Yazar "Keleş, Erol" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 8 / 8
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Disfajinin Nadir Bir Sebebi; Diffüz İdiopatik İskelet Hiperostozisi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2011) Sapmaz, Emrah; Keleş, ErolDiffüz idiopatik iskelet hiperosteozisi etiyolojisi kesin olarak bilinmeyen travmatik, post enfeksiyöz ve dejeneratif olaylardan bağımsız olarak paravertebral ligamanların enkondral ossifikasyonu ile karakterize bir hastalıktır. Vücutta bir çok kemik tutulumu olabilir fakat en sık tutulum vertebralardadır. Tanısı primer olarak radyolojiktir. Servikal vertebra tutulumu olan hastalarda yutma güçlüğü boyun hareketlerinde kısıtlılık ses kısıklığı ve nefes almada zorluk şikayetleri olabilir. Biz bu makalede 63 yaşında disfaji nedeniyle değerlendirdiğimiz ve diffüz idiopatik iskelet hiperosteozis tanısı konulan bir vakayı sunduk.Öğe İLHANLI-MEMLÛK REKABETİ ARASINDA DOĞU VEGÜNEYDOĞU ANADOLU(2021) Keleş, ErolTarih boyunca İran ve Mısır’da kurulup hâkimiyet alanınıgenişletme eğiliminde olan yayılmacı devletler açısındanDoğu ve Güneydoğu Anadolu, paylaşılamayan bir coğrafyaolmuştur. İlkçağın bölgedeki başlıca siyasi güçleri olanAsur, Urartu, Hitit ve Mısır Devletlerinin takip ettikleri buyayılmacı politika anlayışı sonraki devletlerce debenimsenmiştir. Zira Karadeniz, Kafkasya, Basra Körfeziile Doğu Akdeniz havzasının arasında yer alan Doğu veGüneydoğu Anadolu, jeo-stratejik konumu nedeniyle çevredevletlerin siyasi ve askeri harekât sahası olmuştur. XIII.yüzyılın ikinci yarısında Mısır’da kurulan Memlûk Devletive İran’da kurulan İlhanlı Devleti’nin rekabet sebeplerindenbiri de şüphesiz bu coğrafya olmuştur.Bu çalışmada Doğu ve Güneydoğu Anadolu eksenindeyoğunlaşan İlhanlı-Memlûk mücadeleleri üzerindedurularak bu mücadelelerin bölge üzerindeki etkileri elealınmıştır. Yaklaşık yüzyıl devam eden rekabete dayalımünasebetlerin, yörenin demografik, kültürel ve iktisadîyapısında değişimlere yol açtığı gözlemlenmiştir. Buçalışmada; dönemin ana kaynakları karşılaştırılarak sözkonusu değişimler ele alınmıştır.Öğe İlhanlı Sivil ve Askeri Teşkilatında Uygur Türkleri ve Anadolu’da Uygur Mirası Üzerine(2020) Keleş, ErolÇingiz’in bozkır halklarını hâkimiyeti altına toplamaya başladığından itibaren, onun hâkimiyeti altınagiren Uygur Türkleri, bir yandan Çingiz’in seferlerine destek verirken diğer taraftan da devletin idariteşkilatında yer alarak, Moğollara dil ve alfabelerini benimsetmişlerdi. Bu şekilde Moğol İmparatorluğu’nunsivil ve askeri teşkilatında yükselmeye başlayan Uygurlar, bu vesileyle Türk kültür ve devlet sistemini deİran ve Anadolu’ya taşımışlardır. O sebeple Moğollar Ortadoğu’ya hâkim olmaya başladıkları dönemdegerek askeri ve gerekse idari açıdan yerli kültürlere muhtaç olmadılar. Hülegü’nün İran’a gelişiyle birliktetesis edilen Tebriz merkezli İlhanlı devletinin sivil ve askeri teşkilatında da yer alan Uygur Türkleri, önemliroller üstlenmişlerdir. Pek çok İlhanlı şehzadesinin atabeliğini üstlenmiş olan bu medeni Türk toplumu,devletin yıkılışına kadar da önemini korumuştur. Hatta bir Uygur Türkü olan Eratna Bey İlhanlı Devleti’nindağılmasıyla birlikte ortaya çıkan yeni siyasi ortamı değerlendirip, kendi beyliğini kurmayı da başardı.Moğollarla birlikte gelerek bilhassa Anadolu’nun orta ve doğu bölgelerine yerleşen Uygurların hatıralarıgünümüzde Anadolu’nun toponomisinde ve sanatında kendisini göstermektedir. Hal böyle iken Moğolişgaliyle Anadolu’ya gelmiş Uygur Türklerinin, bu coğrafyadaki faaliyet ve varlıklarıyla alakalı doğrudan birçalışma yapılmış değildir. Yapılan çalışmalar genellikle Moğol işgalinin Anadolu’nun Türkleşmesiüzerindeki etkisi üzerinde durmuştur. O sebeple bu çalışmanın böyle bir açığı az da olsa telafi edeceği veyayapılacak pek çok araştırmaya yol göstereceği kanaatindeyiz.