Sağlık Bilimleri Enstitüsü Diğer Yayınlar Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 81
  • Öğe
    İdiopatik parkinson hastalığının patogenezinde rol alan moleküler yolaklarda epigenetik değişikliklerin araştırılması
    (2021) İNALKAÇ GEMİCİ, YAĞMUR
    Amaç: İdiopatik Parkinson hastalığına nedeni moleküler düzeyde tam olarak belirlenememiştir. Dejenerasyona neden olabilecek moleküler mekanizmalardan yanlış katlanmış protein stresi ve otofaji ön plana çıkmıştır. Endoplazmik retikulum stresi ve otofajide görevli proteinlerin gen ekspresyonunu etkileyebilecek epigenetik değişikliklerin bu hastalığın patofizyolojisindeki rolünün araştırılması amaçlanmıştır. Materyal Metod: Parkinson tanısı almış hastaların kanlarından DNA izole edilerek metilasyon spesifik restrüksiyon enzimleri ile elde edilen DNA'lar kesilmiştir. Kesilmiş ve kesilmemiş DNA'lar RT PCR ile amplifiye edilerek DNA'lar arasındaki PCR sonucununn farkı ile metile olmayan DNA miktarı elde edilmiştir. Hastalarla kontroller arasındaki metilasyon farklılığı ve hastaların inflamasyon markerları ile ilişkisi değerlendirilmiştir. Bulgular: ER stres ve otofaji ilişkili genlerin metilasyon düzeyi kontrollere göre düşük saptanmıştır. (EİF2AK3 p=0.015, MAOA p=0.003, ATF6 p=0.002, NBR1 p=0.007, GBA p=0.012, LRRK2 p=0.043, PRKN p=0.005, ASK1 p=0.035 ve CHOP p<0.001) değerleri ile istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmışken XBBP istatistiksel olarak anlamlı değildir (p=0.157). XBP1 metilasyon düzeyi ile mini mental test arasında pozitif (r=0.563, p=0.003), sedimentasyonları ile negatif korelasyon gözlenmiştir (r=-0.661, p=0.010). Otofaji ile ilişkili PRKN gen metilasyon düzeyi depresyon ile negatif korele olarak izlenmiştir (r=-0.434, p=0.030). CHOP geninin metilasyon düzeyi inflamasyon markerı olan M/HDL ile negatif koreledir (r=-0.437, p=0.038). LRRK2 metilasyon düzeyi ile sedimentasyon negatif korele olarak saptanmıştır (r=-0.546, p=0.043). Sonuçlar: PH patogenezinde ER stres, otofaji ve epigenetik regülasyon arasında ilişki mevcuttur. Bu ilişki nörodejeneratif ve nöroprotektif yolaklar arasındaki dengeyi oluşturmaktadır. Nörodejeneratif süreci hızlandırdığı düşünülen terminal ER stress ilişkili genlerde hipometilasyon patogenezde önemli role sahiptir. Özellikle PH geliştikten sonra bu genlerdeki hipometilasyon ve inflamasyonun çift yönlü etkileşimi PH kliniğinin ilerlemesinde önemli bir etkendir.
  • Öğe
    Bilinçli farkındalık temelli bilgilendirici yaklaşımların hemodiyaliz hastalarında stresi azaltmaya ve semptomları yönetmeye etkisi
    (2021) AKBULUT, GÖNÜL
    Amaç: Araştırma, hemodiyaliz hastalarında uygulanan bilinçli farkındalık temelli bilgilendirici yaklaşımların stresi azaltmaya ve semptomları yönetmeye etkisini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Materyal ve metot: Bu araştırma kontrol gruplu gerçek deneme modeli olarak yapılmıştır. Araştırmanın evrenini; Atatürk Üniversitesi Araştırma Hastanesi Hemodiyaliz Ünitesi ve Sağlık Bilimleri Üniversitesi Erzurum Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi Hemodiyaliz Ünitesi'ne kayıtlı 160 diyaliz hastası oluşturmuştur. Araştırmanın örneklemi, yapılan güç analizi sonucunda 60 deney ve 60 kontrol grubunda olmak üzere toplam 120 hemodiyaliz hastası olarak belirlenmiştir. Deney grubuna, ön test uygulamasından sonra bilinçli farkındalık temelli stres azaltma programı uygulanmıştır. Veriler; hastalarla yüz yüze görüşme yöntemi ile veri toplama araçlarındaki bilgiler araştırmacı tarafından okunup verilen cevaplar işaretlenerek toplanmıştır. Araştırmada toplanan verilerin analizinde yüzde, frekans, kikare analizi, bağımsız gruplar için t testi, bağımlı gruplar için t testi testleri kullanılmıştır. Bulgular: Deney ve kontrol grubundaki hemodiyaliz hastalarının bilinçli farkındalık temelli bilgilendirici yaklaşımlar sonrası Algılanan Stres, Beck Anksiyete, Bilinçli Farkındalık Ölçekleri ve Diyaliz Semptom İndeksi son test puanları arasındaki farkın p<0.05 yanılgı düzeyinde önemli olduğu görülmüştür. Deney grubundaki hemodiyaliz hastalarının Algılanan Stres, Beck Anksiyete, Bilinçli Farkındalık Ölçekleri ve Diyaliz Semptom İndeksi ön test ve son test puanları arasındaki farklara ait t testi analizleri son testler lehine önemli bulunmuştur (p<0.001, p<0.01). Sonuç: Bilinçli farkındalık temelli bilgilendirici yaklaşımların deney grubundaki hastaların algılanan stres ve anksiyetelerini azalttığı, bilinçli farkındalık ve semptom yönetimi düzeylerini arttırdığı, Bilinçli Farkındalık Ölçeği, Diyaliz Semptom İndeksi son test puanları üzerinde etkili olduğu ve uygulanan programın deney grubunda olumlu etki sağladığı bulunmuştur. Anahtar Kelimeler: Bilinçli Farkındalık, Hemodiyaliz, Stres, Semptom, Hemşirelik
  • Öğe
    Kişilik özellikleri, motivasyon, algılanan değer ve davranışsal niyet ilişkisi: Macera aktivitelerine katılan turistler üzerine bir araştırma
    (2021) ÇAVUŞ, FATİH
    Turistlerin kişilik özellikleri ve onları seyahat etmeye iten içsel güdüler tatil satın alma kararlarını etkileyen unsurlar olarak görülmektedir. Bunun yanı sıra destinasyonların sahip oldukları çekicilik özelliklerinin de turistlerin tatil satın alma kararı öncesi ya da sürecine etki eden unsurlar olduğu bilinmektedir. Bu noktada turistlerin kişilik özelliklerinin, onları seyahat etmeye iten faktörlerin ve onları belli bir destinasyona çeken faktörlerin bilinmesi, kendi destinasyonuna ya da işletmelerine turist çekmeyi amaçlayan destinasyon yönetim örgütleri ile turizm ve macera aktivitesi işletmeleri yöneticileri açısından oldukça önemlidir. Turistlerin belli bir destinasyona, işletmeye ya da macera aktivitesine yönelik olarak algıladıkları değer, onların herhangi bir destinasyon, işletme ya da macera aktivitesine yönelik olarak sadakat düzeyini de etkilemektedir. Bu doğrultuda, turistlerin algıladıkları değerin yüksek olmasının sağlanması, sadakat düzeylerini aynı yönde etkileyebilmektedir. Bu