Yazar "Şenol, Mustafa" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 33
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Akkiz immün yetmezlik sendromu (AII)S)(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1994) Özerol, İ.Halil; Özbilge, Hatice; Şenol, MustafaAkkiz: immün yetmezlik sendromu (AIDS)'nun etkenleri, ‘human immunodefıciency virüs’ tip I ve 2 (HIV-l ve HIV-2)'dir. İnfeksiyon seksüel ilişki, kan ve vücut sıvıları ve anneden çocuğa olmak üzere başlıca üç şekilde geçer. İntravenöz ilaç kullanımı bildirilmeyen homoseksüel/biseksüel erkeklerdeki %30-63'lük AIDS vakası He seksüel yolla geçen HIV infeksiyonunun çoğu, erkekler arası seksüel kontakt yolu ile meydana gelir. Vücuda giren virüs miktarı, giriş yolu ve hastanın yaşma bağlı olarak HIV infeksiyonu ve AIDS'in ortaya çıkışı arasındaki latent süre değişmektedir. Hastalığın patofızyolojisi tamamen anlaşılamamıştır. Ancak helper CD4 lenfositleri azalmaktadır. Bu nedenle immün disfonksiyon meydana gelmekte, çeşitli opurtunistik infeksiyonlar ve neoplaziler görülmektedir. İnfeksiyona sebep olan virüs, kültür ve çeşitli serolojik testler ile tespit edilebilir. İnsan immün yetmezlik virüsü (HIV) ile meydana gelen infeksiyonun tedavisi ve birlikte görülen opurtunistik infeksiyonlara karşı profilaksi çalışmaları, bugün için, devam etmektedir.Öğe Atopik deri hastalıklarında serum immünglobülin ve kompleman düzeyleri(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1997) Şenol, Mustafa; Özerol, Elif; Şaşmaz, Sezai; Şahin, Kazını; Turan, Fahri; Soytürk, Duraliİmmün sistem çok karmaşık bir yapıya sahip olup; çevresel, metabolik, endokrin ve enfeksiyöz faktörlerle karşılıklı etkileşim içindedir. Bu ilişkiler genetik olarak düzenlenmekte ve kontrol edilmektedir. Atopik dermatit, genetik geçişli ve farklı özellikleri olan inflamatuar bir deri hastalığıdır ve astım, allerjik nezle ve allerjik konjonktivit gibi diğer atopik hastalıklarla birlikte bulunabilir. Etyopatogenezi tam olarak bilinmeyen bu hastalıkta intrensek ve ekstrensek faktörlerin rol oynadığı düşünülmektedir. Bu çalışmanın amacı; atopik deri hastalıklarında gelişen antikor cevabını ve kompleman değişikliklerini araştırmaktır.Öğe Atopik deri hastalıklarında Staphylococcus aureus kolonizasyonu(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1996) Şenol, Mustafa; Özerol, İ. Halil; Şaşmaz, Sezai; Şahin, Kazım; Soytürk, Durali; Özcan, AtillaAtopik deri hastalıklarında Staphylococcus aureus kolonizasyonu sıklığını belirlemek amacıyla İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezinde 60 hasta ve 50 sağlıklı kişi üzerinde epidemiyolojik bir çalışma yapıldı. Hastaların; sağlam derilerinde %25.0, lezyonlu derilerinde %40.0 ve burun deliklerinde %41.7 sıklıkla S. aureus kolonizasyonu olduğu görüldü. Kontrollerin sağlıklı derilerinde %2.0, burun deliklerinde ise %16.0 oranında S. aureus üredi (p<0.001). Yapılan antibiyogramlar, S. aureus’a karşı en etkili antibiyotiklerin; vankomisin, tobramisin, sulbaktam-ampisilin ve gentamisin olduğunu gösterdi.Öğe Atopik dermatitte göz bulguları(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1997) Ertunç, Vedat; Çolak, Ali; Dane, Şenol; Baykal, Orhan; Şenol, MustafaGenel deri lezyonları bulunan 40 atopik dermatitli hasta göz muayenesinden geçirildi. Hastaların %25 ’inde konjonktivit, %5 ’inde kırma kusurları bulunurken, hastaların hiçbirinde katarakt görülmedi. Göz bulguları ile deri lezyonlarının şiddeti ve serum IgE düzeyleri arasında bir ilişki bulunamadı.