Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Wandering intraperitoneal daughter vesicle following spontaneous rupture of a hydatid cyst: a case report(2016) Kahraman, Aysegul Sagir; Kahraman, Bayram; Cimen, Ayla; Özdemir, Zeynep Maraş; Görmeli, Cemile AyşeAmacımız spontan rüptüre karaciğer kist hidatik sonrası gezici intraabdominal kız vezikül olgusunun Bilgisayarlı Tomografi (BT) bulgularını sunmaktadır. Karın ağrısı şikayeti ile başvuran 39 yaşındaki kadın olguda ultrasonografide (USG) karaciğer sol lobda, egzofitik uzanımlı, kistik lezyon tespit edildi. Yapılan BT tetkikinde karaciğer segment III'den kaynaklanan ve inferiora doğru egzofitik uzanım gösteren, yaklaşık 8 cm boyutta, ince duvar yapısına sahip, belirgin kontrast tutulumu göstermeyen hipodens kistik lezyon saptandı. Kist hidatik tanısı alan olguya takip önerildi. Iki hafta sonra karın ağrısı şikayeti ile başvuran hastaya BT incelemesi yapıldı. Önceki BT görüntüsünde saptanan kistik lezyon kaybolmuştu ve kemik pelvis içerisinde önceki karaciğer kisti ile benzer boyutlarda, diğer bir kistik lezyon ile birlikte barsak ansları arasında serbest mayi mevcuttu. Bu bulgularla olguda rüptüre kist hidatik sonrası gezici intraperitoneal kız vezikül düşünüldü. Cerrahi müdahale yapılan olguda intraoperatif bulgular radyolojik değerlendirmeyi destekliyordu. Bu nadir durum akut batına neden olan potansiyel kist hidatik olgularında radyolojik takibin önemini vurgulamaktadırÖğe Yedi-on bir yaş grubu okul çocuklarında başın antropometrik değerleri ile boy uzunluğu arasındaki ilişki(1999) Uzun, Ahmet; Karakaş, Sacide; Kavaklı, Ahmet; Cihan, Ömer F.7-11 yaş grubu ilkokul çocuklarında boy, baş uzunluğu, baş çevresi ve baş yüksekliğine ait antropometrik ölçümler 468'i (%52) erkek, 432'si (%48) kız toplam 900 öğrencide ölçüldü. Elde edilen bulgular yaşa ve cinsiyete göre karşılaştırıldı. Okul çocuklarında baş ölçüm değerleri arasındaki korelasyon yaş ve cinsiyete göre mukayese edildi.Öğe Serebrovasküler hastalıklarda Glasgow koma puanı ile lipoprotein (a) ilişkisi(1996) İlhan, Atilla; Alioğlu, Zekeriya; Adanır, Mustafa; Özmenoğlu, Mehmet; Örem, AsımBu çalışmada, klinik ve radyolojik incelemelerle serebrovasküler hastalık (SVH) tanısı alarak kliniğimizce izlenen 246 olguda lipoprotein (a) [Lp (a)] değerleri ve başvuru anındaki Glasgow koma puanı (GKP) arasındaki ilişki araştırıldı. Son yıllarda, plazminojenle yakın benzerliği olan ve aterojenik potansiyeli bulunan Lp (a) ile ilgili olarak pek çok çalışma yapılmıştır. Biz bu çalışmada inme sonrası akut dönemde serum Lp (a) düzeyleri ile GKP arasında anlamlı bir ilişki bulunmadığını ve prognoz tahmininde değerli olmadığını gözledik. [Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi 1996;3(2):89-92]Öğe Thioredoxin reductase activity, serum IL6, HsCRP and NT-proBNP levels in patients on dialysis(2016) Demir, Meltem; Taskapan, Mehmet Cagatay; Taşkapan, Hülya; Özyalın, Fatma; Doğan, AliAmaç: Sitokinler natriüretik petid sekresyonunda direk uyarıcı etkiye sahiptir. N terminal probeyin tip natriüretik peptid diyaliz hatalarının mortalitesinde önemli bir biyobelirteçtir. Bu