Yazar "Durmaz, Rıza" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 64
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Acınetobacter baumannı,escherichia coli ve klebsiella türlerinin moleküler tiplendirmesinde kullanılabilecek kısa süreli "pulsed-field gel" elektroforez ( PFGE) protokolü(ANKEM Dergisi, 2007) Durmaz, Rıza; Otlu, Barış; Çalışkan, Ahmet; Gürsoy, NafiaÖz: Bu yazıda birçok hastanedeki hastane infeksiyonlarından sıklıkla izole edilen Acinetobacter baumannii, Escherichia coli ve Klebsiella türlerinin alttiplendirmesinde kullanılmak üzere optimize edilmiş, hızlı ve ortak bir “pulsed-field” jel eletroforez (PFGE) protokolü sunulmuştur. Optimize edilen yöntem basit, tekrarlanabilir ve farklı bakteriler için kullanıma uygun bulunmuştur. Ayrıca süreyi kısaltması, kullanılan çözelti ve enzimlerin düşük hacimleriyle çalışılabilmesi nedeniyle, ekonomik olarak değerlendirilmiştir. Çalışılan bakterilere bağlı salgınları değerlendirme ve hastane infeksiyonlarının yaygınlık derecesi hakkında yararlı bilgiler sunma potansiyeli vardır. Optimize edilen bu protokol, farklı merkezlere ait PFGE sonuçlarının birbirleriyle karşılaştırmasına olanak sağlayabilir. Başlık (İngilizce): A Rapid pulsed-field gel electrophoresis (PFGE) protocol developed for subtyping acinetobacter baumannii, escherichia coli, and klebsiella spp. Öz (İngilizce): This paper provided information about a rapid pulsed-field gel electrophoresis (PFGE) protocol optimized for subtyping of Acinetobacter baumannii, Escherichia coli, and Klebsiealla spp. which are commonly isolated from nosocomial infections in many hospitals. The procedure was simple, reproducible and versatile. Furhermore it is likely cost-effective because of reducing time, reagent volumes and enzymes. It has potential to identify outbreaks and follow spreading degree of nosocomial infections caused by the tested bacterial strains. This optimized protocol can allow PFGE fingerprinting profiles of the isolates from different settings to be compared.Öğe Aile içinde hepatit b virüsünün geçişi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1997) Ersoy, Yasemin; Sönmez, Emine; Çetin, Cumali; Durmaz, RızaAile içinde hepatit B virımı geçişini araştırmak amacıyla kliniğimize başvuran kronik HBsAg taşıyıcı ve kronik hepatitli 82 olgu ’mm aile bireyleri hepatit B göstergeleri yönünden araştırıldı. 184 aile bireyinin serumları ELISA yöntemi ile tarandı. Kontrol grubu olarak herhangi bir şikayeti olmayan ve risk grubunda bulunmayan 75 kişi alındı ve aynı yöntemle hepatit B göstergelerine bakıldı. Aile bireylerinde HBsAg pozitifliği %16.5, anti HBsAg pozitifliği %17.6 ve toplam seropozitivite %34.1 bulunurken kontrol grubunda HBsAg %5.3, antiHBsAg %6.6 ve toplam serpozitivite %11.9 olarak bulundu. İki grup arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı idi (p<0.05). Aile bireylerinde seropozitivitenin yüksekliği ve kardeşler arasında da geçişin yüksek olması perinatal geçiş yanında horizontal geçişin düşünülmesi gerektiğini desteklemiştir. Sonuç olarak aile bireyleri risk grubundadır ve HBsAg taşıyıcıların aile bireyleri taranmalı ve hepatit B virusu yönünde proflaksi uygulanmalıdır.Öğe Antimicrobial activity of rhodium (I) and ruthenium (II) carbene complexes derived from benzimidazole against staphylococcus aureus isolates(Turkish Journal of Medical Sciences, 1997) Durmaz, Rıza; Küçükbay, Hasan; Çetinkaya, Engin; Çetinkaya, BekirAbstract: As an extension of our previous study, three benzimidazole derivatives and one benzothiazolium salt found to be significantly effective against Staphylococcus aureus (ATCC 29213) were evaluated for their in vitro antimicrobial activity againts 98 Staphylococcus strains isolated from the nasal swabs of hospital staff (68) and clinical specimens (30). The previously snthesized compounds, referred to as 1, 2, 3 and 4, were found to be effective at the average minimal inhibitory concentrations (MICs) of 5.8, 5.5, 18.5 and 15.8 µg/mL, respectively. The resuts of this study show the activity of compounds 1 and 2 against staphylococci to be noteworthy.