Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezleri

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 1728
  • Öğe
    Siyer yazıcılığı bağlamında İbnü'l-Esir
    (İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2022) Kaden, Adem
    Bu çalışmanın amacı, Cezîre bölgesinde yetişmiş ve tarihte önemli bir yeri olan İbnü’l Esîr’in tarihçiliğini incelemektir. İbnü’l-Esîr, 555/1160 yılında doğmuş olup 630/1233 yılında vefat etmiştir. İbnü’l-Esîr İslâm medeniyetinde tanınmış olup, kendi adından söz ettirmiş bir tarihçi olması yanında aynı zamanda meşhur bir hadisçidir. İbnü’l-Esîr elde ettiği tarihî bilgi, malzeme ve birikimlerini titizlikle değerlendirmiştir. Tarih ve siyer yazıcılığına tecrübesi ve birikimleri ile katkı yapmış, kendisinden sonraki nesillere bu bilgi, malzeme ve birikimlerini aktarmıştır. Yıllar geçtikçe Müslümanlar bu mirası titizlikle korumuş ve bu mirasa sahip çıkarak gereken ehemmiyeti göstermişlerdir. İslâm medeniyetine bağlı olarak farklı coğrafyalarda yaşayan Müslümanlar İbnü’l-Esîr’in eserlerini tercüme etmişlerdir. İslâm tarihinde özel bir yeri olan İbnü’l-Esîr’in, siyer düşüncesine ilişkin prensiplerini elde etmek, buna paralel olarak siyere bakış açısını tespit etmek önceliğimizdir. İbnü’l-Esîr’i daha yakından tanımak ve daha iyi anlamak için birtakım bilgiler de bu çalışmada yer almıştır.
  • Öğe
    Z kuşağının haber takibinde medya tüketim alışkanlıkları
    (İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) İlik, Gülhan
    Teknolojinin hızlı gelişimi insanların günlük yaşam biçimlerinin, düşünce ve davranış biçimlerinin değişimini de beraberinde getirmiştir. Özellikle kitle iletişiminin yaygınlaşması, değişimin en önemli parçalarından biri olmuştur. Kitle iletişiminin yaygınlaşması, bireylerin bilgi ve habere ulaşmasını kolaylaştırmış ve bilgiyi dönüştürmesine sebep olmuştur. Değişen ve dönüşen bilgi zamanla toplumları da şekillendirmeye başlamıştır. Bireyler yaşamış oldukları toplumdan etkilenmekle beraber aynı zamanda toplumu etkilemeye başlamış ve yeni yaşam formlarını ortaya çıkarmıştır. Meydana gelen bu değişimler, kuşaklar arasındaki farklılıkları ortaya çıkardığı gibi; değişimin bazı etkilerinin de diğer kuşaklar aracılığıyla sürdürülmesini sağlamıştır. Bu çalışmada öncelikle medya, geleneksel medya ve yeni medya kavramları açıklanmıştır. Devamında bilgi ve haberlerin kitle iletişim araçlarında yer alması ve zaman içindeki dönüşümü açıklanmıştır. Ardından literatürdeki kuşak tanımlamaları ve kuşak sınıflamalarına yer verilmiştir. Çalışmada Z kuşağının haber takibinde medya tüketim alışkanlıklarını incelenmesi amaçlanmıştır. Haber takibi yaparken geleneksel medya ve yeni medyayı ne ölçüde tükettikleri belirlenmeye çalışılmıştır. Nitel araştırma tekniklerinden görüşme yöntemi ile araştırmanın çalışma grubunu oluşturan 18-22 yaş aralığında 8 kadın, 8 erkek olmak üzere toplamda 16 katılımcı ile görüşülerek veri toplanmıştır. Bulgular neticesinde, teknoloji dünyasında yaşanan gelişmeler paralelinde Z kuşağının yeni iletişim teknolojilerine olan ilgisinin oldukça fazla olduğu görülmektedir. Çalışmada Z kuşağı bireylerinin haber takibi yaparken en çok yeni medya araçlarını kullandığı saptanmıştır. En çok kullandığı yeni medya aracı ise sosyal platformlardan biri olan Twitter'dır. Z kuşağının iletişim teknolojilerine olan bağımlılığı artıkça haber tüketim pratikleri de yeni bir form kazanmaktadır. Anahtar Kelimeler: Medya tüketimi, Tüketici davranışları, Z kuşağı
  • Öğe
    Z kuşağı gençlerinin sosyal medya kullanımlarının dini öğrenmelerine etkileri: Fenomenolojik bir araştırma
    (İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Yakut, Sümeyra
    Bu araştırmanın amacı sosyal medyanın Z kuşağı gençleri tarafından nasıl algılandığını ve dini öğrenmelerini nasıl etkilediğini tespit etmektir. Çalışmamızda nicel ve nitel araştırma yöntemlerinin birlikte kullanıldığı açıklayıcı karma desen kullanılmıştır. Araştırmanın nicel boyutunda betimsel tarama ve ilişkisel tarama desenlerinden nedensel karşılaştırma ve korelasyonel desen, nitel boyutunda ise olgu bilim deseni kullanılmıştır. Araştırmanın nicel bölümünün evreni Adıyaman merkez ilçe sınırları içerisinde yer alan okullarda öğrenim gören Z kuşağı gençleri olarak belirlenmiştir. Yapılan istatistiksel işlemler sonrasında araştırmanın örneklemi olarak 282 genç seçilmiştir. Nicel verilerin toplanması amacıyla "Sosyal Medyanın Z Kuşağı Gençlerinin Dini Öğrenmelerine Etkisi Anketi" oluşturulmuştur. Elde edilen veriler SPSS paket programıyla test edilmiştir. Test sonucunda verilerin normal dağılıma uygun olduğu görülmüş araştırmanın alt problemleri doğrultusunda uygun parametrik istatistiksel yöntemler kullanılarak analiz edilmiştir. İki gruba ait olan ortalamaların birbirinden farklı olup olmadığını test etmek amacıyla kullanılan t-testi sonuçlarında, sosyal medyanın Z kuşağı gençlerinin dini öğrenmelerine etkisinde öğrenciler arasında cinsiyete göre anlamlı bir fark görülmüştür (p<.05). Çalışmaya katılan kadınların sosyal medyanın Z kuşağının dini öğrenmelerine etkisine yönelik algıları erkeklerin algısından olumludur. Birbirinden bağımsız ikiden fazla grubun aritmetik ortalamaya göre anlamlı bir farklılık gösterip göstermediğini ortaya koyan One Way Anova testinden elde edilen sonuçlara göre, sosyal medyanın Z kuşağı gençlerinin dini öğrenmelerine etkisine yönelik algıları sınıf seviyesine göre anlamlı bir farklılık göstermemektedir (F=,657; p>.05). Nitel verilerin toplanması amacıyla yarı yapılandırılmış görüşme formları geliştirilmiştir. Araştırmanın nitel boyutunun ikinci alt problemine ilişkin olarak araştırmaya katılan gençlerin sosyal medya üzerinden kurdukları etkileşimin dini öğrenmelerine etkilerine yönelik olarak görüşlerinin ilk sırasında olumsuz gelmektedir. Buna göre gençler sosyal medyanın sınırsız bir alan olduğunu ve bu sınırsız alanda her türlü paylaşım ile karşılaşabileceklerini ifade etmişlerdir. Bu paylaşımların dine yönelik algılarına ve tutumlarına zarar verdiğini dolayısıyla dini öğrenmelerini olumsuz etkilediğini söylemişlerdir. Dini kurallar sebebi ile sosyal alanlarda ilgilerini çeken durumları uygulayamamanın dine isyana sevk ettiğini hatta daha ileri aşamasında dinden çıkarmaya götürebildiğini belirtmişlerdir. Ayrıca sosyal medyada karşılaşılan yanlış dini bilgilerin gençlerin dini öğrenmelerini olumsuz etkilediği sonucuna varılmıştır. Anahtar Kelimeler: Din Eğitimi, Kuşak, Z Kuşağı, Dini Öğrenme, Sosyal Medya.
