Arşiv logosu
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
Arşiv logosu
  • Koleksiyonlar
  • Sistem İçeriği
  • Analiz
  • Talep/Soru
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
  1. Ana Sayfa
  2. Yazara Göre Listele

Yazar "Bayramlar, Hüseyin" seçeneğine göre listele

Listeleniyor 1 - 20 / 21
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Anterior megaloftalmusun klinik ve biyometrik özellikleri
    (MN Oftalmoloji, 2004) Yılmaz, Harun; Hepşen, İbrahim F.; Bayramlar, Hüseyin; Keskin, Uğurcan
    Anterior megaloftalmus X’e bağlı resesif kalıtım gösteren, bilateral, simetrik, ilerleyici olmayan nadir bir klinik durumdur. Anterior megaloftalmusun patogenezi bilinmemektedir. Keratodisgenezi (geniş kornea), irido-goniodisgenezi (iris ve açı anormalliği) veya her ikisinin kombinasyonu patogenezden sorumlu olabilir. Bu yazıda, 2001 ve 2002 yılında polikliniğimizde tanı konulan ve tedavi edilen 5 megaloftalmus olgusunun klinik özellikleri sunulmuş ve ilgili literatür gözden geçirilmiştir.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Çift göz içi lens implantasyonu
    (Türkiye Klinikleri Oftalmoloji Dergisi, 2004) Bayramlar, Hüseyin; Borazan, Mehmet; Keskin, Uğurcan
    Öz: Amaç: Yüksek hipermetropik hastalarda ve katarak cerrahisini takiben gelişen miyopik ve hipermetropik refraksiyon kusurlarının düzeltilmesinde çift (piggyback) göz içi lens implantasyonunun etkinliğini değerlendirmek. Gereç ve Yöntemler: Bu çalışmaya 4 hastanın toplam 7 gözü alındı. Bir hastaya yüksek hipermetropi nedeniyle şeffaf lens çıkarılması(ŞLÇ) ve primer iki taraflı çift göz içi lens implantasyonu yapıldı. Üç hastanın toplam 5 gözüne de psödofakik belirgin ametropi nedeniyle sekonder çift göz içi lens implantasyonu yapıldı.Bulgular: Tüm gözlerde ametropide belirgin azalma ile subjektif görsel memnuniyet artışı elde edildi. Ortalama ameliyat öncesi tashihli görmeler 0.35 ± 0.21(0.16-0.8), ameliyat sonrası ise 0.65 ± 0.27 (0.3-1.0) olarak bulundu. Ameliyat öncesi ve sonrası refraksiyon kusurunun sferik eşdeğer ortalaması sırasıyla +2.79 ± 6.19D (+9.00 – 6.05) ve +0.48 ± 1.44 D ( +2.12 -2.25) idi. Sekonder çift göz içi lens implantasyonu yapılan bir gözde reoperasyon gerektiren üstteki göz içi lensinin belirgin desantralizasyonu ile primer çift göz içi lens implantasyonu yapılan bir gözde santrale uzanmayan interlentiküler membran komplikasyonları gelişti.Sonuç: Çift göz içi lens implantasyonu yüksek hipermetropi-nin düzeltilmesinde ŞLÇ ile beraber etkili ve başarılı bir tedavi yöntemi olabilir. Sekonder çift göz içi lens implantasyonu psödofakik refraktif hatanın düzeltilmesinde yararlı ve kolay bir tedavi seçeneği olabilir.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Düşük dereceli miyopi tedavisinde minimal invaziv radial keratotomi (Mini- RK)'nın 1 yıllık sonuçları
    (MN Oftalmoloji, 1997) Er, Hamdi; Bayramlar, Hüseyin; Hepşen, İbrahim Fevzi
