Yazar "Türköz, Rıza" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 26
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Abdominal aort anevrizması olan üç olgunun spiral bt anjiografisi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1997) Kutlu, Ramazan; Saraç, Kaya; Baysal, Tamer; Türköz, Rıza; Gülcüler, Metin; Gülcan, ÖnerAbdominal aort anevrizması operasyonlarının planlanmasında, cerrahi öncesi komşu vasküler yapılarla ilişkisinin belirlenmesi önemlidir. Bu yazıda abdominal aort anevrizması tespit edilen üç olgunun, cerrahi öncesi spiral bilgisayarlı tomografik anjiografi (SBTA) ile elde edilen görüntülerini ve SBTA’nın bu tip olgulardaki değerini irdeledik. SBTA'nın abdominal aort anevrizmalarında, anevrizmaların teşhisinden öte lokalizasyon ve diğer damarlarla ilişkisini saptamada oldukça önemli olduğunu düşünmekteyiz.Öğe Açık kalp ameliyatı sonrası hemoliz(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1997) Türköz, Rıza; Baltalarlı, Ahmet; Şağban, MansurPostoperatif bir vakada oluşan intravasküler hemoliz pentoksifilin ile azaltıldı. Hastada parsiyel atrioventriküler septal defekt tamiri yapıldı ve teflon felt hemolize sebep oldu. Hastaya oral pentoksifilin verildiğinde hemolizin miktarı azaldı. Mekanik intravasküler hemolizde pentoksifilinin etki mekanizması kesin olmamakla birlikte, kırmızı kan hücrelerine direkt etki ile kan viskozitesini azaltır ve daha esnek eritrositlere sebep olur.Öğe Aynı Seansta Açık Kalp Cerrahisi Ve Servikal Sempatektomi Operasyonunun Yapılması(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1998) Berat Cihan, Hasan; Ege, Erdal; Gülcan, Öner; Türköz, Rıza; Paç, MustafaAçık kalp operasyonu gerektiren hastalıklar, servikal sempatektomi gerektiren hastalıklarla birlikte olduğu zaman, median sternotomi insizyonuyla heriki işlem aynı seansta yapılabilir. Bu yazıda mitral stenoz ve raynoud hastalığı tanısıyla operasyona alınan ve median sternotomi insizyonuyla operasyon başlatılarak aynı seansta sırasıyla servikal sempatektomi ve mitral valve replasmanı operasyonları gerçekleştirilen 76 yaşında kadın hasta vaka olarak sunulmuştur. Postoperatif seyir normal olmuştur ve hasta yedinci gün hastaneden taburcu edilmiştir. Bu prosedürün uygulanmasına literatürde rastlanmamıştır.Öğe Aynı Seansta Açık Kalp Cerrahisi Ve Servikal Sempatektomi Operasyonunun Yapılması(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1998) Cihan, Hasan Berat; Ege, Erdal; Gülcan, Öner; Türköz, Rıza; Paç, MustafaAçık kalp operasyonu gerektiren hastalıklar, servikal sempatektomi gerektiren hastalıklarla birlikte olduğu zaman, median sternotomi insizyonuyla heriki işlem aynı seansta yapılabilir. Bu yazıda mitral stenoz ve raynoud hastalığı tanısıyla operasyona alınan ve median sternotomi insizyonuyla operasyon başlatılarak aynı seansta sırasıyla servikal sempatektomi ve mitral valve replasmanı operasyonları gerçekleştirilen 76 yaşında kadın hasta vaka olarak sunulmuştur. Postoperatif seyir normal olmuştur ve hasta yedinci gün hastaneden taburcu edilmiştir. Bu prosedürün uygulanmasına literatürde rastlanmamıştır. Sonuç olarak bu iki farklı hastalık grubu için median sternotomi ile tek seansta cerrahi girişimin emin bir yöntem olduğu kanısına varıldı.Öğe Bir üniversite hastanesinde takip edilen ekstrapulmoner tüberkülozlu olguların özellikleri(2010) Omay, Oğuz; Vuran, Ali Can; Gümüş, Burçak; Ezgi, Tuncay; Yörüker, Uygar; Türköz, RızaAbstract:Amaç: Sığır juguler ven grefti, sağ ventrikül çıkış yolu darlıklarının rekonstruksiyonunda kullanılan konduitlerden biridir. Kolayca temin edilebilmesi, farklı çaplarının bulunması ve basit manipüle edilmesi gibi nedenlerle sıklıkla tercih edilir. Bazı vakaların geç dönem sonuçlarında anevrizmal dilatasyona rastlanılmıştır. Materyal ve metod: 9 yaşında erkek hastanın hikayesinde, ventriküler septal defektinin kapatılıp, sağ ventrikül pulmoner arter devamlılığının 18-mm Contegra greftle sağlanarak Fallot tetralojsinin tam düzeltmesi yapılmış. Post operatif dördüncü yılda yapılan rutin ekokardiyografı izlemlerinde sağ ventrikül basıncında artma ile birlikte pulmoner kapakta ileri yetersizlik ve kapak üstünde gradient gösterilmiş. MR anjiografide anevrizmal dilatasyon görüldü. Sonuç: Amacımız, hastadaki bu geç dönem komplikasyonu ve olumsuz sonuçlardan kaçınmak için bazı önerileri sunmaktır.