Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 11 / 11
  • Öğe
    Dental cerrahide nazotrakeal entübasyon: Direkt laringoskopi ile McGrath videolaringoskopinin karşılaştırılması
    (İnönü Üniversitesi, 2017) Toy, Erol
    Nazotrakeal entübasyon yapılacak normal hava yoluna sahip hastalarda McGrath videolaringoskopi (VL) ile Macintosh direkt laringoskopiyi (DL) karşılaştırılması amaçlandı. Entübasyon zamanı, hemodinamik yanıtlar üzerindeki etkileri, entübasyon kolaylığı ve Magill forsepsinin kullanımı açısından McGrath VL ve Macintosh DL karşılaştırıldı. Materyal ve Metot: Nazotrakeal entübasyon ile dental cerrahi planlanan ASA I- II, 70 hasta çalışmaya dâhil edildi. McGrath videolaringoskop kullanılarak entübasyon yapılan olgular VL grubu (n=35), Macintosh direkt laringoskop kullanılarak entübasyon yapılan olgular DL grubu (n=35) olarak iki gruba ayrıldı. Operasyon odasına alındıktan sonra hastalara EKG, noninvaziv kan basıncı, SpO2 monitörizasyonu yapıldı. Yüz maskesi ile en az 3 dakika %100 O2 ile preoksijenizasyon uygulandı. Anestezi indüksiyonu 2 mg.kg-1 propofol, 1 μg.kg-1 fentanil ile gerçekleştirildi ve kas gevşemesi için 0.6 mg.kg-1 rokuronyum uygulandı. Rokuronyum enjeksiyonundan 3 dakika sonra hastalar nazotrakeal tüp (Portex® Ivory PVC, North Facing, Nasal, Profile Soft Seal Cuff, Polar Preformed Endotracheal Tube) ile entübe edildi. Anestezi idamesine %50 oksijen-hava karışımı içinde sevofluran ile devam edildi. Olguların anestezi indüksiyonu öncesi (bazal), indüksiyon sonrasında ve entübasyon sonrası 1., 2., 3. ve 5. dakikalarda sistolik arter basıncı (SAB), diastolik arter basıncı (DAB), ortalama arter basıncı (OAB), kalp atım hızı (KAH), periferik oksijen saturasyonu (SpO2) ve end tidal karbondioksit (EtCO2) değerleri kaydedildi. Cormack-Lehane ve Mallampati Skorları, laringeal bası uygulamaları, entübasyon zamanı, Magill forsepsi kullanımı, entübasyon kolaylığı, entübasyona bağlı komplikasyonlar kaydedildi. Bulgular: Grupların demografik özellikleri ve ASA sınıflaması benzerdi. Entübasyon başarısı açısından VL ve DL grupları arasında anlamlı bir fark yoktu. Entübasyon süresi karşılaştırıldığında VL grubunda entübasyon süresi anlamlı olarak daha kısa bulundu. Entübasyon sonrası 1. ve 5. dakika SAB değerleri DL grubunda VL grubuna göre anlamlı olarak daha yüksek bulundu. DAB, OAB ve KAH değerlerinde iki grup arasında anlamlı fark bulunmadı. Entübasyon kolaylığı açısından VL, DL'den anlamlı olarak daha kolay bulundu. Magill forsepsi kullanımı VL grubunda DL grubundan daha düşük çıktı fakat bu fark anlamlı değildi. Komplikasyonlar açısından bir fark bulunamadı. Sonuç: Macintosh DL ile kıyaslandığında, McGrath VL daha hızlı ve daha kolay entübasyon koşulları sağlamaktadır. Entübasyon sonrası hemodinamik yanıt McGrath VL'de daha iyiydi. Nazotrakeal entübasyon için McGrath VL'nin daha tercih edilebilir olduğu düşünüldü.
