Yazar "Kuruş, Meltem" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 9 / 9
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Deneysel diyabetin sıçan böbreklerinde meydana getirdiği histolojik değişiklikler(2005) Öztürk, Feral; Eşrefoğlu, Mukaddes; Iraz, Mustafa; Gül, Mehmet; Kuruş, Meltem; Otlu, AliÖZET: Amaç: Bu çalışma, deneysel tip 1 diyabetin ve fizyopatolojisi taklit edilen tip 2 diyabetin sıçan böbreklerinde oluşturabileceği hasarın histokimyasal ve immunohistokimyasal olarak incelenmesi ve birbirleriyle karşılaştırılması amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışmada kullanılan Sprague Dawley cinsi, 15 adet erişkin erkek sıçan; kontrol, streptozotosin (STZ) ve fruktoz gruplarına ayrıldı. STZ grubuna tek doz STZ (45mg/kg) intraperitoneal olarak uygulandı. Fruktoz grubuna 8 hafta boyunca %10 D-fruktoz içeren içme suyu verildi. 8 haftanın sonunda öldürülen sıçanların sol böbrekleri alınarak rutin tespit ve doku takibi sonrasında histokimyasal ve immuhistokimyasal olarak boyanarak ışık mikroskobunda incelendi. Bulgular: STZ ve fruktoz gruplarında korteksde histolojik değişiklikler izlendi. Her iki grupta da glomerül kapiller bazal membranında kalınlaşma, mezengial matriksde artış bazı glomerüllerin Bowman kapsülü pariyetal yaprağında kalınlaşma ve nadiren tubül bazal membranında kalınlaşma izlendi. Fruktoz grubunda ayrıca arteriol duvarında kalınlaşma izlendi. Sonuç: Her iki tip deneysel diyabette sıçan böbreklerinde benzer bulgular oluştuğu ve bu bulguların muhtemelen hipergliseminin oluşturduğu direkt ve/veya indirekt etkilere bağlı olarak geliştiği sonucuna varıldı.Öğe Deneysel Diyabetin Sıçan Böbreklerinde Meydana Getirdiği Histolojik Değişiklikler+(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2006) Öztürk, Feral; Iraz, Mustafa; Eşrefoğlu, Mukaddes; Kuruş, Meltem; Gül, Mehmet; Otlu, AliThis study was designed to detect and evaluate the histochemical and immunohistochemical alterations in rat kidney histology following streptozotocin (STZ)-induced and fructose-induced experimental diabetes. Material and Methods: Fifteen male Sprague-Dawley adult rats were divided into three groups as control, STZ and fructose groups. STZ group rats received a single dose of STZ (45mg/kg) intraperitoneally. Fructose group rats were fed by tap water containing 10 % D-fructose for 8 weeks. At the end of eight weeks rats were killed, left kidneys were removed. Following routine tissue process, kidneys were embedded in paraffin. Histochemical and immunohistochemical stains were applied and the specimens examined by light microscope. Results: In both STZ and fructose groups histological changes were observad in the cortex. Increase of Basal membrane thickness in glomerule capillary, mesangial matrix, thickness in parietal layer of Bowman’s capsule and rare tubular basal membrane thickness were detected in both groups. In fructose group arteriol walls also showed increased thickness. Conclusion: We concluded that both STZ and fructose induced experimental diabetes led to similar findings in rat kidneys and these findings probably occur as direct and/or indirect results of hyperglisemia.