    Öz: Çalışmanın amacı düşük dereceli miyopmin tedavisinde standard radial keratotomi (RK)'ye alternatif olarak geliştirilen minimal invaziv radial keratotomi (Mini-RK)'nın 1 yıllık refraktif ve görsel sonuçlarını prospektif değerlendirmektir. Çalışmada preoperatif manifest sferik eşdeğerleri (SE) -1.75 diopter (D) ile -3.50 D (ortalama, -3.01±0.46 D) arasında değişen 14 hastanın 20 gözüne 4-8 insizyonlu mini-RK insizyonları uygulandı. Takip süresi ortalama 13 ay'dır. Birinci yılın sonunda 8/10 ve üzerinde tashihsiz görme keskinliğine kavuşma oranı %60, 5/10 üzeri ise %90 olarak bulunmuştur. ±1.0 D emetropi değerine ulaşmada sağlanan başarı oranı %65, ±0.50 D emetropi değerine ulaşmada sağlanan başarı oranı ise %30'dir. Bir hastada tashihti görme keskinliği ile 2 sıra ve üzerinde görme keskinliği kaybı olurken, hiç bir hastada 1. yılın sonunda hipermetropik kayma tespit edilmemiştir. Mini-RK'nın -3.5 D'ye kadar olan düşük dereceli miyopi tedavisinde insizyon uzunluk derinliğinde yapılacak bazı modifikasyonlar ile refraktif cerrahinin geleceğinde standard RK ile birlikte kullanılabileceği ve hatta daha az invazif olması sebebi ile de tercih edilebileceği sonucuna ulaşıldı.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Emetrop Ortaokul Öğrencilerinde Yoğun Okumanın Miyopi Oluşumuna Etkisinin Prospektif İncelenmesi: İlk Sonuçlar
    (Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1998) Evereklioğlu, Cem; Hepşen, İbrahim F.; Bayramlar, Hüseyin
    Emetrop gözlerde yoğun okumanın miyopi gelişimi üzerindeki etkisinin 7 yıl süreli prospektif araştırılması. Metod: Yaş ortalamaları 12.70 olan, günde ortalama 6 saat okuma-yakın çalışma yapan 77 erkek ortaokul öğrencisinin 97 gözü ile (1. Grup), yaş ortalamaları 13.31 olan, okumayan ve sanayi mesleklerinde çalışan 36 çırağın 72 gözü (2. Grup=kontrol) 18 ay arayla sikloplejik refraksiyon (SKP-R) ve ultrasonik biyometrik ölçümler yapılarak karşılaştırıldı. Bulgular: Birinci grupta sikloplejik refraksiyona göre 97 gözün 68 (%72.3)'inde miyopiye kayma oldu. Yine 1.Grupta 18 ay arayla alınan SKP-R, keratometre (K), ön kamara derinliği (ÖKD) ve aksiyel uzunluk (AU) ölçümlerinde anlamlı artış vardı (her üç değer için p=0.0001). İkinci grupta ise, K değerlerindeki artış dışında hem refraksiyondaki hem de biyometrik parametrelerdeki fark anlamsızdı. Sonuç: Çalışmamızın ön sonuçları, önemlL bLr çevresel faktör olan okuma-yazmanın emetrop öğrencilerde miyopi yönünde refraksiyon değişimi yaptığını ve bu değişimin hem ÖKD ve AU hem de K değerindeki artma ile birlikte olduğunu göstermiştir.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Emetrop Ortaokul Öğrencilerinde Yoğun Okumanın Miyopi Oluşumuna Etkisinin Prospektif İncelenmesi: İlk Sonuçlar
    (Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1998) Hepşen, İbrahim F.; Evereklioğlu, Cem; Bayramlar, Hüseyin
    Emetrop gözlerde yoğun okumanın miyopi gelişimi üzerindeki etkisinin 7 yıl süreli prospektif araştırılması. Metod: Yaş ortalamaları 12.70 olan, günde ortalama 6 saat okuma-yakın çalışma yapan 77 erkek ortaokul öğrencisinin 97 gözü ile (1. Grup), yaş ortalamaları 13.31 olan, okumayan ve sanayi mesleklerinde çalışan 36 çırağın 72 gözü (2. Grup=kontrol) 18 ay arayla sikloplejik refraksiyon (SKP-R) ve ultrasonik biyometrik ölçümler yapılarak karşılaştırıldı. Bulgular: Birinci grupta sikloplejik refraksiyona göre 97 gözün 68 (%72.3)'inde miyopiye kayma oldu. Yine 1.Grupta 18 ay arayla alınan SKP-R, keratometre (K), ön kamara derinliği (ÖKD) ve aksiyel uzunluk (AU) ölçümlerinde anlamlı artış vardı (her üç değer için p=0.0001). İkinci grupta ise, K değerlerindeki artış dışında hem refraksiyondaki hem de biyometrik parametrelerdeki fark anlamsızdı. Sonuç: Çalışmamızın ön sonuçları, önemlL bLr çevresel faktör olan okuma-yazmanın emetrop öğrencilerde miyopi yönünde refraksiyon değişimi yaptığını ve bu değişimin hem ÖKD ve AU hem de K değerindeki artma ile birlikte olduğunu göstermiştir.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Endoskopik dakriyosistorinostomide çekiç-keski tekniği
