Yazar "Hazneci, Ersoy" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 21
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Aktif Behçet Hastalığı Olan Hastalarda Lipoprotein (A) Ve Lipid Parametrelerinin Değerlendirilmesi(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1999) Doğan, Gürsoy; Özcan, Hamdi; Hazneci, Ersoy; Oram, Yasemin; Karıncaoğlu, YeldaBehçet hastalığı, oral ve genital ülserler, deri bulguları ve göz belirtileriyle karakterize bir hastalıktır. Tekrarlayan tromboflebit ve tromboz da görülebilir. Lipoprotein(a), apolipoproteirı (a) olarak adlandırılan glikoprotein yapısıyla LDL'ye benzeyen bir maddedir. Lipoprotein (a)'nm yapısal özellikleri potansiyel atherogenik ve trombogenik aktivite göstermesine neden olur. Ayrıca, diğer plazma Hpid düzeyleri de atherogenezis ve trombogeneziste önemlidir. Bu çalışmada, aktif Behçet hastalığı He lipoprotein (a) ve diğer lipidlerin ilişkisinin olup olmadığının belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla aktif Behçet hastalığı olan 12 olgu ve sağlıklı 12 kişi çalışmaya alındı.Lipoprotein (a) ve totai kolesterol yönünden hasta ve kontrol grubu arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu (p>0.05). Hasta grubunda HDL-C, LDL-C ve trigliserit düzeyleri anlamlı düzeyde yüksek bulundu (p<0.05). Sonuç olarak, Behçet hastalığında plazma Hpid düzeylerinde artma görülebilir ve bu artış vasküler komplikasyonların habercisi olabilir.Öğe Diffüz ortohiperkeratotik keratoderma (unna-thost sendromu) olgusu(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1998) Karıncaoglu, Yelda; Doğan, Gürsoy; Hazneci, Ersoy; Özcan, HamdiPaimopianter keratodermi ei ve ayaklarda hiperkeratozia karakterize bir hastalıktır. Herediter veya edinsel olarak gelişebilir. Unna-Thost sendromu paimopianter keratodermilerin herediter bir tipi olup otozomal dominant olarak kalıtılır. Genellikle erken çocukluk döneminde görülür ancak yaşamın Heri dönemlerinde de başlayabilir.Öğe Hipopigmente mikozis fungoides(2006) Hazneci, Ersoy; Karadağ, Neşe; Doğan, GürsoyHipopigmente mikozis fungoides mikozis fungoidesin nadir bir tipidir. Bu tip, erken ya ta ba laması, esmer veyakoyu ten rengi olan ki ilerde görülmesi ve tedaviye iyi yanıt vermesi ile karakterizedir. Burada, tanısı histopatolojikolarak do rulanan hipopigmente mikozis fungoidesli 41 ya ında bir olgu sunduk. Haftada üç kez PUVA ile tedaviedilen hastanın lezyonları, dört ay içinde kayboldu.Öğe Hipopigmente Mikozis Fungoides+(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2006) Doğan, Gürsoy; Karadağ, Neşe; Hazneci, ErsoyHipopigmente mikozis fungoides mikozis fungoidesin nadir bir tipidir. Bu tip, erken yaşta başlaması, esmer veya koyu ten rengi olan kişilerde görülmesi ve tedaviye iyi yanıt vermesi ile karakterizedir. Burada, tanısı histopatolojik olarak doğrulanan hipopigmente mikozis fungoidesli 41 yaşında bir olgu sunduk. Haftada üç kez PUVA ile tedavi edilen hastanın lezyonları, dört ay içinde kayboldu.