Öğe Darier hastalığında fatal herpes simpleks virüs enfeksiyonu(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2015) Altunışık, Nihal; Saraç, Gülbahar; Demirdağ, Hatice Gamze; Şenol, MustafaDarier disease is an autosomal dominant disorder characterized by small, hyperkeratotic papules localised on the trunk especially in the seborrheic regions. Vegetation and infections in the intertriginous areas are common in this disease while treatment is not usually satisfying. While the urea or lactic acid containing moisturizers, topical steroids, and topical retinoids are used in mild cases, systemic retinoids are preferred in severe cases. Kaposi varicelliform eruption caused by herpes simplex virus is rare but a well-defined complication. Clinical findings of this viral infection, which are usually uncommon, may delay diagnosis and treatment. Here, we report the case of a patient with Darier’s disease treated with corticosteroids who later developed fatal herpes simplex virus infection despite the aciclovir therapy.Öğe Dermatofitik onikomikozlarda aralıklı ve devamlı terbinafiıı tedavisi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1997) Şenol, Mustafa; Özerol, İ. Halil; Şaşmaz, Sezai; Özcan, Atilla; Soytürk, DuraliTırnak mantar enfeksiyonlarının tedavisi; oldukça zor, başarı oranlan nispeten düşük, tekrarlama ihtimali yüksek, uzun ve kullanılan ilaçların yan etkileri sebebiyle sık laboratuar kontrolleri gerektiren bir süreçtir. Triazoller (itrakonazol ve flukonazol) ve allilaminler (terbinafin) gibi yeni ilaçların kulanıma girmesi; tam iyileşme oranlarını yükseltmiş, etki spektrumunu genişletmiş, tedavi sürelerini kısaltmış ve yan etkileri kısmen azaltmıştır. Elde edilen ilk sonuçlar terbinafin'in, itrakonazol kadar geniş spektrumlu olmamakla beraber, onikomikoz tedavisinde oldukça etkili olduğunu göstermektedir. Terbinafin, tedavi kesildikten sonra da uzunca bir süre tırnaklarda etkili bir konsantrasyonu korumaktadır. Onikomikoz tedavisinde aralıklı ve devamlı terbinafin kullanımının etkinliğini karşılaştırmak amacıyb yaptığımız bu çalışmada, devamlı tedavi grubunda klinik ve mikroskopik iyileşme oranlarının aralıklı tedavi grubuna göre daha yüksek olduğunu fakat aradaki farkın istatistik açıdan anlamlı olmadığını gördük. Dermatofitik onikomikozların tedavisinde devamlı terbinafin uygulamasının tercih edilmesi gerektiği sonucuna vardık.Öğe Dermatoloji eğitiminin mezuniyet sonrası değerlendirilmesi(Türkiye Klinikleri Dermatoloji Dergisi, 2004) Özcan, Atilla; Şenol, Mustafa; Karaca, Şemsettin; Kalaycı, BülentÖz: Amaç: Tıp fakültelerinde öğretilen dermatolojik bilgilerin, pratisyen olarak çalışan hekimlerdeki kalıcılığını ve yararlılığını araştırmak, hekimlerin bu konudaki görüşlerini belirlemek. Gereç ve Yöntemler: Çalışma, Malatya sağlık ocaklarında çalışan 98 pratisyen hekim üzerinde yapıldı. İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi 5. dönem öğrencilerine dermatoloji stajı sonunda sorulan 50 soru pratisyen hekimlere de soruldu. Alınan sonuçlar hem pratisyen hekim grupları arasında, hem de öğrenci puanları ile karşılaştırıldı. Bulgular SPSS for Windows version 10 programı kullanılarak ANOVA testi ile analiz edildi. Ayrıca konularına göre sorulara verilen doğru cevap oranları ve hekimlerin konu hakkındaki görüşleri değerlendirildi. Bulgular: Pratisyen hekimlerin puan ortalaması (34.5 ? 