Yazar "Hilmioğlu, Fatih" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 27
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Asemptomatik, semptomatik ve bilier obstrüksiyonlu taşlı kese olgularında safra kesesi motilitesi(Turkish Journal of Gastroenterology, 1999) Taşkın, Vildan; Serbest, Servet; Hilmioğlu, FatihÖz: Safra kesesi motilitesi, ultrasonografik(7.5 MHz transducer) olarak, 35 asemptomatik (17 erkek, 18 kadın, yaş ortalaması 53 yıl, yaş sınırı 33-80), 21 semptomatik (16 kadın, 5 erkek, yaş ortalaması 45 yıl, yaş sınırı 24-70) ve 15 bilier obstrüksiyonlu (7 kadın, 8 erkek, yaş ortalaması 60 yıl, yaş sınırı 45-75) taşlı kese olgusunda çalışıldı. Safra kesesi açlık volümü test yemeğinden hemen önce ölçüldü. Postprandial ölçümler test yemeğinden sonra 15. ve 45. dakikalarda alındı. Bilier obstrüksiyonlu olgularda açlık kese volümü 32.6 ± 7.3 mL iken asemptomatik taşlı kese olgularında 29.8 ± 7.4 mL ve semptomatik zaman zaman ağrıları olup, koledok taşı olmayan, karaciğer enzimleri normal olgularda 23.9 ± 4.6 mL idi (p>0.05). Onbeşinci dakika ejeksiyon fraksiyonu obstrüksiyonu olmayan asemptomatik ve semptomatik taşlı kese olgularında %47.6 ± 5.7 ve %42.6 ± 5.3 iken obstrüksiyonlu olgularda %8 (11.6 idi (p=0.001). Kırkbeşinci dakikada ejeksiyon fraksiyonu asemptomatik taşlı keseli olgularda %56 ± 5.5, semptomatik taşlı keseli olgularda %57.9 ± 3 ve bilier obstrüksiyonlu olgularda %14.5 ± 10.8 idi (p<0,0001). Sonuçlarımız taşlı kese olgularında safra kesesi motilitesinin muhtemelen obstrüksiyona sekonder bozulduğunu göstermektedir.Öğe Biliyer fistüllerde endoskopik tedavi: 20 olgunun sonuçları(Turkish Journal of Gastroenterology, 1999) Hilmioğlu, Fatih; Yıldırım, Bülent; Karıncaoğlu, Melih; Aladağ, Murat; Kantarçeken, Bülent; Doğan, İbrahimÖz: Biliyer fistüller sık olmamakla birlikte, genellikle biliyer sistem cerrahisinden sonra karşılaştığımız ciddi sorunlardandır. Tedavi endoskopik sfinkterotomi, gerektiğinde taş ekstraksiyonu ve biliyer stent yada nazobiliyer drenlerle sağlanabilmektedir. Tedavinin esas amacı ise safra akımının duodenuma akışını kolaylaştırmaktır. Biliyer sistem anatomisi ve safra kaçağının endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi (ERCP) ile görüntülemesi olgularımızın % 100 'ünde başarılı olurken, genel olarak endoskopik tedavi başarısı 20 olgunun 16'ında sağlandı (% 80). ERCP ile biliyer kaçaklar güvenli olarak tanınabilmekte, gerektiğinde endoskopik tedaviler olguların çoğunda başarı ile sağlanabilmektedir.Öğe Endoscopic retrograde cholangiopancreatography in patients with billroth II gastrectomy(Turkish Journal of Gastroenterology, 2000) Hilmioğlu, Fatih; Karıncaoğlu, Melih; Yıldırım, Bülent; Aladağ, Murat; Kantarçeken, Bülent; Doğan, İbrahim; Seçkin, YükselÖz: Endoskopik retrograd kolanjipankreatografi (ERKP) ve beraberinde tedavi yaklaşımları kliniklerde sık olarak kullanılmaktadır. Billroth II operasyonunun ardından anatomik değişiklikler ERKP uygulanılmasında teknik güçlüklere yol açar. Kliniğimizde Ocak 1992- Mayıs 1999 tarihleri arasında ERKP uygulanan hastaların kayıtları toplanarak içlerinden daha önceden Billroth II operasyonu geçirenler değerlendirildi. 