Yazar "Gülcan, Hande" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 15 / 15
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Bir yenidoğan ünitesinde hastane kaynaklı sepsislerde etken mikroorganizmalar ve antibiyotik duyarlılıkları(ANKEM Dergisi, 2004) Kuzucu, Çiğdem; Gülcan, Hande; Üzüm, İsa; Durmaz, BengülÖz: Hastane kaynaklı sepsis hastanede izlenen yenidoğanlar için en önemli morbidite ve mortalite nedenlerindendir. Bu çalışmada hastane kaynaklı neonatal sepsislerde pozitif kan kültürleri ve antibiyotik duyarlılıkları değerlendirilmiştir. Ocak 2002-Mart 2003 arasında 52 neonatal sepsis saptanmıştır. Koagülaz negatif stafilokoklar en yaygın mikroorganizma olarak bulunmuştur (% 40). Stafilokoklarda metisilin direnci % 54 olarak bulunmuştur. Başlık (İngilizce): Positive blood cultures in nosocomial sepsis in a newborn unit and antimicrobial susceptibilities of isolated bacteria Öz (İngilizce): Nosocomial sepsis is a major cause of morbidity and mortality in hospitalized newborns. In this study, positive blood cultures and susceptibilities of isolated strains to antibiotics were evaluated in cases of nosocomial neonatal sepsis. Between January 2002 and March 2003, 52 neonatal sepsis cases were diagnosed. Coagulase negative staphylococci were the most common microorganism (40 %). Methicillin resistance was found to be 54% in staphylococci.Öğe Citrullinemia associated with congenital hypothyroidism(Ege Tıp Dergisi, 2004) Gülcan, Hande; Bıçak, Uğur; Akıncı, AyşehanÖz: Yenidoğan döneminde başlayan arjininosüksinik asid sentetaz enzim eksikliği üre sikiüs hastalıklarının en ağır formudur. Kusma, beslenme güçlüğü, huzursuzluk, uykuya eğilim, hipotoni, apne, konvülsiyon, stupor ve komaya kadar ilerleyebilen ve ölümle sonuçlanabilen bir hastalıktır. Sitrüllinemili hastaların prognozu ve yaşam kalitesi erken tanı ve uygun tedavi ile düzeltilebilir. Konjenital hipotiroidi de yenidoğanlardaki hipotoni nedenlerinden biridir.Bİz bu yazıda konjenital hipotiroidiyle birlikte neonatal sitrüllinemisi olan ve üre sikiüs hastalıklarında uygulanan spesifik tedavi protokolüne göre tedavi edilen bir erkek olguyu sunduk. Doğumsal metabolizma hastalıklarında görülen hıpotoninin ayırıcı tanısında konjenital hipotiroidi de akılda bulundurulmalıdır. Neonatal sitrüllinemi ile konjenital hipotiroidi birlikteliğine ulaşılabilen kaynaklarda rastlanamadığından dolayı olgu ilginç bulunarak sunulmuştur.Öğe Çocukluk Çağı Basit Obezitesinde Eritrosit Sedimantasyon Hızı(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1998) Kutlu, Nurettin Onur; Gülcan, Hande; Yakıncı, Cengiz; Yoloğlu, SaimObez çocuklarla sağlıklı çocuklardaki eritrosit sedimantasyon hızını ve bunu etkileyen faktörleri araştırmak amacıyla; yaşları 6-12 arasında değişen (ortalama 9.13± 1.81 yıl) 21’i erkek ve 9’u kız olmak üzere toplam basit obez 30 çocuk ile yaşları 6-13 arasında değişen (ortalama 9.13± 1.69 yıl) 14’ü erkek ve 16’sı kız olmak üzere kontrol grubunu oluşturan 30 sağlıklı çocuk çalışmaya alındı. Obezite durumu BMl’e (Body Mass Index) göre hesaplandı. Her iki grupta eritrosit sedimantasyon hızı, total kolesterol ve trigliserid düzeylerine bakıldı. Eritrosit sedimantasyon hızı değerleri ve bunu etkileyebilecek total kolesterol ile trigliserid düzeyleri birbirleriyle karşılaştırıldı. Obez çocuklarda kontrol grubuna göre yaş ve cinsiyet faktöründen bağımsız olarak eritrosit sedimantasyon hızı, total kolesterol ve trigliserid düzeyleri kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksek bulundu (p< 0.001). BMI ile eritrosit sedimantasyon hızı, total kolesterol