    (Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1999) Çokkeser, Yasar; Evereklioğlu, Cem; Tercan, Mustafa; Hepşen, İbrahim F.; Bayramlar, Hüseyin; Aktaş, Davut
    Endoskopik dakriyosistornostomi (DSR) son zamanlarda eksternal DSR başarı oranlarına yaklaşan bir başarı oranı ile geniş bir kabul gördü. Endoskopik DSR'de kalıcı bir açıklık elde edilebilmesi için lakrimal kese üzerindeki kemiğin yeterince uzaklaştırılması önemlidir.Değişik birkaç metot bu amaç için kullanılmıştır. Amaç: Lakrimal kese üzerindeki kemiği uzaklaştırmak için çekiç-keski metodunu kullanan tekniği tanımlamaktır. Bu tekniğin avantaj ve dezavantajları literatür ışığında tartışıldı. Metot: Kronik epi fora ya da dakriyosistitli 40 hastanın 56 gözüne (24 unilateral ve 16 vaka bilateral, 36 kadın ve 4 erkek) uygulanan endoskopik çekiç-keski DSR prospektif olarak değerlendirildi. Çekiç-keski endoskopik DSR tekniği lakrimal kese üzerindeki kemiğin keski ve çekiç kullanılarak uzaklaştırılmasını içermektedir. Preoperatıf, inta ve postoperatif bulgular değerlendirildi ve karşılaştırıldı. Bulgular: Postoperatif takip süresi 6 ile 48 ay idi (ortalama, 22 ay). Ardışık endoskopik çekiç-keski DSR'nin başar oranı %87.7 idi. İntraoperatif olarak 8 vakada hafif mukozal hemoraji gözlendi ancak hiçbiri operasyonun başar ile tamamlanmasını engellemedi. Minimal morbi di te ile birlikte mükemmel bir hasta kompliansı mevcuttu ve majör hiçbir komplikasyon gözlenmedi. Sonuç: Endoskopik çekiç-keski DSR minimal intra ve postoperatif komplikasyonu yanısıra daha az travmatik ve pratik bir yöntemdir. Minimal teçhizatlanma gerektirir, kolay ve hızlı bir tekniktir.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Fakoseksiyon (phacosection-manual trisection) yöntemiyle küçük insizyonlu katarakt cerrahisi
    (MN Oftalmoloji, 1997) Hepşen, İbrahim F.; Er, Hamdi; Bayramlar, Hüseyin
    Öz: Çalışmanın amacı nükleusun manüel enstrümentasyonel bölünmesiyle gerçekleştirilen ve fakoseksiyon olarak anılan küçük insizyonlu ekstrakapsüler katarakt cerrahisinin uygulanabilirliğini ve güvenilirliğini araştırmaktır. Yaşları 30-82 (ortalama, 56.7) arasında ve nükleus sertlikleri +3'e kadar olan 25 hastanın 27 gözü fakoseksiyon yöntemiyle ameliyat edildi. Ortalama takip süresi 6 ay (3-13 ay) idi. Ameliyatlar Kansas tarafından, tarif edilen standard fakoseksiyon yöntemi ile gerçekleştirildi ve dejeneratif miyopili bir hasta hariç tüm hastalara göz içi lens (GİL) implantasyonu yapıldı. Postoperatif düzeltmeli 5/10 ve 8/10 üzeri görme keskinliği oranları sırasıyla %85.18 ve %44.44 olarak bulundu. En sık rastlanılan intraoperatif komplikasyonlar başarısız kapsüloreksis (%22.2) ile arka-kapsül yırtığı ve vitre kaybı (%11.1)'dır. En sık rastlanılan postoperatif komplikasyon ise değişik derecelerde geçici kornea ödemidir. (%77.8) Hiçbir vakada kornea endotel yetmezliği ve diğer kalıcı herhangi bir postoperatif komplikasyon meydana gelmedi. Bu yöntemin nükleus güvenliği, öğrenme süresinin kısalığı, yardımcı personele bağımlılığın daha az olması, cihaza bağımlılığı ortadan kaldırması ve maliyetin düşüklüğü gibi diğer avantajlarıyla beraber düşünüldüğünde ülkemiz koşullarında küçük insizyonlu manüel ekstrakapsüler katarakt cerrahisi yöntemi olarak iyi bir seçenek olabileceği söylenebilir..