Öğe İmpetigo herpetiformis: Olgu sunumu(1999) Özen, Süleyman; Karıncaoğlu, Yelda; Doğan, Gürsoy; Hazneci, Ersoy[Abstract Not Available]Öğe Intertriginous plasmacytosis with plasmoacanthoma: report of a typical case and review of the literature(Blackwell Publishing, 2008) Senol, Mustafa; Ozcan, Atilla; Aydin, N. Engin; Hazneci, Ersoy; Turan, NergizClinical manifestations of benign (reactive) plasma cell proliferations of the skin and mucosa consist of a relatively rare and distinct group in dermatologic disorders. They have generally been named according to their localization. We report a typical case of mucocutaneous plasmacytosis located on intertriginous areas of the skin as well as mucosa with a perianal tumoral mass diagnosed as plasmoacanthoma. To our knowledge, this is the first detailed case report, at least in English literature.Öğe Investigation of serum fatty acids’ composition in patients with vitiligo(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2008) Batcioğlu, Kadir; Uyumlu, A. Burçin; Hazneci, Ersoy; Dilencik, Kasım; Genç, MetinÖz: AMAÇ: Vitiligo fonksiyonel melanositlerin kaybı sonucu oluşan ve depigmente maküler lezyonlarla karakterize bir tür deri hastalığıdır. Oluşum mekanizması henüz aydınlatılabilmiş değildir. Bu mekanizmayı aydınlatabilmek üzere yapılan çalışmalar sonucunda 3 temel teori öne sürülmüştür; otoimmün teori, nöral teori ve otositotoksik teori. Bu doğrultuda araştırmacılar tarafından pek çok çalışma yapılmıştır ve yapılmaya devam etmektedir. Mevcut çalışmaların bir kısmı vitiligoda inflamasyonla ilişkili parametrelerin etkili olabileceği yönündedir. Bilindiği gibi, araşidonik asit çoklu doymamış bir yağ asididir (PUFA) ve inflamasyon prosesinde anahtar moleküldür. Literatürde vitiligo gelişimi ile doymamış yağ sitleri arasındaki ilişkiyi araştıran karşılaştırmalı bir çalışma bulunmamaktadır. YÖNTEM: Bu çalışmada serum yağ asidi kompozisyonu ile vitiligo oluşum mekanizması arasındaki olası ilişkinin araştırılması amaçlandı. Bu doğrultuda aktif generalize vitiligolu hastalar ile sağlıklı bireylerin serum yağ asidi düzeylerine bakıldı. Serum yağ asitleri önce yağ asidi metil esterlerine dönüştürüldü ve sonra gaz kromotografisi ile analiz edildi. SONUÇLAR VE YORUM: On yağ asidi düzeyinden ikisi dışındakiler kontrol gurubu ile aynı düzeylerde bulundu. Palmitik asit düzeyi kontrol gurubuna göre azalmış ve dokosapentaenoik asit düzeyleri ise kontrole göre artmış (p<0,05) olarak tespit edildi. Fakat, genel olarak aktif vitiligolu hastalar ile sağlıklı kontrol grubu arasında serum yağ asidi düzeyleri bakımından dikkate değer bir farklılık belirlenemedi. Başlık (İngilizce): Vitiligolu hastaların serum yağ asidi kompozisyonunun incelenmesi Öz (İngilizce): Objectives: Vitiligo is an acquired skin disorder resulting from the loss of functional melanocytes and is characterized by depigmented macular lesions. The etiopathogenesis of vitiligo has not been explained exactly yet. As a result of the studies that have been made for clarifying this mechanism, three basic theories have been suggested. Autoimmune theory, neural theory and autocytotoxic theory. In this issue, there are a lot of studies and several studies have been continued. Some of the present studies show that inflammatory parameters involves in vitiligo. As known, arachidonic acid is a PUFA and a key molecule for inflammation. In the literature, there is not a comprehensive study that investigates