çalışmanın amacı peritonel diyaliz(PD) ve hemodiyaliz(HD) hastalarında; tiyoredoksin redüktaz aktivitesi ile NT-proBNP, IL6 ve yüksek duyarlıklı C reaktif protein seviyelerini (HsCRP)karşılaştırmak ve aralarındaki ilişkiyi araştırmaktır. Gereç ve Yöntemler: Yaş ve cinsiyet değişkenlerine gore 30 HD, 30 PD ve 20 kontrol sağlıklı denek gruplara ayrılarak HsCRP, serum IL6, NT-proBNP seviyeleri ile tiyoredoksin redüktaz aktivitesi ölçüldü. Sonuç: HsCRP, serum IL6, NT-proBNP seviyeleri HD ve PD hastalarında kontrol grubuna kıyasla istatiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulundu (p<0,05). HsCRP, IL6, and NTproBNP düzeyleri bakımından HD ve PD grupları arasında anlamlı fark bulunamamışken (p>0,05), tiyoredoksin redüktaz aktivitesi 3 grupta da fark göstermedi. Ayrıca tiyoredoksin redüktaz aktivitesi çalışmadaki hiçbir parametre ile korelasyon göstermedi. HsCRP; BMI(r:0.275, p:0.034), IL6 (r:0.633, p:0.000), NT proBNP (r:0.277, p:0.032) ile pozitif korelasyon gösterirken, serum albumin konsantrasyonu ile negative korelasyon (r:-0.425, p:0.001) gösterdi. Serum IL6 seviyeleri HsCRP (r:0.633, p:0.000) ve BMI (r:0.775, p:0.034) ile pozitif, albumin ile negative (r:-0.342, p:0.007) korelasyon gösterdi. Serum NT-proBNP seviyeleri ise serum albumini ile negatif; yaş (r:0.315, p:0.002), HsCRP (r:0.277, p:0.032), sistolik (r:0.421, p:0.001) ve ortalama kan basıncı ile (r:0.311, p:0.015) ise pozitif korelasyon gösterdi.Öğe Suyun florür içeriğinin çevrenin jeokimyasal yapısına bağlılığının incelenmesi(1999) Eğri, Mücahit; Erdemoğlu, Sema; Türkdemir, Haluk; Genç, Metin; Güneş, Gülsen; Pehlivan, Erkan; Keven, FikretYeraltı sularının florür içeriği temas ettiği katmanların kimyasal bileşimine ve yağış bölgelerinin atmosferik koşullarına bağlı olarak değişiklikler göstermektedir. Bu çalışmada Malatya ilinin jeo-kimyasal çevresinde florit kayaçları içeren iki bölgenin yeraltı sularının florür içeriği araştırılmıştır. 2 bölgesi sularındaki florür düzeyi, karşılaştırma amacıyla belirlenen kontrol bölgesi sularına oranla belirgin ölçüde yüksek bulunmuşsa da, WHO standartlarının altında kaldığı belirlenmiştir.Öğe Pachygyria associated with microcephaly in a newborn(2016) Demirtas, Mehmet Semih; Aybar, Ali; Özdemir, Ramazan; Karadağ, Ahmet[Abstract Not Available]Öğe Pilonidal sinüsün cerrahi tedavisinde marsupializasyon ve primer sütür yöntemlerinin karşılaştırılması(1996) Şahin, Mustafa; Erbilen, Mustafa; Ertaş, Ertuğrul; Hasanoğlu, Adnan; Bülbüloğlu, ErtanPilonidal sinüs genç erişkinlerde sık görülür. Pilonidal sinüs tedavisinde çok sayıda operatif ve nonoperatif tekniğe rağmen ideal tedavi metodu tartışmalıdır. Bu çalışmada eksizyon ve marsupialisazyon ile tedavi edilen 22 hasta ile eksizyon ve primer sütür uygulanan 11 hasta, postoperatif komplikasyonlar, hastanede yatış süresi, yara iyileşmesi ve nüks yönünden karşılaştırıldı. Eksizyon ve primer sütür ile pilonidal sinüsün tedavisini takiben yara enfeksiyonu ve nüks relatif olarak yüksek olmasından dolayı eksizyon ve marsupializasyonun pilonidal sinüs vakalarında daha uygun olduğu görüldü. [Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi 1996;3(2): 107-109]Öğe Spinal anestezi ile sezaryen uygulamasında profilaktik intravenöz efedrinin yenidoğan laktik asit düzeyine etkisi(1999) Türköz, Ayda; Gökdeniz, Remzi; Toğal, Türkan; Toprak, Hüseyin İlksen; Ersoy, ÖzcanÇalışmamızda termde spinal anestezi ile elektif sezaryen uygulanacak 30 sağlıklı gebe rasgele iki gruba ayrıldı, Spinal anestezi sonrası duysal blok başlar başlamaz efedrin infüzyonu (yaklaşık 5mg/dk) uygulanan (grup I, n=15) veya annenin kan basıncı bazal değerden %20'den fazla azaldığında intravenöz bolus 10 mg efedrin verilenler (grup II, n=15) olmak üzere iki gruba ayrıldı. Anne ve yenidoğanın kan basıncı ile kalp hızı kaydedildi. Bulantı ve kusma insidansı belirlendi. Anne ve bebeğin asit-baz durumu ve laktat düzeyleri karşılaştırıldı. Sistolik kan basıncı bolus grubunda infüzyon grubuna göre anlamlı olarak düşüktü (p<0.05). İnfüzyon grubunda bir hastada bulantı (%6) bolus grubunda 10 hastada bulantı ve kusma (%66) görüldü (p<0.05). Umbilikal arter pH'ı bolus grubunda belirgin olarak düşüktü (p<0.05), ancak her iki grup arasında yenidoğanın Apgar skoru ve kan laktik asit düzeyleri yönünden fark saptanmadı. Sonuç olarak, spinal anestezi ile sezaryen uygulanacak sağlıklı gebelerde hipotansiyon şiddetli olsa bile hipotansif kalma süresinin uzun olmaması yenidoğanı laktik asidozdan koruyan önemli bir faktördür.Öğe Semptomatik korono-kamaral fistül: Olgu sunusu(1999) Özdemir, Ramazan; Pekdemir, Hasan; Sezgin, Alpay Turan; Güven, Aytekin; Tuncer, Cemal56 yaşında, kadın hasta; göğüs ağrısı, çarpıntı ve başdönmesi nedeniyle kardiyoloji polikliniğine başvurdu. Hastaya Efor testi ve Holter uygulandıktan sonra, koroner anjiografi önerildi. Çekilen anjiografi'de: sol ana koronerden sirkumfleks arter lokalizasyonundan çıkan, proksimalinde anjiomatöz yumaklaşma gösteren, distale doğru kalınlaşarak giden ve sol atriuma - sol serbest duvarı seviyesinde boşalan korono-kamaral fistül tesbit edildi. Anjina pektoris ve ventriküler aritmili hastaların ayırıcı tanısında bu gibi seyrek olguların da hatırlanması gerektiği düşünüldü. Bu koroner anomaliye çok nadir rastlanılması sebebiyle olgu sunusu olarak takdim edildi.Öğe Romatoid artritli hastalarda yüksek rezolüsyonlu BT(1996) Saraç, Kaya; Yücel, Eftal; Baysal, Tamer; Kutlu, Ramazan; Aladağ, Murat; Tayfun, Egemen; Baysal, ÖzlemBu çalışmada romatoid artrit (RA) tanısı almış hastalarda yüksek rezolüsyonlu bilgisayarlı tomografi (YRBT) ile akciğer tutulum oranını ve tutulum paternini ortaya çıkarmayı amaçladık. YRBT'de 19 hastanın 15'inde (%78.9) interstisyel tutulum, 5 (%26.3) hastada bronşiektazi saptandı. înterstisyel tutulum gösteren hastaların 10'unda interstisyel nodul, 6'sında buzlu cam görünümü, 3'ünde balpeteği akciğer ve' 2'sinde septal kalınlaşma bulundu. [Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi 1996;3(4):328-331]Öğe Open Donor Nephrectomy is a Safe Approach for Starting Kidney Transplantation(2013) Ünal, Bülent; Pişkin, Turgut; Yılmaz, SezaiAmaç: Türkiye'de canlı vericili böbrek nakli, organ bağışının azlığı nedeni ile oldukça önemlidir. Klasik retroperitoneal