İnönü Üniversitesi Kültür ve Sanat Dergisi Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 151
  • Öğe
    TÜRK MÜZİĞİNİN MEDYASYONU VE SOSYO-KÜLTÜREL YAPI İLE ETKİLEŞİMİ
    (2021) PELİKOĞLU, Mehmet Can; GÜNEY, Hüseyin
    Öz Türkiye’de kitle iletişim araçlarının etkin kullanımı 1970’li yıllardan itibaren yaygınlık kazanmıştır. Sırasıyla, radyo, sinema, televizyon ve internet insanlığın işitsel ve görsel iletişim tutkusunun yayılım gösterdiği mecralar olmuştur. Bir zamanlar ulus-devletin ideolojik aygıtı olan kitle iletişim araçları, günümüzün teknik/teknolojik olanakları sayesinde, ‘birey’in toplumsallaşabildiği, eğitim gördüğü, olan-bitene tepkisini gösterdiği, moral desteği bulduğu, yaşamını ikame ettireceği gereksinimleri karşılayabildiği, ‘kimlik’ edinebildiği, insan-ötesi iletişim araçlarına dönüşmüşlerdir. Bu çalışmada, kitle iletişim araçlarının sosyo-kültürel etkileşime katkısı, dolayısıyla, Türk Müziğine olumlu/olumsuz etkilerinin tespiti ve analizi için neden-sonuç ilişkisinin kurulması amaçlanmış olup, 1970’lerden günümüze değin tarihsel süreçte Türk Müziği alanında akademik ve kuramsal çalışmalarda ele alınmış olan ve konumuz bağlamında dikkate değer bulunmuş altı temel unsura odaklanılmıştır. Bunlar; 1.‘Medyatif araçlar olarak taş plak, long play (LP), kaset, kompakt disk (CD) ve/veya dijital veri olarak görüntü-ses kayıtlarının toplumun beğenisine sunulması’;2. ‘Müzik endüstrisinin pazarlama stratejileri ve toplumun kabulleri sayesinde söz, beste, görüntülerin toplumun kültürel belleğine yerleşmesi’; 3. ‘Türk müziği ürünlerinin karakteristiklerinin ne olduğunun tartışmaya açılması’; 4. ‘Türk müziğinin geleneksellik/ yerellik/ evrensellik bağlamının akademik çalışmalara konu olması’; 5.’Türk müziğinin sanatsal niteliğinin korunup-gözetilmesinden ziyade, toplumsal olandan siyasal olana, kültürel olandan ekonomik olana devşirilmesine göz yumulması’; 6. ‘Türk müziğinin popülerleştirilmesi çabalarının Türk müziğine zarar veriyor olması’dır.
  • Öğe
    ÇAĞDAŞ MÜZECİLİK ANLAYIŞINA BAĞLI OLARAK “POPÜLERLEŞEN MÜZE TURİZMİ”
    (2021) AYDOĞAN, Yeşim
    Öz Tarihi oldukça eskiye dayanan müzecilik, uzun yılar boyunca çok yavaş bir gelişme göstermiş; ancak geleneksel müzecilik anlayışının kabul görmesi ya da popülaritesinin artmasıyla toplum tarafından destek görmüştür. Bazı zamanlar insanlar için adeta bir mabet haline gelen müzeler, bir taraftan yüceltilerek ulaşılmaz bir değer haline getirilmiş, kimi zaman ise toplumun çok rağbet göstermediği yerler olmuştur. Uzun yıllar toplum tarafından ilgi görmeyen müzeler, giderek sosyal yaşamdan uzaklaşmış, böylelikle toplum tarafından kabul edilmeyen, tanınmayan, ziyaret edilmeyen kurumlar haline gelmişlerdir. Müzeler ile toplum arasında oluşan bu olumsuz atmosfer, 20. yüzyılla birlikte azalmaya başlamıştır. Nitekim 20. yüzyılda zirveye çıkan teknoloji ve bu teknolojinin müzelerde kullanılmaya başlaması, birtakım kolaylıkları ve buna bağlı olarak da, yenilikleri beraberinde getirmiştir. Bu doğrultuda oluşturulan ve sayıları giderek artan çağdaş müzeler, yaptıkları etkinliklerle ve kurdukları eğitim iş birlikleri ile çok kısa bir süre içinde tanınmış ve sıklıkla ziyaret edilmeye ve her geçen gün ziyaretçi sayılarını artırmaya devam etmişlerdir. Cinsiyet ve yaş gözetmeksizin ziyaretçi sayısındaki bu artışın, ülke, kent ya da mahalle ekonomisine ve sosyal hayata önemli katkı sağladığı ve sağlayacağı düşüncesinden yola çıkılarak hem yerel yönetimler hem de özel kurumlar tarafından çok sayıda çağdaş müze kurulmuş ve bunun neticesi olarak da müze turizmi ortaya çıkmıştır. Bu çalışmada, genel olarak çağdaş müzecilik anlayışı ve bu anlayışın getirisi olarak popülerleşen müze turizmi üzerinde durulmuştur.