8.63), dermatoloji stajı gören öğrencilerin puan ortalamasından (71.8 ? 12.16) anlamlı şekilde daha düşük bulundu (p<0.05). Pratisyenlikte geçen sürelere göre doktorların verdiği doğru cevaplar arasında anlamlı bir fark bulunmadı. Pratisyen hekimlerin en çok doğru cevap verdikleri soru konuları; sık karşılaşılan hastalıklarla ilgili olmuştur. Soru içeriklerinin genel pratik uygulamalarda ne kadar yararlı olduğuna, pratisyen doktorların %46’sı yararsız, %31’i yararlı, %23’ü de az yararlı cevabını vermişlerdir. Sonuç: Çalışmamız, tıp fakültelerinde verilen dermatoloji eğitiminin, birinci basamak sağlık hizmetleri veren hekimler tarafından yeterince yararlı bulunmadığını ve zamanla unutulduğunu göstermektedir. Ülkemizde ilk defa yapılan bu araştırma; öğrencilere verilen dermatoloji eğitiminde pratik uygulamaların ağırlıklı olması gerektiğini, pratisyen hekimlere yönelik olarak da, bugüne kadar yeterince önem verilmeyen dermatoloji eğitiminin gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu konuda çok yönlü başka araştırmaların yapılması yararlı olacaktır. Başlık (İngilizce): The evaluation of dermatologic education in postgraduate period Öz (İngilizce): Objective: To determine the usefulness and efficacy of dermatological education given in medical faculties during postgraduate period and to obtain the opinions of the practitioners on the issue. Material and Methods: The study was performed on 98 practitioners from primary health facilities of Malatya. Fifty dermatology questions prepared for 5th class students of Inonu University Medical Faculty were asked to the practitioners. The results were compared within the practitioners groups and with the points of students and analyzed with ANOVA test by using SPSS for Windows version 10. The ratios of correct answers and the comments of the practitioners on the issue were also evaluated. Results: The mean points of practitioners (34.5  8.63) were significantly lower than those of students (71.8  12.16) (p<0.05). The duration of practitionership did not affect the number of correct answers. The most correct answers were on the commonly-seen dermatological diseases. The contents of answers were considered as nonuseful by 46%, useful by 31%, and less useful by 23% of practitioners. Conclusion: This study revealed that dermatological education given by medical faculties is generally considered as nonuseful and forgotten easily in time by general practitioners. It is concluded that more practical work up should be preferred to heavy theorethical education in dermatology training. Continuing dermatological education to practitioners should also be applied periodically. Other studies conducted on the issue from different points of view are adviced.