Öğe C-reactive proteinis not an independent risk factor for ventricular thrombus(2012) Demirtürk, Orhan Saim; Gülcan, Öner; İsa, Coşkun; Türköz, RızaAbstract:C-reaktif protein (CRP) yaygın kullanılan ve standart bir akut faz reaktanıdır. Yüksek CRP değerlerinin akut miyokard enfarktüsü, stabil ve anstabil koroner arter hastalığında ileride oluşabilecek olumsuz (advers) kardiyak olaylarda ilişkili olduğu gösterilmiştir. Ancak sol ventrikül onarımları yapılan hastalarda sol ventrikül trombüsü (SVT) ve CRP değerleri arasında bir ilişkinin varlığı araştırılmamıştır. Biz böyle bir korelasyonun var olup olmadığını ve sol ventrikül anevrizması (SVA) olan hastalardan alınan CRP değerlerinin trombüs varlığı konusundaki prediktif değerlerini araştırmak için SVA olup koroner revaskülarizasyon ameliyatına giden hastalarımızın cerrahi ve biyokimyasal verilerini gözden geçirdik. CRP değerlerinin SVT varlığı üzerinde önceden belirleyici (prediktif) değerinin olmadığını tespit ettik.Öğe C-Reaktif Protein Ventriküler Trombus Varlığı İçin Bağımsız Bir Risk Faktörü Değildir!(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2012) Demirtürk, Orhan Saim; Gülcan, Öner; Coşkun, İsa; Türköz, RızaC-reaktif protein (CRP) yaygın kullanılan ve standart bir akut faz reaktanıdır. Yüksek CRP değerlerinin akut miyokard enfarktüsü, stabil ve anstabil koroner arter hastalığında ileride oluşabilecek olumsuz (advers) kardiyak olaylarda ilişkili olduğu gösterilmiştir. Ancak sol ventrikül onarımları yapılan hastalarda sol ventrikül trombüsü (SVT) ve CRP değerleri arasında bir ilişkinin varlığı araştırılmamıştır. Biz böyle bir korelasyonun var olup olmadığını ve sol ventrikül anevrizması (SVA) olan hastalardan alınan CRP değerlerinin trombüs varlığı konusundaki prediktif değerlerini araştırmak için SVA olup koroner revaskülarizasyon ameliyatına giden hastalarımızın cerrahi ve biyokimyasal verilerini gözden geçirdik. CRP değerlerinin SVT varlığı üzerinde önceden belirleyici (prediktif) değerinin olmadığını tespit ettik.Öğe Effect of internal thoracic artery side branches on distal flow(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2005) Gülcan, Öner; Cihan, Hasan Berat; Türköz, RızaÖz: ÖZET Amaç: İnternal torasik arter (İTA) koroner bypass cerrahisinde rutin olarak kullanılan arteryel grefttir. Açık olan ITA yan dallarına olan akım nedeni ile çalma fenomeni tanımlanmış ve myokardiyal perfüzyon bozukluğunun nedeni olarak gösterilmiştir. Minimal invaziv koroner cerrahisinde kullanılan sınırlı İTA diseksiyonunun yan dalların açık kalmasına neden olması sonucu çalma fenomeni önem kazanmıştır. Literatürde ise açık kalan İTA yan dallarının koroner bypass sonrası myokardiyal iskeminin tek nedeni olduğunu gösteren kesin bulgu yoktur. Yöntem: İTA yan dallarının akım patternine olan etkisini ortaya koymak amacıyla, koroner bypass cerrahisi için başvuran 22 hasta randomize olarak çalışmaya alındı. İTA, birinci interkostal ve timik dalları korunarak, proksimalde subklavian artere, distalinde de bifurkasyona kadar pediküllü olarak serbestleştirildi. İTA’nın önce distal kısmından yan dallar klempli ve klempsiz, sonra 1/3 distal kısım kesilerek yan dallar klempli ve klempsiz akım ölçümleri yapıldı. Bulgular: İTA yan dallarının klempli ve klempsiz akım ölçümlerinde, distal (20.7±10.1 mL/dk - 20.3±11.1 mL/dk) veya proksimal (55.6±26.0 mL/dk - 55.1±29.0 mL/dk) akımlarında anlamlı fark bulunmamıştır (p>0.05). Ancak proksimal kısımda akım distale göre yan dallar klempli veya klempsiz ölçümlerde daha yüksek bulunmuştur (p<0.01). Sonuç: Bu çalışmada İTA yan dallarının distal akıma anlamlı etkisinin olmadığı gösterilmiştir. Açık kalan yan dallar anastamoz stenozu, yetersiz kalibrasyonda İTA ve yeterli distal yatak olmaması gibi nedenler olmadıkça myokardiyal iskemiye neden olmamaktadır. İTA akımlarının proksimale çıkıldıkça artması, İTA’in anastamoz sırasında mümkün olduğunca proksimalden kullanılması gerektiğini göstermiştir.