Öğe Basit böbrek kisti sıvılarının biyokimyasal özellikleri ve antibakteriyel aktivitesi(Ege Tıp Dergisi, 2000) Özbek, Emin; Türköz, Yusuf; Polat, Yunus; Köroğlu, Mehmet; Özuğurlu, Fikret; Durmaz, RızaÖz: Bu çalışmada üroloji polikliniğine başvuran 18 basit böbrek kistli hastanın kist sıvılarının biyokimyasal özellikleri ve antibakteriyel aktiviteleri değerlendirildi. Bunların 4'si kadın, 14'u erkek, yaş ortalaması 62 (58-80) idi. Tüm hastalar ultrasonografi (US) ile değerlendirildikten sonra basit börek kisti olan hastalar seçildi ve perkutan iğne aspirasyonu ile alınan kist sıvılarında sitolojik, bakteriyolojik ve biyokimyasal parametreler değerlendirildi. Biyokimyasal değerler otoanalizör ile, antibakteriyel aktivite E. coli'nin ATCC 25922 standart suşuna karşı mikroboth dilüsyon yöntemiyle belirlendi. Örneklerin hiçbirinde bakteriyolojik kültürlerde üreme gözlenmedi. 7 hastanın kist sıvısında ise antibakteriyel aktivite tespit edildi. Biyokimyasal parametreler serum değerleriyle benzer sonuçlar verdi. Sonuç olarak basit, klinik olarak asemptomatik böbrek kist sıvıları kolayca enfekte olmaz ve bunlarda cerrahi girişimin geciktirilmesi, kist içinde enfeksiyon riski oluşturmaz. Başlık (İngilizce): Antibacterial activity and biochemical characteristics of simple renal cyst fluids Öz (İngilizce): In this study antibacterial activity and biochemical properties of cyst fluids of 18 patients with simple renal cyst attending to Urology clinic were evaluated. Of 18, 4 were female and 14 male. Mean age was 62 (58-80). After evaluation of all patients by ultrasonography (US) patients with simple renal cyst were selected and bacteriologic, biochemical and cytologic evaluation were made in cyst fluids obtained by percutaneous needle aspiration. Biochemical parameters were determined by auotoanalyzer and antibacterial activity was tested by microbroth dilution method against the standart E.coli ATCC 25922 clone. Bacteriologic cultures were negative in all samples. Antibacterial activity was observed in 7 patients. As a result we conclude that simple, clinically asymptomatic renal cyst fluids do not become infected easily and delayed surgical intervention in these patients does not produce a risk of infection within the cyst.Öğe Bazı benzimidazol, imidazol ve benzotiyazol türevlerinin in vivo MIC değerleri ile böbrek ve karaciğer fonksiyon testleri ile etkilerinin araştırılması(1997) Durmaz, Rıza; Küçükbay, Hasan; Çetinkaya, Engin; Çetinkaya, Bekir; Günal, SelamiDaha önceki çalışmalarımızda çok sayıda benzimidazol, imidazol ve benzotiyazol türevleri sentez edilerek in vitro şartlarda antimikrobiyal aktiviteleri test edildi. Bileşiklerden dört tanesinin standart ve klinik suşlara karşı minimum inhibitor konsantrayonları (MIC) 5-25 $mu$ g/mL arasında bulundu. En fazla etkili bulunan bu bileşiklerin terapötik amaçla kullanılıp kullanılamayacağına karar verebilmek için serum MIC değerleri ve karaciğer ile böbrek fonksiyonlarına etkileri araştırıldı. In vivo çalışmalarda bir nolu bileşik damar içi, kas içi ve oral yolla; 2, 3 ve 4 nolu bileşikler ise oral ve damar içi yolla farklı konsantrasyonlarda Wistar türü sıçanlara verildi. Madde verildikten 4 ve 24 saat sonra kan alınarak biyoanaliz yöntemiyle serum MIC değerleri ve otoanalizör yardımıyla biyokimyasal parametreler çalışıldı, karaciğer ve böbrekten histolojik inceleme yapıldı. Denemelerin hiç birinde bileşikler serumda MIC değerine ulaşamamıştır. Biyokimyasal parametrelerden kreatinin bütün denemelerde, kan üre azotu seviyeleri ise iki madde ile ilgili bazı denemeler dışında normal, karaciğer fonksiyon testlerinden aspartat aminotransferaz ve/veya alanın aminotransferaz ve/veya alkalen fosfataz değerleri genellikle yüksek bulunmuştur. Elde edilen sonuçlardan, test edilen bileşiklerin karaciğer ve safra yollarında harabiyet oluşturdukları söylenebilir.