Öğe Dermatolojide aktif öğrenci eğitimi(Türkiye Klinikleri Dermatoloji Dergisi, 2003) Özcan, Atilla; Şenol, Mustafa; Karaca, ŞemsettinÖz: Amaç: Bu çalışmada stajyer öğrencilerin dermatoloji eğitimi konusundaki eğilim, öneri, eleştiri ve katkılarının araştırılması ve bu veriler ışığında aktif dermatoloji eğitiminin irdelenmesi amaçlanmıştır.Materyal ve Metod: Çalışma dermatoloji stajı yapan 112 adet dönem-5 öğrencisi üzerinde yapıldı. Öğrencilere 1 aylık staj süresi sonunda dermatoloji eğitimi ile ilgili çeşitli sorular içeren bir anket formu verildi ve sonuçlar değerlendirildi.Sonuç: Stajyer öğrencilerin büyük bir çoğunluğu klinik ve poliklinik çalışmalarının her kademesinde aktif bir eğitimden yana görüş belirtmişlerdir. Dermatoloji eğitiminin planlanmasında bu görüşlerin de göz önüne alınmasının uygun olacağı sonucuna varılmıştır.Öğe Doppler waveforms and blood flow parameters of the superior and inferior mesenteric arteries in patients having behçet disease with and without gastrointestinal symptoms(J Ultrasound Med, 2003) Sığırcı, Ahmet; Şenol, Mustafa; Aydın, Erdinç; Kutlu, Ramazan; Alkan, Alpay; Altınok, M. Tayfun; Yoloğlu, Saim; Baysal, Tamer; Saraç, KayaObjective. To evaluate hemodynamic changes in mesenteric arteries in patients with Behçet disease with and without gastrointestinal symptoms. Methods. Doppler sonography of mesenteric arteries was performed in 25 symptomatic and 15 asymptomatic patients having Behçet disease and in 25 healthy control subjects. The peak systolic, minimal, and mean velocities, resistive and pulsatility indexes, inner diameter, cross-sectional area, and blood flow volume of mesenteric arteries were evaluated. The results were compared between patient groups and controls. Results. The mesenteric artery flow was significantly greater in patients in the symptomatic group than in those in the asymptomatic group or in controls. In the superior mesenteric artery, mean velocity and mean blood flow volume (0.35 ± 0.18 m/s and 711 ± 404 mL/min, respectively; P < .0001) in the symptomatic group were significantly higher than in the asymptomatic group (0.16 ± 0.07 m/s and 305 ± 168 mL/min, respectively) or in controls (0.15 ± 0.07 m/s and 290 ± 123 mL/min, respectively). The mean peak systolic velocity (1.23 ± 0.47 m/s; P < .005) in the symptomatic group was significantly higher than in controls (0.93 ± 0.23 m/s). In the inferior mesenteric artery, mean velocity and mean blood flow volume (0.25 ± 0.10 m/s and 139 ± 79 mL/min) in the symptomatic group were significantly higher than in the asymptomatic group (0.16 ± 0.07 m/s; P < .006; and 78 ± 26 mL/min; P < .007) or in controls (0.17 ± 0.07 m/s; P < .003; 83 ± 48 mL/min; P < .004). Conclusions. In this study, symptomatic patients with gastrointestinal Behçet disease were associated with a significant increase in mesenteric artery flow that could be evaluated easily on spectral patterns of arteries during Doppler sonography. The Doppler sonographic findings also revealed that intestinal involvement in patients with Behçet disease without gastrointestinal symptoms is not significantly different from that of healthy controls.Öğe Fatal Herpes Simplex Virus Infection in Darier's Disease(2015) Şenol, Mustafa; Saraç, Gülbahar; Demirdağ, Hatice Gamze; Altunışık, NihalDarier Hastalığı, otozomal dominant kalıtımla geçen, klinik olarak gövdede ve özellikle seboreik alanlarda lokalize, küçük, hiperkeratotik papüllerle karakterize bir hastalıktır. Hastalıkta intertriginöz alanlarda vejetasyon ve infeksiyonlar sıktır. Tedavisi genellikle tatmin edici değildir. Hafif olgularda üre veya laktik asit içeren nemlendiriciler, topikal steroidler, topikal retinoidler kullanılırken, şiddetli olgularda sistemik retinoidler tercih edilir. Herpes simpleks virüsünün neden olduğu Kaposinin variselliform erüpsiyonu hastalığın nadir görülen fakat iyi tanımlanmış bir komplikasyonudur. Bu viral enfeksiyonun alışılmışın dışındaki klinik bulguları, sıklıkla tanıda ve tedavinin verilmesinde gecikmelere neden olabilir. Burada kortikosteroid tedavisi alan bir Darier hastasında takipleri esnasında gelişen ve asiklovir tedavisine rağmen fatal seyreden, herpes simpleks virüs enfeksiyonu sunulmaktadır.