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Hammer chiesel technique in endoscopic dacryocystorhinostomy
    (1999) Çokkeser, Yaşar; Evereklioğlu, Cem; Tercan, Mustafa; Hepşen, İbrahim F.; Bayramlar, Hüseyin; Aktaş, Davut
    Abstract: Giriş: Endoskopik dakriyosistorinostomi (DSR) son zamanlarda eksternal DSR başarı oranlarına yaklaşan bir başarı oranı ile geniş bir kabul gördü. Endoskopik DSR'de kalıcı bir açıklık elde edilebilmesi için lakrimal kese üzerindeki kemiğin yeterince uzaklaştırılması önemlidir.Değişik birkaç metot bu amaç için kullanılmıştır. Amaç: Lakrimal kese üzerindeki kemiği uzaklaştırmak için çekiç-keski metodunu kullanan tekniği tanımlamaktır. Bu tekniğin avantaj ve dezavantajları literatür ışığında tartışıldı. Metot: Kronik epifora ya da dakriyosistitli 40 hastanın 56 gözüne (24 unilateral ve 16 vaka bilateral, 36 kadın ve 4 erkek) uygulanan endoskopik çekiç-keski DSR prospektif olarak değerlendirildi. Çekiç-keski endoskopik DSR tekniği lakrimal kese üzerindeki kemiğin keski ve çekiç kullanılarak uzaklaştırılmasını içermektedir. Preoperatif, intra ve postoperatif bulgular değerlendirildi ve karşılaştırıldı. Bulgular: Postoperatif takip süresi 6 ile 48 ay idi (ortalama, 22 ay). Ardışık endoskopik çekiç-keski DSR'nin başarı oranı %87.7 idi. İntraoperatif olarak 8 vakada hafif mukozal hemoraji gözlendi ancak hiçbiri operasyonun başarı ile tamamlanmasını engellemedi. Minimal morbidite ile birlikte mükemmel bir hasta kompliansı mevcuttu ve majör hiçbir komplikasyon gözlenmedi. Sonuç: Endoskopik çekiç-keski DSR minimal intra ve postoperatif komplikasyonu yanısıra daha az travmatik ve pratik bir yöntemdir. Minimal teçhizatlanma gerektirir , kolay ve hızlı bir tekniktir.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    İnvers arkuat keratotominin standart astigmatik teknikler ile deneysel olarak karşılaştırılması
    (Türkiye Klinikleri Oftalmoloji Dergisi, 1998) Er, Hamdi; Evereklioğlu, Cem; Bayramlar, Hüseyin
    Öz:Çalışmanın amacı yeni bir insizyonal astigmatik keratotomi tekniği olan invers arkuat keratotomiyi (İAK) Idinilf kullanıma geçmeden evvel refraktif etkinliğini standart astigmatik keratotomi teknikleri ile deneysel olarak karşılaştırmaktır. Bu amaçla 8 tavşanın 15 gözü 3 ayrı çalışma grubuna ayrıldılar, l.grup gözlere (5 göz) tanjansiyel, 2. grup gözlere (5 göz) arkuat ve 3. grup gözlere (5 göz) invers insizyon uygulandı. Takipler l.gün, 1. ay, 2. ay ve 3. aylanla keratometre ile yapıldı. Buna göre 3. ayın sonunda gruplar arasında astigmatizma. değerlerinde elde edilen düşme yüzdeleri arasında istatistiksel olarak farklılık yok iken (p>0.05), ortalama keralometrik değerler arasında grup 2 ile 3 arasındaki farklılık istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Sonuç olarak arkuat keratotominin astignıalik teknikler içerisinde hala en etkili metod olduğu gözlenmiştir. İAK'nin ise lanjansiyel keratotomi'ye yakın refraktif etkinliğe sahip olduğu tespit edilmiştir.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Katarakt cerrahisinde superior ve lateral yaklaşımların astigmatizma yönünden prospektif karşılaştırılması
    (MN Oftalmoloji, 1997) Er, Hamdi; Bayramlar, Hüseyin; Hepşen, İbrahim F.; Gündüz, Abuzer