  • Öğe
    Yükseköğretim öğrencilerinin iman-amel ilişkisi (İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi örneği)
    (İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Günay, Zeliha Nagihan
    Allah'ın Peygamber Efendimiz aracılığıyla bildirdiklerini tasdik etmek ve bildirilenlere inanmak manasına gelen "iman" kavramı yalnızca İslam dinine has bir konu olmaktan öte son Peygamber Hz Muhammed'den evvel gelen tüm Peygamberler ve onlar aracılığıyla getirilenleri de kapsayan bir kavram olma açısından önem taşımaktadır. İnsanların akıllarına hitap ettiği kadar gönül dünyalarında da hitap eden Kuran-ı Kerim ve İslam dininden evvel gönderilen tüm Peygamberlerin amacı Allah'ın varlığı ve birliği hususunda insanları doğru yola iletme mesajını içermektedir. Bunun yanında "iman" kavramı kapsamı ve muhtevası açısından Peygamberimizin vefatından sonra güncelliğini hala koruyan bir konu olma özelliğini taşımaktadır. Biz bu çalışma ile imanın oluşumuna etki eden faktörlerden "iman" kavramının tanımı, muhtevası ve imanı amel ile birlikte zikredilmesinden ötürü "amel" mevzusunun beraberinde getirdiği meseleleri ele aldık. Tezimizde ele alacağımız iman-amel kavramının incelemesi daha önce farklı çalışmalarda bahsi geçen bir konudur. Bizim bu çalışmayla konuya katkımız, iman-amel kavramlarının günümüzdeki yansımasını ele alarak ilim ve bilimlerin gelişmesinde önemli bir yer tutan yükseköğrenim kurumlarından biri olan "İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi" öğrencilerinin bu kavramlar ve beraberinde getirdiği meseleler karşısındaki tezahürünü ele aldığımız bir çalışma yapmaktır. Bu çalışma ile amacımız bahsi geçen kavramları sadece teorik bir çalışma olmaktan çıkararak günümüzdeki hayata ne şekilde tezahür ettiğine dair nicel bir araştırma ortaya koyaktır. Anahtar Kelimeler: fıtrat, iman, amel, İslam
  • Öğe
    Yönetim kültürü bağlamında kurumsal bir olgu: Güven
    (İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2022) Saraç, Kürşat
    İçinde bulunduğumuz çağ, güven bunalımlarının had safhada yaşandığı bir çağdır. Günümüz dünyasında güven problemlerinin ortaya çıkmasında tarihsel ve sosyolojik dönüşümlerin önemli bir rolü ve etkisi bulunmaktadır. Bu dönüşümlerin başında hiç şüphesiz küreselleşme, modernleşme, sanayi devrimi, kentleşme, vb. süreçler gelmektedir. Değişim ve dönüşümlerden etkilenen sadece bireyler değil, bireylerin oluşturduğu toplumsal yapı ve unsurları da etkilenmiş ve nasibini almıştır. Bu kapsamda çalışmamızda tarihsel süreçte yönetim olgusunun geçirdiği değişim ve dönüşümler, kültür ve kültürün bir öğesi olan değerler bağlamında ele alınmıştır. Bununla birlikte kültürün ve özellikle de güven değerinin yönetim olgusunu hangi boyutlarda etkilediği araştırılmaya çalışılmıştır. Bu araştırma, Gaziantep ili İslahiye ilçesi 1. Organize Sanayi Bölgesi'nde tekstil sektöründe çalışan "mavi yakalı" ve "beyaz yakalı" çalışanlar üzerine nitel yöntem kapsamında seçilen 20 kişiyle derinlemesine görüşme tekniklerinden faydalanılarak yapılmıştır. Yapılan araştırma neticesinde elde edilen veri ve bulgular ışığında, toplumsal değerlere bağlılığın kurum kültürünün kabulünü artırdığı ve sosyal güvenin kurumsal güveni etkilediği sonucuna ulaşılmıştır. Yine bununla birlikte medeni durumun kurum kültürünün oluşmasına ve güven değerinin kazanılmasına etki etmediği araştırma verilerimiz doğrultusunda ulaştığımız sonuçlardan bazılarıdır. Anahtar kelimeler: Kurum kültürü, yönetim, güven, kültür, değerler.
  • Öğe
    Yerel kalkınmada teknokentlerin önemi: Malatya Teknokent örneği
    (İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Yücel Korkmaz, Deniz
    Yerel kalkınma yörelere ait potansiyellerin belirlenerek harekete geçirilmesini sağlayan, ekonomik, sosyal, kültürel ve teknolojik yapısını geliştirmeye ve iyileştirmeye yönelik süreçleri içerir. Kalkınmayı etkileyen unsurlardan biri olan teknolojideki gelişmeler ve yenilikçi yaklaşımlar, Araştırma ve Geliştirme (Ar-Ge) faaliyetlerinin yürütülmesi amacıyla kurulan teknokentleri önemli bir aktör haline getirmiştir. Teknokentler, Ar-Ge ve yenilikçi çalışmalar ile bilginin ürün veya hizmete dönüştürülerek ticarileştirilmesini amaçlayan teknoloji geliştirme merkezleridir. Bu doğrultuda, dünyada ve ülkemizde teknokentlerin yerel ve bölgesel kalkınmaya olan etkilerini incelemek üzere çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Bu araştırmanın temel amacı bir üniversite veya araştırma kurumunun öncülüğünde üretilen bilgi ve teknolojinin ticarileştirilmesini sağlamak üzere kurulan teknokentlerin, yerel kalkınma açısından taşıdığı önemi ve rolü Malatya Teknokent örneği üzerinden incelemektir. Bu amaç doğrultusunda kuramsal çerçeveye göre yazın taraması yapılmış ve çalışmanın teorik yönü oluşturulmuştur. Araştırmanın kuramsal çerçevesine göre teknokentlerin yapısı, görevleri ve faydaları ele alınarak Malatya Teknokent'in kuruluş süreci, kurumsal yapısı ve içerisinde yer alan firmalara ilişkin bilgiler detaylı olarak incelenmiştir. Alan araştırmasında Malatya Teknokent'in yerel kalkınmada etkisini belirlemek için teknokent bünyesinde yer alan firma sahiplerine yönelik anket uygulaması yapılmıştır. Yapılan yazın taraması ve alan araştırması sonucunda elde edilen veriler analiz edilerek araştırma soruları kapsamında bulgular ve öneriler geliştirilmiştir. Araştırma sonucunda Malatya Teknokent'in Malatya iline yönelik sosyal, kültürel ve ekonomik kalkınmasında katkıları tespit edilmiş ve bu katkıların artırılmasına yönelik çeşitli önerilerde bulunulmuştur.
