Yazar "Özerol, İbrahim Halil" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 18 / 18
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Apoptosis : programlı hücre ölümü veya indüklenmiş intihar(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1995) Özerol, İbrahim HalilApoptosis, intrinsik olarak programlanmış “hücre intihar girişimi” yani bir çeşit programlı hücre ölümüdür. Morfolojik olarak nükleer kromatinin koyulaşması, hücre yüzeyinde kabarcıkların oluşması ve DNA ’da kopmalar ile karakterizedir. Memelilerde T ve B lenfositlerinde ve timositlerde apoptosis görülmektedir. Özellikle iimoma ’da olmak üzere tümör radyoterapisi sırasında da apoptosis görülür. İyonizan radyasyon da periferik lenfositlerde apoptosisi indükler. p53 tümör süprese eden gen ve bcl-2 onkogen ’i hücrede görülen apoptosis ile yakından ilgili b ulunmuştur. Programlı hücre ölümü kanser, AIDS, otoimmün hastalıklar ve santral sinir sisteminin dejeneratif hastalıklarında rol oynayabilir. Apoptosis, bu hastalıkların tedavisi ve önlenmesi için yeni farmakolojik imkanlar sunmaktadır.Öğe Gebe Kadınlarda Viral İnfeksiyonlar(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2008) Özerol, İbrahim HalilGebe kadınlarda viral infeksiyonlar anne ve fetus için önemli morbidite ve mortalite nedenidir. Bu infeksiyonlar transplasental, perinatal ve postnatal olarak yenidoğana bulaşabilir. Bazı viral infeksiyonlar fetus veya infantlara vertikal yolla bulaşır ve gebelerde daha ağır seyreder. Gebelik öncesinde veya rutin antenatal tarama sırasında bu infeksiyonlara karşı duyarlılığın saptanması veya infeksiyonun tanısı yapılırsa, uygun yönetimle istenmeyen fetal veya perinatal seyir önlenebilir. Tarama rubella IgG, hepatit B yüzey antijeni ve HIV antikor testlerini içermelidir. Antenatal tarama için önerilen testlerin çoğu infeksiyonların epidemiyolojisindeki değişmelere, tarama testlerinin ve girişimlerin mevcudiyeti ve maliyetine bağlı olarak popülasyonlar arasında ve zaman içinde değişebilmektedir. Antenatal testlerin yorumu her bireyin test sonucuna göre yapılmalı ve ayırıcı tanıyı da içerecek şekilde klinik mikrobiyolog ile birlikte tartışılmalıdır. Genel olarak, IgM testlerinin pozitif prediktif değerinin nispeten düşük olmasından dolayı, klinik hastalık veya temas yokluğunda uygulanmaması gerekir. Bir tek pozitif IgM sonucuna dayalı olarak yapılan infeksiyon tanısında yanılma payı yüksektir. Sonuca göre vertikal olarak bulaşan sitomegalovirüs gibi viral infeksiyonlardan süpheleniliyorsa, herhangi bir girişim düşünülmeden önce maternal ve fetal infeksiyonu doğrulayan testlerin yapılması gerekir. Gebe kadında vertikal yolla bulaşan bir infeksiyon kanıtlanmışsa veya bulunmadığı ekarte edilemiyorsa, infeksiyonun tipi ve gebeliğin evresine bağlı olarak fetusta risk oluşturur. Kabul edilen kriterlere veya iyi hazırlanmış hareket planlarına dayanmayan antenatal taramalar, gereksiz ve potansiyel olarak tehlikeli girişimlere neden olabilirler.Öğe Hastane infeksiyonları ve infeksiyon kontrolünde klinik mikrobiyoloji laboratuvarının rolü(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1996) Sönmez, Emine; Özerol, İbrahim Halil; Şahin, KazımHastanede kazanılan (nozokomiyal) infeks iyonlardan korunmak ve bu infeksiyonları kontrol altına alabilmek için hastane epidemiyolojisti, infeksiyon kontrol komitesi ve klinik mikrobiyoloji laboratuvarı personelinin işbirliği içinde çalışması gerekir. Rutin mikrobiyoloji laboratuvarının, klinik materyallerden nozokomiyal patojenlerin izole edilmesi ve bu patojenlerin tanımlanması fonksiyonundan başka; a) infeksiyon kontrol komitesine daimi üye olması, b) periyodik olarak infeksiyon kontrolüne yönelik mikrobiyolojik verileri organize etmesi ve bildirmesi, c) surveyans ve