Fen Bilimleri Enstitüsü Diğer Yayınlar Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 20
  • Öğe
    Akıllı şebekelerde AC/DC hibrit enerji sistemlerinin güç akış analizi
    (2022) NUR, AHMET
    Elektrik enerjisinin üretim aşamasından başlayarak iletim, dağıtım ve tüketim aşamasına kadar tüm aşamalarında verimli, güvenli, çevre dostu bir enerji yönetimi oluşturulması akıllı şebeke kavramını ortaya çıkarmıştır. AC/DC hibrit enerji sistemleri iki veya daha fazla enerji üretim yöntemini kullanan sistemlerdir. Güç akış analizi ise elektrik enerji sistemlerinin analiz ve tasarımının temelini oluşturur. Güç akış analizinde amaç, bütün tüketim tesislerine yeterli miktarda, güvenilir, kaliteli, ekonomik ve kesintisiz enerji sağlamaktır. Bu çalışmada, değişken yenilenebilir dağıtık kaynaklar ve değişken yükler kullanılarak 13 baralı bir AC sisteminde 24 saatlik güç akış analizi yapılmıştır. Analizler soucunda baraların gerilim, aktif, reaktif ve kompleks güç grafikleri elde edilmiştir. Çalışmanın devamında, literatürde bulunan, gerilim kaynaklı dönüştürücüler (VSC) içeren hibrit 13 baralı AC/DC test sistemi Matlab platformunda hazırlanmış ve bu sistemin güç akışı analizi yapılmıştır. Elde edilen sonuçları literatürde olan sonuçlar ile karşılaştırılmıştır. Böylece önerilen hibrit 13 baralı AC/DC test sistemi güç akış algoritmasının doğruluğu kanıtlanmıştır. Daha sonra 13 baralı AC/DC test sistemi ve 13 baralı AC sistemi hat kayıplar yönünden karşılaştırılmıştır. Son olarak, IEEE 33 bara RDS (Radyal Dağıtım Sistemi) test sistemi kullanılarak yeni bir hibrit AC/DC sistemi hazırlanmıştır. Önerilen bu yeni sistem için Newton-Raphson ve Gauss-Seidel iterasyon metodları kullanılarak sistemin güç akışı analizi yapılmıştır. Analizler neticesinde elde edilen sonuçlar karşılaştırılarak değerlendirmeler yapılmıştır.
  • Öğe
    Işık kirliliği ölçümü: Gaziantep örneği
    (2021) LATİFOĞLU, KENAN
    Bu çalışmada, Türkiye'de Güneydoğu Anadolu bölgesinde bulunan ve 6. Büyükşehir konumundaki Gaziantep ilinin merkez ilçelerini kapsayan (Şahinbey-Şehitkamil) bölgelerinde 49 km2 alanda 49 gridten oluşan bölgeden, güneş battıktan en az 3 saat sonra başlayarak yapay aydınlatma kaynaklı uzaya kaçan ışık enerjisi miktarı ölçülmüştür. Diğer bölgeler dağınık olarak bulunduklarından ortalama değerde büyük sapmaya neden olacağı için topografik haritalamaya eklenmemiştir. Her bir bölgenin ışık kirliliğinin topografik haritalaması oluşturulurken, bilgisayar programı olan Arcgis'de Sigmoid aktivasyonu yöntemi kullanılarak meydana getirilmiştir. Bununla birlikte, bu çalışmada Sky Quality Meter (SQM) cihazı LU-DL modeli ile ışık ölçümleri tespit edilmiştir. Çalışmalar 2020 yılında Şubat, Mart ve Nisan aylarının belirli tarihlerinde (Ay'sız, bulutsuz) gecelerde, 21:00-24:00 saatleri arasında alınmıştır. Ölçüm sonuçları olarak, kayıp enerji miktarı Gaziantep ilinde 89.8 milyon lümen olarak tespit edilmiştir. Mali karşılığı ise yaklaşık 2.30 milyon Türk lirasıdır. Işık kirliliğini önlemek için, parklarda ve sokaklarda kullanılan aydınlatma armatürlerinin, yeni üretilen düşük basınçlı sodyum lambası, zemine paralel, üstüne ışık vermeyen, beyaz ya da beyaza yakın renkte armatürlerin kullanılması gerekmektedir. Yerel yönetimlerin ve diğer kamu kurumlarının ilgili birimleri, şehir aydınlatmacılığı hakkında uluslararası standartları gündeme almalı ve güncel politikalarını bu doğrultuda oluşturarak ildeki enerji israfına engel olmalıdır. Anahtar Kelimeler: Işık Kirliliği, Enerji Kaybı, Şehir Aydınlatmacılığı
  • Öğe
    Serbest şekilli Tİ13NB13ZR alaşımı yüzeyine manyetik sıçratma (CFUBMS) tekniğiyle üretilen ince filmlerin yüzey özelliklerinin incelenmesi
    (2022) ASLAN, ALİ KEMAL
    Ti6Al4V alaşımına alternatif olarak geliştirilen biyomedikal Ti13Nb13Zr alaşımının, düşük elastikiyet modülü, yüksek mekanik özellikleri, yüksek korozyon dayanımı, yüksek biyouyumluluk ve düşük elastikiyet modülüne sahip olmasının yanında hiçbir sitotoksik element içermemesi ortopedik eklem implantı uygulamaları için favori bir aday olmasını sağlamaktadır. Ancak alaşımın düşük tribolojik özellikleri bu alanda kullanımını kısıtlamaktadır. Alaşımların kütlesel özelliklerinden ödün verilmeden, yüzeylerine çeşitli yöntemlerle yapılan ince seramik filmlerle tribolojik özellikleri geliştirilebilmektedir. Bu tez çalışmasında ASTM F-1713 Ti13Nb13Zr alaşımının tribolojik ve mekanik özelliklerinin geliştirilebilmesi amacıyla yüzeyi kapalı alanda dengesiz manyetik sıçratma tekniğiyle farklı bileşenlerden oluşan çok tabakalı ince filmlerle kaplanılmıştır. Tüm kaplamalarda alaşımın yüzeyine önce ince bir Titanyum adhezyon tabakası biriktirilmiş, en üst yüzeye ise TaN ince film biriktirilmiştir. Tekrar eden ara tabakalarda ise TiN/TiCN, TiC/TiCN ve TiN/TiC/TiCN şeklinde üç farklı kaplama modeli kullanılarak ara tabaka sayısı da değiştirilerek toplam altı farklı kaplama mimarisinde ince filmler 20 mm çapında 2mm kalınlığında düz yüzeye sahip Ti13Nb13Zr numuneler üzerine biriktirilmiştir. Kaplamalara yapılan karakterizasyon deneyleri sonucunda; altlık malzemeye adhezyon, mekanik ve tribolojik özellikler açısından en iyi sonuçlar; toplamda 20 tabaka sayısına sahip Ti/ 6x(TiN/TiC/TiCN) /TaN kaplamasından elde edilmiştir. Bu kaplama mimarisiyle, R14, R18 ve R22 eğrilik yarıçaplarına sahip serbest şekilli Ti13Nb13Zr alaşımı numunelerin yüzeyi aynı kaplama yöntemiyle aynı parametrelerle kaplanılmıştır. Kaplamaların tribolojik özellikleri, karşıt malzeme olarak ortopedik eklem implantı uygulamalarında kullanılan UHMWPE kullanılarak, özel olarak geliştirilen aşınma deneyi düzeneğinde incelenmiştir. Toplam 5 milyon çevrimde gerçekleştirilen aşınma deneyleri sonucunda artan eğrilik yarıçapına bağlı olarak ince film yüzey sürekiliklerinin azaldığı tespit edilmiştir. Bunun yanında kaplamaların numune kenarına yakın bölgelerde, gerilme yığılmaları ve zayıf adhezyondan kaynaklı adhezif delaminasyonlara uğradığı görülmüştür.