Öğe Koroner arter hastalarında dipiridamol stres testinin QT dispersiyonu üzerine etkileri(MN Kardiyoloji, 2002) Tandoğan, İzzet; Barutçu, İrfan; Ermiş, Necip; Yetkin, Ertan; Kuruş, Meltem; Özdemir, Ramazan; Çehreli, SengülÖz: AMAÇ: Koroner arter hastalığında invazif olmayan tanı testlerinin doğruluk oranı düşüktür. Bu çalışmanın amacı farmakolojik bir stres ajanı olan dipiridamol ile oluşan QT dispersiyonu (QTD) değişimini, koroner arter hastalığı olan ve olmayanlar üzerinde değerlendirmektir. GEREÇ VE YÖNTEM: Koroner arter hastalığı olan 45 hasta (8 kadın, 37 erkek, yaş ortalaması 57.8±7) ve olmayan 19 sağlıklı birey (6 kadın, 13 erkek, yaş ortalaması 47.9±10) üzerinde çalışıldı. Çalışma hastaları, ilgili koroner arterin proksimal yada orta kısmında, en az %75 darlık olacak şekilde ve 15 hastada sol ön inen koroner arter (LAD) (grup 1), 15 hastada LAD'ye ilaveten sağ koroner (RCA) yada sol sirkumfleks arter (LCx) (grup 2) ve 15 hastada LAD, RCA ve LCx'te (grup 3) darlık olacak şekilde seçildi. İstirahat esnasında çalışma ve kontrol grubuna 375 mg dipiridamol oral olarak verildi. Dipiridamol öncesinde ve takiben 45 dk sonra çekilen EKG'de en uzun ve en kısa QT intervali, QTD ve düzeltilmiş QTD (QTcD) hesaplandı. BULGULAR: Çalışma ve kontrol grubunda kalp hızı dipiridamol sonrası, öncesine göre yükseldi (p<0.05); sistolik kan basıncı çalışma grubunda dipiridamol sonrası azaldı (p<0.05) fakat kontrol grubunda değişmedi (p>0.05). Çalışma grubunda dipiridamol öncesi en uzun ve en kısa QT intervali, QTD ve QTcD ortalamaları sırayla 395.11±30, 359.33±3, 35.78±27, 38.65±11.8 olarak bulundu. Aynı değerler dipiridamol sonrası sırayla 396.38±3, 349.11±28.66, 47.27±10 ve 54.06±15.66 idi. Çalışma grubunda QTcD ortalaması dipiridamol sonrası anlamlı bir artış gösteriyordu (Değişim oranı %57.87±7.34, p<0.001) ve bu değişim en kısa QT intervalinin, dipiridamol sonrası daha da kısalmasından kaynaklandı (p<0.001). Değişim grup 1, 2 ve 3'teki tüm hastalarda anlamlıydı (p<0.001) fakat değişim oranı açısından gruplar arasında fark saptanmadı. Kontrol grubunda ise dipiridamol öncesi ve sonrası QTcD değişimi anlamlı bulunmadı (20.42 ±3.68, 21.02±3.74, p>0.05). SONUÇ: Koroner arter hastalığında QTcD değeri farmakolojik bir stres ajanı olan dipiridamol ile anlamlı derecede artmaktadır. Bu artış, LAD darlığına ilaveten RCA ve/veya LCx darlığı varlığı durumunda değişmemektedir. Bu konuda daha geniş hasta grupları ile yapılacak daha ileri çalışmalara ihtiyaç vardır.Öğe Kronik nitrik oksit sentaz inhibisyonunun sıçan midesinde meydana getirdiği histolojik değişiklikler(Ege Tıp Dergisi, 2001) Öztürk, Feral; Fadıllıoğlu, Ersin; Yağmurca, Murat; Kuruş, Meltem; Vardı, Nigar; Emre, M. HanifiÖz: Bu çalışmada Wistar cinsi albino dişi sıçanlara iki hafta süreyle N?nitro-L-arginin metil ester (L-NAME) verilerek kronik nitrik oksit sentaz (NOS) inhibisyonu oluşturuldu ve midelerinde meydana gelen histolojik değişiklikler incelendi. 