  • Öğe
    Üretim işletmeleri açısından endüstri 4.0 sürecinin işletmelerde değerlendirilmesi: Malatya Organize Sanayi Bölgesi örneği
    (İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Abat, Yavuz Selim
    18. yüzyılın sonlarıyla su ve buhar gücünün mekanik sistemlere aktarılmasıyla başlayan Birinci Sanayi Devrimi, 20. yüzyılın başlarında iş süreçlerinin birbirlerinden ayrılması ve elektrik enerjisine bağlı olarak büyük ölçekli üretimin başlamasıyla devam etmiştir. İlk üretim hattı da 1870 yılında İkinci Sanayi Devrimi'yle kullanılmaya başlamıştır. Üçüncü Sanayi Devrimi'yle beraber elektronik sistemler üretim sürecinde etkili olarak kullanılmaya başlanmıştır. PLC (Programlanabilir Mantık Kontrolü) kartların devreye girmesiyle üretimde otomasyon sistemleri kurularak elektronik teknolojiler imalat alanında etkin olarak kullanılmaya başlanmıştır. 2011 yılında Almanya'da Hannover fuarında ilk kez duyulan Endüstri 4.0 kavramıyla beraber baştan sona tüm üretim süreçlerinin modüler yapıya aktarılarak kendisini yöneten ve sistemler arası iletişim kuran kolektif bir yapı hayatımıza girmeye başlamıştır. Endüstri 4.0 ile hayatımızda birçok alanda inovatif gelişmeler olmaya başlamıştır. Önceki devrimlere göre çok daha hızlı bir şekilde ilerleyen bu devrim beraberinde işletmelerde üretim, strateji, pazar ve rekabet gibi birçok alanda yenilik ve değişimi beraberinde getirmektedir. Çalışmanın amacı Endüstri 4.0 ile hayatımıza giren söz konusu yenilik ve değişimler hakkında Malatya 1. ve 2. Organize Sanayi Bölgesi'nde yer alan işletmelerin bilgi düzeylerini tespit etmektir. Çalışmanın birinci bölümünde birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü sanayi devrimlerinin genel çerçevesi çizilerek tarihi süreçleri, kazanımları ve toplumsal manadaki etkileri incelenmiştir. İkinci bölümde ise kapsamlı bir literatür taramasıyla Endüstri 4.0'ın teknoloji bileşenleri hakkında genel bilgiler aktarılmıştır. Araştırma kısmı olan üçüncü bölümde ise 11 farklı sektörden 102 işletmeye hazırlanan anket uygulanmıştır. Yüz yüze yapılan anket çalışması sonucunda veriler toplanarak istatistiki analizler yapılmıştır. Analizler sonucunda Endüstri 4.0 hakkındaki bilgi düzeylerinin sektörel olarak dağılım göstermediği, yalın üretim hakkında bilgi sahibi olan işletmelerin Endüstri 4.0 bilgi düzeyinin yüksek olduğu, ihracat yapan işletmelerin Endüstri 4.0 bilgi düzeyinin yüksek olduğu ve işletme büyüklüğü arttıkça Endüstri 4.0 hakkındaki bilgi düzeyinin arttığı sonuçlarına varılmıştır.
  • Öğe
    Ulusal ve uluslararası politikalar açısından özel askeri şirketlerin incelenmesi
    (İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2022) İnce, Merve
    Özel askeri şirketler günümüz çatışma alanlarında sık görülen bir aktör olup, Soğuk Savaş sonrası dönemde orduların küçültülmesi ve küresel özelleştirme dalgasıyla etkinliklerini arttırmışlardır. Söz konusu şirketler geniş bir güvenlik yelpazesinde çok çeşitli resmi ve özel müşteriler için hizmet vermekte ve gittikçe yaygınlaşmaktadır. Bu tezin temel amacı Soğuk Savaş sonrası dönemde ortaya çıkan güvenliğin özelleştirilmesi olgusunu ve söz konusu özelleştirmenin temel aktörleri konumundaki özel askeri şirketleri incelemektir. Ayrıca özel askeri şirketler, yeni güvenlik anlayışı içerisinde devlet ve özel sektör tarafından kullanılan özel bir güç olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu gücün ortaya çıkış sebepleri, sınıflandırılması, gelişimini etkileyen faktörleri ve küresel ölçekte faaliyetlerini ele alan çalışmada, özel askeri şirketlerin kullanımında devletlerin sorumluluklarının yanı sıra, ulusal ve uluslararası politika alanındaki düzenlemeleri de incelenmiştir. Çalışmanın kapsamı özel askeri şirketler ile sınırlı tutulmuştur. Çalışmanın yöntemi olarak literatür taramasından yararlanılmış, bu çerçevede ağırlıklı olarak yerli ve yabancı kitap ve makaleler incelenmiştir. Söz konusu hususlar dikkate alındığında özel askeri şirketlerin uluslararası güvenlik analizlerinde değerlendirilmesi gereken bir değişken haline geldiği görülmektedir. Anahtar Sözcükler: Executive Outcomes, MPRI, Özel Askeri Şirketler, Paralı Askerler.
