Sağlık Bilimleri Enstitüsü Tez Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 1166
  • Öğe
    Manipülatif beceri temelli tasarlanan eğitsel oyun programının öğrencilerin dikkat düzeyine ve motor gelişimine etkisi
    (İnönü Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2024) Kılıç, Murat
    Amaç: Bu çalışmanın amacı "Manipülatif Beceri Temelli Tasarlanan Eğitsel Oyun Programı"nın (MEOP) öğrencilerin dikkat düzeyine ve motor gelişimine etkisini araştırmaktır. Materyal ve Metot: Bu araştırma deney ve kontrol gruplu yarı – deneme modeli olarak yapılmıştır. Araştırma grubu, Gaziantep ili Şahinbey ilçesinde 2023-2024 eğitim öğretim yılında 23 Nisan Ortaokulu'nda 7. sınıfta öğrenim gören 40 (20 kız, 20 erkek) öğrenciden oluşmaktadır. Araştırmaya katılan 40 öğrenci, cinsiyet yönünden eşit sayıya sahip 20 öğrenciden oluşan deney ve kontrol gruplarına ayrılmıştır. Her iki gruba bourdon dikkat testi, sırt ve bacak dinamometresi, sürat (10, 20, 30 metre) testi, illinois çeviklik testi, otur-uzan esneklik, flamingo denge testi, nelson el ve ayak reaksiyon testi ile ön test ölçümleri yapılmıştır. Ön test sonrası sadece deney grubuna 10 hafta boyunca MEOP uygulanılmıştır. Uygulama sonrası her iki gruba da son test ölçümleri yapılmıştır. Bulgular: Deney grubunun ön ve son test sonuçları grup içi karşılaştırıldığında katılımcıların dikkat süre, dikkat doğru harf, dikkat atlanan harf, sırt kuvveti, bacak kuvveti, sürat (10, 20, 30 metre), çeviklik, denge ve el reaksiyonu performanslarında son test lehine anlamlı fark tespit edilmiştir. Deney ve kontrol grubunun son test sonuçları gruplar arası karşılaştırıldığında katılımcıların dikkat doğru harf, 20 metre sürat ve çeviklik performanslarında olumlu yönde deney grubu lehine anlamlı fark tespit edilmiştir. Sonuç: Bu araştırmanın sonucunda, MEOP'nın öğrencilerin dikkat düzeyi, sırt ve bacak kuvveti, sürat, çeviklik, denge ve el reaksiyonu performanslarına olumlu etkisi olduğu bulunmuştur.
  • Öğe
    Deneysel diyabet modeli oluşturulan sıçanlarda Omega-3'ün testis dokusuna etkileri
    (İnönü Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2024) Özsoy, Eda Nur
    Amaç: Bu çalışmada, STZ ile deneysel diyabet modeli oluşturulan sıçanların testis dokusu üzerinde oluşan hasara karşı, Omega-3'ün muhtemel protektif etkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Materyal ve Metot: 28 adet Wistar Albino cinsi erkek sıçan, K, DM, DM+O ve O olarak her grupta 7 sıçan olacak şekilde gruplandırıldı. K grubu, ad libitum olarak beslendi. DM grubuna, tek doz SF içinde çözünmüş STZ i.p. olarak uygulandı ve enjeksiyonu takiben 4. gün kan-glukoz seviyeleri kontrol edilerek kan-glukoz düzeyleri ≥200 mg/dl olan sıçanlar DM kabul edildi. DM+O grubundaki sıçanlara STZ ile DM indüklenerek gün aşırı 500 mg/kg ω-3 verildi. O grubuna ise 500 mg/kg ω-3 verildi. 42 günlük deney sonunda sıçanlardan anestezi altında intrakardiyak kan ve testis doku örnekleri alınarak sakrifiye edildi. Testis dokuları, histopatolojik, immünohistokimyasal ve biyokimyasal yöntemlerle incelendi. Bulgular: K ve O gruplarının seminifer tübülleri normal histolojik yapı sergiledi. DM grubunda, bazal sınırları düzensiz seminifer epitelde yer yer dökülme, nekroz, interstisyel alanda vasküler konjesyon ve belirgin ödem gözlemlendi. ω-3, DM'nin sebep olduğu bu histopatolojik hasarları azalttı. K ve O gruplarında KAS-3 immünreaktivitesi en düşük seviyedeyken, VEGF ve TJP1 ekpresyonları en yüksektir. DM grubunda KAS-3 ekspresyonu fazla, VEGF ve TJP1 immünreaktiviteleri azalmıştır. ω-3'ün bu değerleri tersine regüle ettiği gözlendi. DM+O grubunda FSH, LH ve T seviyeleri DM grubundakine göre daha yüksek düzeyde tespit edilmiştir. O grubu, FSH, LH ve T seviyeleri açısından en yüksek değere sahiptir. Sonuç: Bu çalışma, STZ ile DM indüklenen sıçanlarda, DM'nin sebep olduğu testiküler hasara karşı ω-3'ün iyileştirici ve koruyucu etkileri olduğunu gösterdi. Anahtar Kelimeler: Diyabet, Omega-3, Testis
  • Öğe
    Meme kanserinde CLDN10'un hücre döngüsü, hücre proliferasyonu ve hücre ölümü üzerindeki etkilerinin incelenmesi
    (İnönü Üniversitesi, 2024) Çetin, Ayten Kılınçlı; Yeşilada, Elif
