Yazar "İnan, Muharrem" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 27
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Acil pelvik eksternal stabilizasyon: Yüksek riskli pelvis kırıklarında ilk adım(Ulusal Travma Dergisi, 2004) Harma, Ahmet; İnan, MuharremÖz: AMAÇ Hemodinamik ve/veya kırığa, bağlı instabilitesi olan hastalarda resusitasyon ve pelvik stabilizasyonun ilk basamağı olarak acil pelvik eksternal stabilizasyon (APES) uygulamasının klinik etkinliği değerlendirildi. GEREÇ VE YÖNTEM Yirmi üç hastaya (12 erkek, 11 kadın; ort. yaş.32; dağılım 9-67) yüksek riskli pelvis kırığı nedeniyle APES uygulandı. Sistolik kan basıncının Undefined control sequence \leg90 mmHg olduğu olgular ve vertikal ve/veya rotasyonel instabil pelvis kırıkları veya riskli kırıklar yüksek risk grubu olarak değerlendirildi. Pelvis kırıklarının tanımlanmasında Tile sınıflaması kullanıldı. BULGULAR On hastada riskli kırığa hemodinamik instabilite de eşlik etmekteydi. Hemodinamik instabilite görülen olgularda elektif pelvik stabilizasyonu için ortalama 17.7 gün (dağılım 7-28 gün); riskli kırık grubunda ise üç gün (dağılım 2-8 gün) beklendi. Acil pelvik eksternal stabilizasyonu için harcanan süre ortalaması 30 dakikanın altındaydı (dağılım 20-40 dak). Pelvis kırığının neden olduğu kanama nedeniyle ölen hasta olmadı. Bir hasta hemodinamik stabilizasyon sağlandıktan 14 gün sonra sepsis nedeniyle kaybedildi. Beş hastada birinci derece yüzeyel çivi dibi enfeksiyonu saptandı; bunların dördü lokal pansuman ile tedavi edildi. Bir hastada ise gevşeyen iki çivinin değiştirilmesi gerekti. SONUÇ Yüksek riskli pelvis kırıklarında resusitasyon amaçlı ve kırık risklerine karşı uygulanan APES akut dönemde güvenli ve etkin bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir. Başlık (İngilizce): Emergency pelvic external stabilization as the first step treatment in high risk pelvic fractures Öz (İngilizce): BACKGROUND: We evaluated the clinical effectiveness of emergency pelvic external stabilization (EPES) as a first step of resuscitation and pelvic stabilization in trauma patients with hemodynamic and/or fracture instabilities. METHODS: Twenty-three patients (12 males, 11 females; mean age 32 years; range 9 to 67 years) with high risk pelvic fractures underwent EPES. The presence of a systolic blood pressure equal to or below 90 mmHg, vertical and/or rotational instabilities, or fractures at risk were defined as high risk fractures. Pelvic fractures were assessed according to the Tile’s classification. RESULTS: Hemodynamic instability was detected in 10 patients. The mean durations to the elective pelvic stabilization were three days (range 2 to 8 days) and 17.7 days (range 7 to 28 days) in patients with or without hemodynamic instability, respectively. The mean duration for EPES application was below 30 minutes (range 20 to 40 minutes). No deaths occurred due to blood loss caused by pelvic fractures. One patient died due to sepsis 14 days after hemodynamic stabilization. Superficial pin-track infections of grade 1 were detected in five patients, four of whom were treated with local dressings. In one patient, two pins had to be replaced because of loosening. CONCLUSIONS: Emergency pelvic external stabilization for resuscitation and high risk fractures is an effective intervention in the acute phase of polytraumatized patients presenting with high risk pelvic fractures.Öğe Asetabulum kırıklarının cerrahi tadevisinde klinik ve radyolojik sonuçlar(Acta Orthopaedica et Traumatologica Turcica, 2003) Elmalı, Nurzat; Ertem, Kadir; İnan, Muharrem; Ayan, İrfan; Denizhan, YurdaerÖz: Amaç: Asetabulum kırığı nedeniyle cerrahi tedavi uyguladığımız hastalarda fonksiyonel ve radyolojik sonuçlar değerlendirildi. Çalışma planı: Asetabulum kırığı nedeniyle cerrahi tedaviden sonra yeterli takibi yapılan 21 hasta (13 erkek, 8 kadın; ort. yaş 35; dağılım 21-63) çalışmaya alındı. Ameliyat öncesinde tüm olgular ön-arka, iliak ve obturator oblik grafiler yanı sıra bilgisayarlı tomografi ile değerlendirildi. Letournel-Judet sınıflamasına göre 10 hastada basit, 11 hastada kompleks kırık vardı. En sık arka duvar ve/veya arka kolon kırığı (12 hasta) saptandı. Kırıkla birlikte arkaya çıkık olan dört hastaya acil kapalı redüksiyon yapıldı. Hastalar ortalama 4.8 günde (dağılım 1-13 gün) ameliyat edildi. On iki olguda Kocher-Langenbeck, beş olguya triradyat, dört olguya modifiye genişletilmiş iliofemoral yaklaşım uygulandı. Sonuçlar fonksiyonel olarak D'Aubigne ve Postel kalça puanlaması