Arşiv logosu
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
Arşiv logosu
  • Koleksiyonlar
  • Sistem İçeriği
  • Analiz
  • Talep/Soru
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
  1. Ana Sayfa
  2. Yazara Göre Listele

Yazar "Tabel, Yılmaz" seçeneğine göre listele

Listeleniyor 1 - 20 / 49
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Acute Kidney Injury Associated with Rapid Treatment of Hemodiafiltration for Bismuth Intoxication: Update and Review of the Literature
    (2013) Elmas, Ahmet Taner; Tabel, Yılmaz
    Abstract: On altı yaşında kız hasta bulantı ve kusma yakınmaları ile acil servisimize başvurdu. Öyküsünden, gün önce intihar amaçlı 35 adet De-Nol tablet (10,5 gr kolloidal bizmut subsitrat) aldığı öğrenildi. Başvuru anındaki fizik muayene bulguları normal olarak değerlendirildi. Laboratuar tetkiklerinde; BUN 76 mg/dl, kreatinin 19.2 mg/dl ve serum bizmut düzeyi 395 pg/lt idi. Hastaya sıvı ve elektrolit tedavisi, hemodiyaliz tedavisi ve şelatör ajan olarak penisilamin tedavileri başlandı. Daha sonra, 72 saat süreyle sürekli venö--venöz hemodiyafiltrasyon tedavisi uygulandı. Üç günlük hemodiyafiltrasyon tedavisi sonunda BUN: 14 mg/dl ve serum kreatinin düzeyi 0.78 mg/dl'ye geriledi. Penisilamin tedavisinin 14. gününde serum bizmut düzeyi 32 ug/L'ye düştü. Bu vaka; kolloidal bizmut subsitrat intoksikasyonu sonucu gelişen akut böbrek hasarının tedavisinde hemodiyaliz yan etkileri gözlendiğinde hemodiyafiltrasyonun alternatif bir tedavi yöntemi olabileceğini göstermiştir.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Akut Pnömoni ve Bronşiyolitli Çocuklarda Elektrokardiyografik Anormallikler
    (İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2009) Koçak, Gülendam; Tabel, Yılmaz; Karakurt, Cemşit; Demirdağ, Yeşim Yılmaz
    Bu prospektif çalışmada; pnömoni ve bronşiolitli çocuklarda elektrokardiyografik değişikliklerin sıklık ve özelliklerini araştırmayı amaçladık. Hastalar ve yöntem: Çalışmaya ortalama yaşları 25.8 ay (2-168) olan 48 alt solunum yolu enfeksiyonlu çocuk (27 erkek) dahil edildi. Bulgular: Elektrokardiyografideki en yaygın değişiklikler; QTc intervalinde uzama (%89.3), QRS aksında sağa kayma (%85.4), sağ ventrikül güçlerinde artış (%70.5), taşikardi (%64.5), P voltajında artma (%54.1) ve T supresyonu (%52.1) idi. Üç hastada sağ aks deviasyonu, üç hastada p pulmonale ve 12 hastada da QTc’de uzama gözlendi. QRS aksında sağa sapma, p pulmonale ve V1R/S oranında artış pnömonili çocuklarda bronşiolitli olanlara göre daha fazla oranda saptandı. Sonuç: Elektrokardiyografik değişikliklerin çocukluk çağı alt solunum yolu infeksiyonlarında yaygın ancak tamamen geri dönüşümlü olduğunu gösterdik. Akut alt solunum yolu infeksiyonlu çocuklarda kardiyak bulguları değerlendirirken, infeksiyon düzeldikten sonraki elektrokardiyografi ile karşılaştırılması uygun olacaktır.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Akut Poststreptokoksik Glomerulonefrit ve Akut Romatizmal Ateş; Eş Zamanlı Ortaya Çıkan Farklı Non-Süpüratif Poststreptokoksik Komplikasyonlar
    (İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2007) Tabel, Yılmaz; Koçak, Gülendam; Mungan, İlke; Güngör, Serdal; Karakurt, Cemşit
    Akut romatizmal ateş (ARA) ve poststreptokoksik akut glomerülonefrit (PSAGN), streptokok enfeksiyonlarının iki ayrı süpüratif olmayan komplikasyonudur. Farklı serotiplere bağlı geliştiklerinden dolayı ARA ve PSAGN’nin aynı hastada birlikte görülmesi oldukça seyrektir. Burada streptokoksik boğaz enfeksiyonundan sonra tipik PSAGN ve ARA bulgularını aynı anda gösteren 7 ve 10 yaşlarında iki hasta sunulmuştur.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Analysis of urine biomarkers for early determination of acute kidney injury in non septic and non asphyxiated critically ill preterm neonates