the relation between polyunsaturated fatty acid (PUFA) and vitiligo formation. Patients and Methods: In this study we aimed to investigate the possible relationship between vitiligo etiopatogenesis and serum fatty acids’ composition. In this way we studied serum fatty acids’ levels in healthy and patients with generalized active vitiligo. Serum fatty acids’ levels were transformed to their methylesters, then analysed by gas cromotography. Results and Conclusion: We found that serum fatty acid levels except two kinds were similar to those of healty controls. On the other hand, palmitoleic acid levels were found decreased and Docosapenthaenoic acid levels were found increased (p<0.05). But, in general, our results clearly show that the serum composition of fatty acids in patients with generalized active vitiligo are not significantly different from those of healthy controls.Öğe Kayısı işçilerinde kükürtün cilt sağlığı üzerine etkileri(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1994) Şenol, Mustafa; Özcan, Atilla; Yoloğlu, Saim; Hazneci, Ersoy; Doğan, GürsoyKayısı ve kayısı işçiliği, Malatya'nın en önemli geçim kaynaklarındandır. Kayısının tabii rengini koruyarak kuruması ve mikroorganizmalardan muhafazası amacıyla kükürt (kükürt dioksit) kullanılmaktadır.Kükürtün cilt sağlığı üzerine etkilerini araştırmak gayesiyle,140 tanesi sahada, 60 tanesi kayısı işleme ve paketleme tesislerinde çalışan toplam 200 kişi muayene edildi.Kontrol grubu olarak ta kayısı işi ile uğraşmayan 100 kişi alındı. Araştırma ve kontrol grupları arasında, cilt sağlığı yönünden istatistiki olarak anlamlı bir farklılık görülmedi. Sahada ve tesislerde çalışanlar arasındaki karşılaştırmada, tesiste çalışanların ellerinde monilyal enfeksiyon anlamlı derecede fazla idi. Bu durum, tesislerdeki işlemlerde ellerin devamlı surette su ile temas etmeleri ve masere olmalarına bağlandı. Çalışmamızda,kükürt dioksitin insan c ilt sağlığı üzerine herhangibir olumsuz etkisi olmadığı, aksine sık rastlanan bazı cilt hastalıklarına hafif te olsa olumlu bir etkisi olduğu kanaatine varıldı.Öğe Klasik tedavilere cevap vermeyen kronik ürtikerli bir hastada metotreksat tedavisi(İnönü Üniversitesi, 1998) Karıncaoglu, Yelda; Doğan, Gürsoy; Hazneci, Ersoy; Özcan, HamdiKronik ürtiker altı haftadan daha uzun süre devam eden ürtikariei plaklarla karakterize bir hastalıktır. Kronik ürtiker tedavisinde antihistaminler ve kortikosteroid/er faydalıdır, fakat bazen klasik tedavi metodları etkili olmayabilir. Böyle dirençli durumlarda metotreksat kullanılması bir alternatif olabilir. Burada kronik, dirençli ürtikeri olan ve metotreksatla tedavi edilen bir olgu sunulacaktır.Öğe Medial kantus-lateral burun kökü defektlerinin rekonstrüksiyonunda O-Z flep varyasyonu(İnönü Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Dermatoloji Anabilim Dalı, Malatya, 1995) Oram, Yasemin; Oram, Osman; Hazneci, Ersoy; Doğan, GürsoyÖz: Bazal hücreli karsinoma nedeniyle mikroskobik kontrollü eksizyon uygulanan bir olguda medial kantus-Iaterial burun kökü yerleşimli defekt, glabella ve yanaktan çevrilen iki rotasyon flebi kombine edilerek kapatılmıştır. O-Z flep rekonstrüksiyonunun bir varyasyonu kabul edilebilecek olan bu flep dizaynı ile fonksiyonel ve kozmetik açıdan başarılı sonuç alınmış ve medial kantus-lateral burun kökü defektlerinde kullanılabilirliği vurgulanmıştır.