Öğe Effect of resveratrol in experimental osteoarthritis in rabbits(Inflammation Research, 2005) Elmalı, Nurzat; Esenkaya, İrfan; Harma, Ahmet; Ertem, Kadir; Türköz, Rıza; Mızrak, BülentObjective: Resveratrol (trans-3,4¢,5-trihydroxystilbene) is a phytoalexin found in high concentration in the skins of grapes and red wines which has been shown to have antiinflammatory, anticancerogen and antioxidant properties. Resveratrol is a potent and specific inhibitor of nuclear factor kappa B (NF-kB). Resveratrol also inhibits COX-2 gene expressionand enzyme activity. We aimed to determine the in vivo effects of intra-articular injections of resveratrol on cartilage and synovium in an experimental osteoarthritis (OA) model in rabbits. Methods: As OA model, rabbits underwent unilateral anterior cruciate ligament transection (ACLT). Five weeks after test group was injected with 10 mMol/kg resveratrol in dimethylsulphoxide (DMSO) in the knees once daily for two weeks and as the control group at the same time DMSO was injected into the knees. All rabbits were killed one week after the last injection. Cartilage tissue and synovium were evaluated with a histological scoring system. Results: Histological evaluation of cartilage tissue by H&E staining revealed a significantly reduced average cartilage tissue destruction score of 1.7 in the resveratrol group versus 2.8 in the control group (p = 0.016). Loss of matrix proteoglycan content in cartilage was also much lower, as determined by safranin O staining. Scores of synovial inflammation didn’t show difference between groups (1,3 vs 2,2; p = 0.057). Conclusion: A characteristic parameter in arthritis is the progressive loss of articular cartilage. This study suggests that intraarticular injections of resveratrol starting at the onset of disease may protect cartilage against the development of experimentally induced OA.Öğe Huge left atrial pseudoaneurysm in a 5 month old baby presented with supraventricular tachycardia(Acta Cardiologica Sinica, 2016) Karakurt, Cemşit; Türköz, Rıza; Sarıtaş, Bülent; Çelik, Serkan; Elkıran, ÖzlemCardiac pseudoaneurysm is an extremely rare condition in children. It can be congenital or acquired and has been primarily described in the left side of the heart. The congenital form of pseudoaneurysm is thought to be related to muscular dysplasia of the muscular layer of the heart. The acquired form is related to myocardial infarction, infective endocarditis or chest trauma. In this report we described a 5-month-old baby with left atrial pseudoaneurysm who was referred to our hospital due to tachycardia and hemodynamic instability. After diagnosis of left atrial pseudoaneurysm, aneurysmectomy was performed and the left atrial wall was successfully repaired by surgery three days after admission. In conclusion, due to life threatening complications such as dissection, arrhythmias, compression of aneurysm and tromboembolic complications, pseudoaneurysm should be treated by surgery.Öğe Huge left atrial pseudoaneurysm in a 5 month old baby presented with supraventricular tachycardia(Acta Cardiologica Sinica, 2016) Karakurt, Cemşit; Türköz, Rıza; Sarıtaş, Bülent; Çelik, Serkan; Elkıran, ÖzlemCardiac pseudoaneurysm is an extremely rare condition in children. It can be congenital or acquired and has been primarily described in the left side of the heart. The congenital form of pseudoaneurysm is thought to be related to muscular dysplasia of the muscular layer of the heart. The acquired form is related to myocardial infarction, infective endocarditis or chest trauma. In this report we described a 5-month-old baby with left atrial pseudoaneurysm who was referred to our hospital due to tachycardia and hemodynamic instability. After diagnosis of left atrial pseudoaneurysm, aneurysmectomy was performed and the left atrial wall was successfully repaired by surgery three days after admission. In conclusion, due to life threatening complications such as dissection, arrhythmias, compression of aneurysm and tromboembolic complications, pseudoaneurysm should be treated by surgery.