noktadan hareketle turistlerin algıladıkları değeri yüksek düzeyde tutmak amacıyla destinasyon yönetim örgütlerine, turizm ve macera aktivitesi işletmeleri yöneticilerine önemli roller düşmektedir. Bu araştırmanın amacı macera aktivitelerine katılan turistlerin kişilik özellikleri, seyahat motivasyonları, algıladıkları değer ve davranışsal niyetler arasındaki ilişkilerin var olup olmadığını belirlemektir. Bu amaç doğrultusunda Fethiye'de macera aktivitelerine katılan yerli ve yabancı turistlere yönelik olarak bir uygulama gerçekleştirilmiştir. Anket tekniği kullanılarak 405 turistten veri elde edilmiştir. Verilerin analizleri sonucunda, macera aktivitelerine katılan turistlerin kişilik özellikleri ile algıladıkları değer arasında anlamlı bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. Bunun yanı sıra turistlerin algıladıkları değer ile sadakatleri arasında güçlü düzeyde anlamlı bir ilişki olduğu bulgulanmıştır. Turistlerin algıladıkları değer ile onları seyahat etmeye iten faktörler ve onları destinasyona çeken faktörler arasında anlamlı ilişkiler bulunmuştur. Turistlerin sadakat düzeyleri ile onları seyahat etmeye iten ve destinasyona çeken faktörler arasında anlamlı ilişkiler olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca macera aktivitelerine katılan turistlerin bazı demografik özellikleri ile araştırma kapsamında yer alan değişkenler arasında anlamlı farklılıklar olduğu ortaya konmuştur. Elde edilen bulgular ışığında sektöre, bakanlığa ve turizm araştırmacılarına yönelik olarak öneriler geliştirilmiştir.
  • Öğe
    Travayda sanal gerçeklik uygulamalarının primiparlarda algılanan doğum ağrısı ve memnuniyete etkisi: Tasarım tabanlı bir çalışma
    (2021) SUNAY, ZELİHA
    Amaç: Araştırma, travayda uygulanan sanal gerçeklik uygulamasının primiparlarda algılanan doğum ağrısı ve memnuniyet düzeylerine etkisini belirlemek amacıyla yapıldı. Materyal ve Metot: Araştırma, Haziran 2020-Haziran 2021 tarihleri arasında, Elazığ Fethi Sekin Şehir Hastanesi doğumhane servisine başvuru yapan toplam 120 primipar kadınla randomize kontrollü olarak yürütüldü (60 Deney Grubu, 60 Kontrol Grubu). Deney grubunda yer alan gebelere doğum eyleminin aktif fazında ve geçiş fazında sanal gerçeklik gözlüğü ile araştırma için tasarlanan ve doğum ağrısıyla başetmede kullanılan yöntemleri içerin oyunlar araştırmacı tarafından oynatıldı. Kontrol grubunda yer alan gebelere rutin bakım dışında herhangi bir uygulama yapılmadı. Gebelerin ağrı düzeyini belirlemek için girişim öncesi ve sonrası olmak üzere toplam dört kez Sayısal Değerlendirme Skalası (SDS) ve Sözel Kategori Ölçeği (SKÖ) uygulandı. Doğum sonrasında ise her iki gruba Doğum Memnuniyet Ölçeği-Kısa Formu (DMÖ-K) uygulandı. Bulgular: Deney grubundaki gebelerin aktif fazda ve geçiş fazında girişim sonrası SDS ve SKÖ puan ortalamalarına göre, algılanan ağrı düzeylerinin kontrol grubuna göre daha düşük olduğu; doğum sonu DMÖ-K puan ortalamalarına göre memnuniyet düzeylerinn daha yüksek olduğu belirlendi (p<0.001). Ayrıca deney ve kontrol grubunda yer alan gebelerin doğum şekli, ortalama doğum süresi, travayda uygulanan girişimler ve yenidoğana ait bulgular karşılaştırıldığında, gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu belirlendi (p<0.001). Deney grubunda yer alan gebelerin sanal gerçeklik uygulamasından memnun kaldığı, diğer doğumlarında da kullanmak istedikleri, başka gebelere de önermeyi düşündükleri, gevşemelerinde etkili olduğu, uygulamalar esnasında bir sorun yaşamadıkları, en çok balon patlama oyunu ve deniz manzarasını beğendikleri belirlendi. Sonuç: Sanal gerçeklik gözlüğü ile tasarlanan oyunların travayda doğum ağrısıyla başetmede kullanılabileceği ve doğum memnuniyet düzeyini artırdığı belirlendi. Anahtar Kelimeler: Primipar, Doğum Ağrısı, Doğum Memnuniyeti, Sanal Gerçeklik, Ebelik
  • Öğe
    Hastanede yatan çocuklara uygulanan hayvan destekli uygulamanın çocukların kaygı, korku, psikolojik ve duygusal iyi oluşu üzerine etkisi
    (2022) Sarman, Abdullah
    Amaç: Araştırma, hastanede yatan çocuklara uygulanan hayvan destekli uygulamanın çocukların kaygı, korku, psikolojik ve duygusal iyi oluşu üzerine etkisini belirlemek amacıyla yapıldı. Materyal ve Metot: Araştırma, Doğu Anadolu bölgesinde yer alan Sağlık Bakanlığı'na bağlı bir hastanenin çocuk kliniğinde Kasım 2020-Ağustos 2021 tarihleri arasında ön test-son test kontrol gruplu deneysel çalışma olarak yapıldı. Araştırmanın örneklemini çocuk kliniğinde tedavi gören ve yaş aralığı 8-10 olan, 112 (çalışma grubu n=56, kontrol grubu n=56) çocuk oluşturdu. Çalışma grubundaki çocuklarla 3 gün süreyle hayvan destekli uygulama yapıldı. Verilerin toplanmasında; Çocuklar için Durumluk Kaygı Ölçeği, Çocuk Korku Ölçeği ve Stirling Çocuklar İçin Duygusal ve Psikolojik İyi Oluş Ölçeği kullanıldı. Verilerin değerlendirilmesinde ortalama, yüzdelik, ki-kare, bağımsız gruplarda t-testi, tekrarlı ölçümlerde tek yönlü varyans analizi kullanıldı. Bulgular: Çocukların yaş ortalamasının 8.98±0.805 olduğu, % 69.6'sının daha önce hastanede yattığı ve % 27.7'sinin üriner enfeksiyon tanısı aldığı belirlendi. Çalışma ve kontrol grubundaki çocukların tanıtıcı özellikleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı saptandı. Çalışma ve kontrol grubundaki çocukların Çocuklar için Durumluk Kaygı Ölçeği son test puan ortalamalarının karşılaştırılmasında, aradaki farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu görüldü (p=0.018). Çalışma ve kontrol gruplarındaki çocukların Çocuk Korku Ölçeği son test ortalamaları arasındaki farkın anlamlı olduğu saptandı (p=0.001). Çalışma ve kontrol grubundaki çocukların Stirling Çocuklar İçin Duygusal ve Psikolojik İyi Oluş Ölçeği son test ortalamalarının karşılaştırmasında aradaki farkın anlamlı olduğu görüldü (p=0.002). Sonuç: Hayvan destekli uygulamanın çocuklarda durumluk kaygı ve korku düzeyini azaltmada, psikolojik ve duygusal iyi oluş düzeylerini yükseltmede etkili olduğu belirlendi.