Öğe Beijing W and major spoligotype families of mycobacterium tuberculosis strains isolated from tuberculosis patients in eastern Turkey(New Microbiologica, 2009) Otlu, Barış; Durmaz, Rıza; Günal, Selami; Sola, Christophe; Zozio, Thierry; Rastogi, NalinThe aim of this study was to determine the Beijing/W family and major phylogenetic clades of Mycobacterium tuberculosis strains of tuberculosis patients in a city with a tuberculosis incidence higher than the country average. A total of 220 M. tuberculosis strains isolated over a period of more than four years were typed by spoligotyping. Spoligotyping resulted in 64 different patterns, 38 (17.3%) of which were unique, and 26 were clusters including 182 (82.7%) strains. The major shared types were ST 53 (n=55, 25%), ST 41 (LAM7-TUR; n=19, 8.6%), and ST 284 (n=15, 6.8%). The major clades observed ranked in the following order: ill-defined T superfamily (n=112, 50.9%); LatinoAmerican-Mediterranean (LAM; n=33, 15%); Haarlem (n=24, 10.9%); and the S family (n=9, 4.1%). Three strains were in the Beijing family. A high number of strains (33 strains) showed patterns that did not fall within any of the major clades described. M. tuberculosis strains in Malatya have both STs showing a widespread distribution over the world and those restricted to this city, confirming the highly diverse nature of tuberculosis. Our results suggest that the Beijing clade, which is more prevalent among the strains with MDR and isoniazid resistance, is currently not a problem in Eastern Turkey.Öğe Beijing/W grup Mycobacterium tuberculosis izolatlarının Malatya'daki durumu(2006) Otlu, Barış; Durmaz, Rıza; Günal, Selami[Abstract Not Available]Öğe Benin, premalin ve malin lezyonlarda hücre proliferasyon belirleyicilerinin ekspresyonu ve insan papilloma virus izolasyonu(Türkderm-Deri Hastalıkları ve Frengi Arşivi, 2007) Serarslan, Gamze; Atik, Esin; Otlu, Barış; Bakariş, Sevgi; Durmaz, RızaÖz: AMAÇ: Bu çalışmada çeşitli benin, premalin ve malin deri lezyonlarında proliferasyon belirleyicilerinin rolü ve bu lezyonlarda insan papilloma virusu (HPV) pozitifliğinin saptanması amaçlandı. GEREÇ-YÖNTEM: Çalışmaya, parafin bloktaki 62 doku [12 seboreik keratoz (SK), 10 keratoakantom (KA), 8 aktinik keratoz (AK), 22 bazal hücreli karsinom (BHK) ve 10 skuamöz hücreli karsinom (SHK)] alındı. Doku örnekleri, Ki-67, p21 ve bcl-2 ekspresyonunu belirlemek amacıyla, immünohistokimyasal yöntemle çalışıldı. HPV DNA’sını tespit etmek için PCR uygulandı. BULGULAR: BHK tanısı almış olan iki dokuda HPV (tip-16) pozitifliği saptandı. Lezyonlarda Ki-67, p21 ve bcl-2 ekspresyonu sırası ile şu şekildeydi: KAÖğe Bir yıl içerisinde kan kültürlerinden infeksiyon etkeni olarak izole edilen bakterilerin antibiyotik duyarlılıkları(ANKEM Dergisi, 2006) Çiçek, Ayşegül; Kuzucu, Çiğdem; Durmaz, RızaÖz: Bir yıllık süre içerisinde 3459 hastadan gönderilen toplam 8730 kan kültüründen etken olarak izole edilen Gram negatif ve Gram pozitif bakterilerin antibiyotiklere duyarlılıkları değerlendirilmiştir. Hastaların 189'undan infeksiyon etkeni Gram pozitif bakteri (96 Staphylococcus aureus, 50 koagülaz negatif stafilokok, 29 enterokok, 9pnömokok, 3 D grubu streptokok, 2 Aerococcus spp.), 116'sından Gram negatif bakteri (46 Escherichia coli, 23 Klebsiella spp., 19 Pseudomonas spp., 8 Salmonella spp., 8 Acinetobacter spp., 12 diğer Gram negatif bakteri) izole edilmiştir. Bakterilerin antibiyotik duyarlılıkları Kirby-Bauer disk difüzyon metoduyla belirlenmiştir. Koagülaz negatif stafilokok suşlarının % 58'i, S.aureus suşlarmın % 51'i metisiline dirençli bulunmuştur. Enterokoklarda yüksek düzey gentamisin direnci % 29, yüksek düzey streptomisin direnci % 38 olarak kaydedilmiştir. Pnömokokların hepsi penisiline duyarlı iken, eritromisine % 13 oranında direnç saptanmıştır. Gram pozitif bakterilerde vankomisin ve teikoplanine, Enterobacteriaceae suşlarında imipeneme direnç saptanmamıştır. Amikasine direncin her iki grupta da çok düşük olduğu (E.coli'de % 2, diğer Enterobacteriaceae'de % 6) görülmüştür. Pseudomonas türleri ve diğer nonfermentatif Gram negatif bakterilere en etkili antibiyotik siprofloksasin (direnç % 6), en az etkili antibiyotik ise aztreonam (sırasıyla % 24 ve % 64 direnç) olarak bulunmuştur. Başlık (İngilizce): Antimicrobial susceptibility of the bacteria isolated as causative agents in blood cultures in one year period Öz (İngilizce): Antimicrobial susceptibilities of Gram-positive and Gram-negative bacteria isolated as causative agents from 8730 blood cultures of 3459 patients in one year period were evaluated. Gram-positive bacteria were isolated from 189 patients (96 Staphylococcus aureus, 50 coagulase-negative staphylococci, 29 Enterococcus spp., 9 Streptococcus pneumoniae, 3 group D streptococci, 2 Aerococcus