açık donör nefrektomi, intraperitoneal organ yaralanması ve postoperataif adezyonları önlemesi bakımından faydalı bir yöntemdir. Biz de kliniğimizde açık donör nefrektomi geçiren hastalarda başlangıç deneyimlerimizi sunmayı amaçladık.Gereç ve Yöntemler: Kasım 2010 ve Haziran 2011 tarihleri arasında açık donör nefrektomi yapılan 14 hasta retrospektif olarak analiz edildi. Bu donörlerde demografik özellikler, intraoperatif ve postoperative komplikasyonlar, hastanede kalış süresi, serum kreatinin seviyeleri ( taburculuk zamanında, postoperative maksimum seviyeleri ve şimdiki değerleri) gözden geçirildi. Bulgular: Bu dönemde 14 donör opere edildi. Erkek kadın oranı 8:6 idi. Ortalama yaş 43.57yıl ( 27y-68y), ortalama vücut kitle indeksi 27.71 kg/m2 ( 21.3-36.1 kg/m2) idi. Beş sağ böbrek, 9 sol böbrek nefrektomi yapıldı. İntraoperatif organ yaralanması gözlenmedi. Tüm greftler hemen çalışmaya başladı. Transplante edilen böbreklerde vasküler tromboz olmadı. Bir adet reoperasyon gerektiren major kanama gözlendi (%7.1). Üç hastada minor yara komplikasyonları gözlendi (%21.4). Hiçbir hastada insizyonel herni gözlenmedi. Ortalama hastanede kalış süresi 5.85 gün (4-18gün), ortalama takip süresi 125gün (18-210 gün) idi. Ortalama serum kreatinin, taburculuk zamanında, postoperative en yüksek olduğu seviye ve şimdiki değerleri sırasıyla; 1.04 mg/dL (0.6-1.7 mg/dL); 1.26 mg/dL (0.8-1.9 mg/dL); 1.08 mg/dL (0.78-1.41 mg/dL) idi. Sonuç: Açık donör nefrektomi yaptığımız başlangıç serimizde major komplikasyon ile karşılaşmadık. Bu nedenle böbrek nakline yeni başlayan merkezler için başlangıçta açık donör nefrektominin güvenli bir yöntem olduğu kanaatindeyiz.Öğe Percutaneous or surgical tracheotomy when, why, and selection criteria(2016) Koca, Cigdem Firat; Bayındır, Tuba; Koca, Erdinç; Kızılay, AhmetAmaç: Trakeotomi; özellikle yoğun bakımlarda en sık uygulanan prosedürlerden biridir. Ve en temel endikasyonu uzamış entübasyondur. Trakeotomi uzamış mekanik ventilasyon desteği veya hava yolunu korumak için uygulanan bir prosedürdür. Bu yolla akciğerleri koruma ve mekanik ventilasyondan uyanma daha kolay ve konforlu olacaktır. Trakeotomi hasta toleransını arttırır, sedasyon ihtiyacını azaltır, laringeal irritasyonu engeller, hemşirelik bakımını kolaylaştırır ve ölü boşluğu azaltır. Yoğun bakım hastalarının yaklaşık %8-24 üne trakeotomi prosedürü uygulanmaktadır. Bu karar, uzamış entübasyona karşı trakeotominin yararına, hastadan beklenen klinik sonuçlara ve riske göre bireyseldir. Ancak prosedürün zamanlaması hakkında hala tam bir konsensus bulunmamaktadır. Klasik olarak trakeotomi prosedürü ventilasyondan 10-14 günde uyanamayacak hastalarda ve optimal koşullarda planlanmalıdır. Trakeotomi oranı son dekadda artış göstermiştir. Ama prosedür için optimal zaman, hasta seçim kriterleri, teknik tipi ve dekanülasyon zamanı hakkında hala bir konsensus bulunmamaktadır. En yaygın, geleneksel trakeotomi yöntemi, operasyon odasında gerçekleştirilen açık cerrahi trakeotomi yaklaşımıdır. Perkütan teknik ise nisbeten daha kolay bir tekniktir. Ve daha kısa süreye sahip bir prosedürdür. Perkütan trakeotomi