    Öz: Bu çalışmanın amacı planlı ekstrakapsuler katarakt ekstraksiyonu (PEKKE) cerrahisindeki standard superior insizyonal yaklaşım ile lateral insizyonal yaklaşımları postoperatif astigmatizma yönünden karşılaştırmaktır. Otuzüç hastanın 35 gözü çalışma kapsamına alındı. Hastalar uygu¬lanan insizyon yönüne göre 2 gruba ayrıldı. Grup l'deki 15 göze superior yaklaşımlı Grup 2'deki 20 göze ise lateral (temporal-oblik) yaklaşımlı PEKKE cerrahisi ve arka kamara göz içi lensi (AKGİL) implantasyonu yapıldı. Ortalama 8 aylık takip süresinde hastalar astigmatik değişiklikler yönünden incelendi. Buna göre lateral grupta cerrahiye bağlı ortaya çıkan astigmatizma farklılığında iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark tespit edileme¬miştir (U= 145.5, p>0.05). Astigmat eksenlerinin değişiminde ise la¬teral yaklaşımın kurala aykırı astigmatizmin önlenmesinde başanh olduğu görülmüştür. Bu çalışmada yüksek dioptride kurala aykın astigmatizmi olan hastalarda ve superior yaklaşım güçlüğü olan astigmatizm dışı durumlarda lateral yaklaşımlı PEKKE cerrahisinin faydalı olabileceği tespit edilmiştir.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Koroid ve retinanın gyrate atrofisi : iki vaka sunumu
    (İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1996) Bayramlar, Hüseyin; Er, Hamdi; Hepşen, İbrahim F.; Gündüz, Abuzer
    Koroid ve retinanın gyrate atrofisi, çocuklukta başlayıp 30-60'lı yaşlarda körlüğe yolaçan nadir bir koryoretinal distrofidir. Otozomal resesif geçiş gösterir. Primer defekt mitokondrial ornitin delta aminotransferaz eksikliği olup, ornitinin birikmesine neden olur. Oküler bulgular, koryoretinal atrofi, aksiye! miyopi, katarakt ve görme alanı daralmasıdır. Hastalığın biri B6 vitamin tedavisine cevap veren, diğeri vermeyen iki tipi vardır. Bu yazıda anne ve babası kardeş çocukları olan gyrate atrofili iki kardeş hasta sunulmaktadır.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Oftalmik cerrahide subtenon ve retrobulber anestezinin prospektif olarak karşılaştırılması
    (MN Oftalmoloji, 1997) Uğuralp, Murat; Oram, Osman; Marol, Serdar; Tilgen, Fikret; Bayramlar, Hüseyin
    Öz: Çalışmamızda, son yıllarda geliştirilen subtenon anestezi tekniğinin oftalmik cerrahideki etkinli¬ğinin ve güvenirliğinin prospektif kontrollü bir çalışmayla retrobulber anesteziyle karşılaştırmalı olarak değerlendirilmesi amaçlandı. Bu amaçla, kliniğimizde ekstrakapsüler veya fakoemulsifikasyon yöntemiyle katarakt ekstraksiyonu ya da trabekülektomi gerçekleştirilen 40 olgunun 40 gözü preoperatif randomize olarak subtenon ve retrobulber anestezi gruplarına ay¬rıldı. Subtenon anestezi, inferotemporal veya inferonazal kadranlardan özel subtenon kanülü a-racılığıyla retroekvatoryal subtenon alana anestetik enjeksiyonu yapılarak gerçekleştirildi. Subtenon anestezi grubunda anestetik uygulanımı sırasındaki ağrı miktarı retrobulber gruba gö¬re anlamlı derecede az bulunurken (p=0.022), her iki grupta operasyon sırasındaki, postoperatif dönemdeki ağrı miktarı ve komplikasyonlar arasında istatistiksel anlamlı fark bulunmadı. Retrobulber yöntem glob akinezisinde istatiksel olarak anlamlı oranda daha etkin bulunurken (p=0.0001) subtenon teknikle de belirgin olarak az anestetik madde kullanılarak (p<0.0001) cerra¬hi için yeterli oküler anestezi sağlandığı belirlendi. Subtenon anestezi tekniği oftalmik cerrahide etkili ve retrobulber anesteziye bağlı olası komplikasyonları önleyebilecek güvenilir bir alternatif olarak görünmektedir.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Orbita kitleleri ve orbitotomi sonuçları
    (İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1996) Bayramlar, Hüseyin; Hepşen, İbrahim F.; Er, Hamdi; Özen, Süleyman; Çıralık, Harun
    Bu çalışmada Aralık 1993 - Aralık 1996 tarihleri arasında İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı’nda orbital kitle nedeniyle takip ve tedavi edilen 10 olgu retrospektif olarak incelendi. Yedi olguda anterior, bir olguda lateral olmak üzere toplam 8 olguya orbitotomi uygulandı. Olguların görülme sıklığı, tanı ve tedavi özellikleri, literatür ışığında gözden geçirildi.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Pediatrik katarakt cerrahisi ve intraoküler lens implantasyonu