  • Öğe
    Türkiye'de 2002 sonrası dönemde yapılan sosyal yardımlar üzerine bir araştırma
    (İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Avcı, Fatma
    İşbu çalışmada Türkiye'de 2002 yılından sonra yapılan sosyal yardımların sosyal devlet ilkesi bağlamında değerlendirilmesi amaçlanmakla birlikte çalışmada yapılan sosyal yardımların yeterliliği, niteliği, sosyal yardımların hangi elden yapıldığı, söz konusu bu hususların ne tür sorunlara yol açtığı sorusuna cevap aranmaktadır. Sosyal yardımların, sosyal devletin bir gereği olmasının yanı sıra sosyal yardımlarla yoksulluk arasındaki ilişki üzerine yapılan çalışmalar nazara alınarak söz konusu konunun da incelenmesine gayret edilmiştir. Araştırmada yazında daha önce yapılan çalışmalardan yararlanılarak söz konusu çalışmalar ve devlet kurumları tarafından kamuoyu ile paylaşılan sosyal yardım harcamaları istatistikleri ile mevcut durumun sayısal verilere dayalı detaylı analizi yapılmıştır. Bu noktada çalışmamızda çok sayıda tablo bulunmaktadır. Söz konusu tablolarla somut olarak sosyal yardım harcamalarına dikkat çekilmek istenmiş, tablolar yorumlanarak çalışmada bütüncül bir yaklaşım gösterilmiştir. Söz konusu çalışmada daha önce yapılan çalışmalarda bulunmayan güncel veriler ile sosyal devlet ilkesinin bir gereği olan sosyal yardımlar açıklanmaya çalışılmış, yoksulluk ile sosyal yardımlar arasında bir bağlantı bulunup bulunmadığı sorusu üzerinde durulmuş ve bu soruya yanıt verilmeye çalışılmıştır. Toplumumuz açısından geçmişten günümüze kadar toplumsal dayanışma ve yardımlaşma her daim önemli bir konu olmuştur. İlk Türk Devletleri'nden günümüze kadar her dönem toplumdaki bireylerin daha eşit şartlarda en azından temel ihtiyaçlarını karşılama kaygısı gütmeden yaşaması için çaba sarf edildiği görülmektedir. Söz konusu bu yardımlaşma ve dayanışma kültürünün her dönem için önemi koruduğu görülmekle birlikte, devlet yapısındaki değişim ve gelişimlerden etkilenerek günümüzdeki daha sistemli yapısına kavuştuğunu söyleyebiliriz. Bu kapsamda, sosyal devletin ortaya çıkışı ile gelişim sürecinin küreselleşmenin etkilerinin sosyal devleti dönüştürücü etkisinin yanında sosyal yardımların karakterini de etkilemiştir. Özünde sosyal adaletsizlikle mücadeleyi amaç edinen, sosyal eşitliği sağlamaya çalışan, toplumda yaşayan bireylerin sosyal dışlanmaya maruz kalmalarının önüne geçmeye çalışan sosyal devletin söz konusu amaçlarını sosyal haklarla görünür hale getirdiği ve sosyal hakların da gerek ulusal gerekse uluslararası anlaşmalarla koruma altına alındığı görülmektedir. Bu noktada insan onuruna yaraşır şekilde barınma, beslenme, eğitim, sağlık ihtiyaçlarını gidermeyi amaçlayan sosyal devlet ilkesinin sosyal yardım konusu ile ilişkili olduğu da bir gerçektir. Sosyal devlet olmanın bir görünümü diyebileceğimiz çok çeşitli uygulamaları da içeren sosyal yardımlar bir yandan yardıma muhtaç kimselerin hayata tutunmalarına yardım ederken diğer yandan yoksulluğun azaltılmasına ve bu noktada toplumdaki gelir adaletsizliğinin varlığının kabul edilerek toplumdaki fertler arasında sosyal dengenin kurulmasına çalışmaktadır. Yoksulluk ve sosyal dışlanma konusu ile de ilişkili olan sosyal yardımların günümüzde çok çeşitli şekillerde yapıldığı, eskiden olduğu gibi ayni sosyal yardımlar yerine çağın koşullarına uygun olarak nakdi yardımların ön plana çıktığı görülmektedir. Bundan başka, sosyal yardım sisteminin sürdürülebilirliğinin sıklıkla tartışıldığı ve sürdürülebilir bir sistem için şartlı sosyal yardımların çoğunlukla önerildiği yapılan çalışmalarda dikkati çekmektedir. Şartlı sosyal yardımlar dışında, istihdam politikalarının yeniden şekillendirilmesi ve sosyal yardım faydalanıcılarının istihdama katılmalarına yönelik politikaların geliştirilmesinin arzu edildiği görülmektedir. Ülkemizde sosyal yardımlar ağırlıklı olarak merkezi yönetim, yerel yönetimler ve STK'lar aracılığıyla yapılmaktadır. Bu noktada çakışan yardımların yapılmaması amacıyla günümüzün teknolojik imkânlarından yararlanılarak kimlerin sosyal yardım aldığı, hangi kalemlerde sosyal yardımdan faydalandıkları, sosyal yardımdan faydalanan kimselerin istihdam süreçleri vb. kayıtların elektronik bir ortamda tutularak sosyal yardım ağının genişletilmesi, çakışan yardımların yapılmasının önüne geçilmesi konusunda çalışmalar yapılmasının gerekli olduğu görülmektedir. Anahtar Sözcükler: Sosyal devlet, Sosyal Yardım, Sosyal Güvenlik, Yoksulluk, Sosyal Dışlanma.
  • Öğe
    Türkiye siyasetinde göç: TBMM tutanaklarında Suriye göçü ve göçmenler
    (İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Karaduman, Abdulkadir
    Dünya tarihi boyunca çeşitli zamanlarda insanların, grupların ve milletlerin ait oldukları veya kendilerini ait hissettikleri topraklardan farklı yerlere taşındığı bir vaka olup, göç adını verdiğimiz bu hareketlilikler, siyasi ve askeri nedenlerle, dünyayı ve uluslararası ilişkileri derinden etkilemiştir. Suriye'nin yaşamış olduğu iç savaşla, ulusal bütünlüğünün ve güvenliğinin bozulmasının ekonomik, askeri, siyasi, toplumsal sonuçları, dünya göç tarihine girecek derecede tüm dünyayı etkilemiştir. Suriye'de yaşanan bu iç savaş kaynaklı kargaşa, en fazla Suriye'yi ve Suriye halkını sonrasında ise Türkiye'yi etkilemiştir. İç savaş bir gün tamamıyla bitse de söz konusu etkilerin uzun yıllar süreceği, tartışılmaz bir gerçeklik olarak durmaktadır. Bu araştırmada, 2012–2021 yılları arasında, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) grubu bulunan siyasi partilerin Suriye göçü konusuna yaklaşım biçimleri incelenmiştir. Bu kapsamda Suriye göçünün nedenleri, sonuçları, etkilerinin karşılaştırmalı olarak değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Böylelikle araştırma, Suriye göçü ve göçmenleri konusunda Türkiye'nin ürettiği politikalar ve bu politikalara ilişkin eleştirel bakış açılarının bütüncül olarak ortaya konulması üzerine odaklanmaktadır. İçerik analizi yönteminin kullanıldığı araştırmada, Türkiye'nin, Suriye göçü konusuna yaklaşım biçimlerinin belirlenip, somut biçimde gösterilmesi öncelenmiştir. Bu çerçevede araştırma, TBMM'de Suriye göçü ve göçmenler konusunda ortak bir tutumun oluşturulması yönündeki engelleri, sorun alanlarını belirlemesi bakımından ayrıca önem taşımaktadır.