spp.) and Gram-negative bacteria from 116 patients (46 Escherichia coli, 23 Klebsiella spp., 19 Pseudomonas spp., 8 Salmonella spp., 8 Acinetobacter spp., 12 other Gram-negative bacteria). Antimicrobial susceptibility was determined by Kirby-Bauer disk diffusion method. In this study, 58 % of coagulase-negative staphylococci and 51 % of S.aureus isolates were resistant to methicillin. Resistance to high level gentamicin and streptomycin was detected in 29 % and 38 % of 29 Enterococcus strains, respectively. All of the 9 pneumococci were susceptible to penicillin, 13 % of these strains was resistant to erythromycin. No vancomycin and teicoplanin resistant Gram-positive bacteria was encountered. Resistance to imipenem was not found in Enterobacteriaceae. Amikacin resistance was 2 % in E.coli and 6 % in other Enterobacteriaceae. Ciprofloxacin was the most effective (resistance 6 %), aztreonam was the least effective (24 % and 64 %, respectively) antibiotic against Pseudomonas spp. and other nonfermentative Gram-negative bacteria.Öğe Brusellozlu hastalarda serum c-reaktif protein, demir ve ferritin düzeylerinin tanı ve izlemdeki değeri(ANKEM Dergisi, 2005) Bayraktar, Mehmet; Bayraktar, Nihayet; Bayındır, Yaşar; Durmaz, RızaDünyada yaygın birzoonotik hastalık olan bruselloz, ülkemizde de sık görülmektedir. Oldukça geniş bir klinik spektruma sahip olup, birtakım hematolojik bozukluklara da neden olmaktadır. En sık görülen hematolojik bozukluk ise, anemi ve nötropenidir. Serum ferritin düzeyindeki değişiklikler, nonspesifik doku hasarına, demir metabolizmasındaki ve/veya hematopoezdeki anormalliklere bağlı olarak meydana gelebilir. İnflamasyonun bir göstergesi olan artmış C-reaktif protein (CRP) düzeyleri ise, bruselloz olgularında tanıya yardımcı olarak kullanılabilmektedir. Serum CRP, demir ve ferritin düzeylerinin bruselloz tanı ve takibindeki önemini incelemek amacıyla, brusellozlu toplam 45 hasta ve 45 sağlıklı birey bu çalışmaya alınmıştır. Brusellozlu hastaların serumunda demir düzeyleri, kontrol grubuna göre istatistiksel olarak daha düşük (p<0.001), CRP ve ferritin düzeyleri ise yüksek bulunmuştur (p<0.001). Hastalardaki yüksek serum CRP düzeyi aktif inflamasyona, düşük serum demiri ve yüksek ferritin düzeyi ise hastalığın kronik seyirli bir infeksiyon hastalığı olmasına bağlanmıştır. Sonuç olarak, serum CRP, demir ve ferritin düzeylerinin izlenmesi, Brucella infeksiyonu olan hastaların tanı ve takibinde yol gösterici olabilir kanısına varılmıştır. Anahtar sözcükler: bruselloz, CRP, serum demiri, serum ferritiniÖğe Clinical microbiologic and epidemiologic characteristics of Pseudomonas aeruginosa infections in a University Hospital Malatya Turkey(American Journal of Infection Control, 2006) Yetkin, Gülay; Otlu, Barış; Çiçek, Ayşegül; Kuzucu, Çiğdem; Durmaz, RızaBackground: Pseudomonas aeruginosa strains are generally resistant to many antibiotics, and nosocomial infections because of this species are one of the major problems in many hospitals. Molecular typing provides very useful information about origin and transmission of the strains. The aims of the present study were to investigate clinical and microbiologic characteristics of the nosocomial infections caused by P aeruginosa strains in a medical center and to bring up the cross-transmission level of this opportunistic pathogen in a university hospital by analyzing the clonal relationship among the isolates. Methods: A total of 105 P aeruginosa strains had been identified among the 80 inpatients in a 1-year period from August 2003 to August 2004. Demographic, clinical, and epidemiologic data of the patients were prospectively recorded. The standardized diskdiffusion method was used to determine resistance of the strains to imipenem, ceftazidime, aztreonam, amikacin, gentamicin, mezlocillin, cefepime, tobramycin, meropenem, ceftriaxone, and ciprofloxacin. Clonal relatedness of the strains was investigated by pulsed-field gel electrophoresis (PFGE). Results: Of the 105 P aeruginosa strains identified, 45 (43%) were isolated from the patients hospitalized in intensive care units. Thirteen patients had repeated pseudomonas infection (total 38 infections/13 patients); 26 of these repeated infections in 9 patients