Öğe İlhanlılar Döneminde Van Gölü havzası(İnönü Üniversitesi, 2017) Keleş, ErolXIII. yüzyılın başlarında ortaya çıkan Moğol istilası özellikle Azerbaycan ve Doğu Anadolu bölgesinde çok önemli gelişmelere yol açmıştır. Konu hakkında gerek ülkemizde ve gerekse yurt dışında pek çok çalışma yapılmasına rağmen Doğu Anadolu ve Van Gölü Havzası açısından Moğol hâkimiyetini konu edinen müstakil bir araştırma yapılmamıştır. Hâlbuki Hülegü'nün İran'a gelişiyle Tebriz merkezli kurulan İlhanlı devletinin ticari, askeri vb. bakımdan Anadolu, Doğu Akdeniz ve Karadeniz ile irtibatı büyük ölçüde bu yöre üzerinden gerçekleşiyordu. Van Gölü Havzası verimli yaylalarıyla da ordunun ihtiyaçlarını karşılayacak tabii özellikleri üzerinde barındırıyordu. Nitekim Aladağ ve çevresi Moğolların ictimai hayatlarında vazgeçemeyecekleri avlanma imkânlarına sahipti. Memlûklar üzerine sefere çıkan Hülegü bu yaylalara hayran kalmıştı. Seferden dönerken de Aladağlara uğrayan Hülegü, burada bir saray yaptırmış ve bir müddet burada kalarak hem istirahat etmiş hem de siyasi askeri gelişmeleri buradan takip etmeyi münasip görmüştü. Bundan sonra Hülegü Han kışları genelde Mugan ya da Arran'da geçirirken yazları da Aladağ'da ikamet edecektir. Hülegü'den itibaren yazlık karargâh olan bölge diğer İlhanlı hükümdarlar döneminde de önemini korumuştur. Van Gölü Havzası, Moğollarla birlikte gelen konargöçer Türk ve Moğol aşiretlerinin sosyo-ekonomik hayat şartlarını tatbik etmelerine de müsaitti. Bu bağlamda pek çok Türk aşireti İlhanlılar tarafından askeri maksatlı olarak bölgeye iskân edilmişti. İlhanlı hâkimiyetinin son bulmasıyla meydana gelen karışıklıklar yöredeki nüfusun dağılmasına sebep olduğu gibi daha sonra kurulacak olan Kara ve Akkoyunlu Türkmen teşekkülleri içerisinde yer alarak Van Gölü Havzası'nın bir Türk yurdu haline gelmesine katkı sağlayacaklardır. Anahtar Kelimeler: Van Gölü Havzası, İlhanlılar, Moğol, Türkmen, Anadolu, Aşiret, Aladağ.Öğe Moğollarda Kışlak Geleneği: İlhanlıların Arran ve Mugan Kışlakları Örneği(2020) Keleş, ErolYaşadığı coğrafyanın bir parçası olan insanoğlu, onun kendisine sunmuş olduğu imkânlar ışığında ilerlemenin yollarını bulabilmektedir. Bu bağlamda uçsuz bucaksız Moğolistan coğrafyasına ayak uydurmuş Moğol toplumunun gelişimi, hatta hayatını idame ettirebilmesi sahip olduğu hayvan sürülerinin güvenliğine bağlıydı. Bunu gerçekleştirebilmesi için yaz kış demeden taze otlaklar bulabilmek maksadıyla hayvan sürülerinin peşinden hareket etmek durumundaydı. Bu hayat tarzının önemli bir parçası olan kışlaklar, bilhassa yükseltisi az, korunaklı, iklimi ılıman olan ve yeşil otlaklara sahip yerlerdi. Dolayısıyla hem kendileri hem de hayvan sürüleri için hayati önem taşırdı. 1220’li yıllardan itibaren İran ve Azerbaycan topraklarında görünmeye başlayan Moğollar, kalabalık ordu ve büyük hayvan sürülerini barındıracak yaylak ve kışlakları bulma konusunda sıkıntı çekmediler. Zira bu bölge zengin su kaynakları, yüksek platolarında her mevsim yeşil çayırlarıyla geldikleri ülkeyi aratmıyordu. Özellikle Arran ve Mugan, zengin kaynaklarının yanı sıra, stratejik konumuyla da Moğol komutanlarının dikkatinden kaçmamıştı. Artık sayısız Türk ve Moğol aşiretlerine kışlak vazifesi görecek olan bu yerler, İlhanlı devletinin tesisiyle saray ve şehirlerin inşa edildiği daimi karargâhlar haline gelecektir. Hülegü’den itibaren tüm İlhanlı hükümdarlarının genellikle kışlak olarak tercih ettiği Arran ve Mugan, devletin yıkılışına kadar bu önemini muhafaza etmiştir. Öyle ki, devletin merkezi otoritesinin zayıfladığı ve hatta bölgesel iktidarların hüküm sürdüğü zamanlarda bile Arran ve Mugan’ın hazineye küçümsenmeyecek miktarlarda vergi gönderdiği kaydedilmektedir.