infeksiyon kontrol problemlerinin araştırılması için gerekli diğer aktiviteler sırasında destek sağlaması, d) epidemilerin tanımlanmasına yardım etmek için gereken ayıklanan nozokomiyal patojenlerin detaydı (subtür düzeyinde) özelliklerini belirlemesi, e) epidemiyolojik araştırmalar sırasında gerekirse hasta, hastane personeli ve çevreden kültür alacak mikrobiyoloji servisi vermesi ve f) hastane ve infeksiyon kontrol personeline mikrobiyolojik deneyim ve eğitimi veren bir merkez olması gibi görevleri de vardır. Bu nedenlerle; nozokomiyal infeksiyonların ve organizasyonun özellikleri, hastane infeksiyon kontrol programlarının amacı ve hastane infeksiyonlarının kontrolü ve korunmasında klinik mikrobiyoloji laboratuvarının spesifik rolününün bilinmesi gereklidir.Öğe Hepatit B aşılamasından sonra sağlıklı erişkinlerde serum IgG alt tipleri ve anti-HBs yanıtının araştırılması(Mikrobiyoloji Bülteni, 2005) But, Dinç Ayşe; Ersoy, Yasemin; Özerol, İbrahim Halil; Fırat, MehmetÖz: Bu çalışma, hepatit B aşısı yapılan genç erişkinlerde serum total IgG (tlgG) alt tiplerinin dağılımı ve anti-HBs titresi ile tlgG alt tipi arasındaki ilişkinin araştırılması amacıyla planlanmıştır. İnönü Üniversitesi, Malatya Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu'nda öğrenim gören ve anti-HBs ve anti-HBc total antikorları negatif olan 18-20 yaşları arasındaki 38 genç erişkin (29 kadın, 9 erkek), 1 mi (20 ji/g/mL) rekombinant HBV aşısı (Engerix B) ile 0, 1 ve 6. aylarda intramusküler yoldan aşılanmışlardır. Olgularda aşılamadan önce tlgG alt tipleri, aşılamadan sonra ise anti-HBs ve tlgG alt tipleri incelenmiştir. Üçüncü aşı dozundan bir ay sonra alınan serum örneklerinde olguların 8'inde (%21) anti-HBs negatif (<10 lU/ml), 14'ünde (%37) düşük pozitif (10-100 lU/ml) ve 16'sında (%42) yüksek pozitif (>100 lU/ml) olarak saptanmıştır. Anti-HBs yanıtı negatif, düşük pozitif ve yüksek pozitif olan gruplarda, aşılamadan önce saptanan tlgG alt tiplerinin dağılımı ve düzeylerinde farklılık belirlenmemiştir. Aşıdan sonra ise aşıya yanıtsız bireylerde tlgG alt tiplerinin artmadığı, aşıya düşük ve yüksek yanıt veren olgularda ise özellikle lgG1 düzeyinde artma olduğu gözlenmiştir. IgGI'deki artış oranı yüksek yanıtlı olgularda daha belirgin bulunmuştur. Sonuç olarak, hepatit B aşısına cevapta, lgG1 düzeyi ile anti-HBs titresi artışı arasında korelasyon bulunması, hepatit B'ye karşı aktif bağışıklığın etkinliğinin gösterilmesinde, IgGl'in diğer alt tiplere göre daha önemli bir parametre olduğunu düşündürmektedir.Öğe İdrar Kültürlerinde Üreyen Novobiosine Duyarlı Koagulaz Negatif Stafilokoklar: Kontaminasyon Mu, Gerçek Patojen Mi?(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1999) Büyükberber, Nuray; Durmaz, Bengül; Özerol, İbrahim Halil; Durmaz, Rıza; Yoloğlu, SaimA totai of 66 subjects (31 asymptomatic and 35 symptomatic) vvhose urine culture yielded coagulase-negative staphylococd other than Staphylococcus saprophyticus were evaluated both dinical and laboratory findings to figüre out vvhether these bacteria are contaminant or causative agent. There was a good correlation betvveen amount of colony counts and dinical symptoms. Fifteen urine samples from symptomatic people yielded > 5.1(f CFU/ml whereas ali samples from asymptomatic ones had colony counts less than 3.1(f CFU/ml. The isolates were considered as a contaminant based on less colony counts and absent of dinical symptoms shovved more similar susceptibility profiies to antimicrobial agents than those with higher colony counts. In condusion, the findings of dinical, laboratory and antibiotics susceptibility testing procedure should be considered together to make acceptabie discussion about coagulase-negative staphyiococci other than S. saprophyticus.