showed the same localization. Half of the patients had at least 1 underlying disease such as burn (48%), chronic illness (32%), and malignancy (20%). Fifty-seven patients (71%) had urinary and/or other catheterization. Urinary tract infection (35%) was the most frequent infection encountered, followed by respiratory tract infection (34%) and sepsis (13%). Resistance to the antibiotics tested was in the 12% to 88% range; amikacin was the most effective and ceftriaxone was the least effective antibiotic. The PFGE typing method showed that 28 of the 80 patients’ isolates were clonally related, including 23 indistinguishable or closely related strains (29%), and 5 possibly related strains (6%). Epidemiologic data of the 16 patients (20% of the patients) confirmed a clonal relationship among the strains. Of the 26 isolates of the 9 patients having repeated infection in the same location, 18 (69%) were in the clonally related groups, whereas 11 of the 12 strains isolated from repeated infections on different body sites were clonally different. Conclusion: Our results indicated that P aeruginosa infections in our hospital mainly affected the patients hospitalized in intensive care units and those having catheterization, burn, and/or chronic illness. Amikacin was the best antibiotic as far as bacterial resistance was considered. Although lack of major PFGE type confirmed no P aeruginosa outbreak, typing results showed that cross transmission and treatment failure are the 2 main problems, which should be consider together to prevent this bacterial infection in medical centers.Öğe Clinical utility of bronchial washings polmerase chain reaction evaluation in the diagnosis of mycobacterium tuberculosis infection(İnönü Üniversitesi, Turgut Özal Tıp Merkezi, Göz Hastalıkları Anabilim Dalı, Malatya., 1998) Hasanoğlu, Canan; Yıldırım, Zeki; Köksal, Nurhan; Gökırmak, Münire; Günal, Selami; Durmaz, RızaÖz: Bu çalışma tüberküloz şüphesi olan vakalarda, bronş lavajı polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) incelemesinin klinik kullanımdaki değerini araştırmak için yapıldı. Çalışma ayırıcı tanılarında tüberkülozun bulunduğu 56 hastanın balgam ve bronş lavajı örneklerinin direkt mikroskopik, kültür ve PCR incelemelerinin sonuçlarını içermektedir. Hastaların tümüne bronkoskopi yapıldı. Bronş lavajı şüpheli lob veya segment bronşuna 20 ml NaCl %0.9 solüsyonu verilip aspire edildi. Alınan sıvı direkt mikroskopik inceleme, kültür ve PCR incelemelerinde kullanıldı. PCR işleminde hedef olarak Mycobacterium tuberculosis complex IS6110 insersiyon dizilişindeki 123-bp fragmanı kullanıldı. Çalışmamızın sonuçlarına göre 6 hasta doğru pozitif, 6 hasta yanlış pozitif olarak kabul edildi, yanlış negatiftik ise saptanmadı. Bronş lavajı PCR incelemesinin duyarlılığı %100, özgüllüğü ise %88 olarak bulundu. Bu bulgularla, bronş lavajı PCR incelemesinin en azından tüberküloz tanısını ekarte etmede kullanılabileceği düşünüldü.Öğe Çocuklarda Streptococcus pneumoniae nazofarenjial taşıyıcılığı; serogruplandırma, antibiyotiklere duyarlılığı ve penisilin dirençli streptococcus pneumoniae suşlarının moleküler tiplendirmesi(2004) Durmaz, Bengül; Durmaz, Rıza; Bayraktar, Mehmet; Kalcıoğlu, Mahmut TayyarStreptococcus pneumoniae genellikle sağlıklı çocukların nazofarenksinde bulunur. Taşıyıcılar, toplumdaki S. pneumoniae infeksiyonunun sirkülasyonunda önemli role sahiptirler. Bu çalışmanın amacı; farklı sosyo-ekonomik koşullara sahip olan sağlıklı ilkokul çocuklarının nazofarenksinde S. pneumoniae taşıyıcılık oranını tespit etmek, suşların antibiyotik duyarlılık ve serogrup profillerini belirlemek ve taşıyıcılar arasındaki epidemiyolojik ilişkiyi ortaya koymaktır. Dokuzyüzdokuz çocuğun posterior nazofarenksinden sürüntü alınmış, çalışma sonucunda bu çocukların 172 (%18,9)'sinde pnömokok taşıyıcılığı saptanmıştır. Taşıyıcılık erkek çocuklarda ve sosyo-ekonomik düzeyi düşük olanlarda daha yüksek bulunmuştur. Suşların sekiz antibiyotiğe duyarlılığı disk difüzyon yöntemiyle araştırılmıştır. Penisilin direnci oksasilin diski ile taranmış, penisilin E test ile doğrulanmıştır. Penisiline orta dirençli suş sayısı 17 (%9,9) olarak belirlenmiştir. Yüksek seviyede pensilin direnci saptanamamıştır. Ko-trimetaksozol ve