  • Öğe
    Çift lümenli tüp uygulanan hastalarda C-MAC MAC bleyd videolaringoskop, C-MAC D bleyd videolaringoskop ve macintosh laringoskopun karşılaştırılması
    (İnönü Üniversitesi, 2023) Tunç, Yeliz
    Göğüs cerrahisinde tek akciğer ventilasyonu amacıyla çift lümenli tüp kullanılan hastaların entübasyon işleminde; C-MAC® D Bleyd ve C-MAC® MAC Bleyd videolaringoskop ile Macintosh Laringoskopun entübasyon süresi, hemodinamik yanıt ve entübasyona bağlı komplikasyonlar açısından karşılaştırılmasını amaçladık. Gereç ve Yöntem: Göğüs cerrahisinde genel anestezi altında elektif cerrahi geçirecek çift lümenli tüp ile entübasyon uygulanan, 18-75 yaş arası toplam 240 olgu çalışmaya dahil edildi. Hastalar Storz C-MAC MAC Bleyd videolaringoskop; MAC Bleyd VL (n=80), Storz C-MAC D Bleyd videolaringoskop; D Bleyd VL (n=80) ve Macintosh Laringoskop; DL (n=80) olmak üzere 3 gruba ayrıldı. Olguların preoperatif havayolu değerlendirmesi, glottik görüş ve entübasyon süreleri, Cormack-Lehane skoru, entübasyon girişim sayısı ve trakeobronşiyal entübasyon komplikasyonları kaydedildi. Olgulara ait hemodiamik yanıt (KAH, OAB) ı; indüksiyondan önce, indüksiyon sonrası, entübasyon sonrası 1.dk, 3.dk, 5.dk ve 10.dk'da ölçülerek kaydedildi. Bulgular: Olguların demografik verileri benzer olup bu çalışmada en iyi glottik görüntü elde etme süresi (eksposure zamanı) D Bleyd VL grubunda, Mac Bleyd VL grubuna göre daha kısaydı. DL grubunda stilenin çıkarılma süresi (entübasyon zamanı 1) D Bleyd VL grubuna göre daha uzundu. D Bleyd VL ve Mac Bleyd VL grubunun DL'ye göre entübasyon zamanını kısalttığı, manevra ve teşebbüs sayısını azalttığı bulunmuş olmasına rağmen malpozisyon oranında anlamlı fark saptanmamıştır. Çalışmamızda ayrıca DL grubununun indüksiyon sonrası OAB'yi ve postoperatif boğaz ağrısını arttırdığı gösterilmiştir. Sonuç: Çift lümenli tüp uygulanan hastalarda C-MAC Mac Bleyd; entübasyon süresi, kardiyovasküler stabilite, postoperatif komplikasyonlar yönünden C-MAC D Bleyd' e benzer bulunmuştur. Normal havayolu olan olgularda ÇLT uygulanmasında C-MAC Mac bleyd beklenmedik zor hava yolu ile karşılaştığımızda C-MAC D bleyde hızlı geçiş yapılabilmesi açısından C-MAC Mac Bleyd'in rutin kullanımını önermekteyiz.
  • Öğe
    Karaciğer nakil alıcılarında mide içeriği ve hacminin ultrasonografi ile değerlendirilmesi
    (İnönü Üniversitesi, 2023) Aygün, Ümran
    Bu araştırmanın amacı, yeterli açlık sürelerine ulaşılan elektif karaciğer nakil alıcılarında Ultrasonografi (USG) ile mide içeriği ve hacminin preoperatif değerlendirmesini yapmaktır. Gereç ve Yöntem: Elektif cerrahi öncesi en az 8 saat açlık süresine ulaşan 64 hastanın mide içeriği ve hacmi preoperatif USG ile görüntülendi. Bu doğrultuda, nitel değerlendirmeyi takiben matematiksel formüller kullanılarak, hastalarda antrumun kesitsel alanı (antral CSA) ölçüldü ve gastrik rezidüel volüm (GRV) hesaplandı. Riskli mide tanısı için antral CSA cutoff değeri >340 mm2 olarak belirlendi. Ortalama, standart sapma, medyan, frekans ve yüzde veri setini tanımlamak; Spearman'ın rho testi ise veri setine ilişkin çıkarımlarda bulunmak için kullanıldı. Bulgular: Nitel değerlendirme neticesinde, hastaların 20'sinin mide antrumu boş (%31,3), 12'sinin partiküllü sıvı (%18,8) ve 32'sinin katı (%50) içerikli olduğu tespit edildi. Mide doluluk riski tanısı için belirlenen 340 mm2 eşik değerine göre en az 8 saat aç bırakılan hastaların 43'ünün (%67,2) antral CSA değeri >340 mm2 (1183,73±451,99) olduğu tespit edildi. Ek olarak, hem antral CSA'nın hem de GRV'nin batındaki asit (ml), vaka sırası ilk 1. saatte nazogastrik (NG) sondadan gelen sıvı (ml), vaka sonu NG sondadan gelen sıvı (ml), Child-Pugh (Child Turcotte-Pugh) skoru ve MELD (Model for End-Stage Liver Disease)-Na skoru ile pozitif yönde koreleydi. Sonuçlar: Araştırmada, preoperatif açlık yönergelerindeki sürelerin kapsamadığı karaciğer nakil alıcılarında USG'nin anestezi yönetimine rehberlik edebilecek invaziv olmayan bir görüntüleme aracı olduğu sonucuna varıldı. Araştırma sonuçları, karaciğer nakil alıcılarında batındaki asit (ml), Child-Pugh skoru, MELD-Na skoru parametrelerinin perioperatif aspirasyon riskini belirleyerek anestezi yöntemini tercih etmede yönlendirici olabileceğini gösterdi.