    Meme Kanserinde CLDN10'un Hücre Döngüsü, Hücre Proliferasyonu ve Hücre Ölümü Üzerindeki Etkilerinin İncelenmesi Amaç: Klaudinler, sıkı bağlantılarla ilişkili bir grup transmembran proteindir. Bu çalışmada klaudinlerden biri olan Klaudin-10 (CLDN10)'un karsinogenez sürecindeki rolünü araştırmak amaçlanmıştır. Bu amaçla çeşitli hücre hatlarında CLDN10'un ifadesi belirlenerek, CLDN10 geninin siRNA aracılığı ile baskılanması sonucunda hücre ölümü, proliferasyonu ve hücre döngüsündeki olası değişimler in vitro olarak araştırılmıştır. Materyal ve metot: Çalışmada ZR-751, BT-474, SKBR3, BxPC-3, MCF10A, MDA-MB-231 ve MCF7 hücre hatları kullanılmıştır. Bu hücrelerde CLDN10 geninin ifade edilme düzeyleri belirlenmiştir. Daha sonra CLDN10 proteinin meme kanseri hücrelerindeki varlığını belirlemek amacıyla Western Blot analizi yapılmıştır. CLDN10 geninin siRNA aracılığı ile baskılanması sonucu olası değişimleri belirlemek için MDA-MB-231 ve MCF7 hücre hatları kullanılmıştır. CLDN10'un baskılandığı hücre hatları ile kontrol gruplarında hücrelerin proliferasyon yetenekleri MTS testi, hücre döngüsü ve hücre ölümü bakımından farklılıkları flow sitometri ile analiz edilmiştir. İlave olarak koloni oluşturma ile invazyon bakımından da karşılaştırmalar yapılmıştır. Bulgular: CLDN10'un ifadesinin en fazla ZR-751 hücre hattında olduğu saptanmıştır. Bunu sırasıyla BxPC-3, MCF7, SKBR3, MCF10A, MDA-MB-231 hücre hatlarının takip ettiği gözlenmiştir. CLDN10 proteininin MDA-MB-231'de %60, MCF7'de %70, BT-474'de %83, ZR-751'de %83, SKBR3'de %61 oranında ifade edildiği belirlenmiştir. CLDN10 siRNA uygulaması sonucunda MCF7 ve MDA-MB-231 hücre hatlarında sırası ile proliferasyon %60 ve %57, koloni oluşturma yeteneği %42 ve %55, invazyon yeteneği ise %78 ve %42 oranında azalmıştır. CLDN10 siRNA uygulamasının hücre ölümünde bir farklılığa neden olmadığı bulunmuştur. Sonuç: Çalışılan tüm hücre hatlarında CLDN10'un çeşitli düzeylerde ifade edildiği belirlenmiştir. CLDN10'un ifadesinin baskılandığı MCF7 ve MDA-MB-231 hücrelerinde, proliferasyon, invazyon ve koloni oluşturma yeteneklerinin azaldığı görülmüştür. Elde edilen bulgular ile ilişkili olarak kanser tedavisinde CLDN10'un baskılanmasının yeni bir hedef olabileceği düşülmektedir. Anahtar Kelimeler: Meme Kanseri, CLDN10
  • Öğe
    Malatya Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü çalışanlarının iletişim becerilerinin incelenmesi
    (İnönü Üniversitesi, 2024) Birkan, Ferat; Karataş, Özgür
    Amaç: İnsanlar, her kurumun en önemli varlığıdır ve çalışanların güçlü iletişim becerilerine sahip olmaları, onların mutluluğunu artırırken kurumların daha nitelikli hizmet vermelerine neden olur. Etkili iletişim becerileri doğal olarak sahip olunan bir yetenek değildir; bu beceriler sonradan öğrenilebilir ve geliştirilebilir. Çalışmanın amacı, Malatya Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü çalışanlarının iletişim becerilerinin incelenmesidir. Materyal ve Metot: Çalışmada nicel araştırma modellerinden tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın evrenini 2022 yılı Malatya Gençlik ve Spor İl Müdürlüğünde çalışan 870 kişi oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemi ise seçkisiz olarak belirlenmiş. Malatya Gençlik ve Spor İl Müdürlüğünün 182 çalışanı oluşmuştur. Araştırmada veri toplama aracı olarak Korkut tarafından geliştirilen "İletişim Becerilerini Değerlendirme Ölçeği (İBDÖ)" nden yararlanılmıştır. Verilerin analizinde SPSS istatistik paket programı kullanılmıştır. Bulgular: Katılımcıların yaş, medeni durum ve kurumdaki görev değişkeni arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık olduğu, cinsiyet, eğitim düzeyi, çalışma süresi değişkeni ile iletişim becerileri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık olmadığı belirlenmiştir. Sonuç: Malatya Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü çalışanlarının yaş, medeni durum ve kurumdaki görev değişkenlerinin iletişim becerileri üzerinde etkili olmadığı, ancak cinsiyet, eğitim düzeyi, çalışma süresi değişkenlerinin de iletişim becerileri üzerinde etkili olduğunu söyleyebiliriz. Anahtar Kelimeler: İletişim, İletişim becerileri, Örgütsel iletişim, Yazılı ve sözlü iletişim.