ve trigliserid düzeyleri arasında anlamlı bir korelasyon tespit edilemedi. (p> 0.05). [Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi 1998;5(l):52-54]Öğe Cornelia de Lange sendromu: Dört vakanın sunumu(2003) Gülcan, Hande; Kutlu, N. Onur; Yakıncı, Cengiz; Gül, AbdülkadirCornelia de Lange (CDL) sendromu nadir görülen, büyüme geriliği, mental retardasyon, tipik yüz görünümü, orta hatta birleşen kalın kaşlar (synophris), dar ince aşağı dönük üst dudak, mikromeli ile karakterize bir sendromdur. Etiyolojisi tam olarak bilinmemektedir. Büyüme geriliği ve mental retardasyon ayırıcı tanısında; hatırda bulundurulması gereken bu sendromun özelliklerini gösteren dört vaka sunularak tanı koydurucu tipik özelliklerini ve literatür bilgilerini gözden geçirmeyi uygun bulduk.Öğe Cornelia de Lange Sendromu:Dört Vakanın Sunumu(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2003) Gülcan, Hande; Kutlu, N. Onur; Yakıncı, Cengiz; Gül, AbdülkadirCornelia de Lange (CDL) sendromu nadir görülen, büyüme geriliği, mental retardasyon, tipik yüz görünümü, orta hatta birleşen kalın kaşlar (synophris), dar ince aşağı dönük üst dudak, mikromeli ile karakterize bir sendromdur. Etiyolojisi tam olarak bilinmemektedir. Büyüme geriliği ve mental retardasyon ayırıcı tanısında; hatırda bulundurulması gereken bu sendromun özelliklerini gösteren dört vaka sunularak tanı koydurucu tipik özelliklerini ve literatür bilgilerini gözden geçirmeyi uygun bulduk.Öğe Fallot tetralojisinin eşlik ettiği Cornelia de Lange sendromlu olgunun takdimi(İnönü Üniversitesi, Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Malatya., 2000) Gülcan, Hande; Paç,Mustafa; Paç, F. AyşenurÖz:Cornelia de Lange Sendromu mental retardasyon, büyüme geriliği, multipl konjenital anomaliler ve tipik yüz görünümü ile karakterize nadir görülen bir sendromdur. Bu sunumda konjenital kardiyak anomali olarak Fallot tetralojisi tespit edilen Cornelia de Lange sendromlu olgu çok nadir görüldüğünden dolayı literatür bilgileri ışığında sunulmuştur.Öğe Giardiazisli çocuklarda serum çinko, bakır ve magnezyum düzeyleri(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1996) Yakıncı, Cengiz; Gül, Abdülkadir; Gülcan, Hande; Küçükbay, Zehra; Rafik, Mehmet; Şahin, AynurYaşları 2.5 ile 13 arasında değişen 21'i erkek, 9'u kız 30 semptomatik giardiazisli çocukta tedavi öncesi ve sonrasında serum çinko, bakır ve magnezyum seviyeleri ölçüldü. Tüm analizler "atomic absorption spectrophotometry" yöntemi ile gerçekleştirildi. Metronidazole tedavisi öncesinde ortalama serum çinko, bakır ve magnezyum seviyeleri sırasıyla 66.38 ± 19.6 pg/dl, 96.4± 24 pg/dl ve 2.7± 0.3 mg/dl olarak bulundu. Tedavi (metronidazole 20 mg/kg/gün 10 gün süre ile) sonrasındaki ortalama çinko, bakır ve magnezyum seviyeleri ise sırasıyla; 70.7±19.2 pg/dl, 84,2± 16.4 pg/dl, ve 2.0±0.3 mg/dl idi. Tedavi öncesi ve sonrası serum bakır seviyeleri arasındaki farklılık istatistiksel olarak anlamlıydı (p<0.05). Serum çinko ve magnezyum seviyeleri arasında ise anlamlı bir farklılık t es bit edilmedi (p>0.05).Öğe İnönü Üniversitesi Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesinde İzlenen Çok Düşük Doğum Ağırlıklı Preterm Olgularımızın Değerlendirilmesi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2004) Gülcan, Hande; Üzüm, İsa; Aslan, Selda; Yoloğlu, Saimnedeniyle morbidite ve mortalitesi yüksek bir grubu oluşturmaktadır. Biz bu çalışmamızda yenidoğan yoğun bakım ünitemizde izlenen VLBW infantların sorunlarını, mortalite ve morbidite ile ilgili özelliklerini sunmayı amaçladık . Materyal ve Metod : Ocak 2002 – Ağustos 2003 