Yazar "Türker, Gamze" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 9 / 9
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Akciğer Kanseri île îlişkili Paraneoplastik Pemfigus : Olgu Sunumu(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2001) Özcan, Hamdi; Günen, Hakan; Türker, Gamze; Doğan, GürsoyBir çok deri lezyonu akciğer kanserlerine sekonder paraneoplastik sendrom olarak görülebilir. Fakat şimdiye kadar, akciğer kanserleri ile paraneoplastik pemfigus birlikteliğini gösteren çok az sayıda olgu yayınlanmıştır. Olgu: Birbuçuk aydır dermatoloji polikliniğinde pemfigus eritematozus tanısı ile takip edilen 73 yaşındaki erkek hasta öksürük, hemoptizi ve kilo kaybı şikayetleri ile göğüs hastalıkları polikliniğimize başvurdu. Hastanın posteroanterior akciğer grafisi ve bilgisayarlı to raks tomografisinde sağ akciğer yerleşimli mediastene invaze kitle saptandı. Ana karinadan alınan bronkoskopik forseps biyopsilerinin patolojik incelemesi, indiferansiye büyük hücreli karsinomu ortaya çıkardı. Daha sonra, dermatolojik lezyonlardan biyopsil er alınarak yapılan detaylı tekrar incelenmesinde, bu lezyonlar akciğer kanserine bağlı paraneoplastik pemfigus olarak değerlendirildi. Sonuç: Biz, olguyu çok nadir görülmesi ve atipik de olsa, birçok deri lezyonunun akciğer kanserlerinin erken bir göstergesi olabileceği gerçeğine dikkati çekmek amacıyla sunmayı uygun bulduk.Öğe Akciğer kanseri ile ilişkili paraneoplastik pemfigus: Olgu sunumu(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2001) Özcan, Hamdi; Günen, Hakan; Türker, Gamze; Doğan, GürsoyÖz: Giriş: Bir çok deri lezyonu akciğer kanserlerine sekonder paraneoplastik sendrom olarak görülebilir. Fakat şimdiye kadar, akciğer kanserleri ile paraneoplastik pemfigus birlikteliğini gösteren çok az sayıda olgu yayınlanmıştır. Olgu: Birbuçuk aydır dermatoloji polikliniğinde pemfigus eritematozus tanısı ile takip edilen 73 yaşındaki erkek hasta öksürük, hemoptizi ve kilo kaybı şikayetleri ile göğüs hastalıkları polikliniğimize başvurdu. Hastanın posteroanterior akciğer grafisi ve bilgisayarlı toraks tomografisinde sağ akciğer yerleşimli mediastene invaze kitle saptandı. Ana karinadan alınan bronkoskopik forseps biyopsilerinin patolojik incelemesi, indiferansiye büyük hücreli karsinomu ortaya çıkardı. Daha sonra, dermatolojik lezyonlardan biyopsiler alınarak yapılan detaylı tekrar incelenmesinde, bu lezyonlar akciğer kanserine bağlı paraneoplastik pemfigus olarak değerlendirildi. Sonuç: Biz, olguyu çok nadir görülmesi ve atipik de olsa, birçok deri lejyonunun akciğer kanserlerinin erken bir göstergesi olabileceği gerçeğine dikkati çekmek amacıyla sunmayı uygun bulduk. Başlık (İngilizce): Paraneoplastic pemphigus associated with lung cancer: A case report Öz (İngilizce): Background: Many dermatologie lesions secondary to lung cancers may be encountered as paraneoplastic syndromes. But by now, very few case reports have been published showing the co-existence of lung cancer and paraneoplastic pemphigus. Case: A 73-year-old male patient, on follow up by the dermatology clinics with the diagnosis of pemphigus