  • Öğe
    Total abdominal histerektomi cerrahisinde tek doz preemptif intravenöz ibuprofenin ve parasetamolün postoperaif ağrı skorları ve opioid tüketimine etkisi
    (İnönü Üniversitesi, 2023) Perdeci, Onur
    Histerektomi cerrahisi, jinekoloji pratiğinde sezaryen ameliyatından sonraki en sık cerrahi prosedürdür. Perioperatif ağrı kontrolü mortalite ve morbiditeyi azaltıp ağrı skorlarını iyileştirmekte hasta memnuniyetini arttırmaktadır. Bu çalışmada total abdominal histerektomi uygulanacak hastalarda postoperatif ağrı tedavisinde preemptif intravenöz (İV) parasetamol ve ibuprofenin analjezik etkilerinin karşılaştırılması amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Total abdominal histerektomi endikasyonu ile ASA I veya ASA II olarak kabul edilen 30 ile 65 yaş aralığında elektif şartlarda cerrahisi planlanan 120 kadın hasta çalışmaya alındı. Randomize, çift kör ve plasebo kontrollü olarak tasarlanan çalışmadaki hastalar 4 gruba ayrılarak; parasetamol verilen grup (Grup P: n=30), ibuprofen 400 mg verilen grup (Grup İ400: n=30), ibuprofen 800 mg verilen grup (Grup İ800: n=30) ve izotonik verilen kontrol grubu (Grup K: n=30) olarak adlandırıldı. Hastalar postoperatif 24 saat boyunca takip edilerek HKA ile fentanil uygulandı. Hastaların demografik verileri, karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri, hemogram ve koagülasyon parametreleriyle anestezik gaz tüketim miktarları kayıt altına alındı. Postoperatif derlenme ünitesi ve serviste 1, 2, 4, 6, 12 ve 24. saatlerdeki hastalara ait hemodinamik veriler, ağrı skorları ve sedasyon skalaları ile toplam opioid tüketimi ve opioidlerle ilişkili advers olaylar kayıt altına alındı. Postoperatif 24. saatte QoR 40 skoru ve hasta memnuniyeti değerlendirildi. İntraoperatif ek fentanil ihtiyacı ve postoperatif ilk analjezi istem süresi kaydedildi. Bulgular: Gruplar; demografik veriler, cerrahi süreleri, sevofloran tüketimi ve peroperatif hemodinamik veriler açısından birbirine benzerdi. Ağrı skorları İ800 grubunda diğer gruplara göre anlamlı şekilde düşüktü (p˂0,001). Postoperatif ilk analjezi süresi ibuprofen uygulanan gruplarda diğer gruplara göre anlamlı şekilde uzun olup, intraoperatif ek fentanil dozu ihtiyacı ise anlamlı olarak daha düşüktü (p1˂0,001), (p2˂0,001). Toplam opioid tüketimi kontrol grubunda diğer gruplara göre anlamlı şekilde yüksekti (p˂0,001). Hasta memnuniyeti, Kontrol grubunda diğer tüm gruplardan düşüktü (p˂0,001). En yüksek hasta memnuniyeti İ800 grubunda kaydedildi. Fentanil dozu ile opioidlere bağlı yan etkiler arasında pozitif korelasyon saptanmadı. Sonuç: Postoperatif ağrı yönetiminde multimodal yaklaşım çerçevesinde opioidlere ek olarak preemptif uygulanan İV ibuprofen ve İV parasetamolün toplam fentanil tüketimini azalttığı ancak sadece 800 mg ibuprofenin ağrı skorlarını düşürdüğü görüldü. Her iki ajan arasında yan etkiler açısından anlamlı farklılık tespit edilmedi. Histerektomi cerrahisinde analjezi yönetiminde preemptif 800 mg ibuprofen uygulamanın etkin bir şekilde kullanılabileceği düşünüldü.
