Yazar "Özerol, Elif" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 27
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Alkol Tüketimi, Ilaç Kullanimi ve Bazi Hastaliklarda Eritrosit Katalaz Aktiviteleri(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2002) Temel, Ismail; Özerol, Elif; Bay, Aysun; Çigli, Ahmet; Akyol, ÖmerKatalaz (CAT) hidrojen peroksidin parçalanmasinda katalitik rol oynarken, peroksidin hidrojen donörüne okside edilmesinde peroksidik bir rol oynar. Bu çalismada alkol tüketimi, ilaçlar ve hastaliklarin eritrosit katalaz aktivitesi üzerine etkisini arastirmak amaçlanmistir. Bu amaç için denekler 3 farkli gruba ayrildilar; 1- alkol alan ve almayan 2- ilaç alan ve almayan 3- lösemi, hepatit, diabetes mellitus ve kardiyak hastaliklari olanlar. Katalaz aktivitesi Aebi metodu ile ölçüldü. Hemoglobin düzeyleri Olympus AU-600 otoanalizörüyle tayin edildi. MCH, HCT, MCHC, MCV ve RBC gibi hematolojik degerler Coulter STKS cihaziyla çalisildi. Ilaç alan ve almayanlarin katalaz aktivitesinde bir farklilik gözlenmedi (3155 ? 1039 k/g Hb ve 3051 ? 956 k/g Hb, p>.0,05). Saglikli kisilerdeki ile lösemililerin, kalp hastalarinin, hepatitlilerin ve diabetes mellituslularin katalaz aktiviteleri arasinda fark bulunamadi. Alkol ile enzim aktivitesi belirgin bir sekilde artti. CAT aktiviteleri alkol almayanlarda 3059 ? 958 k/g Hb ve alkol alanlarda 3644 ? 984 k/g Hb olarak bulundu (p<0,03).Öğe Aterosklerotik Koroner Arter Hastalığı Tespit Edilenlerde Plazma Homosistein Düzeyi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2001) Battaloğlu, Bektaş; Erdil, Nevzat; Nisanoğlu, Vedat; Koşar, Feridun; Şahin, Kazım; Özerol, Elif; Temel, İsmailAmino asit metabolizması veya homosistein metabolizmasına ait kalıtsal bozukluklar v asküler hastalıkların patogenezinde söz edilmektedir. Biz koroner arter hastalığının (KAH) teşhisinde homosistein seviyesinin saptanmasının klinik önemini araştırdık. Çalışma hastaları (n=80) anjiyografik sonuçlara dayanarak normal koroneri olan grup (n=30) ve koroner arter hastalığı olan grup (n=50) olarak katogorize edildi. Koroner arter hastalığı olan hastalar normal kontrol grubundan daha yüksek homosistein düzeylerine sahipti(19.47 ±7.13’e karşın 9.21 ±5.14 nmol/ml, p<0.001). Koroner arter hastalarında yüksek dansiteli lipoprotein (HDL) düzeyleri daha düşük (31±12‘e karşın 47±16 nmol/ml, p<0.05), ve trigliserit düzeyleri daha yüksek idi (198 ±56’e karşın 142±24 mg/dl, p<0.05). Fakat KAH grubu ile kontrol grubu arasında plazma total kolesterol ve düşük dan siteli lipoprotein düzeyleri açısından önemli bir fark yoktu. Ayrıca KAH grubu ile kontrol grubunda hipertansiyon (HT), diabetes mellitus (DM) ve sigara içiciliğinin yüzdesi açısından önemli bir fark vardı (Hepsi için, p<0.05). Bizim verilerimiz hiperhomosisteineminin ateroskleroz için risk faktörlerine sahip hastalarda yüksek prevalansa sahip olduğunu göstermektedir. Ateroskleroz için risk faktörleri incelemesinde homosistein seviyesine de rutin bakılmalı ve tedavi edilmelidir.Öğe Atopik deri hastalıklarında serum immünglobülin ve kompleman düzeyleri(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1997) Şenol, Mustafa; Özerol, Elif; Şaşmaz, Sezai; Şahin, Kazını; Turan, Fahri; Soytürk, Duraliİmmün sistem çok karmaşık bir yapıya sahip olup; çevresel, metabolik, endokrin ve enfeksiyöz faktörlerle karşılıklı etkileşim içindedir. Bu ilişkiler genetik olarak düzenlenmekte ve kontrol edilmektedir. Atopik dermatit, genetik geçişli ve farklı özellikleri olan inflamatuar bir deri hastalığıdır ve astım, allerjik nezle ve allerjik konjonktivit gibi diğer atopik hastalıklarla birlikte bulunabilir. Etyopatogenezi tam olarak bilinmeyen bu hastalıkta intrensek ve ekstrensek faktörlerin rol oynadığı düşünülmektedir. Bu çalışmanın amacı; atopik deri hastalıklarında gelişen antikor cevabını ve kompleman değişikliklerini araştırmaktır.