Öğe Multiple Skleroz ve Psoriasis(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2005) Özışık, Handan Işın; Kızkın, Sibel; Hazneci, Ersoy; Özcan, CemalRekombinant interferonlar Multiple Skleroz (MS) yanısıra çeşitli enflamatuar hastalıklarda, Hepatit C gibi enfeksiyonlarda ve lösemi gibi neoplasmlarda artan oranlarda kullanılmaya başlanmıştır. Yan etkileri genellikle; başağrısı, ateş ve myaljidir, ancak ender olarak ilacın kullanımını sınırlayan daha ciddi yan etkiler de bildirilmiştir. MS’lu hastalarda diğer otoimmun hastalıkların insidansı genel populasyondan çok daha yüksek orandadır. MS’da psoriasis birlikteliği az sayıda hastada bildirilmiştir. Kliniğimizde izlenen 2 MS’lu olguda beta-interferon tedavisi ile psoriasis atağı gözlendi. Olgulardan biri daha önce psoriasis tanısı almıştı. Diğer olguda özgeçmişinde psoriasis tanısı yoktu. Her iki olguda da beta interferon tedavisinin 2. haftasında döküntüler oluştu. Literatürde Psorisisin beta interferonla alevlendiğine ait bir bilgiye rastlanmadığı için olgular sunulmaya değer bulundu.Öğe Nörofibromatozis(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2002) Özcan, Hamdi; Kandı, Başak; Doğan, Gürsoy; Hazneci, ErsoyNörofibromatozis (NF), deri, sinir sistemi ve gözde belirtiler oluşturan ve otozomal dominant geçiş gösteren bir hastalıktır. Hastalığın tip 1 (NF1) ve tip 2 (NF2) olmak üzere iki alt tipi tanımlanmıştır. NF1, 17. kromozomdaki, NF2 ise 22. kromozomdaki gen defekti sonucunda gelişir. NF1, 3000 doğumda bir görülürken, NF2 sıklığının yaklaşık olarak 1/50000 olduğu tahmin edilmektedir. Polikliniğimize vücudunda benler ve deriden kabarık lezyonlar şikayeti ile başvuran hastanın, çocuklarının ikisinde de benzer benlerin bulunduğunu ifade etmesi üzerine aile bireylerinin hepsi muayene edildi. Anne ve iki çocuğunda da Crowe belirtisi mevcuttu, ayrıca annede toplam 10 adet değişik bölgelere yerleşmiş nörofibromların bulunduğu görüldü. Yapılan tam kan sayımı, açlık kan şekeri, karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri, idrar ve gaita incelemeleri, akciğer ve uzun kemik grafileri normal olarak değerlendirildi. Olguların üçünün de göz muayenesinde bilateral Lish nodülü izlendi. Kranial magnetik rezonans incelemesi ve nörolojik muayeneleri normaldi. Annenin nörofibromları eksize edildi. Histopatolojik inceleme sonucunda pleksiform nörofibrom oldukları belirlendi. Bu bulgular sonucunda olgulara NF1 tanısı konuldu. Anneye ketotifen 2 mg/gün başlanıldı. Burada NF1’li anne ve iki çocuğu sunulacak ve hastalıkta görülen bulgular gözden geçirilecektir.Öğe Proton MRS in Behcet s disease with and without neurological findings(Neuroradiology, 2003) Baysal, Tamer; Özışık Karaman, Handan Işın; Karlıdağ, Rıfat; Saraç, Kaya; Baysal, Özlem; Dusak, Abdurrahim; Hazneci, Ersoy; Özcan, AbdulcemalAbstract Our aim was to investigate whether neurological impairment in Behc¸et s disease (BD) can be assessed by means of proton MRS and whether it can assist in prognosis. We used single-voxel MRS to measure metabolites in regions of normal-appearing