  • Öğe
    Rinoplastilerde düşük akım anestezinin postoperatif ajitasyon üzerine etkisi
    (İnönü Üniversitesi, 2023) Baltacı, Erkin
    Çalışmamızda düşük akım anestezi tekniği uygulanan rinoplasti cerrahisi geçirecek hastalarda postoperatif ajitasyon insidansının yüksek akım anestezi tekniği ile karşılaştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Bu çalışma, Malatya Klinik Araştırmalar Etik Kurul onayı (protokol no: 2022/84) ve hastalardan aydınlatılmış yazılı onam alındıktan sonra İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde genel anestezi altında elektif rinoplasti cerrahisi planlanan ASA I-II, 18-50 yaş arasındaki toplam 76 olguda gerçekleştirildi. Çalışma çift kör olarak planlandı. Uygulanan taze gaz akış hızını çalışmaya katılan olgular ve postoperatif dönemde ajitasyonu değerlendiren kişiler bilgilendirilmedi. Taze gaz akış hızı 2 L/dk ile takip edilen olgular Grup Y (n=38), taze gaz akış hızı 0.5 L/dk ile takip edilen olgular Grup D (n=38) olarak adlandırıldı. Her iki grupta da standart olarak 2 mg/kg propofol, 1 µg/kg fentanil ile anestezi indüksiyonu yapıldı. Endotrakeal entübasyonu kolaylaştırmak için 0.6 mg/kg rokuronyum uygulandı. Kadın hastalar 7,5, erkek hastalar 8 numaralı endotrakeal tüp ile entübe edildi. Grup D AGC modunda 500 mL düşük akım uygulandı. Grup Y AGC modunda 2 lt akış uygulandı. AGC ayrıca kullanıcının hedef sevofluran değerine ulaşılabileceği 9 farklı hızdan 1'ini seçmesine olanak tanır. (9 en yüksek hızdır) Her iki gruba da 6. seviye hızda AGC modu uygulandı. Anestezi derinliği BIS değeri 40 ile 60 arasında olacak şekilde ayarlandı. Tüm hastalara lokal anestezi infiltrasyonu uygulandı (%2 lidokain HCL +1.100.000 kanama ve ağrıyı kontrol etmek için ameliyat bölgesinde cerrah tarafından epinefrin). Tüm hastalara analjezik olarak intravenöz 0.05-0.2 µg/kg/dk remifentanil infüzyonu uygulandı. Hacim kontrollü modda mekanik entilasyon ayarları tidal hacim; 6-8 ml/kg, frekans; 10–12/dk, end tidal karbondioksit değeri 35–40 mmHg, PEEP (pozitif ekspirasyon sonu basıncı) 5 cmH2O ve hastaya verilen oksijen oranı > %40 (oksijen-hava karışımı) ayarlanarak ventilasyon sağlandı (Maquet Flow-I®). Ameliyat bitiminden 20 dakika önce postoperatif analjezi için 1 mg/kg tramadol intravenöz olarak uygulandı. Ameliyat sonunda bilateral burun boşluğuna silikon doyle burun ateli ve harici burun koruması için harici bir nazal termoplastik atel yerleştirildi. Cerrahi bitiminde her iki grupta da AGC moddan çıkılıp manuel kontrol moduna alındı. Her iki grupta da vaporizatör kapatılıp %100 O2 verildi. Her iki grubun da akışı 6 lt yapıldı. Uyanma yüksek akım ile yapıldı. Taze gaz akışı 6 L/dk olacak şekilde yükseltildi. Ameliyat sonunda nöromüsküler blok neostigmin-atropin ile antagonize edildi ve TOF monitör ile doğrulandı. Sedasyon ve ajitasyon, ekstübasyondan hemen sonra şu 2 ölçek kullanılarak değerlendirildi: Ramsey Sedasyon Skalası (RSS) ve Richmond Ajitasyon- Sedasyon Skalası (RASS). RASS 10 seviyeye (puan aralığı, -5 ila 4, daha yüksek puanlar daha fazla ajitasyona işaret eder) RSS 6 seviyeye (skor aralığı, 1-6, daha düşük skorlar daha fazla ajitasyona işaret eder) ayrılmıştır. Ajitasyon skorları, bu çalışmada uygulanan anestezik yöntemlere kör olan bağımsız anestezistler tarafından hasta ekstübe olduktan sonra değerlendirildi. Hastalar anestezi sonrası bakım ünitesinde 30 dk gözlendi. Randomize çalışma grubuna kör olan iyi eğitimli bir hemşire tarafından postoperatif bakım ünitesine geldikten hemen sonra, 15.dk ve 30. dakikada Sayısal Derecelendirme Ölçeği (NRS, aralık, 0-10, daha yüksek puanlar daha kötü ağrıyı gösterir) kullanılarak ağrı yoğunluğu değerlendirildi. Nonsteroidal antiinflamatuar ilaçlar ve opioidler gibi kurtarma analjezikleri, NRS 5'i aştığında uygulandı. Entübasyon sonrası ilk 15 dk ve ekstübasyon sonrası 10 dk intraoperatif ortalama arteriyel kan basıncı (OAB), kalp hızı ve SpO2 kaydedildi. Toplam kullanılan remifentanil ve sevofluran miktarı kaydedildi. Kanama miktarı, kanama açısından ameliyat alanı kalitesi (Boezaart skoru), ameliyat sırasında kanama açısından cerrah memnuniyeti (Likert skalası) değerlendirildi. Katılan cerrahlar, 0'ın en iyi ve 5'in en kötü görünürlük olduğu Boezaart derecelendirme ölçeğine göre cerrahi alan görünürlüğünü 0'dan 5'e kadar derecelendirdi. Ameliyat alanından cerrahın memnuniyeti, ameliyatın sonunda 5 seçenekli Likert ölçeği kullanılarak derecelendirildi: 1 = çok kötü, 2 = kötü, 3 = orta, 4 = iyi ve 5 = mükemmel. Bulgular: Yüksek akım grubunun RSS skoru düşük akım grubundan anlamlı düzeyde düşük olup yüksek akım grubunun RASS skoru, düşük akım grubundan anlamlı düzeyde yüksektir. Yüksek akım grubunun kanama miktarı, düşük akım grubundan yüksektir. Her iki grup arasında postoperatif bulantı-kusma, öksürük, desatürasyon, titreme, kaşıntı ürtiker, laringospazm açısından fark bulunmamaktadır. Sonuç: Çalışmamızda düşük akım anestezi uygulamasının rinoplasti cerrahisi geçiren hastaların uyanma döneminde ajitasyon insidansını ve intraoperatif kanama miktarını azalttığı kanısına varıldı. Düşük akım anestezi uygulamasının rinoplasti hastalarında uygulanabilir bir teknik olduğu düşünüldü.
  • Öğe
    Sezaryenlerde farklı noradrenalin uygulama yöntemlerinin spinal anastezi sonrası hipotansiyona etkisi
    (İnönü Üniversitesi, 2022) Seyhun, Nurşen
    Sezaryenlerde Farklı Noradrenalin Uygulama Yöntemlerinin Spinal Anestezi Sonrası Hipotansiyona Etkisi Amaç: Çalışmamızda spinal anestezi altında sezaryen doğum planlanan olgularda; noradrenalin (NA) farklı uygulama yöntemlerinin maternal hipotansiyonu önleme üzerine etkinliğini araştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: 18 yaş üstü, ASA II, elektif şartlarda spinal anestezi altında sezaryen planlanan tek gebeliğe sahip 208 terminde gebe çalışmaya dahil edildi. Gebeler kapalı zarf yöntemiyle rastgele 4 gruba (n:52) ayrıldı. Standart aspirasyon profilaksisi ve monitorizasyonu takiben 1 ml/kg/saat Ringer Laktat solüsyonu başlandı. Spinal anestezi 25-gauge Quinke spinal iğne ile L3-4 veya L4-5 aralığından 2-2.2 ml hiperbarik bupivakain ve 15 µg fentanil ile sağlandı. Spinal anesteziden hemen sonra maksimum 1 L olacak şekilde 10 ml/kg Ringer Laktat ile hızlı ko-hidrasyon yapıldı. Çalışma için NA 4 µg/ml olacak şekilde hazırlandı. Grup PB'de (Profilaktik Bolus) spinal anesteziden hemen sonra iv bolus 4 µg çalışma solüsyonu yapıldı ve sonrasında serum fizyolojik (SF) infüzyon 1 ml/dk olarak başlandı. Grup Pİ'de (Profilaktik İnfüzyon) spinal anesteziden hemen sonra 1 ml SF yapılıp sonrasında çalışma ilacı 1ml/dk (4µg/dk) olacak şekilde infüzyon başlandı. Grup TB'de (Tedavi Bolus) spinal anesteziden hemen sonra 1 ml SF sonrasında 1 ml/dk infüzyon SF sonrasında kan basıncı girişin %20 azaldığında 1 ml çalışma solüsyonu ve sonrasında 1 ml/dk SF infüzyonu başlandı. Grup TBI'de (Tedavi Bolus İnfüzyon) spinal anesteziden hemen sonra 1 ml SF sonrasında 1 ml/dk SF infüzyon kan basıncı girişin %20 azaldığında 1 ml çalışma ilacı ve 1 ml/dk çalışma ilacı infüzyon başlandı. Kalp hızı, kan basıncı ve periferal oksijen satürasyonu her 2 dk'da bir intratekal ilacın verilişinden doğuma kadar kaydedildi. Hipotansiyon atakları için tüm gruplarda ilave 4 µg (1 ml) NA uygulandı. Girişe göre %40 ve fazlası ciddi hipotansiyon kabul edilip 15 mg efedrin ile tedavi edildi. Hipotansiyon ve hipertansiyon atak sayısı, bradikardi, bulantı-kusma, titreme, duyusal blok seviyesi, Apgar skorlaması, umbilikal ven (UV) değerleri, intratekal enjeksiyondan doğuma kadar geçen süre, insizyon-doğum, uterin insizyon doğum süreleri kaydedildi. Bulgular: Sistolik ve ortalama kan basınçları 4., 6., 8. dk'da PI Grubu'nda istatiksel anlamlı olarak diğer gruplardan yüksekti (p˂0.05). Sistolik kan basıncı (SAB) 10. ve 12. dk'da TBI ve PI Grubu'nda benzerdi. Hipotansiyon; TB ve TBI Grubu'nda tüm olgularda gözlenirken, PI Grubu'nda diğer gruplara göre anlamlı düşüktü (p˂0,001). Ciddi hipotansiyon oluşan olgu sayısı; TB, TBI ve PB gruplarında PI Grubu'na göre istatiksel anlamlı daha yüksekti (p˂0,001). Hipotansiyon atak sayısı, efedrin