  • Öğe
    Türk siyasal hayatında Abdullah Gül
    (İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2022) Karaca, Mustafa
    1991 yılında Refah Partisi Kayseri milletvekili seçilen Abdullah Gül, 2007 yılına kadar beş dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde milletvekilliği yapmıştır. Abdullah Gül ilk olarak Milli Görüş Hareketi'nin bir partisi olan Refah Partisi'nden milletvekili seçilerek Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yer almıştır. 2000 yılında Milli Görüş Hareketi'nin bir partisi olan Fazilet Partisi'nde iken, Milli Görüş Hareketi içerisinde bir ilki gerçekleştirmiş ve Hareketin lideri Necmettin Erbakan'a karşı bayrak açıp onun desteklediği aday olan Recai Kutan'ın karşında Fazilet Partisi Genel Başkan adayı olmuştur. 2001 yılında Türk Siyasal Hayatı'nın yaklaşık son yirmi yılına damgasını vuran Adalet ve Kalkınma Partisi'nin kuruluşunda önde gelen isimlerden birisi olmuştur. 2002 ve 2003 yıllarında Başbakanlık, 2003 yılından 2007 yılına kadar Dışişleri Bakanlığı yapmıştır. 2007 yılında Cumhurbaşkanı adayı olmuş fakat CHP'li milletvekilleri Cumhurbaşkanlığı seçimi toplantısına katılmadıkları için kriz çıkmış ve bir süre Cumhurbaşkanı seçilememiştir. 2007 yılında erken seçime gidildikten sonra kriz çözülmüş ve 2007 yılında Türkiye Cumhuriyeti 11. Cumhurbaşkanı seçilen Abdullah Gül, bu görevi 2014 yılına kadar yapmaya devam etmiştir. Abdullah Gül'ün, kendisinden sonra Cumhurbaşkanı olan, Adalet ve Kalkınma Partisi'ni beraber kurduğu ve Türkiye Cumhuriyeti devlet yönetiminde yıllarca birlikte yol yürüdüğü Recep Tayyip Erdoğan ile yolları ayrılmış, 2018 yılında muhalefetin Cumhurbaşkanı adayı olma ihtimali gündeme gelmiş fakat aday olmamış, sonrasında 2020 yılında Ali Babacan'ın genel başkanlığında kurulan Demokrasi ve Atılım Partisi'ni desteklediğini açıklamıştır. Abdullah Gül'ün Erdoğan ile yollarının ayrılmasında kırılma noktası, 11 Ağustos 2014 tarihindeki AK Parti MKYK toplantısında AK Parti Genel Başkanlığı seçiminin yapılacağı AK Parti Olağanüstü Kongresi'nin tarihinin Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığı görevini teslim tarihinden yalnızca bir gün öncesi olan 27 Ağustos 2014 tarihinde yapılması kararının alınması olduğu değerlendirmesi yapılabilir. Abdullah Gül'ün 1991 yılında milletvekili seçilmesinden günümüze kadarki siyasi hayatına bakıldığında Abdullah Gül'ün, Türk Siyasal Hayatı'nın önemli bir aktörü olduğu söylenebilir.
  • Öğe
    Türk kadın girişimcilerin uluslararası girişimci olma yönünde karşılaştıkları engeller ve fırsatlar: Malatya ili örneği
    (İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2022) Kara, Ayşe
    Kadın, insanlığın var oluşundan günümüze kadar tarihsel süreçte birçok rol üstlenmiştir. Yaşadığımız yüzyıl itibari ile Dünya'da ve Türkiye'de sosyal ve kültürel alanlardaki değişmeler, ekonomi ve teknoloji alanlarındaki gelişmeler kadınların çalışma hayatındaki oranlarının artmasını ve kadının yeni rol modeller üstlenmesini sağlamıştır. Bu yeni rol modellerden biriside girişimciliktir. Dünya'nın çoğu ülkesinde var olduğu gibi ülkemizde de kadın girişimciliğini desteklemek maksadıyla birçok ulusal ve uluslararası kuruluşlar aracılığıyla çeşitli program, proje ve çalışmalar yürütülmektedir. Ülke genelinde sosyo-ekonomik düzeydeki gelişmeler ve yukarıda sayılan kadın girişimciliğini destekleyen projeler sayesinde, istenildiği oranda olmasa da kadın girişimci sayısı artmaktadır. Bu arada kadınlar kısıtlıda olsa uluslararası arenada da görülebilmektedirler. Ancak yereldeki görünürlüklerine göre bu alandaki sayıları oldukça azdır. Bu araştırma kapsamında merak edilen konu: Uluslararası girişimcilik söz konusu olduğunda kadın girişimci sayısı neden az? Kadın girişimcilerin uluslararası arenaya çıkışta karşılaştıkları engeller nelerdir? Araştırmanın amacı; Türk kadın girişimcilerinin, uluslararası girişimci olma yönünde karşılaştıkları engeller ve fırsatları ortaya koyabilmektir. Bu amacı gerçekleştirebilmek için nitel araştırma tekniklerinden fenomenoloji (olgu bilim) deseni kullanılarak olgu açıklanmaya çalışılmıştır. Veriler, araştırmacı tarafından geliştirilen yarı yapılandırılmış görüşme formu yardımıyla geçekleştirilmiş mülakatlarla toplanmıştır. Mülakatlarda çeşitli meslek grubuna ait, Malatya da yaşayan, hayatının belirli dönemlerinde girişimci olmuş kadınlarla görüşülmüştür. Elde dilen veriler MAXQDA programı yardımıyla analiz edilmiştir. Bu analizler sonucunda yerelde kadın girişimci olma noktasında en büyük engel cinsiyet ayrımcılığı iken, uluslararası arenada yasal süreçler ve prosedür fazlalığı, dil sorunu, bilgi eksikliği ilk sırada yer alan engeller olarak görülmektedir. Anahtar Kelimeler: Girişimci, Girişimcilik, Kadın Girişimci, Uluslararası Girişimcilik, Uluslararası Kadın Girişimci
  • Öğe
    The subversion and reformulation of traditional women roles in Lessing's short stories
    (İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Avşar, Gonca
    Geçmişten günümüze süregelen kadınlar üzerindeki toplum baskısı sonucu, kadınların özgürlükleri ellerinden alınıp, onlara geleneksel diye adlandırılan roller verilmiştir. Doris Lessing bu geleneksel rollerin kadınları mutsuz ettiğini öte yandan kadınların toplum tarafından belirlenen rollerin aksine özgürleştiği, kendi yollarını kendilerinin çizdiği, hayatlarında farkındalık yaşayarak geleneksel rollerin yıkılması gerektiği fikrini vurgulamıştır. Feminist bir bakış açısıyla kısa hikâyelerinin incelenmesi sonucu, Lessing geleneksel kadın rollerinin yıkılıp yeniden formüle edilmesi üzerinde durmuştur. Erkek egemen toplumun kadınları nasıl sınırlandırdığı eleştirilirken, Lessing kısa hikâyelerindeki kadın karakterlerin değişimleri ise ataerkil topluma karşı adeta bir başkaldırı niteliğindedir. Ataerkil toplumdaki ahlaki beklentilerin aksine, Lessing sadece kadınları belirli ahlaki standartlarda tutmanın onları sınırlandırdıklarını ifade eder. Hikâyelerinde kadın-erkek eşitsizliğine karşı kadınların bu eşitsizliklere başkaldırıp, kendi benliklerinin keşfine bir yolculuk anlatılır. Bu yolculuk sonunda kendi keşfini yaşayan kadın karakterler, toplumun kendilerine biçtiği rollere göre değil, kendi iradeleriyle seçtikleri hayatlarını sürdürmekte ve erkek egemen toplumun baskısından sıyrılarak, kendi özgür iradeleriyle ilgili farkındalık yaşamaktadırlar.