520 olgudan 14'de daha önce geçirilmiş Billroth II operasyonu vardı. Billroth II operasyonu uygulananlarda kolanjjyografi başarısı % 78,5 olarak bulunurken morbidite ve mortalite sayıları sıra ile % 7 ve % 0 olarak bulundu. Klinik olarak bizim görüşümüz Billroth II operasyonu geçirenlerde de tanı ve tedavi amaçlı ERKP başarı ile uygulanabilirÖğe Endoskopik Retrograd Kolanjiopankretografi Komplikasyonları(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 2000) Karıncaoglu, Melih; Aladağ, Murat; Seçkin, Yüksel; Kantarçeken, Bülent; Doğan, İbrahim; Sarı, Ramazan; Yıldırım, Bülent; Hilmioğlu, FatihBu çalışma endoskopik retrograd kolanjiopankretografi (ERKP) komplikasyonlarını hastalarda değerlendirmek üzere planlandı. Metot: ERKP komplikasyonlarını araştırmak için 1993-1999 tarihleri arasındaki tüm endoskopik incelemeler değerlendirildi. Bulgular: Toplam 504 hastada 705 kez girişim uygulandı, genel komplikasyon oram %8 (n: 42) ve mortalité %0.5 (n: 3) olarak bulundu. En sık komplikasyon tanısal ERKP sonrası pankreatit ve kolanjit %2 (n: 10), endoskopik sfinkterotomi sonrası kanama %2.8 (n: 10) oranında bulundu. Sonuç: Bulunan komplikasyon oranlarının tedavi amaçlı biliyer girişimlerde makul olduğu söylenebilir.Öğe Famotidin ve ranitidinin non-ülser dispepsili hastalarda ikili antibiyotik kombinasyonu ile birlikte kullanılmasının HP eradikasyonuna etkileri arasında fark var mıdır?(1999) Aladağ, Murat; Karıncaoğlu, Melih; Kantarçeken, Bülent; Seçkin, Yüksel; Doğan, İbrahim; Bahçeci, Funda; Yıldırım, Bülent; Hilmioğlu, FatihÖz: Bilindiği gibi gastrik ülser, duodenal ülser ve non-ülser dispepsilerde H2 blokerler uzun yıllar kullanılmış, günümüzde de Helicobacter pylori (Hp) eradikasyonu sonrası idame tedavisinde tek başlarına ya da antasidlerle kombine olarak kullanılmaktadır. Biz bu çalışmamızda amoksisilin + klaritromisin kombinasyonuna ranitidin 300 mg veya famotidin 40 mg ekleyerek non-ülser dispepsilerde Hp eradikasyonundaki etkilerini araştırdık. Çalışmaya dispeptik yakınmalarla başvuran, endoskopilerinde ülser tesbit edilmeyen ve endoskopik biyopsilerinde Hp (+) bulunan gastrit yada bulbit tesbit edilen ve non-ülser dispepsi kabul edilen yaş ortalaması 36.4 olan 47 hasta (31 erkek 16 kadın) alınarak hastalar rastgele iki guruba ayrıldı. Birinci gruptaki 24 hastaya bir hafta süre ile amoksisilin 2x1 gr + klaritromisin 2x500 mg'a ilave olarak dört hafta süre ile ranitidin 1x300 mg, ikinci gruptaki 23 hastaya ise bir hafta süre ile amoksisilin 2x1 gr + klaritromisin 2x500 mg + famotidin 40 mg 4 hafta süre ile uygulandı. Olguların endoskopileri başlangıçta ve altıncı haftada tekrarlandı. Birinci gruptaki 24 hastada Hp eradikasyon oranı %83.3 (20/24), ikinci guruptaki Hp eradikasyon oranı ise %82,6 (19/23) idi. Her iki gruptaki olgularda da gastrik histolojide düzelme izlendi. Sonuç olarak Hp pozitif non-ülser dispepsi olgularında ikili antibiyotikle hem ranitidin hem de famotidin kombinasyonu ile yüksek kür oranları elde edilmektedir. Aralarındaki fark istatistiksel olarak anlamlı değildi.Öğe Famotidin Ve Ranitidinin Non-Ülser Dispepsili Hastalarda İkili Antibiyotik Kombinasyonu İle Birlikte Kullanılmasının Hp Eradikasyonuna Etkileri Arasında Fark Var Mıdır?(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1999) Aladağ, Murat; Karıncaoğlu, Melih; Kantarçeken, Bülent; Seçkin, Yüksel; Doğan, İbrahim; Bahçeci, Funda; Yıldırım, Bülent; Hilmioğlu, FatihBilindiği gibi gastrik ülser, duodenal ülser ve norı-ülser dispepsilerde H2 blokerler uzun yıllar kullanılmış, günümüzde de Helicobacter pylori (Hp) eradikasyonu sonrası idame tedavisinde tek başlarına ya da antasidlerle kombine olarak kullanılmaktadır. Biz bu çalışmamızda amoksisilir+klaritromisir kombinasyonuna ranitidin 300 mg veya famotidin 40 mg ekleyerek non-ülser dispepsilerde Hp eradikasyonundaki etkilerini