  • Öğe
    Prenatal kayıp yaşamış gebelere uygulanan duygusal özgürlük tekniği ve müziğin psikolojik gelişim, iyi olma durumu ve kortizol düzeyine etkisi
    (2021) KARATAŞ OKYAY, ESRA
    Amaç: Araştırma, prenatal kayıp yaşamış gebelere uygulanan duygusal özgürlük tekniği ve müziğin psikolojik gelişim, iyi olma durumu ve kortizol düzeyine etkisini belirlemek amacıyla yapıldı. Materyal ve Metot: Araştırma, Ekim 2020-Nisan 2021 tarihleri arasında, Elazığ Fethi Sekin Şehir Hastanesi'nin kadın doğum polikliniklerine başvuru yapan toplam 159 gebe ile randomize kontrollü olarak yürütüldü (53 DÖT, 53 müzik, 53 kontrol). Araştırmada DÖT grubundaki gebelere bir hafta ara ile iki kez DÖT uygulandı; müzik grubundaki gebelere bir hafta ara ile iki kez müzik dinletildi. İlk girişimden sonraki bir hafta boyunca gebeler girişimlere evde devam etti. Verilerin toplanmasında SUDS, SUE Skalası, TSBE, WHO-5 İyi Olma İndeksi kullanıldı ve kortizol değerlendirmesi için tükürük numunesi alındı. Bulgular: DÖT ve müzik girişimi sonrası gebelerin SUE skalasına göre kaygı düzeylerinin farklılık gösterdiği, en düşük kaygı düzeyinin DÖT grubuna ait olduğu ve kontrol grubunun kaygısının anlamlı düzeyde arttığı belirlendi (p<0.001). DÖT ve müzik grubundaki gebelerde girişimler sonrasında TSBE ve WHO-5 İyi Olma İndeksi puan ortalamalarının kontrol grubuna göre istatistiksel olarak önemli düzeyde yüksek ve tükürük kortizol ortancalarının önemli düzeyde düşük olduğu bulundu (p<0.05). Gruplararası karşılaştırmada WHO-5 İyi Olma İndeksi üzerinde DÖT uygulamasının daha etkili olduğu belirlendi (p<0.001; a>b>c). Ayrıca girişimler sonrası kontrol grubundaki gebelerin tükürük kortizol ortancalarının DÖT ve müzik grubundaki gebelere göre istatistiksel olarak anlamlı şekilde yüksek olduğu belirlendi (p<0.001). Sonuç: Prenatal kayıp yaşamış gebelere uygulanan DÖT ve müziğin kaygıyı azalttığı, psikolojik gelişimi sağladığı, iyilik halini geliştirdiği ve tükürük kortizol düzeyini düşürdüğü belirlendi.
  • Öğe
    Beden eğitimi ve spor öğretmenlerinin mesleki kimlik algısı
    (2021) ÇALI, OĞUZHAN
    Amaç: Araştırmanın amacı beden eğitimi ve spor öğretmenlerine yönelik mesleki kimlik algısı ölçeği geliştirmek ve beden eğitimi ve spor öğretmenlerinin mesleki kimlik algısı düzeylerini tespit etmektir. Materyal ve Metot: Ölçme aracı geliştirme aşamasında karma araştırma yöntemlerinden sıralı keşfedici desen kullanılmıştır. Araştırmanın diğer bölümlerinde ise tarama ve nedensel karşılaştırma modelleri kullanılmıştır. Verilerin analizinde bağımsız örneklem t-testi ve Anova Testi kullanılmıştır. Post-Hoc testi olarak Scheffe Testi kullanılmıştır. Araştırmanın örneklemini Malatya, Osmaniye ve Sivas illerinde görev yapan 668 beden eğitimi ve spor öğretmeni oluşturmaktadır. Bulgular: Beden eğitimi ve spor öğretmeni mesleki kimlik ölçeği ile yapılan analiz sonucunda beden eğitimi ve spor öğretmenlerinin mesleki kimlik algı düzeylerinin çok yüksek (x=4.43)olduğu görülmüştür. Cinsiyet değişkenine göre mesleki kimlik algı düzeylerinde, öz aidiyet alt boyutunda, kadın öğretmenler lehine anlamlı farklılaşma olduğu, mesleki aidiyet alt boyutunda ise anlamlı farklılaşma olmadığı görülmüştür. Eğitim durumu değişkenine göre mesleki kimlik algı düzeylerinde, iki alt boyutta da yüksek lisans ve lisans mezunu olan öğretmenler lehine anlamlı farklılaşma olduğu görülmüştür. Yaş, görev yılı ve medeni durum değişkenlerine göre ise beden eğitimi ve spor öğretmenlerinin mesleki kimlik algı düzeylerinde anlamlı farklılaşma olmadığı görülmüştür. Sonuç: Beden eğitimi ve spor öğretmenlerinin mesleki kimlik algısını ölçen geçerli ve güvenilir bir ölçek geliştirilmiştir. Beden eğitimi ve spor öğretmenlerinin mesleki kimlik algılarının yüksek düzeyde olduğu, kadın beden eğitimi ve spor öğretmenlerinin, erkek beden eğitimi ve spor öğretmenlerine göre mesleğine daha bağlı olduğu ayrıca eğitim durumunun mesleki kimlik algısını etkilediği söylenebilir. Anahtar Kelimeler: Beden eğitimi ve spor, beden eğitimi ve spor öğretmeni, mesleki kimlik, mesleki kimlik algısı.