tetrasiklin direnci sırasıyla %11 ve %4,1'dir. Eritromisin ve klindamisine düşük oranlarda (sırasıyla %4,7 ve %3,5) direnç saptanmıştır. Bütün izolatlar rifampisin, levofloksasin, moksifloksasin ve vankomisine duyarlı bulunmuştur. Kapsül şişme (Quellang) reaksiyonu 154 susta yapılabilmiştir. Bunların 32 tanesi tiplendirilememiştir. Kalan 122 izolat (tüm izolatların %76,2si) içinde 14 farklı serogrup tanımlanmıştır. En sık görülen serogrupler sırasıyla 9,19,23,10, 6 ve 18 olarak bulunmuştur. Penisiline orta derecede dirençli 17 susun da bulunduğu 145 susa "Arbitrary primed" polimeraz zincirleme reaksiyonu (AP-PZR) çalışıldı. "Pulsed Field Gel Electrophoresis" (PFGE) ise 12'si penisiline orta derecede dirençli olmak üzere toplam 57 susa uygulanabildi. AP-PZR ile suşların %70,5'i, PFGE ile %44,6'sı epidemiyolojik olarak ilişkili bulundu. Sonuç olarak; Bulunan serogrupler gelecekteki aşıların kapsaması gereken serogrupler hakkında bilgi vermektedir. Malatya'da düşük sosyo-ekonomik durumdaki 7 yaş grubu çocuklar pnömokok taşıyıcılığı açısından yüksek riske sahiptir. Bölgemiz için Penisilin G direnci henüz önemli bir sıkıntı oluşturmamaktadır. Çocukların nazofarenksinde kolonize S. pneumoniae suşlan arasında yüksek oranda epidemiyolojik ilişki vardır.Öğe Composition and antimicrobial activity of the essential oil from mentha spicata L subsp spicata(Journal of Essential Oil Research, 2011) Karaer, Abdullah; Toprak, S. Yağmur; Otlu, Barış; Durmaz, RızaThe air-dried aerial parts of M.spicata L. subsp. spicata, which were collected from eastern Turkey, were subjected to hydrodistillation and the essential oil was obtained in a yield of 3.24% (v/w). The oil was analyzed by GC and GC/ MS. Thirty-seven constituents, accounting for more than 95.3% of the total oil composition, were identified. The main compounds of the essential oil were carvone (48.4%), 1,8-cineole (21.3%), b-pinene (3.5%), b-caryophyllene (3.3%) and trans-dihydrocarvone (2.9%). The antimicrobial activity of the oil was studied. It was evaluated against six microorganisms using the disc diffusion and broth microdilution methods. The oil showed great potential for its antimicrobial activities against Escherichia coli, Candida albicans, Candida tropicalis and moderate activities against Staphylococcus aureus.Öğe Concentrations of total serum IgE in parasitized children and the effects of the antiparasitic therapy on IgE levels(İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1996) Durmaz, Bengül; Yakıncı, Cengiz; Köroğlu, Mehmet; Rafiq, Mehmet; Durmaz, Rıza; Yoloğlu, SaimÖz: Yaşları 7-11 arasında değişen, parazit ile enfekte 90 çocuk ve 24 sağlıklı çocukta serum IgE konsantrasyonları enzim immunoassay yöntemi ile' ölçüldü. Parazit bulunan 90 çocuğun 46'sı Giardia lamblia, 26'sı Enterobius vermicularis ve 18'i de her iki parazit ile enfekte idi. Parazit ile enfekte çocuklarda ortalama IgE değeri 170.17±27.76 IU/ml idi; bu çocukların 24'ünde IgE değeri 100 lU/ml'nin, 5'inde de 1000 IU/ml'nin üzerinde saptandı. Kontrol grubundaki çocuklarda ortalama IgE değeri 39.41±14.68 IU/ml idi. Serum IgE seviyeleri yönünden bu iki grup arasındaki fark anlamlı idi (p<0.01). Tedavi olarak G.lamblia ile enfekte çocuklara metronidazol (15-20 mg/kg/gün 10 gün süreyle), E.vermicularis ile enfekte olanlara tek doz mebendazol (100 mg/gün) ve her iki parazit ile enfekte olanlara bu iki ilaç kombine verildi. Tedavi verildikten 15 gün sonra parazit aranması ve serum IgE seviyeleri yönünden kontrol edilen 73 çocukta parazit görülmedi. Bu 73 çocukta tedavi öncesi ortalama IgE değeri 145.12±28.19 IU/ml iken tedaviden sonra 76.56±19.63 IU/ml olarak saptandı.Tedaviden önce ve sonra saptanan IgE değerleri arasındaki fark anlamlı bulundu (p<0.001). [Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi 1996;3(4): 332-335] Başlık (İngilizce): Parazit ile enfekte çocuklarda serum total IgE konsantrasyonları ve antiparazitik tedavinin IgE seviyelerine etkisi Öz (İngilizce): Concentrations of total serum IgE in 90 parasitized children and 24 healthy control children between 7 and 11 years old were measured using enzyme immunoassay. Of 90 children, 46 were infected with Giardia lamblia, 26 with Enterobius vermicularis, and 18 with both of these