Öğe İdrar kültürlerinde üreyen novobiosine duyarlı koagulaz negatif stafilokoklar: Kontaminasyon mu, gerçek patojen mi?(İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1999) Büyükberber, Nuray; Durmaz, Bengül; Özerol, İbrahim Halil; Durmaz, Rıza; Yoloğlu, SaimÖz: İdrar kültürlerinde üreyen S. saprophyticus dışındaki koagulaz negatif stafilokokların kontaminasyon mu, gerçek patojen mi olduklarının tespit edilmesinde klinik semptomlarla laboratuar bulguları arasındaki uyum analiz edildi. Bu amaçla hastanemiz polikliniklerine başvuran 317 asemptomatik ve 357 semptomatik toplam 66 kişinin idrar örnekleri incelendi. Koloni sayısı ve klinik semptomlar arasında anlamlı bir korelasyon tespit edildi. Semptomatik hastalardan alınan 15 örnekte >= 5.104 CFU/ml üreme olurken, asemptomatik hastalardan alınan örneklerin hiçbirinde 3.104 CFU/ml'den daha fazla üreme olmadı. Klinik semptomları olmayan kişilerden elde edilen ve düşük sayıda koloni oluşturduğu için kontaminant olduğu düşünülen bakterilerin, antibiyotik duyarlılık profillerindeki benzerlik yüksek sayıda koloni oluşturanlardan fazla bulundu. Bu sonuçlarla idrar kültürlerinde üreyen S. saprophyticus hariç, koagulaz negatif stafilokokların kontaminasyon mu yoksa gerçek patojen mi olduklarının değerlendirilmesinde klinik semptomların, koloni sayısının ve antibiyogram sonuçlarının birlikte değerlendirilmesinin uygun olacağı söylenebilir.Öğe The investigation of the responses to phytohemagglutinin in the patients of non-Hodgkin's lymphoma who were candidates for high dose chemotherapy, autologous bone marrow or peripheral stem cell transplantation(İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1996) Özerol, İbrahim Halil; Şenol, Mustafa; Ageıtos, Ana; Talmadge, James E.Öz:Fitohemaglutinin (PHA), genellikle bir T lenfosit mitojenidir. CD4+ helper/inducer T lenfositlerine, CD8' suppressor/cytotoxic T lenfositlerine göre daha fazla stimulator etki yapar. Bu çalışmada, biz normal periferik kan lökositleri (PBL) ile otolog kemik iliği (BM) ve granulosit-monosit koloni stîmulan faktör (GM-CSF) ile mobilize edilmiş periferik stem cell (PSC) ürünlerinin PHA 'e verdikleri mitojenik cevapların farklı olup olmadığını araştırdık. Non-Hodgkin lenfomalı 24 hastadan kemik iliği ve periferik stem cell ürünleri toplandı ve IL-2 ile 5 gün kültür yapılmadan önce ve yapıldıktan sonra PHA hücre proliferasyon cevabı incelendi. Hem PSC hem de BM hücrelerinin PHA proliferatif cevapları anlamlı şekilde normal PBL 'den düşüktü (p<0.01). PSC'in PHA cevabı BM'unkinden daha yüksekti (p<0 05). IL-2 ile kültür yapıldıktan sonra PBL'nin PHA cevabı azaldı (p<0.05) fakat PSC ve BM'unki değişmedi. Bu çalışma sonucunda IL-2 ile inkübasyona PSC ürünleri PHA'e daha yüksek mitojenik cevap verdi. Bu sonuçlara göre non-Hodgkin lenfomalı hastaların lenfositlerindeki deprese mitojenik cevap, membrana bağlı IL-2'nin sürekli stimüle olması nedeniyle yüksek baz proliferasyona sebep olduğunu düşündürmektedir. [Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi 1996;3(4):306-310]Öğe İshalli Dışkı Örneklerinde Giardia IntestinalisKoproantijenlerinin ELISA ile Araştırılması(2014) Direkel, Şahin; Özerol, İbrahim HalilÖz: Amaç: Malatya ilinde yaşayan farklı yaş gruplarına ait dışkı örneklerinde Giardia intestinalis koproantijenlerinin ELISA yöntemiyle belirlenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve yöntem: Üç farklı yaş grubundan (0-12 yaş, 13-30 yaş ve 30 yaş üstü) alınan toplam 92 ishalli dışkı örneğine nativ-lugol ve sedimantasyon yöntemleri uygulanarak mikroskopik inceleme yapılmıştır. Ayrıca bu örneklerde Giardia intestinalis korpoantijenleri ELISA (Ridascreen© Giardia ELISA kit, R-Biofarm GmbH, Darmstadt, Almanya) ile araştırılmıştır. Bulgular: Mikroskopik inceleme ile 92 örneğin 26'sında (%28.3) Giardia intestinalis trofozoit ve/veya kist pozitifliği tespit edilirken, ELISA yöntemiyle üç farklı yaş grubuna ait toplam 29 dışkı örneğinde Giardia intestinalis koproantijen pozitifliği tespit edilmiştir. Yaş gruplarına göre pozitiflik dağılımı sırasıyla %33,3, %35,3 ve %24.0 bulunmuştur. Sonuç: Çalışmada sosyo-ekonomik düzey ile yaş faktörünün parazitin epdemiyolojisinde önemli rol oynadığı görülmüştür. Parazit oranını azaltabilmek için Halk sağlığı Müdürlüğü, Kamu hastaneler birliği ve Üniversite işbirliği ile birlikte okul ve kreş gibi toplu yerlerde öğretmen, öğrencilerin ve halkın bilgilendirilmesi önemlidir.Öğe Kronik efüzyonlu otitis medialı çocuklarda orta kulak efüzyonu, nazofarenks ve dış kulak yolu florasında bakteriyoloji: Alloiococcus otitis'in araştırılması(Kulak Burun Boğaz İhtisas Dergisi, 2001) Kalcıoğlu, M. Tayyar; Öncel, Semih; Durmaz, Rıza; Özerol, İbrahim Halil; Özturan, OrhanÖz: Amaç: Kronik efüzyonlu otitis medialı çocukların orta kulak efüzyonlarında, nazofarenks ve dış kulak yolu florasında bakteriyoloji ve özellikle Alloiococcus otitis'in araştırılması. Hastalar ve Yöntemler: Medikal tedaviye yanıt vermeyen 32 çocuktan aseptik koşullarda 54 orta kulak efüzyonu örneği, 27 nazofarenks ve 46 dış kulak yolu sürüntüsü alındı. Örneklerde kültür ve polimeraz zincir reaksiyonu (PZR) yöntemleriyle Moraxella catarrhalis, Streptococcus pneumoniae, Haemophilus influenzae ve Alloiococcus otitis varlığı araştırıldı. Bulgular: Nazofarenks kültürlerinde M. catarrhalis (n=11) ve S. pneumoniae (n=3) üredi. Orta kulak kültürlerinin yalnızca üçünde M. catarrhalis üredi. Dış kulak yolu sürüntülerinde üreme olmadı. PZR yöntemi ile, nazofarenks örneklerinde A. otitis (n=4), S. pneumoniae (n=6), H. influenzae (n=2) ve M. catarrhalis (n=9); orta kulak efüzyonlarında A. otitis (n=10), H. influenzae (n=7), 5. pneumoniae (n=2), M. catarrhaiis (n=4); dış kulak yolu sürüntülerinde A. otitis (n=2) bulundu. Bakteriyel patojenleri saptamada PZR'nin kültür yöntemine üstünlüğü gözlendi (p=0.0002). Sonuç: Efüzyonlu otitis mediada A. otitis önemli bir rol oynuyor olabilir ve bu patojenin kaynağı nazofarenks olabilir.Öğe Nitrik oksit ve nörofizyopatolojik etkileri(Türkiye Klinikleri Tıp Bilimleri Dergisi, 2000) Aladağ, M. Akif; Türköz, Yusuf; Özerol, İbrahim HalilÖz: Nitrik oksit (NO), zehirli serbest radikal bir gazdır. Organizmanın bir çok işlevinde ve birçok hastalık durumunda rol alır. Hemen hemen her hücre tarafından üretilir ve her hücre üzerine etkinlik gösterir. Bu nedenle, NO genel aracı bir moleküldür. Diğer serbest oksijen radikalleri her konsantrasyonda zararlı iken, NO düşük konsantrasyonlarda kan basıncı ve sindirim sisteminin düzenlenmesinden konak savunması ve özgül olmayan immüniteye kadar bir çok önemli fizyolojik olayların düzenlenmesinde rol oynar. Ancak, uygunsuz yerde ve aşırı miktarda üretildiğinde, bir çok patolojik durumun ortaya çıkmasına neden olur. Başlık (İngilizce): Nitric oxide and its neurophysiopathological effects Öz (İngilizce): Nitric oxide (NO) is a poisonous free radical gas. It plays a role in many functions of human organism, and in many diseases. NO is produced by almost every cell and has effects on different cells. Therefore, it acts as a general transmitter. While the other free oxygen-radicals are harmful in every concentration, low levels of NO plays regulatory role in many physiological processes such as blood pressure, gastrointestinal system functions, host defence, and nonspesific immunity. However, NO causes many pathological conditions when it is produced at inappropriately localizations and in high quantityÖğe Non-hodgkin lenfomalı hastalarda kemik iliği ve periferik stem cell