Öğe Hemostatik ajan Ankaferd'in yara iyileşmesi üzerine etkileri(2015) Şenol, Mustafa; Şamdancı, Emine; Saraç, Gülbahar Ceylan; Özbaysar, Sevgi SezginAmaç: Yara iyileşmesinde, iyileşmede rol alan faktörleri (enflamatuvar hücreler, trombositler, mediyatörler, hücre dışı matriks vb.) etkileyerek, bu fazlara ait süreleri kısaltmak ve ideal skar oluşumunu sağlamak amacıyla pek çok topikal ve sistemik ajan kullanılmaktadır. Ankaferd, geleneksel olarak Türk tıbbında kullanılan beş bitkisel içeriğin çeşitli oranlarda karıştırılarak hazırlanan ve hemostatik ajan olarak kullanılan bir ekstraktır. Çalışmamızda Ankaferd'in yara iyileşmesi üzerine olan etkileri incelendi.Gereç ve Yöntem: Bu amaçla, her biri 9 denekten oluşan 4 gruba ayrılmış 32 ratın sırt bölgesinde 8 mm'lik punch biyopsi iğneleri ile yaralar açıldı. Kontrol grubu olan D grubunda tedavi uygulanmazken, A grubuna topikal olarak günde iki defa Ankaferd, B grubuna günde iki defa gümüş sülfadiazin ve C grubuna günde iki defa aktif madde içermeyen baz krem uygulandı. Denekler makroskobik olarak 15 gün boyunca takip edildi ve 0., 3., 7. ve 15. günlerde yine punch biyopsi iğneleri ile biyopsiler alınarak histopatolojik olarak incelendi Bulgular: Çalışmamızın sonunda, Ankaferd'in kontrol ve baz krem kullanılan gruba kıyasla, makroskobik ve histopatolojik bulgulara bakılarak, iyileşme sürecini hızlandırdığı tespit edildi. Ancak gümüş sülfadiazin uygulanan grupta da benzer şekilde makroskobik ve histopatolojik olarak iyileşmenin, kontrol grubu ve baz krem kullanılan gruba kıyasla hızlı olduğu görüldü.Sonuç: Etkinliğinin tam olarak ortaya konulabilmesi için, daha geniş popülasyonlar üzerinde yapılacak deneysel ve klinik çalışmalara ihtiyaç vardırÖğe Hemostatik ajan Ankaferdin yara iyile emostatik ajan Ankaferdin yara iyileşmesinde mesinde rol alan büyüme faktörleri ve ol alan büyüme faktörleri ve hidroksiprolin üzerine etkisi(Astım Allerji İmmünoloji, 2015) Sezgin, Sevgi; Saraç, Gülbahar; Türköz, Yusuf; Şenol, MustafaÖz: Giriş: Yara iyileşmesinde, iyileşmede rol alan faktörleri (infl amatuvar hücreler, trombositler, mediyatörler, hücre dışı matriks vb.) etkileyerek, bu fazlara ait süreleri kısaltmak ve ideal skar oluşumunu sağlamak amacıyla pek çok topikal ve sistemik ajan kullanılmaktadır. Ankaferd, geleneksel olarak Türk tıbbında kullanılan beş bitkisel içeriğin çeşitli oranlarda karıştırılarak hazırlanan ve hemostatik ajan olarak kullanılan bir ekstraktır. Çalışmamızda Ankaferd in yara iyileşmesi üzerine olan etkileri incelendi. Gereç ve Yöntem: Bu amaçla, her biri dokuz denekten oluşan dört gruba ayrılmış 36 ratın sırt bölgesinde 8 mm lik punch biyopsi ile yaralar açıldı. Kontrol grubu olan D grubunda tedavi uygulanmazken, A grubuna topikal olarak günde iki defa Ankaferd, B grubuna günde iki defa gümüş sülfadiazin ve C grubuna günde iki defa aktif madde