  • Öğe
    Tehzibu'l Ahlak bağlamında İbn Miskeveyh'te ahlak eğitimi
    (İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2022) İnce, Vecihe Ebru
    İslam düşünce tarihinde, yaşadıkları zaman dilimini ve kendinden sonra gelen dönemleri, fikirleriyle etkileyen birçok düşünür vardır. Bu düşünürlerden biri de İbn Miskeveyhtir. Onu, yaşamış olduğu zamanda öne çıkaran ve kendisinden sonraki nesilleri etkileyen özelliği, tarih ve metafizik v.b alanlarda eserler kaleme almasından çok, kendi çağında özgün ve detaylı olarak ele aldığı ahlak hakkındaki görüşleridir. O, ahlak alanının kendisini önemsemiş ve yazdığı diğer alandaki eserlerinden ziyade, ahlaka dair görüşlerini içeren meşhur 'Tehzib'ül Ahlak' adlı eseriyle ön plana çıkmıştır. İbn Miskeveyh, ahlak felsefesini psikoloji üzerine temellendirmiştir. O ahlakı; güzel olan ve zorlanmadan yapabileceğimiz, insanın kendi kişiliğiyle özdeşleşip, alışkanlık haline gelebilecek eylemlerin oluşmasını sağlayan psikolojik bir kabiliyet olarak tanımlar. Filozofa göre; insan, diğer varlıklardan farklı olarak düşünme, ayırt etme ve akıl yürütme özelliklerine sahip olduğu için ahlakında değişimin olması mümkündür. İnsan, beş duyu ile dış dünyadaki fenomenleri algılar, zihin ise bu algılanan fenomenleri neden- sonuç bağlamı içerisinde yargıya dönüştürerek bilgi haline getirir. Bunu yapabilen tek varlık insandır. Kişi, akli melekelerini doğru ve sağlam bir şekilde kullanmaya başladıkça, dış dünyadan algıladığı nesneleri bilgiye dönüştürdükten sonra onları; iyi-kötü, doğru-yanlış olarak birbirinden ayırt etmeye başlar. Ve sonra da, bu ayırt ettiği durumlar hakkında zihinsel olarak yargıda bulunur ve onu eylemleri ile dış dünyaya yansıtır. İşte tem da bu, iyi ile kötü olanı birbirinden ayırt edebilme, yani seçme özelliğinden dolayı ahlakından yükümlü olur. İbn Miskeveyh, ahlakın değişip değişemeyeceği konusu hakkında; insanın, eğitim ve öğretimle değişebilecek bir mizaçta yaratıldığını söyler. Örneğin; Taşın yere düşmesi ya da ateşin yukarı çıkması doğal olaylar olup değiştirilemez. Oysaki ahlaki özellikleri değiştirmek mümkün olduğuna göre, bu konunun değiştirilemez doğal olaylarla bir ilgisi yoktur. İnsanın yaşaması için her ne kadar beden gerekli olsa da, insanın ahlaklı bir varlık olması ve buna bağlı olarak mutluluğa ulaşması nefsine bağlıdır. Düşünürümüze göre, insanın bedeni ve nefsi birbirinden ayrı değildir, birbirleriyle hep etkileşim içinde olarak birbirlerini etkilerler. O; nefsi, güçleri açısından Platon'dan esinlenerek; akıl, şehvet ve öfke gücü olarak inceler. Nefsin şehvet gücünü bir domuza; öfke gücünü yırtıcı bir hayvana; düşünme gücünü ise meleklere benzeterek metaforik bir yaklaşımla benimser. İbn Miskeveyh' e göre, nefsin güçleri ile erdemler arasında benzerlik ilişkisi vardır. Nefsin her bir türüne karşılık gelen çeşitli erdemler vardır. Bu anlamda akıl gücüne hikmet, öfke gücüne cesaret ve şehvet gücüne de iffet erdemi tekabül eder. İnsan bu erdemlere ise ancak nefsin güçlerini eğiterek sahip olabilir. Akıl gücünü eğiterek hikmet erdemine, öfke gücünü eğiterek cesaret erdemine ve şehvet gücünü eğiterek iffet erdemine sahip olabilir. Bu üç erdemin arasındaki uyum ve dengeli olması sonucunda ise dördüncü ve nihai erdem olan adalet erdemine ulaşır. İnsan, varlığın kategorisinde en aşağıdan en yukarıya bu dört erdeme sahip olarak ulaşabilir. Bunun da kaçınılmaz yolu eğitimdir. Bu çalışma, İbn Miskaveyh'in ahlak anlayışında eğitimin rolünü değerlendirmekte ve günümüz eğitim anlayışı perspektifinden eğitimin; amaç, ilke ve yöntemlerinin değerini belirlemeye çalışmaktadır. Araştırma filozofumuzun ahlak anlayışı ile sınırlıdır. İçerik analizi yöntemi kullanılarak, Onun eğitimle ilgili görüşleri, günümüz eğitiminin dallarına ve temalarına göre tasnif edilerek değerlendirilmiştir. Anahtar Kelimeler:İbn Miskaveyh, eğitim, erdem, nefis
  • Öğe
    "Tarih-i Nadir Şâh" adlı esere göre 18. yüzyılın ilk yarısında İran (Transkripsiyon ve tahlili)
    (İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2022) Özbek, Muhammed
    Şah İsmail tarafından 1501 yılında kurulan Safevî Devleti, 1721 yılında Afgan aşiretlerinin istilâsına uğrayarak büyük bir bunalıma maruz kalmıştır. Yaklaşık yedi yıl süren bu istilâ döneminde Safevî Devleti hükümdarı Şah Hüseyin ile beraber oğlu Tahmasb dışında bütün hanedan mensubu mirzalar katledilmiştir. Hanedanın tek varisi kalan Tahmasb ise Afgan hükümdarı Mir Eşref ile yaptığı mücâdeleyi kaybederek Mazenderan'a firar etmiştir. Bu esnada, emrindeki adamlarıyla küçük bir Afgan birliğini mağlup ederek durumu Tahmasb'a bildiren ve bu andan itibaren Safevî Devleti'ne hizmet etmeye başlayan Afşar aşiretinden Nadir Han, kısa zamanda Şah'ın mutlak vekili olarak Afganlarla mücâdeleye başlamıştır. Yaptığı mücâdelelerle Afganları İran'dan çıkaran Nadir Han, bir süre sonra Tahmasb Şah'ı tahtından indirerek yerine oğlu Abbas'ı geçirmiş, fakat onun da kısa süre sonra ölmesi üzerine büyük bir toplantı düzenleyerek kendisini Şah seçtirmiştir. Şah seçildikten sonra bir yandan Rusya ile anlaşarak işgal etmiş oldukları İran topraklarını geri almayı başarırken diğer yandan Osmanlı Devleti ile mücâdele yoluyla kaybedilen toprakların büyük çoğunluğunu yeniden İran topraklarına dâhil etmiştir. Bununla da yetinmeyen Nadir Şah, Hindistan'a büyük bir sefer düzenleyerek burada hüküm süren Babürlü (Gürkanlı) Devleti'ni mağlup etmiş, Afşarlara tâbi olmalarını sağlamış ve sayısız ganimet elde ederek Meşhed'e dönmüştür. Dönüşünden kısa bir süre sonra tekrar Osmanlı Devleti ile mücâdeleye başlamış, 1747 yılında suikaste kurban gidene kadar bu mücâdelelere devam etmiştir. Afganların İran'ı istilâsından Nadir Şah'ın Hindistan seferini tamamlayıp İsfahan'a dönüşüne kadar olan bütün bu olaylar, transkripsiyonunu yaptığımız Muhammed Râkım Gafrullah tarafından kaleme alındığını tahmin ettiğimiz Tarih-i Nadir Şah adlı eserde teferruatıyla anlatılmaktadır. Anahtar Kelimeler: Tahmasb Kuli Han, İran, Nadir Şah, Tahmasb Şah, Ağvan.