ürünlerinin interleukin-2’ye cevaplarının karşılaştırılması(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1996) Özerol, İbrahim Halil; Şenol, Mustafa; Ageitos, Ana; Talmadge, James E.lnterleukin-2 (IL-2) ’ye immün cevap, normal periferal kan lökositleri (PBL) ile karşılaştırılınca otolog kemik iliği (BM) ve granülosit-monosit koloni stimülan faktör (GM-CSF) ile mobilize edilmiş periferik stem cell (PSC) ürünlerinde farklıdır. Non-Hodgkin lenfomalı 24 hastadan elde edilen stem cell ürünlerinin IL-2 ile kültürden önce ve 5 gün IL-2 ile birlikte kültür yapılarak hücre proliferasyonu incelendi. Bu çalışmalara göre PSC’in IL-2 tarafından stimüle edilen proliferatif cevabı normal PBL’den farklı değilken hem PBL ve BM (p=0.0136) hem de PSC ve BM (p=0.0179) arasındaki fark PBL’den istatistiki olarak anlamlı derecede farklı idi. Bu sonuçlar, PSC’deki defektif lenfositlerin transplantasyondan önce in vitro IL-2 ile muamele edilmesi ile düzeltilebileceğini göstermektedir. Bu nedenle hematolojik rekonstitüsyon için PSC transplantasyonu, BM transplantasyonuna üstündür.Öğe Non-Hodgkin lenfomalı hastalardan elde edilen periferik stem cell ve kemik iliği hücrelerinin natural killer aktivitesi üzerine interleukin-2’nin etkisi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1996) Özerol, İbrahim Halil; Şenol, Mustafa; Ageitos, Ana; Talmadge, James E.Non-Hodgkin lenfomalı 24 hastadan elde edilen periferik stem cell (PSC) ürünlerinin natural killer (NK) hücre aktivitesi, IL-2 ile kültürden önce ve 5 gün IL-2 ile birlikte kültür yapılarak incelendi. Bu çalışmaya göre PSC ürünleri IL-2 ile stimüle edilmeden önce kemik iliği (BM) ürünlerinden daha yüksek NK celi aktivitesine sahip (p<0.001) iken normal periferik kan lökositleri (PBL)’ne eşdeğer aktivite gösterdi. Interleukin-2 aktivasyonundan sonra, PSC ve BM hücrelerinin NK hücre aktivitesi, normal donörlerden elde edilen PBL ’ye göre daha düşüktü (p<0.001). Lökositler IL-2 ile 5 gün kültür yapılınca, BM hücrelerinin NK aktivitesi hem PBL hem de PSC’den anlamlı olarak daha düşük (p<0.01) iken PBL ve PSC arasında farklılık gözlenmedi. IL-2 ile kültür öncesine göre PSC, BM ve PBL ’nin NK aktivitesi, kültürden sonra, sırasıyla 176, 14 ve 40 kat artma gösterdi (tümü için p<0.001). Bu sonuçlar, PSC transplantasyonundan önce PSC'in in vitro IL-2 ile muamele edilmesi yoluyla defektif NK-sitotoksisitesini düzeltilebileceğini göstermektedir.Öğe Ozon ve Negatif İyon Uygulamasının Çeşitli Bakteriler Üzerine Etkilerinin İncelenmesi ve Hastane Atık Suları Dezenfeksiyonunda Kullanımının Değerlendirilmesi(Flora İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Dergisi, 2018) Gürsoy, Nafia Canan; Özerol, İbrahim HalilÖz: Giriş: Son yıllarda antibiyotiklere dirençli mikroorganizmaların neden olduğu hastane ve/veya toplum kaynaklı infeksiyonlarda artış görülmektedir. Bu infeksiyonların önlenmesi veya azaltılmasında hastane atık sularının dezenfeksiyonunda kullanılabilecek güvenilir, etkili dezenfeksiyon yöntemlerine ihtiyaç duyulmaktadır. Çalışmamızda; hastane infeksiyonu etkeni olarak tanımlanmış çoğul dirençli Escherichia coli, Klebsiella pneumoniae, Pseudomonas aeruginosa, Acinetobacter baumannii ve Staphylococcus aureus izolatlarının ozon gazı ve/veya negatif iyona duyarlılıkları araştırılmış ve bu dezenfeksiyon yöntemlerinin hastanemiz atık su sisteminde kullanımı değerlendirilmiştir. Materyal ve Metod: Hastanemiz infeksiyon kontrol komitesince hastane infeksiyonu etkeni olarak tanımlanmış, çoğul dirençli klinik izolatlar çalışmaya dahil edilmiştir. İzolatlardan 1.5 x 108 cfu/mL konsantrasyonunda bakteri süspansiyonu hazırlanmış ve daha sonra 1.5 x 102 cfu/mL’ye kadar seri dilüsyonları yapılmıştır. Ozon oluşturma kapasitesi 10.5 mg/saat ve 6.6 