içermeyen baz krem uygulandı. Denekler makroskopik olarak 15 gün boyunca takip edildi ve 0, 3, 7 ve 15. günlerde hidroksiprolin, epidermal büyüme faktörü (EGF), vasküler endotelyal büyüme faktörü (VEGF) ve trombosit kaynaklı büyüme faktörü (PDGF) düzeylerine bakıldı. Sonuç: Gruplar arasında, EGF ve PDGF düzeyleri açısından anlamlı bir fark yoktu. Büyüme faktörlerinden sadece VEGF düzeylerinde gümüş sülfadiazin uygulanan grupta anlamlı şekilde bir düşüklük saptandı. Gümüş sülfadiazin ve Ankaferd uygulanan gruplarda yara iyileşme sürecinin hızlı olduğu tespit edildi. Bu gruplarda hidroksiprolin düzeyleri arasında anlamlı fark olmayıp, kontrol grubunda ise hidroksiprolin düzeyi istatistiksel olarak anlamlı yüksek bulundu. Sonuç olarak, Ankaferd in kontrol ve baz krem kullanılan gruba kıyasla, gümüş sülfadiazin uygulanan gruba yakın şekilde makroskopik bulgular açısından, iyileşme sürecini hızlandırdığı tespit edildiÖğe Herpes zoster Ae yaş, cinsiyet, dağılım ve birlikte bulunan hastalıklar arasındaki ilişki(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1997) Ertunç, Vedat; Dane, Şenol; Çolak, Ali; Karakuzu, Ali; Mete, Emin; Şenol, Mustafa1992-1995 yılları arasında muayene ve tedavi edilen 57 Herpes zoster’li hasta; cinsiyet, yaş, yerleşim yeri, iklimsel farklar, komplikasyonlar ve ilave hastalıklar yönünden incelendi. Hastalık 40 yaşın üstündeki erkeklerde daha fazla görülüyordu. İklim dağılımı özellik göstermiyordu. Komplikasyonlar; 3 hastada oftalmik zona, 2 hastada Ramsey-Hunt sendromu ve 3 hastada postherpetik nevralji şeklindeydi. Bir hastada zana’nın altta yatan nedeni olarak malignensi bulundu. En sık yerleşim yeri torakal dermatomlardı. Lezyonlar kadınlarda vücudun sol tarafında, erkeklerde sağ tarafında daha fazla yerleşim gösteriyordu. Bu bulgu, sol beyin ve timus bezini baskılayan perinatal testosteron ile ilişkili olabilir.Öğe The investigation of the responses to phytohemagglutinin in the patients of non-Hodgkin's lymphoma who were candidates for high dose chemotherapy, autologous bone marrow or peripheral stem cell transplantation(İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1996) Özerol, İbrahim Halil; Şenol, Mustafa; Ageıtos, Ana; Talmadge, James E.Öz:Fitohemaglutinin (PHA), genellikle bir T lenfosit mitojenidir. CD4+ helper/inducer T lenfositlerine, CD8' suppressor/cytotoxic T lenfositlerine göre daha fazla stimulator etki yapar. Bu çalışmada, biz normal periferik kan lökositleri (PBL) ile otolog kemik iliği (BM) ve granulosit-monosit koloni stîmulan faktör (GM-CSF) ile mobilize edilmiş periferik stem cell (PSC) ürünlerinin PHA 'e verdikleri mitojenik cevapların farklı olup olmadığını araştırdık. Non-Hodgkin lenfomalı 24 hastadan kemik iliği ve periferik stem cell ürünleri toplandı ve IL-2 ile 5 gün kültür yapılmadan önce ve yapıldıktan sonra PHA hücre proliferasyon cevabı incelendi. Hem PSC hem de BM hücrelerinin PHA proliferatif cevapları anlamlı şekilde normal PBL 'den düşüktü (p<0.01). PSC'in PHA cevabı BM'unkinden daha yüksekti (p<0 05). IL-2 ile kültür yapıldıktan sonra PBL'nin PHA cevabı azaldı (p<0.05) fakat PSC ve BM'unki değişmedi. Bu çalışma sonucunda IL-2 ile inkübasyona PSC ürünleri PHA'e daha yüksek mitojenik cevap verdi. Bu sonuçlara göre non-Hodgkin lenfomalı hastaların lenfositlerindeki deprese mitojenik cevap, membrana bağlı