ile ve radyolojik olarak ön-arka, iliak ve obturator grafilerle değerlendirildi. Ortalama takip süresi 31 ay (dağılım 19-64 ay) idi. Sonuçlar: Fonksiyonel olarak sekiz hastada çok iyi (%38.1), yedi hastada iyi (%33.3), dört hastada yeterli (%19.1), iki hastada kötü (%.9.5) sonuç elde edildi. Radyolojik olarak dört hastada posttravmatik artroz (%19.1), üç hastada heterotopik ossifikasyon (%14.3), iki hastada avasktiler nekroz (%9.5) saptandı. Radyolojik sonuçlar 16 olguda çok iyi ve iyi (%76.2), üç olguda yeterli (%14.3), iki olguda kötü (%9.5) idi. Çıkarımlar: Klinik ve radyografik sonuçların paralellik gösterdiği görüldü. Redüksiyonun yeterli olmadığı ve çıkıkla birlikte olan olgularda kötü fonksiyonel sonuç alındı.Öğe Aşil tendon rüptürlerinin onarımı sonrası devamlı pasif hareketin etkisi: Tavşanlarda deneysel çalışma(Acta Orthopaedica et Traumatologica Turcica, 2002) Ertem, Kadir; Elmalı, Nurzat; Kaygusuz, Mehmet Akif; İnan, Muharrem; Ayan, İrfan; Güner, Güntekin; Mustafa, KarakaplanÖz: Amaç: Aşil tendon rüptürünün onarımı sonrası devamlı pasif hareket (DPH) uygulanmasının tendon iyileşmesi ve ayak bileği hareket genişliği üzerindeki etkisi, alçı immobilizasyonu ile karşılaştırılarak değerlendirildi. Gereç ve yöntem: Yirmi erişkin tavşanın Aşil tendonları cerrahi olarak kesildikten sonra modifiye Kessler tekniği ile onarıldı. Ameliyat sonrasında rastgele seçilen on tavşanın ayak bileğine altı hafta süresince, her gün dört saat DPH; kontrol grubundaki on tavşana ise aynı süre boyunca yalnızca alçı immobilizasyonu uygulandı. Tüm tavşanların yaşamı altıncı haftanın sonunda sonlandırılarak, onarım dokusu morfolojik ve histolojik olarak değerlendirildi. Sonuçlar: Morfolojik incelemede DPH uygulanan grupta, onarım dokusundaki yapışıklıklar, adale atrofisi ve ayak bileği ekleminin hareket genişliği bulguları, kontrol grubuna göre belirgin olarak daha iyi bulundu (sırasıyla p<0.001, p<0.05 ve p<0.001). Histolojik incelemede, hyalinizasyon ve iltihabi infiltrasyon bakımından gruplar arasında anlamlı fark bulunamadı. Ancak düzenli kollajen lif dizilimi, DPH grubunda %70 iken immobilize grupta %20 idi (p<0.05). Çıkarımlar: Asil tendon rüptürlerinin onarımı sonrası kontrollü DPH yaptırılması, yeniden rüptür oluşturmadan tendon iyileşmesi ve ayak bileği hareket genişliği bakımından alçı ile immobilizasyon uygulamasına göre üstünlük taşımaktadır.Öğe Aşil tendon rüptürlerinin onarımı sonrası devamlı pasif hareketinin etkisi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2001) Ertem, Kadir; Elmalı, Nurzat; İnan, Muharrem; Harma, Ahmet; Ayan, İrfan; Karakaplan, MustafaÖz: Bu kesitsel çabşma, Malatya kent merkezinde yaşayan kişilerin yıllık ortalama hekime başvuru sayısı ve bunu etkileyen gönenler ile son bir yılda yatarak tedavi görenlerin hastanelerden memnuniyetlerini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Malatya'da mahallelerin sosyoekonomik düzeyine göre tabakalı örnekleme yöntemiyle saptanan adreslerde 1962 kişiye Ekim-Kasım 1998'de yüzyüze görüşme yöntemiyle anket uygulanmıştır. Kişi başına yılda ortalama hekime başvuru sayısı üçtür. Hekime başvuruyu etkileyen en önemli etken, kronik hastalık varlığıdır. Son 15 gün içinde hekime başvuranların sadece %3'ü Malatya dışındaki hekimlere başvurmuştur. Başvurulan kurumlar içinde Malatya SSK Hastanesi %33.2 ile en çok başvurulan kurumdur; bunu %20.3 ile özel hekimler ve %16.5 ile Malatya Devlet Hastanesi izlemektedir. Hekime muayene olabilmek için bekleme süresi 52 dakika (ortanca)dır ve başvuranların yarısı bu süreyi uzun bulmaktadır. Muayene süresi ise beş dakika (ortanca) olup, başvuranların %43'ü bu süreyi yetersiz bulmaktadır. Araştırmaya katılanların %4.4'ü son bir yıl içinde hastaneye yatırılmışlardır. Bunların %15'i Malatya'nın dışındaki şehirlerde yatırılmışlardır. Hastanelerden en çok şikayet edilen konular; hastalardan hastane dışından ilaç-malzeme getirmelerinin istenmesi, ücretlerin yüksekliği, yemekler ve temizliktir. Sağlık hizmetlerinin kullanımının artırılması için sağlık kuruluşlarının daha iyi organize olmaları ve hastaların memnuniyetine daha çok önem verilmesi önerilebilir. Başlık (İngilizce): The effect of continuous passive motion after repair of achilles tendon ruptures Öz (İngilizce): This cross-sectional study was performed to determine the annual average physician contacts number of people living in central Malatya with influencing factors and also to determine the patients' satisfaction who were hospitalized during last year. Stratified cluster sampling