tarihleri arasında yenidoğan yoğun bakım ünitesinde izlenen 1500 g ve altındaki tüm prematüreler çalışmaya alındı. Olgularımızda mortalite oranı, nedenleri, gestasyonel yaş ve doğum ağırlığına göre mortalite oranları ile morbidite özellikleri değerlendirildi. Bulgular : Çalışma süresi boyunca ünitemizde izlenen 95 olgunun %39’u kız (37) , %61’i erkek (58) idi. Ortalama doğum ağırlığı 1222±240 g (458-1500 g), ortalama gestasyon yaşı 30±3 hafta (25-36 hafta) olarak tespit edildi. Tüm olgularımız için mortalite oranı %33.7 olup, erkeklerdeki mortalite oranı kızlardan daha yüksek idi (%25.2-%8). Antenatal steroid annelerin sadece %19’una uygulanmıştı. En sık saptanan anneye ait risk faktörleri preeklampsi/eklampsi (%26.3) ile 24 saatten uzun süren erken membran rüptürü (%23.2) idi. Tüm pretermlerin %39’una respiratuvar distres sendromu tanısı kondu ve bunların %91.8’ine sürfaktan tedavisi uygulandı. Mekanik ventilatör desteğine gereksinim oranı %53.7, ventilatörde kalış süresi ortalama 5±7.7 gün olarak tespit edildi . Ağır intrakraniyal kanama (evre III-IV; %20) ile periventriküler lökomalazi (%10.5) en sık karşılaşılan morbidite nedenleri idi. Bronkopulmoner displazi ile prematüre retinopatisi %4.2 oranlarında tespit edildi. Üç olgumuzda nekrotizan enterokolit gelişti. En önemli ölüm nedenleri sırasıyla, erken neonatal sepsis ve/veya pnömoni (%44.4), intraventriküler kanama (%22.2) ile aşırı prematüritelik (%18.5) olarak bulundu. Majör morbidite olmaksızın sağkalım oranımız %81 olarak tespit edildi. Sonuç: Çok düşük doğum ağırlıklı pretermler için erken neonatal sepsis/pnömoni ile intrakraniyal kanama en önemli ölüm nedenlerini oluşturmaktadır. Ünitemizde %33.7 olarak belirlediğimiz mortalite oranının en önemli nedeninin bölgemizdeki düşük sosyokültürel düzeyle ilişkili olarak karşılaştığımız takipsiz gebeliklere, perinatal bakımdaki yetersizliğe ve uygunsuz transport koşullarına bağlı olduğunu düşünmekteyiz.Öğe Malatya bölgesindeki çocuklarda helikobakter pilori enfeksiyonunun sıklığı ve helikobakter pilori enfeksiyonunun tip ıdiabetes mellitus, konstitüsyonel büyüme geriliği ve tekrarlayan karın ağrısı ile olan ilişkisi(İnönü Üniversitesi, 1998) Gülcan, HandeHp son yıllarda çocuklarda ve erişkinlerde görülen gastrik hücre metaplazisi ile karakterize çeşitli üst gastrointestinal sistem hastalıklarının en önemli etyolojik ajanlarından birisi olarak kabul edilmektedir. Hp enfeksiyonu bütün dünyada yaygın olup özellikle gelişmekte olan ülkelerde yüksek insidans göstermektedir. Gelişmekte olan ülkelerde populasyonun çoğu 10 yaş civarında Hp ile enfekte durumdadır.Hp enfeksiyonunun prevalansı çeşitli çevresel faktörlere, sosyoekonomik duruma, etnik grup özelliklerine, yaşa, ev ortamındaki kişi sayısına, aile bireylerinde peptik ülser hastalığının olup olmayışına göre değişkenlik gösterir.Gelişmekte olan ülkemizde ve özelliklede bölgemizdeki çocuklarda Hp enfeksiyonunun sıklığını belirlemek, Hp enfeksiyonunu etkileyen faktörleri incelemek, konstitüsyonel büyüme geriliği, insüline bağımlı diabetes mellitusu ve karın ağrısı şikayeti olan çocuklarda Hp enfeksiyonunun durumunu değerlendirmek için Malatya’ da ocak-1998 ile mart-1998 tarihleri arasında toplam 92 hastayı inceledik. Tip I diabetes mellitusu olan 19 hasta, konstitüsyonel büyüme geriliği olan 22 hasta, tekrarlayan karın ağrısı şikayeti olan 21 hasta ile sağlıklı olan 30 çocuk çalışma gruplarımızı oluşturdu. Tüm hastalarımıza rutin fizik muayene yapıldı. Laboratuvar incelemelerden ise tam kan sayımı, biyokimyasal testler, rutin idrar tetkiki, gaitada parazit, hepatit markırlan ve batın ultrasonografısi tüm hastalarda değerlendirildi.Hastalanmızdaki Hp enfeksiyonu, noninvaziv yöntemlerden serolojik değerlendirme (ELİSA) ve C13-UBT ile tespit edildi.