  • Öğe
    ALMANYA’YA İŞÇİ GÖÇÜ KAPSAMINDA DİASPORA KADIN BELLEĞİ VE NİL YALTER’İN “ŞU GURBETLİK ZOR ZANAAT ZOR” İSİMLİ PROJESİ
    (2021) AYDIN, Esra
    Öz 1961 yılında Türkiye ve Almanya arasında yapılan işgücü anlaşmalarıyla beraber, her iki ülke vatandaşları için günümüze kadar sürecek ticari, sosyal ve siyasi ilişkiler başlamıştır. İlk olarak iki yıllığına misafir işçi (gastarbeiter) statüsüyle giden Türk işçilerin yaşantısı, ilerleyen yıllarda aile birleşmeleriyle beraber birçoğunun Almanya’ya yerleşmesiyle sonuçlanmıştır. Bu durum entegrasyon sorunlarını da beraberinde getirmiştir. Diaspora kadınları açısından ise durum toplumsal açıdan daha da zor hale gelmiştir. Kadınların göçmenlik ve uyum sorunlarıyla ilgili yaşadıkları deneyim ve anlatılar, sosyoloji ve tarih temelli sözlü tarih çalışmalarında ele alınmış, böylece kadın belleği ve söylemleri üzerinden oluşturulan arşivler toplumsal cinsiyet bağlamında kadınların görünürlüğünü artırmıştır. Sosyoloji ya da tarih gibi disiplinlerin yanı sıra çağdaş ve güncel sanatta da dokümantasyon olarak sözlü anlatı yönteminin kullanımı fazladır. Genellikle dijital ve video tekniğiyle işler üretmiş olan sanatçı Nil Yalter de, “portapak” adında ilk defa piyasaya sürülen kameralar aracılığıyla, 1977’de göçmen ailelerle röportajlar yapmış ve kadın, kimlik, aidiyet, entegrasyon konularını gündeme getiren çeşitli projeler yürütmüştür. Bu makalede göçmenlikte yaşanan entegrasyon sorunlarına, kadın belleğinin tanımına ve diaspora kadın söylemleriyle birlikte Nil Yalter’in yurt dışında yaşayan göçmen işçileri konu alan “Şu Gurbetlik Zor Zanaat Zor” isimli projesine yer verilmiştir.
  • Öğe
    DEVRİM ERBİL’İN OSMANLI CAMİLERİ TEMALI ESERLERİNE İKİLİ BAKIŞ
    (2021) HAN, Yusuf; GÜL, Mesut
    Öz Devrim Erbil’in sanat hayatında 2010-2019 yılları arasında Erken Osmanlı Dönemi ve Klasik Osmanlı Dönemi’ne ait yedi mimari yapı, ikili bakış tekniğiyle uygulandığı 12 resim çalışmaya konu edilmiştir. Osmanlı dönemine ait Selatin camilerinin veya külliyelerinin teknik olarak sanatçının resme yorumlanmasının çözümlenmesi amacıyla mimarlık tarihi, sanat tarihi ve resim alanı açısından incelemeler yapılmıştır. Erbil, ikili bakış yöntemiyle mimari yapılara ait plan veya fotoğrafları üst üste bindirilerek farklı perspektifler oluşturmasıyla özgün resimler oluşturulmuştur. Osmanlı’nın mimarlık açısından şaheserlerinin örtü sistemindeki kubbeleri vurgulaması ve kendi resimlerine taşınması önem arz etmektedir. Çalışmada Ayasofya ve Osmanlı dönemi eseri olan yapıların konu edildiği resimler ikili bakış açısından çözümlenerek kullanılan plan ve fotoğraflar belirlenmiştir. Görsellerin ayrıştırılmasıyla resimde vurgunun nerelerde kullanıldığı belirlenmiş ve Osmanlı’nın mimaride kimlik öğesi olan kubbelerin ön plana çıkarıldığı tespit edilmiştir. Renk ve tonlamanın örtü sisteminde kullanıldığı ve plan ve fotoğraflardaki perspektif göz önünde bulundurularak tablolara uygulanmıştır. Erbil’in ikili bakış resimlerinde Osmanlı’nın başkentlerinde kubbe mimarisinin gelişim sürecindeki başat yapılar resimlere yorumlanarak işlenmiştir. Erbil, modern sanatın öykünmeci ve deneyimleyici yaklaşımını, ikili bakış tekniğiyle kültürel mirasla bağdaştırmıştır.
  • Öğe
    SANATTA İNSAN DOĞASININ ELEŞTİRİSİ
    (2021) HAYKIR, Mustafa
    Öz Bu çalışmada; resim, performans, sinema ve edebiyat gibi farklı sanat disiplinlerinde üretim yapan sanatçıların, insan doğasına dair düşüncelerinin eserlerine yansımaları incelenerek değerlendirilmektedir. Bu makalenin temel savlarından biri, insanın hem topluma ihtiyaç duyan hem de ondan kaçan bir varlık olarak mahkûm olduğu “sosyal varoluş paradoksu”nun ruhsal sorunlara yol açtığıdır. Sosyal etkileşim sürecinde oluşan benlik zedelenmeleri, filogenetik şiddet eğilimi ve kültürel sürecin oluşturduğu yıkıcı eğilimler, insan doğasının eleştirisi olarak sosyal deneylere ve sanata konu olmuştur. Sanata son derece eleştirel olarak yansıyan insanın doğası, fırsat oluştuğunda kötü, bencil, sadist, şiddete meyilli, fırsatçı olarak yansıtılmaktadır. Normal koşullarda toplumun uyumlu olarak görülen bireyleri yargılanmadıkları koşullarda her türlü kötülüğü yapacak düzeye gelmekte, yargılandığında ise masum rolü oynamaktadır. Savaşla yetinmeyip ölümü daha acılı hale getirmek için korkunç yöntemlere başvuran ve işkenceyi seyirlik bir malzeme haline getiren insanı eleştiren Callot; direnişçileri öldürmekle