  • Öğe
    Mikrobiyal kondroitin sülfatın antifungal etkisinin çeşitli Candida suşlarında farklı antimikrobiyal test yöntemleri kullanılarak karşılaştırılması
    (2021) ÜNVER, TUBA
    Kondroitin sülfat (KS), hücre yüzeyinin ve hücrelerarası matriksin önemli bir bileşenidir. N-asetilgalaktozamin ve glukuronik asitin tekrarlayan disakkarit ünitelerinden oluşan bir glikozaminoglikandır (GAG)'dır. Tıp, veterinerlik, eczacılık ve kozmetik gibi alanlarda yaygın kullanıma sahiptir. Tezimizde, biyoteknolojik yöntemler kullanılarak rekombinant E. coli (C2987) suşundan ürettiğimiz Mikrobiyal KS'nin, mantar enfeksiyonlarının tedavisinde antifungal ajan olarak kullanılabilirliği araştırılmıştır. Bu amaçla,yaygın enfeksiyon türlerinden, Candida albicans, Candida tropicalis, Candida glabrata, Candida parapsilosis ve Candida krusei çalışılmış, her tür için Minimum İnhibitör Konsantrasyon (MİK) değerleri belirlenmiştir. Sonuç olarak, Mikrobiyal KS'nin çoğu mantar türü üzerinde belirgin antifungal etkinliği olduğu kanıtlanmıştır. Vajinal flora, ∼%75'ini Lactobacillus, ∼%25'ini de diğer mikroorganizmaların oluşturduğu 250'den fazla mikroorganizmanın bulunduğu karmaşık bir mikrobiotadır. Buradaki doğal ortamın çeşitli nedenlerle bozulması vajinal dokudaki GAG'ların da yapısını bozarak enfeksiyon etkeni patojenlere karşı savunmasız hale getirmektedir. Mikrobiyal KS biyouyumlu, toksik olmayan ve antialerjik özellikleri nedeni ile ve polianyonik bir polimer olarak önemli bir antifungal ajan potansiyeli taşımaktadır. Çalışmamızın sonucunda antifungal aktivitesi belirlenen Mikrobiyal KS hem vajinal bağ dokudaki GAG yapısını destekleyecek hem de burada oluşabilecek muhtemel Candidal enfeksiyonlarının önüne geçebilecektir. Uyguladığımız antifungal testlerin sonuçları, Mikrobiyal KS'nin inhibitor etkisinin C. albicans ve C. parapsilosis ve C. krusei'ye karşı daha kuvvetli olduğunu göstermiştir. Bunu C. tropicalis takip etmektedir. Sonuç olarak, ürettiğimiz Mikrobiyal KS vajinal bağ dokudaki GAG yapısını destekleyecek ve oluşabilecek Candidal enfeksiyonların önüne geçebilecek potansiyeli taşımaktadır.
  • Öğe
    Oleojelasyon ile ruşeym yağının fonksiyonel özelliklerinin geliştirilmesi
    (2021) GÜLDEMİR, KÜBRA
    Bu tez çalışmasında, buğday ruşeym yağı (WGO) ile %3, 7 ve 10 oleojelatör konsantrasyonlarında WGO oleojelleri üretilmiş ve yapısal özellikler bakımından en uygun oranların saptanmasına çalışılmıştır. Stabil jeller %3 kandelilla mumu (CDW), %8 karnauba mumu (CRW) ve %6 pirinç kepeği mumu (RBW) oranlarıyla elde edilmiş olup, üretilen WGO oleojellerinin 3 ay süresince 4 ve 20 °C'deki depolamanmasında kalite özellikleri belirlenmiştir. CDW ve RBW ile üretilen WGO oleojellerinin yüksek yağ bağlama kapasitesine sahip oldukları saptanmıştır. Oleojellerin 20 ve 35 °C'de ölçülen % katı yağ oranları (SFC) oleojelatör oranına bağlı olarak artmıştır. Oleojellerin kristalizasyon ve ergime sıcaklık ve entalpileri eklenen mum oranına bağlı olarak yükselmiştir. RBW oleojellerinin en düşük ve CDW oleojellerinin ise en yüksek kristalizasyon sıcaklığına sahip olduğu saptanmıştır. Yaklaşık 4.10 ve 3.70 Å civarındaki X ışını kristalografi (XRD) pikleri oleojellerin sürülebilir margarinlerde arzu edilen β´ polimorfik formuna benzer olduğunu göstermiştir. Oleojellerin kristal oluşum sürelerinin mum oranı arttıkça kısaldığı görülmüştür. Örneklerin FT-IR spektrumlarının değerlendirilmesi ile oleojel bileşenleri arasında hiçbir kimyasal etkileşimin meydana gelmediği ve jelin kovalent olmayan etkileşimlerle oluştuğu saptanmıştır. Depolama süresince serbest yağ asitliği, peroksit ve p-anisidin sayısının süre ve sıcaklığa bağlı olarak arttığı belirlenmiştir. Bu nitelikler dikkate alındığında, 4 °C'de depolanan CDW oleojelinin en iyi oksidatif stabiliteye sahip olduğu tespit edilmiştir. Ancak tokoferoller ve fitosterollerin tahribatının önlenmesinde CRW ile üretilen oleojellerin daha başarılı oldukları görülmüştür. Reoloji analizi sonuçlarına göre CDW ve RBW oleojellerinin depolama modüllerinin (G´) kayıp modüllerden (G´´) büyük olduğu ve elastik jele ait özellikler taşıdıkları saptanmıştır. Bu çalışmada WGO'nın oleojelasyon ile yapılandırılması sonucu düşük maliyetli, depolama stabilitesi yüksek, oda sıcaklığında kıvamlı, trans yağ asidi içermeyen alternatif bir ürün başarıyla üretilmiş olup, söz konusu yöntemin yağ modifikasyon teknikleri arasında yer alabileceği ortaya konulmuştur. Anahtar Kelimeler: Buğday ruşeym yağı, Kandelilla mumu, Karnauba mumu, Pirinç kepeği mumu, Oleojel, Oksidatif stabilite
  • Öğe
    Hücresel dolgu sistemi ile güçlendirilmiş genişleyen enerji kırıcı havuz mansabında meydana gelen oyulmanın deneysel olarak incelenmesi
    (2021) GÜL., ENES
    Enerji kırıcı yapılar yüksek hızlara sahip olan taşkın suyunu güvenli bir şekilde baraj mansabına iletmeyi sağlarlar. Literatürde bugüne kadar bir çok enerji kırıcı yapı tipi incelenmiştir. Bu tez kapsamında ani genişleyen enerji kırıcı havuzlar (EKH) incelenmiştir. Ani genişleyen EKH'lerin mansabında meydana gelen yerel oyulmalar, maksimum denge oyulma derinliği, denge oyulma hacimi, denge oyulma uzunluğu gibi parametreler ile incelenmiştir. Yerel oyulmaların önlenmesi konusunda yapılan çalışmaların sayısı son yıllarda artmıştır. Literatürde daha çok köprü ayakları etrafında meydana gelen yerel oyulmaların önlenmesi çalışmaları mevcuttur. Bu tez kapsamında ani genişleyen EKH mansabında meydana gelen yerel oyulma incelenmiş ve hücresel dolgu sistemi (HDS) kullanımı araştırılmıştır. HDS'ler özellikle zemin iyileştirme çalışmalarında yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Hidrolik yapıların iyileştirilmesi konusunda kullanımı ise giderek yaygınlaşmaktadır. Bu tez çalışmasında kare geometriye sahip HDS'lerin dört farklı yüzey genişliğinin (εxy=0, 100, 200, ve 400 mm) ve beş farklı HDS derinliğinin (εz=0, 25, 50, 100 ve 150 mm) ani genişleyen EKH mansabında meydana gelen yerel oyulmaya etkileri incelenmiştir. Deneyler için ortalama medyan dane çapı d50=2.36 mm ve d50=4.05 mm olan iki farklı granüler malzeme, dört farklı birim debi (q=0.067, 0.083, 0.1, 0.117 ve 0.133 m2/s) ve iki farklı eşik yüksekliği (s=50 mm ve 75 mm) kullanılmıştır. Tüm oyulma çukuru geometrileri 3 boyutlu olarak RGB-D kamera yardımıyla HDS kullanılan ve kullanılmayan durumların her ikisi için de elde edilmiştir. Sonuç olarak, HDS kullanılan ve kullanılmayan her iki durum için de eşik yüksekliği arttıkça enerji sönümlenme miktarının arttığı gözlemlenmiştir. HDS kullanılması durumunda, maksimum denge oyulma derinliği ve hacmi daha küçük elde edilmiştir. HDS yüzey genişliği arttıkça maksimum denge oyulma derinliği ve denge oyulma hacimi artmıştır. En iyi çözüm, en küçük yüzey genişliğine sahip εxy=100 mm HDS için elde edilmiştir. HDS'lerin denge oyulma derinliğini (Zmax,e) ve denge oyulma hacmini (ϕ) büyük oranda azaltabileceği belirlenmiştir.