15 adet sıçan üç gruba ayrıldı. I. grup kontrol, II. ve III. gruplar deney gruplarını oluşturdu. L-NAME sıçanların içme suyuna karıştırılarak uygulandı; II. ve III.gruplara sırasıyla 100mg/L ve 500mg/L dozda verildi. İki haftanın sonunda, kontrol grubu ve deney gruplarından alınan mide korpus kesitleri ışık mikroskobunda incelendi. I. ve II. gruplarda mide kesitlerinde bütün tabakalar normal histolojik görünümde izlenirken, III. grubu oluşturan sıçanların mide mukozalarında yer yer bez lümenlerinde dilatasyon ve çevreleyen bez hücrelerinde atrofi; bezlerin bazal bölgelerinde pariyetal hücre yoğunlaşması izlendi. Korpus bezlerinin tamamında boyun mukus hücre salgılarının, I ve II. gruplarda periyodik-asit Schiff (PAS) pozitif, III. grupda PAS negatif reaksiyon verdikleri gözlendi. Sonuç olarak kronik NOS inhibisyonunun, sıçan mide mukozasında ışık mikroskopik değişikliklere neden olduğu saptandı.Öğe Kronik siklosporin uygulamasının sıçan böbreğinde oluşturduğu histolojik değişikliklerin ve bu değişiklikler üzerine l-arginin ve n nitro l-arginin metil esterin etkilerinin incelenmesi(İnönü Üniversitesi, 2002) Kuruş, Meltemİmmunosupressif bir ilaç olan siklosporin (CyA), organ transplantasyonlarından sonra ve otoimmun hastalıkların tedavisinde uzun süre kullanılan bir ajandır. CyA’nın klinik kullanımı şiddeti tahmin edilemeyen nefrotoksik potansiyeli nedeniyle sınırlanmaktadır. Nitrik oksit (NO) L-Argininden nitrik oksit sentaz (NOS) aracılığıyla sentezlenen labil bir gazdır. CyA nefrotoksitesinde akut L-Arginin infüzyonunun yararlı etkileri gösterilmiştir. N Nitro L-Arginin metil ester (L-NAME) NO’in güçlü bir inhibitörüdür. Sıçanlarda, L-NAME’in kronik uygulamasının renal parankimal hasara sebep olduğu gösterilmiştir.Çalışmamızda CyA’nın sıçan böbreğinde oluşturduğu histolojik değişiklikler ve bu değişiklikler üzerine L-Arginin ve L-NAME’in etkilerinin incelenmesi amaçlandı. Bu amaçla 60 adet dişi Sprague Dawley cinsi sıçan, kontrol, serum fizyolojik, L-Arginin, CyA, CyA+L-Arginin, L-NAME, CyA+L-NAME, CyA+L-Arginin+L-NAME olmak üzere 8 gruba ayrıldı. Bu gruplarda böbrek histolojisi ve BUN, keatinin değerleri incelendi.CyA farmokolojik dozlarda proksimal tubuler hücreler ve kortikal fibroblastlara direkt toksik etkiler sergiler. Proksimal tubuler hücrelerde şişme, nekroz, makrofaj infiltrasyonu, intersisyel fibrozis ve inflamasyon sık görülen bulgulardır. Çalışmamızda siklosporin uyguladığımız hayvanların böbreklerinde Bowman mesafesinde daralma, tübül dilatasyonu, atrofisi, epitelînde parçalanma ve dökülme, yer yer küçük nekroz alanları gözlendi. Proksimal tübül hücrelerinin sitoplazmasında çok sayıda değişik büyüklükte vakuoller bulunmaktaydı. Tübüller arasında bağ dokusu artışı, mononükleer hücre infiltrasyonu ve damar dilatasyonu izlendi. Çalışmamızda CyA ile birlikte L-Arginin uygulamasının CyAnın böbrekte oluşturduğu histolojik değişikliklerde düzelmeye neden olduğu gözlendi. CyA ile birlikte L-NAME uygulamasının CyA’nın böbrekte oluşturduğu değişiklikleri artırdığı saptandı.Siklosporin nefrotoksitesinde NO’in rol oynayabileceği, siklosporinin böbrekte oluşturduğu değişikliklerin azaltılmasında uygun doz ve sürelerde NO uygulamasından yararlanılabileceği sonucuna varıldı.