araştırdık. Çalışmaya dispeptik yakınmalarla başvuran, endoskopilerinde ülser tesbit edilmeyen ve endoskopik biyopsilerinde Hp (+) bulunan gastrit yada bulbit tesbit edilen ve non-ülser dispepsi kabul edilen yaş ortalalaması 36.4 olan 47 hasta (31 erkek 16 kadın) alınarak hastalar rastgele iki guruba ayrıldı. Birinci gruptaki 24 hastaya bir hafta süre ile amoksisilin 2x1 gr + klaritromisin 2x500 mg'a ilave olarak dört hafta süre ile ranitidin 1x300 mg, ikinci gruptaki 23 hastaya ise bir hafta süre ile amoksisilin 2x1 gr + klaritromisin 2x500 mg + famotidin 40 mg 4 hafta süre ile uygulandı. Olguların endoskopileri başlangıçta ve altıncı haftada tekrarlandı. Birinci gruptaki 24 hastada Hp eradikasyon oranı %83.3 (20/24), ikinci gurptaki Hp eradikasyon oranı ise %82.6 (19/23) idi. Her iki gruptaki olgularda da gastrik histolojide düzelme izlendi. Sonuç olarak Hp pozitif non-ülser dispepsi olgularında ikili antibiyotikle hem ranitidin hem de famotidin kombinasyonu ile yüksek kür oranları elde edilmektedir. Aralarındaki fark istatistiksel olarak anlamlı değildi.Öğe Helicobacter Pylori Eradikasyonu ve Ülser İyileşmesinde Ranitidin Bizmut Sitrat ve Klaritromisin Kombinasyonunun Etkinliği(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2002) Aladağ, Murat; Karıncaoğlu, Melih; Kantarçeken, Bülent; Ateş, Mehmet; Sertkaya, Ayşe; Yıldırım, Bülent; Hilmioğlu, FatihHelicobacter Pylori (Hp) infeksiyonu gastrit, peptik ülser, MALTOMA gibi çeşitli gastrointestinal rahatsızlıklara yol açan bir infeksiyon hastalığıdır. Hp eradikasyonu ile bahsedilen gastrointestinal problemler ve bunlara bağlı komplikasyonlar önlenebilmektedir. Biz Hp eradikasyonu için son yıllarda ülkemizde de kullanılmaya başlanan Ranitidine-Bizmut Sitrat ve Klaritromisin kombinasyonunun etkinliğini araştırdık. Endoskopilerinde gastrik yada duodenal ülser tesbit edilen ve biyopsilerinde Hp (+) bulunan, yaş ortalaması 38 (20-60) olan 32 erkek ve 13 kadından oluşan 45 kişi çalışmaya alındı. Olgulara 1 ay süre ile Ranitidine- Bizmut Sitrat 2x400 mg + 1 hafta süre ile Klaritromisin 2x500 mg verildi. Olgulara 15, 45. günlerde endoskopi yapılarak biyopsileri alındı. Tekrarlanan biyopsilerinde Hp (-) olanlarda eradikasyon olduğu kabul edildi. Çalışmaya alınan 45 olgudan 11 tanesi kontrole gelemediği için 15. günde endoskopi ve biyopsileri yapılamadı ve bu olgular çalışma dışında tutuldu. Olguların 15, 45 günlerdeki Hp eradikasyon oranları sırası ile %85.2 (29/34), % 91.1 (31/34) idi. Olgulardaki ülser iyileşme oranları ise sırası ile %88.2(30/34), % 94.1 (32/34) idi. Hiç bir olguda tedavinin kesilmesini gerektiren bir yan etki oluşmazken en sık görülen yan etki tat değişikliği ve hafif karın ağrısı idi. Sonuç olarak Hp eradikasyonu ve ülser iyileşmesinde bir haftalık Ranitidin Bizmut Sitrat tedavisi diğer 3’lü kombinasyon tedavileri ile kıyaslanabilecek oranlarda etkin bulunmuştur.Öğe Helicobacter Pylori Eradikasyonunda Proton Pompa İnhibitörlerinin Ektkinliklerinin (Lansoprazol Ve Omeprazol) Kıyaslanması(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1999) Aladağ, Murat; Karıncaoğlu, Melih; Kantarçeken, Bülent; Seçkin, Yüksel; Doğan, İbrahim; Sertkaya, Ayşe; Yıldırım, Bülent; Hilmioğlu, FatihGelişmekte olan ülkelerde önemli bir sağlık sorunu olan Helicobacter pylori (Hp) infeksiyonu ülkemizde de bölgeden bölgeye farklılık göstermekle birlikte, yüksek oranlarda izlenmektedir. Biz bu çalışmamızda iki farklı proton pompa inhibitörünün Hp eradikasyonu ve ülser iyileşmesindeki ektinliğini