    (MN Oftalmoloji, 1997) Er, Hamdi; Bayramlar, Hüseyin; Hepşen, İbrahim Fevzi; Evereklioğlu, Cem
    Öz: Çalışmanın amacı pediatrik yaş grubunda katarakt ekstraksiyonu ve intrâoküler lens implantasyonu sonrası görme keskinliği ve postoperatif komplikasyonları değerlendirmektir. Yaşları 2.5 ile 18 arasında (ortalama 9.7) değişen 16 hastanın 21 gözünde aspirasyon yöntemi ile katarakt cerrahisi ve bunların 19' unda göz içi lens implantasyonu yapıldı. Ortajama takip süresi 11 aydır (2 ile 26 ay arası). Cerrahi sonrası ulaşılan 5/10 ve üzeri tashihsiz görme keskinliği oranı %33.7'dir. En sık karşılaşılaşılan postoperatif komplikasyonlar arka kapsül opasifikasyonu (% 47.3), fibrinoid membran (% 38) ve posterior sinesi (%9.5)'dir. Arka kapsül opasifikasyonunun or¬talama ortaya çıkış süresi 4 aydır. Bunların %77.7'inde Nd: YAG kapsülotomi yapılmıştır. Sonuç olarak aspirasyon yöntemi ile katarakt cerrahisi ve primer göz içi lens implantasyonunun pediatrik katarakt vakalarının tedavisinde güvenli ve etkili bir metod olduğu görüldü.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Pitozis düzeltilmesinde levator güçlendirme cerrahisi sonuçları
    (MN Oftalmoloji, 2004) Bayramlar, Hüseyin; Borazan, Mehmet; Hepşen, İbrahim F.; Dağlıoğlu, Mutlu Cihan; Yılmaz, Harun
    Öz: Amaç: Yaş grupları farklı ve değişik etyolojilere bağlı pitozisleri olan hastalara, cilt yoluyla yapılan levator güçlendirme cerrahisi sonuçlarını incelemek. Gereç ve Yöntem: Orta ve iyi levator fonksiyonlu, pitozisli 23 hastanın 27 gözüne cilt yoluyla levator güçlendirme cerrahisi uygulandı. Hastaların ortalama yaşı 25 (8-52 yaş), ortalama takip süresi 7 ay (3-48 ay)'dı. Bulgular: Onsekiz olgunun 21 gözünde konjenital, iki olgunun 3 gözünde senil, bir olguda 3. kranial sinir felcine bağlı, bir olguda progressif eksternal oftalmoplejiye bağlı pitozis, bir olguda Marcus-Gunn sendromu vardı. Cilt yoluyla levator güçlendirme cerrahisi uygulanan 27 gözün 22'sinde başarılı (%82), 2'sinde tatminkar (%7), 3'ünde başarısız (%11) sonuç elde edildi. Başarısız olgular genelde cerrahın başlangıçta- daha tecrübesiz olduğu olgulardı. Komplikasyon olarak 7 gözde hafif oranda çift-asimetrik kapak çizgisi veya düzensiz kontur, bir olguda konjonktiva prolapsusu gelişti. Lokal anestezi uygulanan hastaların bir kısmındaki ağrı hissi, ameliyatı kısmen güçleştiren bir problem oldu. Sonuç: Cilt yoluyla yapılan levator güçlendirme cerrahisi ile, orta-iyi levator fonksiyonu bulunan pitozisli olgularda, başarılı-tatmin edici sonuçlar alınmaktadır. Lokal anestezi uygulanan olgularda mümkünse anestezist eşliğinde iyi bir sistemik sedasyon analjezi desteği önerilir. Başlık (İngilizce): The results of levator strengthening surgery to repair ptosis Öz (İngilizce): Purpose: To present the results of levator strengthening surgery in patients with ptosis due to different aetiologies. Material and Methods: Levator strengthening surgery was performed in 27 eyes of 23 patients with ptosis with good and moderate levator function. The mean age was 25 (range: 8-52) and mean follow-up was 7 months (range: 3-48 months). Results: Twentyone congenital ptotic eyes of 18 patients, 3 involutional ptotic eyes of 2 patients, one oculomotor palsy, one progressive external ophtalmoplegia and one Marcus-Gunn jaw-winking ptosis were included into the study. Surgical outcomes were successful in 18 eyes (%82), satisfactory in 2 eyes (%7) and unsuccessfull in 3 eyes (%11). Unsuccessful results were associated with low experience level and observed on first cases. Complications were asymmetric or double lid crease (7 eyes) and conjunctival prolapsus (one eye). Intraoperative pain was a problem in some patients. Conclusion: Levator strengthening surgery through skin approach is satisfactory in patients with ptosis with good or moderate levator function. Good sedation and analgesia support is recommended in cases with local anesthesia.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Psödoeksfoliasyonda farmakolojik pupil dilatasyonu