Öğe Intermediate tip atrioventriküler septal defekt ve polidaktili(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1997) Türköz, Rıza; Paç, Ayşenur; Berat, Hasan; Paç, MustafaEllis-van Creveld Syndromu deri, tırnak ve dişleri içeren çeşitli tipte ektodermal displazi, polidaktili ve kondrodermal displaziye ilaveten konjenital kalp defektlerini içermektedir. Polidaktili ve intermediate tip atrioventriküler septal defekti olan ve ilave mayor anomalisi olmayan bir olgu sunuldu. Bu spesifik birliktelik oldukça nadir bir durumdur. Olgu atrioventriküler septal defekt sebebiyle opere edildi. Postoperııtif tam düzelme sağlandı. Bu olguda saptanan atrioventriküler septal defekt ve polidaktilin spesifik bir birliktelik olduğu düşünülmüştür. Bu klinik tablo Ellis-van Creveld Syndromuna benzer bazı özellikler taşımasına rağmen bu sendroma uymamaktadır.Öğe İnternal Torasik Arterin Yan Dallarnn Distal Akıma Etkisi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2005) Gülcan, Öner; Cihan, Hasan Berat; Türköz, Rızaİnternal torasik arter (İTA) koroner bypass cerrahisinde rutin olarak kullanılan arteryel grefttir. Açık olan ITA yan dallarına olan akım nedeni ile çalma fenomeni tanımlanmış ve myokardiyal perfüzyon bozukluğunun nedeni olarak gösterilmiştir. Minimal invaziv koroner cerrahisinde kullanılan sınırlı İTA diseksiyonunun yan dalların açık kalmasına neden olması sonucu çalma fenomeni önem kazanmıştır. Literatürde ise açık kalan İTA yan dallarının koroner bypass sonrası myokardiyal iskeminin tek nedeni olduğunu gösteren kesin bulgu yoktur. Yöntem: İTA yan dallarının akım patternine olan etkisini ortaya koymak amacıyla, koroner bypass cerrahisi için başvuran 22 hasta randomize olarak çalışmaya alındı. İTA, birinci interkostal ve timik dalları korunarak, proksimalde subklavian artere, distalinde de bifurkasyona kadar pediküllü olarak serbestleştirildi. İTA’nın önce distal kısmından yan dallar klempli ve klempsiz, sonra 1/3 distal kısım kesilerek yan dallar klempli ve klempsiz akım ölçümleri yapıldı. Bulgular: İTA yan dallarının klempli ve klempsiz akım ölçümlerinde, distal (20.7±10.1 mL/dk - 20.3±11.1 mL/dk) veya proksimal (55.6±26.0 mL/dk - 55.1±29.0 mL/dk) akımlarında anlamlı fark bulunmamıştır (p>0.05). Ancak proksimal kısımda akım distale göre yan dallar klempli veya klempsiz ölçümlerde daha yüksek bulunmuştur (p<0.01). Sonuç: Bu çalışmada İTA yan dallarının distal akıma anlamlı etkisinin olmadığı gösterilmiştir. Açık kalan yan dallar anastamoz stenozu, yetersiz kalibrasyonda İTA ve yeterli distal yatak olmaması gibi nedenler olmadıkça myokardiyal iskemiye neden olmamaktadır. İTA akımlarının proksimale çıkıldıkça artması, İTA’in anastamoz sırasında mümkün olduğunca proksimalden kullanılması gerektiğini göstermiştir.Öğe Koroner arter cerrahisinde aprotinin ve traneksamik asit: 1) Koagülasyon sistemi, kan ve kan ürünleri transfüzyonu üzerine etkileri(Anestezi Dergisi, 2000) Türköz, Ayda; Köroğlu, Ahmet; Türköz, Rıza; Ersoy, M. ÖzcanÖz: Aprotinin ve traneksamik asitin (TA) kan kaybı ve kan ürünleri transfüzyonuna etkilerini primer koroner arter bypass greftlemesi olgularında prospektif ve randomize olarak değerlendirdik.Altmış olgu üç gruba ayrıldı: Aprotinin alanlar (total 6 x 106 KIU, n=20, Grup A), Traneksamik asit alanlar (total 10 g, n=20, Grup T) ve ilaç almayanlar (n=20, Grup K). Demografik ve cerrahi özellikler, rutin koagülasyon testleri, plazminojen, fibrinojen ve D-dimer düzeyleri karşılaştırıldı. Operasyon sırasında ve postopertif kan kaybı saptandı. Kan ürünleri transfüzyonu standart bir protokole göre uygulandı. Aprotinin grubunda kardiopulmoner bypass (KPB) sonrası altıncı saatte aPTT (aktive