gereksinimi ve NA ekstra bolus sayısı; PI Grubu'nda diğer gruplara göre istatiksel anlamlı düşüktü (p˂0,001). TBI grubunda hipertansiyon olasılığı anlamlı yüksekti (p<0.05). Kalp atım hızı (KAH), PI Grubu'nda 2. ve 4. dk'larda TB Grubu'na göre, 18. dk'da TBI Grubu'na göre, 20. ve 22. dk'da ise diğer tüm gruplara göre istatiksel anlamlı düşüktü (p˂0.05). Ancak bradikardi ve atropin gereksinimi gruplar arasında benzerdi. UV pH değerleri; TBI Grubu'nda diğer gruplara göre istatiksel anlamlı düşüktü (p˂0,005). Bulantı, PI grubunda diğer gruplara göre anlamlı düşüktü(p<0.05). Kusma, PB grubunda anlamlı yüksekti (p<0.05). Sonuç: Sezaryenlerde spinal anestezi sonrası hipotansiyonun önlenmesinde NA profilaktik 4 µg/dk infüzyon uygulamasının aynı dozlarda profilaktik bolus, tedavi bolus veya tedavi bolus sonrası infüzyon uygulamalarına göre daha iyi maternal hipotansiyon olasılığını azalttığı, fetal iyilik halini koruduğu ve bulantı insidansını azalttığı kanısındayız.
  • Öğe
    Karaciğer nakli alıcılarında intraoperatif serebral doku oksijenizasyon değişimleri : prospektif, kesitsel, gözlemsel çalışma
    (İnönü Üniversitesi, 2021) Erenler, Keziban
    Giriş ve Amaç: NIRS (Near-infrared spektroskopi), beyindeki perfüzyonun yeterliliğini lokal olarak gösteren noninvaziv bir yöntemdir. NIRS, her yaş grubunda uygulanabilir ve taşınabilir olması, diğer görüntüleme yöntemleriyle birlikte kullanılabilmesi açısından avantajlıdır. Karaciğer nakil cerrahisinin farklı fazları arasında meydana gelen büyük hemodinamik değişimlerin serebral kan akımına etkilerinin olacağı bilinmektedir. Serebral otoregülasyon, serebral kan akışının yaklaşık 60-150 mmHg ortalama arter basıncı içinde nispeten sabit kaldığını tanımlar ancak karaciğer hastalığı olan bazı hastalarda etkili bir serebral otoregülasyon yoktur. Yapılan çalışmalarla NIRS ile ölçülen bölgesel serebral oksijen satürasyonunun, otoregülasyonun izlenmesi için uygun klinik bir araç olduğu bulunmuştur. Bu çalışmada karaciğer nakli alıcılarında cerrahinin farklı fazlarındaki hemodinamik değişimlerin intraoperatif serebral doku oksijenizasyonu (NIRS) üzerine etkisini araştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada Etik Kurulu onayı alındıktan sonra 18 – 65 yaş arası, elektif karaciğer nakli planlanan 60 olgu çalışma kapsamına alındı. Rutin monitorizasyona ek olarak BIS, near-infrared spektroskopi (NIRS) ve pleth variable index (PVI), perfusion index (PI), oksijen rezerv index (ORI), SpHb monitörizasyonu yapıldı. Giriş verileri kaydedildi (Tgiriş). Tiyopental 5-8 mg/kg, fentanil 1-2 µg/kg, lidokain 1 mg/kg, veküronyum 0,1 mg/kg ile anestezi indüksiyonu yapıldı, indüksiyon sonu veriler (Tind) ve entübasyon sonrası veriler kaydedildi (Tent). İnvaziv arter monitorizasyonu sonrası, pulse contour analiz yöntemiyle kardiyak output, strok volüm, strok volüm varyasyon, dpmax monitorize edildi. Operasyon başladıktan sonra diseksiyon, anhepatik ve neohepatik fazlarında ölçümler tekrarlandı(Tdis,Tanh,Tneo). Bulgular: Çalışmaya 50 hasta alındı. KAH giriş değeri ile KAHind, KAHent ve KAHdis değerleri arasında anlamlı fark yoktu. KAH giriş değeri, KAHanh ve KAHneo değerlerinden anlamlı düşüktü. OAB giriş değeri, OABdis, OABanh ve OABneo değerlerinden anlamlı yüksekti. OABdis, OABanh ve OABneo değerleri arasında anlamlı fark yoktu. Anhepatik dönemde diğer dönemlere göre; CI, CPI, DpMax, DO2, SVI, PI değerlerinde anlamlı düşüş, PPV, SPV, SVV ve PVI değerlerinde ise anlamlı bir yükseliş görüldü. Saatlik ortalama noradrenalin kullanımı anhepatik dönemde daha yüksekti. Anhepatik dönemde giriş ve diğer fazlara göre, rSO2 değerlerinde yaklaşık %14 düşüş görüldü (p<0,001) ve bu düşüş PI değeri ile 0,01 düzeyinde yüksek oranda korele idi. Anhepatik dönemde görülen rSO2 değerlerindeki bu düşüş ile PVI, OAB, CPI ve SpO2 değerleri arasında 0,05 düzeyinde anlamlı korelasyon saptandı, PPV, SPV, SVI, SVV, KAH, CI, DpMax, DO2 ve SVRI değerleri arasında ise anlamlı korelasyon saptanmadı. Sonuç: Karaciğer nakli alıcılarında, cerrahinin farklı fazlarındaki hemodinamik değişimlerin serebral doku oksijenizasyonu üzerine etkisini araştırdığımız bu çalışmada, ortalama arter basınçlarında fazlar arasında anlamlı bir farklılık olmamasına rağmen, beyin perfüzyonunun değişkenlik gösterdiğini saptadık. Anhepatik dönemde rSO2 değeri %14'lük bir düşüş göstermiştir. Bu düşüş, takip ettiğimiz parametrelerden en fazla PI değeri ile korelasyon göstermiştir.