    (The Journal of Maternal-Fetal & Neonatal Medicine, 2016) Karadağ, Ahmet; Elmas, Taner; Tabel, Yılmaz; Özdemir, Ramazan; Otlu, Hüsniye Gül
    Objective: We designed the present study to test the hypothesis that urinary biomarkers might predict acute kidney injury (AKI) development in non-septic and non-asphyxiated critically ill preterm infants. We evaluated urine (u) sistatin–C (uCys-C), kidney injury molecule–1 (uKIM–1) and neutrophil gelatinase associate lipocaline (uNGAL) as markers of AKI. Methods: Sixty-four preterm infants with gestational age between 28 and 32 weeks were included in this study. Biomarkers were measured on day of life (DOL) 1, 3, and 7. Results: uNGAL levels in the AKI group were significantly higher than in no-AKI group on DOL 1, 3 and 7 (p ¼ 0.016, p ¼ 0.007 and p ¼ 0.0014, respectively). Conclusions: uNGAL is sensitive, early, and noninvasive AKI biomarkers, increasing significantly in non-septic and non-asphyxiated critically ill preterm neonates.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Antenatal Hidronefrozun Nadir Bir Komplikasyonu; Yenidoğan Pyonefrozu
    (İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2008) Tabel, Yılmaz; Mungan, İlke; Güngör, Serdal
    Yenidoğan pyonefrozu, antenatal hidronefrozun çok nadir olarak rastlanan bir komplikasyonu olup tanı, tedavi ve izleminde henüz tam bir görüş birliği sağlanamamıştır. Bu yazıda, antenatal hidronefrozun bir komplikasyonu olarak geliştiği düşünülen ve tanıda sadece ultrasonografinin, tedavide de medikal yöntemlerin yeterli olabileceğini göstermesi bakımından önemli olduğu düşünülen bir yenidoğan pyonefroz olgusu sunulmuştur.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Clinical and ımaging findings in childhood posterior reversible encephalopathy syndrome
    (Iranıan journal of chıld neurology, 2018) Güngör, Serdal; Kılıç, Betül; Tabel, Yılmaz; Selimoğlu, Ayşe; Özgen, Ünsal; Yılmaz, Sezai; Sigirci, Ahmet
    Objective Posterior reversible encephalopathy syndrome (PRES) is characterized by typical radiologic findings in the posterior regions of the cerebral hemispheres and cerebellum. The symptoms include headache, nausea, vomiting, visual disturbances, focal neurologic deficits, and seizures. The aim of this study is to evaluate the clinical and radiological features of PRES in children and to emphasize the recognition of atypical features. Materials & Methods We retrospectively examined 23 children with PRES from Mar 2010-Apr 2015 in Inonu University Turgut Ozal Medical Center in Turkey. We compared the clinical features and cranial MRI findings between underlying diseases of PRES. Results The most common precipitating factors were hypertension (78.2%) and medications, namely immunosuppressive and antineoplastic agents (60.8%). Manifestations included mental changes (100%), seizures (95.6%), headache (60.8%), and visual disturbances (21.7%) of mean 3.6 (range 1-10) days' duration. Cranial magnetic resonance imaging (MRI) showed bilateral occipital lesions in all patients, associated in 82.6% with less typical distribution of lesions in frontal, temporal or parietal lobes, cerebellum, corpus callosum, basal ganglia, thalamus, and brain stem. Frontal involvement was predominant, observed in 56.5% of patients. Clinical recovery was followed by radiologic resolution in all patients. Conclusion PRES is often unsuspected by the clinician, thus radiologists may be the first to suggest this diagnosis on an MRI obtained for seizures or encephalopathy. Atypical MRI finding is seen quite often. Rapid diagnosis and treatment are required to avoid a devastating outcome.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Çocuklarda Henoch Schönlein purpurası, gastrointestinal sistem tutulumu ve tedavisi