kıyaslamayı amaçladık. Kliniğimize dispeptik yakınmalarla başvuran ve yapılan endoskopilerinde gastrik veya duodenal ülser saptanan 44 hasta rastgele iki guruba ayrıldı. İki gurup arasında yaş ve cinsiyet yönünden farklılık yoktu. Birinci gruptaki 23 hastaya omeprazol 2x20 mg + amoksisilin 2x1 gr + klaritromisin 2x 500 mg (OAK), ikinci guruptaki 21 hastaya ise lansoprazol 2x30 mg + amoksisilin 2x1 gr + klaritromisin 2x500 mg (LAK) birer hafta süre ile verildi. Tedaviden önce ve tedavi bitiminden 4 hafta sonra endoskopi yapılarak biyopsi alındı. Hp (-) hastalarda eradikasyon sağlandığı kabul edildi. OAK verilen gurupta Hp eradikasyonu % 86.9 (20/23), LAK gurubunda ise % 90.4 (19/21) LdL ve LkL gurup arasında LstatLstLksel olarak anlamlı fark yoktu. Sonuç olarak klaritromisin, amoksisilin ve proton pompa inhibitörlerinin bir hafta süre ile verilmesi ile yüksek oranlarda Hp eradikasyonu sağlanmaktadır (°%86.9-%o90.4). Kullanılan proton pompa inhibitörlerinin farklı olması sonucu etkilememektedir. İlaç seçiminde maliyetin göz önünde bulundurulmasının daha uygun olacağı sonucuna varıldı.Öğe Helicobacter pylori eradikasyonunda proton pompa inhibitörlerinin etkinliklerinin ( Lansoprazol ve omeprazol ) kıyaslanması(1999) Aladağ, Murat; Karıncaoğlu, Melih; Kantarçeken, Bülent; Seçkin, Yüksel; Doğan, İbrahim; Sertkaya, Ayşe; Yıldırım, Bülent; Hilmioğlu, FatihÖz: Gelişmekte olan ülkelerde önemli bir sağlık sorunu olan Helicobacter pylori (Hp) infeksiyonu ülkemizde de bölgeden bölgeye farklılık göstermekle birlikte, yüksek oranlarda izlenmektedir. Biz bu çalışmamızda iki farklı proton pompa inhibitörünün Hp eradikasyonu ve ülser iyileşmesindeki etkinliğini kıyaslamayı amaçladık. Kliniğimize dispeptik yakınmalarla başvuran ve yapılan endoskopilerinde gastrik veya duodenal ülser saptanan 44 hasta rastgele iki guruba ayrıldı. İki gurup arasında yaş ve cinsiyet yönünden farklılık yoktu. Birinci gruptaki 23 hastaya omeprazol 2x20 mg + amoksisilin 2x1 gr + klaritromisin 2x 500 mg (OAK), ikinci guruptaki 21 hastaya ise lansoprazol 2x30 mg + amoksisilin 2x1 gr + klaritromisin 2x500 mg (LAK) birer hafta süre ile verildi. Tedaviden önce ve tedavi bitiminden 4 hafta sonra endoskopi yapılarak biyopsi alındı. Hp (-) hastalarda eradikasyon sağlandığı kabul edildi. OAK verilen gurupta Hp eradikasyonu % 86.9 (20/23), LAK gurubunda ise % 90.4 (19/21) idi ve iki gurup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu. Sonuç olarak klaritromisin, amoksisilin ve proton pompa inhibitörlerinin bir hafta süre ile verilmesi ile yüksek oranlarda Hp eradikasyonu sağlanmaktadır (%86,9-%90,4), Kullanılan proton pompa inhibitörlerinin farklı olması sonucu etkilememektedir. İlaç seçiminde maliyetin göz önünde bulundurulmasının daha uygun olacağı sonucuna varıldı,Öğe Helicobacter pylori ve antibiyotik direnci(Turkish Journal of Gastroenterology, 2000) Kantarçeken, Bülent; Yıldırım, Bülent; Karıncaoğlu, Melih; Aladağ, Murat; Hilmioğlu, FatihÖz: Amaç: Helicobacter pylori tedavisinde sıklıkla kullanılan antibiyotiklere karşı oluşan direnç oranları araştırıldı. Yöntem: Gastroenteroloji kliniğimize üst gastrointestinal sistem şikayetleri ile başvuran 51 hastanın mide antral biyopsi kültürlerinden izole edilen Helicobacter pylori suşlarının amoksisilin, metronidazol, klaritromisin, tetrasiklin ve siprofloksasin'e duyarlılığı disk difüzyon yöntemi ile incelendi. Bulgular: Hastaların 29'unda (%57) antibiyotiklere karşı direnç saptanırken 22(%43) hastada antibiyotik direnci gözlenmedi. Metronidazol'e 25 hastada (%49), klaritromisin'e 5 hastada (%9.8), Tetrasiklin'e 2 hastada (%3.9), siprofloksasin'e 3 hastada (%5.9) direnç saptanırken amoksisilin'e karşı direnç gözlenmedi. Sonuç: Başta metronidazol ve klaritromisin olmak üzere, antibiyotikler için bulunan yüksek direnç oranları muhtemelen bu ilaçların yetersiz süre ve dozlarda gelişigüzel ve yaygın olarak kullanılmasından kaynaklanmaktadır.