Öğe Malnütrisyonlu çocuklarda kardiyak fonksiyonlar ve sol ventrikül kas kitlesinin ekokardiyografik değerlendirilmesi(MN Kardiyoloji, 1999) Paç, F. Ayşenur; Gülcan, Hande; Karabiber, Hamza; Kutlu, N. Onur; Yoloğlu, SaimÖz: AMAÇ: Malnutrisyonun kalp fonksiyonları üzerine etkisi ve tedavinin rolünün gösterilmesi amaçlanmıştır. GEREÇ ve YÖNTEM: Yaşları 5-24 ay (12.47±5.79ay) arasında değişen 7 kız, 8 erkek 15 malnütrisyonlu olgunun kas kitlesi ölçümü ve kardiyak fonksiyonları ekokardiyografı ile değerlendirildi. Çalışmaya ait tüm parametreler 6-8 aylık malnütrisyon tedavisinden sonra aynı olgularda ve ayrıca yaşları 3.5-24 ay (ort. 11.95±6.09ay) arasında değişen kontrol grubu üzerinde uygulandı. BULGULAR: Kardiyak indeks (CI) malnütrisyonlu grupda kontrol grubuna ve tedavi sonrası dönem sonuçlarına göre anlamlı yüksek bulundu (p < 0.05). Malnütrisyonlu grupta tedavi öncesi bakılan yüzde ejeksiyon fraksiyonu (%EF) kontrol grubuna göre anlamlı düşük olmasına karşın (p < 0.05) tedavi sonrası EF 'de bir miktar yükselme olmakla birlikte istatistiksel anlamlılık saptanmadı (p> 0.05). SVK/VA Malnütrisyonlu olgularda kontrol grubuna göre anlamlı yüksek bulundu. Sağ ve sol ventrikül diyastolik fonksiyonlarının malnütrisyonlu olgularda etkilendiği gösterildi. SONUÇ: 1) protein enerji malnütrisyonunda sistolik ve diyastolik fonksiyonlar olumsuz etkilenmektedir 2) malnütrisyonlu hastalarda sol ventrikül iş kapasitesini artmasına sekonder olarak sol ventrikül kitlesi nispi olarak artmaktadır.Öğe Multivoxel magnetic resonance spectroscopy in a rhizomelic chondrodysplasia punctata case(J Child Neurol, 2005) Sığırcı, Ahmet; Alkan, Alpay; Kutlu, Ramazan; Gülcan, HandeWe screened 29 children with autism for mutation in the human secretin gene using single-strand conformation polymorphism. No mutation was detected in exon 2, 3, or 4. Polymerase chain reaction and DNA sequence of 5´ variable number of tandem repeats showed two polymorphisms with deletion or duplication of a repeat unit that failed to show any gene expression with transient transfection assay. We did not find evidence of a relationship between human secretin gene mutation and autism.Öğe The prevalence and etiology of childhood hypertension in Turkey(2000) Paç, Feyza Ayşenur; Gülcan, Hande; Yakıncı, Cengiz; Karabiber, Hamza; Balbay, DeryaAbstract: Bu çalışma, çocukluk çağındaki hipertansiyonun prevalans ve etyolojisini belirlemek ve normal veri olarak kabul edilen Amerika'daki "Second Task Force" değerlerinin Türk populasyonuna uygunluğunu ortaya koymaktadır. Şubat 1995-Eylül 1995 tarihleri arasında Türkiye Malatya ilindeki 15 ilköğretim okulunda öğrenci, yaşları 7-16 arası olan 8820 çocuk (4141 erkek |%47], 4679 kız [%53]) çalışmaya alındı. Yaş ve cins persantiline göre kan basıncı değerleri %95'in üstünde olan çocuklar hipertansiyon olarak kabul edildi. Anamnez, fizik muayne ve laboratuar çalışmaları yapıldı. 8820 çocuğun 53'ünde (%0,6) hipertansiyon tespit edildi. Bunların 32'si (%60,4) kız., 21'i (%39,6) erkek idi. 53 hipertansif çocuğun 44'ünde etyolojik araştırma yapıldı. Sekiz hastada (%18,2) etyolojik faktör saptandı. Altı hastada (%13,6) renal neden ve iki hastada (%4,6) endokrin neden saptandı. 36 hastada (%81,8) herhangi bir etyolojik faktör bulunamadı ancak 11 hastanın (%30,5) aile öykülerinde esansiyel hipertansiyon mevcuttu. Bu grupta 36 hastanın 22'si şişman idi. Sonuç olarak bizim bölgemizde 7-16 yaş arası hipertansiyon prevalansı %0,6 idi. Hipertansif hastaların %81,8'inde esansiyel hipertansiyon mevcuttu. Esansiyel hipertansiyona sıklıkla (%61) obesite eşlik etmekteydi.