yetinmeyip onurlarını kırmak için türlü yönteme başvuran ve işledikleri dehşetten zevk alan askerleri eleştiren Goya; gücün bodrumlarda yarattığı dehşetle bir şeytana dönüştürdüğü maskenin ardındaki insanı gösteren Max Beckmann; hiçbir nedenleri olmadığı halde istediklerini yapma fırsatı verildiğinde işkenceye başvuran sıradan insanların görüldüğü Abramovic’in Ritim-0 performansı; dünyaya barış ve güveni yaymak isterken korkunç bir şekilde hayatına mal olan ‘Barış Gelini’ performansıyla Pippa Bacca; Yusuf Atılgan’ın, günün birinde bastırılmış duyguları tetikleyen bir kıvılcımla ortaya çıkan katili işlediği Zebercet karakterine; güçsüz iken bir soytarı gibi davranan güç kazandığında ise acımasız bir insana dönüşen insanı ele alan Dostoyevski’nin Stepançikovo Köyü ve Sakinleri; her türlü ihtiyacını karşılayan ablasına karşı canavarlaşan saf ve sakat bir insanın, emek ve fedakarlık karşısında nasıl empati duygusunu kaybettiğini anlatan Emile Zola’nın Toprak romanına; sahip olduğu gücü fark ettikçe kötüleşen ve çaresiz bir kurbanı alabildiğine sömüren insanı sert bir şekilde eleştiren Lars von Trier’in ‘Dogville’ filmi ile güven ihtiyacından dolayı topluma ihtiyaç duyan ama o topluma güven sağlamak için hiçbir şey yapmayan bencil insanın iki yüzünü gösteren Ruben Östlund’ın ‘Kare’, filmine kısaca değinilmektedir. Bu çalışmanın amacı sanatçıların insan doğasına dair sanata yansıtmak istedikleri düşüncelerin incelenerek anlaşılmasını sağlamaktır. Çalışmanın önemi sanatçıların vermeye çalıştığı mesajları sanatsal boyutlarıyla açıklığa kavuşturup, sanatçıların ve sanat yapıtlarının anlaşılmasını ve bu anlamda sanat literatürüne katkı sağlamaktır. Bu çalışma literatür taramasına dayalı eser incelemeyi baz alan bir çalışmadır.
  • Öğe
    LOGIC PRO X MÜZİK KAYIT PROGRAMI İLE UD ÇALGISINDAN SAMPLE (ÖRNEKLEME) ÜRETİMİ
    (2021) ZİYAGİL, Hakan Emre
    Öz Günümüzde bilgisayar kullanımın artması ve buna bağlı olarak yazılım firmalarının müzik kayıt programlarını güçlendirmesiyle birlikte müzik üreten bireylere (besteci, aranjör vs.) büyük kolaylıklar sağlanmıştır. Müzik teknolojilerinde ve ses kayıt programlarında kullanılan bu kolaylıklardan biri Sampler modülüdür. Bu modül sayesinde akustik bir çalgıdan alınan seslerin daha sonra tekrar kullanılması sağlanmaktadır. Böylelikle bilgisayar başında sample(s) üretilmiş olan akustik çalgıların orijinal sesleri kullanılabilmektedir. Bu araştırma kapsamında kullanılacak olan DAW (Digital Audio Workstation) Logic Pro X ve sampler modülü ise EXS 24 MKII’dir. Akustik tınısı ve kendine has karakteristik yapısı ile neredeyse tüm müzik türleri içinde kullanılan Ud, dünya geneline yayılmış çalgılar arasındadır. Bundan dolayı yerli-yabancı müzik üreten (aranjör, besteci vs.) kişilerin kendi oluşturdukları eserlerinin içerisinde kullanmak için ud seslerine ihtiyacı olmaktadır. Ud çalmayı bilmeyen aranjörler ya da besteciler, sampler modülü sayesinde üretecekleri müziklerde orijinal ud seslerini rahatlıkla kullanabilmektedirler. Bu araştırmanın amacı ud çalgısından elde edilecek olan ses/seslerin (sample/samples) hangi aşamalardan geçerek kayıt altına alındığı ve müzik kayıt programları içerisinde nasıl kullanıldığının gösterilmesidir. Bu sistemin öğrenilmesi ile birlikte müzik kayıt programlarını kullanan herkesin, istediği akustik çalgının seslerini sample hâline nasıl dönüştüreceği konusunda bilgi sahibi olması hedeflenmektedir.
  • Öğe
    TEKE TAVRININ BAĞLAMA İCRASINDA KARŞILAŞILAN NOTASYON VE TAVIR ÖZELLİKLERİNDEN KAYNAKLI PROBLEMLER VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
    (2021) DURSUN, Doğukan
    Öz Bu çalışmada, Teke yöresi, Teke Tavrı ve Teke yöresi türkülerinin geçmişten günümüze Tük halk müziğindeki yeri ve önemi hakkında bilgilere yer verilmiştir. Teke yöresi türküler sınıflandırılarak, değerlendirilmiştir. Ayrıca yöreye özgü halk oyunları ve oynanış biçimleri kendi arasında sınıflandırılmıştır. Çalışma kapsamında Teke Tavrı bağlama icrasında karşılaşılan problemler tespit edilerek TRT repertuvarında yer alan türkü notaları üzerinden gösterilmiş ve bu problemlere yönelik çözüm önerileri getirilmiştir. Bu öneriler arasında, bağlama icrasında teke tavrının sistematik yapısını devam ettirmek adına küçük değerli notaları, tek vuruşta toplanarak yazılan notalar yerine, çarpma ve çekme tekniği kullanılarak repertuvardaki notanın doğallığını bozmadan icra tekniği önerisi yer almaktadır.
