Yazar "Orhan, Zeynep" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 7 / 7
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe A bronchioloalveolar carcinoma case with bronchorrhea having high levels of CEA, CA-125, CA 15-3, CA 19-9 in sputum(Tüberküloz ve Toraks, 1999) Hasanoğlu, H. Canan; Yıldırım, Zeki; Köksal, Nurhan; Baysal, Tamer; Turhan, Oğuz; Gökırmak, Münire; Orhan, ZeynepÖz: Hiponatremisi ve bronkoresi olan bir bronkoalveoler karsinom vakası, balgam, ve serumda karsinoembriyonik antijen (CEA), gastrointestinal kanser-ilişkili antijen (CA 19-9), ve CA 15-3 seviyelerinin yüksek bulunuşu ve özellikle balgamda serumdan daha yüksek saptanması nedeniyle sunuldu. CA 125 ise yalnız balgamda yüksek olarak saptandı.Öğe Fiberoptik bronkoskopi premedikasyonunda atropinin değeri(İnönü Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Dahiliye Anabilim Dalı, Malatya, 1998) Hasanoğlu, Canan; Yıldırım, Zeki; Köksal, Nurhan; Gökırmak, Münire; Orhan, Zeynep; Candan, FatmanurÖz: Fıberoptik bronkoskopi 1970'lerden beri tüm dünyada yaygın olarak kullanılmakta ue genellikle atropin ve bir sedatif ilaç-dan oluşan premedikasyon uygulanmaktadır. Çalışmamızda, atropinin, nabız, tansiyon gibi fiziksel bulgulara, stres orta-mında glukoz seviyelerine ue bronş sekresyon miktarına olan etkisi araştırıldı. Çalışma çeşitli bronkoskopi endikasyonla-n olan 93 hasta rasgele örnekleme yöntemi ile iki gruba ayrılarak yapıldı. Birinci gruba diazepam 10 mg intramusküler (im) ve ikinci gruba diazepam 10 mg im+ 0,5 mg atropin im premedikasyonu yapılarak, bronkoskopi öncesi, sırasında ve sonrasında nabız ve tansiyonları, bronkoskopi öncesi ve sonrasında açlık kan glukoz düzeyleri ölçüldü. Bronş sekresyon miktarları değerlendirildi. Atropin alan gruptaki nabız artışları diğer gruba göre anlamlı yüksek bulundu (p<0.05). Atro-pinli ve atropinsiz gruplarda bronş sekresyon miktarları arasında fark yoktu (p>0,05). Her iki grupta komplikasyonlar ara-sında da anlamlı fark yoktu. Sonuçta rutin olarak premedikasyonda atropin kullanılmasının ek bir fayda sağlamadığı ve yan etkileri de göz önüne alındığında kullnılmamasının daha uygun olacağı kanısına varıldı.Öğe İntrakaval ve intraatriyal yayılımla vena kava süperior sendromuna neden olan bir timoma olgusu(Solunum Hastalıkları, 2003) Avcı, Hilal; Gökırmak, Münire; Soysal, Ömer; Orhan, Zeynep; Hasanoğlu, H. CananÖz: Timoma, anterior mediastenin en sık görülen tümörüdür, invaziv timoma, vena kava superior sendromunun nadir bir sebebidir. Otuzsekiz yaşındaki erkek hasta, vena kava superior sendromu semptom ve bulguları ile başvurdu. Hastanın bilgisayarlı toraks tomografisinde ön mediastende kitle tespit edildi. Transtorasik ince iğne aspirasyon biyopsisiyle timoma tanısı kondu. Median sternotomi ile tama yakın kitle eksizyonu yapıldı. Postoperatif radyoterapi ve kemoterapi uygulanan hastada ameliyattan sonra 19. ayda vena kava superior sendromu bulguları olmayıp, hasta halen takip edilmektedir.