Öğe Caffeic acid phenethyl ester ameliorated ototoxicity induced by cisplatin inrats(J Chemother, 2004) Kızılay, Ahmet; Kalcıoğlu, Mahmut Tayyar; Özerol, Elif; Iraz, Mustafa; Güleç, Mukaddes; Akyol, Ömer; Özturan, OrhanCaffeic acid phenethyl ester (CAPE), an active component of propolis, exhibits antioxidant properties. This experimental study was designed to determine the effect of CAPE on ototoxicity induced with cisplatin. Twenty-four adult Wistar albino rats were divided into four groups: cisplatin (n=6), saline (n=6), CAPE (n=6), and cisplatin plus CAPE (n=6). Rats were tested before and 5 days after cisplatin treatment with or without chemo protection. The Distortion Product Otoacoustic Emissions (DPOAEs) were elicited from the control and experimental animals utilizing the standard commercial Otoacoustic Emission (OAEs) apparatus. The animals in all groups were sacrificed under general anesthesia on the fifth day following last OAE measurements. For biochemical investigations, the blood samples were drawn from inferior vena cava On day 0, the initial baseline DPOAEs measurement results presented similar values while comparing the groups in drug free phase (p>0.05). On day 5, intrasubject measurement parameters of DPgrams and I/O functions of cisplatin group were significantly deteriorated (p<0.05). The second measurements of the other groups revealed no significant differences between their DPgrams and I/O functions in all frequencies (p>0.05). Among the biochemical parameters, plasma xanthine oxidase (XO) activity was found to be more elevated in the cisplatin group than the saline group (p<0.05). CAPE led to more decreased XO activity than cisplatin (p<0.05). The results of this study show that prophylactic administration of CAPE for cisplatin ototoxicity ameliorated hearing deterioration in rats.Öğe Changes in homocysteine levels in epileptic children receiving sodium valproate(Erciyes Tıp Dergisi, 2003) Özerol, Elif; Özerol, İbrahim; Aslan, Mehmet; Yakıncı, Cengiz; Temel, İsmailÖz: Amaç: Valproatın folat ve homosistein düzeyleri üzerinde etkileri ile ilgili veriler çelişkilidir. Bu çalışmanın amacı valproat alan çocuklarda homosistein, folat ve vitamin B12 düzeylerinde farklılık olup olmadığını değerlendirmektir. Hastalar ve Yöntem: Sodyum valproat alan altmışbeş hasta ve yirmibeş sağlıklı kontrol çalışıldı. Serum total homosistein düzeyleri ELİZA kitiyle analiz edildi. Vitamin B12 and folat değerleri BIo DPC kitleriyle ölçüldü. Bulgular: Serum Hey konsantrasyonları hastalarda kontrollerdekinden anlamlı olarak daha yüksekti. Üstelik, kontrollerle karşılaştırıldığında serum folat düzeylerinin hastalarda anlamlı olarak azaldığı gözlendi. Bunun aksine, serum vitamin B12 düzeyleri değişmedi. Sonuç: Sonuçta, bizim verilerimiz valproat ile uzun süre tedavinin serum homosistein konsantrasyonlarını arttırdığım göstermektedir; homosistein metabolizması üzerinde valproatın indükleyici bir etkisi olabilir ve bu etki düşük folat düzeylerinden bağımsız değildir. Bu sonuçlar sodium valproat alan. hastalarda hiperhomosisteineminin tanımlanması için. homosistein düzeylerinin tayin edilmesi gerektiğini göstermektedir. Başlık (İngilizce): Sodyum valproat alan epileptik çocuklarda homosistein düzeylerindeki değişiklikler Öz (İngilizce): Purpose: The data regarding valproate and their influence on folate and homocysteine levels are conflicting. The aim of this study was to evaluate whether differences exist in homocysteine, folate, and vitamin Bn levels in children receiving valproate. Patients and Methods: Sixty-five patients receiving sodium valproate and twenty-five healthy controls were included in the study. Serum total homocysteine levels were analyzed by enzyme linked immunosorbent assay kit. Vitamin Bi2 and folate values were measured by Bio DPC kits. Results: Serum homocysteine concentrations were significantly higher in patients than those of the controls. Moreover, serum folate levels were observed to be significantly decreased in patients compared to controls. On the contrary, serum vitamin B12 levels did not change in the patients. Conclusion: Our data show that prolonged treatment with valproate increases serum homocysteine concentrations suggesting that an effect of inducer valproate on homocysteine metabolism could exist, which is not independent of the effect of low folate levels. These results indicate that homocysteine levels should be determined in order to identify hyperhomocysteinemia among patients receiving sodium valproate.