parsiyel tromboplastin zamanı) diğer gruplara göre istatistiksel olarak anlamlı artarken (p<0.005), D-dimer düzeyi Grup A ve Grup T 'de anlamlı olarak azaldı (p<0.001). Plazminojen düzeyleri KPB'dan altı saat sonra Grup A da Grup K'dan (p<0.05) ve KPB'dan 24 saat sonra Grup T'de Grup K'dan (p<0.005) istatistiksel olarak daha düşüktü. Total kan kaybı aprotinin grubunda kontrol grubuna göre istatistiksel olarak (Grup A 792±44 ml, Grup K 1164±95 ml; p<0.01) daha azdı, fakat Grup T ile kontrol grubu arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı değildi (Grup T 942±72 ml). Ameliyat sırasında ve sonrasında tam kan ve kan ürünleri kullanımı Grup K'ya (6.35±1.12 U) göre Grup A'da (1.65±0.39 U; p<0.001) istatistiksel olarak azken, Grup T de (4.45±0.91 ml) Grup K'dan istatistiksel olarak farklı değildi.Sonuç olarak, aprotinin traneksamik asit ile karşılaştırıldığında, primer koroner arter bypass greftlemesinden sonra hemostazın sağlanmasında daha etkili olmaktadır. Başlık (İngilizce): Aprotinin and tranexamic acid in coronary artery bypass operations: 1) The effects on coagulation system, blood and blood products transfusion Öz (İngilizce): We evaluated the effects of aprotinin and tranexamic acid (TA) on blood loss and the need for transfusion of blood products in a prospective randomized study following primary coronary artery bypass grafting, surgery.Sixty patients were allocated to three groups: aprotinin (total dose 6 x 10<sup>6</sup> KIU, n=20, Group A), TA (total 10 g, n=20 Group T), and nonmedicated controls (n=20, Group C). Demographic, surgical data, routine coagulation tests, plasminogen, fibrinogen and D-dimer levels were compared. Intraoperative and postoperative blood loss were determined. Blood products were tranfused according to a standardized protocol. Whole blood aPTT (activated partial thromboplastin time) significantly increased in Group A compared to others (p<0.005). Aprotinin and tranexamic acid both reduced the levels of D-dimer (p<0.001) 6 hours after cardiopulmonary bypass (CPB). The levels of plasminogen were significantly low in Group A than Group C 6 hours after CPB (p<0.05) and in Group T than Group C 24 hours after CPB (p<0.005). Total blood loss was significantly reduced by aprotinin (Group A 792±44 ml, Group C 1164±95 ml; p0.01) but there was no significant difference by TA (Group T 942±72 ml). The use of whole blood and blood products during and after operation were significantly less in Group A (1.65±0.39 U) compared with Group C (6.35±1.12 U; p<0.001), and the difference was insignificant in Group T (4.45±0.91 ml). In conclusion, aprotinin is more effective in the improvement of hemostasis after primary coronary artery bypass grafting compared with TA.Öğe Koroner arter cerrahisinde aprotinin ve traneksamik asit: II) Miyokard, akciğer ve santral sinir sistemi üzerine etkileri(Anestezi Dergisi, 2000) Köroğlu, Ahmet; Türköz, Ayda; Temel, İsmail; Türköz, Rıza; Ersoy, M. ÖzcanÖz: Kan kaybını azaltmak amacıyla kullanılan aprotinin ve traneksamik asitin kontrol grubu ile karşılaştırmalı olarak miyokard, akciğer ve santral sinir sistemi üzerine etkilerini primer koroner arter bypass greftlemesi yapılacak olgularda araştırmayı amaçladık.Altmış olgu üç gruba ayrıldı: Aprotinin uygulananlar (total doz 6x106 KIU, n=20, Grup A), traneksamik asit uygulananlar (total 10 g, n=20, Grup T) ve kontrol grubu (n=20, Grup K). Miyokard enzimleri (troponin I, CKMB, SGOT, LDH,), akciğer kompliyansı, rezistansı, PaO2/PAO2 ve PaO2/FiO2, laktat düzeyleri ve hemodinamik ölçümler kardiopulmoner bypass (KPB) öncesi ve sonrası çeşitli zaman periyotlarında belirlendi. Postoperatif mortalite, kognitif fonksiyon bozuklukları, yoğun bakımda kalış ve taburcu oluş süreleri kaydedildi. Troponin I düzeyi KPB'ın 6. saattinde kontrol grubunda diğer iki gruba göre anlamlı olarak yüksekti, ancak bu enzim yüksekliği normal sınırlar içerisindeydi (Grup A: 8.70±2.10; Grup T: 11.80±1.80; Grup K: 20.80±4.09 ng.ml-1 p=0.012). Postoperatif miyokard