mg/saat konsantrasyonunda iki farklı ozon jeneratörü ve 3.3 milyon/cm3 negatif iyon çıktısına sahip negatif iyonizer kullanılmıştır. Toplamda yedi farklı bakteri konsantrasyonu üzerinde; değişik sürelerde ozon ve/veya negatif iyon uygulaması yapılarak, bakteri sayısında gözlenen değişiklikler kaydedilmiştir. Ozonun agar plak yüzeyindeki bakteriler üzerine etkinliğinin yanı sıra, sulu ortamdaki etkinliği de incelenmiş ve son olarak hastanemiz atık su arıtım sisteminin giriş ve çıkış noktalarından alınan su örneklerine ozon uygulamasıyla, atık su arıtım sistemindeki dezenfeksiyon etkinliği değerlendirilmiştir. Bulgular: Çalışmaya alınan tüm bakteri türlerinin ozon gazına son derece duyarlı olduğu ve kısa maruziyet sürelerinde üremelerinin inhibe olduğu belirlenmiştir. Fakat özellikle yüksek bakteri konsantrasyonlarında ozon gazının yüksek konsantrasyonlarına ve/veya sürekli olarak ozon uygulamasına ihtiyaç duyulabileceği görülmüştür. Ayrıca ozonun sudaki etkinliğinin çok daha yüksek olduğu görülmüştür. Negatif iyonun yüksek bakteri konsantrasyonlarında etkili olmadığı, dolayısıyla patojen yükü yüksek olan atık su sistemlerinin dezenfeksiyonunda kullanımının yararlı olmayacağı görülmüştür. Sonuç: Hastane atık su sistemleri dezenfeksiyonunda ozon gazı kullanımının etkili ve güvenilir olacağı kanısına varılmıştır. Başlık (İngilizce): The Effects of Negative Ions and Ozone on Various Bacteria and The Evaluation of Their Use in Hospital Wastewater Disinfection Öz (İngilizce): Introduction: In recent years, there has been an increase in hospital and/or community-acquired infections caused by antibiotic-resistant microorganisms. To prevent or to reduce these infections, reliable, effective disinfection methods are needed to be used in disinfecting the hospital wastewater. In this study, the sensitivity of multidrug resistant strains of Escherichia coli, Klebsiella pneumoniae, Pseudomonas aeruginosa, Acinetobacter baumannii and Staphylococcus aureus bacteria, which are often encountered as hospital infection agents to ozone gas and/or negative ions, is investigated, and the use of these disinfection methods in our hospital’s waste water systems is evaluated. Materials and Methods: Our study included multidrug resistant clinical isolates identified by our hospital infection control committee as agents of hospital-acquired infection. Bacterial suspensions were prepared from the isolates at a concentration of 1.5 x 108 cfu/mL and serial dilutions were then made to 1.5 x 102 cfu/mL. Two different ozone generators with an ozone generating capacity at concentrations of 10.5 mg/h and 6.6 mg/h and a negative ionizer with a negative ion output of 3.3 million/cm3 were used. For a total of seven different bacterial concentrations, ozone and/or negative ion application was performed at different application times, and the changes observed in the number of bacteria were recorded. The effectiveness of the ozone on the agar plate surface and in the aqueous medium were examined, and finally, the disinfection efficiency on the waste water treatment system was evaluated by applying ozone to the water samples taken from the entrance and exit points of the hospital wastewater treatment system. Results: It was determined that all bacterial species studied were highly susceptible to ozone gas, and their growth was inhibited in a short exposure time. However, it was observed that high concentrations of ozone gas and/or continuous ozone application might be required, especially at high bacterial concentrations. It was also found that the activity of ozone in the aqueous environment was much higher. It was observed that the negative ions were ineffective at high bacterial concentrations and therefore the use of this method in the disinfection of wastewater systems with high pathogen load was not beneficial. Conclusion: It is concluded that the use of ozone gas in the disinfection of hospital wastewater systems is effective and reliable.