  • Öğe
    432 HZ VE 440 HZ FREKANSLARININ TEMEL ALINMASIYLA SESLENDİRİLEN TÜRK MÜZİĞİ SÖZLÜ ESERLERİNİN DUYUM VE İCRA ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
    (2021) BALA, Hüsnü; İLGAR, Koray; POLAT, Sibel
    Öz Araştırma, 432 Hertz and 440 Hertz (Hz) frekanslarının temel alınmasıyla seslendirilen Türk müziği sözlü eserlerinin duyum ve icra üzerindeki etkilerinin tespit edilmesi amacıyla gerçekleştirilmiştir. Uluslararası Standardizasyon Örgütü tarafından 1955 yılında 440 Hz olarak kabul edilerek standartlaştırılan A4 (Orta La) sesi, günümüzde bu frekansta kullanılmaktadır. Avrupa’da bu frekansın kabulüne kadar olan tarihi süreç incelendiğinde farklı frekansların (ses-çalgı) deneyimlenmiş olduğu anlaşılmaktadır. Türkiye’de ise, farklı frekanslarda alınmış çalgı kayıtlarına YouTube üzerinden ulaşılabildiği, ancak vokal olarak farklı frekanslarda seslendirilen eserlerin duyum ve icra üzerindeki etkisine ilişkin herhangi bir bilimsel araştırmanın olmadığı tespit edilmiştir. Çalışmada, Türk sanat müziği repertuvarından seçilmiş şarkı formunda 3 adet sözlü eser, stüdyo ortamında 432 Hz ve 440 Hz frekanslarına akortlanmış çalgıların eşliğinde ses sanatçıları tarafından icra edilerek kaydedilmiştir. Müziğin farklı branşlarında uzmanlaşmış akademisyenler (21 kişi) ile müzik alanında eğitim gören (2019-2020) lisans öğrencilerine (80 kişi) dinletilen ses kayıtları aracılığıyla katılımcıların görüşleri alınmış, ayrıca deneysel süreçte yer alan ses sanatçılarının (2 kişi) konuya ilişkin deneyimlerine yer verilmiştir. Araştırma karma yöntem ile gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın deneysel sürecine ilişkin veriler tek grup son test modeli kullanılarak elde edilmiştir. Anket ve literatür taraması yapılarak, nitel ve nicel verilerden elde edilen sonuçlar non-parametrik (Parametrik olmayan) istatistiksel metod kullanılarak analiz edilmiş, veriler ise betimsel istatistik analiz yönteminden faydalanılarak yorumlanmıştır.
  • Öğe
    MESLEKİ MÜZİK EĞİTİMİ ALAN ÖĞRENCİLERİN BİREYSEL ÇALGI TERCİHLERİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER
    (2021) Taşdemir, Tuna; AKBUDAK, Hayri
    Öz Mesleki müzik eğitimi alan öğrencilerin öğrenim süreçlerini etkileyen faktörlerden biri bireysel çalgı tercihleridir. Öğrencilerin vücut yapısı, çevresel etkenler, müzik türü, eğitim kurumlarının özellikleri gibi faktörler çalgı tercihlerinde etkili olmaktadır. Bu araştırmada lisans düzeyinde mesleki müzik eğitimi alan öğrencilerin lisans öğrenimleri sürecinde bireysel çalgı tercihlerini etkileyen faktörlerin incelenmesi amaçlanmıştır. Durum tespitine yönelik tarama modelinde yapılan bu araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden faydalanılmıştır. Araştırmada kullanılan veriler, katılımcıların demografik özellikleri ve çalgı tercihleri ile ilgili görüşlerinin alınması amacıyla 12 sorudan oluşan, yapılandırılmış görüşme formu aracılığıyla toplanmıştır. Verilerin analizinde içerik analizi yöntemi kullanılarak elde edilen görüşler tematik olarak incelenmiş ve yorumlanmıştır. Araştırmanın evrenini Türkiye’de lisans düzeyinde mesleki müzik eğitimi veren kurumlar, örneklemini ise beş farklı üniversitenin müzik eğitimi veren bölümleri oluşturmaktadır. Araştırmada örneklem olarak seçilmiş üniversitelerde 2018-2019 eğitim öğretim yılında öğrenim gören 3. ve 4. sınıf öğrencileri (f=165) çalışma grubu olarak belirlenmiştir. Elde edilen verilere göre katılımcıların çalgı tercihlerinde etkili olduğu belirlenen “çalgıya duyulan sevgi”, “çalgıda edinilen tecrübe”, “öğretmen”, “müzik türü” ve “okulun imkanları” faktörlerinin çoğunlukta olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
  • Öğe
    HEKİMBAŞI ABDÜLAZİZ EFENDİ'NİN BAYÂTÎ NAKIŞ YÜRÜK SEMÂİ'SİNİN İNCELEMESİ
    (2021) ŞENDURAN, Fatma Münevver
    Öz Osmanlı döneminde hekimbaşılık görevinde bulunmuş olan bestekâr Hekimbaşı Azîz Efendi; gerek yaşamış olduğu dönem gerekse bulunduğu mevkî bakımından Türk Mûsıkîsi tarihinde önemli bir yere sahiptir. Hekimbaşı Azîz Efendi’nin günümüze ulaşan altı bestesi incelendiğinde Türk Mûsikîsi alanında üstün meziyetlere sahip olduğu açıkça görülmektedir. Bu araştırmada bestekârın şaheserlerinden biri olan Bayâtî Nakış Yürük Semâisi incelemeye tâbi tutulmuştur. Söz konusu eser hem nakış formunda olması hem de güftesi bakımından murabba niteliği taşıması sebebi ile orijinal bir nakış yürük semâi örneğidir. Bu çalışma dâhilinde eser, bu iki farklı biçim yönüyle de ele alınmıştır. Bilinen yürük semâi formundaki eserlere nispeten, bu eserin incelenmesi formun farklı bir yapısını ortaya koyması açısından önem arz etmektedir. Eser; form analizi ile birlikte, güfte, arûz, prozodi, makâm geçkileri ve usûl işleyişi yönleri ile de incelemeye tâbi tutulmuştur. Nitel bir inceleme olan bu araştırmada betimsel araştırma yöntemi kullanılmış ve eser analizi Serda Türkel Oter tarafından geliştirilen, güftenin temel alındığı yeni bir biçim analiz yöntemi ile incelenmiştir. Hâneler şeklinde bölümlere ayrılan eserin mısra sayıları ve terennümlerin kullanımları göz önünde bulundurularak biçim şeması hazırlanmıştır. İncelenen eserin en eski nüshaları karşılaştırılarak güfte ve ezgisel farklılıklarına dikkat çekilmiş ve yine en eski nüshaya bağlı kalınarak gerekli tahlillerin ardından yeniden notaya alınmış ve biçimsel analizlerine yer verilmiştir.