  • Öğe
    Farklı egzersizler uygulanan ratlarda koenzim Q10 takviyesinin serum, kalp kası ve iskelet kaslarinda tümstatin ekpresyonlarına ve lipit profiline etkisi
    (2021) YASUL, YAVUZ
    Amaç: Bu çalışma sıçanlara koenzim Q10 (CoQ10) takviyesi ile birlikte uygulanan farklı yoğunluktaki egzersizlerin tümstatin ekpresyon düzeyleri ve sıçan lipit profili üzerine etkisini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Materyal ve Metot: Yapılan deneysel çalışmada 42 adet 8 haftalık erişkin Wistar albino ırkı erkek sıçan kullanıldı. Sıçanlar rastgele kontrol, CoQ10 takviye, aerobik ve anaerobik egzersiz, aerobik CoQ10, anaerobik CoQ10 takviye+egzersiz şeklinde 6 gruba ayrıldı. Tüm gruplar (kontrol ve CoQ10 grubu hariç) ilk haftayı koşu bandına ve egzersiz protokolüne hazırlık evresi olarak geçirdi. CoQ10 takviyesi gavaj yöntemi ile verildi. Tüm sıçanlara ait serum örnekleri, iskelet ve kalp kası dokuları -80 ˚C'de muhafaza edildi ve tümstatin seviyeleri ELISA yöntemiyle tespit edildi. Histolojik çalışmalar için ise sıçanlardan alınan iskelet ve kalp kası dokuları formaldehitte tespit edildi ve takip serilerinden geçirilerek parafin bloklara gömüldü. Parafin bloklardan mikrotom ile 5-6 µm kalınlığında kesitler alındı ve alınan kesitler immünohistokimya metodu ile boyandı. Boyanan preparatlar araştırma mikroskobunda incelendi ve fotoğraflandı. Bulgular: Çalışmanın sonunda sıçan canlı ağırlıkları, serum HDL, VLDL, trigliserit ve kolesterol seviyeleri gruplar arasında anlamlı düzeyde farklıydı. Yine kalp ve iskelet kası homojenatlarındaki tümstatin seviyelerinde gruplar arasında anlamlı farklılıklar izlendi. Bu farklılıklar immünohistokimya metodu ile boyanan preparatlar tarafından desteklendi. Sonuç: Çalışmada, egzersiz yoğunluğu ve CoQ10 takviyesi lipit profilini önemli düzeyde etkileyerek HDL, VLDL, trigliserit ve kolesterol seviyelerini iyileştirdiği gözlemlendi. Ayrıca egzersiz yoğunluğu ve CoQ10 takviyesi tümstatin salınım düzeyini de etkiledi. Dolayısıyla bu etki kalp ve iskelet kasında anjiyogenezi yeniden modelledi.
  • Öğe
    Deneysel spinal kord hasarının geç döneminde melatonin ve melatonin+dexpanthenol kombine tedavisinin biyokimyasal, moleküler genetik ve histopatolojik değişkenlere etkisi
    (2021) KORKMAZ, MEHMET FATİH
    Amaç: Sıçanlarda Deneysel Spinal Kord Hasarının Geç Döneminde Melatonin ve Melatonin-Dexpanthenol Kombine Tedavisinin Biyokimyasal, Moleküler Genetik ve Histopatolojik değişikliklere etkilerini göstermek. Materyal ve Metot: 42 adet Sprague Dawley dişi sıçan, her grupta 7 adet olmak üzere; Kontrol, Sham, SKH, SKH+Dex, SKH+Mel ve SKH+Dex+Mel grubu olarak 6 gruba ayrıldı. Periyodik olarak nörolojik muayeneleri yapıldı. 3.hafta sonunda ve tedavi bitiminde MR görüntülemeleri yapıldı. İlaç tedavi protokolü bitiminden sonra spinal kord doku örnekleri alınarak biyokimyasal, moleküler genetik, histopatolojik yöntemlerle analizler yapıldı. Bulgular: Biyokimyasal analizlerde Kontrol grubuna göre SKH, SKH+Dex ve SKH+Mel gruplarında artan GSH, SOD, MDA ve XO düzeyleri tespit edildi. Spinal kord hasarı ile birlikte yükselen GSH, SOD, MDA ve XO seviyeleri SKH+Dex+Mel grubunda Kontrol grubu düzeylerine kadar gerilemişti. Gen ifadesi analizlerinde hiçbir grupta gen ifadelerinde bir değişiklik tespit edilmedi. Radyolojik parametrelerden spinal kord volüm artışı tüm ilaç verilen tedavi gruplarında belirgin bir azalma göstermişti, T2 sinyal artışı sadece SKH+Dex+Mel grubunda anlamlı düzeyde azalmıştı. Ortalama MTS ölçümleri SKH+Dex ve SKH+Dex+Mel gruplarında son ölçümlerde anlamlı düzeyde daha iyi bulundu. Histopatolojik incelemede SKH grubunda travmaya bağlı ciddi patolojik hasar tespit edilmişken Mel ve Dex'in ayrı uygulamasının bu hasarı iyileştirdiği, Mel ve Dex in birlikte kombine tedavisinin ise hasarı daha da iyileştirici etki yaptığı tespit edildi. Sonuç: SKH'nın geç dönemindeki hasarın tedavisinde Mel+Dex kombine tedavisi ile klinik anlamda fayda sağlanabileceğini düşünmekteyiz. Anahtar Kelimeler: Spinal Kord Yaralanması, Dexpanthenol, Melatonin, Gen İfadesi, Sıçan
  • Öğe
    Hipnoemzirme ve oksitosin masajının primiparlarda emzirme motivasyonu, yetersiz süt algısı, bağlanma ve uterus involüsyon sürecine etkisi
    (2021) ALTIPARMAK, SÜMEYYE
    Amaç: Bu araştırma hipnoemzirme ve oksitosin masajının primiparlarda emzirme motivasyonu, yetersiz süt algısı, bağlanma ve uterus involüsyon sürecine etkisini değerlendirmek amacıyla yapılmıştır. Materyal ve Metod: Son test kontrol gruplu deneysel bir çalışma olarak yürütülen bu araştırma Eylül 2020-Mart 2021 tarihleri arasında MEAH Kadın, Doğum ve Çocuk Hastanesinde NST birimine başvuran gebeler ve lohusalar ile gerçekleştirildi. Araştırmanın örneklemini 270 kadın (90 gebe Hipnoemzirme Grubu, 90 lohusa Oksitosin Masajı Grubu, 90 lohusa Kontrol Grubu) oluşturdu. Hipnoemzirme grubunda yer alan gebelere 37-38. ve 39-40. gebelik haftaları ile doğum sonu ilk emzirmeden önce ve 16-20.saatler arasında olmak üzere dört girişim, Oksitosin Masajı grubundaki lohusalara ise doğum sonu ilk emzirmeden önce ve 16-20. saatler arasında olmak üzere iki girişim yapıldı. Kontrol grubundaki lohusalara herhangi bir girişim yapılmadı. Veriler, "Kişisel Tanıtım Formu", "PEMÖ","YSAÖ","ABBÖ" ve "UİSDF" aracılığı ile elde edildi. Bulgular: Hipnoemzirme ve oksitosin masajı gruplarının kontrol grubuna göre daha yüksek emzirme motivasyonu puan ortalamasına sahip olduğu belirlendi(p=0.000). Kontrol grubunun hipnoemzirme ve oksitosin masajı gruplarına göre daha fazla yetersiz süt algısı ve daha düşük anne-bebek bağlanma düzeyine sahip olduğu saptandı(p=0.000).Oksitosin masajı grubunda hiponoemzirme grubuna göre emzirme motivasyonuna ait emzirmeye verilen değer ve öz etkililik bileşenleri puan ortalamaları ile anne-bebek bağlanma düzeyinin daha yüksek, uterus involüsyon sürecinin daha hızlı (p=0.000).Emzirme motivasyonuna ait ebe desteği ve başarı beklentisi bileşenleri puan ortalamaları ise oksitosin masajı grubuna göre hipnoemzirme grubunda daha yüksekti(p=0.000). Sonuç: Hipnoemzirme ve oksitosin masajının emzirme motivasyonu ve anne-bebek bağlanma düzeyini artıran, yetersiz süt algısını azaltarak involüsyon sürecini hızlandıran ayrı ayrı teknikler olduğu sonucuna varıldı.