cerrahi trakeotomiye alternatif, maliyet etkinliği olan, hızlı, kolay, güvenli ve popüler bir yöntem haline gelmiştir. Optimal bir trakeotomi yöntemi yoktur, klinisyen en iyi tekniği hastaya ve uygun zamana göre seçmelidir. Ama; optimal prosedür zamanı, hasta seçim kriterleri, teknik tipi ve dekanülasyon zamanı hakkında hala tam bir konsensus bulunmamaktadırÖğe Stargardt's macular dystrophy(1996) Er, Hamdi; Bayramlar, Hüseyin; Marol, SerdarStargardt maküler distrofisi primer olarak fotoreseptör hücrelerinin (kon-rod) ve pigment epitelyumunun bozukluğudur. Özellikle ilk ve ikinci dekadda kadın ve erkekleri eşit olarak tutar ve bilateral, simetrik görme keskinliği kaybına yol açar. Sıklıkla reşesif geçişlidir. Bu vaka bildiriminin amacı bir ailede 5 kardeşte saptanan Stargardt maküler hastalığını yeni literatür bilgileri ışığı altında sunmak ve gözden geçirmektir. [Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi 1996;3(2): 113-115]Öğe Santral Venöz Kateter Fraktürü ve Migrasyonu Nadir Bir Komplikasyon: Olgu Sunumu(2013) Işık, Onur; Dişli, Olcay Murat; Baş, Tolga; Kutsal, AliSantral venöz kateterler kronik hastaların bakımında yaygın olarak kullanılmaktadır. Çoğu invaziv prosedürde olduğu gibi, santral venöz kateterlerin takılması ve uzun dönem takibi de birçok potansiyel komplikasyonu barındırır. Bu komplikasyonlar arasında pnomotoraks, enfeksiyon, kanama, aritmi, malpozisyon ve tromboz iyi bilinen komplikasyonlardır. Nadir fakat ciddi bir komplikasyon olan kateter kırılması ve sonrasında kalpden pulmoner artere embolizasyon kateter kırılması işaretlerini gösteren olguların, pinch off işareti, %4 kadarında görülmektedir. Bu işaret hekimlerin bu komplikasyonu akılda bulundurdukları takdirde kolay tanınabilen, işlem sırasında sakınılabilen ve potansiyel komplikasyonlardan kolayca korunmalarını sağlamasıyla önem taşımaktadır. Biz bu vaka sunumuyla kendi deneyimimizi paylaştık ve konu ile ilgili literatürdeki başlık ve komplikasyonları uygulama pratiğine uygun olarak tartıştık.Öğe Tip 2 diyabetli hastalarda HbA1c ile lipidler ve lipoprotein (a) düzeyleri arasındaki ilişkinin araştırılması(1999) Şavlı, Haluk; Serbest, Servet; Sevinç, AlperÇalışmamızda, tip 2 diyabetli hasta gruplarıyla sağlıklı kontrol grubu arasında lipoprotein(a) (Lp(a))ve lipid düzeyleri karşılaştırıldı. Kan şekeri ve HbA1c değerleri çok yüksek seyreden hasta grubu 6 ay süreyle takip ve tedavi edildi. HbA1c ve kan şekeri düzeyleri kabul edilebilir değerlere indirildiğinde, serum Lp(a) ve diğer aterojen lipid düzeylerinin hangi ölçüde değişim gösterdiği saptandı. Tip 2 diyabetli, yaş ortalamaları 47,94±7,76 yıl olan 80 hasta (29 erkek ve 51 kadın) çalışmaya alındı. Hastalar HbA1c değerleri <%6, %6-8 ve >%8 olmak üzere üç gruba ayrıldı, HbA1c değerleri >%8 olan 52 hastanın 6 aylık takip ve tedavi sonucunda kan şekerleri kabul edilebilir düzeylere indirildi. Çalışma kontrollü ve prospektif olarak düzenlendi. Başlangıçta, tüm gruplar arasında Lp(a) düzeyleri yönünden anlamlı bir fark olmadığı saptandı. Altı ay sonunda, Lp(a) ve trigliserid düzeyleri arasında anlamlı bir fark saptanmadı. Total