Yazar "Gül, Mehmet" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 54
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Açlığın sıçan ince bağırsak mukozasında oluşturduğu histolojik ve histokimyasal değişiklikler(2004) Eşrefoğlu, Mukaddes; Uçar, Muharrem; Gül, MehmetAmaç: Açlık sindirim sisteminde yapısal ve fonksiyonel değişiklikler oluşturmaktadır. Çalışmamızda kısa ve uzun süreli açlığın sıçan duodenum, jejunum ve ileum mukozasında yol açtığı histolojik ve histokimyasal değişiklikleri incelemeyi amaçladık.Gereç ve Yöntemler: Bu amaçla 28 adet Wistar cinsi dişi sıçan kullanıldı. Açlık süresi boyunca deneklere sadece su verildi. Son doyurulmayı takip eden 1, 6, 12, 36. saatin ve 2. 4. 7. günlerin sonunda duodenum, jejunum ve ileumdan parçalar alındı.Bulgular: Açlığa bağlı histolojik değişikliklerin duodenumda ilk 12. saatte, jejunum ve ileumda 6 saatte ortaya çıktığı saptandı. Duodenumda izlenen ilk değişiklikler, villus yapısında bozulma, yüzey epitelinde parçalanma, Lieberkühn kriptalarının epitelinde mitotik ve apoptotik hücre artışıydı. 4. günün sonunda dejenere olmuş Lieberkühn kriptalarını tanımak oldukça zordu. 7. günün sonunda hemen hemen bütün villuslarda parçalanma izlendi. Lieberkühn kriptalarının epitelinde mitoz ve apoptotik hücre sayısı artmış, goblet hücre sayısı azalmıştı. Jejunum ve ileumda izlenen ilk değişiklikler, epitelin boyunda kısalma, dökülme, villuslarda düzensizlik, lakteallerde genişlemeydi. 12. saatte epitelde ve villuslarda parçalanma, villus atrofisi, lamina propriyada ödem, lenfosit infiltrasyonu, Lieberkühn kriptalarının epitelinde bozulma, mitotik ve apoptotik hücrelerde artış izlendi. 48. saatte bağ dokusunda fibrotik alanlar saptandı. 4. günde Lieberkühn kriptalarının epiteli tamamen dejenere olmuştu. 7. günün sonunda bu bulgular iyice belirginleşmişti. Yüzey epitelinde ve kripta epitelinde goblet hücre sayısı azalmıştı.Sonuç: Açlığın ince barsak mukozasında önemli yapısal değişikliklere yol açtığı, bu değişikliklerin açlık süresi ile orantılı olarak artış gösterdiği sonucuna varıldı.Öğe Açlığın Sıçan Kolon Mukozasında Yol Açtığı Histolojik ve Histokimyasal Değişiklikler+(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2003) Gül, Mehmet; Eşrefoğlu, Mukaddes; Otlu, AliBesin maddelerinin emilimi esas olarak ince bağırsaklarda gerçekleşir. Kalın bağırsak mukozasından su ve elektrolitler emilir. Açlık sindirim sisteminde yapısal ve fonksiyonel değişiklikler oluşturmaktadır. Çalışmamızda kısa ve uzun süreli açlığın sıçan kolon mukozasında yol açtığı histolojik ve histokimyasal değişiklikleri incelemeyi amaçladık. Materyal ve Metod: Çalışmamızda 28 adet Wistar cinsi dişi sıçan kullanıldı. Açlık süresi boyunca deneklere sadece su verildi. Son doyurulmayı takip eden 1., 6., 12., 36. saatin ve 2. 4. 7. günlerin sonunda kolondan parçalar alındı. Bulgular: Birinci ve 6. saatte kolon mukozasında herhangi bir değişiklik izlenmedi. 12. saatte yüzey epitelinde yer yer dökülmeler saptandı. 36. saatte bu bulguya ilaveten lamina propriyada lenfosit infiltrasyonu ve damar dilatasyonu izlendi. 48. saatte yüzey epitelinde ve kripta epitelinde yassılaşma, kripta epitelinde bozulma ve lümeninde genişleme gözlendi. Kripta epitelinde çok miktarda apoptotik ve mitotik hücre hücre saptandı. Bu dönemde submukozada damar dilatasyonu mevcuttu. 4. günde 48. saatte izlenen değişiklikler artmıştı. Lieberkühn kriptalarının epitelinde bozulma ve submukozada ödem izlendi. 7. günde yüzey epitelinde ve Lieberkühn kriptalarının epitelinde dejenerasyon belirginleşmişti. Yer yer dejenere olan kriptalar zor tanındı. Apoptotik ve mitotik hücre sayısı artmıştı. Yüzeyde ve kripta lümeninde sekresyon ürününde ve goblet hücrelerinin sayısında belirgin azalma mevcuttu. Sonuç: Kısa ve uzun süreli açlığın kolon mukozasında açlık süresi ile orantılı olarak artan histolojik değişiklikler oluşturduğu sonucuna varıldı.