    (Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2008) Tabel, Yılmaz; Çetin, Melek
    Öz: Amaç: Henoch-Schönlein purpurası çocukluk çağının IgA aracılığı ile oluşan otoimmün vaskülitidir. Genellikle purpurik döküntü, karın ağrısı, artrit veya hematüri ile ortaya çıkmaktadır. Gastrointestinal tutulumlu çocuklarda karın ağrısı sık bir yakınmadır. Bu çalışmada; Henoch-Schönlein purpuralı çocuklarda gastrointestinal sistem tutulumunu ve onun steroidle tedavisini araştırdık. Gereç ve Yöntem: Aralık 2005 ile Aralık 2007 arasındaki iki yıllık sürede Henoch-Schönlein purpurası tanısıyla izlenen hastalar çalışma grubunu oluşturdu. Gastrointestinal tutulumu olan hastalara düşük doz steroid kullanıldı. Bulgular: Toplam 31 hastanın üçünde (%9,6) hafif, beşinde (%16,1) ağır karın ağrısı, beşinde (%16,1) ise gaitada belirgin ve/veya gizli kanama saptandı. Sonuç: Henoch-Schönlein purpuralı çocuklarda gastrointestinal tutulumu yaklaşık %60 sıklıkta ve bu sistemin ağır tutulumunun tedavisinde steroidi etkili bulduk. Başlık (İngilizce): Gastrointestinal system involvement and its treatment in children with Henoch-Schonlein purpura Öz (İngilizce): Purpose: Henoch Schönlein purpura is an IgA-mediated autoimmune vasculitis of children. It often presents with symptoms including purpuric rash, abdominal pain, renal involvement or arthritis. Abdominal pain is a frequent symptom in children with gastrointestinal involvement. We sought to evaluate gastrointestinal involvement inchildren with Henoch Schönlein purpura and the efficiencyof steroid treatment of this condition. Materials and Methods: Aretrospective study of 31 patients diagnosed with Henoch-Schönlein purpura between December 2005 and December 2007 was conducted. Low dose steroid was used in children with gastrointestinal involvement. Results: Of the 31 patients, 3 (9.6%) had mild abdominal pain, 5(16.1%) colicy abdominal pain and 5 (16.%) suffered either overt gastrointestinal bleedingorhad positive stool occult blood. Conclusion: We found gastrointestinal involvement in about 60% of children with Henoch-Schönlein purpura and steroid treatmentin cases with severe involvement was effective
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Çocuklarda toplum kaynaklı akut alt solunum yolu enfeksiyonlarında elektrokardiyografik değişikliklerin değerlendirilmesi
    (İnönü Üniversitesi, 2002) Tabel, Yılmaz
    Akut toplum kaynaklı ASYE günümüzde hala çocuklar için önemli bir morbidité ve mortalité kaynağıdır. Acil serviste veya kliniğe yatırılarak takip edilen bu hastalarda birçok değişik kardiyak problemle karşılaşılmaktadır.Daha önce çocuklarda fazla çalışılmamış bu konu üzerinde araştırma yapmaktaki amacımız; ASYE seyrinde oluşabilecek olası kardiyak değişiklikleri EKG gibi noninvaziv bir tetkikle erken dönemde tespit ederek, hastaların takip ve tedavisinin yönlendirilmesine katkıda bulunmaktı. Çalışmaya; altta yatan kalbi tek başına etkileyebilecek hastalığı olmayan ve akut toplum kaynaklı ASYE geçirmekte olan, yaşları 0 ile 168 ay arasında değişen 48 (27 E, 21 K) hasta alındı. Hastaların 32’si pnömoni, 16’sı ise bronşiolit tanısı aldı ve bu hastalara ilk başvurduklarında ve klinik ve laboratuar olarak düzelme gösterdikleri dönemde EKG çekildi. İlk EKG’lerde oldukça fazla (yaklaşık % 90) değişiklik gözlendi. İlk EKG’lerdeki en yaygın değişiklik hastaların % 89.3’ünde saptanan QTc intervalindeki uzama olarak bulundu. Bunu görülme sıklığına göre; % 85.4 oranında sağ aks sapması, % 70.5 oranında V1 R/S oranındaki artış, %64.5 oranında kalp hızında artma, % 54.1 oranında P voltajında artma ve % 52 oranında görülen T voltaj supresyonu izliyordu.Bizim sonuçlarımız çocuklardaki akut ASYE’nda EKG değişikliklerinin oldukça sık ve büyük ölçüde geriye dönüşlü olduğunu gösterdi. Bu bilgiler ışığında; akut ASYE’na eşlik eden kardiyak patolojileri değerlendirirken, akut dönemde çekilen EKG'nin patolojik bulunabileceği, hastaların takip ve tedavileri planlanırken enfeksiyon düzeldiğinde çekilecek olan kontrol EKG’lerdeki bulguların dikkate alınması gerektiği açık bir şekilde ortaya çıkmıştır.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Çocukluklarda idrar yolu enfeksiyonu lokalizasyonunda serum amiloid A'nın yeri