Öğe Helicobacter pylori'ye bağlı gelişmiş çeşitli gastroduodenal patolojilerde lenfoid follikül ve intestinal metaplazi görülme sıklığı(Turkish Journal of Gastroenterology, 1999) Taşkın, Vildan; Gürer, İnanç; Sarı, Ramazan; Aydın, Abdullah; Yıldırım, Bülent; Aladağ, Murat; Hilmioğlu, FatihÖz: Bu çalışma ile Helicobacter pylori'ye (H. pylori) bağlı gelişmiş klinik olarak önemli çeşitli gastroduodenal patolojilerde lenfoid follikül ve intestinal metaplazi görülme sıklığı araştırıldı. Histolopatolojik olarak doğrulanmış H. pylori infeksiyonu olan 153 olgu (110 nonülser dispepsili, 23 duodenal ülserli, 20 obstrüksiyonla komplike duodenal ülserli) çalışmaya alındı. Olgulardan alınan mide biopsiler germinal merkezli lenfoid follikül ve intestinal metaplazi varlığı açısından değerlendirildi. Nonülser dispepsili olguların %44.5'inde, obstrüksiyonla komplike duodenal ülserli olguların %70'inde, komplikasyonsuz duodenal ülserli olguların % 47.8'inde bir veya daha fazla germinal merkezli lenfoid follikül saptandı. Nonülser dispepsili %15.5, komplike duodenal ülserli %20 olguda intestinal metaplazi saptanırken komplikasyonsuz duodenal ülserli olgularda intestinal metaplazi saptanmadı. Gastroduodenal patolojiler arasında intestinal metaplazi varlığı açısından istatiksel açıdan anlamlı farklılık saptanamazken (p>0.05), komplike duodenal ülserli olgularda nonülser dispepsili ve komplikasyonsuz dudenal ülserlilerden istatiksel açıdan anlamlı (p<0.05) daha yüksek oranda lenfoid follikül saptandı. Bu sonuç, obstrüksiyonla komplike duodenal ülserli olgulardaki H. pylori enfeksiyonunun diğer gastroduodenal patolojilerdeki H. pylori enfeksiyonuna göre nispeten daha kronik ve daha agresif bir enfeksiyon olduğunu düşündürmektedir.Öğe HP eradikasyonu ve ülser iyileşmesinde ranitidin-bizmut sitrat ile ranitidin arasında anlamlı fark var mıdır?(İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 2000) Aladağ, Murat; Karıncaoğlu, Melih; Kantarçeken, Bülent; Seçkin, Yüksel; Doğan, İbrahim; Harputluoğlu, M. Murat; Sarı, Ramazan; Yıldırım, Bülent; Hilmioğlu, FatihÖz: İnönü Üniversitesi Gastroenteroloji kliniğine başvuran ve yapılan endoskopilerinde duodenal yada gastrik ülser tespit edilen ve endoskopik biyopsilerinde Hp (+) bulunan yaş ortalaması 37 olan 56 hasta rastgele iki guruba ayrılarak birinci guruptaki 30 hastaya l ay süre RBS 2 x 400 mg/gün + l hafta Klaritromisin 2 x 500 mg/gün + 1 hafta 2x1 gr Amoksisilin verildi. İkinci guruptaki 26 hastaya ise l hafta Klaritromisin 2 x 500 mg/gün + Amoksisilin 2x1 gr/gün + l ay Ranitidin 2 x 300 mg/gün verildi. Tedavi bitiminden 2 hafta sonra tüm olgularda endoskopik biyopsi tekrarlandı ve Hp (-) olanlarda eradikasyon sağlandığı kabul edildi. Birinci guruptaki olgularda 6 hafta sonunda Hp eradikasyon oranı % 100 (24/24), ikinci grupta % 69.5 (16/23) idi ve iki gurup arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı idi. Ülser iyileşme oranları ise birinci gurupta %100 (24/24), ikinci gurupta ise % 86.9 (20/23) idi ve bu fark da istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0.05).