Öğe Beyaz farelerde karaciğer yerleşimli strobilocercosis histopatolojisi(Türkiye Parazitoloji Dergisi, 2010) Aydın, Nasuhi Engin; Miman, Özlem; Gül, Mehmet; Daldal, NilgünÖz: Erişkini kedi ve kedigillerin bağırsağında bulunan Taenia taeniaeformis'in larval formu olan Strobilocercus fasciolaris fare ve sıçan gibi kemiricilerde yerleşmektedir. Amaç, literatürde strobilocercosis olarak tanımlanmış insan olgusunun da bildirilmiş olması nedeniyle nadir görülen bu zoonoza dikkat çekmektir. İnönü Üniversitesi Deney hayvanları laboratuarında bir bilimsel çalışmada 6 – 8 aylık sağlıklı beyaz farelerin takibi sırasında rastlantısal olarak ortaya çıktığı görülmüş olan; farelerin 9'unun karaciğerinde gelişen ve çalışmayı olumsuz etkileyen kistik oluşumlar histopatolojik olarak incelenmiştir. Haemotoxylin-eosin, periodik asit Schiff ve Masson trichrom boyamaları ile hazırlanan kesitlerin incelenmesinde ışık mikroskobu kullanılmıştır. Histopatolojik bulgu olarak kist boşluğuna kıvrılmış Strobilocercus fasciolaris ve çengelleri ayırdedilmiştir. Plazma hücreleri, makrofaj, eozinofilik infiltrasyon odakları ve fibroblastik bağ dokusunun eşlik ettiği izlenmiştir. Bu makalede Strobilocercus fasciolaris ve diğer sestod larvalarının ara konaklarda oluşturdukları histopatolojik değişiklikler tartışılmıştır.Öğe A bioactive product lipoxin A4 attenuates liver fibrosis in an experimental model by regulating immune response and modulating the expression of regeneration genes(2019) Kurtoğlu, Elçin Latife; Kayhan, Başak; Gül, Mehmet; Kayhan, Burçak; Akdoğan Kayhan, Meral; Karaca, Zeynal Mete; Yeşilada, ElifAbstract: Background/Aims: Lipoxin A4 (LXA4), an anti-inflammatory lipid mediator, regulates leukocyte cellular activity and activates gene transcription. The therapeutic effect of LXA4 on liver fibrosis and its mechanism on the immune system are largely unknown. Because the regenerative capacity of hepatocytes in acute and chronic liver failure models of mouse increases by silencing MKK4, we aimed to investigate the effect of parenteral administration of LXA4 on the genes responsible for regeneration of liver, namely MKK4, MKK7, and ATF2, and visualize the therapeutic effects in an experimental model. Materials and Methods: Fibrosis was induced in mice by administration of thioacetamide (TAA). LXA4 was administered during the last two weeks of fibrosis induction. The fibrosis level was measured by Knodell scoring. The liver function was measured by analyzing serum ALT, AST, and AP levels. Expression levels of genes responsible for liver fibrosis (TGF-?) and cell regeneration (MKK4, MKK7, and ATF2) have been measured by RT-PCR analysis. Inflammatory and anti-inflammatory cytokine levels were measured in serum samples and liver homogenates by Enzyme Linked Immunosorbent Assay (ELISA). Ultrathin sections were examined using a transmission electron microscope and analyzed. Results: We observed significant healing in liver of the LXA4-treated group, histologically. This finding was in parallel with reduction of serum ALT, AST, but not AP levels. TGF-? and MKK4 expressions were significantly reduced in the LXA4-treated group. Administration of LXA4 caused significant elevation of IL-10 in systemic circulation; however, that elevation was not detected in liver homogenates. Nevertheless, significant reductions in TNF-? and IL-17 have been observed. Conclusion: The anti-inflammatory effect of LXA4 maintains the regenerative capacity of liver during fibrosis in an experimental liver fibrosis model. LXA4 may be therapeutically beneficial in liver fibrosis.Öğe Caerulein ile oluşturulan akut pankreatitte pankreasta izlenen histolojik değişiklikler ve bu değişiklikler üzerine pentoxifylline, L-argının ve Nω-nitro-L-argının methyl ester'in etkilerinin ışık mikroskobik düzeyde incelenmesi(İnönü Üniversitesi, 2004) Gül, Mehmet10. ÖZET Akut pankreatit ödem, asiner hücre hasarı, hemoraji ve pankreas inflamasyonu ile karakterize inflamatuvar bir hastalıktır. Bir kolesistokinin analoğu olan caeruleinin yüksek dozları ile pankreasın stimülasyonu akut ödematöz pankreatite neden olur. Nitrik oksit birçok fizyolojik ve patofizyolojik süreçte yer alan biyolojik bir mediyatördür. Akut pankreatitin oluşumunda ve iyileşmesi sürecinde nitrik oksitin önemli etkileri olabilir. Pentoxifylline reolojik etkileri ve sitokin yapımını inhibe etme yolu ile antiinflamatuvar özellik gösteren metilksantin türevi bir ilaçtır. Çalışmamızda caerulein ile oluşturulmuş akut pankreatitte NO ve pentoxifylline' etkilerini araştırmayı amaçladık. Bu çalışmada Sprague Dawley cinsi 42 adet erişkin erkek sıçan kullanıldı. Sıçanlar rasgele 6 farklı gruba ayrıldı: 1-Kontrol grubu. 2- 0.5 mi %0.9 NaCI uygulanan grup. 3- Caerulein grubu: Toplam 100 |ag/kg caerulein. 4- Caerulein+L-arginin grubu: 100 ^ıg/kg caerulein+160 mg/kg L-arginin. 