    (Genel ve Dahili Tıp, 2007) Tabel, Yılmaz; Mungan, İlker; Aktar, Amine; Karabulut, Aysun Bay; Güngör, Serdal
    Öz: Amaç: Çocuklarda idrar yolu enfeksiyonu (ÎYE) lokaiizasyonunu saptamada zorluklarla karşılaşılabilmekteclir. Serum Amiloid A (SAA) ise değişik enfeksiyöz ve inflamatuvar durumlarda artan ve başlıca karaciğerden yapılan güçlü bir akut faz reaktanıdır. Biz bu çalışmada, çocuk hastalarda İYE'nun lokalizasyonunda SAA'nm yerini araştırmayı amaçladık. Yöntem: Çalışmaya inönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ue Hastalıkları kliniğinde ayaktan veya yatırılarak tedavi edilen 22 idrar yolu enfeksiyonlu çocuk alındı. Tedavi başında hastaların koltuk altı uücut ısıları ölçüldü, lökosit, C-reaktif protein (CRP), eritrosit sedimentasyon hızı (ESH), serum amiloid A için kan Örnekleri, rutin idrar analizi ve idrar kültürleri için idrarları alındı. Veriler bilgisayar ortamında SPSS 11.5 paket programında One-Sample Kolmogorov-Smirnov, Student t, Mann-Whitney U, Ki-kare testleri ue Spearman's korelasyon analizi kullanılarak değerlendirildi. P<0.05 anlamlı kabul edildi. Bulgular: Çalışmaya 22 hasta (11 kız, 11 erkek) dahil edildi. Ateş, lökositoz, CRP, ESH yüksekliğine göre hastaların 11'i alt, 11'i ise üst İYE olarak değerlendirildi. İki grup arasında lökosit sayısı, CRP, ESH ue SAA açısından yapılan karşılaştırmalarda sadece CRP ue ESH açısından istatistiksel olarak anlamlı fark tespit edildi (p<0.05). Serum amiloid A ile lokalizasyon arasında anlamlı ilişki saptanmadı (p>0.05). CRP ve SAA arasında korelasyon tespit edilemedi (r=-0.25, p>0.05). Sonuç: Bu çalışmada çocukluk çağı idrar yolu enfeksiyonu lokalizasyonu ile serum amiloid A arasında anlamlı ilişki bulunmadı. Aynca üst idrar yolu enfeksiyonu ile anlamlı ilişkili bulunan C-reaktif protein ile serum amiloid A arasında da anlamlı ilişki tespit edilmemiştir.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Coexistence of PFAPA syndrome with separation anxiety
    (2019) Dönmez, Yunus Emre; Özcan, Özlem; Tabel, Yılmaz
    Abstract: PFAPA syndrome is an auto inflammatory disease. Researchers have stated that auto inflammatory mechanisms can play a role in etiology of several psychiatric diseases and for this reason auto inflammatory diseases are frequently associated with psychiatric disorders. The purpose of this paper, it is aimed to report two cases diagnosed with PFAPA syndrome and having psychiatric symptoms and to discuss them accompanied by literature data. As authors, in the light of cases we report and literature knowledge, we think that children with PFAPA syndrome could be under risk in terms of psychiatric problems due to common inflammatory etiology.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Electrocardiographic abnormalities of acute pneumonia and bronchiolitis in children
    (2009) Koçak, Gülendam; Tabel, Yılmaz; Karakurt, Cemşit; Demirdağ Yılmaz, Yeşim