Öğe Renal interlobar artery parameters with duplex Doppler sonography and correlations with age plasma renin and aldosterone levels in healthy children(AJR, 2006) Sığırcı, Ahmet; Hallaç, Tarık; Akıncı, Ayşehan; Temel, İsmail; Gülcan, Hande; Aslan, Mehmet; Koçer, Muzaffer; Kahraman, Bayram; Alkan, Alpay; Kutlu, RamazanThe objectives of this study were to compare and make correlations between age and Doppler parameters of the interlobar arteries, including synchronously obtained plasma renin and aldosterone levels and to obtain new normative data regarding acceleration time in healthy children from neonates to 16 years. One hundred sixty-nine healthy children (72 girls and 97 boys) were classified into four groups: group 1 (< 1 year; n = 34), group 2 (range, 1–6 years; n = 48), group 3 (range, 6–12 years; n = 50), and group 4 (range, 12–16 years; n = 37). Blood samples from the renin and aldosterone were collected in the morning after bed rest and fasting. The resistive index (RI), pulsatility index (PI), and the acceleration time of the renal interlobar arteries with duplex Doppler sonography, including both kidney longitudinal lengths with grayscale sonography, were evaluated. One-way analysis of variance with the least significant difference post-hoc test and Pearson’s correlation test were used to compare the differences between groups and to make correlations, respectively. An independent-sample t test was used to evaluate the differences between all parameters based on sex and to compare the left and right kidney longitudinal lengths in each group. The RI, PI, and acceleration time were statistically significant in betweengroup comparisons. Only in group 4 was acceleration time not statistically significant compared with groups 2 and 3. Plasma renin levels were significantly higher in group 1 compared with groups 2 (p < 0.03) and 4 (p < 0.0001); in group 2 compared with group 4 (p < 0.05); and in group 3 compared with group 4 (p < 0.01). The plasma aldosterone levels were significantly higher only in group 1 compared with groups 2 (p < 0.001), 3 (p < 0.008), and 4 (p < 0.0001). The RI correlated linearly with the PI, plasma renin levels, and aldosterone levels and correlated inversely with acceleration time. Age had a negative correlation with the RI, PI, plasma renin levels, and aldosterone levels and correlated positively with acceleration time. There were no statistically significant differences between all parameters based on sex and no significant difference found between the right and left kidney longitudinal lengths in each group. The RI in children up to 54 months old is higher than in adults. Therefore, the adult mean renal RI criterion of 0.70 should be applicable to children 54 months old and older. We showed that the age dependency of the RI was directly related to that of plasma renin and aldosterone levels in healthy children in whom Doppler parameters and blood analysis were evaluated synchronously.