  • Öğe
    Successful ımplementation of a bundle strategy to prevent ventilator-associated pneumonia in aneonatal ıntensive care unit
    (Oxford unıv press, great clarendon st, oxford ox2 6dp, england, 2018) Gokce, Ismail Kursad; Kutman, Hayriye Gozde Kanmaz; Uras, Nurdan; Canpolat, Fuat Emre; Dursun, Yasemin; Oguz, Serife Suna
    Background: We aimed to investigate the effectiveness of evidence-based bundle that we developed to reduce ventilator-associated pneumonia (VAP) rates and to assess the degree of compliance rates to this strategy in a tertiary neonatal intensive care unit. Methods: This before-after prospective cohort trial divided into two periods was conducted. All neonates requiring ventilation were enrolled in the study. VAP incidence, compliance rates to bundle components and the contribution of each bundle component to VAP rates were compared between the periods. Results: Throughout the study period, 13 VAP episodes were observed. Full adherence to all six components of the bundle doubled in the active-bundle period (12.8 vs. 24.3%, p<0.01). The mean VAP rate decreased from 7.33/1000 to 2.71/1000 ventilator days following intervention (p = 0.083).
  • Öğe
    Comparison of intravenous ibuprofen and acetaminophen for postoperative multimodal pain management in bariatric surgery: A randomized controlled trial
    (ELSEVIER SCIENCE INC, 360 PARK AVE SOUTH, NEW YORK, NY 10010-1710 USA, 2018) Şanlı, Mukadder; Kırteke, Ramazan; Yoloğlu, Saim
    Study objective: Multimodal analgesic strategies are recommended to decrease opioid requirements and opioid-induced respiratory complications in patients undergoing laparoscopic bariatric surgery. Recent studies have demonstrated that intravenous ibuprofen decreases opioid consumption compared with placebo. The primary aim of this study was to compare the effect of intravenous ibuprofen and intravenous acetaminophen on opioid consumption. We also aimed to compare postoperative pain levels and side effects of the drugs. Design: Randomized, double-blinded study. Setting: University hospital. Patients: Eighty patients, aged 18-65 years, (ASA physical status undergoing laparoscopic sleeve gastrectomy or laparoscopic Roux-en-Y gastric bypass surgery were included in this study. Interventions: Patients were randomized to receive 800 mg ibuprofen or 1 g acetaminophen intravenously every 6 h for the first 24 h following surgery; in addition, patient-controlled analgesia with morphine was administered. Measurements: Postoperative morphine consumption in the first 24 h, visual analog scale (VAS) pain scores at rest and with movement, and opioid related side effects were assessed. In addition, time to passage of flatus, surgical complications, lengths of intensive care unit and hospital stay, and laboratory parameters were recorded. Main results: The mean morphine consumption was 23.94 +/- 13.89 mg in iv ibuprofen group and 30.23 +/- 13.76 mg in the acetaminophen group [mean difference: -6.28 (95% CI, -12.70, 0.12); P = 0.055]. The use of intravenous ibuprofen was associated with reduction in pain at rest (AUC, 1- to 24-h, P < 0.001 and 12- to 24-h, P = 0.021) and pain with movement (AUC, 1-24, 6-24, and 12-24 h, P < 0.001). Intravenous ibuprofen was well tolerated with no serious side effects except dizziness. Conclusions: Intravenous ibuprofen did not significantly reduce opioid consumption compared to intravenous acetaminophen; however, it reduced the severity of pain. Intravenous ibuprofen may be a good alternative to intravenous acetaminophen as part of a multimodal postoperative analgesia in patients undergoing bariatric surgery.