5- Caerulein+L-NAME grubu: 100 |ag/kg caerulein+20 mg/kg L-NAME. 6- Caerulein+Pentoxifylline grubu: 100 i-ig/kg caerulein+12 mg/kg pentoxifylline. Sıçanların hepsi ilk doz caerulein uygulamasından 12 saat sonra dekapite edilerek pankreasları çıkartıldı. Doku örnekleri %10'luk nötral tamponlu formaldehit ve Bouin solüsyonlarında tespit edilerek parafine gömüldü. Parafin bloklardan hazırlanan kesitlere Hematoksilen-eosin, Gomori trikrom ve Periodic acid Schiff boyamaları yapıldı. Caerulein grubunda belirgin interstisyel ödem, inflamatuvar infiltrasyon, sitoplazmik vakuolizasyon, dejenerasyon ve apopitoz gözlendi. L- arginin ve pentoxifylline ile bu histolojik değişikliklerde belirgin düzelme sağlandı. Caerulein ile oluşturulmuş akut pankreatitin tedavisinde L-arginin ve pentoxifylline'in yararlı etkilerinin olabileceği düşüncesindeyiz. Anahtar kelimeler: Nitrik oksit, pentoxifylline, akut pankreatit, sıçan, mikroskopiÖğe Can Melatonin Protect the Endometrium from the Adverse Effects of Caerulein?(2015) Şahin, Levent; Şahin, Hilal; Karahan, Feride; Gül, Semir; Bahar, Leyla; Gül, Mehmet; Özakşit, Müzeyyen GülnurAbstract: Serulein ile indüklenmiş akut pankreatiti (AP)nin uterusa etkisi ve melatonin uygulamasının muhtemel uterus koruyucu etkileri araştırıldı. Yirmi sekiz rat dört gruba ayrıldı: (1) Kontrol grubu (n = 7); (2) melatonin grubu (n = 7); (3) serulein grubu (n = 7); (4) melatonin + serulein grubu (n = 7). AP, genç dişi hayvanlara saatte bir (50 ?g/kg) dozunda 4 kez verilen intraperitonal serulein enjeksiyonu ile indüklenmiştir. Melatonin (20 mg/kg) AP indüksiyonundan 30 dakika önce intraperitonal enjeksiyon yolu ile verildi. Ratlar seruleinin son enjeksiyonundan 12 saat sonra sakrifiye edildi ve uterusları histopatoloj ik değerlendirme için alındı. Ortalama vücut ağırlığı ve uterusun ıslak ağırlıkları kaydedildi. Endo-miyometriyumdaki histoloj ik değişikliklerin derecesi, ödem, kanama, nekroz, lökosit infiltrasyonu, endometriyal proliferasyon ve endometrial kalınlık skorlaması için H-Puan yöntemi kullanıldı. Her grupta tedaviden sonra ortalama vücut ağırlığında anlamlı bir farkın olmadığı gözlendi. Kontrol ve serulein verilen ratlar arasındaki uterus ıslak ağırlıkları anlamlı derecede farklı (P<0.01) olduğu tespit edildi. Serulein grubunda endometriyal kalınlık, ödem, kanama, nekroz ve lökosit infiltrasyonu melatonin ve kontrol grubuna oranla anlamlı derecede daha fazla olduğu görüldü (P<0.01). Daha önceden melatonin uygulanan grupta sadece serulein uygulanan gruba oranla histoloj ik olarak yapısal bozuklukların normale döndüğü ve uterus ıslak ağırlığının anlamlı ölçüde azaldığı gözlendi. Melatonin uygulamasının, uterusun endometriumu üzerine seruleinden kaynaklanan olumsuz etkilerin profilaksisinde önemli bir rol oynayabileceği düşünülmektedir.Öğe Comparison of nerve vessel and cartilage grafts in promoting peripheral nerve regeneration(Annals of plastic surgery, 2013) Fırat, Cemal; Geyik, Yılmaz; Aytekin, Ahmet Hamdi; Gül, Mehmet; Kamışlı, Suat; Yiğitcan, Birgül; Özcan, AbdulcemalAbstract: Peripheral nerve injury primarily occurs due to trauma as well as factors such as tumors, inflammatory diseases, congenital deformities, infections, and surgical interventions. The surgical procedure to be performed as treatment depends on the etiology, type of injury, and the anatomic region. The goal of treatment is to minimize loss of function due to motor and sensory nerve loss at the distal part of the injury. Regardless of the cause of the injury, the abnormal nerve regeneration due to incomplete nerve regeneration, optimal treatment of peripheral nerve injuries should provide adequate coaptation of proximal and distal sides without tension, preserving the neurotrophic factors within the repair line. The gold standard for the treatment of nerve defects is the autograft; however, due to denervation of the donor site, scarring, and neuroma formation, many studies have aimed to develop simpler methods, better functional results, and less morbidity. In this study, a defect 1 cm in length was created on the sciatic nerve of rats. The rats were treated with the following procedures: group 1, autograft; group 2, allogeneic aorta graft; group 3, diced cartilage graft in allogeneic aorta graft; and group 4, tubularized cartilage graft in allogeneic aorta graft. Group 5 was