    Abstract: Amaç: Bu prospektif çalışmada; pnömoni ve bronşiolitli çocuklarda elektrokardiyografik değişikliklerin sıklık ve özelliklerini araştırmayı amaçladık. Hastalar ve yöntem: Çalışmaya ortalama yaşları 25.8 ay (2-168) olan 48 alt solunum yolu enfeksiyonlu çocuk (27 erkek) dahil edildi. Bulgular: Elektrokardiyografideki en yaygın değişiklikler; QTc intervalinde uzama (%89.3), QRS aksında sağa kayma (%85.4), sağ ventrikül güçlerinde artış (%70.5), taşikardi (%64.5), P voltajında artma (%54.1) ve T supresyonu (%52.1) idi. Üç hastada sağ aks deviasyonu, üç hastada p pulmonale ve 12 hastada da QTc’de uzama gözlendi. QRS aksında sağa sapma, p pulmonale ve V1R/S oranında artış pnömonili çocuklarda bronşiolitli olanlara göre daha fazla oranda saptandı. Sonuç: Elektrokardiyografik değişikliklerin çocukluk çağı alt solunum yolu infeksiyonlarında yaygın ancak tamamen geri dönüşümlü olduğunu gösterdik. Akut alt solunum yolu infeksiyonlu çocuklarda kardiyak bulguları değerlendirirken, infeksiyon düzeldikten sonraki elektrokardiyografi ile karşılaştırılması uygun olacaktır.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Erken doğmuş yenidoğanlarda total parenteral beslenmenin böbrek işlevleri üzerine etkileri
    (2012) Tabel, Yılmaz; Öncül, Mehmet; Akın, İlke Mungan; Karabulut, Aysun Bay; Elmas, Ahmet Taner
    Amaç: Erken doğmuş yenidoğanlarda total parenteral beslenmenin böbrek işlevleri üzerine etkilerini değerlendirmek için; serumda sistatin C, idrarda ?2 mikroglobülin, glütatyon-S-transferaz ? ve N-asetil ?-D glükozaminidaz düzeylerini saptayarak, total parenteral beslenme alanlar ile enteral beslenen kontrol grubu hastaların böbrek işlevlerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Bu çalışma; gestasyonel yaşları 28-34 hafta arasında olan 104 erken doğmuş hastada yapıldı. Total parenteral beslenen 50 (Erkek/Kız: 23/27 ve ortalama ağırlıkları 1258±212,3 g) ve enteral beslenen 54 (Erkek/Kız: 20/34 ve ortalama ağırlıkları 1608±206,1 g) erken doğan bebek bu çalışmaya alındı. Total parenteral beslenme alan grupta üçüncü günden sonra total parenteral beslenme başlanırken, minimal enteral beslenmeye ortalama 6,3±2,4 günlerde ve tam enteral beslenmeye ortalama 24,5±6,3 günlerde geçildi. Enteral yolla beslenen gruba ise birinci gün anne sütü orogastrik/nazogastrik sonda ile veya ağızdan başlandı. Tüm hastaların üçüncü ve 30. günlerdeki serumdaki sistatin C, glükoz, BUN, kreatinin, total protein, albümin, AST, ALT, ALP, sodyum, potasyum, kalsiyum, fosfor ve idrardaki; N-asetil-?-D glükozaminidaz, glütatyon S-transferaz ?, ?2-mikroglobülin, sodyum, kreatinin, yoğunluk, pH ölçümleri değerlendirildi. Çalışma için etik kurul onayı alındı (2008/16). Bulgular: Total parenteral beslenme alan hastalar ile enteral beslenen hastaların üçüncü gün değerleri arasında anlamlı fark yokken, 30. gündeki serum sistatin C, idrar ?2 mikroglobülin, glütatyon-S-transferaz ? ve N-asetil ?-D glükozaminidaz değerleri karşılaştırıldığında total parenteral beslenme grubunda enteral beslenenlere göre anlamlı olarak yüksek olduğu saptandı (p<0,05). Çıkarımlar: Bu çalışma; total parenteral beslenmenin böbrekte glomerüler ve tübüler işlevler üzerine olumsuz etkilerinin olabileceğini ve bunun sistatin C, idrar ?2 mikroglobülin, glütatyon-S-transferaz ? ve N-asetil ?-D glükozaminidaz ile erkenden saptanabileceğini göstermesi bakımından anlamlı olmakla beraber, daha geniş serilerde ve daha homojen hasta gruplarında yapılacak çalışmalarla desteklenmesi gerekmektedir.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Evaluation of Genotypic and Phenotypic Characteristics of Children with Familial Mediterranean Fever in Eastern Turkey
    (2019) Kalem, Hülya; kayhan tetik, Burcu; Elmas, Ahmet Taner; Selçuk, Engin Burak; Tabel, Yılmaz