  • Öğe
    Tarım sigortalarının tarımsal üretim üzerindeki etkileri: Malatya İli örneği
    (İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2022) Karatepe, Murat
    Bu çalışma, tarım sigortalarının tarımsal üretim üzerindeki etkilerinin tespit edilmesi amacıyla 2020-2021 yılı içinde Malatya ili ve bağlı ilçelerinde 1201 çiftçi ile yapılmıştır. Malatya ilçelerindeki aktif olarak tarımsal üretim faaliyetlerini sürdüren çiftçilerin niyetlerini öğrenmek amacıyla, tarımsal üretim niyeti ile ilgili 6 soru, tarım sigortaları ile ilgili tutumla ilgili 10 soru, tarımsal riskler, sorunlar ile ilgili 10 soru şeklinde toplam 26 soru oluşturularak anket formu hazırlanmıştır. Elde edilen verilerin analizi için SPSS 25.0 istatistik programı kullanılmıştır. Yapılan çalışmanın sonucunda, tarımsal üretim niyeti cinsiyet, eğitim durumu ve medeni durumuna değişkenine göre anlamlı farklılık gösterirken, diğer taraftan tarım sigortaları ikame edilen alan değişkeninin dışında, eğitim durumu, yaşı ve medeni durumu değişkenine göre anlamlı farklılık göstermektedir. Kısacası bu araştırmanın istatistiki sonuçları doğrultusunda üreticilerin vurgulanan değişkenlere göre yenilikleri benimsemede ya da riski azaltma, ürününü korumak için sigorta yaptırma eğiliminde etkili olduğunu ortaya koymuştur. Tarımsal üretim niyeti ve tarım sigortası ile ilgili tutumun riske karşı tutum değişkenine göre anlamlı farklılık gösterdiği tespit edilmiştir. Riski sevenlerin riski sevmeyenlere göre, riski sevmeyenlerin de riske karşı kayıtsız olanlara göre daha yüksek tarımsal üretim niyetlerinin olduğu ve bu farkların istatistiksel açıdan önemli olduğu görülmüştür. Tarımsal üretim niyeti ve tarım sigortası ile ilgili tutumun, haberleşme kanallarının dinleme/izleme değişkenine göre anlamlı farklılık gösterdiği tespit edilmiştir. Haberleşme kanallarının dinleme/izleme sıklığı her gün olanların ortalama puan ortalamasının, diğer (hiç, arada sırada, haftada 1-2 kez) gruplara göre daha yüksek tarımsal üretim niyetlerinin olduğu ve bu farkların istatistiksel açıdan önemli olduğu görülmüştür. Tarımsal üretim niyeti ve tarım sigortaları ile ilgili tutumun, aktif olarak internet kullanımına göre anlamlı farklılık göstermektedir. Buna göre, aktif olarak internet kullanmayanlarda kaydedilen tarımsal üretim niyeti aktif olarak internet kullananlara göre istatistiksel olarak anlamlı bir biçimde daha yüksek olduğu görülmüştür. Tarımsal üretim niyeti ve Tarım sigortaları ile ilgili tutumun, tarım danışmanları ile görüşülmesine göre anlamlı farklılık göstermektedir. Buna göre, tarım danışmanları ile görüşülmeme sonucu ortaya çıkan tarımsal üretim niyeti, tarım danışmanları ile görüşülmesine göre istatistiksel olarak anlamlı bir biçimde daha yüksek olduğu görülmüştür. Sonuç olarak, gençlere yönelik tarımsal destekleme projeleri, projedeki destek miktarı ve yararlanacak kişi sayıları daha da artırılarak gençlere kırsal alanlarda istihdam imkanı sağlanmalı bu sayede tarım sektöründe gençlerin rolünün arttırılması önerilebilir.
  • Öğe
    Süreklilik kavramı bağlamında covid-19 salgınının denetçi görüş ve raporlarına etkisinin değerlendirilmesi
    (İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2022) Çam, Aydan
    2019 yılının Aralık ayında Çin'in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve tüm dünyayı etkileyen Covid 19 salgını, işletmeleri etkilemesinin yanı sıra bağımsız denetim çalışmalarını da etkilemiştir. Bu çalışmanın amacı, bağımsız denetim raporları incelenerek süreklilik kavramı bağlamında Covid-19 salgının denetçi görüş ve raporlarına olan etkisini ortaya koymaktır. Çalışmada, 2016-2020 yıllarında BIST 500'de yer alan şirketlerin beş yıllık bağımsız denetim raporları nicel analiz yöntemi ve nitel analiz yöntemlerinden içerik analizi kullanılarak incelenmiştir. Tüm sektörlerde işlem gören ve raporlarına ulaşılan 2244 şirketin bağımsız denetim raporları ve bu raporlardaki görüşleri süreklilik kavramı bağlamında incelenerek Covid 19'un etkisi araştırılmıştır. Yapılan araştırmada, denetçi raporlarında süreklilik ve Covid 19 ile ilgili açıklamalara yer verildiği, raporların büyük bölümünde Covid 19'a sadece atıfta bulunulduğu ve işletmenin sürekliliği ile denetçi görüşlerinin salgından büyük oranda etkilenmediği görülmüştür. Anahtar kelimeler: Süreklilik, Bağımsız Denetim, Covid 19, Denetim raporlar
  • Öğe
    Süle Fakîh'in Yûsuf ve Zelihâ mesnevisinde duygular, değerler ve sosyal davranışlar bağlamında insan psikolojisi
    (İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Çiftçi, Gonca