Öğe Effects of valproate and carbamazepine on serum levels of homocysteine vitamin B12 and folic acid(Brain and Development, 2003) Karabiber, Hamza; Sönmez, Ergün; Özerol, Elif; Yakıncı, Mehmet Cengiz; Otlu, Barış; Yoloğlu, SaimHomocysteine (HMC) is a sulfur containing amino acid, which plays a role in methionine metabolism. Folic acid (FA) and vitamin B12 (B12) are essential for remethylization of HMC to methionine. HMC level increases in the deficiency of these vitamins. Hyperhomocysteinemia causes vascular endothelial damage, which causes atherosclerosis. The aim of this study is to investigate the effect of valproate (VA) and carbamazepine (CBZ) on the serum levels of HMC, B12, and FA. Thirty-six children receiving CBZ and 30 children receiving VA for epilepsy for the last 1-year period and 29 healthy children as control were the population of this study. After 6 h of fasting serum HMC, B12, and FA levels were measured and results were compared statistically. Mean values of HMC, FA, and B12 levels in control group were 9.2 ^ 2.7 mmol/l, 9.0 ^ 2.0 ng/ml, and 342 ^ 162 pg/ml, in VA group 14.0 ^ 6.8 mmol/l, 7.3 ^ 2.9 ng/ml, and 368 ^ 159 pg/ml, in CBZ group 16.0 ^ 13.1 mmol/l, 7.5 ^ 3.3 ng/ml, and 285 ^ 158 pg/ml, respectively. Serum HMC levels were higher in VA and CBZ groups than control group (P , 0:01 and P , 0:05, respectively). Serum FA levels were lower in VA and CBZ groups compared to control group (P , 0:05). Serum levels of B12 were not different between VA and control groups (P . 0:05). In CBZ group serum B12 levels were lower than control group (P , 0:05). FA may be added to the treatment protocol (if the patients take only CBZ, then B12 should also be added) for patients taking these antiepileptic drugs to decrease the degenerative effect of VA and CBZ on vascular endothelium.Öğe Erythrocyte catalase activities in alcohol consumption, medications and some diseases(2002) Temel, İsmail; Özerol, Elif; Bay, Aysun; Çığlı, Ahmet; Akyol, ÖmerAbstract: Katalaz (CAT) hidrojen peroksidin parçalanmasında katalitik rol oynarken, peroksidin hidrojen donörüne okside edilmesinde peroksidik bir rol oynar. Bu çalışmada alkol tüketimi, ilaçlar ve hastalıkların eritrosit katalaz aktivitesi üzerine etkisini araştırmak amaçlanmıştır. Bu amaç için denekler 3 farklı gruba ayrıldılar; 1- alkol alan ve almayan 2-ilaç alan ve almayan 3- lösemi, hepatit, diabetes mellitus ve kardiyak hastalıkları olanlar. Katalaz aktivitesi Aebi metodu ile ölçüldü. Hemoglobin düzeyleri Olympus AU-600 otoanalizörüyle tayin edildi. MCH, HCT, MCHC, MCV ve RBC gibi hematolojik değerler Coulter STKS cihazıyla çalışıldı. İlaç alan ve almayanların katalaz aktivitesinde bir farklılık gözlenmedi (3155 ± 1039 k/g Hb ve 3051 ± 956 k/g Hb, p>.0,05). Sağlıklı kişilerdeki ile lösemililerin, kalp hastalarının, hepatitlilerin ve diabetes mellitusluların katalaz aktiviteleri arasında fark bulunamadı. Alkol ile enzim aktivitesi belirgin bir şekilde arttı. CAT aktiviteleri alkol almayanlarda 3059 ± 958 k/g Hb ve alkol alanlarda 3644 ± 984 k/g Hb olarak bulundu (p<0,03).Öğe Homosistein metabolizma bozuklukları ve vasküler hastalıklarla ilişkisi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2002) Temel, İsmail; Özerol, ElifHomosistein, metiyoninin metaboliti olan sülfürlü bir aminoasittir. İnsan plazmasında, hem sülfürlü indirgenmiş (homosistein) hem de disülfidli oksidlenmiş (homosistin) formlarda bulunur. Homosisteinin okside formları plazma total homosisteininin %98-99’unu oluşturmaktadır. Homosistein metabolizmasında, iki major yol vardır; kofaktör olarak vitamin B12 kullanılarak metiyonine yeniden metillenebilir veya kofaktör olarak vitamin B6 kullanılarak sisteine dönüşebilir (transsülfürasyon). Bu reaksiyonlar, hücreler ve kandaki total homosistein (tHcy) konsantrasyonunu düşürür. Erişkin erkek ve pediatrik populasyonda, ortalama açlık total homosisteini sırasıyla 5- 15 ve 3.7-10.3 mikromol/L arasındadır. Metiyoninden zengin, vitamin B’den fakir dietle beslenen erkeklerde, yaşlılarda, böbrek fonksiyonu bozuk olanlarda ve homosistein metabolizmasına katılan enzimlerde genetik defekt olanlarda plazma tHcy konsantrasyonu artmaktadır. Plazma tHcy’i ile dolaşımdaki folat ve vitamin B6 konsantrasyonları arasında zıt bir ilişki vardır. Günlük diete 0.5 mg folik asit eklenerek tHcy seviyeleri %25 azaltılabilmektedir. Son yıllarda yapılan vaka-kontrol çalışmalarında hiperhomosisteineminin koroner, serebral ve periferik vasküler hastalıklar için kozal bir faktör olduğu tespit edilmiştir. Bu derlemede, homosistein, homosistinüri ve kardiyovasküler hastalıklar arasındaki ilişkiler incelenmiştir.