  • Öğe
    Do Not Resuscitation kurallarının gelişimi ve karşılaşılan etik ikilemler
    (İnönü Üniversitesi, 2024) Akaslan, Demet; Karataş, Mehmet
    ÖZET Do Not Resuscitation Kurallarının Gelişimi ve Karşılaşılan Etik İkilemler Amaç: YBÜ (Yoğun Bakım Ünitesi)'de görev yapan anestezi uzmanları, anestezi asistanlarının DNR (Do Not Resuscitation) kurallarının gelişimi ve karşılaşılan etik ikilemler hakkındaki bilgilerini saptamak amacıyla yapılmıştır. Materyal Metod: Çalışma kesitsel ve tanımlayıcı araştırma türünde planlanmıştır. Araştırma, araştırmacı ve etik uzmanları tarafından hazırlanan 18 soruluk anket formu ile Anesteziyoloji ve Reanimasyon Hekimleri ile yüz yüze görüşülerek yapılmıştır. Araştırma MEAH (Malatya Eğitim ve Araştırma Hastanesi)'da çalışan Anesteziyoloji ve Reanimasyon Hekimlerinin görüşleri alınarak DNR uygulamasının içerebileceği etik ikilemler, Türkiye'deki yasal düzenlemeler ve etik açıdan yaşanan sorunlara çözüm önerileri sunacaktır. Çalışmada evrenin tamamına (20 kişi) ulaşılmaya çalışılmıştır. İstatistik analizlerde Pearson ki-kare testi ve Fisher'in kesin ki-kare testi kullanılmıştır. Uygulanan istatistiksel analizlerde p<0.05 değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir. Tüm analizler IBM SPSS Statistics 26.0 kullanılarak yapılmıştır. Bulgular: Anket formundaki MEAH YBÜ'de çalışan anestezi uzmanı ve anestezi asistanlarının yaş karşılaştırmalarında p<0,05'e göre istatistiksel olarak anlamlı sonuç çıkmamıştır. Cinsiyet karşılaştırmasında p<0.05 değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edilen; DNR uygulaması yasal olsaydı hastanın özerklik hakkı nedeniyle hasta tarafından tercih edilmişse yapılmalı mıdır? Sorusuna (p=0,028) kadınlar evet, erkekler hayır cevabını vermektedir. Anestezi uzmanları ve Asistanlarının karşılaştırılmasında ''Diğer hastaların YBÜ gereksinimi olsa da mevcut hastalarıma yasal dahi olsa DNR uygulamam'' (p=0,049) ifadesine anestezi uzmanları uygulamam, anestezi asistanları uygularım cevabını vermektedir. Meslek yılları karşılaştırıldığında p<0,05'e göre istatistiksel olarak anlamlı sonuç çıkmamıştır. Yoğun bakımda çalışma yıllarına göre verilen cevaplarda anlamlı bir istatistiksel sonuca varılamamıştır. Sonuç: Çalışmamıza katılan anestezi uzmanları ve anestezi asistanlarına uygulanan ankette DNR'nin anlamını bütün çalışanların bildiği ancak, uygulama yöntemi ve uygulama zamanı hakkında net bir fikir birliğine varamadıkları ve etik ikilem yaşadıkları sonucuna varılmıştır. DNR'nin ülkemizde yasal olmaması, DNR uygulama şeklinin yasalarla netleşmemiş olması, çalışanların kendi etik algısına ve tecrübesine göre cevap verdiğini göstermektedir. Anahtar Kelimeler: Do Not Resuscitation, Do Not Resuscitation kuralları, Türkiye'deki yasalar, etik ikilemler, Anesteziyoloji ve Reanimasyon hekimleri
  • Öğe
    Spontan intraserebral kanamalı hastalarda hastane içi mortalitenin ön görülmesinde pan-immün inflamasyon değerin performansının değerlendirilmesi
    (İnönü Üniversitesi, 2024) Dadük, Hazal Zeynep; Algül,? Fatma Ebru
    Amaç: Spontan İSK yüksek oranda mortalite ve kötü fonksiyonel prognozla ilişkilidir. Bu çalışmada spontan İSK'lı hastalarda başvuru sırasındaki PID'in hastane içi ölümü öngörmedeki prognostik önemini değerlendirmeyi amaçladık. Ayrıca PID'nin öngörücü performansını NLO, TLO ve Sİİ gibi diğer inflamatuar indekslerle karşılaştırdık. Materyal ve metot: Bu retrospektif çalışmaya Ocak 2011 ile Aralık 2021 tarihleri arasında spontan İSK'nın başlangıcının 24 saati içinde yatırılan ardışık 102 hasta alındı. Hastalar taburcu edildiklerinde hayatta kalanlar ve hastanede ölenler olmak üzere iki gruba ayrıldı. Gruplar demografik özellikler, risk faktörleri, yatış sırasındaki GKS, NIHSS skoru, SKB, DKB, hastanede kalış süresi, nöroradyolojik görüntüleme özellikleri, tedaviler, hemogram parametereleri, NLO, TLO, Sİİ indeksi ve PID açısından karşılaştırıldı. Hastane içi mortalite için PID'in NLO, TLO ve Sİİ indeksi ile karşılaştırmalı öngörü performansını değerlendirmek için lojistik regresyon ve ROC analizleri yapıldı. Bulgular: Hastanede ölen hastalarda (n:45) yaş ortalaması daha yüksek, GKS'u daha düşük, NIHSS skoru daha yüksek, hematom hacimleri daha geniş, diyabet, intraventriküler yayılım ve cerrahi girişim sıklığı daha yüksekti. Ayrıca bu hastaların PID, NLO, TLO ve Sİİ indeksi daha yüksekti (p<0,05). PID'nin bu üç belirtece kıyasla hastane için ölümü öngörmede daha etkili bir performansa sahip olduğu saptandı. Sonuç: Çalışmamızın sonuçları spontan İSK'li hastalarda hastane içi ölümü öngörmede PID'in değerli bir prognostik gösterge olarak kullanılabileceğini düşündürmektedir. Bu hastalarda ölümü öngörmede NLO, TLO ve Sİİ indeksiyle karşılaştırıldığında PID değerin daha etkili olduğu gösterildi. Bu çalışma PID'in İSK'lı hastalarda mortalitenin potansiyel bir öngörücü belirteci olarak değerlendirildiği ilk çalışmadır.