Öğe KOAH akut alevlenmesinde oksidatif stres ve tedavisinin oksidan-antioksidan denge üzerine etkisi(Solunum Hastalıkları, 2003) Orhan, Zeynep; Köksal, Nurhan; Gökırmak, Münire; Hacıevliyagil, S. Savaş; Hasanoğlu, H. Canan; Mehmet, Nihayet; Yıldırım, ZekiÖz: Çalışmamız, kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) akut alevlenme dönemindeki hastalarda, oksidatif stresi ve tedaviyle ortaya çıkan değişiklikleri incelemek amacıyla düzenlendi. Çalışmaya alınan 52 hastadan 36'sı çalışmayı tamamladı. Tüm hastalara yedi gün süreyle inhaler ipratropium bromid ve salbutamol, oral teofilin, ampisilinsulbaktam ve N-asetil sisteinin yanı sıra 2 L/dakika oksijen verildi. Tedaviden önce ve tedavinin yedinci gününde olguların arter kan gazı analizleri ve solunum fonksiyon testleri değerlendirildi. Serumda malondialdehid (MDA), glutatyon peroksidaz (GSH-Px) ve süperoksit dismutaz (SOD) düzeyleri ölçüldü. Tedavi öncesi ve sonrası sırasıyla MDA düzeyleri 2.96 ± 1.40 ?mol/L ve 1.93 ± 0.63 ?mol/L; SOD düzeyleri 32.34 ± 7.58 U/g protein ve 38.95 ± 6.47 U/g protein ve CSH-Px düzeyleri 4.69 ± 3.58 U/g protein ve 16.20 ± 6.46 U/g protein olarak bulundu. Tedavi sonrası MDA düzeylerindeki azalma ve SOD ile CSH-Px düzeylerindeki artış istatistiksel olarak anlamlıydı (p< 0.05). Çalışmamızın sonuçları, KOAH akut alevlenmesinde oksidatif stresin arttığını; oksijen tedavisi, bronkodilatör, N-asetil sistein ve antibiyotik tedavisi ile oksidatif stresin azaldığını göstermektedir.Öğe Kronik obstrüktif akciğer hastalığı akut atağında oksidatif stres ve oksijen tedavisinin oksidan-antioksidan denge üzerine etkisi(İnönü Üniversitesi, 2000) Orhan, ZeynepKOAH patogenezinde oksidatif stresin önemli rol oynadığına dair kanıtlar artmaktadır. Çalışmamız KOAH akut' alevlenme dönemindeki orta derecede hipoksik hastalarda oksidatif stres ve tedaviyle ortaya çıkan değişikleri ve oksijen tedavisinin bu değişikliklerdeki etkisini belirlemek amacıyla düzenlendi. Çalışmaya 1 kadın, 35 erkek olmak üzere 36 hasta alındı, 18’er kişilik randomize 2 gruba ayrıldı. Tüm hastalar sigara içiyordu. Tüm hastalara servise yatırılarak 7 gün süreli teofılin 200mg 2x1, ipratropium bromid 4x2 puff, salbutamol inh 4x2 puff, ampisilin-sulbactam 375 mg 4x1 tablet, N-asetil sistein tablet 600 mg 1x1 verildi. Birinci gruba bu tedaviye ek olarak 2 L/dk sürekli oksijen tedavisi verilirken, diğer grup oksijen tedavisi almadı. Olguların tedavi öncesi ve tedaviden sonra 7. günde kan gazı analizi ve solunum fonksiyon testleri yapıldı, serumda GSH-Px, MDA, S OD parametreleri çalışıldı.Öğe Serebrovasküler atak geçiren yaşlı bir hastada Edwardsiella ictaluri pnömonisi(Solunum Hastalıkları, 2001) Hasanoğlu, H. Canan; Köksal, Nurhan; Gökırmak, Münire; Özerol, İbrahim; Yıldırım, Zeki; Orhan, Zeynep; Hacıevliyagil, SüleymanÖz: Edwardsiella cinsi mikroorganizmalarla insanda infeksiyon gelişimi oldukça nadirdir ve çoğu infeksiyon Edwardsiella tarda ile oluşur. Edwardsiella cinsinin bir üyesi olan Edwardsiella ictaluri ise yayın balığı patojeni olarak bilinmektedir. E. ictaluri'nln izole edildiği olgumuz bu mikroorganizmaya bağlı olarak gelişen ilk pnömoni olgusu olması nedeniyle sunulmuştur.Öğe Türk Toraks Derneği Pnömoni Rehberi'ne uygun tedavi verilen ve verilmeyen toplum kökenli pnömonilerde başarı oranları(Tüberküloz ve Toraks, 2001) Gökırmak, Münire; Hasanoğlu, H. Canan; Yıldırım, Zeki; Köksal, Nurhan; Orhan, Zeynep; Hacıevliyagil, Süleyman S.