Öğe Sağlıklı kişilerde, Moraxella Catarrbalis'in nazofaringial taşıyıcılığı ve antimikrobiyallere duyarlılığı(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2001) Özerol, İbrahim Halil; Aşgın, Nergis; Durmaz, Bengül; Kalcıoğlu, M. TayyarÖz: Moraxella catarrhalis, üst solunum yollarında bulunabilen ve lokal veya sistemik enfeksiyonlara neden olan potansiyel patojen bir bakteridir. Suşların çoğu beta-laktamaz üretir ve beta-laktam antibiyotiklere dirençlidir. Bu çalışmada 52'si erişkin, 56'sı çocuk, toplam 108 sağlıklı kişinin nazofarinksinde M. catarrhalis taşıyıcılık oranı araştırılarak, izole edilen suşlartn beta laktamaz aktiviteleriyle, antibiyotiklere duyarlılık durumları belirlendi. Yüz sekiz kişinin 22'sinde (%20.3) M. catarrhalis saptandı. Taşıyıcılık oranı çocuklarda %30.3, erişkinlerde %9.5 olarak bulundu. Yirmi iki M. catarrhalis susunun 18'inde (%81.8) beta-laktamaz aktivitesi pozitifti. Kirby-Bauer disk diffüzyon testiyle yapılan duyarlılık test sonuçlarına göre ampisilin'e %81, sefaklor'a %13.6, tetrasiklin'e %9 ve trimetoprim-sulfametoksazol'e %9 oranında direnç saptandı. Amoksisilin-klavulanik asit, eritromisin, azitromisin, sefuroksim, sefiksim, sefotaksim ve ofloksasin'e direnç saptanmadı. Bu sonuçlar; M. catarrhalis taşıyıcılığının ve beta-laktamaz üretiminin yüksek oranda olduğunu ve tonsillit veya farinjit gibi üst solunum yolu infeksiyonlarının tedavisi sırasında dikkate alınması gerektiğini göstermektedir. Başlık (İngilizce): Nasopharyngeal carriage and antimicrobial sensitivity of M. Catarrbalis from healthy subjects Öz (İngilizce): Moraxella catarrhalis is a potential pathogenic bacteria, found in upper respiratory tract and can cause local or systemic infectious diseases. Most of the strain produce beta-lactamase and resists to p-lactam antibiotics. This study was planed to investigate carriage rate of M. catarrhalis in nasopharynx of 108 healty subjects (52 adults, 56 children), and detect beta-Iactamase activities and antimicrobial susceptibility patterns of the isolates. M. catarrhalis was detected in 22 (20.3%) of the 108 subjects. The carriage rates were 30.3% in children and 9.5% in adults. C-lactamase activity was positive in 18 (81.8%) of the 22 isolates. Using Kirby-Bauer disk diffusion test, the resistance was 81% for ampicillin, 13.6% for cefaclor, 9% for tetracycline, and 9% for trimethoprim-sulfamethoxazole. There was no resistance to amoxicillin-clavulanic acid, erythromycin, azithromycin, cefuroxime, cefixim, cefotaxime, and ofloxacin. These results indicate that the carriage of M. catarrhalis and the rate of beta-lactamase activity of these strains in the community studied were high. Therefore these results should be taken into consideration during the treatment of upper respiratory infections such as tonsillitis or pharyngitis.Öğe Sağlıklı Kişilerde, Moraxella Catarrhalis* in Nazofaringial Taşıyıcılığı ve Antimikrobiyallere Duyarlılığı(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2001) Özerol, İbrahim Halil; Aşgın, Nergis; Durmaz, Bengül; Kalcıoğlu, M. TayyarMoraxella catarrhalis, üst solunum yollarında bulunabilen ve lokal veya sistemik enfeksiyonlara neden olan potansiyel patojen bir bakteridir. Suşların çoğu beta-laktamaz üretir ve p-laktam antibiyotiklere dirençlidir. Bu çalışmada 52’si erişkin, 56’sı çocuk, toplam 108 sağlıklı kişinin nazofarinksinde M. catarrhalis taşıyıcılık oranı araştırılarak, izole edilen suşların beta laktamaz aktiviteleriyle, antibiyotiklere duyarlılık durumları