infaktüsü insidansı yine benzerdi (Grup A: 1 olgu; Grup T: 0 olgu; Grup K: 2 olgu). Akciğer rezistans, kompliansı, PaO2/PAO2 ve PaO2/FiO2 oranları, laktat düzeyleri ve hemodinamik değerler tüm ölçüm zamanlarında gruplar arasında istatistiksel olarak farklılık göstermedi. Postoperatif kognitif fonksiyon bozukluğu traneksamik asit grubunda istatistiksel olarak daha fazla saptandı (Grup A: 0 olgu; Grup T: 6 olgu; Grup K: 2 olgu; p=0.044). Mortalite, yoğun bakım ve hastanede kalış süreleri yine gruplar arasında farklı değildi. Bu bulgular yüksek doz aprotinin ve traneksamik asidin miyokard üzerine ilave yararlı veya zararlı etkisinin olmadığını desteklemektedir. Yine KPB'a bağlı akciğerde oluşan değişiklikleri önlemede her iki ilacın ilave bir etkisini gözlemedik. Kognitif fonksiyon bozukluğu insidensi traneksamik asit tedavisiyle daha yüksek olduğu bulundu. Sonuç olarak kalp ameliyatlarında primer hemostatik amaçlı kullanılan aprotinin ve traneksamik asidin kalp, akciğer ve santral sinir sistemi üzerine ilave koruyucu etkisini gözlemlemezken traneksamik asit grubunda kognitif fonksiyon bozukluğunun daha sık olarak oluşması dikkat çekiciydi. Başlık (İngilizce): Aprotinin and tranexamic acid in coronary artery bypass surgery: II) The effects on myocardium, lung and central nervous system Öz (İngilizce): The effects of aprotinin and tranexamic acid (TA), used mostly to reduce the blood loss on myocardium, lung and central nervous system were investigated and compared with control group in a prospective and randomized study following primary coronary artery bypass grafting. Sixty patients were allocated into three groups: aprotinin (total dose 6 x 10<sup>6</sup> KIU, n=20, Group A), TA (total 10 g, n=20 Group T), and nonmedicated controls (n=20, Group C). Myocardial enzymes (troponin I, creatine kinase isoenzyme (CKMB), SGOT, LDH), pulmonary compliance, resistance, PaO<sub>2</sub>/PAO<sub>2</sub> and PaO<sub>2</sub>/FIO<sub>2</sub>, lactate level and hemodynamics parameters were assessed before CPB (cardiopulmonary bypass) and following CPB in various periods. Postoperative mortality, cognitive dysfunction, stay in intensive care unit and hospital discharge times were recorded. Troponin I levels increased in the control group compared with the remaining two groups 6 hours after CPB but this increase was within normal ranges (Group A: 8.70±2.10; Group T: 11.80±1.80; Group K: 20.80±4.09 ng.mL<sup>-1</sup>; p=0.012). The incidence of postoperative myocardial infarction was similar in all groups (Group A: 1 patient; Group T: none; Group K: 2 patients). Pulmonary resistance, compliance, PaO<sub>2</sub>/PAO<sub>2</sub> and PaO<sub>2</sub>/FiO<sub>2</sub> , lactate level and hemodynamic parameters were not statistically different after CPB. Postoperative cognitive dysfunction was statistically significant in Group T (Group A: none; Group T: 6 patients; Group C: 2 patients; p=0.044). Mortality, stay in intensive care unit and hospital discharge times were not different within the groups. Our results suggested that high dose aprotinin and TA had no additional benefit or harmful effect on myocardium. Also, we did not observe any additional positive effect to prevent CPB induced lung injury in both drugs. The cognitive dysfunction incidence was higher with TA therapy. In conclusion, for aprotinin and TA used for primary hemostasis in cardiac surgery, the additional protective effects on the heart, lung and central nervous system have not been confirmed, whereas for TA , cognitive dysfunction has been found to be strikingly more common.Öğe Miyasteni gravis tedavisinde genişletilmiş timektomi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1997) Türköz, Rıza; Baltalarlı, Ahmet; Şağban, MansurMiyasteni gravis tanısı ile 10 hastaya transsternal yolla genişletilmiş timektomi uygulandı. Hastaların 2’si erkek 8’i kadın idi. İki hastada timoma, 7’sinde timus hiperplazisi saptandı; 1 hastada timus bezi atrofikti. Timoma dışı miyasteni gravis saptanan 4 (%40) olguda tam remisyon, 3 (%30) hastada ilaçla remisyon, 1 (%10) hastada ise ameliyat öncesi döneme göre belirgin iyileşme sağlandı. Timomalı 1 (%10) olgu ameliyat sonrası solunum yetmezliği nedeniyle kaybedildi, diğer olguda (%10) cerrahi sonrası belirgin iyileşme sağlandı. Sonuç olarak, genişletilmiş transsternal t ime kt om iyi takiben olguların %90’ında klinik düzelme gözlendi.