  • Öğe
    Spor yöneticiliği bölümü öğrencilerinin dijital oyun ve sosyal medya bağımlılık düzeyleri ile akademik başarı arasındaki ilişkinin incelenmesi
    (İnönü Üniversitesi, 2024) Çatal, Büşra; Tüfekçi, Şakir
    Amaç: Araştırmanın temel hedefi, Spor Yöneticiliği Bölümünde eğitim alan bireylerin dijital oyun ve sosyal medya alışkanlık seviyeleriyle akademik başarıları arasındaki ilişkilerin analiz edilmesidir. Materyal ve Metot: Araştırma içinde nicel araştırma modeli olan korelasyon tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmada örneklem, kitle içinden yerine koymadan belirlenen 118 kişiden oluşmaktadır. Araştırmanın veri setini Hazar ve Hazar'ın (2019) uygulamış olduğu "Dijital Oyun Bağımlılık Ölçeği", Tutgun'un (2015) şekil aldırdığı "Sosyal Medya Bağımlılık Ölçeği" ve Odacı ve diğerlerinin (2017) gelişimini sağladığı "Akademik Mükemmeliyetçilik Ölçeği" kullanıldı. Analizlerinde SPSS programı kullanılarak sürekli verilerin, normal dağılıma uygunluğu Kolmogorov-Sminov ve Shapro-wilk testleri ile analiz edildi. Çalışmada ikili karşılaştırma, bağımsız grup için T-testi ve normal dağılıma uymadığı durumda Mann Whitney U testi sınaması kullanılmıştır. Bir değişkenin, üç veya daha fazla grubun ortalamaları üzerindeki etkisini değerlendirmek için tek yönlü ANOVA testi (nonpar veride Kruskal Wallis Testi) sınaması yapılmıştır. Aralarında fark olanlar için çoklu karşılaştırma yapılmıştır. Bulgular: Çalışmada, online oyun alışkanlıkları için Kolmogorov-Smirnov testi sonucu ve Shapiro-Wilk testi sonucu anlamlı bulunmuştur. Sosyal medya bağımlılığı değişkeni için her iki test sonucu da anlamlı değildir ve bu değişkenin normal dağılıma uyum sağladığı göstermektedir. Akademik başarı seviyesi değişkeni için Kolmogorov-Smirnov testi ve Shapiro-Wilk testi anlamlı sonuç vermemiştir, akademik başarı düzeyinin normal dağılıma uyum sağladığı olduğunu göstermektedir. Sonuç: Çalışmanın sonuçları doğrultusunda, katılımcıların akademik başarı seviyeleri ile dijital oyun ve sosyal medya alışkanlıkları puanları arasındaki ilişkisel durum incelendiğinde online oyun alışkanlıkları ile sosyal medya alışkanlıkları arasında olumlu ve istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki, dijital oyun alışkanlıkları ile akademik başarı seviyesi arasında olumlu ve anlamlı bir ilişki, sosyal medya alışkanlıkları ile akademik başarı seviyesi arasında da olumlu ve istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki belirlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Bağımlılık, Akademik başarı, Dijital oyun, Sosyal medya
  • Öğe
    Sıçanlarda N?-Nitro-L-Arjinin metil ester ile oluşturulan hipertansiyon modelinde Anjiyotensin II Tip 2 Reseptör Agonisti Compound 21 ve Sodyum-glukoz Ko-Transporter-2 inhibitörü Empagliflozin'in farmakolojik etkilerinin araştırılması
    (İnönü Üniversitesi, 2024) Çolak, Mehmet; Özhan, Onural
    Amaç: Günümüzde yaygın olarak görülen HT'nin kalp, damar ve böbrek dokularındaki etkileri üzerine AT2 reseptör agonisti C21 ve SGLT-2 inhibitörü EMPA'nın tek tek ve kombine etkisini görmektir. Materyal ve Metod: Sprague Dawley ırkı erkek sıçanlar 5 gruba ayrıldı. K; Deney süresince uygulanan ilaçların taşıt çözücüleri uygulandı, HT; 4 hafta boyunca %1 NaCl içeren içme suyu ve L-NAME eş zamanlı verildi, HT+C21; HT prosedürü paralel olarak uygulandı, 15-28. günler boyunca C21 verildi, HT+EMPA; HT prosedürü paralel olarak uygulandı, 15-28. günler boyunca EMPA verildi, HT+C21+EMPA; HT prosedürü paralel olarak uygulandı, 15-28. günler boyunca C21 ve EMPA eş zamanlı verildi. 27-28. günler metabolik kafeste sıçanların 24 saatlik idrarı toplandı. 28. gün etil karbamat anestezisi altında EKG, KB ve KH ölçümleri yapıldı. Protokol tamamlandıktan sonra intrakardiyak kan örneği ve otopsi yapılarak kalp, torasik aort ve böbrek dokuları alındı. Alınan bu dokular hassas terazi kullanılarak tartıldı. Bulgular: 24 saatlik su tüketim ve idrar çıkış miktarı karşılaştırıldığında HT grubunda K grubuna göre anlamlı fark bulunmuştur. KBsistol değerleri karşılaştırıldığında HT grubunda K grubuna göre, HT+C21 grubunda HT grubuna göre anlamlı fark bulunmuştur. Kalbin ve böbreğin histopatolojik incelemesinde HT grubu ile karşılaştırıldığında HT+C21, HT+EMPA ve HT+C21+EMPA gruplarında hasarın anlamlı olarak azaldığı bulunmuştur. Sonuç: Elde ettiğimiz veriler ışığında L-NAME ile sıçanlarda HT modelinin oluştuğu görülmüştür. C21 ve EMPA'nın tek tek ve kombine etkilerine bakıldığında kalp, böbrek ve damar dokusu üzerine olumlu sonuçları hemodinamik, biyokimyasal ve histopatolojik analizlerle görülmüştür. Anahtar Kelimeler: Compound 21, Empagliflozin, Hipertansiyon, L-NAME, Sıçan.
  • Öğe
    Romatoid artritli hastalarda tedaviye uyum, yaşam kalitesi ve etkileyen faktörlerin belirlenmesi
    (İnönü Üniversitesi, 2024) Karaca, Ebru; Korkmaz, Medet
    Amaç: Bu çalışmanın amacı romatoid artritli hastalarda tedaviye uyum ile yaşam kalitesi arasındaki ilişkiyi ve etkileyen faktörleri incelemektir. Materyal ve metot: Tanımlayıcı ve ilişki arayıcı tipte olan bu araştırmanın evrenini Malatya İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi romatoloji polikliniğine başvuran romatoid artrit hastaları oluşturdu. Araştırmanın örneklem büyüklüğü G power analiziyle 129 olarak hesaplandı ve çalışmamıza 129 hasta dahil edildi. Veriler; Kişisel Bilgi Formu, Tıbbi Tedaviye Uyum Oranı Ölçeği ve Romatoid Artrit Yaşam Kalitesi Ölçeği kullanılarak toplandı. Araştırmadan elde edilen verilerin analizi SPSS 29.0 programı ile değerlendirildi. Bulgular: Eğitim düzeyi, gelir düzeyi, eklemlerde şişlik ve uyku problemi yaşama durumu gibi RA semptomlarının varlığı, tedaviye olan inanç ve RA ilaçlarına bağlı yan etki yaşama durumu RA hastalarında tedaviye uyum ve yaşam kalitesini etkileyen faktörlerdir. Tıbbi tedaviye uyum oranı ölçeğinden alınan toplam puan ortalaması 6,93 iken Romatoid artrit yaşam kalitesi ölçeğinden alınan toplam puan ortalaması 17,36'dır. Tıbbi tedaviye uyum ile romatoid artrit yaşam kalitesi arasında negatif ilişki saptanmıştır (r= -0,179, p<0,05). Tıbbi tedaviye uyumdan alınan puan arttıkça romatoid artrit yaşam kalitesinden alınan puan azalmaktadır. Romatoid artrit yaşam kalitesinden alınan puanın azalması yaşam kalitesinin arttığını göstermektedir. Bu durumda tıbbi tedaviye uyum arttıkça romatoid artrit yaşam kalitesi de artmaktadır. Sonuç: Araştırma bulguları doğrultusunda romatoid artritli hastalarda tedaviye uyumun artmasıyla yaşam kalitesinin de arttığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu bağlamda hastalarla en çok iletişimde bulunan sağlık profesyonelleri olarak hemşirelerin özellikle tedaviye uyumu artırmak için yapacakları hasta eğitimleri önem arz etmektedir. Anahtar Kelimeler: Romatoid Artrit, Tedaviye Uyum, Yaşam Kalitesi.