belirlendi. Yüz sekiz kişinin 22’sinde (%20.3) M. catarrhalis saptandı. Taşıyıcılık oranı çocuklarda %30.3, erişkinlerde %9.5 olarak bulundu. Yirmi iki M. catarrhalis suşunun 18’inde (%81.8) p-laktamaz aktivitesi pozitifti. Kirby-Bauer disk diffüzyon testiyle yapılan duyarlılık test sonuçlarına göre ampisilin’e %81, sefaklor’a %13.6, tetrasiklin’e %9 ve trimetoprim-sulfametoksazol’e %9 oranında direnç saptandı. Amoksisilin-klavulanik asit, eritromisin, azitromisin, sefuroksim, sefiksim, sefotaksim ve ofloksasin’e direnç saptanmadı. Bu sonuçlar; M. catarrhalis taşıyıcılığının ve p- laktamaz üretiminin yüksek oranda olduğunu ve tonsillit veya farinjit gibi üst solunum yolu infeksiyonlarının tedavisi sırasında dikkate alınması gerektiğini göstermektedir.Öğe Ticari iki hepatit B aşısının immun cevabının karşılaştırılması(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1996) Sönmez, Emine; Özerol, İbrahim Halil; Çınar, Yasemin; Özbilge, Hatice; Yılmaz, ŞerafettinRandomize, tek kör planlanan bu çalışmada hepatit B için seronegatif olan sağlıklı 100 kişi test edildi. Yeast recombinant S antijen aşısı (YSHBV) (Hepavax-gene, 1 ml: 20/Jgr = 1 doz), Chinese hamster ovary (CHO) recombinant Pre S2+ S aşısı (CS2SHBV) (Genhevac B, 0.5 ml: 20 pgr = 1 doz) ile antikor ve klinik cevap yönünden karşılaştırıldı. 50 kişiye (group I) 20 ngr YSHBV aşısı 0, 1, ve 6. aylarda IMyapıldı. Diğer 50 kişiye (grup 11) 20 pgr CS2SHBV aşısı 0, 1, ve 2. aylarda IM yapıldı. Gruplarda serolojik ve biyokimyasal ölçümler 0, 1, 2, 3, 6, ve 7. aylarda yapıldı. Her iki grupta aşıya bağlı minör komplikasyonlar (esas olarak kol ağrısı ve miyalji) ve yüzey antijenine karşı gelişen antikor (Anti-HBs) sonuçları benzer bulundu (p> 0.05). Fakat Anti-HBs türeleri genellikle CS2SHBV aşısı alanlarda daha yüksek bulundu. Anti- HBs oram 7. ayda I. ve II. grupta sırasıyla % 92 ve % 96 olarak bulundu. Bu sonuçlara göre YSHBV aşısı S2SHBV aşısı gibi tolere edilebilir ve onun gibi immun cevap geliştirir. Bununla birlikte bu iki aşının immıınitesinin uzun zaman periyotlarında karşılaştırılmasını yapan başka çalışmalar gerekir.Öğe Üçüncü trimesterdeki hamile kadınlarda vajinal B grubu streptokok kolonizasyonu(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1994) Özerol, İbrahim Halil; Baysal, Bülent; Şengil, A.ZekiB grubu streptokoklar (BGS) veya Streptococcus agalactiae ilk zamanlarda puerperal sepsis nedeni olarak tanımlandı. Mikroorganizma halen bu infeksiyonla alakalı olmasına rağmen, son zamanlarda yenidoğan çocuklarda sepsis, pnömoni ve menenjit nedeni olarak önem kazanmaya başladı. B grubu streptokoklar sıklıkla üst solunum yolları, vajina ve rektuma kolonize olurlar.Bu nedenle, üçüncü trimesterdeki 100 hamile kadında vajinal sürüntü kültürü yapılarak B grubu streptokok kolonizasyonu araştırıldı. Kolonizasyon oranı %4 olarak tesbit edildi. Hamileliğin son üç ayında B grubu streptokok kolonizasyonunu tesbit etmek açısından vajinal sürüntü kültürlerinin yapılması önerildi.Öğe Üst solunum yolu infeksiyonlarında Moraxella catarrhalis'in önemi(2002) Kalıcıoğlu, M. Tayyar; Aşgın, Nergis; Özerol, İbrahim HalilM. catarrhalis, otitis media ve sinüzit gibi üst solunum yolları enfeksiyonlarında etken olabilen bir patojendir. Bu çalışmada üst solunum yolu enfeksiyonu ön tanısı almış 73 erişkin ve 31 çocuk olmak üzere toplam 104 hastanın nazofarinks ve boğaz sürüntü örneklerinde M. catarrhalis araştırıldı. Yüz dört nazofarinks örneğinin 35'inde (%33.6) ve boğaz sürüntü örneklerinin 20'sinde (%19.2) M. catarrhalis saptandı. Erişkinler için bu değerler sırasıyla 18 (%24.7) ve 13 (%17.8), çocuklar için 17 (%54.8) ve 7 (%22.6) olarak bulundu. Bu sonuçlar, ÜSYE etiyolojisinde M. catarrhalis'in önemli oranda rol oynadığını desteklemektedir.