  • Öğe
    SÜRREALİST RESSAM LAURİE LİPTON’UN RESİMLERİNDEKİ SEMBOLLER
    (2021) BATUR ÇAY, Meral
    Öz Yaşamı anlamlandırmak adına ürettikleri eserlerle sanatçılar, benliklerini kendilerine özgü bir dille ortaya koymuşlardır. Sanatçılar kendilerini ve iç dünyalarını görünür kılarken bilinçdışı ve gerçeküstü öğelere sıklıkla başvurmuşlardır. Eserlerinde kullandığı imgeleri hayat ve ölüm döngülerini vurgulamak istercesine çarpıcı ve eğlenceli hale getirdiği gerçeküstücü imgeler ve sembollerle dikkat çeken sanatçılardan biri de Laurie Lipton’dur. Bu araştırma, çağdaş sanatçı Lipton’un ölüm temasını işlediği eserleri, eserlerinde kullandığı imgeleri, bu imgelerin sembolik anlamlarını ve tüm bu imgelerin izleyicide bıraktığı anlamsal boyutları irdeleyerek değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Yapıtlarında kullandığı imgeleri birer metafora dönüştüren sanatçının çalışmalarında kullandığı kurukafa, iskelet vb. sembolik imgeleri ve bunları kullanış amacı bu çalışmanın ana sorunsalını oluşturmuştur.
  • Öğe
    FLÜT ÇALIŞMA TEKNİKLERİ VE KİŞİSEL ÇALIŞMA YÖNTEMLERİNİN GELİŞTİRİLMESİ
    (2021) TURGAY, Hakan Halit
    Öz İnsanoğlu sürekli kendini geliştiren bir canlı olarak yaptığı tüm işleri en iyi hale getirmek için durmaksızın çabalamaktadır. Tüm insanlık tarihi göz önüne alındığında, insanoğlunun kendini etkin bir şekilde geliştirebilmesi bilgiye ulaşmak ile başlamıştır. Bireyin gelişimi ise, kendi yeteneklerini keşfedip yaptığı işi en iyi şekilde yapmanın yollarını aramakla başlamıştır. Tüm bunların sonucunda en değerli olgu kuşkusuz öğrenmek ve çalışmak olmuştur. Ancak her bireyin algısı ve uygulama becerileri farklılıklar gösterir. Buna göre her bireyin farklı bir çalışma ve öğrenme öngörüsü olmalıdır. Bir enstrümanı iyi çalmak isteyen her bireyin öncelikle yoğun bir çalışma rutini edinmesi gerekmektedir. Ancak bilgi ve farkındalık ile yönetilmeyen kişisel çalışmalar yoğun vakit kaybına neden olacak ve olgunlaşma sürecini uzatacaktır. Çözüm odaklı çalışmanın esasları için gereken yaratıcı çalışmanın çerçevesinde amaç; tümevarım ve tümdengelim yöntemleri ile farkındalığı arttırıp, daha rafine bir bakış açısıyla kişiselleştirilmiş çalışma sistemine ulaşmaktır. Bu makalede kabul görmüş geleneksel çalışma yöntemleri incelenmiş ve bu çalışmaların ışığında her bireyin kendi sorunlarına yönelik akılcı çalışma becerileri oluşturmasına ışık tutmak hedeflenmiştir.
  • Öğe
    MEVLÂNÂ’DA ZITLIK ONTOLOJİSİ: VARLIK VE YOKLUK ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME
    (2021) ÇELEBİ, Emin
    Öz Bu makalede şu iddialar iler sürülecek ve çözümlenmeye çalışılacaktır: (i) Mevlânâ ontolojisinin anahtar kavramlarından biri zıtlıktır. (ii) Zıtların birbirinin yerine geçmesini yokluk, aynı zamanda bu durumun bir Varlık tezahürü olduğunu dile getiren Mevlânâ, varlık ve yokluk çözümlemelerini hem duyusal âlem hem de varoluşsal hakikat olarak niteleyebileceğimiz aşkın âlem için aynı mantıksal ve dilsel düzlemde başarılı bir şekilde gerçekleştirmektedir. (iii) Bütün bu oluşu anlamlandıran özne olarak insan da aynı oluşa tabi bir varlık olarak söz konusu zıtlığın kendisinde tezahür ettiği bir mikro âlemdir. (iv) Bütün fenomenal var olanların gerçek ontolojik kimlikleri, Mutlak Varlık olan Tanrı dolayısıyladır.
