates circulating in Turkey. A total of 251 B. anthracis isolates were obtained from human (93 isolates), animal (155 isolates), and environmental (three isolates) samples in various provinces of Turkey.Öğe Mystery of immune response in relapsed brucellosis immunophenotyping and multiple cytokine analysis(Mediterrenean Journal of Infection Microbes and Antimicrobials, 2016) Kayhan, Başak; Kayabaş, Üner; Kölgelier, Servet; Otlu, Barış; Gül, Mehmet; Kurtoğlu, Elçin Latıfe; Bayındır, YaşarIntroduction: Brucella spp. are intracellular bacteria that may cause acute, subacute and chronic infections. Although optimum antibiotic treatment is available, relapse of brucellosis occurs in some patients. There isless amount of knowledge about immune response in relapse of brucellosis. Materials and Methods: Twenty patients with acute brucellosis and sixteen patients with relapse brucellosis were enrolled in this study to explore the immune response variation during relapse of brucellosis. The distribution of peripheral blood mononuclear cells investigated by flow cytometry and various cytokines levels involved in inflammatory and anti-inflammatory response, measured by ELISA in serum samples. Results: The most prominent data in phenotyping examination was the significant 1.45 times reduction at the percentage of activated T cell (CD3+HLA-DR+ ) population in the relapse group in comparison to acute brucellosis. However, percentage of activated T cell population in the relapse group was 2.59 times higher than the healthy group (p<0.01). In case of cytokine levels; we observed significant reduction at inflammatory cytokines IL-6, IL-18, IFN-g and IL-17 in relapsed patients in comparison to patients with acute brucellosis. While there was no significant difference in IL-15 and TNF-a levels between relapse and acute brucellosis group; the levels of these two cytokines were significantly higher in the relapse group than healthy subjects. Interestingly, we observed 2.87 times elevation ofIL-4 levels in the relapse group in comparison to acute brucellosis (p<0.01). Similarly; IL-10 levels increased 2.09 times in patients with relapsed brucellosis patients in comparison to acute brucellosis (p<0.01). Conclusion: Elevation of regulatory cytokinesin systemic immune system, and reduction of activated T cell frequency occur during the relapse of brucellosis. These results may have important consequences to understand the immunopathology in the systemic circulation during relapse of brucellosis.Öğe An outbreak of pseudomonas aeruginosa because of inadequate disinfection procedures in a urology unit: A pulsed- field gel electrophoresis-based epidemiologic study(American Journal of Infection Control, 2008) Kayabaş, Üner; Bayraktar, Mehmet; Otlu, Barış; Uğraş, Murat; Ersoy, Yasemin; Bayındır, Yaşar; Durmaz, RızaBackground: Pseudomonas aeruginosa is an opportunistic pathogen causing nosocomial infections in many hospitals. We aimed to investigate the source of urinary tract infections by determining clonal relationship of Pseudomonas aeruginosa strains with pulsed-field gel electrophoresis (PFGE). Methods: During a 2-month period, all postoperative infections because of P aeruginosa were investigated in the Urology Department. Patient data were collected from medical records. Surveillance samples were obtained from various places in urological operating rooms. PFGE typing was performed for all P aeruginosa isolates. Results: A total of 14 P aeruginosa strains (12 from patients and 2 from environmental samples) were isolated. PFGE typing of these 14 strains yielded 2 possibly related clones, which differed from each other by 4 major bands. Ten of the patient isolates were clonally identical with the strains of 2 forceps. Conclusion: Typing results confirmed that inadequately disinfected surgical devices can be the source of outbreak. After institution of infection control measures and education, no further clusters of P aeruginosa infection were detected in the Urology Department.Öğe A rare cause of diarrhea in a kidney transplant recipient dipylidium caninum(Transplantation proceedings, 2015) Şahin, İdris; Köz, Süleyman; Atambay, Metin; Kayabaş, Üner; Pişkin, Turgut; Ünal, BülentWe report the first case of dipylidiasis in a kidney transplant recipient. Watery diarrhea due to Dipylidium caninum was observed in a male patient who had been undergone kidney transplantation 2 years before. The patient was successfully treated with niclosamide. D caninum should be considered as an agent of diarrhea in transplant patients.Öğe Travel health attitudes among Turkish business travellers to African countries(Travel Medicine and Infectious Disease, 2016) Selçuk, Engin Burak; Kayabaş, Üner; Otlu, Barış; Bayındır, Yaşar; Bozdoğan, Bülent; Karataş, Mehmet; Binbaşıoğlu, HulisiBackground: The number of international travellers is increasing worldwide. Although health risks related to international travel are important and generally wellunderstood, the perception of these risks was unclear among Turkish travellers. We aimed to evaluate the attitudes and health risk awareness of Turkish travellers travelling to African countries. Method: A survey was performed of Turkish travellers bound for Africa from Istanbul International Ataturk Airport in July 2013. Results: A total of 124 travellers were enrolled in the study. Among them, 62.9% had information about their destination but only 11.3% had looked for information on health problems related to travel and their destination. Of all travellers, 53.2% had at least one vaccination before travelling. The most commonly administered vaccine was for typhoid. Among the travellers, 69.3% and 80.6% had “no idea” about yellow fever vaccination and malaria prophylaxis, respectively. A positive correlation was found between a higher level of travellers’ education and receiving the recommended vaccination for the destination. Conclusions: Our study revealed significant gaps in the vaccination and chemoprophylaxis uptake of Turkish travellers departing to Africa. An awareness and training program should be developed for travellers, as well as public health workers, to address health risks related to travel.