the control group. The effects of cartilage tissue in nerve regeneration were evaluated by functional and histomorphological methods. Group 1, for which the repair was performed with an autograft, was evaluated to be the most similar to the control group. There was not a statistically significant difference in myelination and Schwann cell rates between group 2, in which an allogeneic aorta graft was used, and group 3, in which diced cartilage in an allogeneic aorta graft was used. In group 4, myelination and Schwann cell formation were observed; however, they were scattered and irregular, likely due to increased fibrosis. In all of the groups, nerve regeneration at various rates was observed both functionally and histomorphologically. This study demonstrates that cartilage tissue has promoting effects in nerve regeneration.Öğe A comparison of three different agents of decalcification for a histological examination of bone tissues(J Turgut Ozal Med Cent, 2014) Gül, Mehmet; Bostancıeri, Nuray; Gül, Semir; Hüz, Mustafa; Yıldız, Azibe; Otlu, AliObjectives: Bone-decalsification is still a time consuming and laboring process in histopathology laboratories. In this study, we have aimed a comparision of decalsification degrees and staining properties of compact bone tissue decalcificated by formic acid, Biodec-R, and Decalcifier II as decalcification agents. Materials and Methodology: A total of 6 healthy male rats (200-220 g) were used in this study. Rats were decapitated by cervical dislocation. Femurs were removed and 0.5 cm long pieces from these femurs were fixed in 10% formaldehyde for 36 hours. Subsequently, the bone-tissues were stored in decalcification fluids at room temperature for six days. The bone-tissue samples were processed by routine tissue procedures. They were further processed for light microscopic examination and stained with hematoxylin-eosin, Gomori’s trichrome, and Periodic acid-Schiff. We have examined the bone sections under a Leica DFC280 light microscope and Leica Q Win Image Analysis System (Leica Micros Imaging Solutions Ltd.; Cambridge, U.K). Results: When all three decalcification agents were applied for equal time periods and at the same experimental design, it was observed that formic acid is more effectible for the preservation of natural structure of the bone tissue and on the quality of the staining properties. It was observed that Biodec R and Decalcifier II are similar to each other in terms of staining properties and preservation of structural details of cells and tissue. Conclusion: Formic acid decalcification is adviced for histologic staining and for a higher qualitiy of microscopic view during histological examination of compact bone tissues.Öğe Deneysel diyabetin sıçan böbreklerinde meydana getirdiği histolojik değişiklikler(2005) Öztürk, Feral; Eşrefoğlu, Mukaddes; Iraz, Mustafa; Gül, Mehmet; Kuruş, Meltem; Otlu, AliÖZET: Amaç: Bu çalışma, deneysel tip 1 diyabetin ve fizyopatolojisi taklit edilen tip 2 diyabetin sıçan böbreklerinde oluşturabileceği hasarın histokimyasal ve immunohistokimyasal olarak incelenmesi ve birbirleriyle karşılaştırılması amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışmada kullanılan Sprague Dawley cinsi, 15 adet erişkin erkek sıçan; kontrol, streptozotosin (STZ) ve fruktoz gruplarına ayrıldı. STZ grubuna tek doz STZ (45mg/kg) intraperitoneal olarak uygulandı. Fruktoz grubuna 8 hafta boyunca %10 D-fruktoz içeren içme suyu verildi. 8 haftanın sonunda öldürülen sıçanların sol böbrekleri alınarak rutin tespit ve doku takibi sonrasında histokimyasal ve immuhistokimyasal olarak boyanarak ışık mikroskobunda incelendi. Bulgular: STZ ve fruktoz gruplarında korteksde histolojik değişiklikler izlendi. Her iki grupta da glomerül kapiller bazal membranında kalınlaşma, mezengial matriksde artış bazı glomerüllerin Bowman kapsülü pariyetal yaprağında kalınlaşma ve nadiren tubül bazal membranında kalınlaşma izlendi. Fruktoz grubunda ayrıca arteriol duvarında kalınlaşma izlendi. Sonuç: Her iki tip deneysel diyabette sıçan böbreklerinde benzer bulgular oluştuğu ve bu bulguların muhtemelen hipergliseminin oluşturduğu direkt ve/veya indirekt etkilere bağlı olarak geliştiği sonucuna varıldı.