Öğe Nimodipin ve prednizolonun travmatik fasiyalsinir hasarı üzerine etkisi(2017) Dölen, Tolga; Kaygusuz, İrfan; Akpolat, Nusret; Alpay, Hayrettin Cengiz; Keleş, Erol; Karlıdağ, Turgut; Yalçın, ŞinasiAmaç: Çalışmanın amacı klempleme ile periferik fasiyal paralizi oluşturulmuş hayvan modelinde nimodipin ve prednizolon tedavisininhistopatolojik etkisini araştırmaktır. Yöntem:Bukkal sinir dalları klemplenerek fasiyal sinir felci oluşturulmuş 28 Yeni Zelanda orijinli tavşan, yedişerlik 4 gruba ayrıldı veher bir gruba 21 gün boyunca nimodipin, metilprednizolon ve nimodipin-metilprednizolon kombinasyonu uygulandı. Tedavi sonrasındahasarlı nöral dokular histopatolojik olarak perinöral fibrozis, kollajendejenerasyonu, aksonal dejenerasyon, miyelin dejenerasyonu,Schwann hücre proliferasyonu, normal miyelin yapısı ve ödem açısından incelendi. Gruplar birbirleriyle ve kontrol grubuyla karşılaştırıldı. Bulgular:Kollajen liflerde artış, miyelin dejenerasyonu, aksonal dejenerasyon ve miyelin yapısı açısından nimodipin grubu ile kontrolgrubu arasında; nimodipin grubu ile metilprednizolon grubu arasındave nimodipin grubu ile nimodipin-metilprednizolon kombinasyongrubu arasında ise ödem oluşumu açısından istatistiksel olarak anlamlı farklılık belirlendi (p<0.05). Metilprednizolon grubu ile kontrolgrubu arasında kollajen liflerde artış, miyelin dejenerasyonu, aksonaldejenerasyon ve ödem, nimodipin-metilprednizolon kombinasyonuile kontrol grubu arasında da kollajen liflerde artış, miyelin dejenerasyonu, aksonal dejenerasyon ve normal miyelin yapısı ve ödem açısından istatistiksel açıdan anlamlı veriler saptandı (p<0.05). Sonuç:Hem nimodipin hem de metilprednizolon sinir bütünlüğükorunmuş travmatik sinir paralizisi üzerine olumlu etkilere sahiptir.Ancak nimodipinin metilprednizolona göre daha avantajlı olduğu ileri sürülemez.Öğe Schwannoma In Tongue(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2001) Gök, Üzeyir; Kaygusuz, İrfan; Yalçın, Şinasi; Keleş, Erol; Karlıdağ, Turgut; Susaman, NihatSchwannoma originates from neuroectoderm, derived from Schwann cells of myelin coats, and it is hard, with smooth borders, encapsulated, slowly growing and generally a yellowish coloured benign tumour. Etiology is unknown. It is most frequently observed in the head and neck. A majority of intracranial cases originate from the 8th nerve. It is very rarely found in oral cavity, especially in the tongue. Treatment is to remove the mass surgically. Since 6 cases were reported in English literature, clinical presentation and treatment of a Schwannoma case in th e tongue of an 18 year old female patient was presented.Öğe Van gölü havzası'nın tarihi coğrafyası(İnönü Üniversitesi, 2012) Keleş, ErolVan Gölü Havzası'nın Tarihi Coğrafyası konulu bu tez çalışmasının birinci bölümünde bölgenin topografyası, tarihi-coğrafi özellikleri bakımından belirtilmeye çalışıldı. Sözü edilen havzanın önemli yerleşim yerleri ve bunların tarihi süreç içerisinde arz ettiği önem açıklandı. Çalışmanın ikinci bölümünde Van Gölü Havzası'na giren Türk topluluklarından bahsedildikten sonra bölgenin Selçuklularla birlikte bir Türk Yurdu haline dönüşmesi süreci teferruatlı bir şekilde belirtildi. Daha sonra bölgede hüküm süren ya da bölgeye belli bir dönem de olsa hâkim olan Türk devletleri ve bunlar zamanında bölgenin durumu açıklandı. Çalışmanın üçüncü bölümünde Kara Koyunluların menşei, Kara Koyunluları meydana getiren oymaklar belirtilerek, devletin kuruluşu, bölgeye hâkim olmaya başlama süreci açıklanmıştır. Bu süreç içerisinde Akkoyunlular, Timurlular ve bölgedeki güçlerle olan mücadeleleri ayrıntılı bir şekilde açıklanmıştır. Son bölümde ise Kara Koyunlular zamanından günümüze kalan Van Gölü Havzası'ndaki kültür ve sanat eserleri değişik yönleriyle tanıtılmaya çalışılmıştır.