erythematosis for 1.5 month, was admitted to our pneumatology clinic with the chief complaint of cough, hemoptysis and weight loss. In posteroanterior chest roentgenogram and computerised thorax tomography examinations of the patient, a right sided mass with mediastinal invasion was detected. Pathologic examination of the bronchoscopic forceps biopsies from the main carina was reported as undifferentiated large cell carcinoma. Thereafter, by detailed re-examination of the dermatologie lesions with biopsies, these lesions were considered as paraneoplastic pemphigus secondary to lung cancer. Conclusion: We presented the case because of its extreme rarity and to draw attention to the fact that many dermatologie lesions, even though atypical, may be early indicators of lung cancers.Öğe Bir Olgu Nedeniyle Wegener Granülamatozisi(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 2000) Kızkın, Özkan; Türker, Gamze; Günen, Hakan; Avcı, Hilala; Miman, Murat Cem; Aydın, ErdinçWegener granülamatozisi akciğerleri tutan vaskuiitier arasında en yaygın olanıdır. Akciğerde oluşturduğu nodüier ve kaviter lezyonlar nedeniyle, başta tüberküloz ve malignlteler olmak üzere pek çok hastalığın ayırıcı tanısına girer. Kronik sinüzit tanısıyla uzun süre takip edilen, akciğerdeki kaviter lezyonlardan ötürü tüberküloz tedavisi alan hasta; orbita tutulumu olması, tüberkülozu taklit etmesi ve semptomların başlangıcı He teşhis arasında geçen sürenin 4 yıl olması nedenleriyle sunulmaktadır.Öğe Çok ilaca dirençli akciğer tüberkülozu ile yeni olgu akciğer tüberkülozunun tedavi maliyeti(Tüberküloz ve Toraks, 2003) Kızkın, Özkan; Hacıevliyagil, Süleyman S.; Türker, Gamze; Günen, HakanÖz: Çok ilaca dirençli akciğer tüberkülozu (ÇİDT); tedavisi zor, morbidite ve mortalitesi yüksek bir hastalıktır. Bu çalışma; yeni tüberküloz (Tbc) hastaları ile ÇİDT hastalarının tedavi maliyetlerini karşılaştırmak amacıyla yapılmıştır. Çalışmanın veri tabanını; yeni Tbc ve ÇİDT hastalarının tedaui prensipleri ile 2001 yılı Bütçe uygulama Talimatı'ndaki "Resmi Sağlık Kurumları Fiyat Tarifesi" ne Türk Eczacıları Birüği'nin 14.09.2001 tarihli ilaç fiyat listesi oluşturmuştur. Tbc için ortalama 20 gün hastanede yatış, bir ay iş gücü kaybı, altı aylık ilaç ve laboratuuar giderleri; ÇİDT için 'ortalama yedi ay hastanede yatış, 12 ay iş gücü kaybı, 24 aylık ilaçlaboratuvar, muhtemel cerrahi ve yoğun bakım giderleri hesap edilmiş olup; hekim hemşire hizmetleri ue sarf malzeme ücretleri göz ardı edilmiştir. Maliyet hesapları 14.09.2001 tarihli TC. Merkez Bankası döviz kuruna göre Amerikan doları olarak hesaplanmıştır. Yeni Tbc'li bir olguda toplam tedavi maliyeti 1134.89 dolar bulunmuş olup, aynı maliyet ÇİDT için 17529.15 dolardır. ÇİDT'de; yeni Tbc'ye göre yatak ücretleri toplam 10.5 kat, iş gücü kaybı 12 kat, ilaç tedavi maliyeti 98.7 kat, laboratuvar giderleri 5.3 kat daha yüksektir. Bir hastanın torakotomi maliyeti, 10 günlük yoğun bakım ücreti ile birlikte 391.93 dolar bulunmuştur. ÇİDT tedavisi ülkemiz için yüksek maliyetli bir tedavidir ve ÇİDT'li bir hastanın tedavi maliyeti ile yaklaşık 16 yeni Tbc'li hasta tedavi