  • Öğe
    BAROK DÖNEM FLÜTÜ VE FLÜT YAPIMCILARI ÜZERİNE BİR İNCELEME
    (2021) SARIBOĞA AKCA, Bahar
    Öz 1600-1750 yılları arasını kapsayan Barok Dönem birçok değişimin ve gelişimin yaşandığı bir dönem olmuştur. Bu dönemde yeni çalgılar ortaya çıkmış, Rönesans’a ait olanlar değişim geçirmiş ya da yok olup gitmiştir. Barok dönemin önemli çalgıları arasında yer alan flüt, gelişim gösteren üflemeli çalgılar arasında yerini almaktadır. Barok dönemde flüt, bulunduğu dönemin adıyla, yani barok flüt ya da transverse (enine) flüt olarak anılmaktadır. Günümüzde halen varlığını sürdüren barok flütü, çalgı yapımcıları tek parça olan Rönesans modeli flüt üzerinde çalışmalar yaparak değiştirmiş ve geliştirmiştir. Bu çalışmada barok dönem flütün özellikleri, barok flüt yapımcıları Hotteterre Ailesi, Richard Haka, Jean Jacques Rippert, Pierre Naust, Jacob Denner, Thomas Stanesby Jr., Joannes Hyacintus Rottenburgh-Godfroid- Adrien Rottenburgh, Thomas Lot, August Grenser, Carlo Palanca ve Johann Joachim Quantz’ın flütleri incelenmiş, bu yapımcıların günümüz flüt yapımcılarına etkisi araştırılmıştır. Çalışma doküman inceleme yöntemiyle araştırılmış, betimsel bir çalışmadır.
  • Öğe
    VİYOLONSEL ÇALGISININ TÜRK MÜZİĞİ ÇALGI TOPLULUKLARINDA KULLANIMI
    (2021) DÖNMEZ, Yağmur Eylül; İmik,Ünal
    Öz Batı müziği kökenli ve insan sesine en yakın çalgı olarak bilinen viyolonselin, bas karaktere sahip ses tınısı ve aralığıyla Batı müziği haricinde Türk müziği ve Türk müziği çalgı topluluklarında tercih edilmekte olduğu görülmektedir. Viyolonsel 19. yüzyıldan itibaren Osmanlı devletinde başlamış olan batılılaşma hareketleriyle birlikte Türk müziğine girmeye başlamıştır. Ses aralığı, yaylı çalgı olması sebebiyle uzun sesleri tutabilmesi ve mikrotonal icra yatkınlığı ile Türk müziğinde önemli renk sazları arasında yer alan rebab, ıklığ vs. gibi çalgıların zamanla yerine geçerek Türk müziği çalgı topluluklarında kendine önemli bir yer edinmiş olduğu düşünülmektedir. Araştırmada durum tespiti yapmaya yönelik, betimsel bir yaklaşım sergilenmektedir. Araştırma sürecinde öncelikle konuya yönelik literatür taranmış, alan uzmanı çello icracıları ile (Murat Süngü, Özer Arkun, Uğur Işık, Serkan Özdemir, Şeref İşler) görüşmeler yapılmış ve elde edilen bulgulardan yola çıkarak konuya yönelik çeşitli yorumlar yapılmıştır. Daha sonrasında, bulgu ve yorumlar ışığında çeşitli sonuçlara ulaşılmaya çalışılmıştır. Araştırma sonuçlarından bazıları sıralanacak olursa; Karakteristik Batı müziği çalgısı olan viyolonselin, bas karakterli ses aralığının ve mikrotonal seslerin icra edilebilme olanağı, bu çalgının Türk müziği fasıl ve çalgı toplulukları arasına girmesini olağan kılmış olduğu, viyolonselin Türk müziği çalgı topluluklarında işlevinin sadece bas ses kullanımı olmadığı, Türk müziği toplulukları içerisinde solo veya eşlik durumunda uygulanması gereken icra farklılıklarının topluluk ahengini ve kalitesini arttırabileceği, günümüzde viyolonsel çalgısının sadece Türk Sanat Müziğinde değil, Türk Halk müziği ve tasavvuf müziği çalgı topluluklarında tercih edilmekte olduğu, viyolonsel çalgısının Batı müziğinde eğitimi çeşitli metodolojik yaklaşımlarla aktarılırken, Türk müziğinde metodolojik eğitim ve yanı sıra Türk meşk sistemiyle öğretilmekte olduğu, viyolonselin Türk müziği çalgı topluluklarında devamlılığı sürecekse, çalgının icra ve eğitimi aşamasında belirli bir yöntem ve standartlaşma getirilmesi gerekliliği aklımıza gelenlerden bazıları olacaktır.