Öğe Sigara dumanına maruz kalan sıçanlarda resveratrolün testis dokusundaki antioksidan etkisinin değerlendirilmesi(2011) Söylemez, Hakan; Karabulut, Aysun Bay; Kuruş, Meltem; Oğuz, Fatih; Beytur, Ali; Uğraş, Yahya MuratAmaç: Bu çalışmanın amacı sigaranın sıçan testis biyokimyası ve histolojisi üzerindeki olumsuz etkilerini ortaya koymak ve bu etkinin resveratrol ile değiştirilip değiştirilemeyeceğini incelemektir. Gereç ve yöntem: Bu çalışma için 32 erkek Wistar Albino sıçan 4 gruba ayrılarak 6 hafta süren bir deney yapıldı. Grup 1 kontrol olarak belirlenirken, Grup 2 sadece sigara dumanına maruz bırakıldı. Grup 3’e sadece 10 mgr/kgr/gün intraperitoneal resveratrol uygulandı. Grup 4 ise hem sigara dumanına maruz bırakıldı, hem de eşzamanlı 10 mgr/kgr intraperitoneal resveratrol uygulandı. Deney sonunda hayvanların tümü sakrifiye edilerek testisleri alındı. Testis dokusunda malondialdehid (MDA), glutatyon (GSH) ve nitrik oksid (NO) düzeylerine bakıldı; doku örnekleri ışık mikroskobunda histopatolojik olarak değerlendirildi. Bulgular: Hayvanların tartı takibinde gruplar arasında anlamlı bir fark görülmedi. Sigara ile birlikte resveratrol verilen grupta sadece sigara verilen gruba göre MDA seviyelerinde düşüş gözlendi. Sadece sigara grubunda GSH seviyesinde anlamlı düşüş ve sigara ile birlikte resveratrol verilen gruptaki GSH seviyesindeki artış görüldü. NO seviyeleri gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermedi. Histolojik incelemede seminifer tübüllerdeki spermatogenezi gösteren Johnsen skoru sadece sigara verilen grupta diğer gruplardan anlamlı olarak düşük bulundu. Sonuç: Sigara dumanına maruz kalan sıçanlarda testiste oksidatif stres ortaya çıkmaktadır ve resveratrol direkt veya dolaylı antioksidan etkisiyle bu hasarı önlemede etkilidir.Öğe Siklosporine bağlı akciğer hasarında melatoninin histopatolojik etkileri üzerine deneysel çalışma(Toraks Dergisi, 2008) Kuruş, Meltem; Eşrefoğlu, Mukaddes; Otlu, AliÖz: Son yıllarda yapılan çalışmalarda yaygın kullanılan bir immunbaskılayıcı ilaç olan siklosporin A(CyA)'nın dokularda hasar oluşturduğu ve bu hasarda serbest oksijen radikallerinin rolü olduğu üzerinde durulmaktadır. Pineal bezden üretilen en önemli indoleamin olan Melatonin serbest radikal süpürücüsü ve antioksidandır. Çalışmamızda CyA'ya bağlı akciğer hasarı üzerine melatoninin olası yararlı etkilerini histopatolojik olarak incelemeyi amaçladık. Bu çalışmada her biri 8'er sıçandan oluşan 4 grup oluşturuldu. 1. grubumuz kontrol grubuydu. 2. grup 4mg/kg/gün intraperitoneal melatonin verdiğimiz grup. 3. grup 10 mg/kg/gün subkutan CyA uygulanan grup ve 4. grup 4mg/kg/gün melatonin intraperitoneal ve 10 mg/kg/gün CyA subkutan uygulanan grup. Çalışmamız her grup için 28 gün sürdü. Bu sürenin sonunda denekler terminal anesteziyle öldürüldü. Çıkarılan akciğer dokusu parafin bloklara gömülerek kesit alındı. Bu kesitler genel histolojik yapıyı gözlemlemek amacıyla hematoksilen-eozin (H-E) ve Masson's trikrom boyalarıyla boyandı. Hem kontrol, hem de melatonin uyguladığımız grublarda akciğer kesitleri histolojik olarak normal