Öğe Hypovolemia-related gastric tissue damage in the setting of upper gastrointestinal bleeding(Turkish Journal of Gastroenterology, 2010) Karıncaoğlu, Melih; Seçkin, Yüksel; Ateş, Fehmi; Harputluoğlu, Murat MM; Batçıoğlu, Kadir; Yiğit, İrem Pembegül; Öner, R. İlyas; Hilmioğlu, FatihÖz: Hipovolemik strese bağlı gastrik doku hasarı iyi bilinmesine rağmen, üst gastrointestinal sistem kanamasının oluşturduğu hipovolemik stresin gastrik doku hasarı daha önce değerlendirilmemiştir. Bu çalışmanın amacı üst gastrointestinal sistem kanamasında oluşan gastrik doku hasarını değerlendirmektir. Yöntem: Çalışma için 30 akut üst gastrointestinal kanamalı ve 30 kontrol hastası alındı. Her hastanın hikayesi ve laboratuvar kayıtlarının yanında müracaatları ve 5. günlerinde endoskopileri yapılarak sağlıklı görünen antrumdan biyopsiler alındı. Alınan biyopsi örneklerinde glutatyon peroksidaz, süperoksit dismutaz, katalaz ve malondialdehit düzeyleri çalışıldı. Sonuçlar: Birinci gün 5. güne göre glutatyon peroksidaz, süperoksit dismutaz, katalaz düzeyleri anlamlı düşük ve malondialdehit yüksek bulundu. 1. gün ve 5. gün sonuçları ise kontrol grubuna göre farklıydı (p<0,05). Katalaz ile hemoglobin (r: -0.59) ve hematokrit (r: -0.61) arasında orta derecede korelasyon, malondialdehit ile sistolik kan basıncı (p: 0.58), hematokrit (r: 0.45), ve hemoglobin (r: 0.49) arasında orta derecede korelasyon bulundu. Sonuç: Çalışmamızda gastrik doku oksidatif değişiklikleri hastaların hemodinamisi ile ilişki göstermektedir. Oksidatif stress klinik bir bulgu olmamasına rağmen gastrik doku hasarı göstergesidir ve bazı hastalarda bulunan gastrik erozyonların açıklayıcı bulgusu olabilir.Öğe Koledok Taşlarının Endoskopik Çıkarılması(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 2000) Hilmioğlu, Fatih; Yıldırım, Bülent; Karıncaoğlu, Melih; Aladağ, Murat; Seçkin, Yüksel; Kantarçeken, Bülent; Doğan, İbrahim; Sarı, RamazanEndoscopic procedures have lower complications, morbidity and mortality rates than surgery, in this respect endoscopic removal of common bile duct stones has become a routine procedure. We report on 182 patients treated between 1993 and 1999 with common bile duct stones (82 men, 100 women, median age 57 years). Endoscopic retrograde cholangiopancreatography (ERCP) was successful in 179 of 182 patients (98%). Endoscopic sphincterotomy, removal of choledochal stones or palliation with stent was successful in 175 of 179 patients (97%). Overall success rate of endoscopic treatment in choledochal stones was 96%. Complication rates were as follows: pancreatitis %1, postsphincterotomy bleeding %1, and perforation 0.5%. One patient with hemorrhage died after surgery because of pancreatic ascites and sepsis. It is concluded that endoscopic removal of bile duct stones is a method with a high rate of success and low rate of complication.Öğe Kolelitiasisli hastalarda safra kesesi volüm ve kontraktilitesinin değerlendirilmesi(1998) Sarı, Ramazan; Karıncaoğlu, Melih; Aladağ, Murat; Kantarçeken, Bülent; Yıldırım, Bülent; Hilmioğlu, FatihBu çaf/şma ile kolelitiasisli hastalarda safra kesesi açlık volümü, rezidüel volüm ve postprandial safra kesesi kontraktilitesinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya 32 kolelitiasisli olgu alındı ve 20 kişiden oluşan safra kesesi taşı olmayan kontrol grubu oluşturuldu. Kolelitiasisli olgular ve kontrol grubundaki tüm olgular sekiz saatlik gece açlığını takiben ultrasonografik olarak değerlendirildi. Çalışmaya alınan tüm olgularda safra kesesi açlık volümü, rezidüel volüm ve postprandial ejeksiyon fraksiyonu değerleri kaydedildi.