edilebilir. Hem yeni Tbc'li hem de ÇİDT'li hastaların başarıyla tedavi edilmesinin, ileride tüberküloz tedavisindeki olası yüksek maliyetleri düşüreceği kanısındayız. Başlık (İngilizce): The cost of treatment in new case and multidrug resistant case in pulmonary tuberculosis Öz (İngilizce): The treatment of multidrug-resistant pulmonary tuberculosis (MDRTbc) is quite difficult, and the disease has high morbidity and mortality rates. This study was designed to compare the costs of treatment in new tuberculosis (newTbc) cases and MDRTbc cases. Data base of the study was composed of the data from therapy principles of new Tbc cases and MDRTbc, and official directives and price lists of Turkish Pharmocology Society in 2001 fiscal year regulating treatment costs. For newTbc cases, the treatment cost included expanses for 20 days of hospitalisation, one month work loss and six monthsdrug supply and laboratory costs; for MDRTbc cases, it was comprised by expenses for seven months hospitalisation in average, 12 months work loss, 24 months drug supply and laboratory costs, and probable surgical interventions and postoperative intensive care. The service of hospital stuff and medical equipments provided was disregarded. The cost analyses was calculated as charge price of American Dollars (Öğe Hematolojik malignitesi olan hastalarda pnömoni (26 olgu)(Toraks Dergisi, 2002) Kızkın, Özkan; Kaya, Emin; Türker, Gamze; Kuku, İrfan; Hacıevliyagil, Süleyman Savaş; Günen, Hakan; Aydoğdu, İsmetÖz: İmmünsüprese hastalarda pnömoni sık görülür ve mortalitesi yüksektir. Bu çalışma, hematolojik malignitesi (HM) olan hastalarda gelişen pnömoni insidansını, tanısını ve ampirik tedavi sonuçlarını değerlendirmek üzere planlanmıştır. Hematoloji kliniğinde 1997-2000 yillari arasinda izlenen 342 hastanin (83 NHL, 66 HL, 54 AML, 23 KML, 23 ALL, 51 KLL, 42 MM) dosyalari geriye dönük olarak incelendi. Bunlardan pnömoni gelişen 26'si (%7,6) çalışmaya alındı. Olgularin yaş ortalamasi 41.23±19.35 yıl olup, hastalık süreleri ortalama 19.40±24.30 aydi. En sık pnömoni ALL'li hastalarda saptandı (%39,1). Hastaların 11'i (%42) toplum kökenli pnömoni (TKP) ve 15'i (%58) hastane kökenli pnömoni (HKP) olarak değerlendirildi. Nötropenili 9 hastanın (%34.6) nötrofil sayısı ortalama 262.50±15.59/mm3 olarak bulundu. HKP'li olgularin 8'inde nötropeni varken, TKP'li olguların yalnızca 1'i nötropenikti. En sık radyolojik görünüm 26 olgunun 16'sinda (%61.5) görülen lober tutulumdu. Hastalarin balgam ve kan kültürlerinden, 4 hastada koagülaz (-) stafilokok, 2 hastada A grubu beta hemolitik streptokok, 1 hastada Klebsiella pneumoniae izole edildi. TKP'lerde en sik ampisilin-sulbaktam, HKP'lerde karbapenem grubu bir antibiyotik ve aminoglikozid kombinasyonu, nötropeninin eşlik ettiği HKP'lerde ise karbapenem grubu antibiyotik, aminoglikozid, glikopeptit grubu antibiyotik ile bir antifungal ajan kombinasyonu uygulandi. Antibiyotik kullanim süresi ortalama 18.88±18.48 gün olarak bulundu. Febril nötropenili 3, toplam 5 hasta (%19.2) yaşamını yitirdi. Bu hastalarin hepsi HKP'li olgulardı. Çalışmamızın sonuçlarına göre, başta ALL olmak üzere HM olan hastalarda pnömoni sık görülür ve mortalitesi yüksektir. Bu nedenle ampirik tedavinin erken ve geniş spektrumlu başlanması uygun olur kanısındayız.