pons, basal ganglia and periventricular white matter (PWM) in 32 patients with chronic BD patients with and without neurological deficits and 29 control subjects. Patients had significantly higher N-acetylaspartate (NAA)/ creatine (Cr) and choline (Cho)/Cr ratios in the basal ganglia than the controls. The Cho/Cr ratio in the PWM was also significantly higher in the patients. MRS enabled clear discrimination of patients and controls and also revealed spectral differences between non-neuro-Behc¸et s disease and neuro-Behc¸et s disease in the basal ganglia. MRS can be used to assess brain involvement in BD even if structural changes are absent.Öğe Püstüler Psöriasis Olgusunda Vejetasyonlar Ve Lenfanjiektazi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2002) Kandi, Başak; Hazneci, Ersoy; Kırımlıoğlu, HalePüstüler Psöriasis steril püstüller ile seyreden psöriasis grubu kronik bir dermatozdur. Lokalize ve jeneralize olmak üzere iki alt tipe ayrılır. Olgu 26 yaşında erkek hasta; bir yıl önce kasık bölgesinde başlayan, bu süre içinde büyüyen deride kitle gelişimi mevcuttu. Olgunun vejetatif lezyonlarından yapılan histopatolojik inceleme sonucu, püstüler psöriasis ve lenfanjektazi ile uyumlu olarak saptandı. Bu makalede püstüler psörasis olgusu ve nadir birlikteliği olan vejetasyonlar ve lenfanjiektaziyi sunuyoruz.Öğe Raynaud fenomeni(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1998) Özcan, Harndi; Doğan, Gürsoy; Hazneci, ErsoyRaynaud fenomeni (RF) soğuk ve emosyonei stresle tetiklenen ve vücudun uç kısımlarında solukluk, siyanoz ve kızarıklıkla karakterize vazospastik bir durumdur. RF gelişimi hakkında çok çeşitli görüşler olmasna rağmen çoğu araştırmacı vasodilatasyonda yetersizliğin aşırı sempatik aktiviteden daha etkili olduğu görüşündedir. Muhtemel mekanizmaları destekleyen çeşitli çalışmalar olmasına rağmen RF patofizyolojisi tam olarak anlaşılamamıştır. RF altta yatan bir hastalık veya neden olabilecek bir durum yokken oluşursa primer RF, altta yatan bir hastalık varsa sekonder RF terimi kullanılır. RF tedavisinde çok çeşitli ilaçlar kullanılabilir.Öğe The skin and plasma antioxidant enzyme activities in patients with vitiligo(Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Derg.(YA. Balkan Medical Journal, 2010) Batçıoğlu, Kadir; Hazneci, Ersoy; Öztürk, Çetin; Karabulut, Aysun Bay; Karadağ, NeşeÖz: Amaç: Oksidatif stresin vitiligo patogenezinde önemli bir faktör olduğu bilinmektedir. Biz bu çalışmada, vitiligolu hastalarda deri ve plasma antioksidan kapasite değişikliği ile vitiligo patogenezi arasındaki olası ilişkiyi araştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntemler: Bu çalışmada 40 vitiligolu hasta ile 15 sağlıklı kontrollere ait normal ve vitiligolu deri ve plasma örneklerinde katalaz, glutatyon peroksidaz ve süperoksit dismutaz enzim aktiviteleri spektrofotometrik metodlarla ölçüldü. Bulgular: Doku enzim aktivitesi (U/mg prt ve Ort±SD olarak) sonuçlarımız; SOD enzimi için sırasıyla tutulum olan deride, tutulum olmayan deride ve kontrol gurubunda 0.64±0.09; 0.89±0.15; 0.41±0.57'dir, GPx enzimi için 170.98±12.35; 182.13±13.48; 121.91±16.03'dür, CAT enzimi için 78.92±10.34; 94.99±10±47; 55.95±7.24'dür. Plazma