Çalışmada kolelitiasisli hastalarda açlık safra kesesi volümü, rezidüel volüm ölçümleri kontrol grubuna göre yüksek, 10.dakikadaki ejeksiyon fraksiyonun ise kontrol grubuna göre düşük bulundu ancak parametrelerin hiçbirinde iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunamadı.Öğe Kolelitiasisli Olgularda Eritromisinin Safra Kesesi Motilitesi Üzerine Etkisi(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1999) Sarı, Ramazan; Karıncaoğlu, Melih; Aladağ, Murat; Kantarçeken, Bülent; Yıldırım, Bülent; Hilmioğlu, FatihEritromisirı gastrointestinal sistem üzerinde prokirıetik etkisi olan makrolid grubundan bir antibiyotiktir.Bu çalışmanın amacı eritromisin kullanımı ile kolelitiasisli hastalarda safra kesesi açlık volümü, rezidüel volüm ve safra kesesi ejeksiyon fraksiyonlarındaki değişiklikleri ultrasonografik olarak değerlendirmektir. Çalışmaya kolelitiasisli 12 olgu alındı. Olgulara ölçümlerden önce akşam ve ölçüm günü sabah 500 mg oral eritromisin uygulandı. Hastalar eritromisin verilmeden ve eritromisin verildikten sonra olmak üzere iki ayrı seansta değerlendirildi.Tüm olgularda safra kesesi açlık volümü, rezidüel volüm ve ejeksiyon fraksiyonları ayrı ayrı kaydedildi. Eritromisin kullanıldıktan sonra yapılan değerlendirmelerde rezidüel volüm azalmıştı. Postprandial 10., 50., 60., 70., 80., 90.. dakikalardaki ejeksiyon fraksiyonları eritromisisn kullanmaksızın yapılan ölçümlerden daha yüksek bulundu. Ancak parametrelerin hiçbirinde eritromisin öncesi ve sonrasındakL değerler karşılaştırıldığında LstatLksel olarak anlamlı fark bulunamadı.Öğe Kolelitiasisli Olgularda İndometasinin Safra Kesesi Motilitesi Üzerine Etkisi(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1999) Sarı, Ramazan; KARINCAOĞLU, Melih; Aladağ, Murat; Kantarçeken, Bülent; Yıldırım, Bülent; Hilmioğlu, FatihKolelitiasisli hastalarda safra kesesi boşalması ile ilgili patolojiler sıklıkla görülmektedir. Prostaglandinler safra kesesi kontraktilitesini ve safra taşı oluşmasını etkileyen önemli mediatörlerdendir. Bu çalışmanın amacı kolelitiasisli hastalarda indometasin kullanımının safra kesesi volümü ve kontraktilitesine etkisini ortaya koymaktır. Çalışmaya alınan 12 olgudan oluşan kolelitiasisli hasta grubu indometasin öncesinde ve indometasin kullanırken olmak üzere iki ayrı seansta değerlendirildi. Hastalara ölçümlerden önce iki kez 100 mg. oral indometasin uygulandı. Hastaların açlık kese volümü, rezidüel volüm ve ejeksiyon fraksiyonu kaydedildi. Çalışmada ele alınan parametreler indometasin öncesi ve sonrası karşılaştırıldı. Çalışma sonucunda indometasin kullanımının ultrasonografi ile değerlendirilen açlık safra kesesi volümü, rezidüel volüm ve safra kesesi kontraktilitesine etkisi olmadığı görüldü.Öğe Menetrier's disease and limited surgical approach(İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 2000) Yılmaz, Sezai; Kırımlıoğlu, Vedat; Yıldırım, Bülent; Ara, Cengiz; Hilmioğlu, FatihÖz: Bu çalışmada sunulan olgu yorgunluk, kilo kaybı ve melena yakınmalarıyla başvurdu. Üst gastrointestinal radyolojik ve endoskopik incelemeler mide kardia ve korpusunda kalınlaşmış mukozal kıvrımları ortaya koydu. Pentagastrin uyarısı sonrası mide sıvı analizi ve serum albumin seviyeleri Menetrier hastalığını düşündürdü fakat histopatolojik inceleme Menetrier hastalığını teyit etmedi. Laparatomi ve gastrotomi sonrası kardia ve korpusta frajil, kalınlaşmış, düzensiz