Öğe Karaciğeri rejenere olan ve olmayan sıçanlarda, karbontetraklorürle indüklenen akut karaciğer hasarı ve n-asetilsisteinin koruyucu etkisi(2016) Bilgiç, Sedat; Özerol, Elif; Iraz, Mustafa; Şahin, Nurhan; Tanbek, Kevser; Çığlı, AhmetÖz: Amaç: Bu çalışmada amacımız %70 parsiyel hepatektomi (PH) yapılan grupların, PH yapılmayan gruplara göre karbontetraklorür (CCl4) gibi hepatotoksik ajanlara maruziyetleri sonrasında antioksidan ajanların koruyucu etkilerindeki değişiklikleri ve karaciğer duyarlılığını araştırmaktır. Buna uygun olarak, hepatotoksik bir ajan olan CCl4'ün toksisitesinin ve bir antioksidan olan N-asetilsistein'in (NAC) koruyuculuğunun deneysel hayvan modeli ile araştırılması amaçlandı.Metod: Altmış yedi adet Wistar albino tipi erkek sıçan PH yapılan ve yapılmayan olmak üzere iki ana grup altında dokuz alt gruba ayrıldı. Gruplara intraperitonel (i.p.) olarak 0.5 ml/kg CCl4 ve 50 mg/kg NAC enjekte edildi. Postoperatif dokuzuncu günde, Higgins and Anderson metoduna uygun olarak %70 PH gerçekleştirildi. Deneyin sonunda bütün sıçanlar usulünce kesildi.Bulgular: Katalaz (CAT) ve süperoksit dismutaz (SOD) enzim aktiviteleri hem PH yapılan hem de yapılmayan gruplarda CCl4 uygulandığında anlamlı olarak azaldığı gözlendi. NAC uygulandığında ise bu parametrelerin anlamlı olarak arttığı görüldü (P<0.05). CCl4 uygulandığında her iki grupta doku malondialdehit (MDA) ve protein karbonil (PC) düzeylerinin anlamlı olarak yükseldiği tespit edildi (P<0.05). NAC'ın bu parametreleri anlamlı olarak düşürdüğü görüldü.Sonuç: Bu sonuçlar, CCl4'ün PH yapılan/yapılmayan karaciğerde oksidan maddeleri arttırdığını, karaciğer enzim aktivitelerini ve proliferasyonunu azaltığını göstermektedir. Ayrıca CCl4'ün karaciğer hasarının ve NAC'ın koruyucu etkisinin her iki ana grupta da benzer şekilde olduğu görülmektedir. Sonuç olarak PH yapılması karaciğer donörlerinde olumsuz yönde bir etki ve ek bir sağlık sorunu oluşturmayabilir. Dolayısıyla bu sonuçlar sağlıklı karaciğer donörlerinin karar vermelerini olumlu etkileyebilir.Öğe Kit bağımlı beckman synchron cx3 analizörü için alternatif kreatinin çözeltisi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1997) Temel, İsmail; Çığlı, Ahmet; Türköz, Yusuf; Özerol, Elif; Gözükara, Engin M.Beckman Synchron CX3 otoanalizörü kit bağımlı bir klinik analizördür. Kolay kullanımı, doğru ve kesin sonuçları ile 24 saat sürekli çalışma gibi avantajlarından dolayı laboratuvarımızda acil analizlerde kullanılmaktadır. Fakat cihazın kapalı sistem olması, çok fazla bakım ve aşırı miktarda reaktife ihtiyaç duyması gibi bazı önemli dezavantajları da vardır. Özellikle reaktif fiyatının yüksek olması nedeniyle alternatif reaktif aramak zorunda kaldık ve Synchron CX3 de kullandığımız bazı reaktifleri ürettik. Orijinal ve ürettiğimiz reaktiflerin lineeritesini kıyasladığımızda her ikisinin de aynı kullanılabilir lineer test aralıklarına sahip olduklarını gördük (serum: 0 ile 25 mg/dL ; idrar: 10 ile 40 mg/dL). Kontrol serumu kullanarak, sonuçların doğruluğunu araştırdık ve aralarındaki korelasyon katsayısının 0.999 a eşit olduğunu bulduk. Ayrıca farklı serum ve idrar örneklerinden elde edilen sonuçları lineer regresyon ile kıyasladık ve aralarındaki ilişkinin y = 0.98lx - 0.02 olduğunu saptadık Bunlara ilaveten her iki çözeltinin de hemolizden etkilenmediğini fakat yüksek miktarlarda lipemi ve bilirübin varlığından etkilendiklerini tespit ettik. Sonuç olarak laboratuvarımızda ürettiğimiz kreatinin reaktifı ile orijinal Beckman reaktifinin tamamen aynı özellikleri taşıdığını gördük, ancak ürettiğimiz reaktif orijinal reaktiften en az 10 kat daha ucuzdu.Öğe Koroner arter hastalığında ve sendrom X'de hücre adezyon molekül düzeylerinin karşılaştırılması(MN Kardiyoloji, 2002) Battaloğlu, Bektaş; Koşar, Feridun; Erdil, Nevzat; Nisanoğlu, Vedat; Otlu, Barış; Sezgin, Nurzan; Özerol, Elif; Durmaz, Rıza; Çehreli, SengülÖz: AMAÇ: Hücre adezyon moleküllerinin ateroskleroz veya koroner arter hastalığının patogenezinde rol oynadıkları daha önceden gösterilmiştir. Fakat sadece birkaç çalışmada bu moleküller ile sendrom X arasındaki ilişkiye değinilmiştir. Biz ateroskleroz veya koroner arter hastalığı ve sendrom X teşhisinde hücre adezyon moleküllerinin; ICAM, VCAM, E-selectin saptanmasının klinik önemini ve bu molekül düzeyleri ile sözü edilen hastalıklar arasındaki ilişkiyi araştırdık. GEREÇ VE YÖNTEM: Bu çalışma 25 koroner arter hastası (15 erkek,10 kadın; ortalama yaş: 57±7 yıl) ve 25 sendrom X hastası (8 erkek, 17 kadın; ortalama yaş: 55±5 yıl) ve 30 kontrol olgusunu içeriyordu. BULGULAR: Koroner arter hastalığı grubunda kontrol grubuna göre çalışılan adezyon molekül düzeyleri yüksekti. Koroner arter hastalığı grubunda sendrom X grubuna göre interselüler adezyon molekülü (ICAM-1) ve vascüler hücre adezyon molekülü (VCAM-1) düzeyleri daha yüksek idi (Sırasıyla 49.12±12.01 karşın 42.34±11.12, P<0.001 ve 35.62±15.13 karşın 26.42±11.30, P<0.001). Tüm adezyon moleküllerinde sendrom X ve kontrol grubu arasında önemli bir fark yoktu. Sendrom X hastaları tüm adezyon molekül düzeylerinde artmaya bir eğilim gösterdi. SONUÇ: Bu sonuçlar tüm adezyon moleküllerinin sendrom X patogenezinden daha çok, koroner arter hastalığı patogenezinde önemli bir rol oynayabileceğini göstermektedir.