  • Öğe
    Talaşlı imalatta görüntü işleme metodu ile takım sehimi tespiti ve hata analizi
    (2021) ÖZDEMİR, BURAK
    Talaşlı imalat sürecinde önemli bir yere sahip olan CNC tezgahlarda, üretilen parçaların kalitesini sağlamak amacıyla, operasyon gerçekleşirken müdahale imkânı sunan proaktif yaklaşımlar ön plana çıkmaktadır. Bu süreç ile birlikte görüntüleme ve bilgisayar teknolojisinin gelişmesi, ürünlerin imalat aşamasında kontrol altına alınarak tek seferde doğru bir şekilde üretilmesine fırsat sunmaktadır. Buna rağmen değişken işleme parametreleri, takım aşınması ve malzeme iç yapısından kaynaklanan ve işleme sırasında yüzey ve form hatalarına neden olan bazı faktörler bulunmaktadır. Artan tüketime bağlı olarak seri üretimin daha önem kazandığı imalat sektöründe zaman ve malzeme kaybına neden olan bu faktörlerin, ürün tezgâhtan çıkmadan çözülmesi gereken büyük problemler olduğu görülmektedir. Talaşlı imalat sürecini olumsuz etkileyen bu faktörler, genel olarak kesici takımların maruz kaldığı kuvvetleri artırarak standart çalışma koşullarını bozmakta ve kesme yeteneklerini azaltmaktadır. Bu kapsamda talaşlı imalatta sıkça görülen bozucu etkenlerden biride, talaş kaldırma yeteneğini azaltan ve takımın işleme yönüne zıt kuvvetler sonucu ortaya çıkan takım sehimidir. Talaşlı imalatta yüzey, form ve geometrik hatalara neden olan takım sehimi, imalat esnasında tespit edilip işleme parametrelerinin değiştirilmesi ile giderilmesi gereken bir etkendir. Çalışmada, halihazırda kullanılan takım sehimi ölçüm yöntemlerine alternatif olarak eş zamanlı, hızlı ve düşük maliyetli olması özellikleri ile görüntü işleme metodu ile takım sehimi ölçümü önerilmiştir. Tez çalışması kapsamında, talaşlı imalat yöntemleri içerisinde yaygın uygulama alanı olan, CNC frezeleme ve delik delme işlemlerinde görülen takım sehimini, görüntü işleme yöntemi ile anlık olarak tespit eden bir metod geliştirilmiştir. Geliştirilen metotta frezeleme ve delme işlemleri süresince, kesici takım endüstriyel kamera ile kayıt altına alınmıştır. Eş zamanlı olarak kuvvet ölçümleri yapılmıştır. Görüntü işleme metodu kullanılarak takımın maruz kaldığı zıt kuvvetler sonucu eğilme miktarı hesaplanmıştır. Elde edilen veriler kuvvet ölçümü ile modellenen sonlu elemanlar analizi (SEA) sonuçları ile karşılaştırılmıştır. Model medikal alanında kullanılan diz protezi femur bileşenine uygulanarak sonuçlar yorumlanmıştır. Tez çalışması İnönü Üniversitesi BAP birimi tarafından desteklenmiştir. Yapılan bu çalışma Makine Mühendisliği uygulamalarında dinamik görüntülerden sayısal veri elde etmek isteyen araştırmacılar için yol gösterici niteliktedir.
  • Öğe
    Üretken ağlar ve uygulamaları
    (2021) ÇELİK, GAFFARİ
    Bu tez çalışmasında gürültüden görsel üretme, çözünürlük arttırma, sinyalden görüntü üretme ve bölütleme gibi alanlardaki en güncel yaklaşımlar incelenmiş ve Çekişmeli Üretken Ağlar (GAN) temelli yeni mimariler geliştirilerek literatüre katkılar sunulmuştur. Tez kapsamında yapılan ilk deneysel çalışmada, klasik GAN mimarileri (cGAN, DCGAN, InfoGAN, SGAN, ACGAN, WGAN-GP ve LSGAN) kullanılarak MNIST ve Fashion-MNIST veri kümelerindeki görseller üretilmektedir. Ayrıca bu yaklaşımlara alternatif olacak yeni bir hibrit GAN mimarisi (cDCGAN) önerilmektedir. Yapılan ikinci deneysel çalışma, SRGAN mimarisinin Camelyon17 veri kümesine uygulanmasını içermektedir. Buna göre SRGAN mimarisinin görsel çözünürlüğünü iyileştirilme ve gürültüyü giderilme performansı klasik yaklaşımlarla kıyaslanmaktadır. Tez kapsamında yapılan üçüncü deneysel çalışmada, GAN mimarilerinin sinyalden görsel üretme performansı araştırılmıştır. Bunun nedeni EEG sinyal verilerinden planlanan aktivitenin tahmin edilmesi veya engelliler için tekerlekli sandalyenin hareketlendirilmesi gibi ihtiyaçların varlığıdır. Ancak mevcut çalışmalar incelendiğinde EEG sinyalinin sadece sınıflandırılma ile sınırlı kaldığı görülmektedir. GAN ve Otomatik Kodlayıcı (Auto encoder-AE) tekniklerinin kullanıldığı az sayıda çalışma incelenmiş ve yeni mimarilerle sinyal-görsel üretim performansı iyileştirilmiştir. Tez kapsamındaki yapılan son deneysel çalışma, 3D MRI verilerinin bölütlenmesi hakkındadır. Yapılan araştırma sonucunda güncel bölütleme mimarileri belirlenmiş ve üç farklı veri kümesi (IBSR18, MRBRAINS13 ve MRBRAINS18) kullanılarak bölütleme sonuçları elde edilmiştir. Mevcut yaklaşımlara alternatif olacak Vol2SegGAN adlı yeni bir bölütleme yaklaşımı önerilmiştir. Bu mimarinin üretici ağında ACFP ve PAM modülleri yer alırken, ayırıcı ağı gerçek/sahte ayrımını gerçekleştirmektedir. T1 modaliteye sahip 3D-MRI taramalarının kullanıldığı verilerde üç farklı bölge (GM, WM, CSF) ve sekiz farklı bölge (CGM, BG, WM, WMH, CF, VE, CE ve BS)'nin bölütlenme çalışmaları yapılmıştır. Yapılan deneysel faaliyetler sonucunda, GAN temelli yaklaşımların birçok problem çözümüne olumlu katkılar sağladığı görülmüştür. Anahtar Kelimeler: Derin Öğrenme, Çekişmeli Üretken Ağlar, Sentetik Görüntü Üretimi, GAN Uygulamaları, Görüntü Boyutlandırma, SRGAN, Gürültü Temizleme, EEG-GAN, EEG Sinyalleri, 3D MRI Tramaları, Bölütleme, Örtüştürme, Vol2SegGAN, PAM, ACFP
  • Öğe
    Beyin MRI verilerinden kafatası kalınlığının hesaplanması
    (2021) ÇALIŞAN, MÜCAHİT