  • Öğe
    Engelli bireyin ebeveynlerine sağlığı geliştirme modeline göre uygulanan danışmanlık hizmetinin bakım yükü ve yaşam kalitesine etkisi
    (2021) UÇAR, MEHMET
    Amaç: Bu araştırma, engelli bireyin ebeveynlerine sağlığı geliştirme modeline göre uygulanan danışmanlık hizmetinin bakım yükü ve yaşam kalitesine etkisini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Materyal ve Metot: Araştırma ön test son test kontrol gruplu deneysel modeli kullanılarak tasarlanmıştır. Araştırmanın evrenini, Muş ilinde bulunan Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezlerinde 515 ebeveyn oluşturmaktadır. Örneklemi ise bu Merkezlerden randomize olarak seçilen 55 deney, 55 kontrol grubu 110 ebeveyn oluşturmuştur. Araştırmada veriler Ocak-Eylül 2021 tarihleri arasında Katılımcı Tanıtım Formu, Zarit Bakıcı Yükü Ölçeği ve SF-36 Yaşam Kalitesi Ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Deney grubundaki ebeveynlere araştırmacı tarafından sağlığı geliştirme modeline göre danışmanlık hizmeti verilmiştir. Deney ve kontrol grubuna ön testten 4 hafta sonra formlar uygulanarak son test verileri elde edilmiştir. Verilerin analizinde; sayı, ortalama, bağımlı gruplarda t testi, yüzdelik, ki-kare, bağımsız gruplarda t testi kullanılmıştır. Bulgular: Zarit Bakım Yükü Ölçeği son test toplam puan ortalamaları deney grubunun 51.16±7.05, kontrol grubunun ise 65.94±12.51, SF-36 Yaşam Kalitesi Ölçeği tüm alt boyut puan ortalamaları deney grubunda artmış, kontrol grubunda ise önemli bir fark olmamıştır. Grupların son test puan ortalamaları arasındaki farkın istatistiksel olarak önemli olduğu saptanmıştır (p<0.05). Sonuç: Engelli bireyin ebeveynlerine sağlığı geliştirme modeline göre uygulanan danışmanlık, ebeveynlerin bakım yükünü düşürdüğü ve yaşam kalitesini artırdığı saptandı. Anahtar kelimeler: Engelli bireyin ebeveynleri, sağlığı geliştirme modeli, danışmanlık hizmeti, bakım yükü, yaşam kalitesi, hemşirelik
  • Öğe
    Nervus ıschiadicus varyasyonları ve klinik önemi: Kadavra ve MRI çalışması
    (2021) TAŞ, FERHAT
    Nervus Ischiadicus Varyasyonları ve Klinik Önemi: Kadavra ve MRI Çalışması Amaç: Büyüklüğü ve işlevi göz önünde bulundurulduğunda NI tuzaklanması ve yaralanması ile oluşabilecek sakatlıklar daha iyi anlaşılabilir. DGS'a yol açabilen, cerrahisi ve medikal girişimlerde yaralanma riskini arttıran NI varyasyonları, DGS tanı ve tedavisinde, sinirin korunmasında önemli role sahip NI'un morfometrik ve topoğrafik özellikleri araştırıldı. Materyal ve metot: 18 kadavra ekstremitesi diseksiyonunda NI-MP ilişkili ve NI bifurkasyon seviyeleriyle ilgili varyasyonlar, NI'un morfometrik ve topoğrafik özellikleri araştırıldı. NIF, NIT ve NIB'de NI çapları ölçüldü. FI çıkışında NI ile TM, SIAS, CI, SIPS, HS ve TI arası ölçüldü. Ayrıca TI-TM arasında NI'un her iki noktaya uzaklıkları ve TI-TM arası uzaklık ölçüldü. Radyoloji arşivinde 59 hastanın, 115 kalça MRG'de NI varyasyonları araştırıldı. Bulgular: Ekstremitelerde NI'un Tip A varyasyonu ve fossa poplitea üst köşesinde bifurkasyon seviyeleri (Grup E) gözlemlendi. NI morfometrik özellikleri; NIF: 16.61 ± 1.91 mm, NIT: 11.44 ± 2.74 mm ve NIB: 8.05 ± 1.76 mm ölçüldü. FI-TM: 71 ± 9.62 mm, FI-SIAS: 129.56 ± 8.98 mm, FI-CI: 134.6 ± 6.33 mm, FI-SIPS: 80.77 ± 10.40 mm, FI-HS: 78.16 ± 10.54 mm, FI-TI: 55.11 ± 5.56 mm ölçüldü. NI-TI: 20.22 ± 3.65 mm, NI-TM: 49.38 ± 10.27 mm, TI-TM: 81.05 ± 12.19 mm ölçüldü. 115 MRG'de 5 ( % 4.34) kalçada Tip B varyasyon, diğerlerinde Tip A (% 95.65) varyasyon izlendi. MRG'lerde ödem, enflamasyon, hipertrofi izlenmedi. Sonuç: Kadavra ve MRG çalışmamızın klinik uygulamalar sırasında kılavuz niteliği taşıyabileceğini, DGS tanı ve tedavisinde ve NI yaralanmalarının azaltılmasında yararlı olacağını düşünüyoruz. Rutin kalça MRG ile varyasyonların gösterilebildiğini değerlendirdik. Anahtar kelimeler; Nervus ischiadicus, varyasyon, piriformis sendromu, kadavra, manyetik rezonans görüntüleme.