Öğe Nadir bir hemoptizi nedeni: Antifosfolipid antikor sendromu(Solunum Hastalıkları, 2004) Mutlu, Levent Cem; Türker, Gamze; Gülbaş, Gazi; Yıldırım, Zeki; Aydoğdu, İsmetÖz: Antifosfolipid antikor sendromu (APLS), venöz ve arteriyel trombüsler, tekrarlayan düşükler, trombositopeni ile seyreden ve birçok sistemi tutabilen bir sendromdur. Otuzdokuz yaşında bayan hasta, iki yıldır süren hemoptizi ve nefes darlığı şikayeti ile başvurdu. Özgeçmişinde sekiz düşük hikayesi vardı. Solunum sistemi muayenesi normaldi. Toraks bilgisayarlı tomografisinde her iki akciğer bazallerinde alveoler ödeme bağlı yamalı tarzda buzlu cam görünümü izlendi. Ekokardiyografide pulmoner arter ortalama basıncı 55 mmHg olarak ölçüldü. Laboratuvar incelemelerinde anemi, trombositopeni, eritrosit sedimentasyon hızında yükseklik ve proteinüri saptandı. Aktive parsiyel tromboplastin zamanı ve kanama zamanı uzamıştı. Antikardiyolipin antikor IgG (aCL-lgG) düzeyi yüksek, lupus antikoagülanı (LA) pozitif bulundu ve miks testi pozitifti.Olguya tekrarlayan düşükler, trombositopeni, aCL-lgG yüksekliği, LA pozitifliği, solunum ve renal sistem tutulumu nedeniyle APLS tanısı konuldu. Oral antikoagülan tedavi başlandı. Gebeliği takiben hastada karaciğer ve böbrek yetmezliği gelişmesi üzerine gebelik sonlandırıldı. Ancak multiorgan yetmezliği gelişen hasta kaybedildi. APLS, tekrarlayan hemoptizilerin ayırıcı tanısında görülen nadir nedenlerden biri olarak sunuldu.Öğe Oksijen konsantratörü reçete edilmesi ve kullanımındaki hatalar(2002) Günen, Hakan; Hacıevliyagil, Süleyman S.; Kızkın, Özkan; Türker, GamzeÖz: Uzun süreli oksijen tedavisi (USOT) kronik solunum yetmezliğinde yeterli süre kullanıldığında; yaşam kalitesini arttırırken, morbidite ve mortaliteyi azaltır. Bu çalışma, Malatya ilinde oksijen konsantratörü (OK) reçete edilen 20 hasta üzerinde yapılmıştır. Evlerinde ziyaret edilen hastaların demografik özellikleri, anamnezleri, solunum muayeneleri, solunum fonksiyon testleri, oksijen satürasyon ölçümleri, oksijen kullanım alışkanlıkları ve OK'ların üzerindeki sayaç süreleri kaydedildi. Hastaların 15'i erkek, 5'i kadın olup, ortalama yaş 67.9 ± 11.88 yıldır. OK'un 9 (%45) hastada uygun endikasyonla yazılmadığı (uygunsuz kan gazı değerleri, yetersiz tedavi süresi, sigara kullanımı), hastaların 13 (%65)'ünün tanılarına uygun ilaçları kullanmadıkları ya da eksik kullandıkları, hiçbirisine ilaç ve oksijen kullanımıyla ilgili yeterli eğitim verilmediği tespit edilmiştir. Hastalar OK'larını ortalama 6.17 ± 5.56 saat/gün kullandıklarını ifade etmelerine karşın, OK sayaçlarına göre bu değer ortalama 4.86 ± 5.50 saat/gün bulunmuştur. Sadece 4 (%20) hastada günlük oksijen kullanımı 15 saatin üzerindedir. OK'u sağlayan firmaların cihazlara periyodik bakım yapmadıkları görülmüştür. Sonuç olarak, USOT'un reçete edilmesi ve kullanımında; hekim, hasta ve OK'u sağlayan firmadan kaynaklanan ciddi sorunlar vardır ve tedavinin optimal olabilmesi için acilen giderilmelidir.