  • Öğe
    Kronik obstrüktif akciğer hastalığı tanılı bireylerde koronavirüs korkusunun tedaviye uyumuna etkisinin incelenmesi
    (İnönü Üniversitesi, 2024) Akyüz, Özlem; Korkmaz, Medet
    Amaç: Araştırma KOAH tanılı bireylerin koronavirüs korkusunun tedaviye uyum düzeyine etkisinin belirlenmesi amacıyla tanımlayıcı olarak yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Araştırma Kasım 2022- Haziran 2023 tarihleri arasında Malatya Turgut Özal Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Hastalıkları servisinde yatan 262 KOAH tanılı hasta ile yürütülmüştür. Çalışmanın yapılabilmesi için ilgili kurumlardan gerekli izinler, etik kurul onayı ve çalışmaya katılan bireylerden yazılı bilgilendirilmiş gönüllü onam alınmıştır. Araştırmanın verileri, Tanıtıcı Özellikler Formu, Saint George Solunum Anketi, Covid-19 Korkusu Ölçeği, Morisky 8-Maddeli İlaca Uyum Ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Bulgular: Araştırmaya katılan hastaların yaş ortalaması 67.95±14.35 olup, hastaların %56.9'u erkektir. Hastaların ilaca uyum ortalama puanı 2.58±1.41, Covid-19 Korkusu ortalama puanı 16.74±7.41 olarak bulunmuştur. SGRQ ölçeğinin semptom alt boyut puan ortalaması 49.88±23.74, hastalık etkileri alt boyut puan ortalaması 44.18±16.18, aktivite kısıtlılığı alt boyut puan ortalaması 64.15±22.75 ve SGRQ ölçek toplamı puan ortalaması 51.89±9.093 olarak bulunmuştur. KOAH tanılı hastalarda koronavirüs korkusunun tedavi uyumuna negatif yönlü, istatistiksel olarak anlamlı olmayan bir etkisi bulunmuştur (p=0.104, r=0.101). KOAH tanılı bireylerin koronavirüs korkusu düzeyi ile SGRQ toplam puan arasında pozitif yönlü bir ilişki bulunmuştur (p=0.333, r=0.199). Hastaların tedaviye uyumu ile SGRQ toplam puanı arasında pozitif yönlü bir ilişki bulunmuştur (p=0.104, r=-0.101) Sonuç: KOAH tanılı bireylerde koronavirüs korkusu arttıkça tedaviye uyum düzeyi azalmıştır. KOAH tanılı bireylerde koronavirüs korkusu arttıkça SGRQ toplam puan artmıştır. Aynı zamanda SGRQ toplam puan arttıkça tedaviye uyum düzeyi artmıştır. Hasta ve yakınlarının tedavi süreci, eğitimi ve Covid-19 hakkında bilgilendirilmeleri önerildi. Hastaların pandemi ve sonrasındaki süreçte kaygılarını hafifletmek için psikolojik durumu desteklenmeli, kontrollerin önemi vurgulanmalı, tedavi uyumları için bilgi düzeyleri artırılmalıdır. Anahtar Kelimeler: KOAH, Koronavirüs Korkusu, Tedaviye Uyum
  • Öğe
    Miyopi derecesinin vestibülooküler refleks üzerine etkisinin araştırılması
    (İnönü Üniversitesi, 2024) Kurtcu, Büşra; Cengiz,? Deniz Uğur; Demir,? İsmail
    Amaç: Bu çalışmanın amacı, miyopinin vestibülooküler reflekse (VOR) olan etkisini Video Head Impulse Test (vHIT) ve Functional Head Impulse Test (fHIT) ile değerlendirmektir. Materyal ve metot: Araştırma, İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi Odyoloji kliniğinde Ocak 2024- Mayıs 2024 tarihleri arasında miyopisi olan 18-60 yaş arası bireyler ve kontrol grubu için benzer yaş aralığındaki görme problemi olmayan gönüllü bireyler ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın vaka grubuna dahil edilme kriterlerini sağlayan düşük dereceli miyopisi olan gruba 50 birey, orta dereceli miyopisi olan gruba 51 birey ve kontrol grubuna 50 sağlıklı birey dahil edilmiştir. Çalışmaya katılan tüm bireylere Demografik Veri Formu, vHIT ve fHIT uygulanmıştır. Bulgular: Çalışmaya katılan gruplar arasında vHIT lateral ve posterior semisirküler kanal (SSK) kazanç değerlerine, lateral ve LARP SSK asimetri değerlerine göre istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmamıştır (p>0.05). Gruplar arasında vHIT anterior SSK kazanç değerine ve RALP SSK asimetri değerine göre istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmuştur (p<0.05). fHIT değerlendirmesinde, gruplar arasında lateral, posterior ve anterior SSK düzlemlerinde (3000°/s2, 4000°/s2, 5000°/s2, 6000°/s2 ve toplam) doğru cevap yüzdesi (DCY) değerlerine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmuştur (p<0.05). vHIT ve fHIT korelasyon değerlendirmesinde kontrol grubunda, fHIT lateral SSK 4000°/s2 DCY değeri ile vHIT lateral SSK kazanç değeri arasında anlamlı bir pozitif korelasyon bulunurken (p<0.05), diğer gruplarda vHIT ve fHIT değerlerinde anlamlı bir korelasyon gözlenmemiştir (p>0.05). Sonuç: Miyopinin statik görme keskinliği ve fonksyionel VOR'u etkilediği gözlenmiştir. fHIT sonuçlarında miyopi derecesinin artışı ile DCY'nin azaldığı ancak miyopinin vHIT kazanç değerlerini etkilemediği sonucuna varılmıştır.