  • Öğe
    Alamandin ve AVE0991'in anjiyotensin II ile indüklenmiş deneysel hipertansiyon modelinde kardiyak remodeling, vasküler proliferasyon ve damar kasılma-gevşeme cevabı üzerindeki etkilerinin araştırılması
    (2021) TANRIVERDİ, LOKMAN HEKİM
    Amaç: Mas reseptör ilişkili G-protein bağlı reseptör agonisti, alamandin (ALA) ve Mas reseptör agonisti AVE0991, yakın zamanda renin‑anjiyotensin sisteminin koruyucu bileşenleri olarak tanımlanmıştır. Bu çalışmada, ALA ve AVE0991'in anjiyotensin (Ang) II ile oluşturulmuş hipertansiyonda kardiyovasküler fonksiyon ve yeniden şekillenme üzerindeki etkilerini değerlendirildi. Materyal ve Metot: Sprague Dawley ırkı ratlar, 4 haftalık subkutan Ang II (80 ng/kg/dk) infüzyonlarına veya salin kontrolüne tabi tutuldu ve son 2 hafta süresince ALA (50 mcg/kg), AVE0991 (576 mcg/kg) veya ALA+AVE0991 ile tedavi edildi. Sistolik kan basıncı (KB) ve kalp atım hızı (KH) değerleri, tedaviden 1, 15 ve 29 gün sonra kuyruk manşet pletismografisi kullanılarak kaydedildi. Ötenaziden sonra, biyokimyasal ve histopatolojik analizler ve ayrıca vasküler cevaplar için kalp ve torasik aort çıkarıldı. Bulgular: Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında Ang II grubunda sistolik KB anlamlı olarak arttı. Ayrıca, Ang II kardiyak ve aortik siklofilin-A (CYP-A), monosit kemoatraktan protein-1 (MCP-1) ve kardiyomiyosit dejenerasyonunda artışa neden oldu, ancak vasküler gevşemede azalmaya neden oldu. KH, matriks metalloproteinaz-2 ve matriks metalloproteinaz-9, NADPH oksidaz-4 ve lizil oksidaz seviyeleri gruplar arasında benzer düzeylerdeydi. ALA, AVE0991 ve ilaç kombinasyonu, antihipertansif etkilerinin yanında vasküler cevapları da iyileştirdi. Ang II+ALA+AVE0991 grubunun kalplerinde sırasıyla enflamasyon ve oksidatif yolak ile ilişkili MCP-1 ve CYP-A seviyeleri ile ilgili azaldı. Vasküler anjiyotensin dönüştürücü enzim-2 seviyeleri, Ang II uygulamasıyla azaldı ancak kardiyak düzeyler benzerdi. Ang II+ALA+AVE0991 grubunda bu değerler Kontrol grubuna benzerdi. Sonuç: Deneysel verilerimiz, ALA ve AVE0991 kombinasyonunun, Ang II'nin neden olduğu hipertansiyonda sistolik KB, oksidatif stres, enflamasyon ve vasküler gevşeme cevaplarını azaltmada tekli kullanımlarına göre daha etkili olduğunu gösterdi.
  • Öğe
    12 haftalık olimpiyat oyunları etkinliklerinin lise öğrencilerinin farkındalık düzeylerine etkisi: çevrim içi bir uygulama
    (2021) POLAT GÜNAT, GÜL
    Amaç: Bu araştırmanın amacı, lise öğrencilerine yönelik Olimpiyat Oyunları farkındalık ölçeği geliştirmek ve beden eğitimi ve spor dersinde 12 haftalık çevrim içi Olimpiyat Oyunları farkındalık etkinliklerinin lise öğrencilerinin Olimpiyat Oyunları farkındalık düzeylerine etkisini araştırmaktır. Materyal ve Metot: Bu araştırma iki aşamadan meydana gelmiştir. Araştırmanın birinci aşamasında "Olimpiyat Oyunları Farkındalık Ölçeği"nin geliştirilmesi için karma yöntemlerden keşfedici sıralayıcı desen kullanılmıştır. Araştırmanın ikinci aşamasında ise gerçek deneysel desenlerden ön test-son test kontrol gruplu seçkisiz yöntem kullanılmıştır. Deney grubunda 204 ve kontrol grubunda ise 193 ortaöğretim öğrencisi yer almıştır. Araştırmada deney grubuna 12 haftadan oluşan "Olimpiyat Oyunları Farkındalık Etkinlikleri Çevrim İçi Programı" uygulanırken, kontrol grubuna herhangi bir işlem uygulanmamıştır. Veri toplama araçları olarak "Olimpiyat Oyunları Farkındalık Ölçeği" kullanılmıştır. Verilerin analizinde, nitel bölümde betimsel analiz ve içerik analizi yapılmıştır. Olimpiyat Oyunları farkındalık etkinliklerinin etkisini belirlemek için "paired sample t testi", gruplar arası karşılaştırmalarda "independent sample t testi" kullanılmıştır. Araştırmanın etki büyüklüğü için "cohed d" değerine bakılmıştır. Bulgular: Araştırmada "Olimpiyat Oyunları Farkındalık Ölçeği"nin geçerli ve güvenilir bir ölçme aracı olduğu görülmüştür. Yapılan analizler neticesinde çevrim içi Olimpiyat Oyunları farkındalık etkinliklerinin uygulandığı deney grubu öğrencilerinin son test puanlarında farkındalık değerlerinde anlamlı düzeyde bir artış görülmüştür. Kontrol ve deney gruplarının son test puanları arasında anlamlı farklılık tespit edilmiştir. Sonuç: Çevrim içi olarak uygulanan Olimpiyat Oyunları farkındalık etkinlikleri, lise öğrencilerinin Olimpiyat Oyunları farkındalık düzeylerini artırmada etkilidir. Araştırmada ulaşılan sonuçlar literatür doğrultusunda tartışılmış, ilgili kurumlara ve beden eğitimi ve spor öğretmenlerine bazı önerilerde bulunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Beden eğitimi ve spor dersi, çevrim içi eğitim, lise öğrencileri, olimpik eğitim, olimpik farkındalık, Olimpiyat Oyunları
  • Öğe
    Sekiz haftalık core antrenmanın ampute futbolcularda fizyolojik ve teknik parametrelere etkisinin incelenmesi
    (2021) KURTOĞLU, AHMET