kolesterol, HDL-kolesterol ve LDL-kolesterol düzeylerinde ise anlamlı azalma saptandı. HbA1c ile tüm parametreler arasında anlamlı bir korelasyon saptanmadı. Sonuç olarak, Lp(a) düzeylerinin tip 2 diyabetli hastalarda sağlıklı bireylerden farklı olmadığı, diyabetteki kan şekeri ve lipid metabolizmasında yapılan iyileştirmelerin Lp(a) düzeylerini etkilemediği, hastalarımızda genel olarak diyabette görülen dislipidemi özelliklerinin var olduğu, diyabetin medikal tedavisinin yanısıra diyetin ve diyetteki yöresel özelliklerin de hastaların lipid profili üzerinde etkili olduğu saptanmıştır.Öğe Patent urachus with stone: A case report(2000) Karaman, Abdurrahman; Çetin, Selma; Mutuş, H. Murat; Demircan, MehmetPatent urakus traktusunda taş içeren 8 yaşındaki bir erkek çocuk sunulmaktadır. Dünya literatürü incelendiğinde daha önce urakal kist olmaksızın içerisinde taş oluşan patent urakus olgusu bildirilmediği görülmüştür.Öğe Stonelith-V3 litotriptör kullanımı ile üriner sistem taşlarında ESWL başarısının değerlendirilmesi(1999) Yılmaz, Uğur; Şalvarcı, Ahmet; Uğraş, Murat; Davarcı, Mürsel; Soylu, Ahmet; Gürpınar, TayfunOcak 1998 ve Ocak 1999 tarihleri arasında kliniğimize başvuran üriner sistem taşlı 137 hasta Stonelith-V3 ESWL cihazı ile tedavi edildi. Tedavi etkinliği direkt üriner sistem grafileri ve gerekli olgularda da ultrasonografi ile değerlendirildi. ESWL uygulanan toplam 137 olgunun kontrollere gelen ve takibimizde olan 87'si değerlendirmeye alındı. Hastaların yaş ortalaması 39.4 (10-72) olup, 911 erkek, 46'sı bayandı. Değerlendirmeye alınan 87 olgunun 34'ü üreter, 53'ü böbrek taşıydı. Ortanca seans sayısı l (min-max:l-4), her seans için ortalama şok sayısı 2824 (min-max: 500-3500), ortalama şok şiddeti 18 kV (min-max: 10-22kV) ve taşların ortalama yüzeyi 0.98 cm2 (0.20-2.28) idi. Seksen yedi olgunun altısı işlemi tolere edemediği için tedavi yarım bırakıldı. Altı hastanın taşları tam temizlenemedi ve takibe alındı. Tedavi başarısız olduğu için iki hastaya açık cerrahi, diğer iki hastaya da üreterorenoskopik girişim yapıldı. Toplam 71 hastanın taşı temizlendi ve tedaviyi tolere edip ESWL yapılan hastalar (n:81) topluca değerlendirildiğinde başarı oranı %87.6 olarak bulundu. Değerlendirme yapılan 87 olgu göz önüne alındığında Stonelith-V3 tipi ESWL cihazının etkili ve güvenilir olduğu kanaatine varılmıştır.Öğe Üretrada Yabancı Cisim(2016) Akbulut, Mehmet Levent; Altıntaş, Ramazan; Çamtosun, Ahmet; Çelik, Hüseyin; Taşdemir, CemalKadın ve erkeklerde üretraya yabancı cisim yerleştirilmesi sıklıkla altta yatan psikiyatrik veya mental bozukluk sonucu ortaya çıkan nadir bir durumdur. Erkek hastalarda üretranın uzun olmasından dolayı bu yabancı cisimler üretrada obstrüksiyona sebep olduğunda hastaneye başvurabilmektedirler. Kadınlarda üretra boyunun erkeklere göre kısa olmasından dolayı bu yabancı cisimler mesaneye ulaşabilmektedirler. Çoğunlukla erkeklerde kendi kendine üretraya yabancı cisim yerleştirme erotik uyarı amacı taşımaktayken, olgumuzda idrar akımını rahatlatmak maksadıyla yapılmıştır. Daha önceden idrar yapmada zorlanma hikayesi olan, akut gelişen idrar yapamama şikayeti nedeni ile acil servise başvurusu sonrasında yapılan değerlendirmesinde üretrasında yabancı cisim tespit edilen 62 yaşında erkek hastanın tanı ve tedavi süreçlerini sunmayı amaçlıyoruz.