Öğe Plevral efüzyonun elektrokardiyografi (EKG) üzerine etkileri(Solunum Hastalıkları, 2002) Günen, Hakan; Kızkın, Özkan; Demir, Özgür; Akdemir, Osman; Türker, GamzeÖz: Bu çalışma ile daha önce hiçbir klinik çalışmada araştırılmamış olan, plevral efüzyonun elektrokardiyografi (EKG) üzerine olan etkilerini değerlendirmeyi amaçladık. Tüberküloz plörezili 39 ardışık hasta çalışmaya dahil edildi. Hastalarda EKG'lerini değiştirecek diğer bir kalp ve solunum yolu hastalığı mevcut değildi. Karşılaştırma amacı ile hastaların EKG'leri tüberküloz tedavilerinden önce ve plevral efüzyonun tamamen kaybolmasından sonra çekildi. Tedavi sonrası çekilen EKG'lerin hepsi tamamen normaldi ve plevral efüzyonun EKG üzerine etkilerine karar vermede referans noktası olarak alındı. Sağ (n= 21) ve sol (n= 18) taraflı plevral efüzyonların EKG'leri ayrı ayrı değerlendirildi. Kalbin ritmi, aksı, P, Q, R, S, T dalgalarının ve P-R, Q-T intervalleri ve S-T segmentinin süreleri (saniye olarak) ve dalga boyları (mm olarak) karşılaştırıldı. Sağ taraflı plevral efüzyon grubunda, V5 ve V6'da artmış R amplitüdleri, DI, aVL ve V4'te artmış S derinlikleri ve DIII, aVR, aVF ve V1'de azalmış S derinlikleri istatistiki olarak anlamlı bulundu (p< 0.05). Sol taraflı plevral efüzyonlu hastalarda ise, artmış nabız sayısı (84.2 ± 14.5 bpm'ye 77.6 ± 12.4 bpm), DI ve V1'de artmış R amplitüdleri, Dlll, aVF, V5 ve V6'da azalmış R amplitüdleri, V1'de artmış S derinliği ve DI, aVL ve V3-6'da azalmış S derinlikleri istatistiki olarak anlamlı bulundu (p< 0.05). Bu çalışma plevral efüzyonun EKG üzerinde bazı kaçınılmaz değişikliklere yol açtığını göstermektedir. İstatistiksel olarak anlamlı olmalarına rağmen meydana gelen değişimler normal sınırlar dahilinde gerçekleşmiştir. Biz eğer plevral efüzyon varsa bunun EKG'yi değiştirme potansiyelinin daima gözönünde bulundurulması gerektiğini ve normal insanlarda olmasa bile, bu durumun kardiyopulmoner hastalığı olan veya sınırda EKG'si olan hastalarda önemli olabileceğini düşünüyoruz.Öğe Tüberküloz parotitisleri: Dört olgu sunumu(2003) Erdem, Tamer; Gürses, İclal; Kızılay, Ahmet; Karataş, Erkan; Türker, GamzeTüberküloz parotitis nadir karşılaşılan bir klinik durumdur. Enfeksiyöz ajan, parotise duktal, hematojen veya parotis içindeki lenf nodları yoluyla ulaşır. Bu yazıda, son beş yıl içinde parotiste şişlik şikayetiyle başvuran ve tüberküloz parotitis tanısı konan dört olgu (3 kadın, 1 erkek; yaş dağılımı 42-56) sunuldu. Olguların hiçbirinde akciğerde tüberküloz saptanmadı. Üç olguda sınırlı derecede parotis içindeki bir lenf nodunda ve komşu bez parenkiminde granülomatöz enfeksiyon saptanırken, bir olguda difüz bez tutulumu ve iki odaktan cilde fistülizasyon görüldü, iki olguda tanı ince iğne aspirasyonu, birinde yüzeyel parotidektomi, birinde ise fistülize olmuş kitlenin fistül ağzından alınan biyopsi ile kondu. Parotis kitlesinin ayırıcı tanısında tüberküloz parotitis de akılda tutulmalıdır. Tanıda ince iğne aspirasyon sitolojisinin önemli bir yeri vardır. Bu incelemenin tanısal olmaması durumunda, tanı ancak yüzeyel parotidektomi sonrasında konabilmektedir.