Öğe Nitric oxide and lipid peroxidation are increased and associated with decreased antioxidant enzyme activities in patients with age related macular degeneration(Documenta Ophthalmologica, 2003) Evereklioğlu, Cem; Er, Hamdi; Doğanay, Selim; Çekmen, Mustafa Baki; Otlu, Barış; Özerol, ElifBackground: Nitric oxide (NO), hydroxyl radical (OH. ), superoxide anion (O2 −) and hydrogen peroxide (H2O2) are free-radicals released in oxidative stress. Superoxide dismutase (SOD), glutathione peroxidase (GSHPx) and catalase (CAT) are antioxidant enzymes, mediating defense against oxidative stress. Excess NO and/or defective antioxidants cause lipid peroxidation, cellular dysfunction and death. Age-related maculopathy (ARM) or degeneration (ARMD) is the leading cause of irreversible blindness in developed countries. The etiology is unclear and the molecular factors contributing this disease remain to be specified. Aims: This multicenter, double-blind, crosssectional study aimed to investigate plasma NO and lipid peroxidation levels with relation to antioxidant enzyme activities in erythrocyte and plasma of patients with ARMD compared with healthy control subjects. Methods: NO, lipid peroxidation (measured as plasma malondialdehyde [MDA] levels) and the catalytic activity of SOD, GSHPx and CAT were measured in a group of 41 patients with maculopathy (19 men, 22 women; 67.12 ± 3.70 years) and compared with 25 age- and sex-matched healthy control subjects without maculopathy (12 men, 13 women; 68.04 ± 3.02 years). NO and MDA levels were measured in plasma, CAT in red blood cells (RBCs), and SOD and GSHPx in both plasma and RBCs. Color fundus photographs were used to assess the presence of maculopathy, and the patients were divided into two groups using clinical examination and grading of photographs; early-ARM (n = 22) and late-ARMD (n = 19). Results: All patients with maculopathy had significantly (p < 0.001) higher plasma NO levels over control subjects (mean ± SD, 48.58 ± 8.81 vs. 28.22 ± 3.39 µmol/l). Plasma MDA levels in patients and control subjects were 4.99 ± 1.00 and 2.16 ± 0.24 µmol/l, respectively, and the difference was significant (p < 0.001). On the other hand, SOD and GSHPx activities were significantly lower in both RBCs and plasma of patients with maculopathy than in control subjects (RBCs-SOD, 3509.30 ± 478.22 vs. 5033.30 ± 363.98 U/g Hb, p < 0.001; plasma-SOD, 560.95 ± 52.52 vs. 704.76 ± 24.59 U/g protein, p < 0.001; RBCs-GSHPx, 663.43 ± 41.74 vs. 748.80 ± 25.50 U/g Hb, p < 0.001; plasma-GSHPx, 98.26 ± 15.67 vs. 131.80 ± 8.73 U/g protein, p < 0.001). RBCs-CAT levels were not different between groups (131.68 ± 12.89 vs. 133.00 ± 13.29 k/g Hb, p = 0.811). Late-ARMD patients had significantly lower antioxidant enzyme levels and higher MDA levels when compared with early-ARM patients (for each, p < 0.001). In addition, plasma NO and MDA levels were negatively correlated with SOD and GSHPx activities. Conclusions: This study demonstrated for the first time that NO, the most abundant free-radical in the body, might be implicated in the pathophysiology of ARMD in association with decreased antioxidant enzymes and increased lipid peroxidation status.Öğe Nitrik oksit’in etkileri ve patolojik rolleri(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1997) Türköz, Yusuf; Özerol, ElifNitrik oksit (NO), ilk kez endotel kaymaklı gevşeme faktörü olarak tanımlanmış ve günümüzde bir çok memeli hücre ve dokularının fonksiyonlarını düzenlediği anlaşılmıştır. NO, argininin nitrik oksit sentetaz (NOS) enzim ailesi tarafından oksitlenmesiyle ya konstitutif (esas) ve kalsiyuma bağımlıya da indüklenebilir ve kalsiyumdan bağımsız olarak sentezlenir. Endojen olarak üretilen NO; konak savunması ve immüniteyi etkilediği gibi kan damar Umusu ve nöronal ileti dahil birçok fizyolojik olayların düzenlenmesinde önemli bir rol oynar. NO, benzersiz bir biyolojik haberci moleküldür. Sinir sisteminde fizyolojik ve patolojik rolleri vardır. Sinir sistemi morfogenezinde ve sinapsların şekillenmesinde rol oynar, nörotransmitter salınımını ve gen ekspresyonunu düzenleyebilir. NO, aşırı üretilmesi halinde, çeşitli sinir sistemi hastalıklarında önemli bir nörotoksin olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca, bir çok çalışmada NO ’in inflamatuvar cevapları modüle etmede kompleks bir rol oynadığı anlaşılmıştır.