mukozal kıvrımlar görüldü. Bu mukozal kıvrımlar mide duvarında herhangi bir defekt yaratmaksızın eksize edildi. Operasyon materyalinin histopatolojik incelemesi, Menetrier hastalığını teyit etti. Operasyondan yedi yıl sonra hastanın herhangi bir yakınması yoktu ve endoskopik incelemeler normaldi. Menetrier hastalığında hipertrofik gastrik mukozal kıvrımlar sınırlı bir alandaysa, bu olgudaki gibi sınırlı mukozal rezeksiyon hem hastalığın ortadan kaldırılmasında etkilidir hem de gastrektominin komplikasyonlarından sakınılmış olur. Başlık (İngilizce): Menetrier hastalığı ve sınırlı cerrahi yaklaşım Öz (İngilizce): We describe a 33 year old man who presented with fatigue, weight loss, and dark brown stool. The upper gastrointestinal X-ray series and endoscopy revealed thickened gastric folds in the cardia and corpus of the stomach. Gastic juice analysis after pentagastrin stimulation and albumin levels of serum brought to mind Menetrier's disease but histopathologic examination not. We performed celiotomy and then gastrotomy. A very fragile cerebroid pattern due to thickened and irregular folds resembling cerebroid convolutions were seen along on the cardia and corpus of the stomach. These irregular thickened mucosal folds were excised without any defect in the wall of the stomach. Histopathologic examination of the operation specimen confirmed Menetrier's disease. In the seven years since the operation the patient has had no complaint and was normal in endoscopic controls. If the giant rugae in the stomach involve a limited area then a limited resection, which is described in this study, is both effective and free from the complications of the extensive gastrectomy.Öğe An oddi tumor case treated by endoscopic papillectomy(Turkish Journal of Gastroenterology, 1999) Hilmioğlu, Fatih; Aladağ, Murat; Taşkın, Vildan; Karıncaoğlu, Melih; Mızrakı, Bülent; YıldırımÖz: Kolanjit atağı ve tıkanma sarılığı ile başvuran ve yapılan tetkikler ve duodenoskopi sonucu ampulla vateri normalden büyük olarak tespit edilen ve alınan biyopsi sonucu villöz adenoma olarak gelen hastaya endoskopik papillektomi uygulandı. Ampulla vateri tümörlerinde son zamanlarda kullanılmaya başlanan bu yöntemle tedavi edilen ilk olgumuzu sunuyoruz.Öğe Pancreatic pseudocyst development due to organophosphate poisoning(Turkish Journal of Gastroenterology, 2007) Harputluoğlu, M. Murat; Demirel, Ulvi; Alan, Hakan; Ateş, Fehmi; Aladağ, Murat; Karıncaoğlu, Melih; Hilmioğlu, FatihÖz: AAmaç: Akut pankreatit, organofosfat zehirlenmesinin ciddi bir komplikasyonudur. Literaturde organofosfat ile oluşan akut pankreatit sonrası pankreatik psodokist gelişimiyle ilgili yayın bulunmamaktadır. Bu nedenle, organofosfat ile oluşan akut pankreatit sonrası pankreatik psodokist gelişen bir vakayı sunuyoruz. Yöntem: Organofosfat insektisit (DDVP EC 550, diklorvos) alım oykusu olan 17 yaşında bir kadın hasta kolinerjik semptomlarla başvurdu. Başvuruda, serum amilaz ve lipaz duzeyleri yuksekti ve abdominal ultrasonografi incelemesinde odematoz pankreas izlendi. Akut pankreatit icin herhangi bir etyolojik faktor yoktu. Bulgular: Organofosfat ile oluşan akut pankreatit teşhis ettik. Dort hafta sonra, abdominal ultrasonografi ve komputerize tomografide 6 cm capında pankreatik psodokist izlendi. Takip sırasında pankreatik psodokist capı 4 cm’ye geriledi. Sonuç: Sonucta organofosfat zehirlenmesi, akut pankreatit ve komplikasyonlarına yol acabilir. Erken teşhis ve uygun tedavi morbidite ve mortaliteyi azaltabilir.