    (MN Oftalmoloji, 1997) Bayramlar, Hüseyin; Hepşen, İbrahim Fevzi; Er, Hamdi; Tilgen, Fikret; Oram, Osman
    Öz: Katarakt cerrahisinde zonüler rüptür ve vitreus kaybı gibi kompli-kasyonlar için bir risk faktörü olan psödoekfoliasyon (PE), klinik ve histopatolojik olarak incelenmiş olmakla birlikte, PE'de yetersiz pu¬piller dilatasyonu sayısal olarak ortaya koyan çalışmalar sınırlıdır. Bu çalışmada 10 PE'li ve 7 kontrol bireyinde, birer hafta arayla, tropikamid %1. fenilefrin %10 ve tropikamid %1 + fehilefrin %10 kombinasyonu ile elde edilen pupiller dilatasyon ölçümleri karşılaştırıldı. Bir saat sonunda 3 ilaç uygulamasında da PE'li göz¬lerde daha düşük midriyazis elde edildi (p<0.05). Tropikamid %1 + fenilefrin %10 kombinasyonu ile, ilaçların tek başına kullanımına göre anlamlı ölçüde daha geniş midriyazis sağlandı (p<0.05). Psö¬doeksfoliyasyonda yetersiz pupiller dilatasyon dökümente edilirken, katarakt cerrahisi öncesi maksimal midriyazis elde edilmesinde sempatomimetik (fenilefrin %10) ve parasempatolitik (tropikamid %1) iki ilacın kombinasyonunun uygun olacağı sonucuna varıldı.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Şaşılık hastalarında klinik ve tanısal özelliklerin değerlendirilmesi
    (Türkiye Klinikleri Oftalmoloji Dergisi, 2000) Bayramlar, Hüseyin; Aydın, Erdinç; Totan, Yüksel; Dağlıoğlu, Mutlu Cihan; Erten, Ahmet
    Öz: Amaç: Kliniğimizin şaşılık biriminde muayeneleri yapılan ilk 776 hastadaki tanı dağılım oranlarını ve bazı klinik özelliklerini değerlendirmek. Materyal ve metod: Şubat 1994 - Mart 1999 arasında İnönü Üniversitesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Şaşılık biriminde ilk muayeneleri yapılan 776 şaşılık hastası retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Hastaların dağılımına bakıldığında en sık ezotropya (%57.5), ikinci sıklıkta ekzotropya (%24.7), daha sonra 4. kranial sinir felci (%4.5), Duane Sendromu (%3), 6. kranial sinir felci (%2.6), Brown Sendromu (%0.9), 3. kranial sinir felci (%0.5), tiroid oftalmopati (%0.26), blow-out kırığı (%0.26), ekstraoküler kas fibrozisi (%0.26), Möbius Sendromu (%0.4), çift elevatör felci (%0.13) saptandı. İnferior oblik adale disfonksiyonu ezotropyalarda (%28.47), ekzotropyalarda (%17.7) oranında görülürken, superior oblik disfonksiyonu ezotropyalarda %4.7, ekzotropyalarda (%5.2) oranında görülmüştür. Ezotropyalar ve ekzotropyaların (%6.93)'ünde disosiye vertikal deviasyon (DVD) izlenmiştir. Refraksiyonları sferik eşdeğer olarak incelendiğinde ezotropyalarda %80.9 oranında (%48.4, >+2.0) ekzotropyalarda ise %31.3 oranında (%21, +0.5-+2.0 D) hipermetropi izlemiştir. Ezotropyalarda şaşılık ambliyopisi ekzotropyalara göre daha sık olarak bulunmuştur (p<0.05). Sonuç: Ana hatlardaki genel benzerlik yanında, ülkemizdeki önceki çalışmalarda farklı olan tanı oranlarına rastlanmış olup, sonuçlar literatür ışığında tartışılmıştır.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Stargardt makülar distrofisi
    (İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1996) Er, Hamdi; Bayramlar, Hüseyin; Marol, Serdar