Öğe Deneysel diyabetin sıçan böbreklerinde meydana getirdiği histolojik değişiklikler üzerine melatoninin iyileştirici etkileri(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2005) Vardı, Nigar; Iraz, Mustafa; Öztürk, Feral; Uçar, Muharrem; Gül, Mehmet; Eşrefoğlu, Mukaddes; Otlu, AliÖz: Amaç: Bu çalışma, streptozotosin (STZ) ile oluşturulan diyabetik rat modelinde, sıçan böbreklerinde oluşan histolojik değişiklikler üzerine melatoninin iyileştirici etkilerinin araştırılması amacıyla planlandı. Gereç ve Yöntem: Çalışmada kullanılan Spraque-Dawley cinsi; 15 adet erişkin dişi sıçan: kontrol, diyabet (D) ve melatonin ile tedavi edilen diyabet (DM) gruplarına ayrıldı. Deneysel diyabet D ve DM gruplarında tek doz STZ'nin (45 mg/kg) intraperitoneal uygulanması ile oluşturuldu. Diyabet oluşturulduktan sonra, DM grubuna 8 hafta her gün 10 mg/kg melatonin i.p. olarak uygulandı. Deneyin sonunda sıçanların kan-glikoz seviyeleri ölçüldü. Örnekler rutin doku takibinden sonra, parafine gömüldü. Histokimyasal ve immunohistokimyasal boyamaların ardından, kesitler ışık mikroskopta incelendi. Bulgular: Diyabet grubundaki sıçanların, kontrol ve DM grubuna göre kan-glikoz düzeyleri önemli derecede yükselirken, vücut ağırlıkları belirgin şekilde azaldı. Diyabete bağlı olarak gelişen temel histolojik değişiklikler glomerul ve tubül bazal membranları ile epitel hücrelerinde gözlendi. Uygulanan melatonin tedavisiyle, bu bulguların önemli ölçüde hafiflediği tesbit edildi. Sonuç: Kronik melatonin uygulaması STZ ile sıçanlarda oluşturulan diyabetin neden olduğu böbrek hasarını azalttı. Bu yüzden melatoninin diyabetik böbrek hasarının gelişimini önleyeceğini veya bulguları hafifleteceğini düşünmekteyiz. Yine de diyabetik komplikasyonlar üzerindeki pozitif etkisini göstermek için uzun süreli kullanımlar ile ilgili daha ileriki çalışmalara ihtiyaç bulunmaktadır.Öğe Deneysel Diyabetin Sıçan Böbreklerinde Meydana Getirdiği Histolojik Değişiklikler+(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2006) Öztürk, Feral; Iraz, Mustafa; Eşrefoğlu, Mukaddes; Kuruş, Meltem; Gül, Mehmet; Otlu, AliThis study was designed to detect and evaluate the histochemical and immunohistochemical alterations in rat kidney histology following streptozotocin (STZ)-induced and fructose-induced experimental diabetes. Material and Methods: Fifteen male Sprague-Dawley adult rats were divided into three groups as control, STZ and fructose groups. STZ group rats received a single dose of STZ (45mg/kg) intraperitoneally. Fructose group rats were fed by tap water containing 10 % D-fructose for 8 weeks. At the end of eight weeks rats were killed, left kidneys were removed. Following routine tissue process, kidneys were embedded in paraffin. Histochemical and immunohistochemical stains were applied and the specimens examined by light microscope. Results: In both STZ and fructose groups histological changes were observad in the cortex. Increase of Basal membrane thickness in glomerule capillary, mesangial matrix, thickness in parietal layer of Bowman’s capsule and rare tubular basal membrane thickness were detected in both groups. In fructose group arteriol walls also showed increased thickness. Conclusion: We concluded that both STZ and fructose induced experimental diabetes led to similar findings in rat kidneys and these findings probably occur as direct and/or indirect results of hyperglisemia.Öğe Dexmedetomidine ameliorates TNBS induced colitis by inducing immunomodulator effect(Journal of Surgical Research, 2013) Erdoğan Kayhan, Gülay; Gül, Mehmet; Kayhan, Başak; Gedik, Ender; Özgül, Ülkü; Kurtoğlu, Elçin Latıfe; Durmuş, Mahmut; Ersoy, Mehmet ÖzcanBackground: Since sedatives are often administered to immune-compromised and critically ill patients, our understanding of immunomodulation by sedation will be critical. Dexmedetomidine, a selective a2-adrenergic receptor agonist, is often used for sedation and analgesia especially in intensive care units. There are conflicting and little data concerning both the effect and the mechanism of dexmedetomidine on immune response. In our study, we aimed to investigate the effect of dexmedetomidine on immune system at two different doses (5 mg.kg 1 and 30 mg.kg 1 ) during inflammatory bowel disease by using an experimental model, which resembles both systemic and local inflammation. Methods: The effect of dexmedetomidine on the course of inflammatory bowel disease was investigated by measuring macroscopic and microscopic