    ÖZET Sekiz Haftalık Core Antrenmanın Ampute Futbolcularda Bazı Fizyolojik ve Teknik Parametrelere Etkisinin İncelenmesi Amaç: Bu çalışmanın amacı; sekiz haftalık core antrenmanın ampute futbolcuların fizyolojik ve teknik parametrelere etkisinin incelenmesidir. Materyal ve Metot: Araştırmaya Malatya Büyükşehir Belediyesi Ampute Futbol takımı oyuncularından 11 futbolcu dahil edilmiştir. Katılımcılar egzersiz ve kontrol grubu olmak üzere iki farklı gruba radomize yöntem ile ayrıldı ve 24 birimden (8 Hafta x 3 gün) oluşan bir antrenman programına dahil edildi. 8 haftalık antrenman programı öncesi kan ölçümleri, motorik ölçümler ve teknik ölçümler alınıp, 8.hafta sonrası değerler ile karşılaştırıldı. İstatistiksel işlemler için SPSS paket program 22 kullanılmıştır. Grup içi karşılaştırmalar için Wilcoxon testi, gruplar arası karşılaştırmalar için Mann Whitney U testi kullanılmıştır. Bulgular: Egzersiz grubu otur-eriş testi, mekik, bükülü kolla asılma, tek bacak ileri sıçrama, t testi, ilinois testi, şınav ve flamingo denge testi sonuçları arasında anlamlı bir fark tespit edilmiştir (p<0.05). Tam kan sayımı eritrosit değerleri arasında her iki grup için fark tespit edilmiştir. Eritrosit anlamlılık düzeyi egzersiz grubu lehine daha yüksek bulunmuştur (p<0.05). Egzersiz grubu trigliserid sonuçları arasında anlamlı düzeyde fark tespit edilmiştir (p<0.05). Nt-pro BNP, kardiyak troponin, CK, CKMB, LDL, HDL, LDH sonuçları hem egzersiz grubu hem de kontrol grubu düzeyinde farklılık bulunmamıştır (p>0.05). Core bölgesi dayanıklılık sonuçları için egzerisz grubu lehine anlamlı fark tespit edilmiştir (p<0.05). Teknik parametrelerden slalom top sürme, top sektirme, kafa ile top sektirme, top sürme, pas testi ve şut testi sonuçları deney grubu lehine fark tespit edilmiştir (p<0.05). Sonuç: Core antrenman; ampute futbolcularda, kardiyak sorunlara neden olmadan biyokimyasal ve teknik parametrelerde olumlu etki oluşturmuştur. Anahtar Kelimeler: Ampute Futbol, Core egzersiz, Fizyolojik Parametreler, Teknik parametreler, Kardiyak Parametreler
  • Öğe
    Kronik otitis media cerrahisinde fasiyal kanal dehisansı insidansı ve Canalis nervi facialis'in temporal kemik oluşumları ile anatomik ilişkisinin cerrahi ve radyolojik olarak incelenmesi
    (2021) ULUTAŞ, NİHAL SÜMEYYE
    Amaç: KOM otoloji kliniğinde sık kaşılaşılan inflamatuar bir hastalıktır. İnflamasyon maruziyetinin uzamış olması veya kolesteatom gibi patolojilerin eşlik etmesi canalis nervi facialis'te dehisans gelişimine neden olabilmektedir. Bu çalışmanın amacı, kronik otitis media tanısı nedeniyle cerrahi planlanan hastalarda CNFD sıklığını cerrahi olarak inceleyerek, radyolojik ve antropometrik ölçümlerle ilişkisini araştırmaktır. Materyal ve Metot: Çalışmamızda 410 hastanın cerrahi raporlarından dehisans varlığı sorgulandı. Hastalardan 197'sinin BT görüntülerinden CNF'in timpanik ve mastoid segment uzunluklarıyla timpano mastoid açı ölçümleri alındı. Katılan 197 hastanın kraniyofasiyal antropometrik ölçümleri alındı. Katılımcılar dehisans görülen ve görülmeyen olmak üzere iki gruba ayrıldı. Bulgular: Çalışmaya alınan 197 hastanın 12'sinde CNFD saptandı. CNFD'li grupta ortalama yüz yüksekliği, olmayan gruba göre daha az bulundu. Gruplar arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlıydı (p=0.013). Çalışmamızda CNFD grubunda TS, MS uzunlukları ve TMA dereceleri daha az olmasına rağmen gruplar arasındaki fark anlamlı değildi. Sonuç: Çalışmamızda gruplar arasında radyolojik ölçümler açısından farklılık bulunmamıştır. Dehisans grubunda yüz yüksekliği azalmıştır. Gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık olması dehisansın kraniyofasiyal değerlendirmelerin önemine işaret etmektedir.
  • Öğe
    Mitokondriyal-türevli peptid (MOTS-C)'in insan meme kanseri hücre serisinde antikanserojenik etkisinin belirlenmesi: İn vitro bir çalışma
    (2022) ERDEN, YAVUZ
    Amaç: Mitokondriyal-türevli peptid (MOTS-c), mitokondriyal DNA tarafından kodlanan ve AMP-aktive protein kinazı (AMPK) aktive ederek hücresel enerji metabolizmasında görev alan bir peptitdir. AMPK'nın diyabet, yaşlanma ve kanser gibi birçok patolojik durumda inhibe edildiği bildirilmektedir. AMPK'yı hedef alan yeni tedavi yaklaşımları söz konusu hastalıkların tedavisine katkı sağlayabilir. Bu çalışmayla MOTS-c'nin insan meme kanseri hücre serisi üzerine sitotoksik etkilerini biyokimyasal ve moleküler düzeyde açıklamayı amaçladık. Materyal ve Metot: Çalışmada MOTS-c ve referans ilaç 5-Florourasilin (5-FU) insan meme kanseri hücre serisi ve normal insan meme epitel hücre serisi (sırasıyla MCF-7 ve MCF10A) üzerine uygulamaları farklı zaman dilimlerinde gerçekleştirildi. Hücre canlılığındaki değişimler 3-(4,5-Dimetiltiazol-2-yl)-2,5-difeniltetrazolyum bromür (MTT) analizleri ile belirlendi. Peptidin DNA hasarı ve apoptotik hücre ölümü üzerine etkileri tek hücre jel elektroforez (Comet) yöntemi ve TUNEL analizleriyle araştırıldı. MOTS-c'nin apoptoz ve otofaji yolaklarında görev alan genler üzerine etkileri moleküler analizlerile saptandı. Bulgular: MOTS-c uygulamasından 72 saat sonra MCF-7 hücrelerinde canlılık önemli düzeyde azaldı (p<0.05). MOTS-c ve 5-FU uygulaması MCF-7 hücrelerinde DNA hasarına neden olurken, MCF-10A hücrelerinde ise her iki bileşiğin DNA hasarına neden olmadığı belirlendi. MOTS-c MCF-7 hücrelerinde AMPK, TSC2, ULK1 ve Beclin1 gen ifadelerini arttırdı ancak p53, pro-apoptotik Bax ve kaspaz-3 gen ifadelerini değiştirmedi. Bunun aksine 5-FU hücrelerde p53 ifadesini yukarı düzenledi ve Bax ve kaspaz-3 gen ifadelerini arttırdı, Bcl-2 gen ifadesini baskıladı. Sonuç: Bu sonuçlar 5-FU'nun apoptozdan kaynaklanan hücre ölümüne neden olduğunu, MOTS-c'nin ise AMPK, TSC2 ve ULK1 aktivasyonuyla sonuçlanan otofaji aracılı hücre ölümüne neden olduğunu gösterdi. Yapılacak çalışmalar sonrası klinik uygulamalarda MOTS-c'nin meme kanseri tedavisi için potansiyel bir terapötik aday olarak kullanılabileceğini düşünüyoruz.