Öz: Son 3 yılda toplum kökenli pnömoni (TKP) tanısı ile takip ettiğimiz 145 hastaya ait 148 pnömoni atağı retrospektif olarak değerlendirildi. Pnömoni atakları, Türk Toraks Derneği Pnömoni Rehberi'nde belirtildiği şekilde, hastaların yaşları, eşlik eden hastalıkları, fizik muayene ve laboratuvar bulguları gözden geçirilerek, tipik piyojen TKP (14 hasta), atipik TKP (2 hasta), tipik-atipik ayrımı yapılamayan TKP (5 hasta), 60 yaş üstündeki veya eşlik eden hastalığı olan kişilerde gelişen TKP (26 hasta), hastaneye yatışı gereken hafif-orta derecede TKP (30 hasta) ve yoğun bakıma yatış gerektiren ciddi TKP (71 hasta) olarak gruplandırıldı. Her bir gruptaki hastalara verilen tedavi rejimlerinin rehbere uygunluğu değerlendirildi. Rehbere uygun tedavi verilen ve verilmeyen hastalarda başarı oranları belirlendi. Uygun tedavi verilen hastalarda başarısızlık nedenleri, uygun tedavi verilmeyen hastalarda ise tercih edilen rejimler ve farklı rejim seçilmesindeki nedenler incelendi. Otuzaltı (%24) pnömoni atağında, rehbere uygun tedavi verilmişti ve başarı oranı %92 idi. Tedaviye cevap alınamayan 3 hastada daha sonra antistafilokokal ajanlarla başarı sağlanmıştı. Rehbere uygun tedavi verilmeyen 112 atakta ise verilen ilk tedavi ile başarı oranı %76 iken, cevapsızlık sonrası tedavi rejimlerinin değiştirilmesi ile başarı oranının %96'ya yükseldiği saptandı; bu gruptaki 3 hasta eksitus olmuştu. Farklı tedavi rejimi başlanmasına en sık neden olan durumların hastada stafilokok veya aspirasyon pnömonisinden şüphelenilmesi olduğu görüldü. Sonuç olarak, Türk Toraks Derneği tarafından hazırlanan pnömoni rehberine uygun olarak yapılan pnömoni tedavisi ile başarı oranı oldukça yüksektir. Ancak stafilokok veya aspirasyon pnömonisi şüphesi bulunan hastalarda rehbere uyum güçleşmektedir. Başlık (İngilizce): The success rates in community-acquired pneumonia treated consistently or inconsistently with the Turkish Thoracic Society Pneumonia Guidelines Öz (İngilizce): One hundred and forty eight pneumonia episodes of 145 patients who were treated for community-acquired pneumonia (CAP) during the last three years were analyzed retrospectively. Pneumonia episodes were classified as typical pyogenic CAP (14 patients), atypical CAP (2 patients), the CAP episodes that can not be classified as typical or atypical (5 patients), CAP in patients with comorbidity and/or 60 years of age or older (26 patients), mild-moderate CAP requiring hospitalization (30 patients) and severe CAP (71 patients), according to the criteria defined in Turkish Thoracic Society Pneumonia Guidelines. The treatment regimens in each group were evaluated for consistency with the guidelines. The success rates were measured in consistently and inconsistently treated patients. The reasons of treatment failure were investigated in consistently treated patients, while the reasons for choosing different treatment regimens were investigated in the inconsistently treated patients. Thirty-six (24%) pneumonia episodes were consistently treated with the guidelines and the success rate was 92%. Three patients who failed to respond the treatment were successfully treated later with anti-staphylococcal agents. The success rate for the inconsistently treated 112 episodes were 76%; however it increased to 96% after changing the treatment regimens; three patients died in this group. The most common reasons for deviating from the guidelines were the suspicion of staphylococcal or aspiration pneumonia. As a conclusion; the success rates of treatment regimens consistent with the Turkish Thoracic Society Pneumonia Guidelines are high. However, achieving compliance with the guidelines become difficult in patients suspicious for staphylococcal or aspiration pneumonia.