düzeyleri sırasıyla vitiligo ve control gurubunda SOD enzimi için 37.19±1.53; 39.53±3.32, GPx enzimi için 381.57±12.67; 346.13±21.90 ve CAT enzimi için 66.72±8.86; 61.24±6.32'dir. Sonuç: Vitiligolu hastalarda ve sağlıklı kontrol gurubunda deri ve plasma antioksidan enzim aktiviteleri arasında net bir korelasyon bulunmamaktadır. Özellikle vitiligolu alanda yüksek katalaz ve glutatyon peroksidaz aktivitesi (p<0.05) bu bölgede peroksitler aracılığıyla oluşan oksidatif strese karşı geliştirilen antioksidan yanıtın bir sonucu olabilir.Öğe Tek doz itrakonazol ile tinea versikolor tedavisi(İnönü Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Dermatoloji Anabilim Dalı, Malatya, Türkiye, 2001) Karıncaoğlu , Yelda; Doğan, Gürsoy; Hazneci, Ersoy; Özcan, HayriyeÖz: Tinea versikolor lipofilik malassezia furfur mayalarının neden olduğu rekürren, yüzeyel, hafif, kronik bir deri infeksiyonudur. Sistemik tedavi başlıca yaygın tutulum, rekürren enfeksiyonlar ve topikal ajanların tek başına tedavide yetersiz kaldığı durumlarda tercih edilir. Bu çalışmanın amacı tek doz oral 400 mg itrakonazolün, yaygın veya rekürren tinea versikolorda tedavi etkinliğini araştırmaktır. Çalışmaya 23 kadın ve 17 erkek toplam 40 hasta alındı; bununla birlikte 18 kadın ve 9 erkek toplam 27 hasta çalışmayı tamamladı. Yaşları 17 ile 45 arasındaydı. Tüm hastalarda lezyonların çapları, eritemi, skuamı ve KOH incelemesi tedavi öncesi kaydedildi. İtrakonazol oral 400 mg tek doz olarak verildi. Tedavi sonrası hastalar 3. ve 6. haftalarda yeniden değerlendirildi. Tedavi sonrası 3. haftada 19 (%70.4) hastada lezyonlar tamamen düzeldi. Altıncı haftadaki kontrolde ise 1 (%3.7) hastada rekürrens izlendi. Sonuç olarak versikolor tedavisinde tek doz 400 mg oral itrakonazol güvenli ve etkili bir tedavi seçeneği olabilir.Öğe Tümör cerrahisinden sonra sekonder yara iyileşmesine bırakılan olgulardaki gözlemlerimiz(İnönü Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji Anabilim Dalı, Malatya., 1999) Oram, Yasemin; Doğan, Gürsoy; Hazneci, Ersoy; Şaşmaz, Sezai; Karıncaoğlu , Yeldaz: Tümör cerrahisinden sonra oluşan defektlerin kapatılması için çeşitli rekonstrüktif cerrahi girişimler yaygın olsa kullanılmaktadır. Çok eski çağlardan beri bilinen sekonder yara iyileşmesi bazı özel durumlarda rekonstrükl cerrahi ile karşılaştırıldığında aynı ve hatta daha iyi kozmetik sonuçlar doğurmakta, aynı zamanda cerrahi komfi kasyonları taşımamaktadır. Bu retrospektif çalışmada tümör eksizyonu yapılan 96 olgudan sekonder iyileşmeye it rakılan 9 defekt incelenmiştir. Cerrahi yaralar iyileşme süresince hidrokolloid örtü (DuoDERM) ile kapatılmıştır. Ki' niğimizde melanom dışı deri kanseri eksizyonu sonucu oluşan defektlerin °/o 9.3'ü sekonder yara iyileşmesine ir rakılmıştır. Sekonder iyileşme özellikle konkav anatomik bölgelerdeki defektlerde cerrahi komplikasyon riskine git memek ve cerrahi süresini kısaltmak amacıyla planlanmıştır. Olguların tümünde 1. ay sonunda defektin belirgin olarak kapandığı ve 2. ay sonunda kozmetik ve fonksiyonel olarak yeterli iyileşmenin geliştiği gözlenmiştir. Koznt tik ve fonksiyonel olarak başarılı kabul ettiğimiz sonuçlarımızı belirleyen en önemli parametre defekt lokalizasyom dur. Dermatolojik cerrahi eğitiminde, oluşan cerrahi defektlerin hemen kapatılması yaklaşımı öne sürülmekle birlik te, bazı olgularda tümör eksizyonundan sonra sekonder iyileşme iyi bir alternatif olabilir.