görünümdeydi. CyA uygulanan sıçanlarda akciğerde konjesyon ve alveolar ödem, perivasküler ve peribronşial infiltrasyon ve interalveolar septumda bağ dokusu artışı, bronşiollerde yer yer epitel hücre dökülmeleri, pulmoner intersisyumda hemosiderin yüklü makrofajlar ve hafif kanama alanları tespit edildi. CyA ile birlikte melatonin uygulanan grupta bu histopatolojik bulgularımızın oldukça azaldığı tespit edildi. Bununla birlikte nadir alanlarda hafif konjesyon ve ödeme rastlandı. CyA'ya bağlı hasarın geri dönüşümlü olduğu ve melatonin uygulamasıyla bu hasarın önemli ölçüde azaltılabileceği sonucuna varıldı. Başlık (İngilizce): An experimental study of the histopathological effect of melatonin on cyclosporin induced lung damage Öz (İngilizce): In recent studies, it has been reported that the widely used immunosuppressive agent, cyclosporine A (CyA), causes tissue damage and that free oxygen radicals play a role in this damage. Melatonin, which is the most important indoleamine released by the pineal gland, is a free radical scavenger and an antioxidant agent. In this study, we aimed to study histopathologically the probable positive effects of Melatonin on CyA induced lung tissue damage. Four groups, each with 8 rats, were used in this study: Group 1; control, Group 2; 4 mg/kg/day intraperitoneal (i.p.) melatonin, Group 3; 10 mg/kg/day subcutaneous (s.c.) CyA and Group 4; 4 mg/kg/day melatonin (i.p.) plus 10 mg/kg/day CyA (s.c.). The study lasted for 28 days for each group. At the end of this period, the rats were killed with lethal anesthesia. Their lungs were removed and embedded in pa- raffin blocks before being processed for microtome. The preparations were stained with Haematoxylene-Eosin (H-E), and Masson’s trichrome dyes. Both control and Melatonin groups appeared normal. In the CyA group, congestion of the parenchyma, perialveolar edema, perivascular and peribronchial infiltration and thickening of interalveolar septum as a result of an increase in connective tissue were observed in the rat lungs. In the CyA plus melatonin group, histopathological findings were significantly milder than those of the CyA group. Furthermore, mild congestion and edema was encountered only in rare areas. It was concluded that CyA dependent damage may be reversible and that this damage may be significantly decreased by melatonin administration.Öğe Sıçan İleumunda Meydana Gelen Yaşa Bağlı Değişimlerin Mikroskopik Olarak İncelenmesi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2012) Elbe, Hülya; Kuruş, Meltem; Kazancı, Alper; Otlu, AliBu çalışmada, sıçan ileumunda yaşa bağlı olarak değiştiği düşünülen villusların sayısını, yüksekliğini, genişliğini ve goblet hücre sayısını incelemeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Bu amaçla 24 adet dişi Sprague Dawley cinsi sıçanlar her grupta 8’er sıçandan oluşan 3 gruba ayrıldılar. Sıçanlar 21 günlük, 60 günlük ve 19 aylık olduklarında ileum dokuları çıkarıldı. Kesitler hematoksilen-eosin (H-E) ve periodic acid Schiff (PAS) ile boyandı. Leica Q Win görüntü analiz sistemi kullanılarak ortalama villus sayısı, villus yüksekliği, villus genişliği ve villuslardaki ortalama goblet hücre sayısı belirlendi. Bulgular: Bu çalışmada, ortalama villus sayısını 21 günlük grupta 9.50±0.20, 60 günlük grupta 7.50±0.16 ve 19 aylık grupta 7.07±0.18 olarak tespit ettik. 