  • Öğe
    İSTANBUL DEVLET SENFONİ ORKESTRASI’NIN KONSER PROGRAMLARININ, REPERTUVAR, KONSER YERLERİ VE ŞEFLERİ BAKIMINDAN İNCELENMESİ
    (2021) Taşdemir, Tuna; ŞEN, Engin
    Öz Bu çalışmada İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası (İDSO)’nın konser programlarında yer alan eserler, orkestrayı yöneten şefler ve konser yerleri bazı değişkenlere göre incelenmiştir. İDSO tarafından 2015-2019 yılları arasında verilen konserlerde sahnelenen eserlerin tür ve biçimleri, Türk ve yabancı bestecilere ait eserlerin sayısı, orkestrayı yöneten Türk ve yabancı şeflerin yönetme sayıları ile konser yerlerindeki çeşitliliğin ortaya çıkarılması amaçlanmıştır. Çalışma için seçilen konser programlarının 2019’a kadar sınırlandırılmasının nedeni, covid-19 salgın önlemleri dolayısıyla 2020 ve 2021 yıllarında düzenli konserlerin verilememesidir. Araştırmada orkestra kavramının ortaya çıkışı ve gelişim süreci, senfonik orkestraların özellikleri ve Türkiye’de senfonik yapıdaki orkestralara yönelik bilgilere yer verilmiştir. Ayrıca senfoni müzik biçiminin ortaya çıkışı ve gelişim sürecine yönelik bilgiler de çalışmada sunulmuştur. Durum tespitine yönelik betimsel türdeki bu araştırmada tarama modelinden faydalanılmıştır. Verilerin toplanmasında doküman incelemeden yararlanılarak 2015-2019 yılları arasında İDSO’ya ait konser programlarındaki bilgiler kullanılmıştır. Elde edilen veriler yüzde frekans analizi yapılarak yorumlanmıştır. Araştırmada sonuç olarak konserlerin tamamına yakınının İstanbul’da yapıldığı görülmüş, bu konserlerde görev alan şeflerin sayısı oranlandığında çoğunluğunun yabancı şefler olduğu tespit edilmiştir. Orkestrayı yönetme sayısı incelendiğinde ise yabancı şeflerin Türk şeflerden daha fazla İDSO konserlerini yönettiği tespit edilmiştir. Konser programlarında yer verilen eserler incelendiğinde, yabancı bestecilere oranla çok daha az sayıda Türk bestecilere ait eserlerin sahnelendiği sonucuna ulaşılmıştır. Araştırmada seçilen beş yıllık süreci kapsayan İDSO’ya ait konser programlarında seslendirilen eserlerin tür ve biçimlerine göre dağılımında ise en fazla konçerto türündeki eserlerin seslendirildiği sonucuna ulaşılmıştır.
  • Öğe
    AZERBAYCAN ÇAĞDAŞ BESTECİLERİNDEN KARA KARAYEV’İN ‘‘YEDİ GÜZEL’’ ADLI BALESİNİN İNCELENMESİ
    (2021) İMRANİ ÖZTÜRK, Nargiz
    Öz Azerbaycan’ın önemli bestecilerinden olan Kara Karayev’in ‘‘Yedi Güzel’’ balesi Nizami Gencevi’nin aynı isimde olan eserinden etkilenerek yazılmıştır. K. Karayev; Nizami’nin ‘‘Yedi Güzel’’ eserinde işlemiş olduğu konu doğrultusunda kahramanların karakterlerinin özelliklerini ve olay örgüsünün gidişatını belirlemiştir. Yazarın ‘‘Yedi Güzel’’ şiirinde kahramanların karakteri besteci tarafından doğru olarak duyulduğu için kahramanların müzikal karakterlerini onların mensup oldukları halk müziği temalarına uygun melodilere göre bestelenmiştir. ‘‘Yedi Güzel’’ eserin müzikoloji bakımdan incelenmesi ve onun musiki medeniyetindeki önemine değinmek amacımızdır. Bu çalışmada nitel bilimsel araştırma yöntemlerinden olan doküman incelemesi ve müzikolojide geliştirilen karşılaştırmalı tarihsel analiz yöntemi kullanılmıştır. Araştırmalar sonucunda Kara Karayev’in ‘‘Yedi Güzel’’ eserinin bir taraftan Batı müzik sanatı ölçülerine göre uygunluğu, diğer taraftan ise Doğu bale müzik sanatında ilk eserlerden biri gibi hususi oluşu önem taşıdı.
  • Öğe
    KÜLTÜREL MELEZLEŞMENİN SİNEMADAKİ GÖRÜNÜMÜ: LA GRAINE ET LE MULET ÖRNEĞİ
    (2021) AŞKAN, Hakan
    Öz Ulusal sınırları aşan insan hareketliliğinin yol açtığı kültürel karşılaşmalar ve bu karşılaşmaların sonuçları, küreselleşme çerçevesinde yürütülen tartışmaların da güncel konuları arasında yer almaktadır. Küreselleşmenin kapitalist ülkelerin lehine işlediğini öne süren yaklaşım, söz konusu tartışmayı kültürel hegemonya bağlamında ele almaktadır. Bu yaklaşım ”Birinci Dünya” kültürlerinin “Üçüncü Dünya” kültürlerine karşı daima baskın olduğunu iddia etmektedir. Buna karşın, bu karşılaşmaları yeni kültürel biçimlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlayan bir takas süreci olarak ele alan bir yaklaşım da bulunmaktadır. Bu yaklaşım ise kültürel takas süreçlerinin melez biçimlerle sonuçlandığını iddia etmektedir. Sinemacıların kültürel kimlikleri, film üretim pratikleri ve filmlerinde ele aldıkları konular sinemanın bu tartışmaların görünürlük kazandığı önemli bir kültürel pratik alanı haline gelmesine yol açmaktadır. Dahası sinemanın kültürel kimlikleri temsil etme ve aktarma konusunda sahip olduğu yetkinlik sinemaya söz konusu tartışmaların irdelenebileceği zengin bir veri kaynağı olma özelliği de kazandırmaktadır. Bu çalışmanın temel amacı, küreselleşmenin yarattığı kültürel melezleşmenin film üretim pratiğini ve anlatısını nasıl etkilediğini ortaya koymaktır. Çalışmada amaçlı örneklem yöntemine dayanılarak göçmen bir sinemacı olan Abdellatif Kechiche’in La Graine Et Le Mulet (The Secret of The Grain/Balıklı Bulgur) adlı filmi örneklem olarak belirlenmiştir. Söz konusu film, üretim pratiği ve anlatısı açısından iki farklı düzlemde durum çalışması (case study) yöntemiyle analiz edilmiştir. Çalışmadan elde edilen bulgular, söz konusu filmin üretim pratikleri ile anlatısındaki kültürel görünümlerin kayda değer düzeyde melez nitelikler barındırdığını ortaya çıkarmıştır. Ancak yine de özellikle anlatıdaki karakterlerin konuşma dili ve yine bu karakterlerin ev sahibi ülkenin mensupları tarafından algılanış biçimleri “kültürel hegemonya” olgusu çerçevesinde öne sürülen tezlerin de geçerli olabileceğini göstermiştir.