    Abstract: Objective: Familial Mediterranean fever (FMF) is a hereditary disease. It usually affects countries in the Mediterranean region and is common in Turks. This retrospective study was conducted to evaluate phenotype-genotype characteristics of children with FMF in Malatya district and surrounding areas in eastern Turkey. Materials and methods: A total of 427 patients who had been diagnosed with clinical FMF between 2006 and 2015 were included in the study. Results: Of the patients, 207 (48.5%) were female, and 220 (51.5%) were male. The mean age of diagnosis was 7.7±3.7 years, and the age of onset of complaints was 5.7±3.5 years. The delay of diagnosis was 1.9±1.8 years. The most common complaint was abdominal pain (95.1%). The most commonly detected mutant allele was M694V (26.9%) mutation. We detected heterozygous mutations in 203 (52%) patients, homozygous mutations in 71 (18%) patients, compound heterozygous mutations in 81 (22%) patients, and no mutation in 8% of the patients. The most common homozygous mutation was M694V (57.7%), the most common heterozygous mutation was E148Q (38.4%), and the most common compound heterozygous mutation was M694V/M680I (17.1%). Conclusion: In our study, we found that the frequency of mutations was similar to that of the whole population of Turkey, and the severity of the disease was lower.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Evaluation of renal tubular function in epileptic children treated with levetiracetam
    (2016) Elmas, Ahmet Taner; Güngör, Serdal; Arslan, Müjgan; Tabel, Yılmaz; Raif Güngör, Sabiha; Özyalın, Fatma
    Abstract: Our study aim was to measure the urinary N-acetyl-?-D-glucosaminidase/creatinine (NAG/UCr) index in epileptic children who received levetiracetam (LEV) treatment at least for 6 months, and compare it to healthy children. Thirty five children with epilepsy were enrolled in this prospective study. NAG was studied using the calorimetric method and NAG levels were expressed in units per liter (U/L) and NAG/UCre levels were determined in U/mmol creatinine. There were no statistically significant differences for the urine NAG and NAG/UCr index before and after LEV treatment in the epileptic group (p>0.05, for each). There were no significant correlations between the serum concentration of LEV and urinary NAG levels (r=0.258, p=0.135) and NAG/UCr levels (r=0.164, p=0.346) before treatment. Our study demonstrated that LEV treatment was safe and did not interfere in renal tubular function in epileptic children
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Evaluation of the relationship of the time of vesicoureteral reflux between renal scar development and endoscopic treatment success in early childhood
    (2022) Taşolar, Sevgi; Sığırcı, Ahmet; Doğan, Güleç Mert; Cengiz, Aslınur; Yıldız, Turan; Subaşı, Vedat; Tabel, Yılmaz
    Aim: It is aimed to evaluate the effect of reflux time in primary VUR in terms of predicting endoscopic treatment success and treatment timing in VUR management. Vesicoureteral reflux (VUR) is an important cause of urinary tract infection and chronic renal disease. Voiding cystourethrography (VCUG) is the gold standard diagnostic test in the diagnosis of VUR. In recent years, new parameters related to VCUG have been more objectively studied to evaluate the clinical prognosis. Materials and Methods: In our study, the records and imaging findings of children with primary VUR who underwent VCUG examination between 2012 and 2019, who were treated with endoscopic injections, were retrospectively reviewed. Forty-one children (67 renal units) were included in our study. Patients with preoperative VCUG, urinary ultrasonography, dimercaptosuccinic acid (DMSA) renal scan, and post-operative control VCUG were included in this study. Results: Patients with preoperative VUR grade 1-2 were divided into two groups as “low grade” and patients with stage 3-4-5 as “high grade”. In the general patient pop- ulation, endoscopic success rates in terms of renal unit deficit were found to be 46.3% (31/67). When the subgroup was analyzed, the endoscopic treatment success rate was 72.2% (13/18) in the low-grade group, versus 