parasites. The overall mean value of IgE in parasitized children was 170.17 ± 27.76 IU/ml, almost 24 of children had an IgE value of more than 100 IU/ml, and 5 showed a value of more than 1000 IU/ml. The mean value of IgE in control children was 39.41 ±14.68 IU/ml IgE levels showed a significant difference between those two groups (p< 0.01). Children infected with G.lamblia were treated with metronidazole (15-20 mg/kg/day for 10 days), while those with E.vermicularis were treated with single dose mebendazole (100 mg/day), and in children having mixed G.lamblia and E.vermicularis infection, combination of metronidazole with mebendazole was used in therapy. After 15 days of the onset therapy, 73 children were reexamined for parasites and IgE levels. No parasite was found-in this group. The mean value of IgE was found to be 145.12+28.19 and 76.56 ±19.63 IU/ml before and after therapy, respectively. There was significant difference in IgE concentrations between before and after therapy (p<0.001). [Journal of Turgut Özal Medical Center 1996;3(4): 332-335]Öğe Doğurganlık Çağındaki Kadınlarda Rubella ve Sitomegalovirus Antikorlarının Araştırılması(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2003) Tekerekoğlu, Mehmet S.; Çizmeci, Zeynep; Özerol, İbrahim H.; Durmaz, RızaÇalışma, risk grubunu oluşturan doğurganlık çağındaki kadınlarda Rubella ve Sitomegalovirus antikorlarının insidansını belirlemek amacıyla yapıldı. Materyal ve Metod: Sitomegalovirus ve Rubella infeksiyonlarına karşı gelişen IgM ve IgG antikorları ELISA (Organon) kitleri kullanılarak incelenmiştir. Bulgular: İncelenen serum örneklerinde %0.3 oranında rubella IgM pozitifliği saptanırken; Rubella IgG %88 oranında belirlendi. CMV IgM ve CMV IgG için ise sırasıyla %0.4 ve %94 oranında pozitiflik gözlendi. Sonuç: Duyarlı anne adaylarının CMV ve Rubella infeksiyonlarından korunma ve kontrol konusunda eğitilmeleri ve takiplerinin doğumsal anomali riskini azaltacağı kanısına varıldı.Öğe Epidemiologic characterization of nosocomial Acinetobacter baumannii infections in a Turkish university hospital by pulsed field gel electrophoresis(American Journal of Infection Control, 2009) Sesli Çetin, Emel; Durmaz, Rıza; Tetik, Tülay; Otlu, Barış; Kaya, Selçuk; Çalışkan, AhmetBackground: Although members of the Acinetobacter genus are not commonly part of the human flora, their relatively high prevalence in hospital environment frequently results in colonization of the skin and respiratory tract. Objectives: The present investigation was carried out to elucidate epidemiologic characteristics of nosocomial Acinetobacter baumannii infections in a teaching hospital. Methods: Epidemiologic, clinical, and demographic features of the 66 patients with A baumannii infection during a 14-month period were recorded. Antibiotic susceptibilities of the isolates were determined by the standardized disk-diffusion method, and the clonal relationship of the isolates was analyzed by pulsed-field gel electrophoresis (PFGE). Results: The incidence of A baumannii infection was especially high in January, April, May, and June 2006. The isolates were most frequently obtained from blood and tracheal aspirates sent from the intensive care unit and neurosurgery ward. Although the most frequently identified predisposing factors were cerebrovascular disease and surgical operation, the main risk factors identified in these patients were catheterization and mechanical ventilation. Genotype analysis of the 66 A baumannii strains by PFGE revealed the circulation of 36 different PFGE types, of which type A (12) and K (17) accounted for 44% of the isolates. We found high clonal relationship (80.3%) among the typed strains. Thirteen antibiotypes were observed. Most of the isolates were multidrug resistant. Resistance to imipenem, meropenem, gentamicin, amikacin, tobramycin, netilmicin, ampicillin-sulbactam, trimethoprimsulfamethoxazole, piperacillin-tazobactam, cefoperazone-sulbactam, ciprofloxacin, and levofloxacin were found in 44%, 47%, 47%, 84.8%, 21.2%, 3%, 62.1%, 57.6%, 94%, 62.1%, 95.5%, and 95.5% of the isolates, respectively. Conclusion: The epidemiologic data obtained suggested that the increase in the number of A baumannii infections in our hospital was caused by the interhospital spread of especially 2 epidemic clones. We determined that clonally related strains can survive for a long time in our hospital and cause nosocomial infections in the predisposed patients.