Öğe Vulvovajinal kandidiyazis tedavisinde sistemik tek-doz ile lokal tek- doz antifungal tedavinin etkinliği(1996) Sönmez, A. Süha; Sönmez, Emine; Buhur, Ali; Burak, Feza; Taşkın, ÖmürTüm kadınların %75'inin ömürleri boyunca en az bir kez vulvovajinal kandidiyazis ile karşılaşacakları düşünülürse böyle büyük bir hasta sayısını tedavi etmenin hem maliyet hem de iş gücü kaybı açısından oldukça önemli bir sorun olarak devam ettiği görülmektedir. Bu nedenle bu hasta populasyonunda tedavi süresinin kısaltılması önemlidir. Buradan hareketle, bu prospektif çalışma seçilen tek-doz sistemik ve lokal tedavinin etkinliğini araştırmak amacıyla planlanmıştır. Klinik ve mikrobiyolojik olarak kandida vajinitis tesbit edilen, reprodüktif çağda, 92 hasta çalışmaya dahil edildi. Bunlardan gebe olmayan 37 tanesine sistemik (peroral) tek doz flukonazol (150 mg/1 gün), 40 tanesine lokal (intravajinal) tek doz izokonazol (300 mgl' 1 gün)verildi. Lokal uygulama yapılan hastaların 25 tanesi gebe olup 2. veya 3. trimesterde idi. 15 hasta ise kontrol grubu olarak seçildi ve uzun süreli sistemik ketokonazol (400 mg/gün) 5 gün süreyle verildi. Hastalar tedaviden 10 gün sonra kontrole çağrıldı ve vajen kültürü alındı. Sistemik tedavi alan 37 hastanın 4 . 34'ünde (%91.8), lokal tedavi alan 40 hastanın 33'ünde (%82.5) semptomatik ve mikolojik tam iyileşme tesbit edildi. Uzun süreli tedavi grubunda ise 15 hastanın 13'ü (%86.6) tam şifa buldu. Gruplar arasında istatistiksel yönden anlamlı fark bulunamadı (p>0.05, Fisher kesin ki-kare testi). Sonuç olarak uzun süreli sistemik tedavinin, sistemik ve lokal tek doz tedaviye üstün olmadığı tesbit edildi. Tedavi süresi ve yan etkiler açısından kısa süreli tedavinin daha kazançlı bulunması nedeniyle tercih edilmesi gerektiği sonucuna varıldı. [Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi 1996;3(2):93-96]Öğe Takayasu Arteritli Gebede Kombine Spinal Epidural Anestezi ile Sezaryen Operasyonu: Olgu Sunumu(2013) Gülhaş, Nurçin; Bicakcioglu, Murat; Aydoğan, Mustafa Sait; Durmuş, MahmutTakayasu arteriti, aort ve ana dallarını etkileyen idiopatik oldukça nadir görülen bir büyük damar vaskülitidir. Genellikle doğurganlık yaşındaki kadınlarda görülür. Tutulan damar alanına bağlı olarak görme bozuklukları, serebrovasküler yetersizlik bulguları, geçici iskemik atak, kollarda nabızların yokluğu gibi klinik bulguları vardır. Kollardan ölçülen kan basıncı değerlerinin iki kol arasında 10--20 mmHg'dan farklı olması hastalığı akla getirmelidir. Etiyolojisi bilinmeyen bu panarteritis türünde anestezi yönetiminde, kontrol edilemeyen hipertansiyon, hipertansiyona bağlı gelişen son organ hasarları ve arterial kan basıncındaki değişikleri kontrol etmede güçlüklerle karşılaşılabilir. Bu nedenle kombine spinal epidural anestezi ile acil sezayen operasyonu planlanan Takayasu arteritli 32 yaşındaki kadın hastada anestezik yönetimi sunmayı amaçladık. Anahtar Kelimeler: Takayasu