IL-2'nin sürekli stimüle olması nedeniyle yüksek baz proliferasyona sebep olduğunu düşündürmektedir. [Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi 1996;3(4):306-310]Öğe Kayısı işçilerinde kükürtün cilt sağlığı üzerine etkileri(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1994) Şenol, Mustafa; Özcan, Atilla; Yoloğlu, Saim; Hazneci, Ersoy; Doğan, GürsoyKayısı ve kayısı işçiliği, Malatya'nın en önemli geçim kaynaklarındandır. Kayısının tabii rengini koruyarak kuruması ve mikroorganizmalardan muhafazası amacıyla kükürt (kükürt dioksit) kullanılmaktadır.Kükürtün cilt sağlığı üzerine etkilerini araştırmak gayesiyle,140 tanesi sahada, 60 tanesi kayısı işleme ve paketleme tesislerinde çalışan toplam 200 kişi muayene edildi.Kontrol grubu olarak ta kayısı işi ile uğraşmayan 100 kişi alındı. Araştırma ve kontrol grupları arasında, cilt sağlığı yönünden istatistiki olarak anlamlı bir farklılık görülmedi. Sahada ve tesislerde çalışanlar arasındaki karşılaştırmada, tesiste çalışanların ellerinde monilyal enfeksiyon anlamlı derecede fazla idi. Bu durum, tesislerdeki işlemlerde ellerin devamlı surette su ile temas etmeleri ve masere olmalarına bağlandı. Çalışmamızda,kükürt dioksitin insan c ilt sağlığı üzerine herhangibir olumsuz etkisi olmadığı, aksine sık rastlanan bazı cilt hastalıklarına hafif te olsa olumlu bir etkisi olduğu kanaatine varıldı.Öğe Kronik ürtikerde serum tiroid hormon ve kortizol seviyeleri(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1994) Şenol, Mustafa; Özcan, Atilla; Doğan, Gürsoy; Çığlı, Ahmet; Yoloğlu, SaimKronik ürtikerde tiroid ve sürrenal fonksiyon bozukluklarının etyolo/ik rolünii araştırmak amacıyla bu çalışma yapıldı. 25 kronik ürtikerli ve 25 sağlam kişinin sistemik muayeneleri ve rutin laboratuar tetkikleri yapıldıktan sonra tiroid fonksiyon testleri ve serum kortizol düzeyleri incelendi. Sonuçta; kronik ürtikerli hastalar ve kontrollerde serum T3, T4, ST3, ST+ TSH ve kortizol seviyeleri arasında anlamlı bir fark olmadığı görüldü {p 0.05).Öğe Kutanöz mast hücrelerinden histamin salınımı üzerine ovabain’in etkisi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1996) Şenol, Mustafa; Özerol, İ. Halil; Patel, Asha V.; Skoner, David P.Sodyum-potasyum adenozin trifosfataz (Na+-K+ ATPaz) inhibisyonunun, mast hücrelerinden mediatör salınımı üzerine etkileri konusunda çelişkili bilgiler mevcuttur. Bazı çalışmalar, spesifik bir Nıt-K+ ATPaz inhibitörü olan ovabain (strofantin G) ’in, mediatör deşarjını bloke ettiğini, bazıları ise herhangi bir etkisinin olmadığını, hatta mediatör sekresyonunu artırdığını ileri sürmektedir. Bu çalışmaların çoğu hayvanlardan elde edilmiş mast hücreleri kullanılarak yapılmıştır. Bu çalışmanın amacı, Na+-K+ ATPaz inhibisyonunun, insan kutanöz mast hücrelerinden mediatör salınımı üzerine etkilerini incelemektir. Sağlıklı yenidoğanların sünnet derilerinden elde edilen mast hücreleri, değişik ovabain konsantrasyonlarıyla inkübe edildikten sonra, kalsiyum iyonoforla stimüle edildi. Histamin salınımı ELISA ile değerlendirildi. Sonuçlar, spesifik bir Na+-K+ ATPaz inhibitörü olan ovabain'in, insan kutanöz mast hücrelerinden in vitro nonimmünolojik histamin salınımı üzerine belirgin bir etkisi olmadığını gösterdi. İnsan ve hayvan mast hücreleri arasında bu açıdan da farklılıklar olduğu düşünüldü.