    Bu tez çalışması, yaş ve cinsiyete bağlı olmaksızın 3-B MRI verilerinden kafatası kemik kalınlık haritasını otomatik hesaplayabilen üç farklı yöntemi içerir. Bu yöntemler termal ısı, dik ışın ve dik ışın temelli jeodezik eğri yöntemleridir. Termal ısı yönteminde, ısının cisim üzerinde yayılım prensibi esas alınmaktadır. Buna göre kafatasının iç yüzey kısmı 0℃ olacak şekilde ayarlanır ve ısının yayılımı sağlanır. Yayılım sonrası kafatasının dış yüzeyindeki ısı miktarları ölçülür ve iç-dış ısı farkı kemik kalınlık değeri orantılıdır. Bu orantının belirlenmesinde kalınlığı bilinen referans noktalar kullanılarak kalibrasyon yapılmaktadır. Dik ışın yöntemi, ışığın yayılımı prensibine dayanmaktadır. İlk olarak kafatası üçgenlerden oluşan büyük bir örgü (mesh) yapısına dönüştürülür. Milyonlarca düğüme sahip bu örgüde hesaplama maliyeti yüksek olacağı için kaynaştırma teknikleriyle düğüm sayısı azaltılır. Her bir düğümden kafatasına inen dik vektörler hesaplanarak tersi yönde ışın gönderilir. Işığın kemikten çıktığı ilk nokta ile başlangıç noktası arasındaki uzaklık kemik kalınlığını vermektedir. Son olarak dik ışın yönteminin hesaplama maliyetini düşürmek için dik ışın temelli jeodezik eğri yaklaşımı önerilmektedir. Bu yöntemde, kafatasının belirli noktalarına 23 adet işaretçi yerleştirilir. Sonraki adımda işaretçileri birbirine bağlayan jeodezik eğriler hesaplanır. Dik ışın yöntemiyle eğriler üzerindeki noktaların kalınlıkları hesaplanır. Son aşamada regresyon tekniğiyle diğer noktaların kalınlık değerleri hesaplanır. Fırat Üniversitesi Hastanesi Beyin Cerrahisi Bölümü'den elde edilen MRI verileri kullanılarak geliştirilen kemik kalınlığı hesaplama yöntemlerinden bilimsel çıktılar üretilmiştir.
  • Öğe
    Bazı endüstriyel ve madensel atıkların gaz beton üretiminde kullanım olanaklarının belirlenmesi
    (2021) KIZILKAYA, NİLGÜN
    Bu çalışmada, farklı endüstriyel ve madensel atıklardan gaz beton üretilmesi ve atıkların gaz beton özelliklerine etkilerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Tez çalışmasının ilk aşamasında cam, seramik, granit ve mermer atıkları temin edilerek gaz beton üretimi için kullanıma hazır hale getirilmek üzere kırma, öğütme, eleme işlemlerine tabi tutulmuştur. Hazırlanan atıklar gaz beton bünyesinde kullanılan kuvarsit yerine %10-20-30-40-50 oranlarında ikame edilerek çimento, kireç, alçı taşı, alüminyum tozu ve su ile karışımlar hazırlanmış, kalıplarda bekletilerek kabarması ve gözenekli yapı kazanması sağlanmıştır. Daha sonra belirli ölçülerde kesilerek boyutlandırılmış ve 2,3 bar basınç, 135 ˚C sıcaklıkta kürlenerek sağlam bir yapı oluşması sağlanmıştır. Fiziko-mekanik, kimyasal ve termik testler, XRD, XRF, SEM analizleri ile örneklerin malzeme özellikleri belirlenmiştir. Atık kullanılmadan hazırlanan kontrol numunesinin özellikleri ile kıyaslamalar yapılarak atıkların gaz beton özelliklerine etkileri belirlenmiştir. İkinci aşamada korelasyon analizi ve yapay sinir ağları modellemeleri ile basınç dayanımını tahminleyecek modeller geliştirilmiştir. Birim hacim ağırlığı değerleri cam ve granit atığı katkısı ile azalırken, seramik ve mermer atığı ilavesi ile artmıştır. Yapılan korelasyon analizleri sonuçlarında gaz betonun malzeme özelliklerinden porozite ile birim hacim ağırlık arasında ters yönlü orta dereceli ilişki, ultrasonik dalga hızı ile arasında ters yönlü zayıf ilişki, su emme ile arasında doğru yönlü çok yüksek ilişki, ısıl iletkenlik ile arasında ters yönlü zayıf ilişki olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Birim hacim ağırlık ile su emme arasında ters yönlü yüksek ilişki, ısıl iletkenlik ile arasında doğru yönlü zayıf ilişki olduğu belirlenmiştir. Ultrasonik dalga hızı ile ısıl iletkenlik arasında doğru yönlü orta dereceli ilişki, su emme ve ısıl iletkenlik arasında ters yönlü zayıf ilişki belirlenmiştir. Yapay sinir ağı modellerine göre ise gizli katman aktivasyon fonksiyonu sigmoid, çıktı katman aktivasyon fonksiyonu, doğrusal ve gizli katman nöron sayısı 6 olan model %14,14 MAPE ve 0,047 MSE değeri ile en iyi performansa sahip bulunmuştur. Üretilen gaz beton numunelerin birim hacim ağırlıkları 515,98-630,78 kg/m3, ısı iletim katsayısı değerleri 0,10- 0,15 W/mK, basınç dayanımları 0,42-1,99 MPa arasındadır. Anahtar Kelimeler: Gaz beton, endüstriyel atık, madensel atık, mermer, cam, seramik, granit
  • Öğe
    Çeşitli kanser hücreleri üzerine bazı benzimidazolmetal kompleks (Zn, Co) bileşiklerininsitotoksik/apoptotik ve antimikrobiyal etkilerininaraştırılması
    (2022) YILMAZ, ÖZGÜR