  • Öğe
    “ÖĞRETMENLER ÇOCUKLAR İÇİN SÖYLÜYOR” PROJESİ ÜZERİNE BİR ANALİZ
    (2021) DAĞDEVİREN, Mustafa; KARAÖNÇEL, Ferdi
    Öz 2000’li yılların başlarında “Playing for Change” ismi ile hayata geçirilen proje zaman içerisinde yaygınlaşarak farklı ülkelerde de görülmeye başlamıştır. Bu proje Türkiye’ye de yapımcı ve yönetmen Fırat Çavaş tarafından “Doğa İçin Çal” başlığıyla toplumsal farkındalık oluşturmak amacıyla yapılmıştır. Proje zaman içerisinde meslek grupları, kurumlar, dernekler vb. yapıların etkinlikleriyle de çeşitlenmiş ve son olarak Millî Eğitim Bakanlığı Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğü tarafından “Öğretmenler Türkiye İçin Söylüyor” ismi ile başlatılmıştır. Daha sonra proje “Öğretmenler Çocuklar İçin Söylüyor” adıyla güncellenmiştir. “Öğretmenler Çocuklar İçin Söylüyor” adlı projenin görünürlüğünü sağlamak, projede kullanılan işitsel ve görsel ögelerin kültürel bağlamlarla ilişkisini tespit amacıyla etnomüzikoloji disiplini içerisinde gerçekleştirilen bu çalışmada nitel ve nicel araştırma yöntemlerinden oluşan karma desen kullanılmıştır. Elde edilen veriler tablo ve grafikler şeklinde görselleştirilerek yorumlanmıştır. Ülkemizde kimlik temsil etme düşüncesiyle yapılan bu projelerde seçilen eserlerin yörenin dokusunu, kokusunu, yörede müzik kimliğini oluşturan ve yörenin müzik kodlarında bulunan makamsal yapıyı, ritmik yapıyı, sözel yapıyı yansıtacak şekilde belirlendiği ve bu doğrultuda aranjesinin yapıldığı, projenin yapıldığı ilin kültürel ve coğrafi yapısına dikkat edilerek videolarının çekildiği projelerde ortaya çıkan sonuçlar analiz edilmiştir. Ayrıca çalışma sonuçlarında, öğretmenlerin projelere müzikal katkılarının yanında birçok öğretmenin alanı olmasa bile müzik teknolojileri bağlamında katkılarının olduğu ve birçok ilimizde Milli Eğitim Müdürlüklerine bağlı okullarda ses kayıt stüdyolarının olduğu tespit edilmiştir.
  • Öğe
    Anton Webern’in “Klavierstück, im Tempo eines Menuetts (1925)” Eserine Yönelik Bir Analiz
    (2021) AÇIKGÖZ, Mehmet Güneş
    Öz Son yıllarda tartışmaya açık ifadelerle değerlendirilen günümüz müziği; etkilendiği akımlar, kullanılan teknikler ve belirlenmiş dönemlerde yer alan bestecilerin yeniyi arama çabaları ile alan çalışmalarında fazlaca yer almaya başlamıştır. Bununla birlikte bestecilerin herhangi bir dönem içerisinde değerlendirilmesi aslında birçok bestecinin kabul etmediği bir olgu olarak bilinmektedir. Besteciler orta çağdan günümüze birçok teori ve sistem geliştirmiş, uygulamış ve bu uygulamalar ile dönemler açılıp kapanmıştır. Ancak bu gelişmeler hiçbir zaman bestecilerin dönem kapatmak amacıyla gerçekleştirdiği bir yenilik olarak değerlendirilmemiştir. Besteciler her dönemde yeniyi ve farklıyı aramış ve geliştirdiği sistemler topluluklar tarafından kabul edilmiş ve uygulanmıştır. Bu durum dolayısıyla akımlar , dönemler vb. terimlerin oluşumuna neden olmuştur. Her akımın veya her dönemin bir öncekinin eleştirisi veya geliştirilmesi ile oluştuğu görüşüyle; müzik dönemleri içerisinde de işte bu gelişmelerin en önemlilerinden olan “On İki Ton Sistemi” çalışmada detaylı bir şekilde aktarılmıştır. Geliştirilen bu sistem büyük tepkiler aldığı gibi büyük topluluklar tarafından da kabul edilmiştir. Bu tartışmalar eşliğinde kabul gören bu sistemin daha iyi tanınması amacıyla, çalışmada Josef Matthias Hauer’in oluşturduğu, Arnold Schoenberg’in geliştirdiği, Anton Webern’in günümüze ulaştırdığı on iki ton sistemi örnekler ile açıklanmıştır. Aynı zamanda Anton Webern’in ilk denemelerinden olan “Klavierstück, im Tempo eines Menuetts (1925)” eseri üzerinde incelemeler yaparak sisteme ve analiz yöntemine bir bakış açısı sağlanmıştır.