  • Öğe
    Bipolar bozukluk tanılı bireylerde ruminatif düşünce ve duygusal farkındalık düzeyinin incelenmesi
    (İnönü Üniversitesi, 2024) Ayyıldız, Yasemin Ece; Yılmaz, Emine
    daha sonra doldurulacaktır
  • Öğe
    Cerrahi korkunun koroner arter bypass greft cerrahisi geçiren hastalarda iyileşme kalitesine etkisi
    (İnönü Üniversitesi, 2024) Özman, Enes; Doğan, Runida
    Amaç: Bu araştırma cerrahi korkunun koroner arter bypass greft cerrahisi geçiren hastalarda iyileşme kalitesine etkisini araştırmak amacıyla tanımlayıcı ilişkisel olarak yapıldı. Materyal ve metot: Araştırmanın evrenini Kayseri Şehir Hastanesinde Koroner Arter Bypass Grefti ameliyatı olacak olan; ameliyat öncesi Kalp ve Damar Cerrahisi servisinde yatan ve ameliyat sonrası da Kalp ve Damar Cerrahisi Yoğun Bakım Ünitesinde takip edilen hastalar, örneklemini ise bu hastalar arasından araştırmaya alınma kriterlerine uyan 164 hasta oluşturdu. Aralık 2022 ile Temmuz 2024 tarihleri arasında yapılan araştırmada, veriler; Kişisel Bilgi Formu, Cerrahi Korku Ölçeği (ÇKÖ) ve İyileşme Kalitesi-40 Anketi ile toplandı. Verilerin değerlendirilmesi ise SPSS (Statistical Program in Social Sciences) 25 programı ile yapıldı. Bulgular: Araştırmaya katılan hastaların %47.6'sının 55-64 yaş arasında olduğu, %71.3'ünün erkek olduğu saptandı. Araştırma sonucunda hastaların Cerrahi Korku Ölçeği toplam puan ortalaması 40.79 ± 26.09, İyileşme Kalitesi Ölçeği toplam puan ortalaması ise 137.8 ± 28.29 olarak bulundu. Araştırma sonucunda, cerrahi korku ile iyileşme kalitesi arasında negatif yönde orta düzeyde (r =-0.531) istatiksel olarak anlamlı ilişki olduğu belirlendi. Sonuç: Araştırmaya katılan hastaların cerrahi korku puanları arttıkça iyileşme kalitesi puanlarının azaldığı belirlendi. Anahtar kelimeler: Cerrahi Korku, İyileşme Kalitesi, Koroner Arter Bypass Greft Cerrahisi, Hemşire.
  • Öğe
    Kahramanmaraş depremini yaşayan ergenlerin algıladıkları sosyal desteğin travma sonrası stres ve depresyon düzeylerine etkisi
    (İnönü Üniversitesi, 2024) Kaplan, Şüheyda; Yayan, Emriye Hilal
    Amaç: Araştırma, Kahramanmaraş merkezli depremleri yaşayan ergenlerin, algıladıkları sosyal desteğin, travma sonrası stres bozukluğu ve depresyon üzerindeki etkisini incelemek amacıyla yapılmıştır. Materyal ve Metot: Tanımlayıcı ve ilişki arayıcı tipte yapılan bu çalışma, Kahramanmaraş merkezli depremleri yaşamış 12-18 yaş arasındaki 525 ergenle gerçekleştirilmiştir. Verilerin toplanmasında, Çocuk Bilgi Formu ile Çok Boyutlu Algılanan Sosyal Destek Ölçeği, Çocuklar İçin Travma Sonrası Stres Tepki Ölçeği, Çocuklar İçin Depresyon Ölçeği kullanılmıştır. Elde edilen verilerin analizinde sayı, yüzdelik dağılım, ortalama, standart sapma, bağımsız örneklem t testi, Levene testi, Bonferroni, Tamhane's T2 testleri ile tek yönlü ANOVA, Pearson korelasyon analizi ve Path analizi yöntemleri kullanılmıştır. Bulgular: Cinsiyet, ekonomik durum travma sonrası stres düzeyini, deprem nedenli bir yakınını kaybetme durumu travma sonrası stres ve depresyon düzeyini etkileyen faktörlerdir. Katılımcıların %33.5'inde ağır, %29.9'unda orta düzeyde travma sonrası stres yaşandığı, %47.2'sinde depresyon olduğu saptanmıştır. Ayrıca çocuklar için travma sonrası stres tepki ölçeğinin çocuk depresyon ölçeği üzerindeki etkisinde çok boyutlu algılanan sosyal destek ölçeğinin (?:0.07, p:0.003) aracı rol üstlendiği tespit edilmiştir. Sonuç: Bu araştırma deprem sonrası ergenlerde travma sonrası stres ve depresyon semptomların varlığını ortaya koymuştur. Ayrıca algılanan sosyal desteğin deprem sonrasında görülen travma sonrası stres ve depresyon ile başa çıkmada önemli bir rol oynadığı sonucuna varılmıştır. Bu sonuçlar hem politika hem de sağlık profesyonelleri için, deprem sonrası müdahalenin geliştirilmesi açısından değerli bilgiler sunmaktadır. Anahtar Kelimeler: Deprem, Depresyon, Ergen, Sosyal destek, Travma sonrası stres bozukluğu.