    Kanser hastalığı bugün insan hayatını hem manevi hem de maddi olarak olumsuz etkileyen en büyük sağlık sorunu haline gelmiştir. Bu sorunun çözümü için yapılan çalışmalar da bugün için sağlık alanındaki çalışmaların önünde gelmektedir. Bu hastalığın tedavisi için bugün öngörülebilir çözümlerden biri de bu hastalığa karşı etkili ilaç geliştirmektir. Bu amaçla son yıllarda özellikle metal içerikli benzimidazol bileşikler en uygun adaylar arasında görülmektedir. Bu çalışmada, kobalt ve çinko içerikli dokuz benzimidazol türevi bileşiğin A549 (küçük hücre dışı akciğer karsinomu), BEAS-2B (sağlıklı akciğer epitel hücresi), HCT116 (kolorektal karsinom) ve Hep3B (hepatosellüler karsinom) hücreleri üzerindeki sitotoksik etkileri Tripan mavisi, MTT analizi, Kaspaz-3 aktivitesi ve Western Blotlama ile değerlendirilmiştir. Bütün bileşiklerin sitotoksik etkisi referans bileşik olarak kullanılan sisplatinle karşılaştırılmıştır. Aynı zamanda bileşiklerin antimikrobiyal etkileri de Minimum İnhibisyon Konsantrasyonu (MİK) yöntemi ile belirlenmiştir. Çalışmada kullanılan iki bileşiğin (4 ve 9) Hep3B ve HCT116 hücre hatları üzerine güçlü sitotoksik etki gösterdiği tespit edilmiştir. Bileşik 6 ve 8 A549 hücreleri üzerine sisplatin gibi güçlü sitotoksik etki gösterirken, BEAS-2B hücreleri üzerine ise sisplatinden daha düşük sitotoksik etki göstermiştir. MTT analizi; sisplatin, Bileşik 6 ve Bileşik 8'in A549 hücreleri üzerine 72. saatteki IC50 değerlerinin sırası ile 4.31, 6.27 ve 4.66 μg/mL olduğunu göstermiştir. Buna karşılık, BEAS-2B hücreleri üzerine 72. saatteki IC50 değerleri sırası ile 1.78, 54.88 ve 34.34 μg/mL olarak tespit edilmiştir. Bileşiklerin bakteri ve mayalar üzerinde de yüksek antimikrobiyal etkiye sahip oldukları görülmüştür. Anahtar Kelimeler:Akciğer kanseri, Antimikrobiyal etki, Benzimidazol kompleks, Karaciğer kanseri, Kolon kanseri, Sitotoksik etki
  • Öğe
    Sentetik ticari doku yapıştırıcılarının sitotoksik ve genotoksik özelliklerinin karşılaştırılmalı araştırılması
    (2021) GÜRSES, CANBOLAT
    Günümüzde biyoyapıştırıcılar yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Günlük yaşamda ve cerrahide oldukça yaygın kullanılan farklı kimyasal temellere dayalı sentetik doku yapıştırıcılarının sitotoksik ve özellikle de genotoksik özelliklerinin karşılaştırılmalı olarak incelendiği ayrıntılı çalışma mevcut değildir. Bu nedenle sitotoksik ve genotoksik potansiyellerini içeren güvenilirliklerinin araştırılması kullanım sonrası meydana gelecek zararlı etkilerin ortaya çıkarılmasında hayati öneme sahiptir. Bu doktora tezi kapsamında günümüzde yaygın olarak kullanılan sentetik temelli 4 farklı kimyasal temele dayanan ticari doku yapıştırıcıları olan CMT, DYC, LEU ve ayrıca laboratuvarımızda sentezlediğimiz PU-A'nın sitotoksik ve genotoksik özellikleri in vitro olarak incelenmiştir. Elde edilen adezyon testi sonucundan CMT, DYC, LEU ve PU-A doku yapıştırıcılarının modül değerleri için sırasıyla 1.659±0.594, 2.580±1.709, 2.402±0.720 ve 2.489±1.246 kN/mm² bulunmuştur. L-929 hücreleri üzerindeki sitotoksisite test sonuçlarına göre, CMT, DYC, LEU ve PU-A doku yapıştırıcıları kontrol grubuna kıyasla sırasıyla 24 saat için 96.05±9.89, 57.2±5.69, 95.11±4.95 ve 100.34±4.47 olmak üzere ve ayrıca 48 saat içinse 80.4±3.75, 0±0, 69.66±11.39 ve 63.25±11.5 yüzde hücre canlılığı değerlerine sahiptirler. HepG2 hücreleri üzerindeki sitotoksisite test sonuçlarına göre, CMT, DYC, LEU ve PU-A doku yapıştırıcıları kontrol grubuna kıyasla sırasıyla 24 saat için 72.66±9.67, 56.42±6.36, 103.15±11.14 ve 95.61±11.74 olmak üzere ve ayrıca 48 saat içinse 81.02±11.19, 0±0, 66.57±8.69 ve 70.53±5.58 yüzde hücre canlılığı değerlerine sahiptirler. Genotoksisite deneyi olarak yapılan komet testinde Kuyruk DNA (%) bakımında, L-929 hücreleri üzerinde (-) Kontrol, (+) Kontrol, CMT, DYC, LEU ve PU-A gruplarına ait değerler sırasıyla 6.97, 23.52, 30.5, 22.95, 19.06 ve 29.18'dir. Öte yandan, Kuyruk DNA (%) bakımında, HepG2 hücreleri üzerinde (-) Kontrol, (+) Kontrol, CMT, DYC, LEU ve PU-A gruplarına ait değerler sırasıyla 11.72, 31.88, 20.89, 28.47, 38.83 ve 37.76'dır.
  • Öğe
    Serbest yüzeyli akımlarda farklı tip blokların enerji sönümleme ve havalandırma etkisinin incelenmesi
    (2021) AYDOĞDU, MAHMUT
    Açık kanalların güzergâh seçiminde en kısa yolun tercih edilmesi ekonomik çözüm sağlar. Kot farkının fazla olduğu bir açık kanal güzergâhında akımın aşırı derecede hız kazanması istenmez. Akımın artan hızını ve dolayısıyla kinetik enerjisini sönümlemek için ise, kanal tabanına belirli mesafelerde taban düşüleri veya enerji sönümleyici bloklar yerleştirilir. Enerji kırıcı bloklar akımın enerjisini azaltır aynı zamanda akımı havalandırarak su içerisindeki zararlı gazların atmosfere, atmosferdeki oksijenin de su içerisine geçmesine imkân sağlar. Enerji kırıcı bloklar, nehir ıslah çalışmalarında, atık su sistemlerinde, yağmur suyu toplama kanallarında, tarımsal sulama sistemlerinde, eğimli şütlerde yaygın olarak kullanılmaktadırlar. Bu tez kapsamında, 6 farklı geometriye sahip yeni blok tiplerinin enerji sönümleme ve oksijenlendirme etkileri incelenmiştir. 6 farklı şüt açısı ve 6 farklı birim debi değerine göre testler yapılmış ve sonuçlar kıyaslanmıştır. Enerji kırıcı blokların Oksijen Transfer Verimine (OTV) etkisi deneysel olarak araştırılmıştır. Ayrıca Hesaplamalı Akışkanlar Dinamiği (HAD) yöntemi kullanılarak blokların enerji sönümle ve diğer akım özellikleri üç boyutlu sayısal modeller yardımıyla incelenmiştir. Yapılan analiz sonuçlarının deneysel verilerle uyumu, grafik ve sayısal simülasyonlarla tartışılmıştır. Blokların enerji sönümleme miktarları ve OTV değerleri farklı şüt açıları ve birim debi değerleri için farklılıklar göstermiştir. Yüksek şüt açılarında Tip-1 ve Tip-6 blokları en iyi performansı göstermiştir. Bu tez ile önerilen blok tiplerinin genel anlamda iyi seviyede enerji sönümleme ve oksijenlendirme performansına sahip olduğu gözlemlenmiştir.