  • Öğe
    Changes in melatonin, cortisol, and body temperature, and the relationship between endogenousmelatonin levels and analgesia consumption in patients undergoing bariatric surgery
    (Sprınger, 233 sprıng st, new york, ny 10013 usa, 2018) Altunkaya, Neslihan; Erdogan, Mehmet Ali; Ozgul, Ulku; Sanli, Mukadder; Ucar, Muharrem; Ozhan, Onural; Sumer, Fatih; Erdogan, Selim; Colak, Cemil; Durmus, Mahmut
    Background Melatonin has analgesic, anti-inflammatory, sedative, and anxiolytic properties. However, the relationship between endogenous melatonin levels and postoperative analgesic requirements has not been well elucidated in patients undergoing bariatric surgery. We studied endogenous melatonin levels, cortisol levels, body temperatures, and the relationship between the level of endogenous melatonin and postoperative morphine consumption. Methods The trial was conducted among 30 patients who were scheduled for laparoscopic bariatric surgery. Their ages were between 18 and 65 years and their BMIs were above 40 kg/m(2). Secretion of melatonin, cortisol, and body temperature was monitored before the anesthetic induction, at 2 h intraoperatively, and at 2, 6, 10, (2:00 A.M.) and 24 h postoperatively. For each patient, morphine consumption was assessed at postoperative visits. The primary outcomes were to measure endogenous melatonin levels and to examine the relationship between these levels and morphine consumption. The secondary outcome was to observe the changes in cortisol and body temperature. Results There was a significant decrease in melatonin levels when preoperative melatonin levels were compared with intraoperative and all postoperative follow-up periods (p < 0.05). When the correlation between plasma melatonin levels and the postoperative morphine consumption of the patients was inspected, there was a significant correlation in all of the follow-up periods (p < 0.05). When preoperative cortisol levels were compared with intraoperative and postoperative cortisol levels, there was a significant difference in the follow-up periods, except two periods (p < 0.05). Body temperatures were similar in all measurement periods. Conclusions Endogenous melatonin secretion was significantly decreased in the intraoperative and postoperative periods. Furthermore, there was a significant inverse correlation between changes in endogenous melatonin levels and morphine consumption.
  • Öğe
    Dexpanthenol'ün iskemi-reperfüzyonun neden olduğu karaciğer hasarına koruyucu etkisi
    (2018) Ucar, M.; Aydogan, MS; Vardi, N.; Parlakpınar, H.
    Objective. We aimed to investigate the protective and therapeutic effects of dexpanthenol (DXP) on liver injuries induced by ischemia-reperfusion (IR) in an in vivo rat model. Methods. Thirty-two rats were randomly divided into 4 experimental groups (n = 8 in each group: Sham, IR, DXP, and DXP+IR. DXP (500 mg/kg) was intraperitoneally administered for 30 min before 60 min of ischemia, followed by 60 min of reperfusion to rats in the DXP and DXP+IR groups. All rats were euthanized on day 10 to evaluate immunohistopathological changes as well as tissue levels of oxidants and antioxidants. Results. IR decreased total glutathione (tGSH) levels in IR group when compared to the Sham group. DXP supplementation to IR group significantly ameliorated tGSH levels (P < .05). IR also elevated myeloperoxidase production compared to the Sham group, whereas DXP treatment prevented these hazardous effects. However, plasma superoxidedismutase, catalase, and malondialdehyde levels did not differ between the DXP+IR than the IR rats. Histologic tissue damage was reduced in the DXP and DXP+IR group. Conclusion. Liver IR is an inevitable problem during liver surgery. Our results suggested that DXP pretreatment suppressed oxidative stress and increased antioxidant levels in a rat model of liver IR.