parameters. We investigated proinflammatory Th1, Th2, and Th17 cytokine levels in serum samples to analyze systemic immune response. Following this, local immune response was investigated by measuring cytokine levels in the presence of dexmedetomidine in spleen cell culture. Results: Dexmedetomidine administration led to amelioration of all disease associated pathological manifestations. According to our in vitro and in vivo results, dexmedetomidine shows anti-inflammatory effect by increasing IL-4 and IL-10 levels responsible from antiinflammatory response via Th2 pathway. Moreover, we showed for the first time in the study that dexmedetomidine administration reduces IL-23, which is responsible from initiation of inflammatory response via Th17 pathway. Conclusions: Dexmedetomidine can have beneficial effect on preoperative or postoperative inflammatory bowel disease patients in intensive care units by down-regulating inflammatory immune response not only in systemic circulation but also in tissue-specific manner.Öğe Dexmedetomidine improves ultrastructural view of renal damage and biochemical parameters during an experimental inflammatory bowel disease(2018) Karaca, Zeynal Mete; Gül, Mehmet; Kayhan, Başak; Erdoğan Kayhan, GülayAbstract: Abstract Investigation of the effect of Dexmedetomidine (Dex) on inflammatory bowel diseases (IBD) induced renal damage by using an experimental model. IBD frequently cause reduction in renal function and renal failure. Since perioperative anesthesia and postoperative conditions in intensive care can cause acute kidney injury and reduction on renal function; deciding on a sedative and anesthetic agent without side effects would reduce IBD caused renal damage. We investigated histopathological, electron microscopic analyzes and antioxidant effects of Dex on kidney tissue during trinitrobenzene sulfonic acid (TNBS) induced damage in BALB/c mice at two different concentrations of Dex; 5?g/kg and 30?g/kg. Blood samples were collected to analyze creatinine levels. The levels of malondialdehyde (MDA) and activity of antioxidant enzymes glutathione (GSH) and superoxide dismutase (SOD) were measured in tissue homogenates. Histopathological and ultrastructural changes in kidney following TNBS induction were significantly reduced in Dex treatment groups. Administration of Dex significantly reduced creatinine levels. MDA levels were significantly reduced in Dex groups. Administration of Dex brought back GSH level to control level. Administration of Dex significantly 1.48 and 1.96 times increased SOD activity at 5?g/kg and 30 ?g/kg, respectively. Dexmedetomidine treatment may have benefits to prevent IBD induced renal damage.Öğe Does the high sulfur content in apricots affect oxidative stress? Running title: Effect of sulfur amount on oxidative stress(2022) Otlu, Önder; Kıran, Tuğba Raika; Gül, Mehmet; Önal, Yunus; Çolak, Cemil; Karabulut, Aysun BayApricots are one of the most important fruits that can be produced worldwide. Most of the importer countries are sensitive about sulfur which is used in the protection of dried apricots. The objective of this study was to compare the effects of feeding with high and low sulfur content apricots on oxidative stress parameters of the liver. In total, 42 Wistar albino rats were fed for 12 weeks with the use of dried apricots containing different amounts of sulfur and sun-dried apricots. There was no significant difference in IL-1?, 8-OHdG and TOS levels between the control group and the group fed with sun dried apricots. There was no statistically significant difference between the groups fed with low and high sulfur-containing apricots.Non-necrotic changes were observed in 3000 ppm and 4000ppm groups in microscopic examination. No significant effect of feeding with sulfur treated apricots was found in the liver tissues of rats.