  • Öğe
    Yeni hidrazon türevlerinin sentezlenmesi, radikal giderme aktivitelerinin ve insan serumundan saflaştırılan paraoksonaz-1 enzimi üzerine in vitro inhibisyon etkilerinin araştırılması
    (2016) NOMA, SAMİR ABBAS ALİ
    Bu çalışmada, dört yeni hidrazon türevi sentezlenmiş ve yapıları X-Işını (XRD), Nükleer Manyetik Rezonans (H-NMR), Fourier Dönüşümlü Infrared Spektrofotometre (FTIR), Ultraviyole-Görünür spektrofotometre (UV-VIS) taramaları ve elementel analiz teknikleri ile aydınlatılmıştır. Tüm yeni sentezlenmiş bileşikler, 2,2-difenil-1-picrylhydrazyl (DPPH) yöntemiyle serbest radikal giderme aktiviteleri için taramaya tabi tutulmuştur. En düşük IC50 değerine (0,185 mg/mL) sahip B-2,4-MBPyH bileşiği, DPPH için en yüksek serbest radikal giderme aktivitesi göstermiştir. Paraoksonaz1 (PON1: EC 3.1.8.1) yüksek yoğunluklu lipoproteinlere (HDL) sıkıca bağlı, yapısında kalsiyum içeren bir metalo enzimdir ve memelilerde düşük yoğunluklu lipoproteinlerin (LDL) oksidasyonuna karşı koruyucu etkisi bulunmaktadır. Bu çalışmada, insan serum paraoksonaz1 (hPON1) enzimi, iki-aşamalı yöntem ile; amonyum sülfat çöktürmesi ve Sepharose-4B-L-tirozin-1-naftilamin hidrofobik etkileşim kromatografisi kullanılarak saflaştırılmıştır. Saflaştırılan enzimin SDS-poliakrilamid jel elektroforezinde, 43 kDa molekül ağırlığında tek bir band göstermiştir. Saflaştırılan enzim 21,22 U/mg spesifik aktiviteye sahiptir. Kullanılan yöntem ile % 17,484 verim ve 561,375 saflaştırma derecesine ulaşılmıştır. Ayrıca, paraokson substrat olarak kullanılarak, saflaştırılmış enzimin Km ve Vmax değerleri sırayla 0,018496 mM ve 114,96 U/mL olarak belirlenmiştir. Bu çalışmada, sentezlenen yeni bileşiklerin saflaştırılmış hPON1 üzerine in vitro inhibisyon etkileri de incelenmiştir. Sonuçlar, tüm hidrazin türevlerinin hPON1 enzim aktivitesini derişime bağlı olarak inhibe ettiğini göstermiştir. Çalışılan hidrazon türevleri arasında, en düşük IC50 değerine (0,0138 mg/mL) sahip B-2,3-MBPyH bileşiğinin hPON1 aktivitesi için en etkin inhibitör olduğu bulunmuştur. Bu çalışma, hPON1 aktivitesinin, çalışılan hidrazon türevlerine karşı oldukça yüksek derecede hassas olduğunu göstermiştir. Anahtar Kelimeler: Schiff Bazı, Hidrazon Türevleri, DPPH, hPON1, İnhibisyon, Hidrofobik Etkileşim Kromatografisi.
  • Öğe
    Çocuk kraniyospinal ışınlamalarında helikal tomoterapi, vmat ve üç boyutlu konformal radyoterapi teknikleri kullanılarak yapılan tedavi planlama sonuçlarının fiziksel ve biyolojik parametrelere bağlı değerlendirilmesi
    (2021) KAYA PEPELE, EDA
    Çocukluk çağı kanserlerinden en sık görülen, medulloblastomların tedavisinde radyoterapi önemli bir yer alır. Modern radyoterapi teknikleri ile birlikte günümüzde, radyoterapi tedavisindeki ana amaç, uzun süreli hastalık kontrolünü sağlarken aynı zamanda morbidite ve mortalite oranlarını en düşük düzeyde tutmaktır. Bu nedenle radyoterapiye bağlı endikasyonları belirlerken radyasyonun meydana getirdiği geç morbidite ve ikincil kanser olasılığı dikkate alınmalı, ideal tedavi planının seçimi ve uygulamasında da en yüksek düzeyde özen gösterilmelidir. Bu çalışmada amaç tomoterapi, volümetrik ark terapi (VMAT) ve üç boyutlu konformal radyoterapi (3B-KRT) planlama teknikleri kullanılarak yapılan kraniyospinal radyoterapi planlarının karşılaştırılmasında alışılagelmiş fiziksel değerlendirmelerin dışında, ikincil kanser risklerinin ve yan etkilerin de değerlendirilebilmesi açısından biyolojik parametrelere bağlı tedavi planı değerlendirmesine dikkat çekmek amaçlanmıştır. Bu çalışma için medulloblastom tanısı konmuş ve radyoterapi uygulanmış 10 çocuk hastanın bilgisayarlı tomografi görüntüleri üzerinden, tomoterapi, VMAT ve 3B-KRT planları hazırlanmıştır. Tedavi dozu olarak standart risk medulloblastom tedavi dozları kullanılmıştır. Tedavi planları karşılaştırılırken fiziksel parametrelerden; PTV'nin dozimetrik parametre sonuçları, kritik organ dozları, homojenite indeksi (HI), konformite indeksi (CI) kriterleri göz önüne alınmıştır. Biyolojik parametrelerden ise uzun dönem komplikasyon olasılıklarının tahmini için normal doku komplikasyon olasılığı (NTCP) hesaplanmıştır. Fiziksel parametrelere bağlı planlama sonuçları incelendiğinde, Tomoterapi planlarının dozimetrik sonuçlarda üstünlüğü görülmüştür. HI sonuçlarında tomoterapi planlarının, CI sonuçlarında ise VMAT planlarının beklenen kriterlere daha yakın olduğu bulunmuştur. Kritik organların korunmasında planlama teknikleri arasında avantaj ve dezavantajlı durumların olduğu görülmüştür. NTCP sonuçlarında ise modern radyoterapi teknikleri ile özellikle tiroid, lensler, kalp ve kohleaların daha iyi korunduğunu ve buna bağlı olarak komplikasyon görülme olasılıklarının daha düşük olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu tez çalışmasında, tedavi tekniklerinin fiziksel ve biyolojik parametrelere bağlı karşılaştırmalarında, birbirlerine göre avantaj ve dezavantajlarının olduğu görülmüştür. Sonuçta, uzun süre sağ kalım beklenen kraniyospinal ışınlama yapılmış çocuk hastalarda modern radyoterapi teknikleri ile kalp mean dozları düşürülerek uzun dönemde kardiyak problemlerin önüne geçilebilir, aynı zamanda tiroid dozunun düşürülmesi ile ikincil tiroid kanserleri, hipotiroidi ve hipertiroidi görülmesine ilişkin komplikasyon olasılığı önlenebilir. Yüksek sağ kalım oranları ve uzun yaşam beklentisi durumunda çocukluk çağı kanserlerinden medulloblastomların tedavisinde etkin ancak yan etkisi az tedavi modalitelerinin seçimi oldukça önemlidir. Anahtar Kelimeler: Medulloblastom, Kraniyospinal radyoterapi, Tomoterapi, VMAT, 3B-KRT, Plan değerlendirme
  • Öğe
    Yüksek kolesterollü diyetle beslenen ratlardareyhan ekstraktı ve esansiyel yağının lipidmetabolizması üzerine etkileri
    (2021) GÖKÇE, YASEMİN