  • Öğe
    Bitlis Eren Üniversitesi Akademik personellerinde sağlık okuryazarlığı, yaşam kalitesi ve etkileyen faktörlerin incelenmesi
    (2022) KENDİLCi, KENAN
    Amaç: Bu araştırma Bitlis Eren Üniversitesi akademik personelinin sağlık okuryazarlığı, yaşam kalitesi ve etkileyen faktörlerin incelenmesi amacıyla yapılmıştır. Materyal ve Metot: Tanımlayıcı tipte kesitsel bir araştırmadır. 2018 yılı verilerine göre evren sayısı Bitlis Eren Üniversitesinde bulunan 436 akademik personel olarak belirlenmiştir. Akademik personelin %79.8'ine (348 kişi) ulaşılmıştır. Verilerin toplanmasında anket formu kullanılmıştır. Anket formu araştırmacı tarafından literatür doğrultusunda hazırlanan 30 tanımlayıcı sorudan, The European Health Literacy Survey (Avrupa Sağlık Okuryazarlığı Anketi) ve Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi Ölçeği Kısa Formu WHOQOL-BREF-TR Ölçeği' nden oluşmaktadır. Sonuçlar p<0.05 önemlilik düzeyinde değerlendirilmiştir. Bulgular: Araştırma grubunun %33.3'ü (116 kişi) kadın, %66.7'si (232 kişi) erkektir. Akademisyenlerin %40.8'i yetersiz veya sınırlı, %59.2'si yeterli veya mükemmel sağlık okuryazarlığı düzeyine sahiptir. Şişman grubunda olan akademisyenlerin yaşam kalitesi ölçeği genel sağlık durumu boyutunun, fiziksel sağlık, psikolojik ve sosyal ilişkiler alt boyutlarının ortalama ± ss değeri hafif kilolulardan ve normallerden istatistiksel olarak anlamlı ölçüde düşük bulunmuştur. Hiç sigara içmeyen akademisyenlerin genel sağlık durumu boyut ortalama ± ss değeri ara sıra ve düzenli içenlerden istatistiksel olarak anlamlı ölçüde yüksek bulunmuştur. Sonuç: Toplumun gelişmişliğini gösteren ve sağlayan kurumlar yükseköğretim kurumlarıdır ve bu kurumların en temel unsurlarından olan akademisyenlerin, sağlık okuryazarlık düzeylerinin tespiti çalışmalarının artırılması gerekmektedir. Türkiye geneline ilişkin daha zengin bulgular için daha farklı gruplarda tekrarlanmalıdır. Anahtar Kelimeler: Akademisyen, yaşam kalitesi, sağlık okuryazarlığı, WHOQOL-BREF.
  • Öğe
    Hemşirelik öğrencilerinin İlk klinik stres düzeyleri ve etkileyen faktörler
    (İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, 2016) Mankan, Talip; Türkben Polat, Hilal; Sönmez, Zeliha; Sevindik, Feyza
    Amaç: Bu çalışma hemşirelik birinci sınıf öğrencilerinin ilk klinik uygulama sonrası yaşadıkları stres düzeyleri ve bunu etkileyen faktörlerinin belirlenmesi amacıyla yapıldı. Yöntem: Tanımlayıcı olarak yapılan bu çalışma İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi ve Fırat Üniversitesi Sağlık Bilimleri Hemşirelik Bölümü birinci sınıf öğrencileri (n=446) ile yapıldı. Araştırmada öğrencilerin klinik uygulama sırasında strese neden olan faktörlerinin belirlenmesi ve sosyo-demografik verilerinin toplanmasında ‘Anket Formu’ ve stres seviyelerinin belirlenmesinde “Klinik Stres Anketi” kullanıldı. Veriler öğrencilerin klinik eğitime başladığı ilk günün sonunda toplandı. Verilerin analizinde sayı, yüzdelik dağılımlar, t testi ve korelasyon analizi kullanıldı. Bulgular: Hemşirelik öğrencilerinin ilk kez klinik uygulama sırasında düşük düzeyde (26.13 ± 10.10) stres yaşadıkları ve alt boyut puan ortalamaları “tehdit” boyutunda 6.96±4.57, “mücadele” boyutunda 11.97±6.13, “zarar” boyutunda 3.37±3.56 ve “yarar” boyutunda 3.81±2.33 olduğu belirlenmiştir. Öğrenciler klinikte kendilerini strese sokan durum olarak en yüksek oranda hastalar ve bunu sırasıyla doktorlar, hemşireler ve öğretim elemanı olduğunu belirtmişlerdir. Sonuç: Hemşirelik öğrencilerinin ilk klinik uygulama sırasında düşük düzeyde stres yaşadıkları ve strese en fazla hastaların neden olduğu belirlenmiştir.
  • Öğe
    Parents thoughts towards their children participation in swimming course as a leisure time activity a qualitative research
    (International Journal of Science Culture and Sport, 2016) Aygün, Yalın
    While sports, and especially swimming, are particularly important for the physical, mental and psychological development of children, parents also have significant role in orienting their children towards sports. The aim of this study was to identify the views of parents regarding their children’s participation to swimming courses, and to propose a number of recommendations based on these views. The study was based on a descriptive study method, and used a phenomenological design. The study participants included seven parents whose children took swimming courses at the Inonu University Indoor Swimming Pool in 2015 and 2016, and who voluntarily accepted to take part in the study. In this study, parent opinions were grouped under six main themes, which included: leisure time activities, the types of sports the children participate to, the goals of children in participating to swimming, the effects of swimming on children’s development and health, parent participation to swimming, and swimming facility.