Öğe The effect of caffeic acid phenethyl ester on bacterial translocation and intestinal damage in cholestatic rats(Dig Dis Sci (2006) 51:1754–1760, 2006) Ara, Cengiz; Eşrefoğlu, Mukaddes; Polat, Alaadin; Işık, Burak; Aladağ, Murat; Gül, Mehmet; Ay, Selma; Tekerekoğlu, M.Sait; Yılmaz, SezaiWe investigated the effect of caffeic acid phenethyl ester in rat ileum injury induced by chronic biliary obstruction. Swiss albino rats were divided into three groups: Group 1, sham (n = 7); Group 2, common bile duct ligation (n = 7); and Group 3, common bile duct ligation plus caffeic acid phenethyl ester (n = 7). In the caffeic acid phenethyl ester-treated rats, ileum tissue levels of malondialdehyde and myeloperoxidase were significantly lower than those of the bile duct-ligated rats (P < 0.001). The levels of tumor necrosis factor-α, interleukin-6, and interleukin-1α in the caffeic acid phenethyl ester group were significantly lower than those in the bile duct ligation group (P < 0.03, P < 0.01, and P < 0.02 respectively). The present study demonstrates that intraperitoneal administration of caffeic acid phenethyl ester in bile duct-ligated rats reduces intestinal oxidative stress. This effect may be useful in the preservation of intestinal damage in cholestasis.Öğe The effect of caffeic acid phenethyl ester on bacterial translocation and intestinal damage in cholestatic rats(Digestive Diseases and Sciences, 2006) Ara, Cengiz; Eşrefoğlu, Mukaddes; Polat, Alattin; Işık, Burak; Aladağ, Murat; Gül, Mehmet; Ay, Selma; Tekerekoğlu, Mehmet Sait; Yılmaz, SezaiAbstract We investigated the effect of caffeic acid phenethyl ester in rat ileum injury induced by chronic biliary obstruction. Swiss albino rats were divided into three groups: Group 1, sham (n = 7); Group 2, common bile duct ligation (n = 7); and Group 3, common bile duct ligation plus caffeic acid phenethyl ester (n = 7). In the caffeic acid phenethyl ester-treated rats, ileum tissue levels of malondialdehyde and myeloperoxidase were significantly lower than those of the bile duct-ligated rats (P < 0.001). The levels of tumor necrosis factor-α, interleukin-6, and interleukin-1α in the caffeic acid phenethyl ester group were significantly lower than those in the bile duct ligation group (P < 0.03, P < 0.01, and P < 0.02 respectively). The present study demonstratesthat intraperitoneal administration of caffeic acid phenethyl ester in bile duct-ligated rats reduces intestinal oxidative stress. This effect may be useful in the preservation of intestinal damage in cholestasis.Öğe Effect of hyperbaric oxygen on hyperglycemia-induced cochlear damage: An experimental study(2019) Yiğider, Ayşe Pelin; Gül, Mehmet; Körpınar, Şefika; Kaplan, Mehmet Ali; Server, Ela; Yiğit, Özgür; Daştan, Sevgi; Toklu, Akın SavaşAbstract: Objectives: This study aims to investigate whether hyperglycemiainducedcochlear damage can be treated with hyperbaric oxygentherapy (HBOT) in rats with diabetes mellitus using distortionproduct otoacoustic emission (DPOAE) and histopathological analysis.Materials and Methods: The study included 18 male albinoSprague Dawley rats (weighing ?350 g, at least two months ofage). Animals were divided into three groups as the control group(group 1), streptozocin (STZ)-induced diabetes group (group 2),and STZ-induced diabetes+HBOT group (group 3). Distortionproduct otoacoustic emission was used to demonstrate functionalstatus of cochlea and applied at the beginning and at the end of theeighth week. Group 3 was treated with HBOT for one week at sixthweek. By the end of the eighth week, all animals were decapitated.Histological evaluation was performed under light microscopy.Results: All animals in groups 2 and 3 had fasting blood glucose levels>250 mg/dL. There was no difference in terms of signal-to-noise ratiovalues between groups at the end of the study except for 2 kHz, whichwas lower in groups 2 and 3. Histological evaluation showed thatdegenerations including hydropic degeneration, loss of supportingand hair cells, basilar membrane deformation, and fibrinoid materialin deposition in the scala media were higher in group 2 than group 3.Conclusion: In our study, HBOT ameliorated diabetes-inducedcochlear damage histologically. In light of our findings, we believethat the management of hearing loss in diabetics may evolvedramatically if the proper algorithm is formed.