36.7% (18/49) in the high-grade group (p = 0.010). In the multivariate logistic regression analysis performed to identify indepen- dent predictors of scarring, reflux degree and reflux time were found to be independent predictors of scarring. Conclusion: In our study, we found that in VCUG evaluated preoperatively, VUR time as well as VUR grade were effective on endoscopic success rate and scar development. Based on these results, it could be thought that VUR time may be effective in selecting the best candidates for surgery and in the management and timing of treatment of VUR patients.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Hemodiafiltrasyon ile hızlıca tedavi edilen bizmut zehirlenmesine bağlı akut böbrek hasarı: güncelleme ve olgu tartışması
    (İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2013) Elmas, Ahmet Taner; Tabel, Yılmaz
    On altı yaşında kız hasta bulantı ve kusma yakınmaları ile acil servisimize başvurdu. Öyküsünden, 7 gün önce intihar amaçlı 35 adet De-Nol tablet (10,5 gr kolloidal bizmut subsitrat) aldığı öğrenildi. Başvuru anındaki fizik muayene bulguları normal olarak değerlendirildi. Laboratuar tetkiklerinde; BUN 76 mg/dl, kreatinin 19.2 mg/dl ve serum bizmut düzeyi 395 µg/lt idi. Hastaya sıvı ve elektrolit tedavisi, hemodiyaliz tedavisi ve şelatör ajan olarak penisilamin tedavileri başlandı. Daha sonra, 72 saat süreyle sürekli venö-venöz hemodiyafiltrasyon tedavisi uygulandı. Üç günlük hemodiyafiltrasyon tedavisi sonunda BUN: 14 mg/dl ve serum kreatinin düzeyi 0.78 mg/dl’ye geriledi. Penisilamin tedavisinin 14. gününde serum bizmut düzeyi 32 µg/L’ye düştü. Bu vaka; kolloidal bizmut subsitrat intoksikasyonu sonucu gelişen akut böbrek hasarının tedavisinde hemodiyaliz yan etkileri gözlendiğinde hemodiyafiltrasyonun alternatif bir tedavi yöntemi olabileceğini göstermiştir.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Hiperimmünglobulin E sendromlu sekiz yaşında erkek çocukta nefrotik sendrom: Vaka sunumu
    (Çocuk Dergisi, 2008) Tabel, Yılmaz; Mungan, İlke; Aktaş, Mümtaz; Karadağ, Neşe; Kırımlıoğlu, Hale
    Öz: Hiperimmünglobulin E sendromu, yüksek serum immün-globulin E seviyeleri, kronik egzema ve tekrarlayan piyojenik infeksiyonlarla karakterize ender bir immün yetmezlik hastalığıdır. Bu makalede; nefrotik sendrom bulguları ile başvuran, Hiperimmünglobulin E sendromu ve minimal lezyon hastalığı tanısı alan, steroid tedavisinden yarar gören sekiz yaşında erkek hasta sunularak, ender görülen bu immün yetmezlik hastalığında ender bir tutulum olan böbrek hastalığı konusunda dikkatli olmayı, gerekirse tanıda böbrek biyopsisi yapılmasını ve tedavide de immünsupresif tedavilerin kullanılmasını vurgulamak amaçlanmıştır.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Hodgkin Hastalığında Paraneoplastik Sendrom Olarak Nefrotik Sendrom: Olgu Sunumu
    (İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2009) Elkıran, Özlem; Tabel, Yılmaz; Özgen, Ünsal; Karakurt, Cemşit; Koçak, Gülendam
    Nefrotik sendrom, Hodgkin hastalığında iyi bilinen ancak nadir görülen bir paraneoplastik sendromdur. Nefrotik sendrom malignensiden önce, malignensi ile eşzamanlı veya malignensiyi izleyerek ortaya çıkabilir. Minimal lezyon hastalığı en sık görülen renal lezyondur. Paraneoplastik sendromun immunupatolojik mekanizması tam olarak bilinmemektedir. Ancak, glomerular bazal membran geçirgenliğini değiştiren sitokinlerin salınımına yol açan bir T hücre disfonksiyonunun olduğu düşünülmektedir. Sıklıkla yalnızca malignensi tedavisinin yeterli olması nedeni ile paraneoplastik sendromun tanımlanması önemlidir. Bu makalede Hodgkin hastalığı tanısından 16 ay önce nefrotik sendrom kliniğini ile başvuran 3 yaşında erkek olgu sunuldu.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Is edema in minimal change disease of childhood really hypovolemic