Öğe Species distribution antifungal susceptibility andclonal relatedness of Candida isolates frompatients in neonatal and pediatric intensive careunits at a medical center in Turkey(New Microbiologıca, 2008) Kuzucu, Çiğdem; Durmaz, Rıza; Otlu, Barış; Aktaş, Elif; Gülcan, Hande; Çizmeci, ZeynepThe aim of this study was to assess species distribution, antifungal susceptibility and clonal relationships among Candida strains isolated from a group of pediatric/neonatal intensive care (PICU/NICU) patients that had a very high mortality rate (76%). The cases of 21 patients (19 with candidemia, 2 with Candida meningitides) treated over a 1-year period in a Turkish hospital PICU and NICU were retrospectively analyzed. Twenty-eight Candida isolates were detected from blood (20), cerebrospinal fluid (CSF) (2) and other specimens (6). Candida species were identified using the API ID 32C System. Susceptibility testing was done (all 28 isolates) for amphotericin B, fluconazole and itraconazole using the broth microdilution method. Arbitrarily primed polymerase chain reaction (AP-PCR) was used for molecular typing of the 3 most common ones; C. albicans (15), C. parapsilosis (6), and C. pelliculosa (4). Electrophoretic karyotyping (EK) was done to check clonal identity obtained by AP-PCR. Of the 20 blood isolates, 8 (40%) were C. albicans, 12 (60%) were non-albicans Candida, and one of the 2 CSF isolates was C. albicans. The overall species distribution was as follows: 15 C. albicans isolates, 6 C. parapsilosis isolates, 4 C. pelliculosa isolates, 2 C. famata isolates and 1 C. tropicalis isolate. Amphotericin B had the best antifungal activity with a MIC90 of 0.125 µg/ml, and the rates of susceptibility to fluconazole and itraconazole were 93% and 82%, respectively. AP-PCR revealed 11 genotypes (4 were identical pairs, 7 were distinct) among the 15 C. albicans isolates, 2 genotypes (5 were classified in the same type) among the 6 C. parapsilosis isolates, and 4 separate genotypes for the 4 C. pelliculosa isolates. Karyotyping results correlated well with the AP-PCR findings. As indicated in the previous research, our results confirmed that non-albicans Candida species have become more frequently causative agents for invasive fungal infections in the ICU. Transmission of C. albicans and C. pelliculosa was relatively low, but transmission of C. parapsilosis was high, suggesting that more effective control and very strict treatment protocols are needed for patients having high mortality and invasive fungal infection in ICU.Öğe Türkiye’de Çocukluk Çağı HipertansiyonunPrevalans ve Etiyolojisi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2001) Paç, Feyza Ayşenur; Gülcan, Hande; Yakıncı, Cengiz; Karabiber, Hamza; Balbay, Deryau çalışma, çocukluk çağındaki hipertansiyonun prevalans ve etyolojisini belirlemek ve normal veri olarak kabul edilen Amerika’daki “Second Task Force” değerlerinin1 Türk populasyonuna uygunluğunu ortaya koymaktadır. Şubat 1995-Eylül 1995 tarihleri arasında Türkiye Malatya ilindeki 15 ilköğretim okulunda öğrenci, yaşları 7-16 arası olan 8820 çocuk (4141 erkek [%47], 4679 kız [%>53]) çalışmaya alındı. Yaş ve cins persantiline göre kan basıncı değerleri %95’in üstünde olan çocuklar h ipertansiyon olarak kabul edildi. Anamnez, fizik muayne ve laboratuar çalışmaları yapıldı. 8820 çocuğun 53’ünde (%0,6) hipertansiyon tespit edildi. Bunların 32’si (%60,4) kız, 21 ’i (%39,6) erkek idi. 53 hipertansif çocuğun 44’ünde etyolojik araştırma yapıl dı. Sekiz hastada (%18,2) etyolojik faktör saptandı. Altı hastada (%13,6) renal neden ve iki hastada (%4,6) endokrin neden saptandı. 36 hastada (%81,8) herhangibir etyolojik faktör bulunamadı ancak 11 hastanın (%30,5) aile öykülerinde esansiyel hipertansiyon mevcuttu. Bu grupta 36 hastanın 22’si şiman idi. Sonuç olarak bizim bölgemizde 7-16 yaş arası hipertansiyon prevalansı %0,6 idi. Hipertansif hastaların %81,8’inde esansiyel hipertansiyon mevcuttu. Esansiyel hipertansiyona sıklıkla (%61) obesite eşlik et mekteydi.