    Hiperlipidemi, lipid metabolizması bozukluğuna bağlı gelişmekte olup, plazma lipoprotein ve trigliserid düzeyinin yükselmesi olarak ifade edilmektedir. Hiperlipidemi, damarların intima tabakası altında lipid birikimi sonucu, hücresel-humoral reaksiyonlara sebep olan ve ateroskleroz olarak adlandırılan vaskuler bozukluğa yol açmaktadır. Geleneksel bitkisel ilaçlar ve bunların preparatları, doğal kökenli olmaları ve daha az yan etkileri nedeniyle tedavi edici ve diğer farmakolojik etkilere sahip doğal ilaçlar olarak binlerce yıldır yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu çalışmada, Malatya'nın Arapgir ilçesi'nde yetişen coğrafi işaret almış olan Arapgir mor reyhanının (Ocimum basilicum L.) hipolipidemik aktivitesinin araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmada 70 adet Wistar Albino erkek rat kullanılmış ve 7 grup oluşturulmuştur. Kontrol, Kontrol + reyhan ekstraktı (200 mg/kg vücut ağırlığı), Kontrol + reyhan esansiyel yağı (70 mg/kg vücut ağırlığı), Kolesterol Kontrol, Kolesterol + reyhan ekstraktı (200 mg/kg vücut ağırlığı), Kolesterol + reyhan esansiyel yağı (70 mg/kg vücut ağırlığı) ve Kolesterol + fenofibrat (200 mg/kg vücut ağırlığı) şeklinde bir deneme dizaynı oluşturulmuştur. Çalışma sonunda analizler için tüm hayvanlardan kan ve karaciğer örnekleri alınmıştır. Ratların yüksek kolesterollü bir diyetle beslenmesi sonucunda, ratlarda serum lipid profillerini, leptini, hepatik trigliserit, kolesterol seviyelerini, malondialdehit (MDA) konsantrasyonlarını, FAS, LXR'ler, ACLY ve SREBP-1c karaciğerde ekspresyon seviyelerini artırmıştır. Ekstrakt ve uçucu yağ, serum trigliserit seviyelerini sırasıyla %28.2, %30.7 ve toplam kolesterolü %21.7 ve %14.5 oranında azaltmıştır. Uygulamalar, AST ve ALT aktivitelerini normal seviyelerine döndürememiştir. Ekstrakt ve fenofibrat uygulaması, serum leptin düzeylerini sırasıyla %17.5 ve %27.5 oranında azaltmıştır. Ekstrakt, hepatik trigliseriti %16.4 ve toplam kolesterolü %22.1 oranında azaltmıştır. Fenofibratın, trigliserit ve hepatik toplam kolesterol seviyelerini sırasıyla %25.5 ve %46.3 oranında azalttığı belirlenmiştir. MDA seviyelerindeki düşüş, ektrakt uygulananlarda %34.6, oranında gerçekleşmiştir. Karaciğerde FAS, LXR'ler, ACLY ve SREBP-1c ekspresyonu ekstrakt uygulandığında sırasıyla %20,9, %15,4, %20,7 ve %16.9 düzeyinde olmuştur. Uçucu yağ uygulananlar için düşüş %9.9, %13.6, %10.2 ve %12.5 olarak belirlenmiştir. Sonuç olarak, Arapgir mor reyhanının, yapısındaki fenolik bileşiklere bağlı olarak serum ve karaciğer lipid profilinde olumlu değişimlere yol açtığı ve kolesteol seviyesini düşürdüğü saptanmıştır. Anahtar kelimeler: Hiperlipidemi, Mor reyhan, Ekstrakt, Esansiyel yağ
  • Öğe
    Uniform popülasyon ve türeve dayalı meta-sezgisel yeni yöntem geliştirme
    (2021) SEYYARER, EBUBEKİR
    Bir problemin en iyi sonucunu aramak ve bulmak için optimizasyon algoritmaları kullanılmaktadır. Kesin ve yaklaşık yöntemler (sezgisel ve meta-sezgisel) olarak ikiye ayrılan optimizasyon algoritmaları, tüm alanlarda kullanıldığı gözlemlenmektedir. Optimizasyon algoritmaları temelde beş bölümden (başlangıç popülasyonu oluşturma, uygunluk hesaplama, seçim, yeni nesil oluşturma ve karar verme) oluşmaktadır. Araştırmacılar ilerleyen teknolojilerle bu beş bölümde değişiklikler ve geliştirmeler yapmışlardır. En az çalışma başlangıç popülasyonu oluşturma bölümünde yapılmıştır. Günümüzde halen en çok rasgele başlatma yöntemi kullanılmaktadır. Bir standart başlatma yöntemi olarak kabul edildiği için araştırmacılar bu konu üzerinde çok araştırma yapmamışlardır. Son yıllarda popülasyon çeşitliliğini ve düzgün dağılımı arttırmak için bir çok yeni popülasyon başlatma yöntemi önerilmektedir. Bu tez kapsamında, başlangıç popülasyonu oluşturma yöntemleri detaylı olarak incelenmektedir ve bu incelemenin sonucunda yeni bir kategorizasyon önerilmektedir. Ayrıca literatüre deterministik yeni bir başlangıç popülasyonu oluşturma yöntemi önerilmektedir. Bu yeni başlatma yöntemi ile başlatılan çok değişkenli bir lineer regresyon (MLR) modeli kullanarak iris veri setini temsil edecek lineer bir fonksiyon elde edilmektedir. Bu fonksiyondaki katsayıların optimum değerlerini bulmak için SGD, Momentum, Adagrad, RMSProp, Adadelta ve Adam optimizasyon algoritmaları kullanılmaktadır. Ayrıca amaç fonksiyonu olarak IAE, ITAE, MSE ve ISE hata fonksiyonlarından yararlanılmaktadır. Öncelikle alt ve üst sınırlar arasında deterministik ve stokastik başlatma yöntemleri ile uygulamaların başlangıç popülasyonları oluşturulmaktadır. Stokastik olarak başlatılan uygulama literatürdeki gibi birçok defa çalıştırılıp ortalama değerleri alınmaktadır. Buna karşılık deterministik olarak başlatılan uygulama ise bir kez çalıştırılmaktadır. Deterministik ve stokastik başlatılan uygulamalarda katsayılar ve adım sayıları birbirine yakın olduğu gözlemlenmektedir. Fakat deterministik olarak başlatılan uygulama ile zamansal kazanım elde edilmektedir. Elde edilen sonuçlar karşılaştırılarak analiz edilmektedir. Karşılaştırmalar sonucunda Adadelta optimizasyon algoritması ve MSE amaç fonksiyonuyla elde edilen lineer model en iyi performansı göstermektedir. Anahtar Kelimeler: Deterministik Başlangıç Popülasyonları, Stokastik Başlangıç Popülasyonları, Çok Değişkenli Lineer Regresyon, Optimizasyon Algoritmaları
  • Öğe
    Karmaşık ağlarda hakim düğümlerin belirlenmesi için yeni bir yöntem
    (2021) ÖZTEMİZ, FURKAN