    (Int Urol Nephrol, 0–0., 2008) Tabel, Yılmaz; Mungan, İlke; Karakurt, Cemşit; Koçak, Gülemdar; Güngör, Serdal
    Objectives In this study, we aimed to find out whether children with minimal change disease can be classified as hypervolemic by objective measures. Methods Eighteen children with minimal change disease diagnosed at our department between November 2005 and May 2007 were included in this study. All patients were newly diagnosed or relapsed but were steroid free for at least 6 months. In the first week of edema and when edema resolved (5–7 days after initiation of therapy), weight, height and blood pressure were obtained from all patients. Serum and plasma samples were taken following a starvation period of 12–14 h. The volume load of all patients was evaluated, measuring the inferior vena cava indices in each stage by echocardiography. Results Average weight at presentation was 8.5% higher than the ideal (dry) weight. There were significant differences between the first and posttreatment body weights, abdomen circumference, and systolic and diastolic blood pressure values (P\0.05 for each). The inferior vena cava index (IVCI) values decreased significantly after diuretic treatment (P\0.001), while inferior vena cava collapsibility index (IVCCI) values increased in the post-treatment period (P\0.001). Conclusion We believe that a close follow-up of hypervolemic children with MCD, treated solely with easy-to-handle diuretics instead of I.V. albumin and diuretics may properly solve the edematous state in these patients.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Is edema in minimal change disease of childhood really hypovolemic
    (Int Urol Nephrol, 2008) Tabel, Yılmaz; Mungan, İlke; Karakurt, Cemşit; Koçak, Gülendam; Güngör, Serdal
    Objectives In this study, we aimed to find out whether children with minimal change disease can be classified as hypervolemic by objective measures. Methods Eighteen children with minimal change disease diagnosed at our department between November 2005 and May 2007 were included in this study. All patients were newly diagnosed or relapsed but were steroid free for at least 6 months. In the first week of edema and when edema resolved (5–7 days after initiation of therapy), weight, height and blood pressure were obtained from all patients. Serum and plasma samples were taken following a starvation period of 12–14 h. The volume load of all patients was evaluated, measuring the inferior vena cava indices in each stage by echocardiography. Results Average weight at presentation was 8.5% higher than the ideal (dry) weight. There were significant differences between the first and posttreatment body weights, abdomen circumference, and systolic and diastolic blood pressure values (P\0.05 for each). The inferior vena cava index (IVCI) values decreased significantly after diuretic treatment (P\0.001), while inferior vena cava collapsibility index (IVCCI) values increased in the post-treatment period (P\0.001). Conclusion We believe that a close follow-up of hypervolemic children with MCD, treated solely with easy-to-handle diuretics instead of I.V. albumin and diuretics may properly solve the edematous state in these patients.
  • «
  • 1 (current)
  • 2
  • 3
  • »

| İnönü Üniversitesi | Kütüphane | Rehber | OAI-PMH |

Bu site Creative Commons Alıntı-Gayri Ticari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile korunmaktadır.


İnönü Üniversitesi, Battalgazi, Malatya, TÜRKİYE
İçerikte herhangi bir hata görürseniz lütfen bize bildirin

DSpace 7.6.1, Powered by İdeal DSpace

DSpace yazılımı telif hakkı © 2002-2025 LYRASIS

  • Çerez Ayarları
  • Gizlilik Politikası
  • Son Kullanıcı Sözleşmesi
  • Geri Bildirim