was used according to the socioeconomic status of the localities and 1962 individuals were administered a face to face questionnaire during October-November 1998. Annual average physician contact number was three. The main influencing factor related to contact with physician is the presence of a chronic disease. Within the last 15 days, only three percent of applicants had contacted with the physicians who work outside Malatya. The most applied health institution was SSK Hospital (33.2 %) followed by private physicians (20.3 %) and Malatya State Hospital (16.5%). Median waiting time to see the physician was 52 minutes and 50.0% of the applicants thought that this duration is too long. Median examination time was five minutes and 43.0% of applicants believe that examination time was not sufficient. 4.4% of the participitants were hospitalized during last year. 15.0% of the hospitalized patients were hospitilized in cities outside Malatya. Main complaints against hospitals are, patients' being asked to bring drug and other supply outside hospital, and high costs, meals and cleanliness. To increase the utilization of health services, a better organization of health institutions and taking patient satisfaction into consideration could be suggested.Öğe Bilateral intra-articular distal radius fractures and concomittant organ injuries(2004) Ertem, Kadir; İnan, Muharrem; Bostan, Hacı; Ceylan, M. Fethi; Bora, ArslanAbstract: Amaç: Bu çalışmada bilateral distal radius kırıklı hastalardaki kısa dönem tedavi sonuçlarını ve beraberinde olabilen organ yaralanmalarının sıklığının sunulması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Ocak 2002 ile Şubat 2003 arasında, bilateral intraartiküler distal radius kırıklı ortalama yaşı 38 yıl (21-52) olan dört hasta değerlendirmeye alındı. Ortalama takip süresi 16.5 (13-23) ay idi. Ek organ yaralanması olarak, olguların üçünde dalak rüptürü, ikisinde böbrek yaralanması, birinde sakrum nondeplese kırık, birinde sakroiliyak ayrışma, birinde nondeplese tibia kırığı ve birinde dirsek kırıklı çıkığı mevcuttu. Distal radius kırıkları (DRK), Frykman’ın sınıflamasına göre, kırıkların beşi tip yedi, üçü tip sekiz idi. Bir hasta açık redüksiyon + ktelleriyle minimal osteosentez+ unilateral eksternal fiksatör ile tedavi edildi. Üç hastada kapalı redüksiyon + ktelleriyle minimal osteosentez+ unilateral eksternal fiksatör ile tedavi edildi. Sonuçlar: Steward’a göre yapılan radyolojik değerlendirmede, iki orta ve altı kötü sonuç bulundu. Demerit-point rating system’e göre fonksiyonel değerlendirmede ise bir DRK’da iyi, beşinde orta ve ikisinde kötü sonuç bulundu. Results: Bilateral distal radius kırıkları yüksekten düşme nedeniyle meydana gelmekte ve kısa dönem sonuçları kötü bulunmuştur. Bu kırıklar yanında hastada, başta dalak yaralanmaları olmak üzere, ek organ yaralanmalarının sıklığı fazladır.Öğe Bilateral İntraartiküler Distal Radius kırıkları ile Beraber Organ Yaralanmaları(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2004) Ertem, Kadir; İnan, Muharrem; Bostan, Hacı; Ceylan, M.Fethi; Bora, O.ArslanBu çalışmada bilateral distal radius kırıklı hastalardaki kısa dönem tedavi sonuçlarını ve beraberinde olabilen organ yaralanmalarının sıklığının sunulması amaçlanmıştır Gereç ve Yöntem: Ocak 2002 ile Şubat 2003 arasında, bilateral intraartiküler distal radius kırıklı ortalama yaşı 38 yıl (21-52) olan dört hasta değerlendirmeye alındı. Ortalama takip süresi 16.5 (13-23) ay idi. Ek organ yaralanması olarak, olguların üçünde dalak rüptürü, ikisinde böbrek yaralanması, birinde sakrum nondeplese kırık, birinde sakroiliyak ayrışma, birinde nondeplese tibia kırığı ve birinde dirsek kırıklı çıkığı mevcuttu. Distal radius kırıkları (DRK), Frykman’ın sınıflamasına göre, kırıkların beşi tip yedi, üçü tip sekiz idi. Bir hasta açık redüksiyon + ktelleriyle minimal osteosentez+ unilateral eksternal fiksatör ile tedavi edildi. Üç hastada kapalı redüksiyon + ktelleriyle minimal osteosentez+ unilateral eksternal fiksatör ile tedavi edildi. Sonuçlar: Steward’a göre yapılan radyolojik değerlendirmede, iki orta ve altı kötü sonuç bulundu. Demerit-point rating system’e göre fonksiyonel değerlendirmede ise bir DRK’da iyi, beşinde orta ve ikisinde kötü sonuç bulundu. Results: Bilateral distal radius kırıkları yüksekten düşme nedeniyle meydana gelmekte ve kısa dönem sonuçları kötü bulunmuştur. Bu kırıklar yanında hastada, başta dalak yaralanmaları olmak üzere, ek organ yaralanmalarının sıklığı fazladır.