Öğe The effectiveness of platelet-rich plasma in an anosmia-induced mice model(Wıley, 111 rıver st, hoboken 07030-5774, nj usa, 2018) Gül, MehmetObjectiveIn this study, we aimed to functionally and morphologically demonstrate the effectiveness of platelet-rich plasma (PRP) on anosmia in a mouse model of anosmia. Study DesignAnimal study. MethodsA total of 16 male mice were included. When selecting the mice, the food-finding test (FFT) was used to make sure that the animals could smell, and anosmia was induced by administration of intraperitoneal 3-methylindole. The mice were randomly divided into two groups of eight (groups A and B). After 1 week, topical PRP was administered to the mice in group A and topical saline was administered to the mice in group B. The FFT was again administered at 7, 14, and 21 days. The mice were sacrificed on day 21, the olfactory neuroepithelium was histopathologically examined, and the epithelial damage scores and epithelial thickness were measured. ResultsAfter topical administration of PRP and saline, the difference in the average FFT values of the groups was statistically significant at 7, 14, and 21 days (P < 0,005). During the histopathological examination, the epithelial damage score was statistically significantly lower in the PRP group (P=0.001) than in the saline group, and epithelial thickness was statistically significantly greater in the PRP group compared to the saline group (P=0.003). ConclusionWe showed that PRP administration has a curative effect on olfactory functions in an anosmia-induced mice model. However, there is a need for further research before PRP can be considered for use in patients with anosmia in clinical practice. Level of EvidenceNA. Laryngoscope, 128:E157-E162, 2018Öğe The effects of acrylamide and vitamin E on kidneys in pregnancy: An experimental study(Taylor and Francis Ltd, 2018) Aksungur, Zeynep; Gül, Mehmet; Yiğitcan, Birgül; Çanta, Harika Gozukara; Altınöz, E.; Türköz, YusufObjectives: The objective of this study is to investigate possible damages to kidney tissues of pregnant rats and their fetuses exposed to acrylamide during pregnancy and possible protective effects of vitamin E against these damages. Material and methods: Rats were randomly assigned to five groups of control, corn oil, vitamin E, acrylamide, vitamin E + acrylamide, six pregnant rats in each. Mother and fetal kidney tissues were examined for malondialdehyde (MDA), reductase glutathione (GSH), superoxide dismutase (SOD), catalase (CAT), total antioxidant status (TAS), total oxidant status (TOS), urea, creatine, trace elements such as Zn and Cu in the serum and histopathological analyses were conducted. Results: It was determined that acrylamide, administered during pregnancy, statistically significantly increased MDA and TOS levels, maternal serum urea, creatinine, and Zn levels, while it decreased GSH, TAS, SOD, and CAT levels (p ≤ .05) when compared with all other groups in the kidney tissues of pregnant rats and their fetuses and caused tubular degeneration, hemorrhage, narrowing, and closure in Bowman’s space, and, in the E vitamin group, it statistically significantly increased GSH, TAS, SOD, CAT, urea, creatinine, and Zn levels when compared with other groups and lowered TOS and MDA levels to those of the control group (p < .05) and there were no differences between the groups histologically. Conclusion: It was observed that acrylamide administered during pregnancy caused oxidative stress in kidney tissues of mother rats and their fetuses, resulting in tissue damage, and vitamin E application, which is considered to be a powerful antioxidant, inhibited oxidative stress.Öğe Effects of Lycium barbarum on bacterial translocation in thioacetamide induced liver injury in rats(European Journal of Inflammation, 2015) Bilgiç, Yılmaz; Harputluoğlu, Murat; Kutlu, O; Demirel, Ulvi; Gül, Mehmet; Otlu, Barış; Temel, İsmail; Gürsoy, S.; Dertli, Ramazan; Selçuk, Engin Burak; Yılmaz, İsmet; Kilis, TubaBackground and study aim: The aim of the present study was to investigate the effects of Lycium barbarum (LB) on bacterial translocation (BT) frequency in thioacetamide (TAA)-induced liver injury in rats. Materials and methods: Group 1 was the control. In group 2 (TAA), rats received TAA daily for 3 days. In group 3 (TAA+LB), Lycium barbarum was administered orally 25 mg/kg for 21 days prior to the first TAA injection. In group 4 (LB), rats received only Lycium barbarum. Results: In our study, Lycium barbarum treatment did not attenuate liver damage. Lycium barbarum treatment decreased ileal E. coli counts and intestinal damage but it did not alter BT frequency. Conclusions: In conclusion, the effects of Lycium barbarum on BT may be related to ongoing severe liver damage in this model.
- «
- 1 (current)
- 2
- 3
- »