Öğe Genital yakınması olan kadınlarda Chlamydia trachomatis enfeksiyonunun, transkripsiyon esaslı amplifikasyon ve enzim immünoassay yöntemleri ile araştırılması(İnönü Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Malatya, Türkiye, 2002) Bulut, Yunus; Durmaz, Bengül; Durmaz, Rıza; Otlu, BarışÖz: Bu çalışma, genital yakınması olan kadınlarda Chlamydia trachomatis enfeksiyon prevalansını belirlemek ve bu enfeksiyonun tanısında transkripsiyon esaslı amplifikasyon (TMA) ile iki enzim immunoassay (EIA) yöntemini karşılaştırmak amacıyla yapılmıştır. Doksan hastanın endoservikal sürüntü örneklerinde, EIA ile C.trachomatis (Ct) antijeni ve TMA ile Ct-ribozomal RNA'sı, serum örneklerinde ise EIA ile Ct-lgG ve IgM antikor varlığı araştırılmıştır. Hastaların 18'inde (%20) rRNA, 12'sinde (%13) antijen, 20'sinde (%22) IgG, 12'sinde (%13) IgM ve 14'ünde (%16) IgG+lgM pozitifliği bulunmuştur. Onbir (%12) hastada ise Ct-rRNA, Ct-antijen ve Ct-lgM antikorları birlikte pozitif olarak belirlenmiştir. TMA'ya göre EIA ile Ct antijen aramanın özgüllüğü %67, duyarlılığı %100 olarak saptanmıştır. TMA pozitifliği ile EIA yöntemiyle Ct-antijen ve antikor pozitiflikleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur (p<0.05). Sonuç olarak genital C.trachomatis enfeksiyonunun tespitinde, EIA ile alınan pozitif sonuçların güvenilir olduğunu, ancak negatif sonuçların TMA yöntemi ile doğrulanması gerektiği düşüncesindeyiz.Öğe Gram negatif basiller tarafından üretilen beta-laktamazların izoelektrik odaklama yöntemiyle tiplendirilmesi(Mikrobiyoloji Bülteni, 2001) Tekerekoğlu, Mehmet Sait; Köroğlu, Mehmet; Durmaz, Bengül; Durmaz, Rıza; Şahin, KazımÖz: Hastanemiz Klinik Mikrobiyoloji laboratuvarında, 46 idrar, 16 yara/ apse, 4 kan ve 1 balgam örneğinden izole edilen ve nitrosefin yöntemi ile beta-laktamaz varlığı saptanan 67 Gram negatif basilin (29 Escherichia coli, 29 Klebsiella spp., 7 Enterobacter spp., 2 Citrobacter spp.) beta-laktamaz tiplerini belirlemek amacıyla izoelektrik odaklama yöntemi uygulanmıştır. İzoelektrik noktalarına göre 66 susun beta-laktamaz profilleri saptanırken bir susta enzim bandı gözlenememiştir. Suşların 48'inde bir, 11'inde iki, 5'inde ise üç bant belirlenmiştir. Saptanan izoelektrik noktaların (pl) 5.4 ile 8.4 arasında değiştiği görülmüştür. Suşların belirleyici antibiyotiklere duyarlılıkları ve izoelektrik noktalarına göre yapılan değerlendirmesi sonucunda; 66 susun 33'ünde Grup 2be, 20'sinde Grup 2b, 3'ünde Grup 1, 3'ünde Grup 2d, 1'inde Grup 2f'de yer alan enzimlerin özellikleriyle uyumlu bantlar saptanırken 6 susun beta-laktamazı gruplandırılamamıştır. Klebsiella'larda sıklıkla SHV türevi enzimleri, E.coli'lerde ise TEM türevi enzimler gözlenmiştir. Grup 2b'de TEM-1 ve TEM-2 beta-laktamazlar, Grup 2be'de ise SHV-2 ve SHV-6 (pl: 7.6), SHV-5 (pl: 8.2), SHV-4 (pl: 7.8) ve SHV-3 (pl: 7) benzeri enzimlerin yaygın olduğu bulunmuştur.Öğe HBsAg pozitif serumlarda HBV-DNA'nın iki ayrı PCR yöntemi ile taranması ve sonuçlarının serolojik göstergelerle karşılaştırılması(1996) Sönmez, Emine; Durmaz, Rıza; Kızılkaya, Nedim; Özbilge, Hatice; Günal, Selami; Yoloğlu, SaimBu çalışmada İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı'nda HBsAg pozitif serum ör¬neklerinden rastgele seçilen 80 serumda iki ayrı Polimeraz Zincir Reaksiyonu (PCR) yöntemi ile HBV-DNA bakıldı. Pröteinaz-K /fenol ekstraksiyon yöntemi (I. yöntem) ile serumların 25'inde (%3I.3) HBV-DNA pozi¬tifliği tespit edildi! Ticari kit (Micro DNA izolasyon kiti, Strategene ve Digene Sharp Signal System kiti) kulla¬nılan II. yöntemde, serumların 23'ünde (%28.8) HBV-DNA pozitif bulundu, HBeAg pozitif olan 18 serumun hepsinde (% 100) her iki yöntemle HBV-DNA tespit edildi. Anti-HBe pozitif olan 62 serumun 7'sinde (% 11.3) I. yöntem ile HBV-DNA pozitif iken II. yöntem ile 5'inde (% 8.1) pozitif bulundu. İki yöntem sonuçlan arasın¬da anlamlı fark tespit edilemedi (p> 0.05). Sonuç olarak PCR laboratuvarları HBV-DNA tespitinde bu iki yöntemden kendi koşullarına uygun olan birini tercih edebilirler.