Öğe A comparison between the use of a monolateral external fixator and the Ilizarov technique for pelvic support osteotomies(Acta Orthop Traumatol Turc, 2004) İnan, Muharrem; Küçükkaya, Metin; Harma, AhmetÖğe The comparison of femoral curves and curves of contemporary intramedullary nails(Surgical and Radiologic Anatomy, 2005) Harma, Ahmet; Germen, Burak; Karakaş, Hakkı Muammer; Elmalı, Nurzat; İnan, MuharremAbstract The aim of this study was to evaluate both the cortical and the medullary anterior bowing of the femur, and to compare these measurements with current intramedullary nails to assess the adequacy of their design. Methods: Lateral digital radiographic views of left femurs of 104 normal subjects (18–68 years old) were obtained. Radii of cortical and medullary curvatures of femurs were calculated using these images. The values obtained were compared to the radius of curvatures of ten different intramedullary nails. Results: Medullary bowing was between 114 and 1,389 mm (mean: 722 mm, SD: 230 mm) and the cortical bowing was between 109 and 1,666 mm (mean: 770 mm, SD: 267 mm). For males, these values were 114–1,389 mm (mean: 722 mm, SD: 230 mm) and 109–1,666 mm (mean: 770 mm, SD: 267 mm), respectively. For females, they were 114– 1,389 mm (mean: 722 mm, SD: 230 mm) and 109– 1,666 mm (mean: 770 mm, SD: 267 mm), respectively. The differences between genders were not significant. Cortical and medullar bowing was strongly correlated with age (r= 0.269, p<0.006 and r= 0.234, p<0.017, respectively). These significances were produced by females only. Radii of curvatures of intramedullary nails ranged between 150 and 300 cm and were higher than the mean cortical (77 cm) and medullary (72.2 cm) bowings. Conclusion: The difference between the curves of femur and the contemporary femoral nails implicates the inadequacy of the design of such nails for the Caucasian race living in Anatolia. Therefore, such nails should be revised accordingly to prevent the above-mentioned complications.Öğe Deneysel modelde periferik anjiyografik yaklaşımlar: Retroperitoneal aortik yaklaşımın üstünlüğü(Türk Göğüs Kalp Damar Cerrahisi Dergisi, 2005) Alat, İlker; İnan, Muharrem; Bostan, Hacı; Germen, Burak; Keskin, AhmetÖz: Amaç: Deneysel modelde gerçekleştirilecek vasküler çalışmalarda kullanılacak olan anjiyografik yaklaşımlar ele alınmış, farklı bölgelerden gerçekleştirilebilecek anjiyografik işlemlerin olumlu ve olumsuz yönleri irdelenmiştir. Materyal ve Metod: Otuzdört adet tavşanda değişik anjiyografik girişim yerleri değerlendirildi. 1-Perkütan femoral arter yaklaşımı, 2-Cerrahi olarak femoral arter yaklaşımı, 3-Perkütan abdominal aortik yaklaşım, 4-Transperitoneal aortik yaklaşım, 5-Retroperitoneal aortik yaklaşım, 6-Torakal aortik yaklaşımla alt ekstremitelerin anjiyografik değerlendirmesi yapıldı. Bulgular: Her bir yaklaşımın etkinlik ve uygulanabilirliği değerlendirildi. Femoral bölgeden yapılan uygulamaların tek taraflı olması ve damar yapısının ince olması nedeniyle zorluk içerdiği görülmüştür. Torakal bölgeden ve transperitoneal olarak abdominal bölgeden yapılan işlemlerin daha invaziv olduğu saptanmıştır. Perkütan yaklaşımların deneysel model için riskli olduğu ispatlanmıştır. Sonuç: Bilateral periferik anjiografik değerlendirmenin yapılacağı çalışmalarda, retroperitoneal aortik yaklaşımın, en az invazyonla en iyi sonuçlara sahip olduğu gözlendi.Öğe Diz Dejeneratif Artritinin Artroskopik Tedavisi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2002) Elmalı, Nurzat; Ertem, Kadir; İnan, Muharrem; Ayan, İrfan; Esenkaya, İrfan; Karakaplan, MustafaŞubat 1993-Haziran 1998 yılları arasında kliniğimizde, diz eklemi dejeneratif osteoartriti nedeniyle artroskopik tedavi uygulanıp yeterli takibini yaptığımız 78 olgunun 86 diz eklemini değerlendirdik. Hastaların 46 sı kadın 32 si erkek olup yaş ortalaması 44.8 (28-65)’dir. İşlem 8 hastada her iki dize olmak üzere 52 sağ, 34 sol diz eklemine uygulandı. Tedavi öncesi radyolojik olarak Ahlback kriterlerine göre evre 1-4 arası olan olguların dahil edildiği çalışmada artroskopik bulgular Outerbridge sınıflandırmasına göre değerlendirildi. Ortalama 20.8 ay süre ile takip edilen olgularda artroskopik tedavi sonrası klınik değerlendirme Patel-Aichroth kriterlerine göre yapıldı. 6. aydaki izlemde %80.1 dizde çok iyi ve iyi sonuçlar alırken ortalama 20.8 aylık izlemde çok iyi ve iyi sonuçların %50’ye düştüğü görüldü (p<0.05). Sonuç olarak diz eklemi dejeneratif artritinin erken dönemlerinde uygulanacak artroskopik tedavi, hastaların şikayetlerini geçici de olsa iyileştirmede yararlı, minimal invazif ve erken harekete imkan veren biyolojik bir yöntemdir.