Öğe Kutanöz mast hücrelerinin elde edilmesi ve saflaştırılması(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1996) Şenol, Mustafa; Özerol, İ. Halil; Patel, Asha V.; Skoner, David P.Mast cells play an important role in immediate and late type allergic reactions. Most of our knowledge on properties of mast cells was derived from animal models and these methods have some limitations. We aimed to describe a modified and improved in vitro method for isolation and purification of human skin mast cells. Human neonatal foreskins were digested and isolated by using an enzymatic dispersion procedure. Then they were purified by density centrifugation through Percoll gradients. Spontaneous and ionophore- induced histamine releases from both unpurified and purified mast cell preparations were assayed by enzyme-linked immunosorbent assay. This technique produced reproducible and satisfactory results for isolation, purification, and stimulation of human skin mast cells in a good yield with an excellent viability. In this article, this detailed in vitro method for studies on human skin mast cell was described. It is hoped that newly-developed in vitro and in vivo methods will increase the knowledge about the role of human skin mast cells.Öğe Maksiller dermatomu tutan bir ramsay-hunt sendromu olgusu(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2014) Saraç, Gülbahar; Şenol, Mustafa; Demirdağ, Hatice Gamze; Altunışık, NihalHerpes zoster (HZ) varisella enfeksiyonu sonrası arka kök gangliyonlarına yerleşen varisella zoster virüsünün (VZV) reaktivasyonu sonucu, latent kaldığı gangliyonun innerve ettiği dermatom bölgesinde veziküler lezyonlarla ortaya çıkar. Sıklıkla yaşamın ilerleyen dönemlerinde görülür. Zonada en sık tutulum torasik dermatomda olmaktadır. Kraniyal sinir tutulumu ise en sık olarak trigeminal sinirde olup, oftalmik dalın etkilenmesi (oftalmik zona), maksiller ve mandibuler dal tutulumuna göre yaklaşık yirmi kat daha sıktır. Ramsay-Hunt sendromu, varisella zoster virüsünün reaktivasyonuyla ortaya çıkan bir kraniyal polinöropatidir. Herpes zoster enfeksiyonları içerisindeki sıklığı %1 olarak tanımlanmıştır. Maksiller dal tutulumunun nadir olması ve beraberinde Ramsay-Hunt sendromu bulunması yönüyle enteresan bulunan hastanın sunulması uygun görülmüştür.Öğe Maksiller Dermatomu Tutan Bir Ramsay-Hunt Sendromu Olgusu(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2014) Saraç, Gülbahar; Şenol, Mustafa; Demirdağ, Hatice Gamze; Altunışık, NihalHerpes zoster (HZ) varisella enfeksiyonu sonrası arka kök gangliyonlarına yerleşen varisella zoster virüsünün (VZV) reaktivasyonu sonucu, latent kaldığı gangliyonun innerve ettiği dermatom bölgesinde veziküler lezyonlarla ortaya çıkar. Sıklıkla yaşamın ilerleyen dönemlerinde görülür. Zonada en sık tutulum torasik dermatomda olmaktadır. Kraniyal sinir tutulumu ise en sık olarak trigeminal sinirde olup, oftalmik dalın etkilenmesi (oftalmik zona), maksiller ve mandibuler dal tutulumuna göre yaklaşık yirmi kat daha sıktır. Ramsay-Hunt sendromu, varisella zoster virüsünün reaktivasyonuyla ortaya çıkan bir kraniyal polinöropatidir. Herpes zoster enfeksiyonları içerisindeki sıklığı %1 olarak tanımlanmıştır. Maksiller dal tutulumunun nadir olması ve beraberinde Ramsay-Hunt sendromu bulunması yönüyle enteresan bulunan hastanın sunulması uygun görülmüştür.