  • Öğe
    Cenin pozisyonunun ve beyaz gürültünün nazal CPAP'daki yenidoğanların serebral oksijenlenmesine etkisi
    (İnönü Üniversitesi, 2024) Laço, Selin Kaplan; Yayan, Emriye Hilal
    Amaç: Bu çalışma cenin pozisyonunun ve beyaz gürültünün nazal CPAP'daki yenidoğanların serebral oksijenlenmesine ve konforuna etkisini incelemek amacıyla yapılmıştır. Materyal ve Metot: Fırat Üniversitesi Araştırma Hastanesi, yenidoğan yoğun bakım ünitesindeki nazal CPAP'da bulunan yenidoğanlar araştırmanın evrenini oluşturmaktadır. Çalışmanın örneklemini yenidoğan yoğun bakım ünitesinde nazal CPAP desteği alan cenin pozisyonu (n= 37), beyaz gürültü (n= 37), kontrol (n= 37) gruplarındaki 111 yenidoğan oluştumaktadır. Araştırma 16 Şubat 2023 - 25 Mayıs 2024 tarihleri arasında randomize kontrollü deneysel olarak yapılmıştır. Deney grubundaki yenidoğanlarda cenin pozisyonu ve beyaz gürültü uygulamalarının serebral oksijenlenme ve konfor parametreleri üzerine etkisi değerlendirilmiştir. Kontrol grubundaki yenidoğanlara klinikdeki rutin uygulamalar dışında herhangi bir uygulama yapılmamıştır. 9 saat NIRS cihazı ile yenidoğanların serebral oksijen düzeyleri kayıt altına alınmıştır. Veriler 'Yenidoğan Tanıtıcı Bilgi Formu', 'NIRS Takip Çizelgesi' ve 'Yenidoğan Konfor Davranış Ölçeği' ile toplanmıştır. Bulgular: Cenin pozisyonu ve beyaz gürültü grubunda yer alan yenidoğanların girişim esnasında serebral oksijenlenme ortalamaları kontrol grubuna göre artış göstermiştir (p<0.05). Yenidoğanların konfor düzeylerininde cenin pozisyonu ve beyaz gürültü gruplarında arttığı belirlenmiştir (p<0.05). Sonuç: Cenin pozisyonu ve beyaz gürültünün nazal CPAP'daki yenidoğanlarda serebral oksijenlenme ortalamalarını arttırdığı ve yenidoğanların konfor davranış ölçeği puan ortalamalarını düşürerek konforlarını yükselttiği tespit edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Beyaz gürültü, CPAP, cenin pozisyonu, serebral oksijenlenme, yenidoğan
  • Öğe
    Üriner sistem taşı nedeniyle ameliyat olan hastalarda beyaz gürültünün uyku kalitesine etkisi
    (İnönü Üniversitesi, 2024) Karagöz, Hediye; Özkan, Meral
    Amaç: Bu araştırma üriner sistem taşı nedeniyle ameliyat olan hastalarda beyaz gürültünün uyku kalitesine etkisini belirlemek amacıyla yapıldı. Materyal ve Metot: Araştırma, randomize kontrollü olarak yapıldı. Araştırmanın evrenini Şanlıurfa Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği'nde yatan ve üriner sistem taşı nedeniyle ameliyat olan hastalar (S=966) oluşturdu. Örneklemini ise 84 hasta oluşturdu (42 deney grubu, 42 kontrol grubu). Veriler Hasta Tanıtım Formu ve Richards Campbell Uyku Ölçeği kullanılarak toplandı. Deney grubundaki hastalara ameliyat olduğu gün akşam uyumadan önce 20 dakika boyunca beyaz gürültü dinletildi. Verilerin değerlendirilmesinde Independent Sample-t, Paired Sample, ANOVA, Mann-Whitney U, Wilcoxon, Kruskal-Wallis H, Pearson-x2 testleri kullanıldı. Bulgular: Deney grubundaki hastaların son test uyku ölçeği puan ortalamasının kontrol grubundaki hastaların puan ortalamasından istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu saptandı (Z=6.701;p=0.001). Grup içi puan ortalamaları incelendiğinde ise deney grubundaki hastaların son test uyku ölçeği puan ortalamasının ön teste göre anlamlı düzeyde yüksek olduğu belirlendi (t=12.990; p<0.001). Kontrol grubundaki hastaların ön test-son test uyku ölçeği puan ortalamaları arasındaki farklılık istatistiksel açıdan anlamlı bulunmadı (p>0.05). Sonuç: Beyaz gürültü dinletilen deney grubunun son test uyku ölçeği puan ortalamalarının kontrol grubuna göre daha yüksek olduğu ve beyaz gürültünün uyku kalitesini iyileştirmede etkili olduğu belirlendi. Anahtar Kelimeler: Beyaz gürültü, Uyku kalitesi, Üriner sistem taşı
  • Öğe
    Hemşirelerin işyerinde yaşadığı psikolojik şiddetin gastrointestinal semptomlar ile ilişkisi
    (İnönü Üniversitesi, 2024) Sarı, Mustafa; Doğan, Runida
    Amaç: Bu araştırma hemşirelerin maruz kaldığı psikolojik şiddetin gastrointestinal semptomlarla ilişkisini belirlemek amacıyla yapıldı. Materyal ve metot: Araştırma tanımlayıcı ve ilişkisel türde, 20.09.2022 ile 10.07.2024 tarihleri arasında yürütüldü. Araştırmanın evrenini; Tokat Devlet Hastanesi'nde çalışan hemşireler oluşturdu. Araştırmanın örneklem büyüklüğü G*power 3.1 programı kullanılarak hesaplandı. Yapılan hesaplamaya göre; 0.25 etki büyüklüğünde, 0.05 yanılma payında, 0.95 güven düzeyinde, 0.95 evreni temsil gücüyle örneklem büyüklüğü 164 olarak hesaplandı. Veriler; yüz yüze görüşme yöntemi ile, Kişisel Bilgiler Formu, Psikoşiddet Ölçeği ve Gastrointestinal Semptom Derecelendirme Ölçeği kullanılarak toplandı. Verilerin değerlendirilmesinde SPSS 25 programı kullanıldı. Bulgular: Araştırmaya katılan hemşirelerin %82.3'ü kadın, %33.5'i 28-35 yaş arasında, %75.6'sı evli, %84.8'i lisans mezunudur. Araştırma sonuçlarına göre, Psikoşiddet Ölçeği toplam puan ortalaması 31.04 ± 8.58 (düşük düzeyde) olarak, Gastrointestinal Semptom Derecelendirme Ölçeği toplam puan ortalaması ise 28.57 ± 13.26 (düşük düzeyde) olarak bulundu. Araştırma sonunda, Psikoşiddet Ölçeği ile Gastrointestinal Semptom Derecelendirme Ölçeği toplam puan ortalamaları arasında pozitif yönde zayıf düzeyde istatistiksel olarak anlamlı ilişki olduğu belirlendi (p<0.05). Sonuç: Hemşirelerin işyerinde yaşadığı psikolojik şiddet ile gastrointestinal semptomları arasında ilişki olduğu belirlendi. Anahtar Kelimeler: Hemşire, Gastrointestinal Semptom, Psikolojik Şiddet