Öğe Diz osteoartritinin artroskopik debridman ve intraartiküler hyaluronik asit ile tedavisi(İnönü Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı, Malatya., 2002) Elmalı, Nurzat; İnan, Muharrem; Ertem, Kadir; Esenkaya, İrfan; Ayan, İrfan; Karakaplan, MustafaÖz: Giriş: Diz osteoartritinin artroskopik debridmanla tedavisine genellikle nonsteroidal antienflamatuar ilaçlar, eklem içi kortikosteroid enjeksiyonları ve fizyoterapi gibi yardımcı tedaviler eklenir. Bunun yanısıra diz osteoartritli hastalarda eklem içi hyalüronik asit enjeksiyonlarının ağrıda azalma ve fonksiyonda iyileşme sağladığı bildirilmektedir. Bu çalışmada diz osteoartriti bulunan hastalarda artroskopik debridmanla birlikte eklem içi hyalüronik asit (HA) uygulanmasının sonuçlarını değerlendirmeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Nisan 1998-Aralık 1999 tarihleri arasında diz osteoartriti saptanan 23 hastanın 29 dizine artroskopik debridmanı takiben birer hafta aralarla ve toplam 3 enjeksiyon olmak üzere eklem içi sodyum hyaluronat (30 mg/2ml) uyguladık. Hastaların 14'ü kadın, 9'u erkek ve ortalama yaş 53.8 (39-63) idi. İşlem 19 sağ, 10 sol dize uygulandı. Klinik değerlendirme, Hospital for Special Surgery (HSS) ve Knee Society (KS) diz skorlama sistemleri kullanılarak tedaviden önce, ilk yılın sonunda ve ortalama 20.3 ayda (12-32 ay) yapıldı. Artroskopik muayenede saptanan kıkırdak lezyonlan Outerbridge sınıflamasına göre değerlendirildi. Bulgular: Yirmialtı dizde (%90) medial femoral kondil (MFK) de, 12 dizde (%41) lateral femoral kondil (LFK) de ve 11 dizde (%38) patellada evre 1-4 kondromalazi mevcuttu. Tedavi sonrası ilk yılın sonunda 19 hastanın 23 dizinde (%79.3) mükemmel ve iyi sonuç elde edilirken 20.3 aylık izlemde 17 hastanın 20 dizinde (%69) mükemmel ve iyi sonuçlar devam etmekteydi. Artroskopik olarak MFK de evre 1-3 kıkırdak lezyonu saptanan hastaların son izlemlerinde, klinik yileşme devam etmekteyken, evre 4 kıkırdak lezyonu bulunan hastalarda tedavi öncesine göre fark yoktu.Sonuç: Diz osteoartriti bulunan hastalarda her iki tedavinin kombine edilmesi ile kısa süreli de olsa başarılı sonuçlar alınabilir. Ancak bu tedavinin sonuçlarını artroskopik debridmanla ya da eklem içi HA uygulamaları ile karşılaştırmak için iyi kontrollü, uzun süreli ve geniş klinik çalışmalara ihtiyaç vardır.Öğe Emergency pelvic external stabilization as the first step treatment in high risk pelvic fractures(Ulus Travma Acil Cerrahi Derg, 2004) Harma, Ahmet; İnan, MuharremÖğe Evaluation of the gluteus medius muscle after a pelvic support osteotomy to treat congenital dislocation of the hip(The Journal of Bone and Joint Surgery (American), 2005) İnan, Muharrem; Harma, Ahmet; Ertem, KadirBackground: Many authors have reported that the pelvic support osteotomy prevents a Trendelenburg gait by restoring the biomechanics of the abductor muscle in patients with congenital dislocation of the hip. However, we are not aware of any studies in which the hip abductor muscles were examined following pelvic support osteotomy. The purpose of this study was, first, to use magnetic resonance imaging to measure alterations in the length and volume of the gluteus medius muscle after pelvic support osteotomy and, second, to determine which factors influence the results of the Trendelenburg test. Methods: Eleven patients with a history of congenital hip dislocation who had been treated with a pelvic support osteotomy were examined clinically with the Harris hip score and the Trendelenburg test, radiographically to measure limb-length discrepancy and valgus angulation of the proximal part of the femur, and with magnetic resonance imaging to measure changes in the gluteus medius length and volume. Results: The pelvic support osteotomy achieved a functional and painless hip in all eleven patients. Five of the eleven patients had a persistently positive Trendelenburg gait at the time of the last follow-up visit, at an average of three years after the osteotomy. The muscle volumes were restored to 43% to 89% of the muscle volumes on the normal contralateral side, and the postoperative muscle volume correlated significantly with the result of the Trendelenburg test (r = −0.63; p = 0.03). There was a positive association between age and the result of the Trendelenburg test (p = 0.01): four of the five patients who had a positive test were at least thirty-one years