    Stargardt maküler distrofısi primer olarak fotoreseptör hücrelerinin (kon-rod) ve pigment epitelyumunun bozukluğudur. Özellikle ilk ve ikinci dekadda kadın ve erkekleri eşit olarak tutar ve bilateral, simetrik görme keskinliği kaybına yol açar. Sıklıkla resesif geçişlidir. Bu vaka bildiriminin amacı bir ailede 5 kardeşte saptanan Stargardt maküler hastalığım yeni literatür bilgileri ışığı altında sunmak ve gözden geçirmektir.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Stargardt's macular dystrophy
    (1996) Er, Hamdi; Bayramlar, Hüseyin; Marol, Serdar
    Stargardt maküler distrofisi primer olarak fotoreseptör hücrelerinin (kon-rod) ve pigment epitelyumunun bozukluğudur. Özellikle ilk ve ikinci dekadda kadın ve erkekleri eşit olarak tutar ve bilateral, simetrik görme keskinliği kaybına yol açar. Sıklıkla reşesif geçişlidir. Bu vaka bildiriminin amacı bir ailede 5 kardeşte saptanan Stargardt maküler hastalığını yeni literatür bilgileri ışığı altında sunmak ve gözden geçirmektir. [Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi 1996;3(2): 113-115]
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Tip 2 diyabetli hastalarda kornea topografi haritalarının sayısal indekslerle değerlendirilmesi
    (2000) Yücel, Totan; Çekiç, Osman; Hepşen, İbrahim F.; Bayramlar, Hüseyin
    Amaç: Tip 2 diyabetik hastalarda topografik kornea görünümlerinin sayısal kurvatür indeksleriyle kantitatif olarak değerlendirmeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Tip 2 diyabeti olan 88 hastanın 168 gözüne ait kompüterize videokeratografileri incelenerek benzer yaş ve cinsiyet dağılımına sahip 30 kontrol hastasının her iki gözüne ait videokeratografilerle karşılaştırıldı. Kan glukozu regüle olan diyabetik hastalar İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji Kliniği'nin takibindeydiler. Diyabetik hasta grubu retinopati evresine göre üçe ayrıldı; retinopatisi olmayanlar, başlangıç retinopatisi olanlar ve proliferatif retinopatililer. Topografi haritalarını objektif olarak karşılaştırılmak için, Simulasyon Keratometri değerleri (Sim K1, Sim K2) ve lokalize periferik kornea dikleşmesine duyarlı olan Differential Sector Index (DSI) ve Opposite Sector Index (OSI) kullanıldı.Bulgular: Kontrol ve diyabetik gruplar arasında, santral kornea kırıcılık gücü değerleri (Sim K1 ve Sim K2) açısından fark bulunamadı (sırasıyla p=0.785, p=0.873). DSI değerleri 4 grup arasında anlamlı farklılık göstermediği halde (p=0.128), OSI değeri gruplar arasında farklı bulundu (p=0.037). Gruplar arasındaki ikili karşılaştırmalarda, bu farklılığın proliferatif retinopati grubundaki kornea topografik değişikliklerinden kaynaklandığı görülmektedir (p<0.05, p<0.05 ve p<0.05). Diyabetik hasta grubunda OSI değerinin diyabetin süresi ve açlık kan glukoz seviyesiyle olan korelasyonu ise anlamsızdı (sırasıyla, r=0.438, p=0.295 ve r=0.161, p=0.823).Sonuç: Çalışma sonuçlarımız tip 2 diyabetli hastalarda parasantral ve periferik korneada kurvatür değişikliklerinin olabileceğini düşündürmektedir. Tip 2 diyabetik hastalarda kornea topografisinde görülen bu değişikliklerin hasta yaşı, kan glukozu ve diyabetin süresinden çok retinopatinin şiddetine bağlı olduğu anlaşılmaktadır.
  • «
  • 1 (current)
  • 2
  • »

| İnönü Üniversitesi | Kütüphane | Rehber | OAI-PMH |

Bu site Creative Commons Alıntı-Gayri Ticari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile korunmaktadır.


İnönü Üniversitesi, Battalgazi, Malatya, TÜRKİYE
İçerikte herhangi bir hata görürseniz lütfen bize bildirin

DSpace 7.6.1, Powered by İdeal DSpace

DSpace yazılımı telif hakkı © 2002-2025 LYRASIS

  • Çerez Ayarları
  • Gizlilik Politikası
  • Son Kullanıcı Sözleşmesi
  • Geri Bildirim