Öğe Periferik damar yaralanmaları(Ulusal Travma Dergisi, 2001) Cihan, Hasan Berat; Gülcan, Öner; Hazar, Abdussamet; Türköz, RızaÖz: Periferik damar yaralanmalarındaki tanı ve tedavi prensiplerini iki yıllık tecrübemiz doğrultusunda inceledik. Aralık 1998 tarihleri arasında kliniğimize başvuran; farklı etyolojik faktörlerle travmaya uğramış, ortopedik yaralanma ya da multi organ yaralanmaları da bulunan 29 periferik damar yaralanması retrospektif olarak araştırıldı. Venöz onarımın, etyolojik faktörün ve tedavi prensibinin arteriyel patensi üzerindeki etkisi, renkli duplex ultrasonun önemi ve birlikte bulunan patolojilere yaklaşımın sırası literatür eşliğinde tartışıldı. Duplex ultrasonun tanıda önemli bir yeri olduğu ve venöz onarımın arteriyel onarımın da sürvisini belirlediği gözlendi.Öğe Perioperatif miyokardiayl hasar tespitinde biyokimyasal belirleyicilerin rolü(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2002) Hazar, Abdussemet; Cihan, Hasan Berat; Gürcan, Öner; Çığlı, Ahmet; Özyalın, Fatma; Türköz, RızaÖz: Perioperatif miyokard infarktüs tanısı geleneksel olarak elektrokardiogramla ve kreatin kinaz izoenziminin (CK-MB) yükselmiş serum değerleriyle konur. Kardiyak troponin I (cTnl) miyokardiyal hasarlanmalarda yaygın kullanılan enzimlere göre daha güvenilir ve sipesifik bir belirleyicidir. Bu çalışma, açık kalp cerrahisi sırasında oluşan miyokardiyal hasarı değerlendirmede kardiyak enzimlerin spesifite ve sensitivitelerini karşılaştırmak amacıyla planlandı. Açık kalp cerrahisi uygulanan 52 olgu çalışmaya alınmıştır. Bu gruptaki olguların 39'u erkek, 13'ü kadın olup ortalama yaş 58±2(17-75) dir. Hastalardan; anestezi indüksiyonundan önce, kross klemp sonrası(0.saat), kross klempten 6, 12, 24, 48, 72, 96 ve 120 saat sonra venöz kanlardan CK, CK-MB ve cTnl, postoperatif 2. ve 9. saatlerde kardiyak miyoglobin çalışıldı ve günlük EKG alındı. Hastalarda mortalite olmadı. İki hastada perioperatif miyokardiyal infarktüs tanısı kondu. Kapak lezyonu olan hastalarda, kross-klemp süresi 60 dakikanın üzerinde olan hastalarda ve inotrop kullanılan hastalarda kardiyak belirleyici düzeyleri daha yüksek tespit edildi. Ayrıca bazı hastalarda CK ve CK-MB değerleri normal olmasına rağmen cTnl değerleri yüksek olarak tespit edildi. Sonuç olarak; cTnl yaygın olarak kullanılan serum enzimleri ile kıyaslandığında kardiyak hasar tanısını koymada daha sipesifik bir belirleyicidir: Diğer belirleyicilere oranla daha küçük miyokardiyal hasarlar tespit edilebilir. cTnl düzeyinin tespiti çeşitli miyokard koruma tekniklerinin karşılaştırılması açısından olduğu kadar, oluşan miyokard hasarını erken dönemde göstermesi ve düzeyi hakkında bilgi vermesi açısından da faydalı bir tetkikdir. Başlık (İngilizce): The role of biochemical öarkers in determining perioperative myocardial injury Öz (İngilizce): Perioperative infarction is traditionally diagnosed by the electrocardiogram and elevated serum levels of_creatine kinase izoenzyme (CK-MB). Cardiac troponin I (cTnl) is a more reliable and specific marker for myocardial damage when compared to commonly used serum enzymes. We planned this study for comparing the specifity and the sensitivity of cardiac enzymes in detecting the myocardial injury in patients undergoing open heart surgery. Fifty two cases who underwent open heart surgery were included in this study. There were 39 males and 13 females with a median age of 58+2(17-75). Venous blood samples were collected to analyze CK, CK-MB and cTnl prior to induction of anesthesia, immediately after cross-clamp and at 6 hours,12 hours and 24 hours following surgery and daily thereafter until