of age at the time of the operation. There was no correlation between the Trendelenburg test and the change in the length of the gluteus medius muscle, which averaged 19.2 mm in the patients with a positive test and 19.3 mm in those with a negative test. Conclusions: Patient age at the time of the operation and the postoperative change in the volume of the gluteus medius muscle have a significant influence on the result of the Trendelenburg test after a pelvic support osteotomy. Moreover, our study demonstrated that restoration of the muscle volume after a pelvic support osteotomy is not sufficient to prevent a Trendelenburg gait in older patients with congenital dislocation of the hip. Level of Evidence: Therapeutic Level IV. See Instructions to Authors for a complete description of levels of evidence.Öğe The factors affecting thermal necrosis secondary to the application of the Ilizarov transosseous wire(Acta Orthop Traumatol Turc, 2005) İnan, Muharrem; Mızrak, Bülent; Ertem, Kadir; Harma, Ahmet; Elmalı, Nurzat; Ayan, İrfanObjectives: We investigated thermal changes associated with the application of the Ilizarov transosseous wires, the extent of necrosis and the factors affecting necrosis. Me t h o d s : We used a pair of tibiae from a 1-year-old cow. After removal of metaphyseal areas, each of four equal diaphyseal zones marked on both tibiae was drilled at 600, 900, 1,200 and 1,800 rpm, each time with a new wire. Heat changes were recorded with heat electrodes during the application and the speed of the wire was calculated. For histopathological examination, specimens were obtained at the access and exit sites to assess the extent of necrosis. Thermal changes between the zones and immediate and remote cortices were compared. The most significant factor affecting the heat changes was analyzed by linear regression. R e s u l t s : Heat changes varied between 48.4 ¡C (at 1,200 rpm) and 151.9 ¡C (at 600 rpm). The thickness of the immediate cortex, the time and speed for the wire to pass the cortex were found as significant parameters in heat changes (p=0.003, p=0.01, and p=0.01, respectively). A negative correlation was found between the speed of the wire and the thickness of the necrotic area (r=-0.901, p=0.001). Regression analysis showed that the time for the wire to pass through the cortex was the most significant factor in inducing heat changes in both cortices (p=0.001, p=0.003, respectively). Histopathologically, the extent of necrosis and bone erosion was associated with lower drill speeds. Necrosis was significantly notable in the immediate cortex than that of the remote one (p=0.006). Conclusion: Transosseous wires should be passed at high drill speeds and with earliest time elapses to reduce thermal necrosis.Öğe Humerus Cisim Kırıklarında Tedavi Yöntemleri(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2004) Ertem, Kadir; Esenkaya, İrfan; İnan, Muharrem; Taş, Ferhat; Bora, ArslanBu çalışmamızda, humerus diyafiz kırığı nedeniyle, kliniğimize başvuran olgulara uyguladığımız konservatif ve cerrahi tedavi sonuçlarımızı irdelemeyi amaçladık. Eylül 1998 ile Kasım 2002 tarihleri arasında kliniğimize humerus diyafiz kırığı ile başvuran 62 hasta, retrospektif olarak değerlendirildi. Olguların 48’i erkek ve 14’ü bayan olup, yaş ortalamaları 32.8 (15-67yıl) idi. Ortalama 18.5 (3- 38ay) izlenen olguların 28’i primer cerrahi yöntemlerle, 34’ü konservatif yöntemlerle tedaviye başlanmış; ancak çeşitli nedenlerle bunların 12’sinde, daha sonra cerrahi müdahale gerekmiştir. 33 olguda izole kırık varken, 29’unda ek patolojiler bulundu.Radial sinir primer tamiri yapılan dört olguya pronator teres’in ekstensör karpi radialis brevis’e transferi yapılarak internal splint ameliyatı yapıldı. Cerrahi tedavi edilen 28 olguda kaynama ortalama 12 haftada elde edildi. Konservatif tedavide 34 olgudan 22’sinde 10 haftada yeterli kaynama kaydedilirken, 12 hastada cerrahi müdahale sonrası kaynama elde edildi. Pronator teres internal splint ameliyatı yapılan hastalarda uzun dönemde sinir rejenerasyonu gelişene kadar, splint kullanım süresi kısalmış ve el daha erken fonksiyonel hale getirildiğini düşünüyoruz.