Öğe Preeklampside serum lipit, lipoprotein ve Lp(a) düzeyleri(2002) Kafkaslı, Ayşe; Özerol, Elif; Akbaşak, Sunar Bülbin; Karabulut, Bay Aysun; Sezgin, Nurzen; Turan, FahriAmaç:Yüzyıldan fazla süren yoğun araştırmalara rağmen preeklampsi ve eklampsinin nedenleri tam olarak anlaşılamamıştır. Muhtemelen plasental ve maternal doku arasındaki etkileşimler primer sebep olmasına karsın, normal gebelikten farkının gerçek sebepleri halen açıklanamamıştır. Hamileliğe bağlı olarak lipit metabolizmasında önemli değişimler ortaya çıktığı için, bu çalışmada preeklampside serum lipit ve Lp(a) değişimlerini araştırmayı amaçladık. Materyal ve Metod: Proteinüri v.e yüksek kan basıncı (>140 / 90) değerlerine göre preeklampsili 35 hastayı kapsayan çalışma grubu, kontrol grubu olarak 35 normal hamile kadın ile karşılaştırıldı. Her iki grup lipit parametrelerine ilaveten anne yaşları, hamilelik süreçleri, kan basınçları ve vücut kitle indeksi (BMI) yönünden de karşılaştırıldı. Serum HDL-C, total kolesterol ve trigliserit düzeyleri Olympus AU 600 cihazında enzimatik-kolorometrik yöntemle, Lp(a) seviyeleri Lp (a), apo A-I ve apo B düzeyleri Boehring nephelometer-100 analizör'de nefolometrik yöntemle çalışıldı. Bulgular: Grupların lipoprotein profillerine göre preeklampside serum HDL-C, total kolesterol ve trigliserit düzeyleri (sırasıyla 58 ± 10; 254 ± 47 ve 259 ± 66), normal hamile değerleriyle (46 ± 8; 219 ± 57 ve 198 ± 49) kıyaslandığında önemli biçimde yüksek bulundu (p<0,05). 'Lp(a) seviyeleri de kontrole oranla preeklamptik hamilelerde üç kat daha yüksekti (p<0.0001). Apo B düzeyleri preeklamptik gebelerde (115+22 mgl'dL) kontrol grubuna (97±15) göre anlamlı olarak yüksek bulunmuştur.(p< 0.0001) Apo A düzeyleri kontrole göre istatistik olarak anlamlı bulunmadı. TartışmaıPreeklampside bulunan anormal yüksek lipit profilleri, uterus spiral arteriolleri gibi predispose damarlarda patolojik lipit birikiminden sorumlu olabileceği için, bu sonuçlar önem arzedebilir.Öğe Preeklampside Serum Lipit, Lipoprotein Ve Lp(a) Düzeyleri(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2002) Turan, Fahri; Sezgin, Nurzen; Özerol, Elif; Karabulut, Aysun Bay; Kafkaslı, Ayşe; Akbaşak, Bülbin SunarYüzyıldan fazla süren yoğun araştırmalara rağmen preeklampsi ve eklampsinin nedenleri tam olarak anlaşılamamıştır. Muhtemelen plasental ve maternal doku arasındaki etkileşimler primer sebep olmasına karşın, normal gebelikten farkının gerçek sebepleri halen açıklanamamıştır. Hamileliğe bağlı olarak lipit metabolizmasında önemli değişimler ortaya çıktığı için, bu çalışmada preeklampside serum lipit ve Lp(a) değişimlerini araştırmayı amaçladık. Materyal ve Metod: Proteinüri ve yüksek kan basıncı (>140 / 90) değerlerine göre preeklampsili 35 hastayı kapsayan çalışma grubu, kontrol grubu olarak 35 normal hamile kadın ile karşılaştırıldı. Her iki grup lipit parametrelerine ilaveten anne yaşları, hamilelik süreçleri, kan basınçları ve vücut kitle indeksi (BMI) yönünden de karşılaştırıldı. Serum HDL-C, total kolesterol ve trigliserit düzeyleri Olympus AU 600 cihazında enzimatikkolorometrik yöntemle, Lp(a) seviyeleri Lp (a), apo A-I ve apo B düzeyleri Boehring nephelometer-100 analizör’de nefolometrik yöntemle çalışıldı. Bulgular: Grupların lipoprotein profillerine göre preeklampside serum HDL-C, total kolesterol ve trigliserit düzeyleri (sırasıyla 58 ± 10; 254 ± 47 ve 259 ± 66), normal hamile değerleriyle (46 ± 8; 219 ± 57 ve 198 ± 49) kıyaslandığında önemli biçimde yüksek bulundu (p<0,05). Lp(a) seviyeleri de kontrole oranla preeklamptik hamilelerde üç kat daha yüksekti (p<0.0001). Apo B düzeyleri preeklamptik gebelerde (115±22 mg/dL) kontrol grubuna (97±15) göre anlamlı olarak yüksek bulunmuştur.(p< 0.0001) Apo A düzeyleri kontrole göre istatistiki olarak anlamlı bulunmadı. Tartışma:Preeklampside bulunan anormal yüksek lipit profilleri, uterus spiral arteriolleri gibi predispose damarlarda patolojik lipit birikiminden sorumlu olabileceği için, bu sonuçlar önem arzedebilir.