    İlk örnekleri Arap edebiyatında görülen daha sonra Fars edebiyatı üzerinden Türk edebiyatına geçen mesnevi nazım şeklinin, 11.-19. yüzyıllar arasında konuları birbirinden farklı olan sayısız örneğini görmekteyiz. Bu örneklerden biri de klasik Türk edebiyatının hemen her döneminde çok sevilen ve rağbet edilen, şairler tarafından çokça tercih edilen çift kahramanlı aşk mesnevilerinin güzel bir örneği olan Yûsuf u Züleyhâ mesnevisidir. Konusunu ilahi kaynaklardan alan Yûsuf u Züleyhâ hikâyesi dini bir özellik taşımasının yanı sıra aşk konusunu ele alması nedeniyle de Türk, Arap ve Fars edebiyatlarında çok işlenmiş, hem halk şairleri hem klasik Türk şairleri tarafından oldukça ilgi görmüştür. Konudan çok söyleyiş güzelliğinin ön planda olduğu klasik Türk edebiyatında bu hikâyenin farklı şairler tarafından pek çok mesnevisi yazılmıştır. Bu mesnevilerden biri de 13. yüzyılın sonları ile 14. yüzyılın başlarında yazılmış olduğu düşünülen ve Yûsuf u Züleyhâ mesnevilerinin Anadolu sahasında ilk örneklerinden biri olduğu kabul edilen, aynı zamanda pek çok nüshası da bulunan Süle Fakîh'in Yûsuf ve Zelihâ mesnevisidir. Bu çalışmada; erken dönemde yazılmış olan bir klasik Türk edebiyatı eserinde "insan psikolojisinin her yönüyle işlendiği ve bu durumun metnin oluşturucusu tarafından en güzel ifadelerle anlatıldığını göstermek" düşüncesiyle Süle Fakîh'e ait Yûsuf u Zelihâ mesnevisinde yer alan duygu, değer ve davranışların incelemesi yapılmıştır. Eser seçiminde, söz konusu mesnevinin kahramanlarının ve konusunun gerçek hayattan esinlenilerek oluşturulması ve içerisinde insana ait pek çok evrensel duygu ve değerin bulunması etkili olmuştur. Çalışmada ele alınan duygular, değerler ve sosyal davranışlarla ilgili tanımlar ve genel bilgiler verilmiştir. Daha sonra eserden bu tanımlara uygun örnek beyitler sunulmuş ve bu kavramlar, eser kahramanlarının psikolojik hâlleriyle ilşkilendirilmiştir. Anahtar Kelimeler: Mesnevi, Süle Fakîh, Yûsuf ve Zelihâ , Duygu ve Değerler, İnsan Psikolojisi
  • Öğe
    Stigma teorisi bağlamında İslam inanç ve kültüründe engelli anlayışı
    (İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Aydın Söğüt, Ece
    Engellilik, insanların hayatlarında karşılaşma ihtimalinin en yüksek olduğu olaylardan biridir. Her sağlıklı birey aynı zamanda bir engelli adayıdır. Doğuştan ya da sonradan bir nedenle zihinsel ve bedensel becerilerini farklı şekillerde yitiren insanlar, toplumsal yaşama adapte olurken ve günlük rutin ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırken bazı zorluklar yaşayabilir. Toplum tarafından bu insanların damgalanması, engelli bireylerin bu zorluklarının artmasına neden olmaktadır. Damgalama kavramı bağlamında İslam dininde engellilik anlayışının konu edildiği bu çalışmada ilk olarak damgalama kavramı açıklanmış, bu kavramla ilgili kuramlar belirtilmiş ve örneklendirilmiştir. Sonrasında engellilik kavramı, engellilik türleri ve geçmiş dönemlerde engelli bireylere dini ve toplumsal bakışın nasıl olduğuna dair bilgiler verilmiş ve son olarak da damgalama teorisinin İslam dinindeki anlayışına göre literatür taraması yapılmıştır. Araştırmada elde edilen verilere göre İslam'da, engelli bireyin, bütünün aksayan parçası olarak değil de tamamlayıcı bir parçası olarak görüldüğü tespit edilmiştir. Kur'an'ı Kerimde engelli birey ayrımı yapılmaksızın tüm Müslümanlar vahye muhatap kılınmıştır. İnsanların, kendi gücü nispetinde emir ve nehiylerden sorumlu tutulduğu belirtilmiştir. İslam dininde ve Müslüman toplumlarda engelli bireylere değer verilmiş ve onların topluma kazandırılması için önemli bazı idari görevler ve komutanlık vazifeleri verilmiştir. Konuşma problemi olan Hz. Musa'nın peygamber olarak seçilmesi, Abese suresinde zikredilen ve Hz. Peygamber'in uyarılmasına neden olan âmâ sahabe İbn Ümmü Mektûm kıssası Kur'an'da dikkat çeken örneklerdendir. Hz. Muhammed (s.a.v) döneminde çoğu engelli birey O'nun öncülüğündeki topluluklarda ön saflarda yer almışlardır. Bu uygulama halifeler döneminde de devam etmiş; hatta Hz. Ömer döneminde bu kişiler Müslüman gayrimüslim ayrımı yapılmadan beytülmalden maaş almışlardır. Emeviler ve Abbasiler döneminde engelli bireyler için hastane ve yurtlar yapılmıştır. Benzer uygulamaların Osmanlı devletine kadar geldiği ve Osmanlılar döneminde engellilere karşı gösterilen hassasiyetin ve uygulamaların daha ileri düzeye ulaştığı görülmüştür.
  • Öğe
    Schopenhauer'un ahlak felsefesinde merhamet
    (İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Çakmak, Sena
    Bu çalışma Schopenhauer'un ahlak felsefesini ve ahlak felsefesinin temeline yerleştirdiği merhamet düşüncesini içermektedir. Filozof için insan dünyaya geldiği ilk andan itibaren, bireyselleşmesinin bir sonucu olarak bencilce davranır. İnsan bencilliğini yok edemezse eğer, bütün canlıları kendisi için bir rakip olarak görüp onların acı çekmesi için çabalar. Bundan dolayı filozof, ahlakın temeli olarak gördüğü merhamet ile insanın acı ve ıstırabını yok edip diğer canlılara acı çektirmesinin önüne geçer. Merhamet, insanı içine düştüğü ıstırap ve bencillikten kurtararak erdemli davranmaya iter. İnsanı var oluşun aldatıcılığından kurtararak, bütün canlılara karşı insaflı ve adaletli davranmasını sağlayan duygu merhamettir. Çünkü insan, bütün canlılara karşı içinde bencilce duyguları barındırdığı zaman, merhamet hissedip ahlaki davranamaz. İnsanın davranışlarının ahlaki olabilmesi için, bencillikten uzak durması gerekir. Dolayısıyla insanın hem kendi cinsine hem de diğer canlılara karşı, ahlaki davranmasını sağlayan temel duygu merhamettir. Merhamet insanın, diğer canlılarla arasındaki duvarı yıkıp onların acısını hissetmesine neden olur. Çünkü içinde merhamet hissetmeyen insan, acımasızlaşır. Acımasızlık ise, insanı nefrete götürerek bencilce davranmasına sebep olur. Merhamet duygusu, insanın içinde sevgi oluşturarak, bütün canlılara karşı acımasızca davranılmasının önüne geçtiği için çok önemlidir.