Öğe Ilizarov transosseöz telin kemikten geçirilmesine bağlı oluşan termal nekrozu etkileyen faktörler(Acta Orthopaedica et Traumatologica Turcica, 2005) İnan, Muharrem; Mızrak, Bülent; Ertem, Kadir; Harma, Ahmet; Elmalı, Nurzat; Ayan, İrfanÖz: Amaç: Ilizarov transosseöz telin (TT) kemikten geçirilmesi sırasında ortaya çıkan ısı değişimleri, buna bağlı oluşan nekroz ve bunu etkileyen faktörler deneysel olarak araştırıldı. Çalışma planı: Bir yaşındaki bir dananın iki tibiasının metafiz bölgeleri çıkartıldıktan sonra diafız kısımları üzerinde dört eşit bölge işaretlendi. Her bölge ve devir (600, 900, 1200 ve 1800 devir/dk) için ayrı bir TT kullanıldı. Telin korteksten geçirilmesi sırasında oluşan ısı değişimleri elektrotlarla kaydedildi ve TT'nin ilerleme hızı ölçüldü. Histopatolojik inceleme için telin giriş ve çıkış bölgelerinden örnekler alınarak nekroz oluşan bölgelerin kalınlıkları ölçüldü. Bölgeler ve yakın ve uzak korteksler arasındaki ısı değişimlerikarşılaştırıldı. Isı değişimini etkileyen en önemli etkenin belirlenmesi için lineer regresyon analizi kullanıldı. Sonuçlar: Uygulama sırasında oluşan ısı 48.4 °C (1200 devirde) ile 151.9 °C (600 devirde) arasında dağılım gösterdi. Yakın korteksin kalınlığı, tel geçiş süresi ve hızı açısından bölgeler arasında anlamlı farklılık bulundu (sırasıyla, p=0.003, p=0.01 ve p=0.01). Telin devir hızı ile nekroz ala¬nı kalınlığı arasında negatif korelasyon görüldü (r=-0.901, p=0.001). Regresyon analizinde, yakın ve uzak kortekste ısı oluşumunu belirleyen en önemli etken, telin korteksi geçiş süresi olarak belirlendi (sırasıyla, p=0.001 ve p=0.003). Histopatolojik incelemede, telin devir hızının düşük olduğu bölgelerde nekroz alanı ve kemik erozyonu daha fazlaydı. Yakın korteksteki nekroz alanı uzak kortekse göre anlamlı derecede fazlaydı (p=0.006). Çıkarımlar: Termal nekrozu azaltmak için TT'yi korteksten yüksek devir hızında ve mümkün olan en kısa sürede geçirmek gerekir. Başlık (İngilizce): The factors affecting thermal necrosis secondary to the application of the Ilizarov transosseous wire Öz (İngilizce): Objectives: We investigated thermal changes associated with the application of the Ilizarov transosseous wires, the Ijextent of necrosis and the factors affecting necrosis. Methods: We used a pair of tibiae from a 1 year-old cow. After removal of metaphyseal areas, each of four equal diaphyseal zones marked on both tibiae was drilled at 600,900,1,200 and 1,800 rpm, each time with a new wire. Heat changes were recorded, with heat electrodes during the application and the speed of the wire was calculated. For histopathological examination, specimens were obtained at the access and exit sites to assess the extent of necrosis. Thermal changes between the zones and immediate and remote cortices were compared. The most significant factor affecting the heat changes was analyzed by linear regression. Results: Heat changes varied between 48.4 °C (at 1,200 rpm) and 151.9 °C (at 600 rpm). The thickness of the immediate cortex, the time and speed for the wire to pass the cortex were found as significant parameters in heat changes (p=0.003, p=0.01, and p=0.01, respectively). A negative correlation was found between the speed of the wire and the thickness of the necrotic area (r=-0.901, p=0.001). Regression analysis showed that the time for the wire to pass through the cortex was the most significant factor in inducing heat changes in both cortices (p=0.001, p=0.003, respectively). Histopathologically, the extent of necrosis and bone erosion was associated with lower drill speeds. Necrosis was significantly notable in the immediate cortex than that of the remote one (p=0.006). Conclusion: Transosseous wires should be passed at high drill speeds and with earliest time elapses to reduce thermal necrosis.Öğe Konjenital Ayna El Deformitesi (Olgu Sunumu)(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2003) Ertem, Kadir; İnan, Muharrem; Karakaplan, Mustafa; Germen, Burak; Bora, ArslanAyna el veya ulnar dimelia üst ekstremite anomalileri içinde en nadir olanlarından biridir. Tipik olarak, radius yokluğu, ulnanın duplikasyonu ve elde 8 parmaklı polidaktili vardır. Bu çalışmamızda beraberinde omuz dahil ilişkili anomalilerin bulunmayan bir olgumuzu sunuyoruz. Olgumuza ameliyatta radial taraftaki 3 parmağı eksize edildi ve kalan radial parmak opozisyon yapabilecek şekilde başparmak oluşturuldu. Dirsek fleksiyonunu arttırmak için dış yan olekranon eksizyonu ve tendon transferi yapıldı. Hastada eldeki fonksiyonel ve kozmetik sonuç iyi olarak değerlendirilirken, dirsekteki fonksiyonel kısıtlılık açısından yeterli bir sonuç elde edilememiştir.