Öğe Protective effect of alpha lipoic acid on methotrexate induced cardiac injury(Acta physiologica, 2016) Yıldız, Azibe; Tanbek, Kevser; Özerol, Elif; Vardı, NigarÖğe Protective effect of Nigella sativa oil against thioacetamide-induced liver injury in rats(2017) Tanbek, Kevser; Özerol, Elif; Bilgiç, Sedat; Iraz, Mustafa; Şahin, Nurhan; Çolak, CemilAbstract: The aim of this study was to investigate the possible protective effect of Nigella sativa oil (NSO) and compared with the N-acetylcysteine (NAC), an antioxidant which is known to have liver protective effects, against thioacetamide (TAA)-induced liver injury. Accordingly, we aimed to investigate the toxicity of a hepatotoxic agent, thioacetamide, compared the NSO and NAC liver preventive effects in experimental animal model. Wistar-albino rats were randomly allocated to five groups, each consisting of eight rats, and were subjected to different treatment regimens for 6 days. Alanine aminotransferase (ALT), malondialdehyde (MDA), and protein carbonyl (PC) levels decreased significantly by NSO treatment (P<0.05). Besides total bilirubin (T-Bil), cholesterol, superoxide dismutase (SOD), and catalase (CAT) activities increased significantly by NSO treatment (P<0.05). NSO treatment did not produce a significant effect on myeloperoxidase (MPO), hydroxyproline (OH-P), and glutathione peroxidase (GSH-Px) activities. These results indicated that NSO improved the liver cell damage caused by TAA, protected against oxidative tissue-damage, contributed to the oxygen radical scavenging activity, increased antioxidant activity and decreased lipid peroxidation. Thus, these results indicate that NSO has protective and antioxidant effects as in the treatment of NAC on the liver injury in ratsÖğe Romatoid Artritli Olgularda Serum Nitrik Oksit Düzeyleri Ve Hastalık Aktivitesi İle Olan İlişkisi+(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 2000) Ersoy, Yüksel; Meral, Ülkü; Altay, Zühal; Bay, Aysun; Özerol, Elif; Baysal, ÖzlemBu çalışma, inflamatuvar romatizma/ hastalıklardan olan romatoid artrit (RA)'te serum nitrik oksit (nitrit ve nitrat) düzeylerinin hastalık aktivitesi He olan ilişkilerinin saptanabilmesi amacı ile planlandı. Materyal ve Metot: İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Turgut Özal Tıp Merkezi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı polikliniklerine başvuran, klinik ve laboratuvar tam yöntemleri ile "1987 ARA" kriterlerine göre RA tanısı konmuş 35 olgudan oluşan hasta grubu ile, yaş ve cinsiyetleri hasta grubu ile uyumlu olan 30 sağlıklı bireyin oluşturduğu kontrol grubu çalışmaya alındı. Hasta grubu ile kontrol grubunun serum nitrik oksit (NO) düzeylerinin karşılaştırılması yanısıra, hasta grubu serum ESR ve CRP değerlerine göre aktif ve inaktif olarak iki gruba ayrılarak serum NO (nitrit ve nitrat) düzeyleri ile hastalık aktivitesi arasındaki ilişki de araştırıldı. Bulgular: RA'li hasta grubunda serum NO düzeyleri kontrol grubuna göre anlamlı oranda yüksek saptandı (p <0.001). Yanısıra NO düzeylerinin hastalık aktivitesi parametreleri ile anlamlı derecede ilişki gösterdiği tespit edildi (p<0.05). Sonuç: Elde edilen veriler; RA'li olgularda serum NO düzeylerinin arttığı ve hastalık aktivitesinin saptanmasında kullanılabileceğini göstermektedir.Öğe serebrovasküler olay geçiren hastalarda serum nitrit ve nitrat düzeyleri(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 2000) Ersoy, Yüksel; Özerol, Elif; Altay, Zühal; Özışık, Handan; Fırat, BayramSerebrovasküler o'ay (SVO) geçiren hastaların serumlarında nitrik oksit (NO) son ürünleri olan nitrit ve nitrat düzeylerinin belirlenerek bazı klinik ve laboratuvar parametreleri He ilişkisinin araştırılması. Materyal ve Metot: Hastanemiz Acil Servisine ve Nöroloji Polikliniklerine başvurup, SVO tanısı konmuş 34'ü iskemik, 37'si hemorajik toplam 71 olgu He yaş ve cinsiyetleri uyumlu çalışma hakkında bilgilendirilen 30 sağlıklı bireyden oluşan kontrol grubu çalışmaya dahil edildi. SerebraH CT incelemeleri yanısıra uygulanan medikal tedaviden önce ve sonra (taburcu olurken) ahnan kan örneklerinde serum nitrit ve nitrat düzeyleri tespit edildi. Olguların demografik özellikleri (yaş ve cins), SVO'nun tipi (iskemik veya hemorajik) etkilenen vücut tarafı (sağ veya sol), klinik tablonun şiddeti (hemiparezi veya hemipleji) ve kranial CT'de lezyonun bulunduğu bölge kaydedildi. Takip eden günlerde eks ile sonuçlanan 6 hemorajik SVO'lu olgu çalışmadan çıkarıldı. lezyonun bulunduğu bölge kaydedildi. Takip eden