the fifth postoperative day. Venous blood samples were also collected to analyze cardiac myoglobin upon the termination of the operation and at 2 hours and 9 hours following the operation. Daily electrocardiograms were obtained for all patients. There was no mortality during the study. Peroperative myocardial infarction was detected in two patients. Higher cardiac marker levels were detected in patients who had valvular surgery, who had cross-clamp duration over 60 minutes and who were given inotropic agents. Moreover; in some patients: high cardiac cTnl levels were detected despite normal CK and CK-MB levels. In conclusion; cTnl is a more specific marker of cardiac damage when compared to commonly used serum, enzymes. It is also more sensitive, allowing diagnosis of perioperative microinfarction and detection of acute myocardial infarction much earlier after the onset of myocardial injury and comparing different myocardial protection techniques.Öğe Perioperatif Miyokardiyal Hasar Tespitinde Biyokimyasal Belirleyicilerin Rolü(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2002) Hazar, Abdussemet; Cihan, Hasan Berat; Gülcan, Öner; Çığlı, Ahmet; Özyalın, Fatma; Türköz, RızaPerioperatif miyokard infarktüs tanısı geleneksel olarak elektrokardiogramla ve kreatin kinaz izoenziminin (CKMB) yükselmiş serum değerleriyle konur. Kardiyak troponin I (cTnI) miyokardiyal hasarlanmalarda yaygın kullanılan enzimlere göre daha güvenilir ve sipesifik bir belirleyicidır. Bu çalışma, açık kalp cerrahisi sırasında oluşan miyokardiyal hasarı değerlendirmede kardiyak enzimlerin spesifite ve sensitivitelerini karşılaştırmak amacıyla planlandı. Açık kalp cerrahisi uygulanan 52 olgu çalışmaya alınmıştır. Bu gruptaki olguların 39’u erkek, 13’ü kadın olup ortalama yaş 58±2(17-75) dir. Hastalardan; anestezi indüksiyonundan önce, kross klemp sonrası(0.saat), kross klempten 6, 12, 24, 48, 72, 96 ve 120 saat sonra venöz kanlardan CK, CK-MB ve cTnI, postoperatif 2. ve 9. saatlerde kardiyak miyoglobin calışıldı ve günlük EKG alındı. Hastalarda mortalite olmadı. İki hastada perioperatif miyokardiyal infarktüs tanısı kondu. Kapak lezyonu olan hastalarda, kross-klemp süresi 60 dakikanın üzerinde olan hastalarda ve inotrop kullanılan hastalarda kardiyak belirleyici düzeyleri daha yüksek tespit edildi. Ayrıca bazı hastalarda CK ve CK-MB değerleri normal olmasına rağmen cTnI değerleri yüksek olarak tespit edildi. Sonuç olarak; cTnI yaygın olarak kullanılan serum enzimleri ile kıyaslandığında kardiyak hasar tanısını koymada daha sipesifik bir belirleyicidir. Diğer belirleyicilere oranla daha küçük miyokardiyal hasarlar tespit edilebilir. cTnI düzeyinin tespiti çeşitli miyokard koruma tekniklerinin karşılaştırılması açısından olduğu kadar, oluşan miyokard hasarını erken dönemde göstermesi ve düzeyi hakkında bilgi vermesi açısından da faydalı bir tetkikdir.Öğe Pulmoner Arter Rekonstriksiyonu Sonrası Sığır Juguler Venöz Konduitin Anevrizmal Dilatasyonu(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2010) Omay, Oğuz; Vuran, Ali Can; Gümüş, Burçak; Ezgi, Tuncay; Yörüker, Uygar; Türköz, RızaSığır juguler ven grefti, sağ ventrikül çıkış yolu darlıklarının rekonstruksiyonunda kullanılan konduitlerden biridir. Kolayca temin edilebilmesi, farklı çaplarının bulunması ve basit manipüle edilmesi gibi nedenlerle sıklıkla tercih edilir. Bazı vakaların geç dönem sonuçlarında anevrizmal dilatasyona rastlanılmıştır. Materyal ve metod: 9 yaşında erkek hastanın hikayesinde, ventriküler septal defektinin kapatılıp, sağ ventrikül pulmoner arter devamlılığının 18-mm Contegra greftle sağlanarak Fallot tetralojsinin tam düzeltmesi yapılmış. Post operatif dördüncü yılda yapılan rutin ekokardiyografi izlemlerinde sağ ventrikül basıncında artma ile birlikte pulmoner kapakta ileri yetersizlik ve kapak üstünde gradient gösterilmiş. MR anjiografide anevrizmal dilatasyon görüldü. Sonuç: Amacımız, hastadaki bu geç dönem komplikasyonu ve olumsuz sonuçlardan kaçınmak için bazı önerileri sunmaktır.