    Dijital ortamlarda sosyalleşmenin yaygınlaşması devasa miktarlarda sayısal verilerin üretilmesine neden olmuştur. Bu verilerden faydalı örüntüler çıkarılması için birçok sosyal ağ analiz yöntemi geliştirilmiştir. Bu analiz yöntemleri sosyal ağ yapısında modellenebilen bütün problem türleri için çözümler sunmaktadır. Sosyal ağlarda çözümü karmaşık olan birçok problem türü vardır. NP-hard olarak ifade edilen bu problem türleri polinomsal zamanda çözülemeyen zor problemlerdir. Herhangi bir ağ veya çizge üzerindeki minimum hakim kümenin belirlenmesi problemi popüler NP-hard problemlerden birisidir. Minimum hakim kümenin(Minimum dominating set) belirlenmesi için literatürde etkili bir algoritma bulunmamaktadır. Literatürde minimum hakim kümenin belirlenmesi için çözümü uzun zamanlar alan açgözlü(greedy) yaklaşıma sahip ve yaklaşık çözümler sunan algoritmalar bulunmaktadır. Bu tez çalışmasında literatürde NP-hard problem olarak tanımlanmış minimum dominating set üyelerinin belirlenmesi için optimuma yakın sonuçlar üreten etkili bir algoritma önerilmiştir. Önerilen hâkim küme algoritması 2 önemli aşamadan oluşmaktadır. İlk aşamada hakim küme üyelerinin belirlenmesinde seçim önceliği veren Karcı merkezlilik algoritması geliştirilmiştir. İkinci aşamada hakim küme üyelerini tespit eden seçim algoritması geliştirilmiştir. Karcı merkezlilik algoritması herhangi çizgedeki düğümlerin baskın olma değerlerini hesaplamak için kullanılır. Karcı merkezlilik algoritması 3 alt algoritmadan oluşmaktadır. İlk algoritma bir kapsayan ağaç olan Karcı maksimum ağacını(Kmax Tree ) oluşturmak için kullanılır. İkinci algoritma Kmax ağacını göz önünde bulundurarak kesme derecelerinin hesaplanmasında kullanılmaktadır. Bu kesme işlemleri neticesinde çizgeden koparılan düğümlerin ağı ne kadar etkilediği sonuçları tespit edilmektedir. Üçüncü algoritma çizge düğüm derecesi, Kmax düğüm derecesi ve kesme derecelerinin birleşiminden oluşan Karcı merkezlilik(baskınlık) değerini üretir. Çalışmada ayrıca literatürde popüler olarak bilinen sayfa değeri, özvektör, arasındalık ve yakınlık merkezlilik algoritmaları gerçek dünya problemlerine uygulanmış ve başarıları karşılaştırmalı sonuçlar ile incelenmiştir. Diğer bir uygulamada özgün olarak geliştirilen Karcı merkezlilik algoritması ile sayfa değeri, özvektör, yakınlık, derece merkezlilik algoritmaları karşılaştırılmıştır. Karcı merkezlilik algoritmasının literatürdeki ix diğer popüler algoritmalar ile kısmi benzerlikler gösterdiği sonuçlarına ulaşılmıştır. Önerilen algoritmaların bütün aşamaları ve sözde kodları tez çalışmasında ayrıntılı olarak verilmiştir. Anahtar Kelimeler: Çizge teorisi, Baskın düğümler, Karcı merkezlilik, Hakim küme
  • Öğe
    Oktahedral Fe+2 bileşiklerde yüksek spin ve düşükspin durumlarında UV-Vis spektrumu: Simetrinin rolü
    (2021) TURAN, EVREN
    Spin-crossover fenomeni özellikle 1. Geçiş elementlerinde oktahedral bileşiklerde d4-d7 elektron konfügirasyonu gözlenmiştir. Bu özellik bazı teknolojik uygulamalarda kullanılmaktadır. Bu bileşiklerde düşük spin ve yüksek spin durumlarında elektron konfügirasyonları farklılık gösterir. Bu bileşikler içerisinde özellikle Fe+2 sıcaklık, basınç ve elektromanyetik ışınım altında kolaylıkla yüksek spin durumundan düşük spin durumuna veya düşük spin durumundan yükesk spin durumuna geçebilir.Düşük spin durumunda metalin ground-term sembolü A2g iken yüksek spin durumundaki sembolü T olacaktır. Dolayısı ile düşük spinli durumundaki UV geçişi yüksek spinli duruma göre farklılıklar gösterecektir. Bu çalışmada biz her iki durum için belirli bazı üretilmiş bileşiklerde UV-Vis geçişini inceledik. İnceleme sonunda simetrinin bu geçişlerde bir hayli önemli olduğunu gördük. Tam simetrik A terimi için UV-absorbsiyon katsayısı düşük iken, T'de bu durumun kısmen yüksek olduğunu gördük.
  • Öğe
    Su kayıp yönetiminde ekonomik kaçak seviyesinin optimizasyonalgoritmalarıyla belirlenmesi
    (2021) YILMAZ, SALİH
    çmesuyu dağıtım sistemlerinde meydana gelen sızıntılar idareler için teknik, sosyal, ekonomik ve işletme açısından önemli yükler getirmektedir. Sızıntıların önlenmesi için çeşitli yöntemler uygulanmaktadır. Ancak bu yöntemlerden elde edilen faydaların yanı sıra ekipman, veri temini, saha uygulamaları ve izleme sistemleri gibi maliyetler ortaya çıkarmaktadır. Bu nedenle su kayıp yönetiminde yöntem belirlenirken ortaya çıkacak maliyetler belirlenmeli ve fayda-maliyet analizi yapılmalıdır. Bu çalışmada su kayıp yönetiminde uygulanan temel azaltma yöntemleri için fayda/maliyet analizleri yapılmış, ortak değişkenler bir arada değerlendirilerek sistem için ekonomik kaçak seviyesinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla aktif kaçak kontrolü, izole bölge tasarımı ve uygulanması, sızıntı tespiti için ekip yönetimi, şebeke rehabilitasyonu ve sayaç yönetimi gibi temel yöntemler için saha verileri esas alınarak fayda/maliyet analizi standardı oluşturulmuş, maliyet bileşenleri belirlenmiştir. Bunun için, sistem ve su kayıp bileşenleri, önleme yöntemlerinin gereksinimleri, kısıtları ve maliyet bileşenleri göz önünde bulundurularak; ekonomik kaçak seviyesinin tanımlanması, bu seviyeye ulaşmak için en uygun basınç seviyesinin ve ekip sayısının belirlenmesi için optimizasyon tabanlı model geliştirilmiştir. Ayrıca, belirlenen ekonomik kaçak seviyesine ulaşmak için uygulanması gereken yöntemler belirlenmiştir. Çalışmada basınç yönetimi ve akustik dinleme yöntemlerinin ekonomik analizinde alt yapı kaçak indeksi (ILI) dikkate alınmış ve bu göstergenin sistem performansının izlenmesindeki etkinliği analiz edilmiştir. Çalışmada idaredeki bütçe durumu göz önünde bulundurularak sınırlı bütçe koşullarında ekonomik kaçak seviyesi belirlenmiş ve bu hedefe ulaşmak için uygulanması gereken yöntemler tanımlanmıştır. Tez çalışması kapsamında yukarıda maddeler halinde verilen amaçların gerçekleştirilmesinde MASKİ Genel Müdürlüğü ve KASKİ Genel Müdürlüğü hizmet alanı içerisinde yer alan izole bölgelere ait veriler ve bilgiler kullanılmıştır. Bu çalışmadan elde edilen sonuçların, su kayıp yönetiminin daha planlı bir şekilde yapılması, en uygun önleme yönteminin belirlenmesi ve kaynakların (teknik alt yapı, personel, ekonomik) daha verimli kullanılması açısından önemli kazanım sağlayacağı düşünülmektedir.