günlerde eks ile sonuçlanan 6 hemorajik SVO'lu olgu çalışmadan çıkarıOdı. Bulgular: İstatistikse' olarak elde edilen veriler ortalama değer+standart hata olarak hesap'andı. Tedaviden önce ve sonra serum seviye'eri karşılaştırıldığında, hem iskemik hem de hemorajik olgularda nitrit (10.9+0.4 —mol/L ve 12.0+0.4 —mo'/L, 10.3+0.3 —mo'/L ve 11.2+0.5 —mo'/L) ve nitrat (24.4+3.3 —mo'/L ve 23.1+2.1 —mo'/L, 36.1+6.1 —mol/L ve 29.1+3.4 —mo'/L) değerleri arasında istatistikse' olarak anlamlı fark saptanmadı (p>0.05). Bununla birlikte, kontrol grubunu oluşturan bireylerin serum nitrit (1.7+0.1 —mol/L) ve nitrat (18.4+0.9 —mol/L) düzey'eri hasta gruplarındaki olgulara göre daha düşük seviyelerde tespit edildi. İskemik ve hemorajik olgularda serum nitrit ve nitrat değerleri He; SVO'nun tipi, etkilenen vücut tarafı ve CT'deki lezyonun yeri arasında istatistikse' olarak anlamlı derecede bir ilişki saptanmazken (p>0.05), iskemik olgularda klinik tablonun şiddeti ile hem tedavi öncesi (r-0.384) ve hem de tedavi sonrası (r-0.514) serum nitrit seviye'eri arasında istatistikse' o'arak an'am'ı ilişki saptandı (p<0.05). Buna i'ave o'arak, hem iskemik hem de hemorajik SVO'Hu o'gu'arda tedavi öncesi ve sonrasındaki serum nitrit ve nitrat düzeylerinin, kontrol grubuna göre istatistikse' olarak anlamlı derecede yüksek oldukları tespit edildi (p<0.001). Sonuç: SVO'Hu iskemik o'gu'arda k'inik tab'onun şiddeti i'e serum nitrit seviye'eri arasında pozitif kore'asyonun o'ması ve sağlıklı bireylerle karşılaştırıldığında SVO'Hu olgularda serum nitrit ve nitrat düzeylerinin yüksek bulunması, NO'in SVO'nun patogenezinde rolü olabileceğini desteklemektedir. Sınırlı sayıda olgularda elde edilen bu verilerin doğru'anması için i'eri ça'ışma'ara ihtiyaç duyu'maktadır.Öğe Serum leptin concentration is increased in patients with Behcet s syndrome and is correlated with disease activity(British Journal of Dermatology, 2002) Evereklioğlu, Cem; İnalöz, H. S.; Kırtak, N.; Doğanay, Selim; Bülbül, M.; Özerol, Elif; Er, Hamdi; Özbek, EminBackground Behc¸et’s syndrome is a systemic, relapsing immuno-inflammatory disease with a generalized vasculitis of the microvasculature endothelial dysfunction. Leptin, a recently discovered neuroendocrine hormone, is a metabolic peptide that appears to be involved. Serum proinflammatory cytokines upregulate leptin levels and leptin itself directly induces nitric oxide production from endothelial cells with its specific receptors. Objectives To detect changes of serum leptin concentrations in patients with Behc¸et’s syndrome compared with age- and sex-matched healthy volunteers by using enzyme-linked immunosorbent assay. We also investigated whether disease activity or the duration of Behc¸et’s syndrome correlates with leptin concentration. Methods Thirty-five consecutive patients with Behc¸et’s syndrome (41Æ2±8Æ4 years, 16 male, 19 female) and 20 age- and sex-matched healthy control subjects (40Æ4 ± 10Æ91 years, nine male, 11 female) were included in this study. The body mass index (BMI) [weight (kg) height)1 (m2 )] was calculated for subjects at study enrolment. We measured serum leptin with a leptin enzyme immunoassay kit, and acute-phase reactants, including erythrocyte sedimentation rate, a1-antitrypsin, a2-macroglobulin and neutrophil count. The Mann–Whitney U-test was used for statistical analysis and P < 0Æ05 was considered significant. Values were expressed as mean ± SD. Results The gender ratio, age and BMI were not substantially different among Behc¸et’s patients and controls. The mean serum leptin concentrations in patients with Behc¸et’s syndrome (16Æ8±7Æ49 ng mL)1 ) were significantly (P < 0Æ001) higher than in healthy control volunteers (7Æ5±2Æ77 ng mL)1 ). Active Behc¸et’s patients had significantly (P ¼ 0Æ001) higher leptin concentrations (20Æ5±7Æ99 ng mL)1 ) when compared with patients in inactive periods (12Æ8 ± 4Æ43 ng mL)1 ). In addition, patients with longer disease duration (mean, 20Æ1±5Æ15 years) had also significantly (P ¼ 0Æ013) higher leptin concentrations (20Æ2±8Æ52 ng mL)1 ) than those with shorter disease duration (13Æ4±4Æ52 ng mL)1 ) (mean, 7Æ4±3Æ29 years). All acute-phase reaction parameters were found to be significantly (for each, P < 0Æ01) increased in active disease. Conclusions Leptin may have a role in modulating endothelial function and may be involved in mechanisms for vessel endothelium repair, during an exacerbation as well as in chronic disease.