Öğe Vitiligolu hastalarda transdermal skopolamim ile parasempatik blokaj sonrası uygulanan lokalize ultraviyolenin melanositler üzerindeki etkilerinin incelenmesi(İnönü Üniversitesi, 1996) Hazneci, ErsoyVitiligolu olgularda transdermal skopolamin ile parasempatik reseptör blokajının lokal UV ışınımına verdiği cevap kontrollü bir çalışma ile araştırılmıştır. Çalışma 1994-95 yıllarında kliniğimize başvuran 34 hasta üzerinde yapıldı, sonuçlar histopatolojik olarak değerlendirildi.Sonuçlarımız incelendiğinde deney grubunda melanosit sayısı uygulama öncesine göre istatistiksel olarak belirgin bir şekilde azalmıştır (p<0.05), ve bu azalma kontrol grubuyla karşılaştırıldığında da anlamlı bulunmuştur (p<0.01). Skopolamin ile yapılan parasempatik blokajın repigmentasyon üzerine etkisi olmadığı görülmüştür. Melanositlerdeki destrüksiyon skopolamin uygulamasına bağlı olarak gelişen direkt veya indirekt parasempatik uyarımdaki azalmaya veya UV ile birlikte skopolaminin mutlak etkisine bağlı olabilir. Bir başka mekanizma ise, ortamda noradrenalin artışı sonucu dendritik melanositlerin nöral aktivite kazanması ile indüklenen nöromelanin sentezinin melanositler üzerine toksik etki oluşturarak melanosit yıkımını indüklemesi olabilir.Öğe Vitiligolu Hastaların Serum Yağ Asidi Kompozisyonunun İncelenmesi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2008) Batçıoğlu, Kadir; Uyumlu, A.Burçin; Hazneci, Ersoy; Dilencik, Kasım; Genc, MetinAMAÇ: Vitiligo fonksiyonel melanositlerin kaybı sonucu oluşan ve depigmente maküler lezyonlarla karakterize bir tür deri hastalığıdır. Oluşum mekanizması henüz aydınlatılabilmiş değildir. Bu mekanizmayı aydınlatabilmek üzere yapılan çalışmalar sonucunda 3 temel teori öne sürülmüştür; otoimmün teori, nöral teori ve otositotoksik teori. Bu doğrultuda araştırmacılar tarafından pek çok çalışma yapılmıştır ve yapılmaya devam etmektedir. Mevcut çalışmaların bir kısmı vitiligoda inflamasyonla ilişkili parametrelerin etkili olabileceği yönündedir. Bilindiği gibi, araşidonik asit çoklu doymamış bir yağ asididir (PUFA) ve inflamasyon prosesinde anahtar moleküldür. Literatürde vitiligo gelişimi ile doymamış yağ sitleri arasındaki ilişkiyi araştıran karşılaştırmalı bir çalışma bulunmamaktadır. YÖNTEM: Bu çalışmada serum yağ asidi kompozisyonu ile vitiligo oluşum mekanizması arasındaki olası ilişkinin araştırılması amaçlandı. Bu doğrultuda aktif generalize vitiligolu hastalar ile sağlıklı bireylerin serum yağ asidi düzeylerine bakıldı. Serum yağ asitleri önce yağ asidi metil esterlerine dönüştürüldü ve sonra gaz kromotografisi ile analiz edildi. SONUÇLAR VE YORUM: On yağ asidi düzeyinden ikisi dışındakiler kontrol gurubu ile aynı düzeylerde bulundu. Palmitik asit düzeyi kontrol gurubuna göre azalmış ve dokosapentaenoik asit düzeyleri ise kontrole göre artmış (p<0,05) olarak tespit edildi. Fakat, genel olarak aktif vitiligolu hastalar ile sağlıklı kontrol grubu arasında serum yağ asidi düzeyleri bakımından dikkate değer bir farklılık belirlenemedi.