21 günlük grup ile 60 günlük grup ve 21 günlük grup ile 19 aylık grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark vardı (p=0.0001). Villus yüksekliğini 21 günlük grupta 320.73±3.80 ?m, 60 günlük grupta 509.34±4.20 ?m ve 19 aylık grupta 381.09±3.52 ?m olarak tespit ettik. Grupları birbirleriyle karşılaştırdığımızda villus yüksekliği açısından aralarında istatistiksel olarak anlamlı fark vardı (p=0.0001). Villus genişliğini 21 günlük sıçanlarda 86.75±1.66 ?m, 60 günlük sıçanlarda 110.08±1.33 ?m ve 19 aylık sıçanlarda 100.51±2.14 ?m olarak tespit ettik. Grupları birbirleriyle karşılaştırdığımızda villus genişliği açısından aralarında istatistiksel olarak anlamlı fark vardı (p=0.0001). Her villustaki ortalama goblet hücre sayısını 21 günlük grupta 14.83±0.18, 60 günlük grupta 24.42±0.23 ve 19 aylık grupta 18.70±0.24 olarak tespit ettik. Grupları birbirleriyle karşılaştırdığımızda aralarında istatistiksel olarak anlamlı fark vardı (p=0.0001). Sonuç: Elde edilen veriler sindirim sistemi ile ilgili çalışmalara referans oluşturacaktır.Öğe Sıçanlarda özefagus ve midede yaşa bağlı değişimlerin histomorfolojik açıdan incelenmesi(2013) Taşlıdere, Elif; Kuruş, Meltem; Kazancı, Alper; Otlu, AliÖz: Amaç: Bu çalışmada sıçan özefagus ve midelerinde yaşa bağlı olarak gelişen morfolojik değişikliklerin ışık mikroskobik açıdan incelenmesi amaç- landı. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda 21 adet dişi Spraque-Dawley sıçan kullanıldı. Sıçanlar, Grup 1: 21 günlük sıçanlar, Grup 2: 2 aylık sıçanlar ve Grup 3: 19 aylık sıçanlar olmak üzere 3 gruba ayrıldı. Deney sonunda çıkartılan özefagus ve mide dokuları rutin histolojik doku takibinden sonra parafine gömüldü. Kesitler Hematoksilen-eozin ile boyanıp ışık mikroskobunda incelendi. Bulgular: Çalışmamızda özefagus epitel kalınlığı Grup 1’de ortalama 31.85±5.7 ?m, Grup 2’de 40.95±6.7 ?m, Grup 3’de 44.68±9,2 ?m olarak bulundu. Tunika muskularis kalınlığı Grup 1’de ortalama 128.9±23.1 ?m, Grup 2’de 207.8±38.5 ?m ve Grup 3’de 256.07±35.52 ?m olarak tespit edildi. Sıçanlarda özefagusa ait epitel ve tunika muskularis kalınlığı ölçüldüğünde yaşlanmaya bağlı olarak kalınlığın anlamlı derecede arttığı gözlendi (p<0.05). Çalışmamızda sıçanların mide tunika mukoza kalınlığı Grup 1’de ortalama 67.87±8.25 ?m, Grup 2’de 127.76±21.8 ?m ve Grup 3’de 181.23±35.1 ?m olarak bulundu. Tunika muskularis kalınlığı Grup 1’de 56.65±15.9 ?m, Grup 2’de 125.68±21.36 ?m ve Grup 3’de 174.07±22.5 ?m olarak tespit edildi. Sıçanlarda mideye ait tunika mukoza ve tunika muskularis kalınlığı ölçüldüğünde yaşlanmaya bağlı olarak kalınlığın anlamlı derecede arttığı gözlendi (p<0.05). Sonuç: Sıçanlarda özefagus ve mide morfolojisinin artan yaş ile değişim gösterdiği izlendi. Bu çalışmada elde edilen verilerin diğer morfolojik çalış- malara ışık tutacağı ve literatüre katkıda bulunacağı kanısını taşımaktayız.