Öğe The mechanical or electrical induction of medullary angiogenesis will it improve sternal wound healing(Tex Heart Inst J, 2004) Alat, İlker; İnan, Muharrem; Gürses, İclal; Kekilli, Ersoy; Germen, Burak; Harma, Ahmet; Eskin, Ahmet; Ayın, Ömer MuratWe induced angiogenesis in the tibial medulla and cortex of rabbits by electrical and mechanical stimulation, with the aim of future application to ischemic disease. Sixteen New Zealand rabbits were divided into 4 groups: in Group 1, a K wire was inserted into the medullary channel; in Group 2, a hole was drilled into the tibia; in Group 3, electrical stimulation was applied to the medullary channel; and in Group 4 (the control group), nothing was done. The interventions were applied during a 21-day period, after which all animals were evaluated scintigraphically and histopathologically. All 3 interventional groups were significantly superior to the control group in regard to medullary and cortical vascularity: the P values were 0.021 in all comparisons to control. However, the most fibrotic changes in the medulla occurred in the group that had been treated with electricity (P=0.008). Slight fibrotic changes occurred in the hole group (P=0.040), and none occurred in the K-wire group. In sum, all 3 interventions are capable of inducing medullary angiogenesis, but electricity is inferior in regard to fibrotic change. We believe that this present study can establish a baseline for further work that explores clinical applications to problematic ischemic conditions, including delayed sternal wound healing after cardiac surgery.Öğe The mechanical or electrical induction of medullary angiogenesis will it improve sternal wound healing(Tex Heart Inst J, 2004) Alat, İlker; İnan, Muharrem; Gürses, İclal; Kekilli, Ersoy; Germen, Burak; Harma, Ahmet; Eskin, Ahmet; Aydın, Ömer MuratWe induced angiogenesis in the tibial medulla and cortex of rabbits by electrical and mechanical stimulation, with the aim of future application to ischemic disease. Sixteen New Zealand rabbits were divided into 4 groups: in Group 1, a K wire was inserted into the medullary channel; in Group 2, a hole was drilled into the tibia; in Group 3, electrical stimulation was applied to the medullary channel; and in Group 4 (the control group), nothing was done. The interventions were applied during a 21-day period, after which all animals were evaluated scintigraphically and histopathologically. All 3 interventional groups were significantly superior to the control group in regard to medullary and cortical vascularity: the P values were 0.021 in all comparisons to control. However, the most fibrotic changes in the medulla occurred in the group that had been treated with electricity (P=0.008). Slight fibrotic changes occurred in the hole group (P=0.040), and none occurred in the K-wire group. In sum, all 3 interventions are capable of inducing medullary angiogenesis, but electricity is inferior in regard to fibrotic change. We believe that this present study can establish a baseline for further work that explores clinical applications to problematic ischemic conditions, including delayed sternal wound healing after cardiac surgery. (Tex Heart Inst J 2004;31:363-7)Öğe Minimal Açık İnsizyonla Gevşetme Yapılan Tetik Parmaklı Hastalardaki Cerrahi Tedavi Sonuçlarımız(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2003) Ertem, Kadir; İnan, Muharrem; Coşkun, Hasan; Bora, ArslanKonservatif tedaviye cevap vermeyen, tetik parmak tanısıyla mini açık cerrahi tekniği ile tedavi edilen hastaların klinik sonuçlarını değerlendirmek. Gereç ve Yöntem: Biz bu çalışmamızda tetik parmak tanısıyla lokal anestezi altında minimal açık insizyon kullanarak A1 pulley gevşetmesi uyguladığımız hastaların sonuçlarını değerlendirdik. 14 hastanın ( 10 kadın, 4 erkek; ort yaş 44.78; dağılım 7-58 ) 17 tetik parmağına minimal açık insizyonla tedavi uygulandı. Hastalar ortalama 18.17 ay ( 3-33 ) izlendi. İlave patolojiler bakımından, hastaların dördünde(%24) hipertansiyon(HT) öyküsü ve bunlardan birinde ilaveten karpal tünel sendromu(KTS) bulguları vardı, bir hastada tip 2 Diabetes Mellitus(DM), bir hastada el-bilek dorsalde kistik higrom bulunmaktaydı. Bulgular: Hastaların memnuniyet dereceleri sorgulandığında %93 çok iyi sonuçlar alındı. İki olguda geçici skar hassasiyeti dışında, olguların biç birinde dikkate değer bir komplikasyona rastlanmadı. Sonuç: Tetik parmak tedavisinde konservatif tedavi ile sonuç alınamayan olgularda, mini açık cerrahi tekniği güvenli ve uygun bir tedavi yöntemdir. Ayrıca bu olgular değerlendirilirken, ilave patolojiler bakımından özellikle endokrin hastalıklar, HT,KTS, Higroma açısından gözden geçirilmelerinde yarar olacağı görüşündeyiz.