  • Öğe
    Deprem bölgesinde yaşayan hipertansiyon hastalarının depremden sonra tedaviye uyumlarının değerlendirilmesi
    (İnönü Üniversitesi, 2024) Karakuş, Günseli; Korkmaz, Medet
    Amaç: Bu araştırmanın amacı Şubat 2023 depremlerinden sonra hipertansiyon hastalarının tedavi uyum düzeyleri ve etkileyen faktörlerin değerlendirilmesidir. Materyal ve metot: Tanımlayıcı şekilde yapılan araştırmanın evrenini Malatya Battalgazi Devlet Hastanesi Dâhiliye polikliniği ve acil servisine 1 Mart-15 Nisan 2024 tarihlerinde başvuran hipertansiyon hastaları oluşturmuştur. Örnekleme araştırmaya dahil olma kriterlerini sağlayan 372 hasta alınmıştır. Veriler Hasta Bilgi Formu ve Hipertansif Bireylerin Tedaviye Uyumu ve Yaşam Değişikliği Başarısını Değerlendirme Ölçeği kullanılmış ve yüz yüze görüşmeyle toplanmıştır. Bilgilerin analiz edilmesinde SPSS 22.0 programı kullanılmıştır. Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 62.36±10.03 olup %61.3'ü kadındır. Hastaların Medikal Tedaviye Uyum alt boyut puanı 25.67±3.50, Hipertansif Bireylerin Tedaviye Uyum ve Yaşam Değişikliği Başarısını Değerlendirme Ölçeği total sayı ortalaması 69.62±6.70 dir. Kadınların, çocuk sayısı fazla olanların, okuryazar olmayanların, ev hanımlarının, geliri giderinden az olanların, kontrollerini sadece yılda bir kez yaptıranların tedavi uyumu ve yaşam değişikliği başarısı puanları daha düşük bulunmuştur. Çocuk sayısı, beden kütle indeksi, sistolik kan basıncı, son 6 ay içinde HT nedeniyle acile başvuru sayısı ile uyum ve yaşam değişikliği başarısı puanları arasında negatif yönlü, hastalık süresi arasında pozitif yönlü düşük seviyeli ilişki bulunmuştur. Sonuç: Deprem sonrası tedaviye uyumu etkileyebilecek yaşam koşullarına ilişkin olumsuzlukların halen devam etmekte olduğu bölgede ikamet eden HT hastalarının tedaviye uyumları genel olarak iyi bulunmuştur. Bununla birlikte; kadınlar, çocuk sayısı fazla olanlar, okuryazar olmayanlar, ev hanımları, geliri giderinden az olanlar, kontrolleri düzenli olmayanların, uyum ve yaşam değişikliği başarısı puanları düşük bulunduğundan bu guruplar başta olmak üzere hipertansiyon hastalarında hem tedaviye uyumu hem de yaşam değişikliği başarısını artıracak çalışmalar planlanmalıdır. Araştırmacılar farkındalığı, uyumu, bilgi düzeyini, tutum ve davranış değişikliği oluşturacak sağlık inancını olumlu etkileyecek çalışmalar yaparak tedavi uyumu ve yaşam değişikliği başarısını yükseltebilir. Anahtar Kelimeler: Deprem, Hipertansiyon, Tedaviye uyum, Yaşam Değişikliği Başarısı
  • Öğe
    Kardiyoloji yoğun bakım hastalarının hemşirenin varlığını algılamaları ile konfor düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesi
    (İnönü Üniversitesi, 2024) Koçak, Yusuf; Doğan, Runida
    Amaç: Bu araştırma kardiyoloji yoğun bakım hastalarının hemşirenin varlığını algılamaları ile konfor düzeyleri arasındaki ilişkiyi belirlemek amacıyla tanımlayıcı ve ilişkisel olarak yapıldı.Materyal ve Metot: Araştırma, Temmuz 2022- Temmuz 2024 tarihleri arasında Diyarbakır il merkezinde bulunan Diyarbakır Selahaddin Eyyubi Devlet Hastanesi Kardiyoloji yoğun bakım ünitesi'nde tedavi gören 164 hasta ile yapıldı. Araştırma verilerinin toplanmasında Kişisel Bilgi Formu, Hemşirenin Varlığını Algılama Ölçeği ve Genel Konfor Ölçeği kullanıldı. Araştırmada yer alan verilerin analizi SPSS (Statistical Program in Social Sciences) 24.0 programı ile gerçekleştirildi.Bulgular: Araştırmaya katılan hastaların %48.8'i 50 yaş ve üstü, %51.2'si kadın, % 81.1'i evli, %30.5'i işçi, % 54.3'ü ortaokul mezunu ve %69.5'i orta gelirli olarak bulundu. Araştırmaya katılan hastaların Hemşirenin Varlığı Ölçeğinden aldıkları toplam puan ortalamasının 94.98?8.88 ve Genel Konfor Ölçeğinden aldıkları toplam puan ortalamasının 130.10?8.15 olarak bulundu. Çalışmada HVÖ toplam puanı ve GKÖ toplam puanı arasında istatistiki açıdan anlamlı ve pozitif yönlü orta kuvvetli bir ilişki olduğu belirlendi. Sonuç: Kardiyoloji yoğun bakım hastalarının hemşirenin varlığını algılama durumları ile konfor düzeyleri arasında pozitif yönde bir ilişki olduğu, hastaların hemşirenin varlığını algılama durumları arttıkça konfor düzeylerinin de arttığı belirlendi.Anahtar Kelimeler: Hasta, Hemşirenin varlığı, Kardiyoloji yoğun bakım, Konfor düzeyi